Lazlar

admin04.04.2010 - 20:12
Değerli Forum Üyeleri,

Bu başlık altında bir Laz dosyası açarak, Lazların kim ve nerede yaşadıkları, ülkemizdeki dağılımı, dili, kültürü ve merak edilen diğer konular varsa  yetebildiğim kadarıyla cevap vermeye çalışacağım. Ülkemizde hiç tanınmayan yada yanlış tanınan bir halkı olduğu gibi tanıtmayı bir Laz olarak eğer becerebilirsem görevim olduğunu düşünüyorum. Burada vereceğim bilgilerde, bilimsel detaylara inmeden daha çok pratik ve anlaşılabilir görsel tanımlar olacaktır.


LAZLAR (1)

Genel:

Lazlar, ülkemizin Doğu Karadeniz bölgesinin dar bir kıyı bölgesi ile kıyının hemen ardında kısmen dağlık ve yüksek bölgelerde yaşamaktadırlar. Bulundukları coğrafyanın yerleşik halklarıdır. Tarihleri, Güneybatı Kafkasya’nın en eski tarihi olan KOLHİS yada KOLHETİ tarihi ile yakından ilgilidir. Yapılan bilimsel araştırmalar, arkeolojik kazılar ve kültürel çalışmalar Laz  kültürünün antik Kolhis kültürü ile yakın ilişkisini ortaya koymuştur. Tarafsız bilim insanları ve tarihçiler Kolheti uygarlığını, Laz-Megrel, Gürcü ve Abhaz halklarının ortak kültürü olarak tanımlamaktadır.

Lazların Gürcistan’ın Samegrelo (Megrelya) bölgesinde yaşayan Megrel halkıyla geçmişten günümüze kadar gelen tarih, dil ve kültür bağı vardır. Halk arasında Hıristiyan Laz yada Lazların Hıristiyan kardeşleri denen Megrel’lerin dili Lazcayla hemen hemen aynı diyebiliriz.  Lazcayı bilen bir Laz, Megrelcenin yüzde seksenini anladığını söyleyebiliriz. Aynı şekilde Megreller de Lazcayı konuşup anlayabiliyor.

Lazların yaklaşık 2000 yıldan beri bugün yaşadıkları coğrafyada varlığı bilinmektedir. Resmi tarihçiler yada bazı tarihçilere göre Lazların Türk boyundan geldiğini söylemeleri yanlıştır. Ne bilimsel, ne de tarihsel hiçbir kanıtı yoktur. Tarih boyunca yada günümüzde; hiç fark etmez, bu tip söylemlerin ardında hep siyasal kaygılar olmuştur.


Lazların tarihini incelerken hem antik çağ dönemi, hem çok tanrılı dönem, hem Hıristiyanlık dönemine ait bulgular var. Bunların detaylarını tarihçilere ve bilim insanlarına bırakıp (merak edenlere kaynak verebilirim) yakın tarih ve daha çok günümüz Lazları üzerinde duralım.

Bilindiği gibi Osmanlı İmparatorluğu bölgeye girene kadar Lazlar Müslümanlıkla hiç tanışmamışlardır. O zamanlarda tarihçilerin Lazların yaşadığı topraklara Lazika, Lazika Krallığı gibi isimler verdiklerini görüyoruz. Osmanlı 1462 yılında Karadenize girmiştir ama hemen tamamını ele geçirmemiştir. Doğuda Kalan Lazika Krallığı dilinde, dininde, kültüründe ve iç işlerinde serbest kalmıştır. Osmanlı yönetimi, Rum Pontus İmparatorluğunu yıkar yıkmaz bölgeyi Müslümanlaştırmamış hemen. Yavaş yavaş, biraz alıştıra alıştıra işe başlamış önceden. Bilindiği gibi bölgeden büyük göçler gitmiş, onların yerine muhtelif Osmanlı coğrafyasından bölgeye göçler yerleştirilmiş. Bir yüzyıla yakın bir zaman böyle geçer. Daha Sonra Müslüman olmayanlara baskı yöntemleri geliştirilmiş. Ağır vergiler ve ticaret vs. gibi bazı haklardan yoksun bırakarak caydırıcı tedbirler alınmış. Sonuç olarak bölgede Müslümanlığa en çok direnen Lazlar oluyor. Lazların içine dışarıdan gelen göçler pek yerleştirilemiyor. Bugün Laz coğrafyasının bölgede daha arı olmasının bir sebebi de budur. Lazlar ağır vergilerden sonra baskı ve şiddete dayanamayarak Müslümanlığı kabul ediyor. Bu tarih de 1700 yıllarından sonradır. Yani Lazların Müslümanlığı kaba bir hesapla 250 yıl kadardır. Hatta çok az bir ailenin yine de Müslüman olmadığı fakat bu ailelere de hiç dokunulmadığı rivayet edilir. Sonunda bunlar kendileri dayanamayıp gönüllü olarak asimilasyonu kabul ederler. Bu ailelere Yeni Müslüman demişlerdir ve bu lakapları günümüze kadar gelmiştir.

Böyle genel bir tarihi  bilgiden sonra ülkemizdeki Laz coğrafyasına ve demografik dağılıma rakamsız olarak göz atalım.

Lazlar, Rize iline bağlı Pazar, Ardeşen, Çamlıhemşin, Fındıklı ilçeleri ve Artvin’in Arhavi, Hopa, Borçka ilçelerinde yerleşik olarak yaşamlarını sürdürmektedirler. Cumhuriyet öncesinde ve hemen sonrasında Lazların yaşadığı coğrafyaya Lazistan dendiğini biliyoruz. Cumhuriyetten bir süre sonra bazı siyasal kaygılardan dolayı Lazistan tanımının kullanılmasının kaldırılması Lazlarda bir tepkiye yol açmamıştır. Gün geçtikçe de Lazistan kavramı unutulmuştur.

Lazların tanımlı ve adı konmuş bu coğrafyası günümüz Lazlarınca pek kullanılmaz. Hatta bazı Lazlar artık bu tanımı bilmezler de diyebiliriz. Coğrafi olarak doğru sayılan ve geçmişte de kullanılmış olan bu adı yada tanımı Lazlar neden kullanmaz? Biraz üzerinde duralım.

Bilmeyenler zaten bilmez de bilenler de böyle bir coğrafi tanıma pek sıcak bakmamaktadır. Lazlar arasında gerek coğrafi olsun gerek etnik olsun ayrımcılığı çağrıştıran, ayrımcılığı simgeleyen hiçbir olguya değer verilmez. Öyleyse coğrafi tanım olarak doğru sayılsa da, Lazlar içinde hiç değer bulmayan “Lazistan” tanımının  kullanılmasını ben de hoş görmüyorum. Bunun yerine Lazları coğrafi olarak tanımlamanın en doğrusunu, en anlamlısını ve en yerine oturanını tercih ediyorum. Efendim nedir bu en yerine oturan diye sorulursa bu gün kullanımı bir hayli yaygınlaşan “ LAZONA” derim. “Lazona”nın  Türkçe’de anlamı, Lazların yaşadığı yer, Lazların çok olduğu yer, Lazların yurdu anlamındadır. Ama asla Lazların ülkesi anlamında değildir.

Bir de ülkemizin çeşitli bölgelerine dağılmış yerleşik olarak yaşayan Laz Nüfusu vardır. 93 Harbi olarak bilinen, 1877-1878 Osmanlı Rus savaşından dolayı Batum’dan, Hopa’dan ve Arhavi’den göç etmiş ve günümüzde Gölcük, Yalova, İzmit, Karmürsel, Sapanca, Akyazı, Düzce Akçakoca gibi yerlerde yerleşik olarak yaşamaktadırlar.

Sonuç olarak Lazların da her toplum gibi farklı bir halk olduğunu, farklı bir dili, dini tarihi, olduğunu, farklı bir dili ve edebiyatının olduğunu söylemekteyiz. Temennimiz bu farklılıkların ülkemizin birliğine ve dirliğine güç katmasıdır. 
Sürecek…

Linkback: https://www.buyuknet.com/lazlar-t21983.0.html

admin04.04.2010 - 20:13
LAZLAR (2)

Laz Dili (Lazca)

Lazca dünya dil ailesinde Kafkas dillerinin içinde, Güneybatı Kafkas dil grubunda yer alır.  Aynı grupta bulunan Gürcüce, Svanca ve Megrelce bu dil grubunun diğer üyeleridir. Bu diller arasında Lazcaya en yakın dil Megrelcedir.

Bir dilin hangi dil ailesine, hangi gruba ve hangi öbeğe bağlı olacağı dilin yapısına göre tespit edilir. Dilbilimcileri binlerce dünya dillerinde bu sınıflandırmayı yaparken aşağıdaki üç ana noktaya dikkat çekerler. 1- Genetik Yön (Dillerin Tarihi Yapısı) : Genetik dilbilimi dillerin evrimini inceleyip dilin tarihini oluşturur. 2- Dilin işleyiş biçimine göre Tipolojik Yön: Dilin yapısını ve tipini belirlerken sesbilgisel (phonetics), sözdizimsel (syntactic) ve prozodik (titreme, vurgu, durak, süre vb.) olgular göz önünde tutulur. 3- Dilin Yaygınlığı (Alansal Yön): Tarih boyunca dillerin yayıldığı alan. .

Lazcayı Güneybatı Kafkas dil grubuna yerleştiren dilbilimciler yukarıdaki kriterlere göre verileri değerlendirmiştir. Lazca için söylenen, Türkçenin bir kolu yada lehçesi olduğu gibi iddialar asılsızdır.

Lazca çok dar bir alanda konuşulmasına rağmen her yörede farklı ağızlarda konuşulur. Bazı yerlerde yakın köy ağızları bile ufak tefek farklılıklar gösterir. Genel olarak üç farklı ağızda toplayabiliriz. Hopa – Çxala ağzı, Arkabi – Abu Yöresi ağzı ve Ardeşen-Dutxe-Atina ağzı. Daha belirgin bir genellemeyle Hopa-Çxala-Arkabi Lazcası doğu ağzı, Ardeşen-Dutxe-Atina ağzı batı Lazcası olarak iki grup halinde kabul edilir.

Ağız farklılıkları bazen doğu ve batı yöresinin anlaşmasını zorlaştırır. Şöyle ki, doğu yöresine aldığımız Hopa ve Çxala ağızlarında Gürcü ve Megrel etkisi vardır. İki bölge birbirine daha yakındır etkileşim fazladır. Batı bölgesine aldığımız Ardeşen-Atina ağzında hissedilir derecede farklılıklar vardır. Atina yöresi 600 yıl süren Rum Pontus İmparatorluğu etkisinde kalmış olmalı ki günümüzde bir çok sayıda Rumca kelimeler kullanılmaktadır. Bunların yanında telaffuz oldukça farklı olup fiil yapısı da farklıdır. Lazcada çok kullanılan ön ve son ekler batı Lazcasında büyük ölçüde yoktur.

Ayrıca Artvin bölgesi Lazları Hemşinliler, Gürcüler ve Türklerle bir arada yaşamaktadırlar. Batı grubuna aldığımız Lazlar da yer yer, Hemşinlilerle yaşamaktadırlar. Arada kalan Arhavi yöresinde sadece Lazlar yaşamaktadır. Bu yörede doğuda ve batıda olan etkilenmelere rastlanmıyor. Dolayısıyla Arhavi yöresi Lazcasının daha arı olduğu tahmin edilmektedir. Bu tahmin ilk bakışta mantıklı görünse de, bu güne kadar yapılan çalışmalarda böyle bir görüş çıkmamıştır.




admin04.04.2010 - 20:13
LAZLAR (3)

Laz Alfabesi / Lazuri Alboni:

Laz Alfabesinin orijinali bugün dünyanın on dört değişik alfabesinden biri olan Gürcü Alfabesidir (Korturi yada kartveli).

Lazca yazılı bir dil olamadığı için yazılı eserler neredeyse hiç yok gibidir. Bir takım eserlerin varlığı da  Cumhuriyet sonrası ve ilerisinde de soğuk savaş döneminin azizliğine uğrayarak su yüzüne çıkamamıştır.

Yakın tarihte ilk Lazca çalışmalarını 1800 lü yılların sonu yada 1900 yılının başlarında Hapalı Faik Efendinin başlattığını görüyoruz. Bu bilgiyi Lazların Tarihi adlı kitaptan ünlü dilbilimci ve akademisyen Niko Marr’dan alınan bir aktarıyla öğreniyoruz. Niko Marr,  “Hopa’da Faik Efendi adında bir kişi, Sultan Hamit döneminde bir Laz alfabesi hazırlamak için girişimde bulunmuş fakat bu isteği pek hoş karşılanmamış, yakalanıp zindana atılmış. Evi barkı talan edilip bulunan belgeler yakılmış. Sonra da Faik Efendinin akıbeti bilinmemiş” gibi bir ifadeyle anlatır.

Daha sonra 1930 lu yıllarda Sovyetler Birliğinde İskender 3'it’aşi adında bir Laz Aydını ortaya çıkar. Lazca bir gazete çıkarır. Gazetede kullanılan alfabe Latin harflerine dayalı Laz alfabesidir. 3'itaşi’nin bu tip çalışmaları bir süre devam eder ama sonuç yine değişmez. Stalin’in hışmına uğrayıp o dönemdeki uygulamalara kurban gittiği söylenir.

Sonuç olarak Arhavi’li bir edebiyat öğretmeni olan Fahri Kahraman (Fahri Lazoğlu), Alman araştırmacı Wolfgang Feurstein’nin hazırladığı Lazca Alfabeyi geliştirip son şeklini verir. Fahri Kahraman hem edebiyatçıdır, hem de Laz dili üzerinde edebiyatından gramerina kadar geniş araştırması olan biridir. Ne garip rastlantıdır ki Fahri Kahraman’ın ölümü de biraz şaibelidir. Bir gece vakti Arhavi Sahilinde esrarengiz bir trafik kazası sonucu hayatını kaybeder. (1997)

Lazoğlu alfabesi 1984 yılında Almanya’da yayınlanır. Bir-iki Lazca derginin çıkarımında bu alfabe kullanılır. Fahri Hoca’nı alfabesi tamamen Latin harflere dayalıdır, öğrenmesi ve okunuşu çok kolaydır. Türkiye’de yayınlanan ilk Lazca dergi olan OGNİ ve devamında MJORA dergisi bu alfabeyi kullanmıştır. 15 yıla yakın bir süredir Laz aydın kesiminde bu alfabe kullanılmaktadır. Bazı kesimler Laz Dili ve Kültürü ile uğraştıkları halde Laz alfabesini kullanmamakta ısrar edip ortaya anlamsız ve ne olduğu belirsiz ifadeler çıkarmaktadırlar. Bazı kesimler de başta böyle bir alfabeye karşı olduklarını belirtmelerine karşın zaman içinde kendilerinin başka alfabeler geliştirmeye çalıştıklarını görüyoruz.



Laz alfabesinde 35 harf vardır. Bunlardan beşi sesli, otuzu sessizdir.  Türkçe’de olan [ ı ], [ö], [ü]  sesleri Lazcanın ses yapısında yoktur. Buna karşılık Lazcada bulunan [ç’),
, [k’], [q], [p’], [t’], [z’], [3] ve  [3']  sesleri Türkçe’de bulunmaz.

Sürecek…


admin04.04.2010 - 20:13
LAZLAR  (4)

Lazuri Alboni (Laz Alfabesi)

Harfler

A  a Türkçe’deki  gibi okunur.
Ağnose: Akılsız,  Angi: Kap-kacak,  Aşi: Altı,  Anoste: Tatsız

B b  Türkçe’deki gibi okunur.
Badi: İhtiyar (erkek),   Bageni: Dağ evi,  Bandara: Bayrak,  Bulek’i: Turp

C  c Türkçe’deki [c] sesini verir.
Ciniki: Ense,     Coğoyi: Köpek,    Coxo: İsim,  Cumadi: Amca


Ç  ç Türkçe’deki [ç] sesini verir
Çarbi: Dudak,   Çilamre: Gözyaşı,  Çaçi: Kuru yaprak,  Çku: Biz

Ç’  ç’ Alfabede beşinci harftır, Türkçe’de [ç’] sesi yoktur.
Ç’aba: Salkım,    Ç’erema: Alaca renkli,    Ç’vini: Acı,    Ç’ut’a: Küçük

D d   Türkçe’deki [d] harfi gibi okunur.
Didi: Büyük,    Docina: Güreş,   Dulya: iş,    Dolokunu: Giyecek

  e E Türkçe’deki [e] harfi gibi okunur.
Eçi: Yirimi,    Elemit’a: Kızamık,      Enç’ina: Yeterli

F f Türkçe’deki [f] sesini verir.
Feli: Kabak, kabak dilimi,   Fot’a: Peştamal,     Fint’ik’ozi: Falina, atlet

G  g Türkçe’deki  [g] sesini verir.
Gondineyi: Kayıp,  Gingili: Sümük,    Guruni: Eşek,    Guroni: Cesur

Ğ  ğ Türkçe’deki yumuşak [ğ] sesini verir.
Ğali: Dere,    Ğuli: Yan, yan bakmak,   Ğormoti: Tanrı

H  h Türkçe’deki [h]harfi gibi okunur.
Hakoni: Buralı,    Hekoni: Oralı,   Haşşo: Böyle

X x Türkçe’de bu ses yoktur, [h] harfi ile [ğ] harfi arası gırtlaktan okunur
Xaci: Fasulye,   Xe: El,  Xinci: Köprü,   Xomula: Kuru

İ  i Türkçe’deki harfi gibi okunur
İxi: Rüzgar,   İni: Soğuk,  İzmoce: Rüya

J  j  Türkçe’deki [j] harfi gibi okunur.
Jile: Yukarı, yukarıda,   Jin: Üst,   Jimok’a: Evin arka civarı

K  k Türkçe’deki [k] sesini verir.
Kalamani: Çarık,    Kapça: Hamsi,   Kçe: Beyaz.

K’  k’ Türkçe’de bu ses yoktur.
K’arfi: Çivi,    K’inçi: Kuş,    K’ak’ali: Tane,

Q  q Sadece Hopa ve çevresinde kullanılır.
Qmuri: Erik,    Qini: Soğuk,    Quci: Kulak

L  l   Türkçe’deki [l] sesi gibidir.
Lu: Lahana,    Luği: İncir,   Lumci: Akşam

M  m Türkçe’deki [m] sesi gibidir.
Ma: Ben,    Maçxa: Ahşap su oluğu,    Mcveşi: Eski,    Mendra: Uzak

N  n  Türkçe’deki [n] harfi gibi okunur.
Nana: Ana,    Nena: Dil,    Noderi: Kadın imecesi,    Nez’i: Ceviz

O  o    Türkçe’deki 
sesi gibidir..
Oxori: Ev,    Oropa: Sevgi, aşk,    Oncire: Yatak

P  p Türkçe’deki [p] sesidir.
Parpali: Kelebek,     Pupuli: Çıban,    Pufrengi: Büz, beton boru,  Pagara: Büyük alev

P’  p’ Türkçe’de bu ses yoktur.
P’ap’uli: Dede,    P’urzi: At sineği,    P’roğoni: Üvey çocuk,    P’aramiti: Konuşmak

R  r  Türkçe'deki [r] sesini verir.
Rak’ani: Tepe, üst mahalle,    Ruba: Boğaz,    Ragi: Kuş tuzağı,   Ruza: Kazağa benzer kalın giysi.

S  s Türkçe’deki  sesini verir.
Sica: Damat,   Skidala: Hayat,    Stveli: Sonbahar,   Sifteri: Atmaca

Ş  ş  Türkçe’deki [ş] sesini verir.
Şibi: Bezden ip,    Şka: Bel,    Şuri: Can,    Şurimşine: Can yoldaşı.

T  t  Türkçe’deki  [t] sesini verir.
Tuta: Ay,   Termoni: Laz aşuresi,    Toli: Göz,    Tamo: Yavaş.

T’  t’  Türkçe’de bu ses yokQtur.
T’oba: Göl,   T’ağani: Tava,   T’oroci: Güvercin,   T’u3a: Sıcak

U  u Türkçe’deki harfi gibi okunur.
Uba: Gögüs, koyun,    Uşkuyi: elma,    Umiteli: Kimsesiz,    Upi: Ter.

V  v  Türkçe’deki  [v] harfi gibi okunur.
Vit: On,    Vorsi: İyi,    Vana: …yoksa, …eğer,    Vaşa: Sakın, asla

Y  y  Türkçe’deki [y] harfi gibidir.
Yali: Ayna,    Yano: Geç, geç vakit,     Yaşik’i: Tahta sandık.

Z   z   Türkçe’deki [z] harfi gibi okunur.
Zabuni: Hasta,    Zumeyi: Ölçülü, ölçülmüş,    Zeni: Düz, düzlük.

Z’  z’  Bu harf Türkçe’de yoktur.
Z’ğala: Doyum,    Z’iyameri: Görülmüş,    Z’onz’ola: Yırtık pırtk,    Z’i3a: Gülüş.

3    Türkçe’de olmayan bu harfin orijinal yazılışı üç harfine benzemektedir, sembolik olarak bu harfle gösterilmiştir.
3an3a: Çanta, heybe,    3i3i: Meme,    3xembi: İstiriç ağacı.

3’   Bu harf da üç rakamına benzediğinden sembolik olarak 3 rakamı kullanılmıştır.
3’oxle: Çok eski zaman,    3’ana: Yıl,    3’an3’ami: Kirpik,    3’i3’ila: yılan





admin04.04.2010 - 20:13
KİMDİR BU LAZLAR


   Kimdir bu Lazlar? Bu güne kadar hiç inceleme konusu olmamış. Hiçbir araştırmacı merak edip araştırmaya çalışmamış. Hiçbir ciddi kaynak belge ve bilgi yok. Herkes kendine göre tarif etmeye kalkmış. Mizahçılar ayrı bakmış, siyasetçiler ayrı bakmış. Bilim adamları hiç bakmamış yada baktırılmamış. Tarihçiler zaten yok saymış. Kimileri bir Türk soyu, kimileri Gürcü soyu demiş. Kimileri aynı coğrafyayı paylaştılar diye Rum demiş, Ermeni demiş. Kimileri Arap asıllı, kimileri de Kürdün  deniz görmüşü demiş. Bu kadar zor olabilecekleri hep denemişler hep yapmışlar. Ve çok uzun ve zor olsa da kısmen başarmışlar. Ama var olana gerçek olana hiç ama hiç bakmamışlar. Oysa Lazlar binlerce yıldır dilleri ile kültürleri ile aynı coğrafyada hep vardırlar. Dilleri ile, kültürleri ile, gelenekleri ile kısaca yaşam tarzları ile hep farklı oldular, hep farklı durdular. Ama hep aynı yerde oldular. Kimse bu farklılığı herhalde fark etmemiş diyoruz.

Zaman zaman yabancı bilim insanları ve araştırmacıların dikkatini çekip birtakım araştırmalar yapmışlarsa da, yanlarında götürüp gitmişlerdir. İçeride ise bilimsellikten, araştırmadan ve gerçekten uzak yakıştırmaların ötesine hiç geçilememiştir.

                      Bilinen Laz Profili

      Kimilerine göre sivri zekalı, tez canlı, becerikli, çalışkan, şakacı ve bir o kadarda asabi bir karakter. Kimilerine göre anlayışı kıt, geç anlayan, öğleden sonra kafası çalışmayan yani biraz geri zekalı ve bir o kadarda yontulmamış bir karakter. Temel fıkralarının malzeme kaynağı. Karalahana ve mısır ekmeği ile beslenen, hamsiden başka balık bilmeyen uzun burunlu biraz matrak tipler diye sayabiliriz.

   

   Bezen de bu Laz tanımlaması coğrafi bir tanım olarak kendine bir yer bulur. Karadenizli olmak Laz olmakla aynı sayılır. Laz olmak Karadeniz şivesi ile özdeşleşir. Cideyurum-celeyurum lu konuşanlar Laz sayılır. Çok yaygın olan ve herhangi bir gerçeğe ve bilimselliğe uymayan bu tanımlar çoğaltılabilir. Kimi insanlarla alay edilirken “Laz mısın “ yada “Laz gibi” diye küçümseme ifadesi olarak kullanılır. Laz yapısı, Laz müteahhit vs. tanımlar gelişigüzel yapılıyor. Ordu’lu yada Samsun’lu bir inşaatçıya Laz müteahhit, Trabzonlu bir bakkala Laz bakkal denebiliyor. Bu tanımlar o kadar yaygınlaşıyor ki Tv. Dizilerine bile konu olabiliyor. Herkesin bildiği çok konuşan, geveze, anlayışı kıt, gereksiz sinirlenen bir Laz profili oluşturulup hakim kılınıyor. Bu tipleme kısmen (şive olarak) Karadeniz insanına uysa da, Lazlara hiç uymuyor. Yani  Lazlar Karadeniz Halkına göre dil, kültür, gelenek, beslenme, mutfak ve yaşam tarzları olarak çok farklıdırlar.  Eğer coğrafi olarak bütün Karadeniz’i Laz olarak tanımlarsak, Karadeniz’de yüzyıllardır yaşayan Türkleri, Çerkezleri, Rumları, Hemşinlileri, Gürcüleri yok saymış oluruz. Bu saydığımız etnik ve kültürel değerler, Karadeniz mozaiğinde en az Lazlar kadar sağlam ve renkli dokudurlar.


   Lazların  din, tarih, kültür (örf, adet-gelenek) dil, edebiyat (hikaye, masal, şiir, deyim, atasözleri) mutfak ve benzer farklılıkların yapısını incelemek başlı başına ve ayrı ayrı ele alınacak konular olduğu için sadece farklılıkları belirtmekle yetinip, günümüz Lazlarının bu farklılıklara bakış açısını belirtip bağlamak istiyorum.

Belirtmeye çalıştığımız bu özelliklerle Lazlar hem Türkiye genelinde, hem de Karadeniz’de farklı bir etnik toplumdurlar. Bu kültürel farklılıklar Lazların Türkiye Cumhuriyetine vatandaşlık bağını asla etkilemez. Lazların en bilinen özellikleri de tarih boyunca bağlı oldukları devlete sadık kalmalarıdır. Tarihte böyle olduğu gibi günümüzde de bu böyledir.

         Lazların geneline bakıldığında yukarıda saydığımız farklılıkların Lazlar için çok fazla bir anlam ifade etmediğini söyleyebiliriz. Ne kadar kendilerini Türk saymasalar da, bu sadece yerel yada daha doğru deyimle bölgesel bir farklılıktır ve çoğunlukla o bölge için geçerlidir. Bugün Lazların çoğu kendi diline ve kültürüne hakim değil. Ve bunu asla eksiklik olarak görmezler. Hatta çoğu aileler çocuklarına bilinçli olarak Lazca öğretmezler. Böyle olmalarının nedeninde, az önce belirttiğimiz gibi devlete olan bağlılıklarının yanında ekonomik kaygılar da vardır. Bu sebepledir ki bir Laza, diline ve kültürüne neden sahip çıkmadığı sorulduğunda, çoğunluğun vereceği cevap, ben ülkemde birinci sınıf vatandaş olarak yaşıyorum, bunlara ihtiyacım yok şeklindedir.

        Değerli okuyucular, değerli forum üyeleri; sizlerle birkaç sayfa olarak paylaştığım bu yazılar benim özgün fikirlerim değil,  ama konuya kendi özgün bakışım ve görüşüm vardır mutlaka. Mümkün mertebe objektif kalmaya ve objektif sunmaya çalıştım. Takdir edersiniz ki herkesin kendine özgü fikir ve görüşleri olmalıdır. Eğer kendi görüş ve fikirlerim doğrultusunda yansıtmışsam affola….  SON




Etiket:

Bu bilgi size yardimci oldu mu?

EvetHayır
Lazlar
Lazlar
(Ortalama: 5 üzerinden 2.5 - 2 Oy)
2