Ünlü Türk Matematikçiler

yusuf02705.02.2016 - 14:32
ÜNLÜ TÜRK MATEMATİKÇİLER

Ali Kuşçu (1474-1525)

*

Türk İslam Dünyası astronomi ve matematik alimleri arasında, ortaya koyduğu
eserleriyle haklı bir şöhrete sahip Ali Kuşçu, Osmanlı Türkleri’nde,
astronominin önde gelen bilgini sayılır. “Batı ve Doğu Bilim dünyası onu 15.
yüzyılda yetişen müstesna bir alim olarak tanır.” Öyle ki; müsteşrik W
.Barlhold, Ali Kuşcu’yu “On Beşinci Yüzyıl Batlamyos’u” olarak adlandırmıştır.
Babası, Uluğ Bey’in kuşcu başısı (doğancıbaşı) idi. Kuşçu soyadı babasından
gelmektedir. Asıl adı Ali Bin Muhammet’tir. Doğum yeri Maveraünnehir bölgesi
olduğu ileri sürülmüşse de, adı geçen bölgenin hangi şehrinde ve hangi yılda
doğduğu kesinlikle bilinmektedir.



Ancak doğum şehri Semerkant, doğum yılının ise 15. yüzyılın ilk dörtte biri
içerisinde olduğu kabul edilmektedir. 16 Aralık 1474 (h. 7 Şaban 879) tarihinde
İstanbul’da ölmüş olup, mezarı Eyüp Sultan Türbesi hareminde bulunmaktadır. Ölüm
tarihi; torunu meşhur astronom Mirim Çele-bi’nin (ölümü, Edirne 1525) Fransça
yazdığı bir eserin incelenmesi sonucu anlaşılmıştır. Mezar yerinin 1819 yılına
kadar belirli olduğu ve hüsn-ü muhafazasının yapıldığı; ancak 1819 yılından
sonra, Ali Kuşcu’ya ait mezarın yerine, zamanının nüfuzlu bir devlet adamının
mezar taşının konmuş olduğu anlaşılmaktadır. Uluğ Bey’in Horasan ve
Maveraünnehir hükümdarlığı sırasında, Semerkant’ta ilk ve dini öğrenimini
tamamlamıştır. Küçük yaşta iken astronomi ve matema-tiğe geniş ilgi
duymuştur.

Devrinin en büyük bilginlerinden; Uluğ Bey , Bursalı Kadızade Rumi,
Gıyaseddün Cemşid ve Mu’in al-Din el-Kaşi’den astronomi ve matematik dersi
almıştır. Önce,Uluğ Bey, tarafından 1421 yılında kurulan Semerkant Rasathanesi
ilk müdürü, Gıyaseddün Cemşid’in, kısa süre sonra da Rasathanenin ikinci müdürü
Kadızade Rumi’nin ölümü üzerine, Uluğ Bey Rasathaneye müdür olarak Ali Kuşcu’yu
görevlendirmiştir. Uluğ Bey Ziyc’inin tamamlanmasında büyük emeği geçmiştir.
Nasirüddün Tusi’nin Tecrid-ül Kelam adlı eserine yazdığı şerh, bu konuda da
gayret ve başarısının en güzel delilini teşkil etmektedir. Ebu Said Han’a ithaf
edilen bu şerh, Ali Kuşcu’nun ilk şöhretinin duyulmasına neden olmuştur.
Kaynakların değerlendirilmesi sonucu anlaşılmaktadır ki; Ali Kuşcu yalnız telih
eseriyle değil, talim ve irşadıyle devrini aşan bir bilgin olarak tanınmaktadır.
Öyle ki; telif eserlerinin dışında, torunu Mirim Çelebi, Hoca Sinan Paşa ve
Molla Lütfi (Sarı Lütfi) gibi astronomların da yetişmesine sebep olmuştur. Bu
bilginlerle beraber, Ali Kuşcu’yu eski astronominin en büyük bilginlerinden
birisi olarak belirtebiliriz.

Cahit Arf(1910-1997)

*   


1910 yılında Selanik’te doğdu. Yüksek öğrenimini Fransa’da Ecole Normale
Superieure’de tamamladı (1932). Bir süre Galatasaray Lisesi’nde matematik
öğretmenliği yaptıktan sonra İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi’nde doçent
adayı olarak çalıştı. Doktorasını yapmak için Almanya’ya gitti. 1938 yılında
Göttingen Üniversitesi’nde doktorasını bitirdi. Yurda döndüğünde İstanbul
Üniversitesi Fen Fakültesi’nde profesör ve ordinaryus profersörlüğe yükseldi.
Burada 1962 yılına kadar çalıştı. Daha sonra Robert Koleji’nde Matematik
dersleri vermeye başladı.1964 yılında Türkiye Bilimsel ve Teknik Araştırma
Kurumu (Tübitak) bilim kolu başkanı oldu.

Daha sonra gittiği Amerika Birleşik Devletleri’nde araştırma ve incelemelerde
bulundu; Kaliforniya Üniversitesi’nde konuk öğretim üyesi olarak görev yaptı.
1967 yılında yurda dönüşünde Orta Doğu Teknik Üniversitesi’nde öğretim üyeliğine
getirildi. 1980 yılında emekli oldu. Emekliye ayrıldıktan sonra TÜBİTAK’a bağlı
Gebze Araştırma Merkezi’nde görev aldı. 1985 ve 1989 yılları arasında Türk
Matematik Derneği başkanlığını yaptı.

Arf İnönü Armağanı’nı (1948) ve Tübitak Bilim Ödülü’nü kazandı (1974). Cebir
ve Sayılar Teorisi üzerine uluslararası bir sempozyum 1990′da 3 ve 7 Eylül
tarihleri arasında Arf’in onuruna Silivri’de gerçekleştirilmiştir. Halkalar ve
Geometri üzerine ilk konferanslarda 1984′te İstanbul’da yapılmıştır. Arf,
matematikte geometri kavramı üzerine bir makale sunmuştur. Cahit Arf 1997
yılının Aralık ayında bir kalp rahatsızlığı nedeniyle aramızdan ayrıldı.

Kerim Erim (1894-1952)

*   


İstanbul Yüksek Mühendis mektebi’ni bitirdikten (1914) sonra Berlin
Üniversitesi’nde Albert Einstein’in yanında doktorasını yaptı (1919). Türkiye’ye
dönünce, bitirdiği okulda öğretim üyesi olarak çalışmaya başladı. Üniversite
reformunu hazırlayan kurulda yer aldı. Yeni kurulan İstanbul Üniversitesi Fen
Fakültesi’nde analiz profesörü ve dekan olduğu gibi Yüksek Mühendis Mektebi’nde
de ders vermeye devam etti. Yüksek Mühendis Mektebi İstanbul Teknik
Üniversitesi’ne dönüştürülünce buradan ayrıldı ve yalnızca İstanbul
Üniversitesi’nde çalışmaya devam etti. Daha sonra burada ordinaryüs profesör
oldu. 1948 yılında Fen Fakültesi Dekanlığı’na getirildi.

 

1940-1952 yılları arasında İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi’ne bağlı
Matematik Enstitüsü’nün başkanlığını yaptı. Türkiye’de yüksek matematik
öğretiminin yaygınlaşmasında ve çağdaş matematiğin yerleşmesinde etkin rol
oynadı. Mekaniğin matematik esaslara dayandırılmasına da öncülük etti. Matematik
ve fizik bilimlerinin felsefe ile olan ilişkileri üzerinde de çalışmalarda
bulunan Erim’in Almanca ve Türkçe yapıtları bulunmaktadır. Bunlardan bazıları
şunlardır:

Nazari Hesap (1931), Mihanik (1934), Diferansiyel ve İntegral Hesap (1945),
Über die Traghe-its-formen eines modulsystems (Bir modül sisteminin süredurum
biçimleri üstüne – 1928)

Ömer Hayyam (1048-1131)

*   

Asıl adı Giyaseddin Ebu’l Feth Bin İbrahim El Hayyam’dır. 18 Mayıs 1048′de
İranın Nişabur kentinde doğan Ömer Hayyam bir çadırcının oğluydu. Çadırcı
anlamına gelen soyadını babasının mesleğinden almıştır. Fakat o soyisminin çok
ötesinde işlere imza atmıştır. Daha yaşadığı dönemde İbn-i Sina’dan sonra
Doğu’nun yetiştirdiği en büyük bilgin olarak kabul ediliyordu. Tıp, fizik,
astronomi, cebir, geometri ve yüksek matematik alanlarında önemli çalışmaları
olan Ömer Hayyam için zamanın bütün bilgilerini bildiği söylenirdi. O herkesten
farklı olarak yaptığı çalışmaların çoğunu kaleme almadı, oysa O ismini çokça
duyduğumuz teoremlerin isimsiz kahramanıdır. Elde bulunan ender kayıtlara
dayanılarak Ömer Hayyam’ın çalışmaları şöyle sıralanabilir.
 

Yazdığı bilimsel içerikli kitaplar arasında Cebir ve Geometri Üzerine,
Fiziksel Bilimler Alanında Bir Özet, Varlıkla İlgili Bilgi Özeti, Oluş ve
Görüşler, Bilgelikler Ölçüsü, Akıllar Bahçesi yer alır. En büyük eseri Cebir
Risalesi’dir. On bölümden oluşan bu kitabın dört bölümünde kübik denklemleri
incelemiş ve bu denklemleri sınıflandırmıştır. Matematik tarihinde ilk kez bu
sınıflandırmayı yapan kişidir. O cebiri, sayısal ve geometrik bilinmeyenlerin
belirlenmesini amaçlayan bilim olarak tanımlardı. Matematik bilgisi ve yeteneği
zamanın çok ötesinde olan Ömer Hayyam denklemlerle ilgili başarılı çalışmalar
yapmıştır. Nitekim, Hayyam 13 farklı 3. dereceden denklem tanımlamıştır.
Denklemleri çoğunlukla geometrik metod kullanarak çözmüştür ve bu çözümler
zekice seçilmiş konikler üzerine dayandırılmıştır. Bu kitabında iki koniğin
arakesitini kullanarak 3. dereceden her denklem tipi için köklerin bir geometrik
çizimi bulunduğunu belirtir ve bu köklerin varlık koşullarını tartışır.

Bunun yanısıra Hayyam, binom açılımını da bulmuştur. Binom teoerimini ve bu
açılımdaki kat sayıları bulan ilk kişi olduğu düşünülmektedir. (Pascal üçgeni
diye bildiğimiz şey aslında bir Hayyam üçgenidir). Öğrenimi tamamlayan Ömer
Hayyam kendisine bugünlere kadar uzanacak bir ün kazandıran Cebir Risaliyesi’ni
ve Rubaiyat’ı Semerkant’ta kaleme almıştır. Dönemin üç ünlü ismi Nizamülmülk,
Hasan Sabbah ve Ömer Hayyam bu şehirde bir araya gelmiştir. Dönemin hakanı
Melikşah, adı devlet düzeni anlamına gelen ve bu ada yakışır yaşayan veziri
Nizamül-mülk’e çok güvenirdi. Ömer Hayyam ile ilk kez Semerkant’ta tanışan Nizam
onu İsfahan’a davet eder. Orada buluştuklarında O’na devlet hülyasından bahseder
ve bu büyük hayalinin gerçekleşmesi için Hayyam’dan yardım ister. Fakat Hayyam
devlet işlerine karışmak istemez ve teklifini geri çevirir. 4 Aralık 1131′de
doğduğu yer olan Nişabur’ da fani dünyaya veda eder.


Matrakçı Nasuh (Bilinmiyor-1553)

*   

Türk, minyatürcü. Ayrıca matematik ve tarih konularında kitaplar da yazmış
çok yönlü bir bilgindir. Doğum tarihi ve yeri bilinmiyor. Kâtip Çelebi ölüm
tarihi olarak 1533′ü vermekteyse de, bunun doğru olmadığı bugün kesinleşmiştir.
Çeşitli kaynaklarda onun 1547′den, 1551′den, 1553′ten sonra ölmüş olabileceği
ileri sürülmektedir. Yaşamı üstüne bilgi de yok denecek kadar azdır. Saraybosna
yakınlarında doğduğuna, dedesinin devşirme olduğuna ilişkin kesinleşmemiş
ipuçları vardır.

Enderun’da okumuştur. Matrakçı ya da Matrakî adıyla anılması, lobotu andıran
sopalarla oynandığı ve eskrime benzeyen bir tür savaş oyunu olduğu bilinen
“matrak” oyununda çok usta olmasından ve belki de bu oyunun mucidi bulunmasından
ileri gelmektedir. Nasuh ayrıca çok usta bir silahşördü. Bu nedenle Silahî
adıyla da anılırdı. Türlü silah ve mızrak oyunlarındaki ustalığı nedeniyle
Osmanlı ülkesinde “üstad” ve “reis” olarak tanınması için 1530′da I. Süleyman
(Kanuni) tarafından verilmiş bir beratı da vardı. Çeşitli silahların nasıl
kullanılacağını ve dövüş yöntemlerini anlatan Tuhfetü’l-Guzât adlı bir kılavuz
kitap bile yazmıştı.

 

Nasuh, özellikle geometri ve matematik alanlarında önemli bir bilim adamıydı.
Uzunluk ölçülerini gösteren cetveller hazırlamış ve bu konuda kendinden sonra
gelenlere önderlik etmiştir. Matematiğe ilişkin iki kitabı Cemâlü’l-Küttâb ve
Kemalü’l- Hisâb ile Umdetü’l-Hisâb’ı I. Selim (Yavuz) döneminde yazmış ve
padişaha adamıştır. Bu yapıtlardan sonuncusu uzun yıllar matematikçilerin
elkitabı olarak kullanılmıştır.


Gelenbevi(1730-1790)

*   

1730 yılında şimdiki Manisa’nın Gelenbe kasabasında doğan Gelenbevi İsmail
Efendi, Osmanlı İmparatorluğu matematikçilerindendir. Asıl adı İsmail’dir.
Gelenbe kasabasında doğduğu için ikinci adı onun bu doğduğu kasabadan gelir.
Daha çok Gelenbevi adıyla ün kazanmıştır. Önce, kendi çevresindeki bilginlerden
ilk bilgilerini almıştır. Daha sonra, öğrenimini tamamlamak üzere İstanbul’a
gitmiştir. Burada, çok değerli ve kültürlü öğretmenlerden yararlanıp matematik
bilgisini oldukça ilerletmiştir. Müderrislik sınavına kazananarak 33 yaşında
müderris olmuştur. Bundan sonra kendisini tümüyle ilme verip çalışmalarına devam
etmiştir.

 

Gelenbevi, eski yöntemle problem çözen son Osmanlı matematikçisidir. Sadrazam
Halil Hamit Paşa ve Kaptan-ı Derya Cezayirli Hasan Paşa’nın istekleri üzerine,
Kasımpaşa’da açılan Bahriye Mühendislik Okulu’na altmış kuruşla matematik
öğretmeni olarak atandı. Bu atama ona parasal yönden bir rahatlık getirdi.
Hakkında şöyle bir öykü anlatılır: ‘Bazı silahların hedefi vurmaması, padişah
III. Selim’i kızdırmış ve bunun üzerine Gelenbevi’yi huzuruna çağırarak ona
uyarıda bulunmuştur. Gelenbevi bunun üzerine hedefe olan uzaklıkları tahmin
ederek gerekli silahlardaki düzeltmeleri yapmış ve topların hedefi vurmalarını
sağlamıştır. Gelenbevi’nin bu başarısı padişahın dikkatini çekmiş ve padişah
tarafından ödüllendirilmiştir. Gelenbevi, Türkçe ve Arapça olmak üzere tam otuz
beş eser bırakmıştır. Türkiye’ye logaritmayı ilk sokan Gelenbevi İsmail
Efendi’dir.

Salih Zeki Bey (1864-1921)

*   


1864 yılında İstanbul’da yoksul bir ailenin oğlu olarak dünyaya geldi. Babası
Boyabatlı Hasan Ağa, annesi Saniye Hanımdır. Anne ve babasının ölümü üzerine
ninesi tarafından on yaşındayken Darüşşafaka’ya verildi. 1882 yılında
Darüşşafaka’yı birincilikle bitirdi. Aynı yıl Posta ve Telgraf Nezareti Telgraf
Kalemi (Fen Şubesi)’ne memur olarak atandı. 1884 yılında Nezaretin Avrupa’da
uzman telgraf mühendisi ve fizikçi yetiştirme kararı üzerine birkaç arkadaşıyla
birlikte Paris’e gönderildi ve burada Politeknik Yüksekokulu’nda elektrik
mühendisliği öğrenimi gördü. 1887 yılında İstanbul’a döndü ve eski dairesinde
elektrik mühendisi ve müfettiş olarak çalıştı. Ek görev olarak Mekteb-i
Mülkiye’de (bugün Ankara Üniversitesi’ne bağlı Siyasal Bilgiler Fakültesi) fizik
ve kimya dersleri verdi (1889-1900). Bu arada Rasathane-i Amire müdürlüğünde ve
II. Meşrutiyetin ilanından (1908) sonra Maarif Nezareti Meclis-i Maarif
üyeliğinde bulundu. 1910’da Mekteb-i Sultani (bugün Galatasaray Lisesi)
müdürlüğüne atandı. 1912’de Maarif Nezareti müsteşarı, 1913’te Darülfünün-ı
Osmani (bugün İstanbul Üniversitesi) rektörü oldu. 1917’de rektörlükten
ayrıldıysa da üniversitedeki görevini Fen Şubesi (Fakültesi) Müderrisi
(Profesör) olarak sürdürdü. Ömrünün sonuna doğru aklî dengesini kaybetti ve
tedavi altındayken 1921 yılında Şişli’deki Fransız Hastanesi’nde öldü. Fatih
Camiinin bahçesine gömüldü.

 

3 kez evlenmiş olan Salih Zeki, bu evliliklerden birini Halide Edip’le
(Adıvar) yapmış, ölümünden kısa bir süre önce ayrılmıştı. Salih Zeki, önde gelen
son dönem Osmanlı matematik bilginlerindendi. İkdam, Darüşşafaka ve İktisadiyat
gazeteleri ile Darülfünun dergisine sayısız katkıda bulundu. Dönemin ünlü
bilginleriyle matematik ve fen bilimleri konusunda yazılı tartışmalara girdi ve
bu konularda bir kısmı ders kitabı olmak üzere çok sayıda yapıt verdi.

 

Yapıtları: Hendese (Geometri) [lise ders kitabı]; Hikmet-i Tabiiye (Fizik)
[lise ders kitabı]; Mebhas-ı Savt (Fonetik); Mebhas-ı Elektrik-i Miknatisi
(Elektro Magnetizma); Mebhas-ı Hararet-i Harekiye (Termodinamik); Mebhas-ı
Cazibeyi Umumiye (Genel Çekim); Mebhas-ı Elektrikiyet ve Şariyet (Elektrik ve
Kılcallık); Hesab-ı İhtimali (İhtimaller Hesabı); Mebhas-ı Hareket-i Seyalat
(Akışkanların Hareketi); Hendese-i Tahliliye (Analitik Geometri); Mebhas-ı
Nazariye-i Temevvücat (Dalga Teorisi); Heyet-i Riyaziye (Matematik Astronomi);
Kamus-u Riyaziyat (Matematik Ansiklopedisi); Asar-ı Bakiye (Ölmez Eserler). Son
iki yapıtın tamamı, ayrıca Henri Poincare’den çevirdiği dört kitap
basılmamıştır.


Masatoşi Gündüz İkeda (1926-2003)

*   


Cebirsel sayılara katkılarıyla tanınan Japon asıllı Türk matematik bilgini.
1948′de Osaka Üniversitesi Matematik Bölümü’nü bitirdi. 1953′te doktor, 1955′te
de doçent unvanlarını aldı. 1957-59 arasında Almanya’da Hamburg Üniversitesi’nde
Helmuth Hasse’nin yanında araştırmalar yaptı. Hasse’nin önerisi üzerine 1960′ta
Türkiye’ye gelerek Ege Üniversitesi Tıp Fakültesinde İstatistik dersleri vermeye
başladı. 1961′de aynı üniversitenin fen fakültesinde yabancı uzmanlığa atandı.
1964′te Türk uyruğuna geçerek, 1965′te doçent, 1966′da profesör oldu. 1968′de
Ege Üniversitesi’nin izniyle bir yıl süreyle çalışmak üzere Orta Doğu Teknik
Üniversitesi’ne gitti. İzninin bitiminde Orta Doğu Teknik Üniversitesi’nin
sürekli kadrosuna girdi. Çeşitli tarihlerde Hamburg, ABD’deki California ve
Ürdün’deki Yermuk üniversitelerinde konuk öğretim üyesi,1976′da Princeton’daki
Yüksek Araştırma Enstitüsü’nde araştırmacı olarak çalıştı. Türkiye Bilimsel ve
Teknik Araştırma Kurumu’nun (Tübitak) Temel Bilimler Araştırma Kurumunda yer
aldı. Orta Doğu Teknik Üniversitesi Pür Matematik Araştırma Ünitesi başkanlığı
yaptı. Cebir ve sayılar kuramına katkılarından dolayı 1979′da Tübitak Bilim
Ödülü’nü kazandı. Japonya’da bulunduğu dönemde halkalar kuramı ve grupların
matrisle gösterimi üzerine araştırmalar yapan İkeda, 1970′lerde cebirsel sayılar
kuramına yönelerek, rasyonel sayılar cisminin salt Galois grubunun
otomorfizimleri ve tümelliği konularında önemli çalışmalar gerçekleştirdi. Ünlü
matematik dergisi Crelle’s Journal’da yayımlanan bir çalışmasında Galois
grubunun çok özel bir yapıda olduğunu gösterdi.


Ali Nesin (1956-)

   


1956′da İstanbul’da doğdu. İlkokuldan sonra ortaokulu İstanbul’da Saint
Joseph Lisesi’nde, liseyi de İsviçre’nin Lozan kentinde tamamlayan Nesin
1977-1981 yılları arasında Paris VII Üniversitesi’nde matematik öğrenimi gördü.
Daha sonra ABD’de Yale Üniversitesi’nde matematiksel mantık ve cebir konularında
doktora yapan Ali Nesin, 1985-1986 arasında Kaliforniya Üniversitesi Berkeley
Kampusü’nde öğretim üyeliği yaptı. Türkiye’ye kısa dönem askerlik görevi için
geldiği sırada “orduyu isyana teşvik” iddiasıyla tutuklanarak yargılandı.
Yargılanma sonunda beraat ettiği halde pasaport verilmediği için işine dönemeyen
Nesin, sonunda yeniden passaport alarak yurtdışına gitti. 1987-1989 arasında
Notre Dame Üniversitesi’nde yardımcı doçent, ardından 1995′e kadar Kaliforniya
Üniversitesi Irvine Kampusü’nde doçent ve daha sonra profesör olarak görev
yaptı. 1993-1994 Öğretim Yılı’nı Bilkent Üniversitesi’nde misafir öğretim
görevlisi olarak geçirdi. 1995′te, babası Aziz Nesin’in ölümü üzerine yurda
kesin dönüş yaptı ve Nesin Vakfı yöneticiliğini üstlendi. Ayrıca Bilgi
Üniversitesi Matematik Bölümü Başkanı olan Ali Nesin iki çocuk sahibidir. Kasım
2004′den beri de Nesin Yayınevi genel yönetmenliğini yapmaktadır.

Ali Nesin’in Matematik ve Korku, Matematik ve Doğa, Matematik ve Sonsuz,
Develerle Eşekler, Önermeler Mantığı adlı kitaplarının yanısıra çeşitli
dergilerde çıkmış bilimsel makaleleri ve İngilizce bir kitabı bulunmaktadır.
Matematiksel araştırma alanı “Morley mertebesi sonlu gruplar”dır. Aynı zamanda,
üç ayda bir yayımlanan, Matematik Dünyası adlı bir matematik dergisi
çıkarmaktadır.

Matematik araştırmaları, bölüm başkanlığı ve Nesin Vakfı yöneticiliğinin yanı
sıra yağlıboya resim, desen ve portre çalışmaları da yapmaktadır.

Linkback: https://www.buyuknet.com/unlu-turk-matematikciler-t45621.0.html

Etiket:
türk matematikçiler  matematikçiler 

Bu bilgi size yardimci oldu mu?

EvetHayır
Ünlü Türk Matematikçiler
Ünlü Türk Matematikçiler
(Ortalama: 5 üzerinden 1.7 - 3 Oy)
3