OSMANLI DEVLETİ’Nİ KURTARMA ÇABALARIXVII. yüzyılda Osmanlı devletinin eski gücünde olmadığı fark edilmiş ve Avrupa’nın üstün duruma geldiği kabullenilmediği için çok yüzeysel ıslahatlar yapılmış, bu nedenle başarılı olunamamıştır. Bu yüzyılın sonunda görülen büyük toprak kayıpları, ıslahat adı altında gerçekleştirilen çalışmaların yetersizliğini ortaya koymuştur.
XVIII. yüzyılda ise, Avrupa’daki yenilikler örnek alınarak ıslahatlar gerçekleştirilmiş ancak bu düzenlemeler çoğunlukla askeri amaçlı düzenlemeler olduğu için amacına ulaşamamıştır. Bu dönemde az da olsa, kültürel içerikli düzenlemeler de yapılmış, ancak devleti içinde bulunduğu kötü durumdan kurtarabilecek düzeyde köklü yenilikler olmamışlardır. XVII. ve XVIII. yüzyıllarda yapılan ıslahatların başarısızlığındaki iki temel etkenden biri, yenilik karşıtlarının isyanları engellemeleri, diğeri de köklü ıslahat girişimlerinin yetersizliğidir.
XIX. yüzyılda her alanda(sosyal, eğitim, hukuk, askeri, mali ve siyasi) düzenlemeler yapılmıştır. Bu yüzyılda Tanzimat ve Meşrutiyet dönemlerinde azınlıklara birçok ayrıcalıklar tanınmış, fakat azınlık isyanları, büyük devletlerin Osmanlı iç işlerine karışması ve kapitülasyonların olumsuz etkilerinden dolayı bu düzenlemeler de başarıya ulaşamamıştır.
FİKİR AKIMLARI
Fransız ihtilalinden sonraki dönemde Avrupa’da özellikle eşitlik ve ulusal egemenlik kavramları etkisini artırırken Osmanlı devleti de bu akımlardan etkilenmiştir. Osmanlı devletinin bunlardan etkilenmesinin en önemli nedenlerinden biri XIX. yüzyıl başında Avrupa’ya gönderilen öğrencilerin yurda döndükten sonra devlet kademelerinde etkili görevlere getirilmeleri ve aldıkları Avrupa kültürüne yakın eğitim nedeniyle Avrupa’daki fikirleri Osmanlı ülkesinde de gündeme getirmeleridir.
Osmanlı devletindeki yenileşme hareketinin en yoğun yaşandığı dönem olan XIX yüzyılda Osmanlı aydınları kurtuluş çaresi olarak bazı görüşler ileri sürmüşlerdir. Bu fikirler zaman zaman devlet tarafından da uygulanmıştır.
OSMANLICILIK
“Genç Osmanlılar” adlı bir cemiyetin görüş, Tanzimat döneminin sonlarına doğru ortaya çıkmıştır. Genç Osmanlılar, devletin sınırları içerisinde yaşayan fertler arasında dil, ırk ve din bakımından hiçbir fark gözetilmeksizin aynı hak ve yetkilere sahip olduğunu kabul ederek Osmanlı toplumu içinde tam bir kaynaşma ve dayanışma sağlanmasını amaçlamışlardır. Bunun için öncelikle anayasanın ilanı ve mebussan meclisinin açılmasını gerekli görmüşlerdir. Genç Osmanlılar devletin ancak bu şekilde parçalanmadan devam edebileceğini düşünmüşlerdir. Bu fikir Mithat Paşa, Ziya paşa ve Namık kemal gibi kişiler tarafından savunulmuştur.
Bu fikir akımları II. Abdülhamit’in hükümdarlığının ilk yıllarında devlet tarafından uygulanmış;1876’da anayasa(Kanuni Esasi) ilan edilerek Mebusan meclisi açılmıştır.(I. Meşrutiyet)Bu mecliste din, dil ve ırk farkı gözetilmeden her topluluk kendi milletvekilleriyle temsil edilmiştir. Ancak milliyetçi içerikli isyanların devam etmesi ve 1877-1878 Osmanlı Rus savaşı sırasında azınlıkların Rusya’yı destelemeleri üzerine II. Abdülhamit Mebusan Meclisini kapatmış böylece bu fikir akımının devlet tarafından uygulanmasına son verilmiştir.
Osmanlıcılık fikri, Balkan halklarını ve Arapları memnun etmemiş, ayrıca gelişen ve dünyaya yayılan milliyetçilik akımının gereklerine tamamen zıt bir şekilde ortaya çıktığı için başarısızlığa uğramıştır. Osmanlıcılık fikrinin başarısızlığının bir diğer nedeni de Avrupalı devletlerin Osmanlı devletini parçalamak için yaptıkları yıkıcı çalışmalardır.
İSLAMCILIK(ÜMMETÇİLİK VEYA PANİSLAMİZM)XIX.yüzyılda bazı Osmanlı aydınlarının savunduğu bu fikir akımı özellikle I. Meşrutiyetin sonlarına doğru büyük bir gelişme göstermiştir. Bu fikir akımına göre; sınırlar içindeki Müslüman unsurların yanında İngiltere Fransa ve Rusya’nın sömürüsü altındaki Müslümanlarında Osmanlı halifesi önderliğinde teşkilatlandırılması amaçlanmıştır. Böylece iç siyasette aynı zamanda halife olan padişahın otoritesi daha da artacak, dış politikada ise büyük devletler Osmanlı devletine karşı daha da tavizkar davranacaklardı.
Hz. Muhammed’e inanan bütün Müslümanların hangi ulusa bağlı olduklarına bakılmaksızın “ümmet” denilen İslam milletini oluşturdukları kabul edilmiştir. Bu nedenle İslamcılık akımının bir diğer adı da “Ümmetçilik” olmuştur. II. Abdülhamit’in 1878’de Mebusan Meclisini kapatmasından sonra İslamcılık fikri devlet tarafından resmen uygulanmaya başlamıştır. Ayrıca bu fikri Mehmet Akif Ersoy; Sait halim Paşa ve Cemaleddin Afgani gibi devlet adamları ve düşünürler de savunulmuştur. Ancak, büyük devletlerin sömürgeleri altındaki Müslümanlar arasında İslamcılık fikrinin yayılmasını engellemeleri ve Osmanlı topraklarındaki Müslümanlar arasında da milliyetçilik düşüncesinin yaygınlaşması sonucunda bu fikir akımı başarısız olmuştur.1909’dan itibaren İttihat ve Terakki Cemiyetinin yönetimdeki etkisinin artmasıyla beraber İslamcılık fikrî de önemini kaybetmiştir. I. Dünya savaşında Osmanlı devletinin ilan ettiği “Kutsal cihad” çağrısına İslam toplumlarının gerekli desteği vermemesi ve Osmanlı sınırlarında yaşayan Müslüman Arapların Osmanlı ordularına karşı savaşmaları İslamcılık politikasının başarısızlığını ortaya koymuştur.
TÜRKÇÜLÜK(MİLLİYETÇİLİK)Bütün dünyada yaygınlaşan milliyetçi akımlara paralel olarak ortaya çıkan Türkçülük akımının en tanınmış savunucusu Ziya Gökalp’tır. I. Meşrutiyet dönemindeki başarısızlıklar ve Balkan Savaşlarındaki yenilgiler halk içinde milliyetçi duyguların uyanmasını sağlamıştır. Bu fikir akımına göre Osmanlı devletini kurtarmanın yolu ülke sınırları içinde yaşayan Türkleri tek bir ideal etrafında toplayarak yönetime önemli oranda destek sağlamaktır. İttihat ve Terakki Partisinin yönetimi eline geçirdiği yıllarda Osmanlı sınırlarının dışındaki Türkleri de teşkilatlandırmak amaçlanmış, böylece Türkçülük fikri “Turancılık” denilen yeni bir fikir akımına dönüşmüştür. Fakat dönemin koşulları ve uygulanabilirliğinin son derece güç olması nedeniyle bu görüş başarısız olmuştur. Kurtuluş savaşı yıllarında Osmanlı Mebusan meclisinde misak-ı Millinin kabul edilmesi Turancılık fikrinin önemini yitirmesine neden olmuştur. Kurtuluş savaşı yıllarında Türkiye Cumhuriyetinin kuruluş yıllarında Türkçülük akımı Anadolu’da ulusal direniş hareketlerini birleştirici bir etki yapmıştır.
BATICILIKTemeli 1718-1730 yılları arasında Lale Devri’ne dayanmasına rağmen XIX. yüzyılda önemi daha da artan bu fikir akımına göre; Osmanlı Devletinin kurtulması için sosyal, hukuki, ekonomik ve kültürel alanlarda batı uygarlığının ölçülerini kabul etmek gerekliydi. Tek eşle evlilik, kadın hakları, medeni kanunun kabulü, Latin harflerinin kabulü, laik mahkemelerin kurulması gibi konularda köklü değişiklikler öngören bu akım; Türkiye Cumhuriyetinin ilk yıllarında başarıyla uygulanmıştır. Atatürk’ün bütünleyici ilkelerinden biri de “çağdaşçılık ve batılılaşma” olmuştur. Yeni Türk devletinin kurulduğu dönemde ulaşılmak istenen gelişmelerin hemen hemen tamamının batı dünyasında olması, çağdaşlaşmayı batılılaşmayla eş değer hale getirmiştir. Bu düşünce akımını Abdullah Cevdet ve Celal Nuri gibi düşünürler savunmuştur.
“Memleketimizi asrileştirmek(çağdaşlaştırmak) istiyorum. Bütün mesaimiz Türkiye’de asri, binaenaleyh garbi(batılı) bir hükümet(yönetim) vücuda getirmektir. Medeniyete gitmek arzu edip de garba teveccüh etmemiş millet hangisidir?”
Mustafa Kemal ATATÜRK
ÂDEM-İ MERKEZİYETÇİLİK(FEDERAL YÖNETİM)Devletin parçalanmasının önlenmesi için bölgesel yönetimlerin yetkilerinin artırılmasını amaçlayan bu akım, bu sayede bölgesel kalkınmanın daha kolay sağlanacağını, böylece devletin de yükünün hafifleyeceğini savunmuştur. Fakat bu fikir akımı zaten ülke bütünlüğü tehlikeye girmiş olan Osmanlı devletinde bazı bölgelerin isyan etmelerini kolaylaştırabileceği düşüncesiyle uygulanmamıştır. Bu fikrin en önemli savunucusu Prens Sabahattin olmuştur.
Linkback: https://www.buyuknet.com/osmanli-devletini-kurtarmaya-yonelik-fikir-akimlari-t43554.0.html