Kur'an-ı Kerim Türkçe Meali

admin29.07.2013 - 21:09
22-HAC süresi türkçe meali

   1      - Ey İnsanlar! Rabbinizden sakının; şüphesiz o kıyamet gününün sarsıntısı      çok büyük bir şeydir.
    2      - Onu göreceğiniz gün, her emzikli kadın emzirdiğinden geçer. Ve her hamile      kadın çocuğunu düşürür. İnsanları hep sarhoş görürsün, halbuki sarhoş değillerdir.      Fakat Allah'ın azabı çok şiddetlidir.
    3      - İnsanlardan bazıları Allah hakkında bir bilgisi olmadığı halde tartışır      da her azılı şeytanın ardına düşer.
   4      - (O şeytanki) hakkında şöyle hüküm verilmiştir: Şüphesiz kim onu dost edinirse,      o muhakkak onu saptırır ve doğruca cehennem azabına götürür.
   5      - Ey insanlar ! Eğer öldükten sonra dirilmekten şüphede iseniz, (bilin ki)      ne olduğunuzu size açıklamak için şüphesiz biz sizi topraktan, sonra nutfeden      (spermadan) sonra bir alekadan (embriodan) sonra yapısı belli belirsiz bir      et parçasından yaratmışızdır. Dilediğimizi belli bir süreye kadar rahimlerde      tutarız. Sonra sizi bir çocuk olarak çıkartırız, sonra sizi, olgunluk çağına      erişmeniz için bırakırız. Bununla beraber kiminiz öldürülür, kiminiz de önceki      bilgisinden sonra, hiçbir şey bilmemek üzere, ömrünün en fena zamanına ulaştırılır.      Bir de yeryüzünü görürsün ki kupkurudur; fakat biz onun üzerine su indirdiğimiz      zaman, harekete geçer, kabarır ve her güzel çiftten bitkiler bitirir.
   6      - İşte bunlar gösteriyor ki, Allah şüphesiz haktır. Şüphesiz ölüleri o diriltir      ve o her şeye kadirdir.
   7      - Kıyamet ise şüphesiz gelecek ve muhakkak ki Allah bütün kabirlerde olan      kimseleri tekrar diriltecektir.
   8      - İnsanlardan kimi de vardır ki ne bir bilgiye, ne bir delile, ne de aydınlatıcı      bir kitaba dayanmaksızın Allah hakkında tartışır.
   9      - Allah yolundan şaşırtmak (saptırmak) için büyüklük taslayarak (tartışır).      Dünyada ona bir rezillik vardır. Kıyamet gününde ise ona cehennem azabını      tattıracağız
   10      - Ona "Bunlar, senin ellerinle kazandığın günahlar sebebiyledir" denir. Şüphesiz      Allah kullarına zulmeden değildir.
    11      - İnsanlardan kimi de Allah'a bir yar kenarındaymış gibi ibadet eder, eğer      kendisine bir iyilik gelirse ona gönlü yatışır ve eğer başına bir bela gelirse      yüzüstü dönüverir. Dünyayı da ahireti de kaybeder. İşte apaçık kayıp budur.     
   12      - Allah'ı bırakır da kendine ne zarar, ne menfaat veremeyecek şeylere yalvarır.      İşte derin sapıklık budur.
   13      - Herhalde o, zararı faydasından daha yakın olana yalvarıyor. Yalvardığı şey      ne kötü yardımcı ve ne kötü yoldaştır.


   14      - Şüphe yok ki Allah, iman edip salih amelleri işleyenleri altından ırmaklar      akan cennetlere koyacak. Şüphesiz Allah dilediğini yapar.
   15      - Allah'ın ona (peygambere) dünyada ve ahirette yardım etmeyeceğini sanan      kimse hemen yukarıya bir ip uzatsın, sonra (kendini intihar edip) boğsun da      baksın bu hilesi kendisini öfkelendiren şeyi giderecek mi?
   16      - İşte biz onu (Kur'ân'ı) böylece, apaçık âyetler olarak indirdik. Şüphesiz      Allah dilediğini doğru yola eriştirir.
   17      - Şüphesiz o iman edenler, yahudi olanlar, sabiîler (yıldıza tapanlar), hıristiyanlar,      ateşe tapanlar ve (Allah'a) eş koşanlar (yok mu?) Allah, kıyamet günü bunların      arasını şüphesiz ayıracaktır. Çünkü Allah her şeyi hakkıyla görüp bilendir.     
   18      - Görmedin mi, göklerdeki kimseler, yerdeki kimseler, güneş, ay ve yıldızlar,      dağlar, ağaçlar, bütün hayvanlar ve insanlardan birçoğu hep Allah'a secde      ediyor. Birçoğunun üzerine de azab hak olmuştur. Allah kimi hor ve hakir kılarsa      artık ona ikram edecek yoktur. Şüphesiz Allah dilediği şeyi yapar.
   19      - Şu ikisi Rableri hakkında tartışmaya girmiş iki hasımdır. O'nu inkar edenler      için ateşten elbiseleri biçilmiştir. Başlarının üstünden kaynar su dökülür.     
   20      - Bununla karınlarındaki ve derileri eritilir.
   21      - Bir de bunlara demirden kamçılar vardır.
   22      - Uğradıkları gamdan (dolayı) oradan ne zaman çıkmak isteseler, her defasında      oraya geri çevrilirler: "Yakıcı azabı tadın" denir.
   23      - Şüphesiz Allah iman edip yararlı iş işleyenleri, altından ırmaklar akan      cennetlere koyacak, orada altın bilezikler ve inciler takınacaklar. Oradaki      elbiseleri de ipektendir.
    24      - Hem sözün güzelini işitecek duruma ulaştırılmışlar, hem de övülmeye layık      (olan Allah'ın) yoluna eriştirilmişlerdir.
    25      - Şüphesiz inkâr edenlere, Allah'ın yolundan, yerli ve yolcu bütün insanlar      için eşit kılınan Mescid-i Haram'dan alıkoyanlara ve orada zulümle yanlış      yola saptırmak isteyene can yakıcı bir azab tattırırız.
   26      - Bir zamanlar Kâbe'nin yerini İbrahim'e şu şekilde hazırlamıştık: Sakın bana      hiçbir şeyi ortak koşma; tavaf edenler, orada (kıyama) duranlar, ruku edenler      ve secdeye varanlar için evimi tertemiz et.
   27      - İnsanları hacca çağır; yürüyerek veya incelmiş binekler üstünde (uzak yollardan)      her derin vadiyi aşarak sana gelsinler.
   28      - Ta ki kendilerine ait birtakım menfaatlere şahid olsunlar; Allah'ın kendilerine      rızık olarak verdiği hayvanları belli günlerde kurban ederken O'nun adını      ansınlar. Siz de onlardan yiyin, yoksulu, fakiri de doyurun.
   29      - Sonra kirlerini giderip temizlensinler. Adaklarını yerine getirsinler. Kâbeyi      tavaf etsinler.
   30      - Emir budur, Allah'ın yasaklarına kim saygı gösterirse, bu, kendisi için      Rabbinin katında şüphesiz hayırdır. Size bildirilegelenden başka bütün hayvanlar      helal kılınmıştır. O halde o pis putlardan kaçının ve yalan sözden sakının.     
   31      - Allah için, O'na eş koşmayan, O'nun birliğine inanmış kimseler olun. Allah'a      ortak koşan kimse, gökten düşüp de kuşların kaptığı veya rüzgarın bir uçuruma      sürüklediği şeye benzer.
   32      - Bu böyledir; kim Allah'ın nişanelerine, kurbanlıklarına saygı gösterirse,      şüphesiz o kalblerin takvasındandır.
   33      - Sizin için onlarda belli bir süreye kadar bir takım faydalar vardır. Sonra      bunlar Beyt-i atik (kâbe) de son bulurlar.
    34      - Her ümmet için Allah'ın kendilerine rızık olarak verdiği kurbanlık hayvanların      üzerine O'nun adını ansınlar diye bir mabed yapmışızdır. Hepinizin ilâhı bir      tek ilâhtır. Onun için yalnız O'na teslim olan müslümanlar olun. (Ey Muhammed!)      Allah'a itaat eden alçak gönüllüleri müjdele.
   35      - Ki Allah anıldığı vakit onların kalpleri titrer. Onlar başlarına gelene      sabreden, namaz kılan kimselerdir. Kendilerine verdiğimiz rızıktan Allah yolunda      harcarlar.
   36      - Kurbanlık deve ve sığırları Allah'ın size olan nişanelerinden kıldık. Sizin      için onlarda hayır vardır. Ön ayaklarının biri bağlı halde keserken üzerlerine      Allah'ın adını anın. Yanları yere yaslandığı vakit de onlardan yiyin, kanaat      edip istemeyene de, isteyene de yedirin. Böylece onları sizin buyruğunuza      verdik ki, şükredesiniz.
    37      - Elbette onların etleri ve kanları Allah'a ulaşmayacaktır. Ancak O'na sizin      takvanız erecektir. Onları bu şekilde sizin buyruğunuza verdi ki, size yolunu      gösterdiğinden dolayı, Allah'ı tekbir ile yüceltesiniz. (Ey Muhammed!) Vazifelerini      güzelce yapan iyilik sevenleri müjdele.
    38      - Şüphesiz Allah inananları savunur. Çünkü Allah hâin ve nankörlerin hiçbirini      sevmez.
   39      - Kendilerine savaş açılan kimselere (kâfirlere karşı koymak için) izin verildi.      Çünkü onlar zulme uğradılar. Şüphesiz Allah onları zafere ulaştırmaya kadirdir.     
   40      - Onlar "Rabbimiz Allah'tır" demelerinden başka bir sebep olmaksızın haksız      yere yurtlarından çıkarıldılar. Eğer Allah insanların bir kısmını bir kısmı      ile defetmeseydi manastırlar, kiliseler, havralar ve içinde Allah'ın adı çok      anılan mescidler elbette yıkılırdı. Şüphesiz Allah kendi (dini) ne yardım      edene yardım edecektir. Şüphesiz Allah çok güçlüdür, çok izetlidir (her şeye      galiptir).
   41      - Onlar (o müminlerdir) ki, eğer kendilerini yeryüzünde iktidar mevkiine getirirsek      namazı kılarlar, zekatı verirler, iyiliği emrederler ve fenalığı yasak ederler.      Bütün işlerin sonu sırf Allah'a âittir.
   42      - (Ey Muhammed!) Eğer seni (müşrikler) yalanlıyorlarsa bil ki onlardan önce      Nûh kavmi, Âd ve Semûd (kavimleri de kendi peygamberlerini) yalancı saydılar.
    43      - İbrahim'in kavmi de, Lût'un kavmi de (peygamberlerini) yalancı saydılar.     
   44      - (Şuayb'ın kavmi olan) Medyen halkı da (Şûayb'ı) yalanladı. Musa da (Firavun      tarafından) yalanlandı. Ben de o kâfirlere bir süre verdim. Sonra da onları      yakalayıverdim. Beni tanımamak nasılmış görsünler.
   45      - Nice memleketler vardı ki, zulüm yaparlarken biz onları yok ettik. Artık      damları çökmüş, duvarları üzerine yıkılmıştır. (Geride) Nice terkedilmiş kuyularla      bomboş kalmış yüksek saraylar (bırakılmıştır.)
   46      - Yeryüzünde dolaşmıyorlar mı ki olanları akledecek kalbleri, işitecek kulakları      olsun. Gerçek şudur ki, gözler kör olmaz, fakat asıl göğüslerin içindeki kalpler      kör olur.
   47      - Bir de senden acele azab istiyorlar. Elbette Allah sözünden caymaz. Bununla      beraber Rabbinin katında birgün, sizin sayacaklarınızdan bin sene gibidir.     
   48      - Zulmedip dururlarken kendilerine mühlet verdiğim nice memleket halkı vardı      ki, sonunda onları yakalayıvermiştim. Dönüş ancak banadır.
   49      - (Habîbim!) De ki: "Ey insanlar! Ben size ancak apaçık anlatan bir uyarıcıyım."     
   50      - İşte iman edip salih amel işleyenler için hem bir mağfiret, hem de (cennette)      tükenmez bir rızık vardır.
   51      - Âyetlerimizi tartışarak bozmaya uğraşanlara gelince, işte onlar cehennemliktirler.      Böyle de ve temennilere uyma. Çünkü:
   52      - (Ey Muhammed!) Biz senden önce hiçbir elçi ve hiçbir peygamber göndermedik      ki o bir şey temenni ettiği zaman, şeytan onun arzusuna şüpheler karıştırmasın.      Bunun üzerine Allah şeytanın karıştırdığı şüpheyi giderir. Sonra da Allah,      âyetlerini tahkim eder (güçlendirir). Allah Alîm'dir (herşeyi bilir), Hakîmdir      (Hikmet sahibidir)
   53      - Allah, şeytanın karıştırdığını, kalblerinde hastalık bulunan ve kalpleri      kaskatı olan kimseleri sınamaya vesile kılar. Zalimler şüphesiz (haktan uzak)      derin bir ayrılık içindedirler.
   54      - Bir de kendilerine ilim verilmiş olanlar, Kur'ân'ın şüphesiz Rabbinden gelen      bir gerçek olduğunu bilsinler ve ona iman etsinler de kalpleri ona saygı duysun.      Çünkü Allah, iman edenleri doğru yola eriştirir.
    55      - İnkâr edenler de, kendilerine ansızın kıyamet gelinceye veya akîm (kısır)      bir günün azabı gelinceye kadar, Kur'ân'dan şüphe etmekte devam edip giderler.     
   56      - O gün hükümranlık yalnız Allah'ındır, O aralarında hükmünü verir. Artık      iman edip yararlı iş işleyenler nimet cennetlerindedirler.
   57      - İnkâr edip âyetlerimizi yalan sayanlar ise, işte bunlar için hakîr düşüren      bir azab vardır.
   58      - Allah yolunda hicret edip de sonra öldürülmüş veya ölmüş olanlara gelince,      elbette Allah, onları güzel bir rızıkla rızıklandıracaktır. Çünkü Allah rızık      verenlerin en hayırlısıdır.
   59      - Allah onları hoşnud olacakları bir yere (cennete) elbette koyacaktır. Şüphesiz      Allah Alîmdir (herşeyi bilir) Halîmdir, (Kullarına yumuşak davranır.).
   60      - Bu böyledir, kim kendisine yapılan cezaya aynı ile karşılık verir de, sonra      yine kendisine zulüm yapılırsa, muhakkak ki, Allah ona yardım eder. Allah      şüphesiz çok af edicidir, çok bağışlayıcıdır.
    61      - Çünkü Allah, geceyi gündüzün içine sokar, gündüzü de gecenin içine sokar.      Şüphesiz Allah, Semîdir (herşeyi işitir) Basîrdir (herşeyi gö-rür).
   62      - (Bu sonsuz güç şundandır) Çünkü Allah, varlığı kendinden olan Hak'tır. Müşriklerin      O'nu bırakıp da tapındıkları putlar ise hep bâtıldır. Şüphesiz Allah, yücedir,      büyüktür.
   63      - Görmedin mi Allah'ın gökten indirdiği su ile yeryüzü (nasıl) yem-yeşil oluyor?      Gerçekten Allah çok lütufkârdır, her şeyden haberdardır.
   64      - Göklerde ve yerde ne varsa hep O'nundur. Doğrusu Allah müstağnîdir, övülmeğe      layıktır.
   65      - Görmedin mi ki, Allah bütün yerdekileri ve emriyle denizlerde akıp giden      gemileri hep sizin buyruğunuz altına verdi. Göğü de izni olmaksızın yere düşmekten      o (koruyup havada) tutuyor. Şüphesiz Allah insanlara çok şefkatlidir, çok      merhametlidir.
   66      - Size (ilk defa) hayat veren, sonra öldürecek olan, sonra da yeniden diriltecek      olan O'dur. İnsan gerçekten pek nankördür.
   67      - Biz her ümmet için bir şeriat tayin ettik ki, onlar onunla amel ederler.      Bunun için (ey Muhammed!) bu konuda seninle hiçbir zaman çekişmesinler. (İnsanları)      Rabbine (ibadet etmeye) çağır. Şüphesiz sen gerçekten hidayete götüren doğru      bir yol üzerindesin.
   68      - Eğer seninle tartışırlarsa, de ki: "Allah yaptıklarınızı çok iyi bilir."     
   69      - Ayrılığa düştüğünüz şeyler hakkında kıyamet günü Allah aranızda hükmünü      verecektir.
   70      - Bilmez misin ki, Allah, gökte ve yerde ne varsa hepsini bilir. Şüphesiz      bunlar bir kitabtadır. Hiç şüphe yok ki bunlar Allah'a pek kolaydır.
   71      - Onlar Allah'ı bırakıp da O'nun, haklarında hiçbir delil indirmediği ve kendilerinde      de bir bilgi bulunmayan şeylere taparlar. Zalimler için hiçbir yardımcı yoktur.     
   72      - Âyetlerimiz kendilerine apaçık olarak okunduğu zaman, o kâfirlerin yüzlerinden      inkârlarını anlarsın. Neredeyse, kendilerine âyetlerimizi okuyanlara saldıracaklar.      De ki: "Şimdi size ondan daha kötü olanını haber vereyim mi? O, ateştir. Allah      bunu kâfir olanlara vaad buyurdu. O ne kötü bir dönüş yeridir."
   73      - Ey insanlar! Bir misal verilmektedir, şimdi ona iyi kulak verin: Sizin Allah'ı      bırakıp taptıklarınız bir araya gelseler, bir sinek bile yaratamayacaklardır.      Sinek onlardan bir şey kapsa onu kurtaramazlar. İsteyen de, istenen de âcizdir.
    74      - Allah'ın büyüklüğünü gereği gibi değerlendirip bilemediler. Şüphesiz ki      Allah çok kuvvetlidir, her şeye üstündür.
   75      - Allah hem meleklerden, hem de insanlardan elçiler seçer. Şüphesiz Allah      her şeyi işitir, her şeyi görür.
    76      - O geçmişlerini ve geleceklerini bilir. Bütün işler Allah'a döndürülür.
   77      - Ey iman edenler! rükû edin, secdeye varın, Rabbinize kulluk edin, iyilik      yapın ki kurtulabilesiniz.
   78      - Allah uğrunda gerektiği gibi cihad edin. Sizi o seçmiş, babanız İbrahim'in      yolu olan dinde sizin için bir zorluk kılmamıştır. Daha önce ve Kur'ân'da,      Peygamberin size şahid olması, sizin de insanlara şahid olmanız için, size      müslüman adını veren O'dur. Artık namaz kılın, zekat verin, Allah'a sarılın.      O sizin sahibinizdir. O ne güzel sahip ve ne güzel yardımcıdır!

admin29.07.2013 - 21:10
 23-MÜ'MİNUN süresi türkçe meali
     
   1      - Gerçekten müminler kurtuluşa ermiştir,
    2      - Onlar ki, namazlarında huşû içindedirler,
   3      - Onlar ki, boş ve yararsız şeylerden yüz çevirirler,
    4      - Onlar ki, zekat (vazifelerini) yerine getirirler,
    5      - Ve onlar ki, iffetlerini korurlar,
    6      - Ancak eşleri ve ellerinin sahip olduğu (cariyeleri) hariç. (Bunlarla ilişkilerinden      dolayı) kınanmış değillerdir.
   7      - Şu halde, kim bunun ötesine gitmeyi isterse, işte bunlar , haddi aşan kimselerdir.
    8      - Yine onlar ki, emanetlerine ve ahidlerine riayet ederler,
   9      - Ve onlar ki, namazlarını muhafaza ederler,
    10      - İşte asıl onlar varislerdir.
   11      - Ki, Firdevs'e varis olan bu kimseler orada ebedî kalırlar.
   12      - And olsun biz insanı, çamurdan, bir sülâleden (süzülüp çıkarılmış çamurdan)      yarattık.
   13      - Sonra onu emin ve sağlam bir karargahta (rahimde) nutfe (sperma) haline      getirdik.


   14      - Sonra nutfeyi bir alaka (embrio) yarattık, derken o alakayı bir mudga (bir      çiğnem et parçası halinde) yarattık, derken o mudgayı bir takım kemik yarattık,      derken o kemiklere bir et giydirdik, sonra onu diğer bir yaratık olarak teşekkül      ettirdik. Yapıp yaratanların en güzeli olan Allah, pek yücedir.
   15      - Sonra siz bunun ardından, muhakkak ki öleceksiniz.
   16      - Sonra da siz, şüphesiz, kıyamet gününde tekrar diriltileceksiniz.
   17      - Andolsun biz, sizin üstünüzde yedi yol yarattık. Biz, yaratmaktan habersiz      değiliz.
    18      - Gökten uygun bir ölçüde yağmur indirip onu yerde durgunlaştırdık. Bizim      onu gidermeye de elbet gücümüz yeter.
   19      - Böylece onun (yağmurun) sayesinde sizin yararınıza hurma bahçeleri ve üzüm      bağları meydana getirdik ki, bunlarda sizin için bir çok meyveler vardır ve      siz onlardan yersiniz.
   20      - Tûr-ı Sinâ'da (dahi) yetişen bir ağaç da meydana getirdik ki, bu ağaç, hem      yağ, hem de yiyenlerin ekmeğine katık edecekleri (zeytin) verir.
   21      - Hayvanlarda da sizin için elbette ibretler vardır. Onların karınlarındakilerden      size içiririz. Onlarda sizin için birtakım faydalar daha vardır; ayrıca etlerini      yersiniz.
   22      - Hem onlara ve hem gemiye yüklenirsiniz.
   23      - And olsun biz, Nûh'u kavmine gönderdik. "Ey kavmim dedi, Allah'a kulluk      edin. O'ndan başka tanrınız yoktur. Hâlâ sakınmaz mısınız?"
   24      - Bunun üzerine, kavminin içinden kâfir kodaman topluluğu "Bu, dediler, tıpkı      sizin gibi bir beşer olmaktan başka bir şey değildir. Size üstün ve hakim      olmak istiyor. Eğer Allah (peygamber göndermek) isteseydi, muhakkak ki bir      melek gönderirdi. Biz geçmişteki atalarımızdan böyle bir şey duymadık."
   25      - "Bu, yalnızca kendisinde delilik bulunan bir kimsedir. Öyle ise, bir süreye      kadar ona katlanıp (durumu) gözetleyin bakalım."
   26      - Nuh: "Rabbim! dedi, beni yalana çıkarmalarına karşı bana yardım et!"
   27      - Bunun üzerine ona şöyle vahyettik: Bizim nezaretimiz altında ve vahyimizle      gemiyi yap. Bizim emrimiz gelip de tandır kaynayınca, her cinsten eşler halinde      iki tane ve bir de içlerinden, daha önce kendisi aleyhinde hüküm verilmiş      olanların dışındaki aileni gemiye al. Zulmetmiş olanlar konusunda bana hiç      yalvarma! Zira onlar kesinlikle boğulacaklardır!
   28      - Sen, yanındakilerle beraber gemiye yerleştiğinde: "Bizi zalimler topluluğundan      kurtaran Allah'a hamdolsun" de.
   29      - Ve de ki: "Rabbim! Beni mübarek bir yere indir. Sen, konuklatanların en      hayırlısısın."
   30      - Şüphesiz bunda sizin için birtakım ibretler vardır. Çünkü biz, kullarımızı      böyle denemişizdir.
    31      - Sonra onların ardından bir başka nesil getirdik.
   32      - Bunun üzerine, onlar arasından kendilerine, "Allah'a kulluk edin; çünkü      sizin O'ndan başka bir tanrınız yoktur. Hâlâ Allah'tan korkmaz mısınız? (mesajını      ileten) bir resul gönderdik.
   33      - Onun kavminden, kâfir olup ahirete ulaşmayı yalanlayan ve dünya hayatında      kendilerine refah verdiğimiz kodaman güruh dedi ki: "Bu dediler, sadece sizin      gibi bir insandır; sizin yediğinizden yer, sizin içtiğinizden içer."
   34      - "Gerçekten, tıpkı kendiniz gibi bir beşere itaat ederseniz herhalde ziyan      edersiniz."
   35      - "Size, öldüğünüz, toprak ve kemik yığını haline geldiğinizde, mutlak surette      sizin (tekrar) meydana çıkarılacağınızı mı vaad ediyor?"
   36      - "Heyhât o size vaad edilen şey ne kadar uzak!"
   37      - "Dünya hayatından başka gerçek yoktur. (Kimimiz) ölürüz, (kimimiz) yaşarız;      bir daha diriltilecek değiliz."
    38      - "Bu adam, sadece Allah hakkında yalan uyduran bir kimsedir; biz ona inanmıyoruz."     
   39      - O Peygamber: "Rabbim, dedi, beni yalanlamalarına karşı bana yardımcı ol!"
    40      - Allah şöyle buyurdu: "Pek yakında onlar pişman olacaklar!"
   41      - Nitekim, Hak tarafından korkuç bir ses yakalayıverdi onları! Kendilerini      hemen çepeçevre kuşattık. Zalimler topluluğunun canı cehenneme!
   42      - Sonra onların ardından bir başka nesil getirdik.
   43      - Hiçbir ümmet, ecelini ne öne alabilir, ne de erteleyebilir.
    44      - Sonra biz peyderpey peygamberlerimizi gönderdik. Herhangi bir ümmete peygamberlerinin      geldiği her defasında, onlar bu peygamberi yalanladılar; biz de onları birbiri      ardından (yokluğa) yuvarladık ve onları efsâne yaptık. Artık iman etmeyen      kavmin canı cehenneme!
   45      - Sonra birtakım âyetlerimiz ve açık bir ferman ile Musa'yı ve kardeşi Harun'u      gönderdik.
   46      - Firavun'a ve ileri gelenlerine de (gönderdik). Bunun üzerine onlar kibire      kapıldılar ve ululuk taslayan zorba bir kavim oldular.
    47      - Onun için: Biz, dediler, "kavimleri bize kölelik ederken bizim benzerimiz      olan bu iki adama inanacak mıyız?"
   48      - Böylece onları yalanladılar, bu yüzden de helâk edilenlerden oldular.
   49      - Andolsun biz Musa'ya belki onlar yola gelirler diye, o kitabı da verdik.
    50      - Meryemoğlunu ve annesini de (kudretimize) bir alâmet kıldık; onları, yerleşmeye      elverişli, sulu bir tepeye yerleştirdik.
   51      - Ey peygamberler! Temiz ve helal olan şeylerden yiyin; güzel amel ve hareketlerde      bulunun. Çünkü ben sizin yaptıklarınızı bilirim.
   52      - "Ve işte bu sizin ümmetiniz bir tek ümmet ve ben de sizin Rabbinizim. Öyle      ise benden sakının." (denildi).
    53      - Derken insanlar kendi aralarındaki işlerini parça parça böldüler. Her grup,      kendinde bulunan ile sevinip böbürlendi.
    54      - Sen şimdi onları bir zamana kadar gaflet ve sapıklıkları ile başbaşa bırak!     
   55      - Sanıyorlar mı ki, onlara verdiğimiz servet ve oğullar ile,
   56      - Kendilerine faydalar sağlamak için can atıyoruz. Hayır, onlar işin farkına      varamıyorlar.
    57      - Rablerine olan saygıdan dolayı titreyenler,
   58      - Rablerinin âyetlerine inananlar,
   59      - Rablerine ortak tanımayanlar,
    60      - Ve, Rablerine dönecekleri için yapmakta oldukları işleri kalpleri titreyerek      yapanlar;
    61      - İşte onlar, iyiliklere koşuşurlar ve iyilik için yarışırlar.
    62      - Biz hiç kimseyi, gücünün yettiğinden başkası ile yükümlü kılmayız. Nezdimizde      hakkı söyleyen bir kitap vardır ve onlar haksızlığa uğratılmazlar.
    63      - Hayır, onların kalpleri bu hususta cehalet içindedir. Ayrıca onların bundan      öte birtakım kötü işleri vardır ki, onlar bu işleri yapar dururlar.
    64      - Nihayet, refah ve bolluk içinde olanlarını sıkıntıya uğrattığımızda, bakarsın      ki onlar feryadı basarlar.
    65      - Boşuna feryad etmeyin bugün! Zira bizden yardım göremeyeceksiniz.
   66      - Çünkü âyetlerimiz size okunurdu da, buna karşı siz arkanızı dönerdiniz.
    67      - Kafa tutardınız ve geceleyin hezeyanlar savururdunuz.
   68      - Onlar bu sözü (Kur'ân'ı) hiç düşünmediler mi? Yoksa kendilerine, daha önce      geçmişteki atalarına gelmeyen bir şey mi geldi?
   69      - Yoksa peygamberlerini tanımadılar da bu yüzden mi onu inkâr ediyorlar?
   70      - Yoksa onda bir delilik olduğunu mu söylüyorlar? Aksine o, kendilerine hakkı      getirmiştir. Halbuki onlar haktan hoşlanmamaktadırlar.
   71      - Eğer hak, onların kötü arzu ve isteklerine uysaydı, mutlaka gökler ve yer      ile bunlarda bulunan kimseler bozulur giderdi. Hayır, biz onlara şan ve şereflerini      getirdik; fakat onlar kendi şereflerine sırt çevirirler.
   72      - (Resulüm!) Yoksa sen onlardan bir haraç mı istiyorsun? Rabbinin vergisi      daha hayırlıdır. O, rızık verenlerin en hayırlısıdır.
   73      - Gerçek şu ki sen onları doğru bir yola çağırıyorsun.
   74      - Fakat ahirete inanmayanlar ise, ısrarla yoldan çıkmaktadırlar.
   75      - Eğer onlara acıyıp da için de bulundukları sıkıntıyı giderseydik, iyice      körleşerek azgınlıklarında büsbütün direnirlerdi.
    76      - Andolsun, biz onları sıkıntıya düşürdük de yine Rablerine boyun eğmediler,      tazarru' ve niyazda da bulunmadılar.
    77      - Nihayet üzerlerine, azabı çok şiddetli bir kapı açtığımız zaman, bir de      bakarsın ki onlar orada şaşkın ve ümitsiz kalmışlardır!
   78      - Halbuki sizin için o kulağı, o gözleri ve o gönülleri yaratan O'dur. Ne      de az şükrediyorsunuz!
    79      - Ve sizi yeryüzünde yaratıp türeden O'dur. Sırf O'nun huzuruna toplanacaksınız.
    80      - Ve O, yaşatan ve öldürendir; gecenin ve gündüzün değişmesi O'nun eseridir.      Hâlâ aklınızı kullanmaz mısınız?
    81      - Hayır, öncekilerin söylediklerinin benzerini söylediler.
    82      - Dediler ki: "Sahi biz, ölüp de bir toprak ve kemik yığını haline gelmişken,      mutlaka yeniden diriltileceğiz öyle mi?"
   83      - "Yemin ederiz ki, gerek bize, gerekse daha önce atalarımıza böyle bir vaadde      bulunuldu; (fakat) bu geçmiştekilerin masallarından başka bir şey değildir!"     
   84      - (Resulüm!) de ki: "Eğer biliyorsanız (söyleyin bakalım), bu dünya ve onda      bulunanlar kime aittir?"
    85      - "Allah'a aittir" diyecekler. "Öyle ise siz hiç düşünüp taşınmaz mısınız?"      de.
    86      - "Yedi kat göklerin Rabbi, azametli Arş'ın Rabbi kimdir?" diye sor.
   87      - "(Onlar da) Allah'ındır." diyecekler. "Şu halde siz Allah'tan korkmaz mısınız?"      de.
   88      - "Eğer biliyorsanız (söyleyin), her şeyin melekûtu (mülkiyeti ve yönetimi)      kendisinin elinde olan, kendisi her şeyi koruyup kollayan; fakat kendisi korunmayan      (buna muhtaç olmayan) kimdir?" diye sor.
    89      - "(Bunlar da) Allah'ındır." diyecekler. "Öyle ise nasıl olur da büyülenirsiniz?"      de.
    90      - Doğrusu biz onlara hakkı getirdik; onlar ise cidden yalancıdırlar.
   91      - Allah evlat edinmemiştir; O'nunla beraber hiçbir ilâh da yoktur. Aksi takdirde      her ilâh kendi yarattığını sevk ve idare eder ve bir gün mutlaka onlardan      biri diğerine galip gelirdi. Allah, onların yakıştırdıkları şeylerden münezzehtir.     
   92      - Allah, gaybı da, açık olanı da bilir. O, müşriklerin ortak koştukları şeylerden      çok yüce ve münezzehtir.
   93      - (Resulüm!) De ki: Rabbim! Eğer onlara yöneltilen tehdidi (dünyevî sıkıntıyı      ve uhrevî azabı) mutlaka göstereceksen,
   94      - Bu durumda beni, o zalimler topluluğunda bulundurma, Rabbim!
   95      - Biz, onlara yönelttiğimiz tehdidi sana göstermeye elbette ki kadiriz.
   96      - Sen, kötülüğü en güzel bir tutumla sav, çünkü biz onların yakıştırmakta      oldukları şeyi çok iyi bilmekteyiz.
   97      - Ve de ki: Rabbim! Şeytanların kışkırtmalarından sana sığınırım!
    98      - Onların yanımda bulunmalarından da sana sığınırım.
    99      - Nihayet onlardan (müşriklerden) birine ölüm gelip çattığında, "Rabbim, der,      lütfen beni (dünyaya) geri gönder,"
    100      - "Ta ki, boşa geçirdiğim dünyada iyi iş (ve hareketler) yapayım." Hayır!      Onun söylediği bu söz (boş) laftan ibarettir. Onların gerisinde ise, yeniden      dirilecekleri güne kadar (süren) bir berzah vardır.
   101      - Sûr'a üflendiği zaman aralarında artık ne soysop (çekişmesi) vardır, ne      de birbirlerini soruşturacaklardır.
   102      - Böylece kimlerin tartıları ağır basarsa, işte asıl bunlar kurtuluşa erenlerdir.     
   103      - Kimlerin de tartıları hafif gelirse, artık bunlar da kendilerine yazık etmişlerdir;      (çünkü onlar) ebedî cehennemdedirler.
   104      - Orada dişleri sırıtır halde iken ateş yüzlerini yalar.
   105      - (Allah Teâlâ,) Size âyetlerim okunurdu da, siz onları yalanlardınız değil      mi?... der.
    106      - Derler ki: Rabbimiz! Azgınlığımız bizi altetti; biz, bir sapıklar topluluğu      idik.
    107      - Rabbimiz! Bizi buradan çıkar. Eğer bir daha (ettiklerimize) dönersek, artık      belli ki biz zalim insanlarız.
   108      - (Allah) buyurur ki: Alçaldıkça alçalın orada! Bana konuşmayın artık.
   109      - Çünkü kullarımdan bir zümre "Rabbimiz! Biz iman ettik; öyle ise bizi bağışla,      bize merhamet et, sen, merhametlilerin en iyisisin." diyorlardı.
   110      - İşte siz onları alaya aldınız; sonunda bu davranışınız size beni yâd etmeyi      unutturdu; çünkü siz onlara gülüyordunuz.
    111      - Bugün ben onlara, sabrettiklerinin karşılığını verdim; onlar, hakikaten      muradlarına erenlerdir.
   112      - (Allah inkârcılara) "Yeryüzünde kaç yıl kaldınız?" diye sorar.
   113      - "Bir gün veya günün bir kısmı kadar kaldık. İşte bilenlere sor." derler.
    114      - (Allah) buyurur ki: Sadece az bir süre kaldınız; keşke siz (bunu) bilmiş      olsaydınız!
    115      - Sizi sadece boş yere yarattığımızı ve sizin hakikaten huzurumuza geri getirilmeyeceğinizi      mi sandınız?
    116      - Mutlak hâkim ve hak olan Allah, çok yücedir. O'ndan başka ilâh yoktur. O,      bereketli Arş'ın sahibidir.
    117      - Her kim Allah ile birlikte diğer bir tanrıya taparsa -ki bu hususla ilgili      hiçbir delili yoktur o kimsenin hesabı ancak Rabbinin nezdindedir. Şurası      muhakkak ki, kâfirler kurtuluşa eremezler.
    118      - Resulüm! De ki: "Rabbim, bağışla ve merhamet et! Sen merhametlilerin en      iyisisin."
 

admin29.07.2013 - 21:10
 24-NUR süresi türkçe meali

   1      - (İşte bu âyetler) bizim indirdiğimiz ve (hükümlerini üzerinize) farz kıldığımız      bir sûredir. Belki düşünüp öğüt alırsınız diye onda açık açık âyetler indirdik.
    2      - Zina eden kadın ve zina eden erkekten her birine yüz sopa vurun; Allah'a      ve ahiret gününe inanıyorsanız, Allah dini(ni tatbik) hususunda sizi sakın      acıma duygusu kaplamasın! Müminlerden bir grup da onlara uygulanan cezaya      şahit olsun.
   3      - Zina eden erkek, zina eden veya müşrik olan bir kadından başkası ile evlenemez;      zina eden bir kadınla da ancak zina eden veya müşrik olan erkek evlenebilir.      Bu, müminlere haram kılınmıştır.
   4      - Namuslu kadınlara zina esnasında bulunup, sonra (bunu ispat için) dört şahit      getiremeyenlere seksener sopa vurun ve artık onların şahitliğini hiçbir zaman      kabul etmeyin. Onlar tamamen günahkardırlar.
    5      - Ancak bundan sonra tevbe edip ıslah olanlar müstesnadır. Çünkü Allah çok      bağışlayıcı ve merhametlidir.
   6      - Eşlerine zina esnasında bulunup da kendilerinden başka şahitleri olmayanlara      gelince, onların her birinin şahitliği kendisinin doğru söyleyenlerden olduğuna      dair dört defa Allah adına yemin ederek şahitlik etmesidir.
    7      - Beşinci defa da, eğer yalan söyleyenlerden ise, Allah'ın lanetinin kendi      üzerine olmasını dilemesidir.
    8      - Kadının, kocasının yalan söyleyenlerden olduğuna dair dört defa Allah adına      yemin ve şahitlik etmesi,
    9      - Beşinci defa da, eğer (kocası) doğru söyleyenlerden ise, Allah'ın gazabının      kendi üzerine olmasını dilemesi kendisinden cezayı kaldırır.
    10      - Ya Allah'ın size bol lütfu ve merhameti olmasaydı ve Allah tevbeleri kabul      eden hüküm ve hikmet sahibi olmasaydı (haliniz nice olurdu.)?
   11      - Haberiniz olsun ki (Muhammed'in eşine) bu ağır ifki (iftirayı) uyduranlar      sizin içinizden bir gruptur. Bunu kendiniz için bir kötülük saymayın; aksine      o, sizin için bir iyiliktir. Onlardan herbir kişiye, günah olarak ne işlemişse      (onun karşılığı ceza) vardır. (Elebaşlılık yapan, bu yüzden de) bu günahın      büyüğünü yüklenen kimse için de çok büyük bir azap vardır.
   12      - Erkek ve kadın müminlerin, bu iftirayı işittiklerinde kendi vicdanları ile      hüsnü zanda bulunup da, "bu apaçık bir iftiradır" demeleri gerekmez miydi?     
   13      - (Bu iddiayı ortaya atanların) da bu konuda dört şahit getirmeleri gerekmez      miydi? Madem ki şahitler getirip ispat edemediler, öyle ise onlar Allah nezdinde      yalancıların ta kendisidirler.


   14      - Eğer dünyada ve ahirette Allah'ın lütuf ve merhameti üstünüzde olmasaydı,      size mutlaka büyük bir azab isabet ederdi.
    15      - Çünkü siz bu iftirayı, gelişi güzel birbirinizin ağzından alıyor ve hakkında      bilgi sahibi olmadığınız (bu uydurma haberi) ağızlarınızda geveleyip duruyorsunuz.      Bunun önemsiz olduğunu sanıyorsunuz. Halbuki bu, Allah katında çok büyük bir      suçtur.
   16      - Onu duyduğunuzda "Bunu konuşup yaymamız bize yakışmaz. Haşâ! Bu, çok büyük      bir iftiradır..." demeli değil miydiniz?
   17      - Eğer inanmış insanlarsanız, Allah, bir daha buna benzer tutumu tekrarlamaktan      sizi sakındırıp uyarıyor.
   18      -Ve Allah âyetlerini size açıklıyor. Allah, (işin iç yüzünü) çok iyi bilir,      tam bir hüküm ve hikmet sahibidir.
    19      - İnananlar arasında kötü söz ve davranışın yayılmasını arzulayan kimseler      için dünyada da, ahirette de acı veren bir azab vardır. (Her şeyi) Allah bilir;      siz bilmezsiniz.
    20      - Ya sizin üstünüze Allah'ın lütuf ve merhameti olmasaydı; Allah çok şefkatli      ve merhametli olmasaydı (haliniz nice olurdu)?
   21      - Ey iman edenler! Şeytanın adımlarını takip etmeyin. Kim şeytanın adımlarını      takip ederse, şunu bilsin ki o, edepsizlikleri ve kötülüğü emreder. Eğer üstünüzde      Allah'ın lütuf ve merhameti olmasaydı, içinizden hiçbir kimse temize çıkmazdı.      Fakat Allah, dilediğini arındırır. Allah işitir ve bilir.
   22      - İçinizden faziletli ve servet sahibi kimseler akrabaya, yoksullara, Allah      yolunda göç edenlere (mallarından) vermeyeceklerine yemin etmesinler; bağışlasınlar,      feragat göstersinler. Allah'ın sizi bağışlamasını arzulamaz mısınız? Allah      çok bağışlayandır, çok merhametlidir.
   23      - Namuslu, kötülüklerden habersiz mümin kadınlara zina isnadında bulunanlar,      dünya ve ahirette lanetlenmişlerdir. Onlar için çok büyük bir azab vardır.     
   24      - O gün dilleri, elleri ve ayakları, yapmış olduklarından dolayı aleyhlerinde      şahitlik edecektir.
   25      - O gün Allah onlara gerçek cezalarını tastamam verecek ve onlar Allah'ın      gerçek olduğunu anlayacaklar.
   26      - Kötü kadınlar, kötü erkeklere, kötü erkekler ise kötü kadınlara; temiz kadınlar      temiz erkeklere, temiz erkekler de temiz kadınlara yaraşır. İşte bu temiz      olan, (iftiracıların) söylediklerinden çok uzaktırlar. Kendileri için bağışlanma      ve güzel bir rızık vardır.
   27      - Ey iman edenler! Kendi evinizden başka evlere, geldiğinizi farkettirip ev      halkına selam vermedikçe girmeyin. Bu sizin için daha iyidir. Herhalde (bunu)      düşünüp anlarsınız.
   28      - Orada kimse bulamazsanız, size izin verilinceye kadar oraya girmeyin. Eğer      size, "Geri dönün!" denilirse, hemen dönün. Çünkü bu, sizin için daha temiz      bir davranıştır. Allah, yaptığınızı bilir.
    29      - İçinde kendinize ait bir şeylerin bulunduğu oturulmayan bir eve girmenizde      herhangi bir sakınca yoktur. Allah, sizin açığa vurduklarınızı da, gizlediklerinizi      de bilir.
   30      - (Resulüm!) Mümin erkeklere, gözlerini (harama) dikmemelerini, ırzlarını      da korumalarını söyle. Çünkü bu, kendileri için daha temiz bir davranıştır.      Şüphesiz Allah, onların yapmakta olduklarından haberdardır.
    31      - Mümin kadınlara da söyle: Gözlerini (harama bakmaktan) korusunlar; namus      ve iffetlerini esirgesinler. Görünen kısımları müstesna olmak üzere, zinetlerini      teşhir etmesinler. Baş örtülerini, yakalarının üzerine (kadar) örtsünler.      Kocaları, babaları, kocalarının babaları, kendi oğulları, kocalarının oğulları,      erkek kardeşleri, erkek kardeşlerinin oğulları, kız kardeşlerinin oğulları,      kendi kadınları (mümin kadınlar), ellerinin altında bulunan (köleleri), erkeklerden,      kadına ihtiyacı kalmamış (cinsî güçten düşmüş) hizmetçiler, yahut henüz kadınların      gizli kadınlık hususiyetlerinin farkında olmayan çocuklardan başkasına zinetlerini      göstermesinler. Gizlemekte oldukları zinetleri anlaşılsın diye, ayaklarını      yere vurmasınlar. Ey müminler! Hep birden Allah'a tevbe ediniz ki, kurtuluşa      eresiniz.
   32      - Aranızdaki bekarları, kölelerinizden ve cariyelerinizden iyi davranışta      olanları evlendirin. Eğer bunlar fakir iseler, Allah kendi lütfu ile onları      zenginleştirir. Allah, (lütfu) geniş olan ve (her şeyi) bilendir.
   33      - Evlenme imkanını bulamayanlar ise, Allah, lütfu ile kendilerini varlıklı      kılıncaya kadar iffetlerini korusunlar. Ellerinizin altında bulunanlardan      (köleler ve cariyelerden) mükatebe yapmak isteyenlerle, eğer kendilerinde      (hürriyete kavuşmalarında kendileri için) bir iyilik görüyorsanız, hemen mükatebe      yapın. Allah'ın size vermiş olduğu malından siz de onlara verin. Dünya hayatının      geçici menfaatlerini elde edeceksiniz diye, namuslu kalmak isteyen cariyelerinizi      fuhşa zorlamayın. Kim onları zor altında bırakırsa, bilinmelidir ki, zorlanmalarından      sonra Allah (onlar için) çok bağışlayıcı ve merhametlidir.
   34      - Andolsun ki biz size açık açık bildiren âyetler, sizden önce yaşayıp gitmiş      olanlardan örnekler ve takvaya ulaşmış kimseler için öğütler indirdik.
   35      - Allah, göklerin ve yerin nurudur (aydınlatıcısıdır). O'nun nurunun temsili,      içinde lamba bulunan bir kandil gibidir. O lamba bir billur içindedir; o billur      da sanki inciye benzer bir yıldız gibidir ki, doğuya da batıya da nisbet edilemeyen      mübarek bir ağaçtan çıkan yağdan tutuşturulur. (Bu öyle bir ağaç ki) yağı,      nerdeyse, kendisine ateş değmese bile ışık verir. (Bu ışık) nur üstüne nurdur.      Allah dilediği kimseyi nuruyla hidayete iletir. Allah insanlara (işte böyle)      misal verir; Allah her şeyi bilir.
    36      - (Bu kandil) birtakım evlerdedir ki, Allah (o evlerin) yücelmesine ve içlerinde      isminin okunmasına izin vermiştir. Orada sabah akşam O'nu tesbih ederler.     
   37      - Birtakım insanlar (Allahı tesbih ederler) ki, ne ticaret ne de alış veriş      onları Allah'ı anmaktan, namaz kılmaktan ve zekat vermekten alıkoymaz. Onlar,      kalplerin ve gözlerin allak bullak olduğu bir günden korkarlar.
   38      - Çünkü Allah, kendilerine işledikleri amellerin en güzeli ile ecir verecek,      lütfundan fazlasını da bahşedecektir ve Allah, dilediğine hesapsız rızık verir.     
   39      - Küfredenlere gelince, onların amelleri, ıssız çöllerdeki serap gibidir ki,      susayan onu su zanneder, nihayet ona vardığında orada herhangi bir şey bulamamış,      üstelik yanıbaşında da (inanmadığı, kendisinden sakınmadığı) Allah'ı bulmuştur.      Allah ise onun hesabını tastamam görmüştür. Allah hesabı çok çabuk görür.     
   40      - Yahut (o kâfirlerin duygu, düşünce ve davranışları) engin bir denizdeki      yoğun karanlıklar gibidir ki, onu dalga üstüne dalga kaplıyor; üstünde de      bulut. Bir biri üstüne karanlıklar... İnsan, elini çıkarıp uzatsa, nerdeyse      onu dahi göremez. Bir kimseye Allah, nur vermemişse, artık o kimsenin ışık      ve aydınlıktan nasibi yoktur.
    41      - Görmez misin ki, göklerde ve yerde bulunanlarla dizi dizi kanat çırpıp uçan      kuşların Allah'ı tesbih ettiklerini? Her biri kendi tesbihini ve duâsını bilmiştir.      Allah, onların yapmakta olduklarını hakkıyla bilir.
   42      - Göklerin ve yerin mülkü Allah'ındır; dönüş de ancak O'nadır.
   43      - Görmez misin ki Allah bulutları (dilediği yere) sürüklüyor; sonra onları      biraraya getirip üstüste yığıyor. İşte görüyorsun ki bunlar arasında yağmur      çıkıyor. O, gökten, sanki oradaki dağlardan da dolu indirir. Artık onu dilediğine      isabet ettirir; dilediğinden de onu uzak tutar; bu bulutlardan çıkan şimşeğin      parıltısı nerdeyse gözleri alır!
   44      - Allah gece ile gündüzü evirip çeviriyor. Şüphesiz bunda (hakikatı gören)      gözlere sahip olanlar için mutlak bir ibret vardır.
   45      - Allah, her hayvanı sudan yarattı. İşte bunlardan kimi karnı üstünde sürünür,      kimi iki yağı üstünde yürür, kimi dört ayağı üstünde yürür... Allah dilediğini      yapar; çünkü Allah her şeye kâdirdir.
   46      - Andolsun biz (her şeyi) apaçık bildiren âyetler indirdik. Allah dilediğini      doğru yola iletir.
   47      - Bir de "Allah'a ve Resulüne inandık ve itaat ettik" diyorlar da, sonra bunun      arkasından yan çiziyorlar; bunlar mümin değillerdir.
   48      - Aralarında hükmetmesi için Allah'a ve Resulüne çağrıldıkları zaman, bakarsın      ki, içlerinden birkısmı yüz çevirip dönerler.
   49      - Ama, eğer (Allah ve Resulünün hükmettiği) hak kendi lehlerine ise, ona,      gönülden bağlı olarak saygı ile gelirler.
   50      - Kalplerinde bir hastalık mı var? Yoksa şüphe ve tereddüd içinde midirler?      Yoksa Allah ve Resulünün kendilerine zulüm ve haksızlık edeceğinden mi korkuyorlar?      Hayır, asıl zalimler kendileridir!
   51      - Aralarında hüküm vermesi için Allah'a ve Resulüne davet edildiklerinde müminlerin      sözü ancak "işittik ve itaat ettik" demeleridir. İşte bunlar asıl kurtuluşa      erenlerdir.
   52      - Her kim Allah'a ve Resulüne itaat eder, Allah'a saygı duyar ve O'ndan sakınırsa,      işte asıl bunlar bedbahtlıktan kurtulanlardır.
   53      - Ötekiler (münafıklar), sen hakikaten kendilerine emrettiğin takdirde mutlaka      (savaşa) çıkacaklarına dair, en ağır yeminleri ile Allah'a yemin ettiler.      De ki: Yemin etmeyin. İtaatiniz malumdur! Bilin ki Allah, yaptıklarınızdan      haberdardır.
    54      - De ki: Allah'a itaat edin; Peygambere de itaat edin. Eğer yüz çevirirseniz      şunu bilin ki, Peygamberin sorumluluğu kendine yüklenen, sizin sorumluğunuz      da size yüklenendir. Eğer ona itaat ederseniz, doğru yolu bulmuş olursunuz.      Peygambere düşen, sadece açık açık duyurmaktır.
    55      - Allah, sizlerden iman edip iyi davranışlarda bulunanlara, kendilerinden      öncekileri sahip ve hakim kıldığı gibi, kendilerini de yeryüzüne sahip ve      hakim kılacağını, onlar için beğenip seçtiği dini (İslâm'ı) onların iyiliğine      yerleştirip koruyacağını ve geçirdikleri korku döneminden sonra, bunun yerine      onlara güven sağlayacağnı vaad etti. Çünkü onlar bana kulluk ederler. Hiçbir      şeyi bana eş tutmazlar. Artık bundan sonra kim inkâr ederse, işte bunlar asıl      büyük günahkarlardır.
   56      - Hem namazı kılın, zekatı verin ve peygambere itaat edin ki rahmete eresiniz.     
   57      - İnkâr edenlerin, yeryüzünde (Allah'ı) aciz bırakacaklarını sanmayasın! Onların      varacağı yer cehennemdir. Ne kötü varış yeridir orası!
   58      - Ey iman edenler! Ellerinizin altında bulunan (köle ve cariyeleriniz) ve      içinizden henüz erginlik çağına girmemiş olanlar, sabah namazından önce, öğleyin      soyunduğunuz vakit ve yatsı namazından sonra (yanınıza gireceklerinde) sizden      üç defa izin istesinler. Bunlar mahrem halde bulunabileceğiniz üç vakittir.      Bu vakitlerin dışında ne sizin için, ne de onlar için bir mahzur yoktur. (Birbirinizin      yanına girip çıkabilirsiniz.) İşte Allah, âyetlerini size böyle açıklar. Allah      her şeyi bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.
   59      - Sizden olan çocuklarınız erginlik çağına girdiklerinde, kendilerinden öncekiler      (büyükleri) izin istedikleri gibi, onlar da izin istesinler. İşte Allah, âyetlerini      size böyle açıklar. Allah her şeyi bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.
   60      - Bir nikah ümidi kalmayan, çocuktan kesilmiş yaşlı kadınların ise, zinetlerini      (yabancı erkeklere) göstermeksizin dış elbiselerini çıkarmalarında kendilerine      bir vebal yoktur. Yine de iffetli olmaları kendileri için daha hayırlıdır.      Allah işitendir, bilendir.
    61      - A'maya güçlük yoktur; topala güçlük yoktur; hastaya da güçlük yoktur. Sizin      için de gerek kendi evlerinizden, gerekse babalarınızın evlerinden, annelerinizin      evlerinden, erkek kardeşlerinizin evlerinden, kız kardeşlerinizin evlerinden,      amcalarınızın evlerinden halalarınızın evlerinden, dayılarınızın evlerinden,      teyzelerinizin evlerinden veya anahtarlarına malik olduğunuz yerlerden, yahut      dostlarınızın evlerinden yemenizde bir sakınca yoktur. Toplu halde veya ayrı      ayrı yemenizde de bir güçlük ve günah yoktur. Evlere girdiğiniz zaman Allah      tarafından mübarek ve güzel bir yaşama dileği olarak kendinize (birbirinize)      selam verin. İşte Allah düşünüp anlayasınız diye size âyetlerini böyle açıklar.
    62      - Müminler ancak, Allah'a ve Resülüne gönülden inanmış kimselerdir. Onlar      o Peygamber ile birlikte sosyal bir işle meşgul iken ondan izin istemedikçe      bırakıp gitmezler. (Resulüm!) Şu senden izin isteyenler, hakikaten Allah'a      ve Resulüne iman etmiş kimselerdir. Öyle ise, bazı işleri için senden izin      istediklerinde, sen de onlardan dilediğine izin ver; onlar için Allah'tan      bağış dile; çünkü Allah mağfiret edicidir, merhametlidir.
   63      -(Ey müminler!) Peygamberin davetini, aranızdan bazınızın bazınıza daveti      gibi zannetmeyin. İçinizden, birini siper ederek sıvışıp gidenleri muhakkak      ki Allah bilmektedir. Bu sebeple, O'nun emrine aykırı davrananlar, başlarına      bir bela gelmesinden veya kendilerine çok elemli bir azap isabet etmesinden      sakınsınlar.
   64      - Bilmiş olun ki, göklerde ve yerde ne varsa Allah'ındır. O, sizin ne yolda,      ne durumda olduğunuzu iyi bilir. Huzuruna döndürülecekleri günde ise, yapmış      olduklarını hemen kendilerine haber verir. Allah, her şeyi hakkıyla bilendir..     
 

admin29.07.2013 - 21:10
25-FURKAN süresi türkçe meali
   
   1      - "Tebareke" ne yüce feyyazdır o ki, dünyaları uyarmak üzere kulu Muhammed'e,      hakkı batıldan ayırdeden Kur'ân'ı indirdi.
   2      - O öyle bir ilâhtır ki, göklerin ve yerin hükümranlığı kendisinindir. O hiç      çocuk edinmedi, hükümranlıkta ortağı yoktur. O, her şeyi yaratıp bir ölçüye      göre düzenleyerek takdir etmiştir.
    3      - Kâfirler, O'nu bırakıp bir şey yaratamayan, bilakis kendileri yaratılmış      olan, kendilerine ne zarar ve ne de fayda verebilen; öldürmeye, diriltmeye      ve ölümden sonra tekrar canlandırmaya güçleri yetmeyen tanrılar edindiler.     
   4      - İnkâr edenler: "Bu Kur'ân Muhammed'in uydurmasıdır, ona başka bir topluluk      yardım etmiştir" diyerek haksız ve asılsız bir söz uydurdular.
    5      - "Kur'ân öncekilerin masallarıdır; başkalarına yazdırmış da sabah akşam kendisine      okunmaktadır" dediler.
   6      - Ey Muhammed! De ki: "Onu, göklerin ve yerin sırrını bilen indirmiştir. Şüphesiz      O, bağışlayandır, merhamet edendir."
    7      - Şöyle dediler: "Bu ne biçim peygamber ki, yemek yer, sokaklarda gezer? Ona,      beraberinde bulunup uyaran bir melek indirilseydi ya!"
   8      - "Yahut kendisine bir hazine verilseydi veya besleneceği bir bahçe olsaydı      ya!" Bu zalimler, inananlara "Siz sadece büyülenmiş bir adama uyuyorsunuz"      dediler.
    9      - Ey Muhammed! sana nasıl misaller getirdiklerine bir bak! Onlar sapmışlardır,      yol bulamazlar.
   10      - Öyle yücedir O ki, dilerse sana ondan daha iyisini, altından ırmaklar akan      cennetler verir, sana köşkler de yapar.
   11      - Fakat onlar o saati (kıyameti) de yalanladılar. Biz ise o saati yalanlayanlara      çılgın alevli bir ateş hazırladık.
   12      - Ki, cehennem ateşi uzak bir mesafeden kendilerine görününce, onun bir hışımlanmasını      (kaynamasını) ve uğultusunu işitirler.
   13      - Elleri boyunlarına bağlı olarak onun dar bir yerine atıldıkları zaman da,      oracıkta yok olmayı isterler.


   14      - (Onlara şöyle denilir) Bu gün bir yok olmayı değil, nice yok olmaları isteyin!     
   15      - De ki: Bu mu daha iyi, yoksa takva sahiplerine vaad olunan ebedilik cenneti      mi? Çünkü orası, onlar için bir mükafattır ve bir varış yeridir.
   16      - Onlar için orada ne isterlerse var, hem orada ebedî kalacaklar. Çünkü bu      Rabbinden yerine getirilmesi istenen bir vaaddir.
   17      - Hele o gün Rabbin onları Allah'tan başka taptıkları şeylerle toplar da,      der ki: "Siz mi saptırdınız şu kullarımı, yoksa kendileri mi yolu kaybettiler?"     
   18      - Onlar: "Sübhansın seni tenzih ederiz. Seni bırakıp da senden başka dostlar      edinmek bize yaraşmaz; fakat sen onlara ve atalarına o kadar nimet verdin      ki, sonunda seni anmayı unuttular ve helaki hak eden bir kavim oldular." derler.     
   19      - (Bunun üzerine ötekilere hitaben şöyle denilir.) İşte (taptıklarınız) sizi      söylediklerinizde yalancı çıkardılar. Artık ne (azabınızı) geri çevirebilir,      ne de bir yardıma çare bulabilirsiniz ve içinizden kim zulmederse, ona büyük      bir azab tattıracağız.
   20      - (Resulüm!) Biz senden evvel de peygamberleri başka türlü göndermedik. Şüphesiz      onlar hem yemek yiyorlar, hem çarşılarda geziyorlardı (sokaklarda yürüyorlardı).      Sizin bir kısmınızı bir diğerine fitne (imtihan sebebi) kılmışızdır ki, bakalım      sabredecek misiniz? Zira Rabbin her şeyi hakkıyla görmektedir.
    21      - Bununla beraber, bize kavuşmayı ummayanlar "Bize ya melekler indirilmeliydi,      ya da Rabbimizi görmeliydik" dediler. Andolsun ki, doğrusu nefislerinde kendilerini      büyük gördüler ve büyük azgınlık ettiler.
   22      - Melekleri görecekleri gün, işte o gün, günahkarlara hiçbir sevinç haberi      yoktur. Ve yasak yasak, diyeceklerdir.
   23      - Onların yaptıkları her bir iyi işi dikkate alırız, fakat onu saçılmış zerreler      haline getiririz.
    24      - O gün cennetliklerin kalacakları yer çok iyi, dinlenecekleri yer pek güzeldir.     
   25      - O gün gökyüzü beyaz bulutlar halinde yarılacak ve melekler bölük bölük indirileceklerdir.     
   26      - İşte o gün gerçek hükümranlık, çok merhametli olan Allah'ındır. Kâfirler      için ise o, pek çetin bir gündür.
   27      - O gün zalim kimse ellerini ısıracak: "Eyvah!" diyecek, "keşke Peygamberin      yanında bir yol tutsaydım!"
   28      - "Eyvah!" diyecek, "keşke falancayı dost edinmeseydim.
   29      - Çünkü zikir (Kur'ân) bana gelmişken o, hakikaten beni ondan saptırdı. Şeytan      insanı (uçuruma sürükleyip sonra) yapayalnız ve yardımcısız bırakmaktadır.     
   30      - Peygamber dedi ki: "Ey Rabbim! Kavmim bu Kur'ân'ı terkedilmiş (bir şey yerinde)      tuttular."
    31      - (Resulüm!) Ve işte biz böyle her peygamber için günahkarlardan bir düşman      yapmışızdır. Bununla beraber hidayet verici ve yardımcı olarak Rabbin yeter.     
   32      - Yine o inkâr edenler dediler ki: "O Kur'ân ona, hepsi birden indirilseydi      ya"! Biz onu senin kalbine iyice yerleştirmek için böyle (parça parça indirdik)      ve onu tane tane (ayırarak) okuduk.
   33      - Hem onlar sana karşı herhangi bir mesel ile gelmezler ki, biz sana (onun      karşılığında) doğrusunu ve tefsirin daha güzelini getirmiş olmayalım.
   34      - O yüzleri üstü cehenneme toplanacaklar var ya! işte onlar, yerleri en kötü,      yolları en sapık olanlardır.
   35      - Andolsun ki Musa'ya kitap verdik, kardeşi Harun'u da ona yardımcı yaptık.
    36      - "Haydi âyetlerimizi yalan sayan o kavme gidin" dedik. Sonunda (yola gelmediklerinden)      onları yerle bir ettik.
   37      - Nuh kavmine gelince, Peygamberleri yalancılıkla itham ettiklerinde, onları      suda boğduk ve kendilerini insanlar için bir ibret yaptık. Biz zalimler için      acıklı bir azab hazırlamışızdır.
    38      - Ad'ı, Semud'u, Ress halkını ve bunlar arasında daha bir çok nesilleri de      (inkârcılıkları yüzünden helak ettik)
    39      - Onların herbirine misaller getirdik; (ama ögüt almadıkları için) hepsini      kırdık geçirdik.
   40      - (Resulüm!) Andolsun ki, (bu Mekke'li putperestler), bela ve fenalık yağmuruna      tutulmuş olan beldeye uğramışlardır. Peki onu da görmüyorlar mıydı? Hayır!      Onlar öldükten sonra dirilmeyi ummamaktadırlar.
   41      - Seni gördükleri zaman "Bu mu Allah'ın Peygamber olarak gönderdiği?" diye      hep seni alaya alıyorlar.
   42      - "Şayet tanrılarımıza inanmakta sebat göstermeseydik, gerçekten de bizi neredeyse      tanrılarımızdan saptıracaktı" diyorlar. Azabı gördükleri zaman, kimin yolunun      sapık olduğunu bilecekler!
    43      - Kötü duygularını kendisine tanrı edinen kimseyi gördün mü? Şimdi ona sen      mi vekil olacaksın?
   44      - Yoksa sen, onların çoğunun gerçekten söz dinleyeceğini yahut akıllanacağını      mı sanıyorsun? Gerçekte onlar hayvanlar gibidir, hatta gidişçe daha sapıktırlar.
    45      - Rabbinin gölgeyi nasıl uzatmakta olduğunu görmedin mi? Dileseydi onu elbet      hareketsiz de kılardı. Sonra biz güneşi, ona (gölgeye) delil kılmışızdır.     
   46      - Sonra da onu yavaş yavaş kendimize (başka yöne) çekmekteyiz.
    47      - Sizin için geceyi örtü, uykuyu istirahat kılan, gündüzü yayılıp çalışma      (zamanı) yapan O'dur.
   48      - Rüzgarları rahmetinin önünde müjdeci olarak gönderen ve gökten tertemiz      bir su indiren O'dur.
   49      - Ki biz (o suyla) ölü toprağa can verelim, yarattığımız nice hayvanlara ve      insanlara su sağlayalım, diye.
   50      - Andolsun bunu, insanların öğüt almaları için, aralarında çeşit çeşit şekillerde      anlatmışızdır; ama insanların çoğu ille nankörlük edip diretmiştir.
    51      - (Habibim!) Şayet dileseydik elbette her köye bir uyarıcı (peygamber) gönderirdik.     
   52      - (Madem ki yalnız seni gönderdik) Öyleyse kâfirlere boyun eğme ve bununla      (Kur'ân ile) onlara karşı olanca gücünle büyük bir savaş ver!
   53      - Birinin suyu tatlı ve susuzluğu giderici, diğerininki tuzlu ve acı iki denizi      salıveren ve aralarına bir engel, aşılmaz bir serhat koyan O'dur.
    54      - O (hakir) sudan, bir insan yaratıp ona bir neseb bahşeden ve sıhriyet bağı      ile akraba yapan O'dur. Rabbinin her şeye gücü yeter.
   55      - (Böyle iken inkârcılar) Allah'ı bırakıp kendilerine ne fayda, ne zarar veremeyen      şeylere kulluk ediyorlar. İnkârcı olan kimse Rabbine karşı uğraşıp durmaktadır.
    56      - (Halbuki) biz seni ancak müjdeci ve uyarıcı olarak gönderdik.
    57      - De ki: "Ben, buna karşı sizden bir ücret değil, ancak Rabbine doğru bir      yol tutmayı dileyen kimseler (olmanızı) istiyorum."
   58      - Sen, ölümsüz ve daima diri olan Allah'a güvenip dayan. O'nu hamd ile tesbih      et. Kullarının günahlarından haberdar olarak O yeter.
   59      - Gökleri yeri ve ikisinin arasındakileri altı günde yaratan, sonra Arş'a      hükmeden Rahmân'dır. Haydi ne dileyeceksen o her şeyden haberdar olan (Rahmân)dan      dile.
   60      - Onlara "Rahmân'a secde edin" dendiği zaman, "Rahmân da neymiş? Senin bize      emrettiğine secde eder miyiz hiç?" derler ve bu emir onların nefretini artırır.     
   61      - Gökte burçları var eden, onların içinde bir kandil (güneş) ve nurlu bir      ay barındıran Allah, yüceler yücesidir.
   62      - İbret almak veya şükretmek dileyen kimseler için gece ile gündüzü birbiri      ardınca getiren O'dur.
    63      - O çok merhametli Allah'ın (has) kulları onlardır ki, yeryüzünde tevazu ile      yürürler ve cahil kimseler kendilerine laf attığı zaman (incitmeksizin) "selam"      derler (geçerler).
   64      - Ve onlar ki, Rablerine secdeler ve kıyamlar ederek yatarlar.
   65      - Onlar ki, şöyle derler: Cehennem azabını üzerimizden sav! Doğrusu onun azabı      geçici bir şey değildir.
   66      - Orası cidden ne kötü bir uğrak, ne kötü bir konaktır.
    67      - Ve onlar ki, harcadıklarında ne israf ne de cimrilik ederler; ikisi arasında      orta bir yol tutarlar.
   68      - Yine onlar ki, Allah ile beraber başka bir tanrıya yalvarmazlar, Allah'ın      haram kıldığı cana haksız yere kıymazlar ve zina etmezler. Bunları yapan günahı(nın      cezasını) bulur.
   69      - Kıyamet günü azabı kat kat olur ve orada alçaltılmış olarak temelli kalır.
   70      - Ancak tevbe ve iman edip iyi davranışlarda bulunanlar başka; Allah onların      kötülüklerini iyiliklere çevirir. Allah çok bağışlayıcıdır, engin merhamet      sahibidir.
   71      - Ve her kim tevbe edip iyi davranış gösterirse, şüphesiz o, tevbesi kabul      edilmiş olarak Allah'a döner.
   72      - Ve onlar ki, yalan şahitlik etmezler, boş bir şeye rastladıkları zaman vakar      ile (oradan) geçip giderler.
   73      - Kendilerine Rablerinin âyetleri hatırlatıldığında ise, onlara karşı sağır      ve kör davranmazlar.
    74      - Ve onlar ki: "Ey Rabbimiz! Bize gözümüzü aydınlatacak eşler ve zürriyetler      bağışla ve bizi takva sahiplerine önder kıl" derler.
   75      - İşte onlar, sabretmelerine karşılık cennetin en yüksek makamları ile mükafatlandırılacaklar,      orada hürmet ve selamla karşılanacaklardır.
    76      - Orada ebedî kalacaklar, orası ne güzel bir konak ve ne güzel bir makamdır.
   77      - (Resulüm!) De ki: "Rabbim size ne kıymet verir duanız olmasa? (Ey inkârcılar!      Size bildirdiklerini) kesinkes yalan saydınız; o halde azab yakanızı bırakmayacaktır!     
 

admin29.07.2013 - 21:16
   26-ŞUARA süresi türkçe meali
   
   1      - Tâ, Sîn, Mîm.
   2      - Bunlar sana apaçık kitabın âyetleridir.
   3      - (Resulüm!) Onlar iman etmiyorlar diye adeta kendine kıyacaksın!
   4      - Biz dilersek onların üzerlerine gökten bir âyet (mucize) indiririz de, ona      boyunları eğilekalır.
    5      - Bununla beraber kendilerine O Rahmân'dan yeni bir öğüt gelmeyedursun, ille      ondan yüz çevirirler.
    6      - Üstelik (ona) "yalandır" dediler; fakat onlara alay edip durdukları şeyin      haberleri yakında gelecektir.
   7      - Yeryüzüne bir bakmadılar mı? Biz orada her güzel çiftten nice bitkiler yetiştirmişiz.     
   8      - Şüphesiz ki bunda mutlak bir âyet (nişane) vardır; ama onların çoğu iman      etmezler.
   9      - Ve şüphe yok ki Rabbin, galip ve engin merhamet sahibidir.
   10      - Bir vakit de Rabbin, Musa'ya nida edip "Git o zalim kavme" dedi.
    11      - "Firavun kavmine, hâlâ sakınmayacaklar mı?"
    12      - (Musa) şöyle seslendi: "Ya Rab! Doğrusu ben korkarım ki beni yalancı sayarlar."     
   13      - "Ve göğsüm daralır, dilim dönmez, onun için Harun'a da elçilik ver."


   14      - "Hem onların bana isnad ettikleri bir suç var. Ondan dolayı korkarım ki,      hemen beni öldürürler."
   15      - (Allah): "Hayır hayır" buyurdu, "haydi ikiniz âyetlerimizle (mucizelerimizle)      gidin. Şüphesiz ki, biz sizinle beraberiz. (Onları) işitiyoruz."
   16      - "Haydin Firavun'a gidin de deyin ki: İnan biz, âlemlerin Rabbinin elçisiyiz.     
   17      - İsrail oğullarını bizimle beraber gönder."
   18      - "Â, dedi, biz seni çocukken himayemize alıp büyütmedik mi? Hayatının bir      çok yıllarını aramızda geçirmedin mi?"
   19      - "Sonunda o yaptığın (kötü) işi de yaptın. Sen nankörün birisin!"
   20      - Musa, "Ben, dedi, o işi o anda yaptım ki şaşkınlardandım."
    21      - "Sizden korkunca da hemen aranızdan kaçtım. Sonra Rabbim bana hikmet bahşetti      ve beni peygamberlerden kıldı."
   22      - "O başıma kaktığın nimet de (aslında) İsrail oğullarını kendine köle edinmiş      olmandır. "
   23      - Firavun şöyle dedi: "Âlemlerin Rabbi dediğin nedir ki?"
   24      - Musa cevap olarak: "Eğer işin gerçeğini düşünüp anlayan kişiler olsanız      (itiraf edersiniz ki) O, göklerin, yerin ve ikisi arasında bulunan her şeyin      Rabbi'dir."
   25      - (Firavun) etrafında bulunanlara: "İşitmiyor musunuz?" dedi.
   26      - Musa dedi ki: "O sizin de Rabbiniz, daha önce ki atalarınızın da Rabbidir."
    27      - (Firavun): "Size gönderilen bu elçiniz mutlaka delidir" dedi.
   28      - Musa devamla şöyle söyledi: "Şayet aklınızı kullansanız (anlarsınız ki),      O, doğunun, batının ve ikisinin arasında bulunanların Rabbidir."
   29      - Firavun: "Benden başkasını ilâh tutarsan, andolsun ki seni zindana kapatılmışlardan      ederim" dedi.
   30      - Musa sordu: "Sana apaçık bir şey getirmiş olsam da mı?"
   31      - Firavun: "Haydi getir onu bakayım, doğrulardan isen" dedi.
   32      - Bunun üzerine Musa asâsını bırakıverdi; apaçık bir ejderha oluverdi.
   33      - Elini de (koynundan) çekti çıkardı; bakanlara bembeyaz (görünen, nur saçan      bir şey) oluverdi.
   34      - Firavun çevresinde bulunan ileri gelenlere: "Bu dedi, herhalde çok bilgili      bir sihirbaz!"
   35      - "Sizi sihriyle yurdunuzdan çıkarmak istiyor. Şimdi ne buyurursunuz?"
   36      - Dediler ki: "Bunu ve kardeşini eğle, şehirlere de toplayıcılar gönder."
    37      - "Bütün bilgiç sihirbazları sana getirsinler."
    38      - Böylece, sihirbazlar belli bir günün tayin edilen vaktinde bir araya getirildi.     
   39      - Halka, "Siz de toplanıyor musunuz? (Haydi çabuk olun)" denildi.
   40      - "Üstün gelirlerse herhalde sihirbazlara uyarız" dediler.
   41      - Sihirbazlar geldiklerinde Firavun'a "Şayet biz üstün gelirsek, muhakkak      bize bir ücret vardır, değil mi?" dediler.
   42      - Firavun cevaben: "Evet, o takdirde hiç şüphe etmeyin, gözde kimselerden      olacaksınız" dedi.
   43      - Musa onlara "Atın, ne atacaksanız" dedi.
   44      - Bunun üzerine iplerini ve değneklerini attılar ve "Firavun'un kudreti hakkı      için şüphesiz elbette bizler galip geleceğiz" dediler.
    45      - Ardından Musa asâsını attı; bir de ne görsünler, onların uydurduklarını      yutuyor!
   46      - Sihirbazlar derhal secdeye kapandılar.
   47      - "İman ettik, dediler, Âlemlerin Rabbine "
   48      - "Musa ve Harun'un Rabbine!"
   49      - Firavun (kızgınlık içinde) dedi ki: "Ben size izin vermeden O'na iman ettiniz      ha! Anlaşıldı ki o size sihri öğreten büyüğünüzmüş! Ama şimdi bileceksiniz:      Andolsun, ellerinizi ve ayaklarınızı çaprazlama ke stireceğim, hepinizi çarmıha      gerdireceğim!"
   50      - "Zararı yok dediler nasıl olsa biz Rabbimize döneceğiz."
   51      - "Herhalde biz müminlerin evveli olduğumuzdan dolayı, Rabbimizin bize mağfiret      buyuracağını ümit ederiz"
    52      - Biz, Musa'ya: "Kullarımı geceleyin yola çıkar, çünkü takip edileceksiniz"      diye vahyettik.
   53      - Firavun da şehirlere (asker) toplayıcılar gönderdi:
   54      - "Esasen bunlar, sayıları azar azar, bölük pörçük bir cemaattır."
   55      - "(Böyle iken) hakkımızda çok gayz (öfke) besliyorlar. "
   56      - "Biz ise, elbette uyanık (ve tekvücut) bir cemaatız." (diyor ve dedirtiyordu.)     
   57      - Ama (sonunda) biz, onları (Firavun ve kavmini) bahçelerden, pınarlardan,     
   58      - Hazinelerden ve şerefli makamlardan çıkardık.
   59      - Ve onlara İsrail oğullarını mirasçı yaptık.
   60      - Derken (Firavun ve adamları) güneş doğmuştu ki, onların ardına düştüler.     
   61      - İki topluluk birbirini görünce, Musa'nın adamları "Eyvah, yakalandık! dediler.
    62      - Musa: "Hayır, aslâ! dedi, Rabbim şüphesiz benimledir, bana yolunu gösterecektir."
    63      - Bunun üzerine Musa'ya "Vur asân ile denize" diye vahyettik; vurunca bir      infilak etti, her bölük koca bir dağ gibi oluverdi,
   64      - Ötekilerini de buraya yanaştırıvermiştik.
    65      - Musa ve beraberindekilerin hepsini kurtardık,
    66      - Sonra da ötekileri suda boğduk.
   67      - Şüphesiz bunda bir âyet (ibret) vardır; ama çokları iman etmiş değillerdir.     
   68      - Ve şüphesiz, işte o Rabbin, mutlak galip ve engin merhamet sahibidir.
    69      - (Resulüm!) onlara İbrahim'in kıssasını da naklet.
    70      - Hani o, babasına ve kavmine, "Neye tapıyorsunuz?" demişti.
    71      - "Birtakım putlara taparız da onlar sayesinde toplanırız" dediler.
   72      - İbrahim "Peki, dedi, yalvardığınızda onlar sizi işitiyorlar mı?"
   73      - "Veya size fayda veya zararları olur mu?"
   74      - "Yok, dediler, ama biz babalarımızı böyle yapar bulduk."
   75-76      - İbrahim dedi ki: "İyi ama, ister sizin, ister önceki atalarınızın olsun,      neye taptığınızı (biraz olsun) düşündünüz mü?"
   77      - "Hep onlar benim düşmanımdır; ancak âlemlerin Rabbi (benim dostumdur)"
   78      - "O ki, beni yaratan ve bana doğru yolu gösterendir,"
   79      - "Beni yediren, içirendir,"
   80      - "Hastalandığım zaman bana O, şifâ verir."
    81      - "O ki, benim canımı alacak, sonra diriltecektir. "
   82      - "Ve hesap günü, hatamı bağışlayacağını umduğumdur."
   83      - "Ya Rab! Bana hikmet (hüküm) ver ve beni iyiler (zümresin)e kat."
    84      - "Sonra gelecekler içinde beni doğrulukla anılanlardan eyle!"
    85      - "Ve beni naîm (nimeti bol) cennetin varislerinden eyle!"
   86      - "Babamı da bağışla, çünkü o yanlış gidenlerdendir. "
    87      - "(İnsanların) diriltilecekleri gün, beni mahcub etme."
   88      - "O gün ki ne mal fayda verir ne oğullar!"
   89      - "Ancak Allah'a temiz bir kalple gelenler o günde (kurtuluşa erer)."
   90      - (O gün) Cennet müttakilere yaklaştırılmıştır.
   91      - Azgınlar için de cehennem hortlatılmıştır.
    92-93      - Onlara, "Allah'ı bırakıp da taptıklarınız, hani nerede? Size yardım edebiliyorlar      mı veya kendilerini kurtarabiliyorlar mı?" denilir.
   94      - Ve arkasından hep onlar (putlar ve azgınlar) o cehennemin içine fırlatılmaktadırlar.     
   95-96      - Ve bütün o İblis orduları onun içinde birbirleriyle çekişirlerken dediler      ki:
    97      - "Vallahi biz, gerçekten apaçık bir sapıklık içindeymişiz."
    98      - "Çünkü biz sizi, âlemlerin Rabbi ile bir seviyede tutuyorduk."
   99      - "Ve bizi hep o günahkarlar saptırdı."
   100      - "Bak bizim için ne şefaatçiler var,"
    101      - "Ne de yakın bir dost."
    102      - "Ah keşke (dünyaya) bir kere daha dönebilsek de, müminlerden olabilseydik."     
   103      - Şüphesiz bunda bir âyet (alınacak bir ders) vardır; oysa çokları iman etmiş      değillerdir.
   104      - Ve şüphesiz Rabbin, işte O, mutlak galip ve engin merhamet sahibidir.
    105      - Nuh kavmi de peygamberleri yalancılıkla itham etti.
   106      - Hani kardeşleri Nuh onlara şöyle demişti: "Siz Allah'tan korkmaz mısınız?"
    107      - "Haberiniz olsun ki ben, size gönderilmiş güvenilir bir Peygamberim.
   108      - "Gelin artık, Allah'tan korkun ve bana itaat edin."
   109      - "Buna karşılık ben sizden hiçbir ücret istemiyorum. Benim mükafaatımı verecek      olan ancak, âlemlerin Rabbidir."
   110      - "Gelin, artık, Allah'tan korkun ve bana itaat edin."
   111      - "Â, dediler, senin ardına hep düşük kimseler düşmüşken, biz sana hiç inanır      mıyız?"
   112      - Nuh dedi ki: "Onların yaptıkları hakkında bir bilgim yoktur."
   113      - "Onların hesabı ancak Rabbime aittir. Düşünsenize!"
   114      - "Hem ben iman edenleri kovmaya memur değilim."
   115      - "Ben ancak apaçık bir uyarıcıyım."
   116      - Dediler ki: "Ey Nuh! Eğer vazgeçmezsen, iyi bil ki, taşa tutulanlardan olacaksın!"     
   117      - Nuh: "Rabbim! dedi, kavmim beni yalancılıkla itham etti."
   118      - "Artık benimle onların arasında sen hükmünü ver. Beni ve beraberimdeki müminleri      kurtar."
    119      - Bunun üzerine biz de onu ve beraberindekileri, o dolu gemide taşıyarak kurtardık.     
   120      - Sonra da arkasında kalanları suda boğduk.
   121      - Şüphesiz bunda mutlak bir âyet (alınacak ders) vardır; ama çokları iman      etmiş değillerdir.
    122      - Ve şüphesiz Rabbin, işte O, mutlak galip ve engin merhamet sahibidir.
   123      - Âd (kavmi) de peygamberleri yalancılıkla itham etti.
   124      - Hani kardeşleri Hûd onlara şöyle demişti: "Siz Allah'tan korkmaz mısınız?"     
   125      - "Haberiniz olsun ki ben, size gönderilmiş, güvenilir bir Peygamberim."
    126      - "Gelin artık Allah'tan korkun ve bana itaat edin."
   127      - "Buna karşılık ben sizden hiçbir ücret istemiyorum. Benim mükafatımı verecek      olan ancak âlemlerin Rabbidir. "
   128      - "Siz her tepeye bir alâmet bina edip eğlenir durur musunuz?"
   129      - "Temelli kalacağınızı umarak sağlam yapılar mı edinirsiniz?"
   130      - "Hem tuttuğunuz zaman merhametsiz zorbalar gibi tutuyorsunuz."
   131      - "Artık Allah'tan korkun ve bana itaat edin."
   132      - "O Allah'tan korkun ki, size o bildiğiniz şeyleri vermekte,"
    133      - "Davarlar, oğullar,"
    134      - "Cennet gibi bağlar, bahçeler, pınarlar ihsan etmektedir."
   135      - "Cidden ben sizin hakkınızda büyük bir günün azabından korkuyorum."
   136      - "Dediler ki: "Sen ha vaaz etmişsin, ha vaaz edenlerden olmamışsın, bizce      birdir."
    137      - "Bu sırf eskilerin âdetidir."
   138      - "Biz azaba uğratılacak da değiliz."
   139      - Böylece onu yalancı saydılar; biz de kendilerini helak ettik. Şüphesiz bunda      mutlak bir âyet (alınacak bir ders) vardır, ama çokları iman etmiş değillerdir.     
   140      - Ve şüphesiz Rabbin, işte O, mutlak galip ve engin merhamet sahibidir.
   141      - Semûd (kavmi) de peygamberleri yalancılıkla itham etti.
    142      - Hani kardeşleri Salih onlara şöyle demişti: "Siz Allah'tan korkmaz mısınız?"     
   143      - "Haberiniz olsun ki ben size gönderilmiş güvenilir bir peygamberim."
    144      - "Gelin artık, Allah'tan korkun ve bana itaat edin."
   145      - "Buna karşılık ben sizden hiçbir ücret istemiyorum. Benim mükafatımı verecek      olan ancak âlemlerin Rabbidir."
   146      - "Siz burada güven içinde bırakılacak mısınız?"
   147      - "Bahçelerin, pınarların içinde,"
   148      - "Ekinlerin, salkımları sarkmış hurmalar arasında,"
   149      - Ki bir de dağlardan keyifli keyifli kâşâneler oyuyorsunuz."
   150      - "Gelin! Allah'tan korkun da bana itaat edin."
   151-152      - "Yeryüzünde bozgunculuk yapıp dirlik düzenlik vermeyen bozguncuların emrine      uymayın."
   153      - "Sen dediler, olsa olsa iyice büyülenmiş birisin!"
   154      - "Sen de ancak bizim gibi bir beşersin. Eğer doğru söyleyenlerden isen, haydi      bize bir âyet (mucize) getir."
   155      - Salih "İşte (mucize) bu dişi devedir; su içme hakkı (bir gün) onundur, belli      bir günün içme hakkı da sizin" dedi.
   156      - "Sakın ona bir kötülükle ilişmeyin, yoksa sizi büyük bir günün azabı yakalayıverir."     
   157      - Derken onu kestiler; fakat pişman da oldular.
   158      - Çünkü kendilerini azap yakalayıverdi. Şüphesiz bunda bir âyet (alınacak      bir ders) vardır, ama çokları iman etmiş değillerdir.
   159      - Ve şüphesiz Rabbin, işte O mutlak galip ve engin merhamet sahibidir.
   160      - Lût (kavmi) de peygamberleri yalancılıkla itham etti.
   161      - Hani kardeşleri Lût onlara şöyle demişti: "Siz Allah'tan kormaz mısınız?"     
   162      - "Haberiniz olsun ki, ben size gönderilmiş güvenilir bir peygamberim."
   163      - "Gelin artık, Allah'tan korkun ve bana itaat edin."
   164      - "Buna karşılık ben sizden bir ücret istemiyorum. Benim mükafatımı verecek      olan ancak âlemlerin Rabbidir."
    165      - "İnsanlar içinden erkeklere mi gidiyorsunuz?"
   166      - "Bırakıyorsunuz da sizler için yarattığı eşleri! Doğrusu siz insanlıktan      çıkmış bir kavimsiniz!"
   167      - Onlar şöyle dediler: "Ey Lût! (Bu davadan) vazgeçmezsen, iyi bilki, sürülenlerden      olacaksın."
   168      - Lût "Doğrusu ben, dedi, sizin bu işinize buğzedenlerdenim."
    169      - "Yâ Rabbi! Beni ve ailemi onların yapageldiklerin(in vebalin)den kurtar."
    170      - Biz de onu ve ailesinin tamamını kurtardık,
   171      - Ancak (geride) bir yaşlı kadın kaldı.
   172      - Sonra geridekilerin hepsini helak ettik.
   173      - Ve üzerlerine öyle bir yağmur yağdırdık ki, (uyarılanların) o yağmuru ne      kötü bir yağmurdu!
   174      - Şüphesiz bunda bir âyet (alınacak bir ders) vardır. Ama çokları iman etmiş      değillerdir.
   175      - Ve şüphesiz Rabbin, işte O mutlak galip ve engin merhamet sahibidir.
   176      - Eyke halkı da peygamberleri yalancılıkla itham etti.
    177      - Hani Şuayb onlara şöyle demişti: "Siz Allah'tan korkmaz mısınız?"
   178      - "Haberiniz olsun ki ben size gönderilmiş güvenilir bir peygamberim."
    179      - "Gelin, Allah'tan korkun ve bana itaat edin."
   180      - "Buna karşılık ben sizden bir ücret istemiyorum. Benim mükafatımı verecek      olan yalnız âlemlerin Rabbidir."
   181      - "Ölçeği tam ölçün de hak yiyenlerden olmayın."
   182      - "Ve doğru terazi ile tartın."
   183      - "Halkın eşyalarını değerinden düşürmeyin. Yeryüzünde bozgunculuk yaparak      karışıklık çıkarmayın."
   184      - "O sizi ve sizden önceki nesilleri yaratan Allah'tan korkun."
   185      - Onlar şöyle dediler: "Sen, olsa olsa iyice büyülenmiş birisin."
    186      - "Sen de bizim gibi bir beşerden başka nesin? Bil ki, biz seni ancak yalancılardan      biri sayıyoruz."
   187      - "Şayet doğru sözlülerden isen, üstümüze gökten bir parça düşürüver."
   188      - Şuayb, "Rabbim, yaptıklarınızı en iyi bilendir" dedi.
   189      - Hülasa, onu yalancı saydılar da kendilerini o gölge gününün azabı yakalayıverdi.      O cidden büyük bir günün azabı idi!
   190      - Şüphesiz bunda bir âyet (alınacak bir ders) vardır. Ama çokları iman etmiş      değillerdir.
   191      - Ve şüphesiz Rabbin, işte O, mutlak galip ve engin merhamet sahibidir.
   192      - Ve muhakkak ki bu (Kur'ân) âlemlerin Rabbinin indirmesidir.
   193      - (Resulüm!) Onu Rûhu'l-emin (Cebrail) indirdi;
   194      - Uyarıcılardan olasın diye senin kalbin üzerine;
   195      - Açık parlak bir Arapça lisan ile.
   196      - O, şüphesiz daha öncekilerin kitaplarında da vardı.
   197      - İsrailoğulları bilginlerinin onu bilmesi, onlar için bir âyet (delil) değil      midir?
   198-199      - Biz onu Arapça bilmeyenlerden birine indirseydik de, bunu o okusaydı, yine      de ona iman etmezlerdi.
   200-201      - Böylece onu günahkarların kalplerine soktuk. (okuyup anladılar, ama yine      de) acıklı azabı görünceye kadar ona iman etmezler.
   202      - İşte bu (azab) onlara, kendileri farkında olmadan, ansızın geliverecektir.     
   203      - O zaman "Bize (iman etmemiz için) mühlet verilir mi acaba?...diyeceklerdir.
    204      - (Oysa dünyada iken) Onlar bizim azabımızı çarçabuk istiyorlardı.
   205      - Gördün ya artık onlara senelerce zevk ettirsek,
   206      - Sonra kendilerine vaad edilen (azab) gelip çatarsa,
   207      - O yaşadıkları zevkin kendilerine hiçbir faydası olmayacaktır.
   208      - Bununla birlikte, biz hangi memleketi helak ettikse muhakkak onu uyarıcı      (peygamberleri) olmuştur.
   209      - (Onlar) ihtar edilmiştir ve biz zulmetmiş değiliz.
   210      - Onu (Kur'ân'ı) şeytanlar indirmedi.
   211      - Bu onlara hem yaraşmaz hem güçleri yetmez.
   212      - Şüphesiz onlar vahyi işitmekten uzak tutulmuşlardır.
   213      - O halde sakın Allah ile beraber başka tanrıya kulluk edip yalvarma, yoksa      azaba uğratılanlardan olursun.
   214      - (Önce) en yakın hısımlarını uyar.
   215      - Ve sana uyan müminlere kanadını indir.
   216      - Şayet sana karşı gelirlerse, de ki: "Ben sizin yaptıklarınızdan muhakkak      uzağım."
    217      - Sen O, mutlak galip ve engin merhamet sahibine güvenip dayan.
    218      - O ki, (gece namaza) kalktığın zaman seni görüyor.
   219      - Ve secde edenler arasında dolaşmanı da (görüyor.)
   220      - Çünkü her şeyi işiten, her şeyi bilen O'dur.
   221      - Şeytanların kime ineceğini size haber vereyim mi?
   222      - Onlar, günaha, iftiraya düşkün olan herkesin üzerine inerler.
   223      - Onlar, (şeytanlara) kulak verirler ve onların çoğu yalancıdır.
   224      - Şairler(e gelince), onlara da sapıklar uyar.
   225-226      - Onların her vadide şaşkın şaşkın dolaştıklarını ve gerçekte yapmadıkları      şeyleri söylediklerini görmedin mi?
   227      - Ancak iman edip iyi ameller işleyenler, Allah'ı çok çok ananlar ve haksızlığa      uğratıldıklarında kendilerini savunanlar müstesna; haksızlık edenler, hangi      dönüşe (hangi akibete) döndürüleceklerini yakında bileceklerdir.
 

admin29.07.2013 - 21:16
27-NEML süresi türkçe meali
         
1      - Tâ, Sîn. Bunlar sana, Kur'ân'ın ve apaçık bir kitabın âyetleridir.
   2      - İman eden müminler için hidayet rehberi ve müjdeci olmak üzere.
   3      - Ki o (müminler) namazı dosdoğru kılarlar, zekatı verirler ve ahirete de      kesin olarak iman ederler.
   4      - Şüphesiz biz, ahirete inanmayanların işlerini kendilerine süslü gösterdik      de onlar ilerisini göremezler, kalpleri körelmiştir.
   5      - İşte bunlar, kendileri için oldukça ağır bir azab bulunan kimselerdir, ahirette      en çok ziyana uğrayacaklar da onlardır.
   6      - (Resulüm!) Şüphesiz ki bu Kur'ân, sana hikmet sahibi ve her şeyi bilen Allah      tarafından indirilmektedir.
   7      - Hani Musa, ailesine şöyle demişti: "Gerçekten ben bir ateş gördüm, (gidip)      size oradan bir haber getireceğim yahut bir kor ateş getireyim, umarım ki      ısınırsınız."
    8      - Oraya geldiğinde şöyle seslenilmişti: "Ateşin bulunduğu yerdeki ve çevresindekiler      mübarek kılınmıştır! Âlemlerin Rabbi olan Allah, eksikliklerden münezzehtir!"     
   9      - "Ey Musa! İyi bil ki, ben, mutlak galip ve hikmet sahibi olan Allah'ım!"
    10      - "Asânı at!" (Asâyı atıp) onu yılan gibi deprenir görünce dönüp arkasına      bakmadan kaçtı. (Dedik ki): "Ey Musa korkma! Çünkü benim huzurumda peygamberler      korkmaz."
   11      - "Ancak, kim haksızlık yapar, sonra yaptığı kötülüğü iyiliğe çevirirse, bilsin      ki ben (ona karşı da) çok bağışlayıcıyım, çok merhamet sahibiyim."
   12      - "Elini koynuna sok; kusursuz bembeyaz çıkacaktır. Dokuz mucize ile Firavun      ve kavmine (git), çünkü onlar yoldan çıkmış bir kavim olmuşlardır."
   13      - Bu şekilde âyetlerimiz onların gözleri önüne serilince, "Bu apaçık bir sihirdir"      dediler.


   14      - Ve vicdanları bunlar(ın doğruluğun)a tam bir kanaat getirdiği halde, zulüm      ve kibirlerinden ötürü onları bile bile inkâr ettiler. Bozguncuların sonunun      nice olduğuna bir bak!
   15      - Andolsun ki biz, Davud'a ve Süleyman'a bir ilim verdik. Onlar: "Bizi mümin      kullarının birçoğundan üstün kılan Allah'a hamd olsun" dediler.
    16      - Süleyman Davud'a varis olup dedi ki: "Ey insanlar! Bize kuş dili öğretildi      ve bize her şeyden (nasip) verildi. Doğrusu bu apaçık bir lütuftur."
    17      - Cinlerden, insanlardan ve kuşlardan müteşekkil orduları Süleyman'ın hizmetinde      toplandı, hepsi bir arada (onun tarafından) düzenli olarak sevkediliyordu.     
   18      - Nihayet karınca vâdisine geldikleri zaman, bir karınca: "Ey karıncalar!      Yuvalarınıza girin; Süleyman ve ordusu farkına varmadan sizi ezmesin!" dedi.     
   19      - (Süleyman) onun sözüne gülümseyerek dedi ki: "Ey Rabbim! Bana ve ana babama      verdiğin nimete şükretmemi ve hoşnut olacağın iyi iş yapmamı gönlüme getir.      Rahmetinle, beni iyi kulların arasına kat."
   20      - (Süleyman) Kuşları gözden geçirdikten sonra şöyle dedi: "Hüd-hüd'ü niçin      göremiyorum? Yoksa kayıplara mı karıştı?"
   21      - "Ya bana (mazeretini gösteren) apaçık bir delil getirecek, ya da onu şiddetli      bir azaba uğratacağım, yahut boğazlıyacağım!"
   22      - Çok geçmeden (Hüdhüd) gelip: "Ben, dedi, senin bilmediğin bir şeyi öğrendim.      Sebe'den sana çok doğru (ve önemli) bir haber getirdim.
    23      - "Gerçekten, onlara (Sebelilere) hükümdarlık eden, kendisine her türlü imkan      verilmiş ve büyük bir tahta sahip olan bir kadınla karşılaştım."
   24      - "Onun ve kavminin, Allah'ı bırakıp güneşe secde ettiklerini gördüm. Şeytan,      kendilerine yaptıklarını süslü göstermiş de onları doğru yoldan alıkoymuş.      Bunun için hidayete giremiyorlar."
   25      - "Göklerde ve yerde gizleneni açığa çıkaran, gizlediğinizi ve açıkladığınızı      bilen Allah'a secde etmezler."
    26      - "(Halbuki) O büyük Arş'ın sahibi olan Allah'tan başka tapılacak yoktur."
    27      - (Süleyman Hüdhüd'e) dedi ki: "Doğru mu söyledin, yoksa yalancılardan mısın,      bakacağız."
   28      - "Şu mektubumu götür, onu kendilerine ver, sonra onlardan biraz çekil de,      ne sonuca varacaklarına bak."
   29      - (Süleyman'ın mektubunu alan Sebe melikesi): "Beyler, ulular! Bana çok önemli      bir mektup bırakıldı" dedi.
   30      - "Mektup Süleyman'dandır, Rahmân ve Rahîm Allah'ın adıyla (başlamakta)dır.      "
    31      - "Bana karşı baş kaldırmayın, teslimiyet göstererek bana gelin diye (yazmaktadır)."     
   32      - (Sonra Melike) dedi ki: "Beyler, ulular! Bu işimde bana bir fikir verin.      (Bilirsiniz) siz yanımda olmadan hiçbir işi kestirip atmam."
   33      - Onlar, şöyle cevap verdiler: "Biz güçlü kuvvetli kimseleriz, zorlu savaş      erbabıyız, buyruk ise senindir; artık ne emredeceğini düşün taşın."
   34      - Melike, "Hükümdarlar bir memlekete girdiler mi orayı perişan ederler ve      halkının ulularını hakir hâle getirirler. (Herhalde) Onlar da böyle yapacaklardır"      dedi.
    35      - "Ben (şimdi) onlara bir hediye göndereyim de, bakayım elçiler ne (gibi bir      sonuç) ile dönecekler."
    36      - (Elçiler, hediyelerle) gelince Süleyman şöyle dedi: "Siz bana mal ile yardım      mı etmek istiyorsunuz? Allah'ın bana verdiği, size verdiğinden daha iyidir.      Ama siz, hediyenizle böbürlenirsiniz."
   37      - "(Ey elçi) Onlara var (söyle); iyi bilsinler ki, kendilerine asla karşı      koyamayacakları ordularla gelir, onları, muhakkak surette hor ve hakir halde      oradan çıkarırız!"
   38      - (Sonra Süleyman müşavirlerine) dedi ki: "Ey ulular! Onlar teslimiyet gösterip      bana gelmeden önce, hanginiz o Melike'nin tahtını bana getirebilir?"
   39      - Cinlerden bir ifrit, "Sen makamından kalkmadan ben onu sana getiririm. Gerçekten      bu işe gücüm ve güvenim var." dedi.
    40      - Kitaptan ilmi olan kimse ise, "Gözünü açıp kapamadan, ben onu sana getiririm"      dedi. (Süleyman) onu (Melike'nin tahtını) yanıbaşına yerleşivermiş görünce,      "Bu, dedi, şükür mü edeceğim, yoksa nankörlük mü edeceğim diye beni sınamak      üzere Rabbimin (gösterdiği) lütfundandır. Şükreden ancak kendisi için şükretmiş      olur; nankörlük edene gelince, o bilsin ki Rabbim müstağnidir, çok kerem sahibidir."     
   41      - (Süleyman devamla) dedi ki: "Onun tahtını bilemeyeceği bir vaziyete sokun;      getirin bakalım tanıyabilecek mi, yoksa tanıyamayanlardan mı olacak?"
    42      - Melike gelince, "Senin tahtın da böyle mi?" dendi. O şöyle cevap verdi:      "Tıpkı o! Zaten bize daha önce bilgi verilmiş ve biz teslimiyet göstermiştik."     
   43      - O'nu, Allah'tan başka taptığı şeyler alıkoymuştu. Çünkü kendisi inkârcı      bir kavimdendi.
   44      - Ona "köşke gir!" dendi. Melike onu görünce derin bir su sandı ve eteğini      çekti. Süleyman "Bu billurdan yapılmış, şeffaf bir zemindir" dedi. Melike      dedi ki: "Rabbim! Ben gerçekten kendime yazık etmiştim. Süleyman'ın maiyyetinde,      âlemlerin Rabbi olan Allah'a teslim oldum."
   45      - Andolsun ki, Allah'a ibadet edin diye Semud'a da kardeşleri Salih'i gönderdik.      Hemen birbirleriyle çekişen iki zümre oluverdiler.
   46      - Salih dedi ki: "Ey benim kavmim! İyilik dururken niçin kötülüğe koşuyorsunuz?      Ne olur Allah'a istiğfar etseniz, belki rahmetine ulaşırdınız."
   47      - Cevap verdiler: "Senin ve beraberindekilerin yüzünden uğursuzluğa uğradık."      Salih: "Size çöken uğursuzluk (sebebi) Allah katında (yazılı)-dır. Belki siz      imtihana çekilen bir kavimsiniz" dedi.
   48      - O şehirde dokuz çete vardı ki, bunlar yeryüzünde bozgunculuk yapıyorlar,      iyilik tarafına hiç yanaşmıyorlardı.
   49      - Allah'a and içerek birbirlerine şöyle dediler: "Gece ona ve ailesine baskın      yapalım; sonra da velisine, 'Biz o ailenin yok edilişi sırasında orada değildik,      inanın ki doğru söylüyoruz' diyelim."
   50      - Onlar böyle bir tuzak kurdular, biz de kendileri farkında olmadan onların      planlarını altüst ettik.
   51      - İşte bak! Tuzaklarının akibeti nice oldu: Onları da, kavimlerini de toptan      helak ettik.
    52      - İşte haksızlıkları yüzünden çökmüş evleri! Bilen bir kavim için elbette      bunda bir ibret vardır.
   53      - İman edip Allah'a karşı gelmekten sakınanları da kurtardık.
   54      - Lût'u da (peygamber olarak kavmine gönderdik). O, kavmine şöyle demişti:      "Göz göre göre hala o hayasızlığı yapacak mısınız?"
   55      - "Siz ille de kadınları bırakıp şehvetle erkeklere yaklaşacak mısınız? Doğrusu      siz beyinsizlikte devam edegelen bir kavimsiniz!"
    56      - Buna kavminin cevabı sadece: "Lût ailesini memleketinizden çıkarın; baksanıza      onlar (bizim yaptıklarımızdan) temiz kalmak isteyen insanlarmış!" demelerinden      ibaret oldu.
   57      - Bunun üzerine onu ve ailesini kurtardık. Yalnız karısı müstesna; onun geride      (azaba uğrayanların içinde) kalmasını takdir ettik.
   58      - Onların üzerlerine öyle bir yağmur indirdik ki, ne kötü idi uyarılanların      yağmuru!
   59      - (Resulüm!) de ki: "Hamd olsun Allah'a, selam olsun seçkin kıldığı kullarına.      Allah mı hayırlı, yoksa O'na koştukları ortaklar mı?"
    60      - (Onlar mı hayırlı) yoksa, gökleri ve yeri yaratan, gökten size su indiren      mi? Çünkü biz onunla, bir ağacını bile bitirmeye gücünüzün yetmediği güzel      güzel bahçeler bitirmişizdir. Allah'la beraber başka bir ilâh mı var! Doğrusu      onlar sapıklıkta devam eden bir güruhtur.
   61      - (Onlar mı hayırlı) yoksa, yeryüzünü oturmaya elverişli kılan, aralarında      nehirler akıtan, onun için sabit dağlar yaratan, iki deniz arasına engel koyan      mı? Allah'ın yanında başka bir ilâh mı var? Hayır onların çoğu (hakikatları)      bilmiyorlar.
    62      - (Onlar mı hayırlı) yoksa, kendine yalvardığı zaman bunalmışa karşılık veren      ve başındaki sıkıntıyı gideren, sizi yeryüzünün hakimleri yapan mı? Allah'ın      yanında başka bir ilâh mı var? Ne kıt düşünüyorsunuz!
   63      - (Onlar mı hayırlı) yoksa, karanın ve denizin karanlıkları içinde size yolu      bulduran, rahmetinin (yağmurun) önünde rüzgarları müjdeci olarak gönderen      mi? Allah'ın yanında başka bir ilâh mı var? Allah onların koştukları ortaklardan      çok yücedir, münezzehtir.
   64      - (Onlar mı hayırlı) yoksa, önce yaratan, sonra yaratmayı tekrar eden ve sizi      hem gökten, hem yerden rızıklandıran mı? Allah ile beraber başka bir ilâh      mı var? De ki: Eğer doğru söylüyorsanız, siz kesin delilinizi getirin haydi!     
   65      - De ki: Göklerde ve yerde Allah'tan başka kimse gaybı bilmez. Ne zaman diriltileceklerini      de bilmezler.
    66      - Fakat ahiret hakkında bilgiler onlara ardarda gelmektedir. Ama onlar bundan      bir şüphe içindedirler. Çünkü onlar bundan yana kördürler.
    67      - İnkârcılar dediler ki: "Sahi biz ve atalarımız toprak olduktan sonra gerçekten      (diriltilip) çıkarılacak mıyız?"
   68      - "And olsun ki, bu tehdit bize yapıldığı gibi, daha önce atalarımıza da yapılmıştır.      Bu öncekilerin masallarından başka bir şey değildir."
    69      - De ki: "Hele bir yeryüzünde gezin de, günahkarların sonu nice oldu, bir      bakın!"
   70      - (Habibim!) Onlara karşı mahzun olma, kurmakta oldukları tuzaklardan ötürü      de sıkıntı duyma!
   71      - Bir de, "Eğer doğru söylüyorsanız bu vaad (ettiğiniz azab) hani, ne zaman?"      derler.
   72      - De ki: "Çabucak gelmesini istediğiniz şeyin (azabın) bir kısmı herhalde      yakında ensenize binecektir."
   73      - Şüphesiz Rabbin, insanlara karşı lütuf sahibidir; fakat insanların çoğu      şükretmezler.
   74      - Rabbin elbette onların sinelerinin gizlediklerini de, açığa vurduklarını      da bilir.
   75      - Gökte ve yerde gizli hiçbir şey yoktur ki apaçık bir kitapta (Lehv-i mahfuzda)      bulunmasın.
   76      - Haberiniz olsun ki bu Kur'ân, İsrail oğullarına, hakkında ihtilaf edegeldikleri      şeylerin pek çoğunu anlatmaktadır.
   77      - Ve o, müminler için gerçekten bir hidayet rehberi ve rahmettir.
    78      - Rabbin şüphesiz, onlar arasında kendi hükmünü verecektir. O, mutlak galiptir,      hikmet sahibidir.
   79      - Ve o halde sen Allah'a güven. Çünkü sen, apaçık hakikatin üzerindesin.
    80      - Bil ki sen, ölülere işittiremezsin, arkasını dönüp kaçmakta olan sağırlara      da daveti duyuramazsın.
   81      - Sen körleri sapıklıklarından çevirip doğru yola getirecek değilsin. Ancak      (gönülden) teslim olarak âyetlerimize iman edenlere duyurabilirsin.
   82      - Söylenen başlarına geleceği vakit, bunlar için yerden bir "dâbbe" (canlı)      çıkarırız ki bu, onlara insanların âyetlerimize kesin bir iman getirmemiş      olduklarını söyler.
   83      - Ve her ümmetin âyetlerimizi yalan sayanlarından bir cemaati toplayacağımız      gün, artık onlar bir arada tutulup (hesap yerine) sevkedilirler.
    84      - Nihayet (oraya) geldikleri vakit Allah buyurur: "Siz benim âyetlerimi, ne      olduğunu kavramadan yalan saydınız öyle mi? Yoksa yaptığınız başka neydi?"     
   85      - Yaptıkları haksızlıktan dolayı, o söz gerçekleşmiştir; artık onlar konuşamazlar.     
   86      - Görmediler mi ki, dinlensinler diye geceyi yarattık ve (çalışsınlar diye)      gündüzü apaydınlık yaptık. İman eden bir kavim için elbette bunda ibretler      vardır.
   87      - Sûr'a üfürüldüğü gün Allah'ın diledikleri müstesna göklerde ve yerde bulunanlar      hep dehşete kapılır. Hepsi boyunları bükük olarak O'na gelirler.
    88      - Sen dağları görürsün de, yerinde durur sanırsın. Oysa onlar bulutun yürümesi      gibi yürümektedirler. Bu, her şeyi sapasağlam yapan Allah'ın sanatıdır. Şüphesiz      ki O, yaptıklarınızdan tamamıyla haberdardır.
    89      - Kim iyilikle gelirse, ona daha iyisi verilir ve onlar o gün korkudan da      emin kalırlar.
    90      - Her kim de kötülükle gelirse artık yüzleri ateşte sürtülür. "Başka değil      ancak yaptığınız amellerin cezasını çekeceksiniz." (denir).
   91      - (De ki): "Ben ancak her şeyin sahibi olan ve burayı kutlu kılan bu şehrin      (Mekke'nin) Rabbine kulluk etmekle emrolundum. Yine bana müslümanlardan olmam      emredildi."
    92      - "Ve Kur'ân'ı okumam emredildi." Artık kim doğru yola gelirse, yalnız kendisi      için gelmiş olur; kim de saparsa ona de ki: "Ben sadece uyarıcılardanım."
   93      - Ve şöyle de: Hamd, Allah'a mahsustur. O, âyetlerini size gösterecek, siz      de onları görüp tanıyacaksınız. Rabbin, yaptıklarınızdan habersiz değildir.   

admin29.07.2013 - 21:18
 28-KASAS süresi türkçe meali

    1      - Tâ, Sîn, Mîm.
    2      - Bunlar, apaçık kitabın âyetleridir.
   3      - İman edecek bir kavim için Musa ile Firavun'un haberlerinden bir kısmını      sana dosdoğru okuyacağız.
    4      - Çünkü Firavun, (Mısır) toprağında gerçekten azmış, halkını parça parça etmişti.      Onlardan bir zümreyi güçsüz buluyor, bunların oğullarını boğazlıyor, kızlarını      ise sağ bırakıyordu. Belli ki o bozgunculardandı.
   5      - Biz ise istiyorduk ki, o yerde güçsüz düşürülenlere lütufta bulunalım, onları      önderler yapalım, onlara (ötekilerin) yerini aldıralım.
   6      - Ve o yerde onları hakim kılalım, Firavun ile Hâmân ve ordularına, onlardan      çekinmekte oldukları şeyi gösterelim.
   7      - O esnada Musa'nın anasına "Onu emzir, kendisine zarar geleceğinden kaygılandığında      onu denize (Nil nehrine) bırakıver, hiç korkup kaygılanma, çünkü biz onu tekrar      sana vereceğiz ve onu peygamberlerden biri yapacağız" diye bildirdik.
    8      - Nihayet Firavun ailesi onu yitik olarak aldı. Çünkü o, sonunda kendileri      için bir düşman ve bir tasa olacaktı. Şüphesiz Firavun ile Hâmân ve askerleri      yanılıyorlardı.
    9      - Firavun'un karısı (sepetin içinden çocuk çıkınca kocasına), "İkimizin de      gözü aydın! Onu öldürmeyin, belki bize faydası dokunur, ya da onu evlad ediniriz"      dedi. Halbuki onlar işin sonunu sezemiyorlardı.
   10      - Musa'nın anasının yüreği (tasadan) bomboş kalıverdi. Eğer biz, (vaadimize)      inananlardan olması için onun kalbini pekiştirmemiş olsaydık, neredeyse işi      meydana çıkaracaktı.
   11      - Annesi Musa'nın ablasına, "Onun izini takip et" dedi. O da, onlar farkına      varmadan uzaktan kardeşini gözetledi.
   12      - Biz (annesine geri vermezden) daha önce, onun süt analarının sütünü kabulüne      müsade etmedik. Bunun üzerine ablası, "Size, onun bakımını sizin namınıza      üstlenecek, hem de ona iyi davranacak bir aile göstereyim mi?" dedi.
    13      - Böylelikle biz onu, gözü aydın olsun, gam çekmesin ve Allah'ın vaadinin      gerçek olduğunu bilsin, diye anasına geri verdik. Fakat yine de pek çoğu (bunu)      bilmezler.


   14      - Musa yiğitlik çağına girip olgunlaşınca, biz ona hikmet ve ilim verdik.      İşte güzel davrananları biz böyle mükafatlandırırız.
   15      - Musa, halkının habersiz olduğu bir sırada şehre girdi. Orada, biri kendi      tarafından diğeri düşman tarafından olan iki adamı birbirleriyle döğüşür buldu.      Kendi tarafı olan, düşmana karşı ondan yardım diledi. Musa da ötekine bir      yumruk indirip onun ölümüne sebep oldu. "Bu, şeytan işidir. O, gerçekten saptırıcı,      apaçık bir düşmandır" dedi.
   16      - Musa, "Rabbim! Doğrusu kendimi ziyana uğrattım. Beni bağışla!" dedi; Allah      da, onu bağışladı. Çünkü, çok bağışlayıcı, çok merhamet edici olan ancak O'dur.
    17      - Musa, "Rabbim! Bana lutfettiğin nimetlere andolsun ki, artık suçlulara asla      arka olmayacağım" dedi.
   18      - Şehirde korku içinde, (etrafı) gözetleyerek sabahladı. Bir de ne görsün,      dün kendisinden yardım isteyen kimse feryad ederek yine ondan imdat istiyor.      Musa ona dedi ki: "Doğrusu sen, besbelli bir azgınsın!"
   19      - Musa, ikisinin de düşmanı olan adamı yakalamak isteyince, o adam dedi ki:      "Ey Musa! Dün bir cana kıydığın gibi, bana da mı kıymak istiyorsun? Demek      arabuluculardan olmak istemiyor da, bu yerde ille yaman bir zorba olmayı arzuluyorsun      sen!"
    20      - Şehrin öbür ucundan bir adam geldi ve dedi ki: "Ey Musa! İleri gelenler      seni öldürmek için hakkında müzakere ediyorlar. Derhal (buradan) çık! İnan      ki ben senin iyiliğini isteyenlerdenim."
   21      - Musa korka korka, (etrafı) gözetleyerek oradan çıktı. "Rabbim! Beni zalimler      güruhundan kurtar" dedi.
   22      - Medyen'e doğru yöneldiğinde: "Umarım Rabbim beni doğru yola iletir." dedi.     
   23      - Musa, Medyen suyuna varınca, orada (hayvanlarını) sulayan bir çok insan      buldu. Onların gerisinde de (hayvanlarını suyun olduğu yerden) geri çeken      iki kadın gördü. Onlara "Derdiniz nedir?" dedi. Şöyle cevap verdiler: "Çobanlar      sulayıp çekilmeden biz (onların içine sokulup hayvanlarımızı) sulamayız; babamız      da çok yaşlıdır. "
    24      - Bunun üzerine Musa, onların davarlarını suladı. Sonra gölgeye çekildi ve      "Rabbim! Doğrusu bana indireceğin her hayra muhtacım" dedi.
   25      - Derken, o iki kadından biri utana utana yürüyerek ona geldi. "Babam, dedi,      bizim yerimize (hayvanları) sulamanın karşılığını ödemek için seni çağırıyor."      Musa, ona (Hz. Şuayb'a) gelip başından geçeni anlatınca o, "korkma, o zalim      kavimden kurtuldun" dedi.
   26      - (Şuayb'ın) iki kızından biri: "Babacığım! Onu ücretle (çoban) tut. Çünkü      ücretle istihdam edeceğin en iyi kimse, bu güçlü ve güvenilir adamdır" dedi.     
   27      - (Şuayb) Dedi ki: "Bana sekiz yıl çalışmana karşılık şu iki kızımdan birini      sana nikahlamak istiyorum. Eğer on yıla tamamlarsan artık o kendinden; yoksa      sana ağırlık vermek istemem. İnşaallah beni iyi kimselerden bulacaksın."
   28      - Musa şöyle cevap verdi: "Bu seninle benim aramdadır. Bu iki süreden hangisini      doldurursam doldurayım demek ki, bana karşı husumet yok. Söylediklerimize      Allah vekildir."
    29      - Artık Musa süreyi doldurup ailesiyle yola çıkınca, Tûr tarafından bir ateş      gördü. Ailesine: "Siz (burada) bekleyin; ben bir ateş gördüm, belki oradan      size bir haber, yahut ısınmanız için o ateşten bir parça getiririm" dedi.     
   30      - Oraya gelince, o mübarek yerdeki vâdinin sağ kıyısından, (oradaki) ağaç      tarafından kendisine şöyle seslenildi: "Ey Musa! Bil ki ben, bütün âlemlerin      Rabbi olan Allah'ım."
   31      - Ve "Asânı at!" denildi. Musa (attığı) asâyı yılan gibi debrenir görünce,      dönüp arkasına bakmadan kaçtı. "Ey Musa! Beri gel, korkma. Çünkü sen emniyette      olanlardansın." (buyuruldu.)
    32      - "Elini koynuna sok, kusursuz bembeyaz çıkacaktır. Korkudan (açılan) kollarını      kendine çek. İşte bu ikisi Firavun ve onun adamlarına karşı Rabbin tarafından      iki kesin delildir. Çünkü onlar, yoldan çıkan bir kavim olmuşlardır." (diye      seslenildi)
   33      - Musa dedi ki: "Rabbim! Ben onlardan birini öldürmüştüm, beni öldürmelerinden      korkuyorum."
   34      - "Kardeşim Harun'un dili benimkinden daha düzgündür. Onu da beni doğrulayan      bir yardımcı olarak benimle birlikte gönder. Zira bana yalancılık ithamında      bulunmalarından endişe ediyorum."
   35      - Allah buyurdu: "Seni kardeşinle destekliyeceğiz ve size öyle bir kudret      vereceğiz ki, âyetlerimiz sayesinde onlar size erişemeyecekler. Siz ve size      tabi olanlar üstün geleceksiniz."
   36      - Musa onlara apaçık âyetlerimizi getirince, "Bu, olsa olsa uydurulmuş bir      sihirdir. Biz önceki atalarımızdan böylesini işitmemiştik" dediler.
   37      - Musa şöyle dedi: "Rabbim, kendi katından kimin hidayet rehberi getirdiğini      ve hayırlı akibetin kime nasip olacağını en iyi bilendir. Muhakkak ki zalimler,      kurtuluşa eremezler."
   38      - Firavun: "Ey ileri gelenler! Sizin için benden başka bir ilâh tanımıyorum.      Ey Hâmân, haydi benim için çamur üzerine ateş yak (ve tuğla imal et), bana      bir kule yap ki, Musa'nın ilâhına çıkayım; ama sanıyorum, o mutlaka yalan      söyleyenlerdendir." dedi.
    39      - O ve askerleri, yeryüzünde haksız yere büyüklük tasladılar ve gerçekten      bize döndürülmeyeceklerini sandılar.
   40      - Biz de onu ve askerlerini yakalayıp denize atıverdik. Bir bak, zalimlerin      sonu nice oldu!
   41      - Onları ateşe çağıran öncüler kıldık. Kıyamet günü onlar yardım görmeyeceklerdir.     
   42      - Bu dünyada arkalarına lanet taktık. Onlar, kıyamet gününde de kötülenmişler      arasındadır.
   43      - Andolsun ki biz, ilk nesilleri yok ettikten sonra Musa'ya olur ki düşünür,      öğüt alırlar diye, insanlar için apaçık deliller, hidayet rehberi ve rahmet      olarak o Kitab'ı (Tevrat'ı) vermişizdir.
   44      - (Resulüm!) Musa'ya emrimizi vahyettiğimiz sırada sen batı yönünde bulunmuyordun      ve (o hadiseyi) görenlerden değildin.
    45      - Bilakis biz (o zamandan senin zamanına kadar) nice nesiller var ettik de,      onların üzerinden uzun zamanlar geçti. Sen onlara âyetlerimizi okuyarak, Medyen      halkı arasında bulunanlardan da değildin; aksine biz (başka) peygamber göndermiştik.     
   46      - (Musa'ya) seslendiğimiz zaman da, Tûr'un yanında değildin. Bilakis senden      önce kendilerine uyarıcı (peygamber) gelmeyen bir kavmi uyarman için Rabbinden      bir rahmet olarak (orada geçenleri sana bildirdik), ola ki onlar düşünüp öğüt      alırlar.
   47      - Bizzat kendi yaptıklarından dolayı başlarına bir musibet geldiğinde, "Rabbimiz!      Ne olurdu bize bir peygamber gönderseydin de, âyetlerine uysak ve müminlerden      olsaydık" diyecek olmasalardı (seni göndermezdik).
    48      - Fakat onlara tarafımızdan o hak (peygamber) gelince, "Musa'ya verilen (mucizeler)      gibi ona da verilmeli değil miydi?" dediler. Peki daha önce Musa'ya verileni      de inkâr etmemişler miydi? "Birbirini destekleyen iki sihir" demişler ve şunu      söylemişlerdi: "Doğrusu biz hiçbirine inanmıyoruz."
   49      - (Resulüm!) De ki: "Eğer doğru sözlüler iseniz, Allah katından bu ikisinden      (bana ve Musa'ya inen kitaplardan) daha doğru bir kitap getirin de ben ona      uyayım!"
   50      - Eğer sana cevap vermezlerse, bil ki onlar, sırf heveslerine uymaktadırlar.      Allah'tan bir yol gösterici olmaksızın kendi hevesine uyandan daha sapık kim      olabilir? Elbette Allah zalim kavmi doğru yola iletmez.
   51      - Andolsun ki biz, düşünüp öğüt alsınlar diye, sözü (vahyi) birbiri ardınca      ulamışızdır.
   52      - Ondan (Kur'ân'dan) önce kendilerine kitap verdiklerimiz, ona da iman ederler.     
   53      - Onlara (Kur'ân) okunduğu zaman "O'na iman ettik. Çünkü o, Rabbimizden gelmiş      hakikattir. Esasen biz daha önce de müslüman idik" derler.
   54      - İşte onlara, sabretmelerinden ötürü mükafatları iki defa verilecektir. Bunlar      kötülüğü iyilikle savarlar, kendilerine verdiğimiz rızıktan da Allah rızası      için harcarlar.
    55      - Onlar, boş söz işittikleri zaman, ondan yüz çevirirler ve "Bizim işlerimiz      bize, sizin işleriniz size. Size selam olsun. Biz kendini bilmezleri istemeyiz"      derler.
   56      - (Resulüm!) Sen sevdiğini hidayete eriştiremezsin; bilakis, Allah dilediğine      hidayet verir ve hidayete girecek olanları en iyi O bilir.
    57      - "Biz seninle beraber doğru yola uyarsak, yurdumuzdan atılırız" dediler.      Biz onları, kendi katımızdan bir rızık olarak her şeyin ürünlerinin toplanıp      getirildiği, güvenli, dokunulmaz bir yere (Mekke-i Mükerreme'ye) yerleştirmedik      mi? Fakat onların çoğu bilmezler.
   58      - Biz, maişetleriyle şımarmış nice memleketi helak etmişizdir. İşte yerleri!      Kendilerinden sonra oralarda pek az oturulabilmiştir. Onlara biz varis olmuşuzdur.     
   59      - Rabbin, kendilerine âyetlerimizi okuyan bir peygamberi memleketlerin ana      merkezlerine göndermedikçe, memleketleri helâk edici değildir. Zaten biz,      ancak halkı zalim olan memleketleri helâk etmişizdir.
   60      - Size verilen şeyler, dünya hayatının geçim vasıtası ve debdebesidir. Allah      katında olanlar ise, daha hayırlı ve daha kalıcıdır. Hâlâ buna aklınız ermeyecek      mi?
   61      - Şu halde, kendisine güzel bir vaadde bulunduğumuz, ardından ona kavuşan      kimse, (sırf) dünya hayatının geçici zevkini yaşattığımız ve sonra kıyamet      gününde (azab için) huzurumuza getirilenler arasında bulunan kimse gibi midir?     
   62      - O gün Allah onları çağırarak, "Benim ortaklarım olduklarını iddia ettikleriniz,      hani nerede?" diyecektir.
    63      - (O gün) haklarında azaba itilme, hükmü gerçekleşen kimseler, "Rabbimiz!      Biz nasıl azmışsak, işte bu azmışları da öylece azdırdık. (Onların suçlarından)      beri olduğumuzu sana arzederiz. Zaten onlar aslında bizlere tapmıyorlardı."      derler.
   64      - "(Allah'a koştuğunuz) ortaklarınızı çağırın!" denir, onlar da çağırırlar;      fakat kendilerine cevap vermezler ve (karşılarında) azabı görürler. Ne olurdu      (dünyada iken) doğru yola girselerdi!
   65      - O gün Allah onları çağırıp "Peygamberlere ne cevap verdiniz?" diyecektir.
    66      - İşte o gün onlara bütün haberler kapkaranlık olmuştur; onlar birbirlerine      de soramayacaklardır.
   67      - Fakat tevbe ederek, iman edip iyi işler yapan kimseye gelince, o, kurtuluşa      erenler arasında olmayı umabilir.
    68      - Rabbin, dilediğini yaratır ve seçer. Onların seçim hakkı yoktur. Allah,      onların ortak koştuklarından münezzehtir ve şanı yücedir.
   69      - Rabbin, onların, sinelerinde gizlediklerini de, açığa vurduklarını da bilir.     
   70      - İşte O, Allah'tır. O'ndan başka tanrı yoktur. Önünde de, sonunda da hamd      O'nundur, hüküm O'nundur. Ve ancak O'na döndürüleceksiniz.
   71      - (Resulüm!) De ki: "Düşündünüz mü hiç, eğer Allah üzerinizde geceyi tâ kıyamet      gününe kadar aralıksız devam ettirse, Allah'tan başka size ışık getirecek      tanrı kimdir? Hâlâ işitmeyecek misiniz?"
    72      - De ki: "Haber verin bakayım, eğer Allah üzerinizde gündüzü ta kıyamet gününe      kadar aralıksız devam ettirse, Allah'tan başka, istirahat edeceğiniz geceyi      size getirecek tanrı kimdir? Hâlâ görmeyecek misiniz?"
   73      - Rahmetinden dolayı, Allah, geceyi ve gündüzü yarattı ki geceleyin dinlenesiniz      (gündüzün) ise O'nun lütuf ve kereminden (rızkınızı) arayasınız. Umulur ki      şükredersiniz.
   74      - Ve hele o gün Allah onları çağırarak: "Benim ortaklarım olduklarını iddia      ettikleriniz hani, nerede?" diyecektir.
    75      - (O gün) her ümmetten bir şahit çıkarır, "Haydin, kesin delilinizi getirin!"      deriz. O zaman bilirler ki, hakikat Allah'a aittir ve uydurageldikleri şeyler      (putlar) de kendilerinden ayrılıp kaybolmuşlardır.
    76      - Karun, Musa'nın kavminden idi de, onlara karşı azgınlık etmişti. Biz ona      öyle hazineler vermiştik ki, anahtarlarını güçlü kuvvetli bir topluluk zor      taşırdı. Kavmi ona demişti ki: "Şımarma! Bil ki Allah şımarıkları sevmez."     
   77      - "Allah'ın sana verdiğinden (O'nun yolunda harcayarak) ahiret yurdunu gözet,      ama dünyadan da nasibini unutma! Allah'ın sana ihsan ettiği gibi, sen de (insanlara)      iyilik et. Yeryüzünde bozgunculuğu arzulama. Şüphesiz ki Allah, bozguncuları      sevmez."
   78      - Karun ise: "O (servet) bana ancak kendimdeki bilgi sayesinde verildi." demiştir.      Bilmiyor muydu ki Allah, kendinden önceki nesillerden, ondan daha güçlü, ondan      daha çok taraftarı olan kimseleri helak etmişti. Günahkarlardan günahları      sorulmaz (Allah onların hepsini bilir).
   79      - Derken Karun, ihtişam içinde kavminin karşısına çıktı. Dünya hayatını arzulayanlar,      "Keşke Karun'a verilenin benzeri bizim de olsaydı. Hakikat şu ki o, çok büyük      devlet sahibidir" dediler.
   80      - Kendilerine ilim verilmiş olanlar ise, şöyle dediler: "Yazıklar olsun size!      İman edip iyi işler yapanlara göre Allah'ın mükafatı daha üstündür. Ona da      ancak sabredenler kavuşabilir."
   81      - Derken biz onu da, sarayını da yerin dibine geçirdik. Artık Allah'a karşı      kendisine yardım edecek taraftarları olmadığı gibi, o, kendini savunup kurtarabilecek      kimselerden de değildi.
    82      - Daha dün onun yerinde olmayı isteyenler de: "Demek ki Allah kullarından      dilediğine rızkı çok da, az da verir. Şayet Allah bize lütufta bulunmuş olmasaydı,      bizi de yerin dibine geçirirdi. Demek ki inkârcılar iflah olmazmış" demeye      başladılar.
   83      - İşte ahiret yurdu! Biz onu yeryüzünde böbürlenmeyi ve bozgunculuğu arzulamayan      kimselere veririz. (En güzel) akıbet, takva sahiplerinindir.
    84      - Kim bir iyilik getirirse ona ondan daha üstün karşılık vardır. Kim bir kötülük      getirirse, o kötülükleri işleyenler, ancak yaptıkları kadar ceza görürler.
    85      - (Resulüm!) Kur'ân'ı (okumayı, tebliğ etmeyi ve ona uymayı) sana farz kılan      Allah, elbette seni (yine) dönülecek yere döndürecektir. De ki: "Rabbim, kimin      hidayetle geldiğini ve kimin apaçık bir sapıklık içinde olduğunu en iyi bilendir."     
   86      - Sen, bu kitabın sana vahyolunacağını ummuyordun. Bu ancak Rabbinden bir      rahmettir. O halde sakın kâfirlere arka çıkma!
   87      - Allah'ın âyetleri sana indirildikten sonra, artık sakın onlar seni bu âyetlerden      alıkoymasınlar. Rabbine davet et. Asla müşriklerden olma!
    88      - Allah ile birlikte başka bir tanrıya tapıp yalvarma! O'ndan başka tanrı      yoktur. O'nun zatından başka her şey helak olacaktır. Hüküm O'nundur ve siz      ancak O'na döndürüleceksiniz.
 

admin29.07.2013 - 21:19
29-ANKEBUT süresi türkçe meali

         1 - Elif, Lâm, Mîm.
         2 - İnsanlar, imtihandan geçirilmeden, sadece "İman ettik"      demeleriyle bırakılıvereceklerini mi sandılar?
         3 - Andolsun ki, biz onlardan öncekileri de imtihandan geçirmişizdir.      Elbette Allah, doğruları ortaya çıkaracak, yalancıları da mutlaka ortaya koyacaktır.     
   4      - Yoksa kötülükleri yapanlar bizden kaçabileceklerini mi sandılar? Ne kadar      kötü (ve yanlış) hüküm veriyorlar!
         5 - Her kim Allah'a kavuşmayı umuyorsa bilsin ki, Allah'ın      tayin ettiği o vakit elbette gelecektir. O her şeyi işiten ve bilendir.
   6      - Cihad eden ancak kendisi için cihad etmiş olur. Şüphesiz Allah, âlemlerden      müstağnidir.
         7 - İman edip iyi işler yapanların kötülüklerini elbette örteriz      ve onlara, yaptıklarının daha güzeli ile karşılık veririz.
   8      - Biz insana, ana babasına iyi davranmasını tavsiye etmişizdir. Eğer onlar,      seni, hakkında bilgin olmayan bir şeyi (körü körüne) bana ortak koşman için      zorlarlarsa, onlara itaat etme. Dönüşünüz ancak banadır. O zaman, size yapmış      olduklarınızı haber vereceğim.
         9 - İman edip iyi işler yapanları, muhakkak salihler (zümresi)      içine katarız.
   10      - İnsanlardan kimi vardır ki, "Allah'a inandık" der; fakat Allah uğrunda eziyete      uğratıldığı zaman, insanların işkencesini Allah'ın azabı gibi tutar. Halbuki      Rabbinden bir yardım gelecek olsa, mutlaka, "Doğrusu biz de sizinle beraberdik"      derler. Acaba Allah, herkesin kalbindekileri en iyi bilen değil midir?
         11 - Allah, elbette (O'na gönülden) iman edenleri de, iki      yüzlüleri de bilir.
         12 - Kâfirler, iman edenlere, "Bizim yolumuza uyun, sizin      günahlarınızı biz yüklenelim" derler. Halbuki onların hiçbir günahını yüklenecek      değillerdir. Gerçekte onlar, kesinlikle yalan söylemektedirler.
   13      - (Fakat gerçek şu ki) elbette kendi yüklerini, kendi yükleriyle birlikte      nice yükleri (başkalarını saptırmanın vebalini) taşıyacaklar ve uydurup durdukları      şeylerden kıyamet günü mutlaka sorguya çekileceklerdir.


         14 - Andolsun ki Nuh'u kendi kavmine gönderdik de, o dokuz      yüz elli yıl onların arasında kaldı. Sonunda, onlar zulümlerini sürdürürken      tufan kendilerini yakalayıverdi.
   15      - Fakat biz onu ve gemidekileri kurtardık ve bunu âlemlere bir ibret yaptık.
         16 - İbrahim'i de gönderdik. O kavmine şöyle demişti: "Allah'a      kulluk edin, O'na karşı gelmekten sakının. Eğer bilmiş olsanız bu sizin için      daha hayırlıdır."
   17      - "Siz Allah'ı bırakıp sadece birtakım putlara tapıyor, asılsız sözler uyduruyorsunuz.      Bilmelisiniz ki, Allah'ı bırakıp da taptıklarınız, size rızık veremezler.      O halde rızkı Allah katında arayın. O'na kulluk edin. Ancak O'na döndürüleceksiniz."     
   18      - Eğer (size tebliğ edileni) yalan sayarsanız, bilin ki sizden önceki birçok      milletler de yalan saymışlardı. Peygambere düşen yalnız açık bir tebliğdir.
         19 - Allah'ın mahlukunu ilk baştan nasıl yarattığını, sonra      bunu tekrarladığını görmediler mi? Şüphesiz bu, Allah'a göre kolaydır.
         20 - De ki: "Yeryüzünde gezip dolaşın da, Allah ilk baştan      nasıl yaratmış bakın. İşte Allah bundan sonra (aynı şekilde) ahiret hayatını      da yaratacaktır." Gerçekten Allah her şeye kadirdir.
   21      - O, dilediğine azab eder, dilediğine rahmet eder. Ancak O'na döndürüleceksiniz.     
   22      - Siz ne yeryüzünde, ne de gökte (Allah'ı) aciz bırakamazsınız. Allah'tan      başka bir dost ve yardımcı da bulamazsınız.
         23 - Allah'ın âyetlerini ve O'na kavuşmayı inkâr edenler      var ya, işte onlar benim rahmetimden ümitlerini kesmişlerdir ve onlar için      acıklı bir azab vardır.
   24      - Kavminin (İbrahim'e) cevabı ise, "Onu öldürün, yahut yakın!" demelerinden      ibaret oldu. Ama Allah onu ateşten kurtardı. Doğrusu bunda, iman eden bir      kavim için ibretler vardır.
   25      - (İbrahim onlara) dedi ki: "Siz, sırf aranızdaki dünya hayatına has muhabbet      uğruna Allah'ı bırakıp birtakım putlar edindiniz. Sonra kıyamet günü (geldiğinde)      ise, kiminiz kiminizi tanımayacak, kiminiz kiminizi lanetleyecektir. Varacağınız      yer cehennemdir. Ve hiç yardımcınız da yoktur."
   26      - Bunun üzerine ona sadece Lut iman etti. (İbrahim) de dedi ki: "Ben Rabbime      hicret edeceğim. Şüphe yok ki O çok güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir."     
   27      - O'na İshak ve Yakub'u bağışladık. Peygamberliği ve kitapları, onun soyundan      gelenlere verdik. Onu dünyada mükafatlandırdık. Şüphesiz o, ahirette de salihler      (zümresin)dendir.
   28      - Lut'u da gönderdik. O kavmine demişti ki: "Gerçekten siz, daha önce hiçbir      milletin yapmadığı bir hayasızlığı yapıyorsunuz!"
   29      - "(Bu ilâhî ikazdan sonra) siz, ille de erkeklere yaklaşacak, yol kesecek      ve toplantılarınızda edepsizlik yapacak mısınız?" Kavminin cevabı ise, şöyle      demelerinden ibaret oldu: "Doğru söyleyenlerden isen Allah'ın azabını getir      bize!"
   30      - (Lut:) "Ey Rabbim! Şu fesatçılar güruhuna karşı bana yardım eyle" dedi.
         31 - Elçilerimiz İbrahim'e (iki oğul vereceğimize dair) müjdeyi      getirdiklerinde şöyle dediler: "Biz bu memleket halkını helak edeceğiz. Çünkü      oranın halkı zalim kimselerdir."
   32      - (İbrahim) dedi ki: "Ama orada Lut var!" Şöyle cevap verdiler: "Biz orada      kimlerin bulunduğunu çok iyi biliyoruz. Onu ve ailesini elbette kurtaracağız.      Yalnız karısı müstesna; o geride (azabda) kalacaklar arasındadır. "
   33      - Elçilerimiz Lut'a gelince, onlar hakkında tasalandı. Ve onlar(ı düşünmesi)      sebebiyle takatten düştü. O'na: "Korkma, tasalanma! Çünkü biz seni de, aileni      de kurtaracağız. Yalnız (azabda) kalacaklar arasında bulunan karın müstesna"      dediler.
   34      - "Biz şüphesiz bu memleket halkının üzerine, yoldan çıkmalarına karşılık      (feci) bir azab indireceğiz."(dediler).
   35      - Andolsun ki biz, aklını kullanacak bir kavim için oradan apaçık bir ibret      nişanesi bırakmışızdır.
   36      - Medyen'e de kardeşleri Şuayb'ı gönderdik ve Şuayb, "Ey kavmim! Allah'a kulluk      edin, ahiret gününe ümit bağlayın, yeryüzünde bozgunculuk yaparak karışıklık      çıkarmayın!" dedi.
         37 - Fakat onu yalancılıkla itham ettiler. Derken, kendilerini      bir sarsıntı yakalayıverdi ve yurtlarında diz üstü çökekaldılar.
   38      - Ad ve Semud'u da (helak ediverdik). Sizin için, (onların başına nelerin      geldiği) oturdukları yerlerden apaçık anlaşılmaktadır. Şeytan onlara yaptıkları      işleri güzel gösterip onları doğru yoldan çıkardı. Oysa bakıp görebilecek      durumdaydılar.
         39 - Karun'u, Firavun'u ve Hâmân'ı da (helak ettik). Andolsun      ki, Musa onlara apaçık deliller getirmişti de onlar yeryüzünde büyüklük taslamışlardı.      Halbuki (azabımızı aşıp ) geçebilecek değillerdi.
   40      - Nitekim onlardan herbirini günahları sebebiyle suç üstü yakaladık: Kiminin      üzerine taşlar savuran rüzgarlar gönderdik, kimini korkunç bir ses yakaladı,      kimini yerin dibine geçirdik, kimini de suda boğduk. Allah onlara zulmetmiyor,      asıl onlar kendilerine yazık ediyorlardı.
         41 - Allah'tan başka dost edinenlerin durumu, kendine yuva      yapan örümceğin durumu gibidir. Halbuki, evlerin en çürüğü şüphesiz örümcek      yuvasıdır. Keşke bilselerdi.
         42 - Allah, onların kendisini bırakıpta hangi şeye yalvardıklarını      şüphesiz ki bilir. O mutlak güç ve hikmet sahibidir.
         43 - İşte biz bu temsilleri insanlar için getiriyoruz; fakat      onları ancak bilenler düşünüp anlayabilir.
   44      - Allah gökleri ve yeri hak olarak yarattı. Şüphesiz bunda, iman edenler için      bir nişane bulunmaktadır.
   45      - Sana vahyedilen Kitabı oku ve namazı kıl. Muhakkak ki namaz hayasızlıktan      ve kötülükten alıkoyar. Allah'ı anmak elbette en büyük ibadettir. Allah yaptıklarınızı      bilir.
         46 - İçlerinden zulmedenleri bir yana, ehl-i kitapla ancak,      en güzel yoldan mücadele edin ve deyin ki: "Bize indirilene de, size indirilene      de iman ettik. Bizim ilâhımız da, sizin ilâhınız da birdir ve biz O'na teslim      olmuşuzdur."
         47 - (Resulüm!) İşte sana (önceki kitapları tasdik eden)      bu kitabı indirdik. Onun için, kendilerine kitap verdiklerimiz ona iman ediyorlar.      Şunlardan da ona iman eden nice kimseler vardır. Ayetlerimizi ancak kâfirler      bile bile inkâr eder.
         48 - Sen bundan önce, ne bir yazı okur, ne de elinle onu      yazardın. Öyle olsaydı, batıla uyanlar kuşku duyarlardı.
   49      - Hayır, o (Kur'ân), kendilerine ilim verilenlerin sinelerinde (yer eden)      apaçık âyetlerdir. Ayetlerimizi ancak ve ancak zalimler bile bile inkâr eder.     
   50      - "Ona Rabbinden (başkaca) mucize indirilmeli değil miydi?" derler. Cevaben      de ki: "Mucizeler ancak Allah'ın katındadır. Ben ise sadece apaçık bir uyarıcıyım."     
   51      - Sana indirdiğimiz ve onlara okunmakta olan kitap, kendilerine yetmedi mi?      Bunda iman edecek bir kavim için elbette bir rahmet ve öğüt vardır.
   52      - De ki: Benimle sizin aranızda şahit olarak Allah yeter. O, göklerde ve yerde      ne varsa bilir. Batıla inanıp inkâr edenler var ya, işte ziyana uğrayacaklar      onlardır.
   53      - Senden azabı çarçabuk (getirmeni) istiyorlar. Eğer önceden tayin edilmiş      bir vade olmasaydı, azab elbette onlara gelip çatmıştı. Fakat yine de, hiç      farkına varmadıkları bir sırada o kendilerine mutlaka gelecektir.
   54      - (Evet) senden azabı çarçabuk (getirmeni) istiyorlar. Halbuki cehennem, hiç      şüpheleri olmasın, kâfirleri kuşatacaktır.
   55      - O günde azap, onları hem üstlerinden, hem ayaklarının altından saracak ve      Allah (onlara), "Yaptıklarınızın cezasını tadın!" diyecektir.
   56      - Ey iman eden kullarım! Şüphesiz benim yarattığım yeryüzü geniştir. O halde      yalnız bana kulluk edin.
   57      - Her can ölümü tadacaktır. Sonunda bize döndürüleceksiniz.
   58      - İman edip güzel işler yapanları, (evet) muhakkak ki onları, altlarından      ırmaklar akan ve içinde ebedî kalacakları cennet köşklerine yerleştireceğiz.      (Böyle iyi) işler yapanların mükafatı ne güzeldir!
   59      - Ki onlar, sabretmiş olup yalnız Rablerine güvenip dayanmaktadırlar.
         60 - Nice hayvanlar var ki, rızkını (biriktirip yanında)      taşımıyor. Çünkü onların da, sizin de rızkınızı Allah veriyor. O, her şeyi      işitir ve bilir.
   61      - Andolsun ki onlara, "Gökleri ve yeri yaratan, güneşi ve ayı buyruğu altında      tutan kimdir?" diye sorsan "Allah" derler. O halde nasıl (haktan) çevrilip      döndürülüyorlar?
   62      - Allah, kullarından dilediğine rızkı bol bol verir, dilediğine de kısar.      Şüphesiz Allah, her şeyi hakkıyla bilendir.
   63      - Andolsun ki onlara, "Gökten su indirip, onunla ölümünün ardından yeryüzünü      canlandıran kimdir?" diye sorsan, mutlaka, "Allah " derler. De ki: (Öyleyse)      hamd de Allah'a mahsustur. Fakat çokları akıllarını kullanmazlar.
   64      - Bu dünya hayatı sadece bir oyun ve oyalanmadan ibarettir. Ahiret yurduna      gelince, işte asıl hayat odur. Keşke bilmiş olsalardı.
   65      - Baksana, gemiye bindikleri zaman, dini yalnız O'na has kılarak (ihlasla)      Allah'a yalvarırlar. Fakat onları salimen karaya çıkarınca, bir bakarsın ki,      (Allah'a) ortak koşmaktadırlar.
   66      - Kendilerine verdiklerimize nankörlük etsinler ve safâ sürsünler bakalım!      Ama yakında bilecekler.
   67      - Çevrelerinde insanlar kapılıp götürülürken (öldürülürken, ya da esir edilirken),      bizim (Mekke'yi) güven içinde kudsî bir yer yaptığımızı görmediler mi? Hâlâ      batıla inanıp Allah'ın nimetine nankörlük mü ediyorlar?
   68      - Allah'a karşı yalan uyduran, yahut kendisine hak gelmişken onu yalan sayandan      daha zalim kimdir? Cehennemde kâfirlere yer mi yok?
   69      - Ama bizim yolumuzda cihad edenleri, elbette kendi yollarımıza eriştireceğiz.      Hiç şüphe yok ki Allah iyi davrananlarla beraberdir.
 

admin29.07.2013 - 21:19
30-RUM süresi türkçe meali

   1      - Elif, Lâm, Mim.
   2      - Rumlar yenildi.
   3      - (Arapların bulunduğu bölgeye) en yakın bir yerde onlar, bu yenilgilerinin      ardından mutlaka galib geleceklerdir.
    4      - (Bu da) birkaç yıl içinde (olacaktır). Onların bu yenilgilerinden önce de      sonra da emir Allah'ındır ve o gün müminler, sevineceklerdir.
   5      - (Bu da) Allah'ın yardımıyla (olacaktır). Allah dilediğine yardım eder, galip      kılar. O çok güçlüdür, çok merhamet edicidir.
   6      - Allah'ın vaadi budur. Allah, vaadinden caymaz. Fakat insanların çoğu bilmezler.
    7      - Onlar, sadece bu dünya hayatının dış yüzünü bilirler. Ahiretten ise onlar      hep gafildirler.
   8      - Kendi içlerinde hiç düşünmediler mi ki, Allah göklerde, yerde ve bu ikisi      arasında bulunan her şeyi ancak hak ile ve belirlenmiş bir süre için yaratmıştır?      Gerçekten insanların çoğu, Rablerine kavuşmayı inkâr etmektedirler.
   9      - Onlar, yeryüzünde gezmediler mi ki, kendilerinden öncekilerin sonu nasıl      olmuş baksınlar? Onlar, kendilerinden daha güçlüydüler. Toprağı sürmüşler      ve onu, bunların imar ettiklerinden daha çok imar etmişlerdi. Onlara da peygamberleri      delillerle gelmişlerdi. Demek Allah onlara zulmetmiyordu. Fakat onlar, kendilerine      zulmediyorlardı.
   10      - Sonra o kötülük edenlerin sonu çok kötü oldu. Çünkü onlar, Allah'ın âyetlerini      yalan saydılar ve onlarla alay ediyorlardı.
    11      - Allah yaratmayı ilkin yapar, sonra da çevirir, onu yeniden yapar. Sonra      hep döndürülüp O'na götürüleceksiniz.
   12      - Kıyamet saatinin gelip çattığı gün suçlular, her ümidi keserler.
    13      - Allah'a ortak koştuklarından, kendilerine şefaat edecekler de bulunmaz.      Onlar, o zaman Allah'a koştukları ortakları inkâr ederler.


   14      - Kıyamet saatinin gelip çattığı gün varya, o gün (inananlarla inanmayanlar)      ayrılırlar.
   15      - Şimdi iman edip salih ameller yapmış olanlara gelince, onlar bir bahçe içinde      neşelenirler.
   16      - Âyetlerimizi ve âhiret buluşmasını yalan sayıp da küfredenlere gelince,      işte onlar o zaman azab içinde hazır bulundurulurlar.
    17      - O halde akşama girdiğiniz zaman da, sabaha girdiğiniz zaman da tesbih Allah'ındır.      (daima O, tesbih edilir).
    18      - Göklerde ve yerde, ikindileyin de, öğleye erdiğiniz zaman da hamd O'na mahsustur.     
   19      - O, ölüden diri çıkarır, diriden ölü çıkarır ve toprağa ölümünden sonra hayat      verir. Sizler de işte öyle çıkarılacaksınız.
   20      - O'nun âyetlerinden (kudretinin delillerinden)dir ki, sizi bir topraktan      yarattı. Sonra da siz şimdi yeryüzünde dağılıp yayılan insanlar oluverdiniz.     
   21      - Yine O'nun âyetlerindendir ki, sizin için nefislerinizden kendilerine ısınırsınız      diye eşler yaratmış, aranıza bir sevgi ve merhamet koymuştur. Şüphesiz ki      bunda düşünecek bir kavim için nice ibretler vardır.
    22      - Yine göklerin ve yerin yaratılışı ile dillerinizin ve renklerinizin farklı      oluşu da O'nun âyetlerindendir. Şüphesiz ki bunda bilenler için nice ibretler      vardır.
    23      - Yine gecede ve gündüzde uyumanız ve lütfundan nasib aramanız da O'nun âyetlerindendir.      Şüphesiz ki bunda dinleyecek bir kavim için nice ibretler vardır.
    24      - Yine O'nun âyetlerindendir ki, size hem korku ve hem de umut vermek için      şimşeği gösteriyor. Ve gökten bir su indiriyor da onunla yeryüzüne ölümünden      sonra hayat veriyor. Şüphesiz ki bunda aklını kullanacak bir kavim için nice      ibretler vardır.
    25      - Yine göğün ve yerin, emriyle durması da O'nun âyetlerindendir. Sonra sizi      bir tek çağırışla çağırdığı zaman bir de bakarsınız ki (yerden diriltilip      çıkarılıyorsunuz).
   26      - Göklerde ve yerde kim varsa hepsi O'nundur. Hepsi de O'na itaat etmektedirler.     
   27      - Hem yaratmayı ilkin yapan O'dur. Sonra onu çevirip yeniden yapacak olan      da O'dur ki, bu O'na çok kolaydır. Göklerde ve yerde en yüksek şan ve şeref      O'nundur. O çokgüçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir.
   28      - Allah, size kendinizden bir misâl verdi: Hiç size rızık olarak verdiğimiz      şeylerde elleriniz altındaki kölelerinizden ortaklarınız bulunur da onlarla      siz eşit olur, aranızda birbirinizi saydığınız gibi, onları da sayar mısınız?      İşte biz, düşünecek bir kavim için âyetleri böyle açıklıyoruz.
    29      - Fakat zulmedenler, bilgisizce hevalarına uydular. Artık Allah'ın şaşırttığını      kim yola getirebilir? Onların yardımcıları da yoktur.
   30      - O halde yüzünü, Allah'ı bir tanıyarak dine, Allah'ın insanları üzerine yaratmış      olduğu fıtratına doğrult. Allah'ın yaratışında değişiklik bulunmaz. Dosdoğru      din budur. Fakat insanların çoğu bilmezler.
    31      - Başkasından geçerek hep O'na gönül verin ve O'ndan sakının. Namaza devam      edin ve müşrilerden olmayın.
    32      - O müşriklerden (olmayın ki) onlar, dinlerini ayırıp öbek öbek olmuşlardır.      Her grup kendilerindekine güvenmektedir.
   33      - Bununla beraber insanlara bir keder dokunduğu zaman her şeyden geçerek Rablerine      yalvarır, dua ederler; sonra tarafından bir rahmet tattırıverdiği zaman da      bakarsın onlardan bir kısmı tutar, O Rablerine ortak koşarlar.
    34      - Bunu da kendilerine verdiğimiz nimetlere nankörlük etmek için yaparlar.      Haydi geçinedurun bakalım, yakında bileceksiniz.
   35      - Yoksa biz onlara bir delil indirmişiz de O'na ortak koşmalarını o mu söylüyor?     
   36      - Bir de biz insanlara bir rahmet tattırdığımız zaman ona güveniyorlar da;      ellerinin önceden yaptığı şeyler sebebiyle başlarına bir fenalık gelirse,      hemen her ümidi kesiveriyorlar.
   37      - Onlar görmediler mi ki, Allah dilediği kimseye rızkı serer ve daraltır.      Şüphesiz ki bunda iman edecek bir kavim için ibretler vardır.
   38      - O halde akrabaya da hakkını ver, yoksula da, yolcuya da... Bu, Allah'ın      rızasını dileyenler için daha hayırlıdır. Kurtuluşa erecek olanlar da işte      onlardır.
   39      - İnsanların malları içinde artsın diye verdiğiniz faiz, Allah yanında artmaz.      Allah'ın rızasını dileyerek verdiğiniz zekata gelince, işte onlar, malları      kat kat artmış olanlardır.
   40      - Allah, O'dur ki, sizi yarattı, sonra da size rızık verdi, sonra sizi öldürür,      sonra sizi diriltir. Hiç sizin ortak koştuklarınızdan, bunlardan birini yapacak      olan var mı? Allah, onların ortak koştuklarından münezzeh ve yücedir.
   41      - Yaptıklarının bir kısmını tatsınlar diye insanların kendi ellerinin kazandığı      şeyler yüzünden karada ve denizde fesat ortaya çıktı. Umulur ki onlar hakka      dönerler.
    42      - De ki, yeryüzünde bir gezin de bakın, bundan öncekilerin sonu nasıl olmuş!      Onların pek çoğu müşrik idiler.
    43      - Allah'tan geri çevrilmesine hiçbir çare olmayan bir gün gelmeden önce yüzünü      dosdoğru, sabit dine çevir. O gün (gelince) insanlar birbirlerinden ayrılırlar.     
   44      - Her kim inkâr ederse, inkârı kendi aleyhinedir. Kim de salih amel işlerse,      onlar kendileri için rahat bir yer hazırlamış olurlar.
   45      - Çünkü O, iman edip salih amel işleyenlere lütfundan mükafat verecektir.      Çünkü O, kâfirleri sevmez.
   46      - Rüzgarları müjdeciler olarak göndermesi, size rahmetinden tattırması, emriyle      gemilerin akıp gitmesi ve lütfundan rızık isteyip kazanmanız O'nun âyetlerindendir.      Hem gerek ki şükredesiniz.
    47      - Andolsun ki biz, senden önce birçok peygamberleri kavimlerine gönderdik      de, onlara apaçık delillerle vardılar. Onun üzerine günah işleyenlerden intikam      aldık. Müminlere yardım ise, bizim nezdimizde bir hak oldu.
    48      - Allah O'dur ki, rüzgarları gönderir de bir bulut savururlar. Derken onu      gökyüzünde nasıl dilerse öyle serer, parça parça da eder. Derken yağmuru görürsün,      aralarından çıkar. Derken onu kullarından kimlere diliyorsa döküverdi mi derhal      yüzleri güler.
   49      - Halbuki onlar, daha önce üzerlerine yağmur indirilmeden evvel ümidi kesmişlerdi.     
   50      - Şimdi bak Allah'ın rahmetinin eserlerine! yeryüzünü ölümünden sonra nasıl      diriltiyor? Şüphe yok ki O, mutlaka ölüleri diriltir. O her şeye kâdirdir.     
   51      - Andolsun ki biz, bir rüzgâr göndersek de onu (rahmetin eseri olan ekini)      sararmış görseler, mutlaka onun arkasından nankörlüğe başlarlar.
   52      - Çünkü sen ölülere işittiremezsin. O daveti, arkalarını dönmüş giderlerken      sağırlara da duyuramazsın.
   53      - Körleri de sapıklıklarından hidayete getiremezsin. Sen ancak âyetlerimizi      iman edeceklere duyurursun da onlar müslüman olur, selâmeti bulurlar.
   54      - Allah O'dur ki, sizi güçsüz olarak yaratır, sonra güçsüzlüğün arkasından      kuvvet verir. Sonra kuvvetin arkasından yine güçsüzlüğe ve ihtiyarlığa getirir.      O dilediğini yaratır. Ve O, her şeyi bilir, her şeye gücü yeter.
    55      - Kıyamet kopacağı gün günahkarlar dünyada bir saatten fazla durmadıklarına      yemin ederler. Onlar önceden de böyle haktan çevriliyorlardı.
   56      - Kendilerine ilim ve iman verilenler de şöyle diyecekler: "Andolsun ki, Allah'ın      kitabında takdir edilmiş olan tekrar dirilme gününe kadar kaldınız. İşte bu,      dirilme günüdür. Fakat siz bunu bilmiyordunuz.
    57      - Artık o gün zulmedenlere mazeretleri fayda vermeyecektir. Onların dertlerinin      çaresine de bakılmayacaktır.
   58      - Andolsun ki, biz insanlar için bu Kur'ân'da her türlü meselden örnekler      getirdik. Yemin ederim ki, sen onlara başka bir âyet de getirsen o kâfirler      yine: "Siz yalancılardan (uydurduğunuz sözü Allah'a nispet edenlerden) başkası      değilsiniz." diyeceklerdir.
    59      - İşte bilmeyenlerin kalblerini Allah böyle mühürler.
   60      - Şimdi sen sabret. Çünkü Allah'ın vaadi mutlaka haktır. Sakın imanı sağlam      olmayanlar seni hafifliğe sevketmesinler.
 

admin29.07.2013 - 21:19
31-LOKMAN:     
   1      - Elif, Lâm, Mîm.
   2      - Bunlar, o hikmetli kitabın âyetleridir.
    3      - O, güzellik ve iyilik yapanlar için bir hidayet ve rahmettir.
    4      - Onlar, namazı kılarlar, zekatı verirler, âhirete de kesin olarak inanırlar.     
   5      - İşte bunlar, Rableri tarafından bir hidayet üzeredirler. Kurtuluşa erecek      olanlar da işte onlardır.
   6      - Bayağı insanlardan kimi de vardır ki, bilgisizce Allah yolundan saptırmak      ve onu eğlence yerine tutmak için laf eğlencesi (veya boş söz) satın alırlar.      İşte onlar için aşağılayıcı bir azab vardır.
   7      - Onun karşısında âyetlerimiz okunduğu zaman da sanki onları işitmemiş, sanki      kulaklarında bir ağırlık varmış gibi büyüklük taslayarak yüz çevirir. İşte      onu, acı verecek bir azab ile müjdele.
   8      - Fakat iman edip de salih amel işleyenlere gelince, onlar için nimet cennetleri      vardır.
    9      - Onlar orada ebedî olarak kalacaklardır. Bu, Allah'ın gerçek bir vaadidir.      O, çok güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir.
   10      - O, gökleri direksiz yarattı, onları görüyorsunuz. Yeryüzüne de sizi çalkalar      diye ağır baskılar (sabit ve büyük dağlar) bıraktı ve orada herbir hayvandan      üretti. Hem biz gökten bir su indirdik de orada her güzel çiftten (veya her      hoş çeşitten) bitkiler yetiştirdik.
   11      - İşte bu, Allah'ın yarattığıdır. Haydi gösterin bana O'ndan başkaları ne      yaratmıştır? Fakat o zalimler, apaçık bir sapıklık içindedirler.
   12      - Andolsun ki biz, Lokman'a "Allah'a şükret!" diye hikmet verdik. Kim şükrederse      kendi iyiliğine eder. Kim de nankörlük ederse, şüphesiz ki Allah, hiçbir şeye      muhtaç değildir, daima övülmeye layıktır.
    13      - Hani bir zaman Lokman, oğluna öğüt vererek demişti ki: "Yavrucuğum! Allah'a      ortak koşma, çünkü Allah'a ortak koşmak (şirk), elbette büyük bir zulümdür."     
   14      - Gerçi biz insana, anasına ve babasına itaati de tavsiye ettik. Anası onu      zayıflık üstüne zayıflıkla taşıdı. Onun sütten ayrılması da iki yıl içindedir.      (Biz insana): "Bana, anana ve babana şükret" diye de tavsiye ettik. Dönüş,      ancak banadır.


   15      - Bununla beraber eğer her ikisi de bilmediğin bir şeyi, bana ortak koşman      hususunda seni zorlarsa, onlara itaat etme. Fakat dünyada onlarla iyi geçin      ve bana yönelenlerin yolunu tut. Sonra dönüşünüz ancak banadır. O zaman ben      de size yaptıklarınızı haber vereceğim.
   16      - "Yavrucuğum! Haberin olsun ki, yaptığın bir hardal tanesi ağırlığınca olsa      da, bir kaya içinde veya göklerde, yahut yerin dibinde gizlense, Allah onu      getirir, mizanına kor. Çünkü Allah en ince şeyleri bilir, her şeyden haberdardır."     
   17      - "Yavrucuğum! Namazı kıl, iyiliği emret, kötülükten sakındır. Başına gelenlere      sabret, çünkü bunlar, azmi gerektiren işlerdendir."
   18      - "Hem insanlara karşı avurdunu şişirme (kibirlenme) ve yeryüzünde çalımla      yürüme. Çünkü Allah övünen ve kuruntu edenlerin hiçbirini sevmez.
   19      - Yürüyüşünde tabii ol, sesini alçalt, çünkü seslerin en çirkini elbette eşeklerin      sesidir.
    20      - Görmediniz mi ki, Allah göklerde ve yerde ne varsa hepsini sizin hizmetinize      vermiş, gizli ve açık olarak nimetlerini üzerinize yaymıştır. Bununla beraber      insanlar içinde kimi de var ki, ne bir ilme, ne bir mürşide ve ne aydınlatıcı      bir kitaba dayanmaksızın Allah hakkında mücadele ediyor.
    21      - Onlara: "Allah'ın indirdiğine tabi olun!"dendiği zaman: "Hayır, biz atalarımızı      neyin üzerinde bulduksa, onun ardınca gideriz." diyorlar. Ya şeytan onları      cehennnem azabına çağırıyor idiyse de mi onlara uyacaklar?
   22      - Oysa her kim iyilik yaparak yüzünü tertemiz Allah'a tutarsa, o gerçekten      en sağlam kulpa yapışmıştır. Öyle ya bütün işlerin sonu Allah'a dayanır.
   23      - Kim de inkâr ederse, artık onun inkârı seni üzmesin. Onlar dönüp bize gelecekler.      O zaman biz onlara bütün yaptıklarını haber vereceğiz. Gerçekten Allah, bütün      kalblerin özünü bilir.
   24      - Biz onlara biraz zevk ettiririz de sonra kendilerini ağır bir azaba zorlarız.     
   25      - Andolsun ki onlara: "Gökleri ve yeri kim yarattı?" diye sorsan, elbette      "Allah" diyecekler. "Allah'a hamd olsun." de. Fakat onların çoğu bilmezler.     
   26      - Göklerde ve yerde ne varsa hepsi Allah'ındır. Gerçekten Allah, hiçbir şeye      muhtaç değildir, daima övülmeye lâyıktır.
   27      - Eğer yeryüzündeki ağaçlar hep kalem olsa, deniz de arkasından yedi deniz      daha kendisine destek olduğu halde mürekkep olsa, yine de Allah'ın kelimeleri      yazmakla tükenmez. Şüphesiz ki Allah çok güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir.     
   28      - Sizin yaratılmanız da tekrar diriltilmeniz de ancak bir tek nefsin yaratılması      ve tekrar diriltilmesi gibidir. Gerçekten Allah her şeyi işitir ve görür.
   29      - Görmedin mi ki, Allah geceyi gündüze sokuyor, gündüzü geceye sokuyor. Güneş      ile ayı da emrine boyun eğdirmiştir. Her biri belirli bir süreye kadar akıp      gidiyor. Şüphesiz ki Allah, yaptıklarınızdan haberdardır.
   30      - Bu da şundandır ki, Allah hakkın ta kendisidir. (İnsanların) O'ndan başka      taptıkları ise mutlaka batıldır. Şüphesiz ki Allah, çok yücedir, çok büyüktür.     
   31      - Görmedin mi ki Allah, âyetlerinden bir kısmını size göstersin diye gemiler,      Allah'ın nimetiyle denizde akıp gidiyor. Şüphesiz bunda çok sabredenler ve      çok şükredenler için nice ibretler vardır.
   32      - Onları kara bulutlar gibi bir dalga sardığı zaman, dini yalnız kendisine      has kılarak Allah'a yalvarırlar. Onları kurtarıp karaya çıkardığı zaman ise      içlerinden doğru giden de bulunur. Bizim âyetlerimizi öyle nankör gaddarlardan      başkası inkâr etmez.
    33      - Ey insanlar! Rabbinizden sakının ve bir günden korkun ki, baba çocuğuna      hiçbir fayda veremez. Çocuk da babasına hiçbir şeyle fayda sağlayacak değildir.      Şüphesiz Allah'ın vaadi gerçektir. O halde dünya hayatı sizi aldatmasın, sakın      o çok aldatıcı şeytan sizi Allah'ın affına güvendirerek aldatmasın.
   34      - Şüphesiz ki, kıyamet saatinin bilgisi Allah yanındadır. Yağmuru O yağdırır,      rahimlerde ne varsa (erkek veya dişi oluşunu, renk ve özelliklerini) O bilir.      Hiçbir kimse yarın ne kazanacağını bilmez. Hiçbir kimse hangi yerde öleceğini      de bilemez. Şüphesiz ki Allah her şeyi hakkıyla bilir, her şeyden haberdardır.     
 

admin29.07.2013 - 21:19
 32-SECDE:     
   1      - Elif, Lâm, mim.
    2      - Kendisinde şüphe olmayan bu kitabın indirilişi, âlemlerin Rabbi olan Allah      tarafındandır.
    3      - Yoksa onu (Muhammed) uydurdu mu diyorlar? Hayır, o senden önce kendilerine      bir uyarıcı gelmemiş olan bir kavmi korkutman için, Rabbin tarafından gelen      bir haktır. Gerek ki, hidayeti kabul ederler.
    4      - Allah O'dur ki, gökleri, yeri ve ikisi arasındakileri altı günde yaratmış,      sonra Arş üzerine istivâ buyurmuştur (hakim olmuştur). Sizin için O'ndan başka      ne bir dost vardır, ne de bir şefaatçi! Artık düşünmeyecek misiniz?
    5      - O, gökten yere, (yukarıdan aşağıya) işleri düzenler, sonra da o işler, sizin      saydıklarınızdan bin yıl kadar olan bir günde O'na yükselir.
    6      - İşte görüleni de görülmeyeni de bilen, her şeye gücü yeten, çok merhametli      olan O'dur.
   7      - Yarattığı her şeyi güzel yaratan ve insanı yaratmaya bir çamurdan başlayan      O'dur.
    8      - Sonra da onun soyunu süzülmüş bir özden, değersiz bir sudan yaratmıştır.     
   9      - Sonra onu düzenli bir şekle sokup, içine kendi ruhundan üfürdü. Ve sizin      için kulaklar, gözler ve gönüller var etti. Siz pek az şükrediyorsunuz!
   10      - Onlar: "Biz yerde kaybolup gittikten sonra, gerçekten biz mi yeni bir yaratılışta      bulunacağız?" dediler. Fakat onlar Rablerine kavuşmayı (O'nun huzuruna varacaklarını)      inkâr eden kâfirlerdir.
   11      - De ki: "Size vekil kılınmış olan ölüm meleği canınızı alacak, sonra döndürülüp      Rabbinize götürüleceksiniz."
   12      - Ey Muhammed! Günahkârların, Rablerinin huzurunda başları öne eğilmiş olarak:      "Ey Rabbimiz! Gördük ve dinledik, şimdi bizi geri çevir de salih bir amel      işleyelim, çünkü biz artık kesin bir şekilde inanıyoruz." derlerken bir görsen!     
   13      - Eğer biz dilemiş olsaydık her nefse hidâyetini verirdik. Fakat benden: "Bütün      insanlar ve cinlerden cehennemi elbette dolduracağım." sözü hak olmuştur.     
   14      - "O halde bu gününüzle karşılaşmayı unuttuğunuzdan dolayı tadın azabı! İşte      biz de sizi unuttuk. Yapmakta olduğunuz işler yüzünden tadın ebedî azabı!"     


   15      - Bizim âyetlerimize öyle kimseler iman eder ki, onlarla kendilerine öğüt      verildiği zaman secdelere kapanırlar ve Rablerine hamd ile tesbih ederler      de büyüklük taslamazlar.
   16      - Onların yanları yataklardan uzaklaşır, korku ve ümid içinde Rablerine dua      ederler ve kendilerine verdiğimiz rızıklardan hayıra sarfederler.
   17      - Şimdi hiç kimse kendileri için, yaptıklarına karşılık gözler aydınlığı olacak      şeylerden neler gizlenmiş olduğunu bilemez.
   18      - Öyle ya iman eden kimse, fâsık olan gibi olur mu? Onlar eşit olamazlar.     
   19      - Evet, iman edip de salih amelleri işleyen kimselerin, yaptıklarına karşılık      bir konukluk (ağırlanma) olarak me'vâ (barınak) cennetleri vardır.
   20      - Ama fâsıklık etmiş olanların barınakları ateştir. Oradan her çıkmak istediklerinde      oraya geri çevrilirler ve kendilerine: "Haydi tadın o ateşin yalanlayıp durduğunuz      azabını!" denir.
    21      - Şu bir gerçek ki, onlara o en büyük azabdan önce yakın azabdan (dünyada)      da tattıracağız. Umulur ki, (kötülükten) dönerler.
   22      - Rabbinin âyetleriyle kendisine öğüt verilip de, sonra onlardan yüz çeviren      kimseden daha zalim kim olabilir? Gerçekten biz, günahkârlardan intikam alacağız.     
   23      - Andolsun ki biz vaktiyle Musa'ya kitap vermiştik. Şimdi de sen ona (öyle      bir kitaba) kavuşmaktan şüphe içinde olma. Biz onu İsrailoğullarına doğru      yolu göstren bir rehber kılmıştık.
   24      - Onların içinden, sabrettikleri zaman bizim emrimizle doğru yola ileten önderler      yetiştirmiştik. Onlar, bizim âyetlerimize kesin bir şekilde inanıyorlardı.     
   25      - Şimdi ihtilafa düştükleri şeyler hakkında şüphesiz ki Rabbin kıyamet günü      aralarında ayırıcı hükmü verecektir.
    26      - Kendilerinden önce, yurtlarında gezip dolaşmakta oldukları nice kuşakları      helâk etmiş olmamız, daha onları doğru yola iletmedi mi? Şüphesiz bunda nice      ibretler vardır. Hâlâ kulak vermeyecekler mi?
   27      - Ya hiç görmediler mi ki, biz kır yere suyu salıveriyoruz da onunla bir ekin      çıkarıyoruz. Ondan hayvanları da yiyor, kendileri de. Hâlâ gözlerini açmayacaklar      mı?
   28      - Bir de "Ne zaman o fetih, eğer doğru söylüyorsanız?" diyorlar.
    29      - De ki: "İnkâr edenlere o fetih günü iman etmeleri fayda vermez ve onlara      göz açtırılmaz."
    30      - Şimdi sen onlardan yüz çevir de gözet. Çünkü onlar da gözetmektedirler.     
 

admin29.07.2013 - 21:19
 33-AHZAB:     
   1      - Ey peygamber! Allah'tan kork, kâfirlere ve münafıklara itaat etme. Muhakkak      ki Allah her şeyi bilir, hüküm ve hikmet sahibidir.
   2      - Rabbinden sana ne vahyediliyorsa onun ardınca git. Muhakkak ki Allah ne      yaparsanız haberdardır.
   3      - Allah'a güven, vekil olarak Allah yeter.
    4      - Allah bir adam için içinde iki kalb yapmamıştır. Kendilerinden zıhar yaptığınız      eşlerinizi analarınız kılmamıştır. Evlatlıklarınızı da oğullarınız kılmamıştır.      O sizin ağzınızdaki lafınızdır. Allah ise hakkı söylüyor ve doğru yolu gösteriyor.     
   5      - Onları (evlatlıkları) babaları adına çağırın. Allah yanında o daha doğrudur.      Eğer babalarını bilmiyorsanız, onlar sizin dinde kardeşleriniz ve dostlarınızdır.      Bununla beraber hata ettiklerinizde üzerinize bir günah yoktur. Fakat kalblerinizin      kasdettiğinde vardır. Allah, çok bağışlayıcı ve çok merhamet edicidir.
    6      - Peygamber, müminlere kendi nefislerinden önce gelir. O'nun hanımları da      onların analarıdır. Akraba da Allah'ın kitabında birbirlerine, diğer müminlerden      ve muhacirlerden daha yakındırlar. Ancak dostlarınıza bir maruf (uygun bir      vasiyet) yapmanız müstesnâdır. Bu, kitapta yazılıdır.
    7      - Unutma o peygamberlerden mîsaklarını (kesin sözlerini) aldığımız vakti!      Hele senden, Nuh, İbrahim, Musa ve Meryemoğlu İsa'dan ki onlardan ağır bir      mîsak (sağlam bir söz) aldık.
    8      - (Bunu Allah), sadıklara sadakatlerinden sormak için yaptı. Kâfirler için      ise acı verecek bir azab hazırladı.
   9      - Ey iman edenler! Allah'ın üzerinizdeki nimetini anın. Hani size ordular      gelmişti de üzerlerine bir rüzgâr ve sizin görmediğiniz ordular salıvermiştik.      Allah ne yaptığınızı görüyordu.
   10      - O zaman onlar, hem üstünüzden gelmişlerdi, hem aşağı tarafınızdan, ve o      vakit gözler kaymış, yürekler gırtlaklara dayanmıştı. Siz Allah'a türlü türlü      zanlarda bulunuyordunuz.
   11      - İşte burada müminler imtihan edilmiş ve şiddetli bir sarsıntı ile sarsılmışlardı.     
   12      - O vakit münâfıklar ve kalblerinde bir hastalık bulunanlar: "Allah ve Resulü      bize bir aldanıştan başka bir vaad yapmamış." diyorlardı.
   13      - O vakit bunlardan bir grup: "Ey Medine halkı! Sizin için duracak yer yok,      hemen dönün." diyorlardı. Yine onlardan bir kısmı da Peygamberden izin istiyor,      evlerimiz gerçekten (düşmana) açıktır." diyorlardı, halbuki açık değildi,      sadece kaçmak istiyorlardı.
   14      - Eğer onların her tarafından üzerlerine girilse de sonra fitne çıkarmaları      istenilse derhal onu yapacaklardı. Ama onunla da pek az duracaklardı.


   15      - Halbuki bundan önce Allah'a ahid vermişlerdi. Arkalarını dönmeyeceklerdi.      Allah'a verilen ahid ise mesuliyetlidir, mutlaka sorulur.
   16      - De ki: "Eğer ölümden veya öldürülmekten kaçıyorsanız, kaçmak size asla fayda      vermez. Vereceğini var saydığınız takdirde de ancak pek az faydalandırılırsınız."     
   17      - De ki: "Eğer Allah size bir felâket diler veya bir rahmet murad ederse,      sizi Allah'tan saklamak kimin haddine?" Hem onlar kendilerine Allah'tan başka      bir veli de bulamazlar, bir yardımcı da.
   18      - Şüphesiz Allah, içinizden o savsaklayanları ve kardeşlerine: "Bize gelin"      diyenleri biliyor. Onlar harbe pek az geliyorlardı.
   19      - Size karşı kıskançlık ediyorlardı. Derken o korku hali gelince, gördün onları      ki, ölümden baygınlık sarmış kimse gibi gözleri dönerek sana bakıyorlardı.      O korku gidince, size keskin keskin diller sıyırdılar. Onlar hayra karşı kıskançlık      ediyorlardı. İşte bunlar iman etmediler de Allah amellerini boşa çıkardı.      Bu Allah'a göre önemsizdir.
   20      - Onlar ahzabı (düşman birliklerini) gitmedi sanıyorlardı. Eğer o birlikler      bir daha gelecek olursa, çölde bedevi Araplar içinde yer alıp, sizin haberlerinizden      (başınıza geleceklerden) sormayı isterler. Onlar içinizde kalacak olsalar      da pek az harb ederler.
   21      - Şanım hakkı için muhakkak ki size Resullulah'da pek güzel bir örnek vardır.      Allah'a ve son güne ümit besler olup da Allah'ı çok zikreden kimseler için.
    22      - Müminler, ahzabı (düşman birliklerini) gördükleri zaman: "İşte bu, Allah'ın      ve Resulü'nün bize vaad ettiği şeydir. Allah ve Resulü doğru söyledi." dediler.      Bu onların imanını ve teslimiyetini artırmaktan başka bir şey yapmadı.
    23      - Müminlerdendir o erler ki Allah'a verdikleri ahde sadakat gösterdiler. Kimi      adağını ödedi (canını verdi), kimi de beklemektedir. Onlar, ahidlerini hiç      değiştirmediler.
    24      - Çünkü Allah sadıklara sadakatleriyle mükafat verecek, dilerse münafıklara      da azab edecek veya tevbe nasib edecektir. Şüphe yok ki Allah çok bağışlayıcıdır.      Çok merhamet edicidir.
    25      - Hem Allah kâfirleri herhangi bir hayra ulaşmadan hınçlarıyle defetti. Bu      şekilde Allah, müminlere savaşta kâfi geldi. Allah çok güçlüdür, çok üstündür.     
   26      - Hem de kitap ehlinden onlara yardım edenleri kalplerine korku düşürerek      kalelerinden indirdi, siz onların bir kısmını katlediyordunuz, bir kısmını      da esir alıyordunuz.
   27      - (Allah) onların arazilerini, yurtlarını ve mallarını size miras kıldı. Bir      de henüz ayak basmadığınız bir yeri (size miras kıldı). Allah, her şeye kâdirdir.
    28      - Ey peygamber! Hanımlarına şöyle söyle: "Eğer dünya hayatını ve zinetini      istiyorsanız, haydi gelin, sizi donatayım ve güzellikle bırakıp salıvereyim.
    29      - Yok eğer Allah ve Resulünü ve ahiret yurdunu istiyorsanız, haberiniz olsun      ki, Allah içinizden güzellik edenlere pek büyük bir ecir hazırlamıştır.
    30      - Ey peygamberin hanımları! sizden her kim bir terbiyesizlik ederse ona azab      iki kat katlanır. Bu Allah'a göre çok kolaydır.
   31      - Yine sizden her kim Allah'a ve Resulü'ne boyun eğer, salih bir amel işlerse,      ona da mükâfatını iki kat veririz. Hem onun için bol bir rızık hazırlamışızdır.     
   32      - Ey peygamberin hanımları! Siz kadınlardan herhangi biri gibi değilsiniz.      Eğer takva ile korunacaksanız, konuşurken kırıtmayın da kalbinde bir hastalık      bulunan kimse tamaha düşmesin. Güzel ve dosdoğru söz söyleyin.
   33      - Hem vakarınızla evlerinizde durun da önceki cahiliyet devrinde olduğu gibi      süslenip çıkmayın. Namazı kılın, zekatı verin. Allah ve Resulü'ne itaat edin.      Ey ehli beyt! Allah sizden kiri gidermek ve sizi tertemiz, pampak yapmak istiyor.     
   34      - Oturun da evlerinizde okunan Allah'ın âyetlerini ve hikmeti anın. Şüphe      yok ki Allah lütuf sahibidir ve her şeyden haberdardır.
   35      - Şüphe yok ki müslüman erkeklerle müslüman kadınlar, mümin erkeklerle mümin      kadınlar, itaat eden erkeklerle itaat eden kadınlar, sadık erkeklerle sadık      kadınlar, sabreden erkeklerle sabreden kadınlar, mütevazi erkeklerle mütevazi      kadınlar, sadaka veren erkeklerle sadaka veren kadınlar, oruç tutan erkeklerle      oruç tutan kadınlar, ırzlarını koruyan erkeklerle ırzlarını koruyan kadınlar,      Allah'ı çok zikreden erkeklerle Allah-'ı çok zikreden kadınlar var ya, işte      onlar için Allah bir mağfiret ve büyük bir mükâfat hazırlamıştır.
   36      - Bununla beraber Allah ve Resulü bir işe hükmettiği zaman, gerek mümin bir      erkek ve gerekse mümin bir kadın için, o işlerinde başka bir tercih hakkı      yoktur. Her kim de Allah ve Resulüne âşi olursa açık bir sapıklık etmiş olur.     
   37      - Hem hatırla o vakti ki, o kendisine Allah'ın nimet verdiği ve senin de ikramda      bulunduğun kimseye: "Hanımını kendine sıkı tut ve Allah'tan kork" diyordun      da nefsinde Allah'ın açacağı şeyi gizliyordun. İnsanlardan çekiniyordun. Halbuki      Allah kendisini saymana daha lâyıktı. Sonra Zeyd o kadından ilişiğini kestiği      zaman, biz onu sana eş yaptık ki, oğulluklarının ilişkilerini kestikleri hanımlarını      nikâhlamada müminlere bir darlık olmasın. Allah'ın emri de yerine getirilmiştir.     
   38      - Peygambere Allah'ın takdir ettiği, mübah kıldığı şeyde bir darlık yoktur.      Bundan önce geçen bütün peygamberler hakkında Allah'ın sünneti böyledir. Allah'ın      emri ise biçilmiş bir kaderdir.
   39      - Onlar, Allah'ın gönderdiklerini tebliğ ederler ve O'ndan korkarlar, Allah'tan      başka kimseden korkmazlardı. Hesap görücü olarak da Allah yeter.
    40      - Muhammed, sizin adamlarınızdan hiçbirinin babası değildir. Ama Allah'ın      Resulü ve peygamberlerin sonuncusudur. Allah her şeyi hakkiyle bilendir.
   41      - Ey iman edenler! Allah'ı çokça anın.
   42      - Ve O'nu sabah akşam tesbih edin.
   43      - Sizleri karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için melekleri ile birlikte üzerinize      rahmet ve bereket indiren O'dur ve O, müminlere çok merhametlidir.
   44      - O'na kavuşacakları gün müminlere esenlik dileği selâmdır. (Allah) onlar      için cömertçe bir mükafat hazırlamıştır.
   45      - Ey peygamber! Biz seni hem bir şahit, hem bir müjdeci, hem bir uyarıcı olarak      gönderdik.
   46      - Ve hem de izniyle Allah'a bir davetçi ve nurlar saçan bir kandil (olarak      gönderdik).
   47      - Müminlere müjdele! Onlara Allah'tan bir mükafat vardır...
    48      - Kâfirlere ve münafıklara itaat etme, onların ezalarını bırak (aldırma) da      Allah'a tevekkül et. Allah vekil olarak hepsine yeter.
   49      - Ey iman edenler! Mümin kadınları nikâh edip de sonra onlara dokunmadan boşadığınız      zaman, sizin için üzerlerinde sayacağınız bir iddet hakkınız yoktur. Derhal      müt'alarını (mehirleri belirlenmediği takdirde yararlanacakları bir mal) verip      onları güzel bir şekilde salıverin.
   50      - Ey peygamber! Biz bilhassa sana şunları helâl kıldık: Mehirlerini vermiş      olduğun eşlerini, Allah'ın sana ganimet olarak ihsan buyurduklarından sahip      olduğun cariyeleri, amcalarının kızlarından, halalarının kızlarından, dayılarının      kızlarından, teyzelerinin kızlarından seninle beraber hicret etmiş olanları,      bir de mümin bir kadın kendini peygambere hibe ederse, peygamber nikâh etmek      istediği takdirde, onu başka müminlere değil de sadece sana mahsus olmak üzere      helâl kıldık. Onlara eşleri ve cariyeleri hakkında neyi farz kıldığımızı biliyoruz.      Bunlar sana hiçbir darlık olmaması içindir. Allah, çok bağışlayıcıdır, çok      merhamet edicidir.
   51      - Onlardan dilediğini geri bırakır, dilediğini yanına alırsın. Sırasını geri      bıraktığın kadınlardan dilediğini yanına almanda da sana bir günah yoktur.      Onların gözleri aydın olup üzülmemelerine ve kendilerine verdiğin ile hepsinin      hoşnut olmalarına en elverişli olan budur. Allah kalblerinizdekini bilir.      Allah her şeyi bilir ve yumuşak davranır.
   52      - Bundan başka kadınlar sana helâl olmaz. Bunları başka eşlerle değiştirmek      de olmaz. İsterse güzellikleri hoşuna gitsin. Ancak sahip olduğun cariyen      başka. Allah her şeye gözcü bulunuyor.
    53      - Ey iman edenler! Peygamberin evlerine vaktine bakmaksızın ve yemeğe izin      verilmedikçe girmeyin. Fakat çağırıldığınız vakit girin. Yemeği yediğinizde      de hemen dağılın. Sohbet etmek için de izinsiz girmeyin. Çünkü bu haliniz      peygambere eziyet veriyor, ama o sizden utanıyor. Fakat Allah gerçeği söylemekten      utanmaz. Hem O'nun hanımlarına bir ihtiyaç soracağınız vakit de perde arkasından      sorun. Böyle yapmanız hem sizin kalbleriniz ve hem de onların kalbleri için      daha temizdir. Hem sizin Resulullah'a eziyet etmeye hakkınız yoktur. Ondan      sonra hanımlarını da ebediyyen nikâh edemezsiniz. Çünkü bu Allah katında çok      büyük bir günahtır.
   54      - Siz bir şeyi açıklasanız da gizleseniz de şüphe yok ki Allah her şeyi bilmektedir.     
   55      - Onlar (peygamberin eşleri) için babaları, oğulları, kardeşleri, erkek kardeşlerinin      oğulları, kız kardeşlerinin oğulları, kendi kadınları (kadın dostları) ve      sahip oldukları köleleri hakkında bir günah yoktur. Bununla beraber (ey Peygamberin      hanımları) Allah'tan korkun. Çünkü Allah her şeye şahit bulunuyor.
   56      - Gerçekten Allah ve melekleri Peygambere salât ederler. Ey iman edenler!      siz de ona teslimiyetle salât ve selâm edin.
    57      - Şüphesiz ki Allah'a ve Resulü'ne eziyet verenlere Allah hem dünyada, hem      ahirette lânet etmiştir. Onlara aşağılayıcı bir azab hazırlamıştır.
   58      - Mümin erkeklere ve mümin kadınlara yapmadıkları bir şeyden dolayı eziyet      edenler de bir iftira ve açık bir günah yüklenmişlerdir.
   59      - Ey peygamber! Hanımlarına, kızlarına ve müminlerin kadınlarına hep söyle      de cilbablarından (dış elbiselerinden) üzerlerini sımsıkı örtsünler. Bu onların      tanınmalarına, tanınıp da eziyet edilmemelerine en elverişli olandır. Bununla      beraber Allah çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir.
   60      - Andolsun ki, eğer münafıklar ve kalblerinde bir hastalık olanlar ve Medine'de      dedikodu yapanlar, bu yaptıklarından vaz geçmezlerse, mutlaka seni onlara      musallat ederiz. Sonra seninle orada az bir zamandan fazla komşu kalamazlar.     
   61      - Melun olarak nerede bulunurlarsa yakalanırlar ve öldürülürler.
   62      - Allah'ın bundan önce geçenler hakkındaki kanunu budur. Ve sen Allah'ın kanununu      değiştirmeye asla çare bulamazsın.
   63      - İnsanlar sana kıyamet saaatini soruyorlar. De ki: "Onun ilmi ancak Allah'ın      nezdindedir. Ne bilirsin belki kıyamet yakında olur."
   64      - Şu muhakkak ki, Allah kâfirleri lânetlemiş ve onlara çılgın bir ateş hazırlamıştır.
    65      - (Onlar) orada ebedî kalırlar ve ne bir dost bulabilirler, ne de bir yardımcı.     
   66      - O gün yüzleri ateş içinde çevirilirken: "Ah keşke Allah'a itaat etseydik,      peygambere itaat etseydik!" derler.
   67      - Yine derler ki: "Ey Rabbimiz! Biz beylerimize ve büyüklerimize itaat ettik      de bizi yanlış yola götürdüler."
   68      - Ey Rabbimiz! Onlara azabın iki katını ver ve kendilerini büyük bir lânet      ile lânetle."
   69      - Ey iman edenler: Sizler Musa'ya eziyet edenler gibi olmayın. Eziyet ettiler      de Allah onu, onların söylediklerinden temize çıkardı. O, Allah yanında mevki      sahibi idi.
   70      - Ey iman edenler! Allah'tan korkun ve sağlam söz söyleyin,
   71      - Ki (Allah) işlerinizi yoluna koysun ve günahlarınızı bağışlasın. Her kim      Allah'a ve Resulü'ne itaat ederse, o gerçekten büyük murada ermiştir.
    72      - Biz o emaneti göklere, yere ve dağlara arz ettik, onlar, onu yüklenmeye      yanaşmadılar, ondan korktular da onu insan yüklendi. O gerçekten çok zalim      ve çok cahildir.
   73      - Çünkü Allah münafık erkeklerle münafık kadınlara, müşrik erkeklerle müşrik      kadınlara azab edecek, mümin erkeklerle mümin kadınların da tevbelerini kabul      edecektir. Allah çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir.
 

admin29.07.2013 - 21:19
 34-SEBE':     
   1      - Hamd, o Allah'ındır ki göklerde ne var, yerde ne varsa hep O'nundur. Ahirette      de hamd O'nundur. O hüküm ve himet sahibidir, herşeyden haberdardır.
    2      - Yere ne giriyor ve ondan ne çıkıyor, gökten ne iniyor ve ona ne çıkıyorsa      (Allah) hepsini bilir. O çok merhamet edicidir. Çok bağışlayıcıdır.
   3      - İnkâr edenler: "Bize o kıyamet saati gelmez." dediler. De ki: "Hayır, öyle      değil, gaybı bilen Rabbim hakkı için kıyamet size mutlaka gelecektir. O'nun      ilminden göklerde ve yerde zerre kadar bir şey kaçmaz. Bundan daha küçük ve      daha büyük ne varsa, hepsi muhakkak açık bir kitaptadır."
   4      - Çünkü Allah iman edip iyi ameller işleyenlere mükafat verecektir. İşte onlar      için bir mağfiret ve cömertçe verilmiş bol rızık vardır.
    5      - Âyetlerimizi hükümsüz bırakmak için yarışanlara gelince, onlar için de pek      kötü ve elem verici bir azab vardır.
   6      - Kendilerine ilim verilmiş olanlar görüyorlar ki, Rabbinden sana indirilen      Kur'ân, hakkın kendisidir. O, gücüne nihayet olmayan, her hamde lâyık bulunan      Allah'ın yolunu gösteriyor.
   7      - Böyle iken inkâr edenler şöyle dediler: "Siz öldükten sonra, didik didik      parçalandığınız vakit, yeniden bir yaratılış içinde bulunacaksınız diye, size      birtakım haberler veren kişiyi gösterelim mi?"
   8      - O, bir yalanı Allah'a iftira mı etti, yoksa kendisinde bir delilik mi var?"      Hayır, doğrusu âhirete inanmayanlar, derin bir sapıklıkla azab içindedirler.     
   9      - Ya gökten ve yerden önlerindekine ve arkalarındakine bir bakmazlar mı? Dilesek      kendilerini yere geçiriveririz. Yahut gökten üzerlerine parçalar düşürüveririz.      Şüphesiz bunda Allah'a yönelen (hakka gönül veren) her kul için bir ibret      vardır.
   10      - Andolsun ki, biz Davud'a tarafımızdan bir fazilet verdik. "Ey dağlar! Onunla      beraber tesbih edin." dedik ve bunu kuşlara da (emrettik) ve ona demiri yumuşattık.     
   11      - Bol bol zırhlar yap ve biçimlemede ölçüyü gözet dedik. Siz de iyi işler      yapın, çünkü ben her yapacağınızı gözetiyorum.
   12      - Süleyman'ın emrine de rüzgarı verdik. Sabah gidişi bir aylık, akşam dönüşü      bir aylık yol idi. Erimiş bakır menbaını da ona sel gibi akıttık. Hem Rabbi'nin      izniyle elinin altında cinlerden de çalışan vardı. Onlardan da kim emrimizden      dışarı çıkarsa ona ateş azabından tattırırdık.
   13      - Onlar, ona mihrablar, timsaller (heykeller) ve havuzlar gibi çanaklar ve      sâbit kazanlardan her ne isterse yaparlardı. Çalışın ey Davud hanedanı, şükür      için çalışın. Ama kullarım içinde şükreden azdır.
   14      - Ne zaman ki Süleyman'a ölümü hükmettik, cinlere onun ölümünü sezdiren olmadı.      Yalnız bir güve böceği yere dayandığı asâsını yiyordu. Bu sebeple Süleyman      yere yıkılınca ortaya çıktı ki, cinler eğer gaybı bilir olsalar o zilletli      azab içinde bekleyip durmazlardı.


   15      - Andolsun ki Sebe' kavmi için oturdukları yerde bir ibret vardı: Sağ ve soldan      iki bahçe! (onlara): "Rabbinizin rızkından yiyin de O'na şükredin, ne güzel      bir belde ve çok bağışlayıcı bir Rab!" (denildi).
    16      - Fakat onlar (şükürden yüz çevirdiler) bakmadılar. Biz de üzerlerine Arim      selini salıverdik ve o güzelim iki bahçelerini buruk yemişli, ılgınlık ve      içinde biraz da sidir ağacı bulunan iki harap bahçeye çevirdik.
   17      - Bunu onlara nankörlüklerinin cezası yaptık ve biz hep böyle çok nankör olanları      cezalandırırız.
   18      - Biz onlarla o bereket verdiğimiz memleketler arasında, sırt sırta şehirler      meydana getirmiştik. Ve onlar da muntazam gidiş geliş düzenledik. (Onlara):      Buralarda gecelerce ve gündüzlerce emniyet içinde gezip yürüyün (dedik).
   19      - Buna karşı onlar: "Ey Rabbimiz! Seferlerimizin arasını uzaklaştır" dediler      ve nefislerine zulmettiler. Biz de onları efsanelere çevirdik ve tamamen didik      didik dağıttık. Şüphesiz ki bunda çok şükredecek her sabırlı için elbette      ibretler vardır.
   20      - Yine yemin ederim ki, İblis onlar hakkındaki zannını hakikaten doğru buldu      da içlerinde müminlerden ibaret bir gruptan başkası ona uydular.
    21      - Halbuki İblis'in onlar üzerinde hiçbir saltanat kudreti yoktu. Fakat biz      ahirete imanı olanı belli edecek, ondan şüphe içinde bulunandan ayırt edecektik.      Öyle ya Rabb'in her şeyi gözetleyendir.
   22      - De ki: "Allah'ı bırakıp da tanrı saydığınız putlarınıza istediğiniz kadar      yalvarın. Onların ne göklerde, ne yerde zerre kadar güçleri yetmez. Onların,      bunlarda bir ortaklığı da yok. Allah'ın da onlardan bir yardımcısı yoktur."     
   23      - Allah'ın huzurunda şefaat da fayda vermez. Ancak izin verdiği kimseninki      müstesna. Nihayet kalblerinden dehşet giderildiği zaman "Rabbiniz ne buyurdu?"      derler. (Şefaat sahipleri de): "Hakkı söyledi" derler. O, her şeyden yüksek      ve büyüktür.
   24      - De ki: "Size göklerden ve yerden rızık veren kimdir?" Yine de ki: "Allah'tır,      herhalde ya biz, ya da siz mutlak bir hidayet üzerindeyiz veya açık bir sapıklık      içindeyiz."
   25      - De ki: "Siz bizim yaptığımız günahlardan sorumlu tutulmazsınız. Biz de sizin      yaptıklarınızdan sorumlu olmayız."
   26      - De ki: "Rabbimiz hepimizi bir araya toplayacak, sonra da hak hükmü ile aramızı      ayıracaktır. Asıl hüküm veren ve her şeyi bilen O'dur."
   27      - De ki: "O'na ortak diye takıştırdıklarınızı bana gösterin bakayım! Hayır,      öyle şey yoktur, doğrusu güçlü ve hikmet sahibi olan ancak Allah'tır."
    28      - Biz seni ancak bütün insanlara bir müjdeci ve bir uyarıcı olarak gönderdik.      Fakat insanların çoğu bilmezler.
   29      - Ve: "Eğer gerçekçiyseniz bu vaad ne zaman olacak?" diyorlar.
   30      - De ki: "Size vaad edilen öyle bir gündür ki, ondan ne bir an geri kalabilirsiniz,      ne de ileri geçebilirsiniz."
   31      - Kâfirler: "Biz ne bu Kur'ân'a inanırız, ne de ondan öncekilere." dediler.      Fakat o zalimler yakalanıp Rablerinin huzuruna durduruldukları zaman, birbirlerine      söz atarken bir görsen! Bir taraftan zayıf düşürülenler, o büyüklük taslayanlara:      "Siz olmasaydınız biz mutlaka mümin olurduk" derler.
   32      - Diğer taraftan büyüklük taslayanlar, zayıf düşürülenlere: "Size hidayet      geldikten sonra, sizi ondan biz mi çevirdik? Hayır, siz kendiniz suçluydunuz."      derler.
   33      - O zayıf düşürülenler de o büyüklük taslayanlara: "Hayır, (işiniz) gece,      gündüz hilekârlıktı. Çünkü siz bize Allah'ı inkâr etmemizi ve O'na eş koşmamızı      emrediyordunuz." derler. Bunlar azabı gördükleri zaman içlerinden pişmanlık      getirmektedirler. Biz de o kâfirlerin boyunlarına demir halkalar geçirmişizdir.      Onlar sadece yaptıklarının cezasını çekiyorlardır.
   34      - Biz herhangi bir memlekete tehlikeyi haber veren bir uyarıcı gönderdikse,      mutlaka oranın refah ile şımartılmış olanları: "Biz sizin gönderildiğiniz      şeyleri tanımayız." dediler.
   35      - Ve yine dediler ki: "Biz malca da daha çoğuz, evlatça da, bize azab edilmez."     
   36      - De ki: "Rabbim rızkı dilediğine genişletir, dilediğine sıkar. Fakat insanların      çoğu bilmezler."
   37      - Halbuki sizi huzurumuza yaklaştıracak olan, mallarınız ve evlatlarınız değildir.      Ancak iman edip de salih amel işleyenlere gelince, işte onların amellerine      karşı kendilerine kat kat mükafat vardır. Onlar cennet köşklerinde emniyet      içindedirler.
   38      - Âyetlerimizi hükümsüz bırakmak için yarışanlara gelince, işte onlar Hakk'ın      huzuruna azab içinde getirileceklerdir.
   39      - De ki: "Gerçekten Rabbim kullarından dilediği kimseye rızkı hem genişletir,      hem daraltır. Her neyi hayra harcarsanız O, onun yerine başkasını verir. Hem      O, rızık verenlerin en hayırlısıdır."
   40      - O gün Allah, onları hep birlikte mahşere toplayacak, sonra meleklere: "Şunlar      size mi tapıyorlardı?" diyecektir.
    41      - Onlar da: "Seni tenzih ederiz. Bizim onlara karşı sığınacak velimiz sensin.      Hayır, onlar cinlere tapıyorlardı. Çoğu onlara inanmışlardı." diyecekler.     
   42      - İşte o gün birbirinize ne bir menfaate, ne de bir zarara sahip olabilirsiniz.      Ve biz o zulmedenlere: "Tadın bakalım o yalan deyip durduğunuz ateşin azabını!"      deriz.
   43      - Karşılarında açık deliller halinde âyetlerimiz okunduğu zaman o zalimler:      "Bu, başka değil, sırf sizi atalarınızın taptığı tanrılardan men etmek isteyen      bir adam." dediler. Ve: "Bu (Kur'ân), başka bir şey değil, sırf uydurulmuş      bir iftira" dediler. O kâfirler, hak kendilerine geldiği zaman: "Bu apaçık      bir sihirden başka bir şey değil." dediler.
    44      - Halbuki biz onlara öyle ders alacakları kitaplar göndermedik. Kendilerine      senden önce bir uyarıcı da göndermedik.
    45      - Onlardan öncekiler de yalanlamışlardı. Hem bunlar, onlara verdiklerimizin      onda birine eremediler. Peygamberlerimi yalanladılar, ama beni inkâr edişin      sonu nasıl oldu?
   46      - De ki: "Size sadece bir tek nasihat edeceğim. Şöyle ki: Allah için ikişer,      üçer ve teker teker kalkarsınız, sonra da iyi düşünürsünüz." Arkadaşınızda      (peygamberde) delilikten eser yoktur. O, yalnız şiddetli bir azabın önünde,      sizi sakındıracak bir peygamberdir.
   47      - De ki: "Ben sizden herhangi bir ücret istemem, O sizin içindir. Benim ecrim      ancak Allah'a aittir. O, her şeye şahittir."
    48      - De ki: "Gerçekten Rabbim, hakkı yerli yerine koyar. O, gaybları hakkıyla      bilendir."
   49      - De ki: "Hak geldi, batılın önü de kalmaz, sonu da."
   50      - De ki: "Eğer ben yanılırsam, yalnız kendi adıma yanılırım. Ve eğer hidayeti      bulmuşsam, bilinmeli ki Rabbimin bana vahiy vermesiyledir. Çünkü O, yakındır,      işitir, işittirir."
   51      - Onları telaşa düştükleri zaman görsen: Artık kaçamak yoktur. Yakın yerden      yakalanmışlardır.
   52      - Ve: "O'na iman ettik" demektedirler. Fakat onlar için (âhiret gibi) uzak      bir yerden (imana) el sunmak (ulaşabilmek) nerede?
   53      - Halbuki daha önce (dünyada) O'nu inkâr etmişlerdi. Uzak yerden gayba taş      atıyorlardı.
    54      - Artık kendileriyle arzularının arasına set çekilmiştir. Tıpkı bundan önce      benzerlerine yapıldığı gibi. Çünkü hepsi işkilli bir şüphe içinde bulunuyorlardı     
 

admin29.07.2013 - 21:20
 35-FATIR:
    1      - Hamd, gökleri ve yeri yaratan, melekleri ikişer, üçer, dörder kanatlı elçiler      kılan Allah'a mahsustur. O, yaratmada dilediği kadar artırır. Gerçekten Allah      her şeye kâdirdir.
   2      - Allah, insanlara rahmetinden neyi açarsa artık onu tutacak, kısacak olan      yoktur. Her neyi de tutar kısarsa, onu da, ondan sonra salacak yoktur. O,      çok güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir.
    3      - Ey insanlar! Allah'ın üzerinizdeki nimetini anın. Allah'tan başka bir yaratıcı      mı var? O size gökten ve yerden rızık verir. O'ndan başka ilâh yoktur. O halde      (haktan) nasıl çevrilirsiniz?
    4      - Eğer onlar seni yalanlıyorlarsa, senden önce birçok peygamberler de yalanlandılar.      Bütün işler Allah'a döndürülür.
    5      - Ey insanlar! Haberiniz olsun ki, Allah'ın vaadi muhakkak haktır. Sakın bu      dünya hayatı sizi aldatmasın, sakın o aldatıcı şeytan sizi, Allah hakkında      da aldatmasın.
   6      - Çünkü şeytan size düşmandır. Siz de onu düşman tutun. O etrafına toplanan      taraftarlarını ancak cehennemliklerden olsunlar diye davet eder.
    7      - İnkâr edenler için şiddetli bir azab vardır. İman edip salih amel işleyenler      için de bir bağışlanma ve büyük bir mükafat vardır.
    8      - Ya kötü ameli kendisine allanmış pullanmış da onu güzel görmüş olan kimse      de mi (iman edip salih amel işleyenler gibi olacak)? Şüphe yok ki Allah dilediğini      şaşırtır, dilediğini de doğru yola çıkarır. O halde canın onlara karşı hasretlerle      (üzüntülerle) sıkılıp gitmesin. Çünkü Allah, onların bütün yaptıklarını bilir.     
   9      - Rüzgârları gönderip bir bulut kaldıran da Allah'tır. Derken biz o (bulutu)      ölmüş bir beldeye sevketmişizdir. Böylece yeryüzüne ölmünden sonra onunla      hayat veririz. İşte o dirilme de böyledir.
   10      - Her kim izzet istiyorsa bilsin ki izzet tamamıyla Allah'ındır. O'na hoş      kelimeler yükselir, onu da salih amel yükseltir. Kötülükler kuranlara gelince,      onlara şiddetli bir azab vardır. Onların tuzakları hep darmadağın olur.
   11      - Hem Allah sizi bir topraktan, sonra bir damla sudan yarattı. Sonra sizi      çiftler kıldı. O'nun bilgisi olmadan ne bir dişi hamile olur, ne doğurur.      Kendisine ömür verilenin de ömrünün uzatılması da, ömründen kısaltılması da      mutlaka bir kitapta yazılıdır. Şüphe yok ki bu, Allah'a göre kolaydır.
   12      - Hem iki deniz eşit olmuyor. Şu tatlı, hararet keser, içerken (boğazdan)      kayar; şu da tuzlu, yakar kavurur. Bununla beraber her birinden taze bir et      yersiniz ve bir ziynet çıkarır, giyinirsiniz. Allah'ın lütfundan nasib arayasınız      diye suyu yara yara giden gemileri de görürsün. Gerek ki şükredeceksiniz.     
   13      - O, geceyi gündüze sokuyor, gündüzü de geceye sokuyor. Güneşi ve ayı emrine      âmâde kılmıştır. Her biri mukadder bir gayeye akıp gidiyor. İşte bu gördüklerinizi      yapan Allah sizin Rabbinizdir. Mülk (hükümranlık) O'nundur. O'ndan başka taptıklarınız      ise, bir çekirdek zarını bile idare edemezler.
   14      - Kendilerine dua ederseniz duanızı işitmezler. İşitseler bile size cevabını      veremezler. Kıyamet günü de kendilerini Allah'a ortak koştuğunuzu inkâr ederler.      Sana her şeyden haberdar olan (Allah) gibi bir haber veren olmaz.


   15      - Ey insanlar! Siz Allah'a muhtaçsınız. Allah ise zengin ve her hamde lâyıktır.     
   16      - Eğer O dilerse sizi yok eder ve yerinize yeni bir halk getirir.
   17      - Ve bu, Allah'a göre zor bir şey değildir.
   18      - Hem günah çeken bir kimse, başkasının günahını çekmeyecek; yükü ağır basan,      onun yüklenilmesine çağırsa da ondan bir şey yüklenilmeyecek, isterse bir      yakını olsun. Fakat sen ancak o kimseleri sakındırısın ki, gaybda Rablerinin      korkusunu duyarlar, namazı dürüst kılarlar. Temizlenen de sırf kendisi için      temizlenir. Nihayet dönüş Allah'adır.
   19      - Ne kör ile gören eşit olur,
   20      - Ne de karanlıklar ile aydınlık,
   21      - Ve ne de gölge ile sıcaklık.
   22      - Ölülerle diriler de eşit olmaz. Gerçi Allah, her dilediğine işittirirse      de sen, kabirlerdekine işittirecek değilsin.
   23      - Sen sadece bir uyarıcısın.
   24      - Muhakkak ki biz seni hak ile hem bir müjdeci, hem bir uyarıcı olarak gönderdik.      Hiçbir ümmet de yoktur ki, içlerinde bir uyarıcı geçmiş olmasın.
    25      - Seni yalanlıyorlarsa, onlardan öncekiler de yalanlamışlardı. Onlara peygamberleri      mucizelerle, sahifelerle ve aydınlatıcı kitaplarla gelmişlerdi.
   26      - Sonra ben o inkâr edenleri tutup yakaladım. O zaman beni inkâr etmek nasıl      oldu?
   27      - Görmedin mi Allah gökten bir su indirdi. Biz onunla renkleri başka başka      meyveler çıkardık. Dağlarda da yollar, beyazlı kırmızılı çeşitli renklerde      ve kapkara topraklar var.
    28      - Yine insanlardan, hayvanlardan ve davarlardan da türlü renklileri vardır.      Kulları içinde Allah'tan ancak âlimler korkar. Şüphe yok ki Allah çok güçlüdür.      Hüküm ve hikmet sahibidir.
   29      - Allah'ın kitabını okuyan, namazı kılan ve kendilerine verdiğimiz rızıktan      gizli ve açık olarak verenler, kesinlikle batma ihtimali olmayan bir ticaret      umarlar.
   30      - Çünkü Allah mükafatlarını kendilerine tamamen ödedikten başka, lütfundan      onlara fazlasını da verecektir. Çünkü O çok bağışlayıcı ve şükrün karşılığını      vericidir.
   31      - Kitaplar içinde sana vahyettiğimiz kitap da kendinden öncekileri tasdik      edici olmak üzere bir haktır. Şüphe yok ki, Allah, kullarının bütün hallerinden      haberdardır ve her şeyi görendir.
    32      - Sonra biz o kitabı kullarımızdan süzüp seçtiklerimize miras bıraktık. Onlardan      da nefislerine zulmeden var, orta yolu tutan var, Allah'ın izniyle hayırlarda      ileri geçenler var. İşte bu büyük lütuftur.
    33      - Onlara Adn cennetleri vardır. Onlar oraya gireceklerdir. Orada altın bilezikler      ve incilerle süsleneceklerdir. Orada elbiseleri de ipektir.
   34      - Onlar orada şöyle derler: "Hamd olsun Allah'a, bizden o üzüntüyü giderdi.      Gerçekten Rabbimiz çok bağışlayıcı ve şükrün karşılığını vericidir."
    35      - "Lütfundan bizi durulacak bir yurda kondurdu. Burada bize yorgunluk gelmeyecek,      burada bize usanç gelmeyecektir."
    36      - İnkâr edenlere gelince, onlara cehennem ateşi vardır. Hüküm verilmez ki      ölsünler, kendilerinden biraz azab da hafifletilmez. İşte biz her nankörü      böyle cezalandırırız.
   37      - Onlar, orada şöyle feryad ederler: "Ey Rabbimiz! Bizleri çıkar, yapageldiklerimizden      başka salih bir amel yapalım." (Onlara): "Size düşünecek olanın düşüneceği      kadar bir ömür vermedik mi? Hem size uyarıcı da gelmişti. O halde azabı tadın.      Çünkü zalimleri kurtaracak yoktur." (denir).
   38      - Şüphe yok ki Allah, göklerin ve yerin gaybını bilir. Elbette o, sinelerin      içinde olanları da bilir.
   39      - Sizi yeryüzünde halifeler yapan O'dur. Artık kim küfrederse, küfrü kendi      aleyhinedir. Kâfirlerin küfürleri, Rablerinin katında kendilerine buğzdan      başka bir şey artırmaz, kâfirlerin küfürleri kendilerine zarardan başka bir      şey artırmaz.
   40      - De ki: "Gördünüz ya, Allah'ı bırakıp da tapmakta olduğunuz ortaklarınızı!      Gösterin bana, yer yüzünden neyi yaratmışlardır?" Yoksa onların gök yüzünde      bir ortaklığı mı var? Yoksa biz kendilerine bir kitap vermişiz de ondan bir      delil üzerinde mi bulunuyorlar? Hayır o zalimler, birbirlerine aldatmadan      başka bir vaadde bulunmuyorlar.
   41      - Doğrusu gökleri ve yeri yok oluvermekten, Allah tutuyor. Andolsun ki eğer      yok oluverirlerse, onları O'ndan başka kimse tutamaz. Gerçekten O, çok yumuşak      davranır, çok bağışlayıcıdır.
   42      - Olanca güçleriyle Allah'a yemin etmişlerdi ki, kendilerine uyarıcı bir peygamber      gelirse, mutlaka ilerideki ümmetlerin herhagi birinden daha doğru yolda olacaklardı.      Fakat kendilerine uyarıcı bir peygamber geldiği zaman bu, onların sırf ürküntülerini      artırdı.
    43      - (Bu da) yeryüzünde bir kibirlenme ve bir suikast düzenidir. Halbuki fena      düzen ancak sahibinin başına geçer. O halde öncekilerin kanunundan başka ne      gözetiyorlar? Sen Allah'ın sünnetinde asla bir değişme bulamazsın. Sen Allah'ın      sünnetinde asla bir başkalaşma da bulamazsın.
   44      - Yeryüzünde gezip bir bakmadılar mı, kendilerinden öncekilerin sonu nasıl      olmuş? Halbuki onlar, bunlardan daha kuvvetliydiler. Ne göklerde ve ne de      yerde hiçbir şey Allah'ı aciz bırakamaz. Çünkü o her şeyi bilendir, her şeye      kâdir olandır.
   45      - Bununla beraber Allah, insanları kazandıkları (günahlar) yüzünden hemen      yakalayıverseydi, yeryüzünde hiçbir canlı bırakmazdı. Fakat onları belli bir      süreye kadar erteliyor. Nihayet ecelleri gelince gereğini yapar.Şüphe yok      ki Allah, kullarını görmektedir.
 

admin29.07.2013 - 21:20
  36-YASİN:     
   1      - Yâsîn.
    2-3      - Ey Muhammed! Hikmetli Kur'ân'a andolsun ki, sen risâlet görevi
    4      - Dosdoğru bir yol üzerindesin.
   5-6      - Babaları korkutulmamış ve kendileri de gafil olan bir kavmi, çok güçlü ve      çok merhametli olan Allah'ın indirdiği (Kur'ân) ile korkutasın.
    7      - Andolsun ki onların çoğunun üzerine azab sözü hak olmuştur. Onlar imana      gelmezler.
   8      - Çünkü biz onların boyunlarına kelepçeler geçirmişiz. O kelepçeler çenelerine      dayanmıştır da burunları yukarı, gözleri aşağı somurtmaktadırlar.
   9      - Hem önlerinden bir sed, arkalarından bir sed çekmişiz, kendilerini sarmışızdır.      Baksalar da görmezler.
    10      - Onları korkutsan da korkutmasan da onlara göre birdir, inanmazlar.
   11      - Sen ancak Kur'ân'a tabi olan ve görünmediği halde Rahman olan Allah'tan      korkan kimseyi sakındırırsın. İşte onu bir bağışlanma ve çok şerefli bir mükafatla      müjdele.
   12      - Gerçekten biz ölüleri diriltiriz, onların önceden yapıp gönderdiklerini      ve bıraktıkları eserlerini yazarız. Zaten biz her şeyi açık bir kütükte, bir      "imam-ı mübin"de (ana kitapta, yani Levh-i mahfuzda) sayıp tesbit etmişizdir.     
   13      - Sen onlara, o şehir halkını örnek ver. Hani oraya peygamberler gelmişti.     
   14      - Hani biz onlara iki peygamber göndermiştik, fakat onlar ikisini de yalanlamışlardı.      Biz de (onları) üçüncü bir peygamberle destekledik. Onlara: "Şüphesiz ki biz      size gönderilmiş elçileriz." dediler.
   15      - Onlar da: "Siz bizim gibi insandan başka birşey değilsiniz, hem Rahman olan      Allah, hiçbir şey indirmedi. Siz sadece yalan söylüyorsunuz." dediler.
    16      - Peygamberler dediler ki: "Rabbimiz biliyor ki biz gerçekten size gönderilmiş      elçileriz."


   17      - "Bize düşen de sadece apaçık tebliğdir."
   18      - Onlar dediler ki: "Herhalde biz sizin yüzünüzden uğursuzluğa uğradık. Eğer      bu işten vazgeçmezseniz, andolsun ki, sizi hiç tınmadan taşlarız ve mutlaka      bizden size pek acıklı bir azab dokunur."
   19      - Peygamberler de şöyle cevap verdiler: "Sizin uğursuzluğunuz beraberinizdedir.      Size öğüt verildi diye mi (uğursuzluğa uğradınız)? Doğrusu siz israfı âdet      etmiş bir kavimsiniz."
    20      - O sırada şehrin ta ucundan bir adam koşarak geldi ve: "Ey kavmim! Uyun o      elçilere!"
    21      - "Uyun sizden hiçbir ücret istemeyen o zatlara ki, onlar hidayete ermişlerdir."
    22      - "Bana ne oluyor da kulluk etmeyecekmişim beni yaratana? Hep döndürülüp O'na      götürüleceksiniz."
    23      - "Hiç ben O'ndan başka ilâhlar edinir miyim? Eğer O Rahman, bana bir zarar      dileyecek olsa, onların şefaati benden yana hiçbir şeye yaramaz ve onlar beni      kurtaramazlar."
   24      - "Şüphesiz ki ben, o zaman apaçık bir sapıklık içinde olurum."
   25      - "Şüphesiz ki ben, Rabbinize iman getirdim, gelin dinleyin beni."
   26      - (Sonra ona) "haydi gir cennete!" denildi. O da dedi ki: "Ne olurdu kavmim      bilseydi!"
   27      - "Rabbimin beni bağışladığını ve beni kendilerine ikram edilen kullarından      kıldığını."
   28      - Biz arkasından kavminin üzerine bir ordu indirmedik, indirecek de değildik.
    29      - Sadece bir gürültü oldu, onlar da hemen sönüverdiler.
   30      - Yazıklar olsun o kullara ki, kendilerine glen her bir peygamberle mutlaka      alay ediyorlardı.
    31      - Görmediler mi ki, kendilerinden önce nice kuşakları helak etmişiz. Onlar      artık kendilerine dönüp gelmiyorlar.
   32      - Onların hepsi toplanıp, sadece bizim huzurumuza getirilmişlerdir.
    33      - Hem bir delildir onlara ölü toprak. Biz ona hayat verdik ve ondan taneler      çıkardık da ondan yiyip duruyorlar.
   34      - Biz orada hurmalıklardan, üzüm bağlarından bahçeler yaptık. İçlerinde pınarlardan      sular fışkırttık.
   35      - (Bunu), Onun ürününden ve kendi elleriyle yaptıklarından yesinler diye (yaptık).      Hâlâ şükretmeyecekler mi?
   36      - Yerin bitkilerinden, kendi nefislerinden ve daha bilemeyecekleri şeylerden      bütün çiftleri yaratan Allah'ın şanı ne yücedir.
    37      - Gece de onlara bir delildir. Biz ondan gündüzü soyar çıkarırız, bir de bakarlar      ki karanlığa dalmışlar.
    38      - Güneş de bir delildir ki kendi yolunda akıp gidiyor. İşte bu çok güçlü ve      her şeyi bilen Allah'ın takdiridir.
   39      - Ay'a gelince, ona menziller tayin ettik. Nihayet o eski hurma salkımının      çöpü gibi (yay haline) dönmüştür.
   40      - Ne güneşin aya çatması yaraşır, ne de gece gündüzü geçebilir; onların her      biri kendi yörüngesinde yüzerler.
    41      - Onlar için bir delil de bizim, onların neslini dolu bir gemide taşımamızdır.     
   42      - Yine kendileri için onun gibi binecek şeyler yaratmamızdır.
   43      - Eğer dilesek onları boğarız da o zaman ne onların feryadına yetişen bulunur,      ne de onlar kurtarılır.
   44      - Ancak tarafımızdan bir rahmet ve bir zamana kadar yaşatmak başka.
   45      - Durum böyle iken onlara: "Önünüzdekinden ve arkanızdakinden korkun ki size      rahmet edilsin" denildiği zaman,
    46      - Ve kendilerine Rablerinin âyetlerinden herhangi bir âyet geldiği zaman mutlaka      ondan yüz çevirirler.
   47      - Onlara: "Allah'ın size rızık olarak verdiği şeylerden hayra harcayın" dendiği      zaman, o kâfirler, müminler için: "Allah'ın dileyince doyurabileceği kimseyi      biz mi doyuracağız? Siz apaçık bir sapıklık içinde değil de nesiniz?" dediler.
    48      - Yine onlar: "Eğer doğru söylüyorsanız bu (kıyamet) vaadi ne zaman?" diyorlar.     
   49      - Onlar sadece bir tek çığlığa bakıyorlar, bir çığlık ki, onlar çekişip dururken      kendilerini yakalayıverir.
   50      - O zaman bir vasiyette bile bulunamazlar. Ailelerine de dönemezler.
   51      - Sûr'a üfürülmüştür, bir de ne baksınlar kabirlerinden Rablerine doğru akın      ediyorlar.
   52      - Onlar: "Eyvah başımıza gelenlere! Mezarımızdan bizi kim kaldırdı? O Rahmân'ın      vaad buyurduğu işte bu imiş. Gönderilen peygamberler de doğru söylemişler"      derler.
    53      - Başka değil, sadece bir tek çığlık olmuş, derhal hepsi toplanmış huzurumuza      getirilmişlerdir.
   54      - Artık bugün hiç kimseye zerre kadar zulmedilmez. Ancak yaptıklarınızın cezasını      çekeceksiniz.
   55      - Gerçekten cennetlik olanlar bugün bir meşguliyet içinde zevk etmektedirler.
    56      - Kendileri ve eşleri gölgelerde koltuklar üzerine kurulmuşlardır.
    57      - Onlara orada bir meyve vardır. İsteyecekleri her şey onlarındır.
   58      - (Onlara) Rahîm olan Rab'den "selâm" sözü vardır.
   59      - Ey günahkârlar! Bugün siz bir tarafa ayrılın.
   60-61      - "Ey Âdemoğulları! Şeytana tapmayın, o size apaçık bir düşmandır ve bana      kulluk edin, doğru yol budur, diye size and vermedim mi?" (buyurulacak)
   62      - Böyle iken o sizden birçok nesilleri yoldan çıkardı. Ya o zaman düşünmüyor      muydunuz?
    63      - İşte bu size vaad edilen cehennemdir.
    64      - Bugün yaslanın ona bakalım inkâr ettiğiniz için.
   65      - Bugün biz onların ağızlarını mühürleriz de neler kazandıklarını bize elleri      söyler, ayakları da şahitlik eder.
   66      - Hem dileseydik gözlerini üzerinden silme kör ediverirdik de yola dökülürlerdi.      Fakat nereden görecekler?
   67      - Yine dileseydik oldukları yerde kılıklarını değiştirirdik de ne ileri gidebilirlerdi,      ne de geri dönebilirlerdi.
   68      - Bununla beraber kimin ömrünü uzatıyorsak, yaratılışta onu (güç ve kuvvetini      alarak) tersine çeviriyoruz. Hâlâ akıllanmayacaklar mı?
   69      - Biz ona şiir öğretmedik. Bu ona yaraşmaz da... O sadece bir öğüt ve apaçık      bir Kur'ân'dır.
    70      - (Bu), diri olanları uyarmak ve kâfirlere de azab sözünün hak olması içindir.     
   71      - Şunu da görmediler mi: Biz onlar için kudretimizin meydana getirdiklerinden      birtakım hayvanlar yaratmışız da onlara sahip bulunuyorlar.
   72      - Onları, kendilerinin hizmetine vermişiz de, hem onlardan binekleri var,      hem de onlardan yiyorlar.
    73      - Onlarda daha birçok menfaatleri ve türlü içecekleri de var. Hâlâ şükretmeyecekler      mi?
   74      - Onlar, Allah'tan başka birtakım ilâhlar edindiler. Güya yardım olunacaklar.
   75      - Onların, onlara yardıma güçleri yetmez. Kendileri ise onlar için bazı askerlerdir.     
   76      - O halde onların sözleri seni üzmesin. Biz onların içlerini de biliriz, dışlarını      da.
    77      - İnsan, kendisini bir damla sudan yarattığımızı görmedi mi de, şimdi apaçık      bir hasım kesildi?
   78      - Yaratılışını unutarak bize bir de mesel fırlattı: "Kim diriltecekmiş o çürümüş      kemikleri?" dedi.
   79      - De ki: "Onları ilk defa yaratan diriltecek ve o her yaratmayı bilir."
   80      - Size o yeşil ağaçtan bir ateş yapan O'dur. Şimdi siz ondan tutuşturmaktasınız.
    81      - Gökleri ve yeri yaratan, onlar gibisini yaratmaya kâdir değil midir? Elbette      kâdirdir. Çünkü o her şeyi yaratandır, her şeyi bilendir.
    82      - O'nun emri, bir şeyi dileyince ona sadece "Ol!" demektir. O da hemen oluverir.     
   83      - O halde her şeyin mülkü ve tasarrufu (hükümranlığı) elinde bulunan Allah'ın      şanı ne yücedir. Siz de yalnız O'na döndürüleceksiniz.
 

admin29.07.2013 - 21:20
37-SAFFAT:
    1      - Andolsun o saf bağlayıp duranlara.
    2      - O haykırıp da sürenlere.
    3      - Ve o yolda zikir okuyanlara.
   4      - Ki sizin ilâhınız birdir.
   5      - O, göklerin, yerin ve aralarındakilerin Rabbidir, bütün doğuların da Rabbidir.     
   6      - Gerçekten biz dünya göğünü (o yakın göğü) bir zinetle, yıldızlarla süsledik.     
   7      - Onu her inatçı şeytandan koruduk.
    8      - Onlar yüksek (melekler) topluluğunu dinleyemezler. Her taraftan kovulup      atılırlar.
   9      - Uzaklaştırılırlar. Onlara ardı arkası kesilmez bir azab vardır.
    10      - Ancak kulak hırsızlığı yapanlar olur. Onu da yakıcı bir alev takip eder.     
   11      - Şimdi onlara sor: "Yaradılışça kendileri mi daha çetin, yoksa bizim yarattıklarımız      mı?" Gerçekten biz onları cıvık bir çamurdan yarattık.
   12      - Fakat sen onlara şaşıyorsun, ama onlar (seninle) eğleniyorlar.
   13      - Kendilerine hatırlatıldığında da düşünmüyorlar.
   14      - Bir mucize gördükleri zaman da eğlenceye alıyorlar.


   15      - Ve diyorlar ki: "Bu apaçık büyüden başka bir şey değildir."
   16      - "Öldüğümüz ve bir toprakla bir yığın kemik olduğumuz zaman mı biz tekrar      dirilecekmişiz?"
   17      - "Önceki atalarımız da mı?.."
   18      - De ki: "Evet, hem de sizler çok aşağılanmış olarak (dirileceksiniz)."
    19      - Çünkü O (sura üfürmek) zorlu bir kumandadan ibarettir ki, derhal onların      gözleri açılıverir.
   20      - "Eyvah bizlere! İşte bu hesap günüdür." derler.
   21      - (Onlara): "İşte bu, sizin yalanlamakta olduğunuz (iyi ve kötüyü) ayırt etme      günüdür" denir.
   22-23      - Toplayın mahşere o zulmedenleri, eşlerini ve Allah'tan başka taptıkları      şeyleri. Toplayın da götürün onları sırata (cehennem köprüsüne) doğru.
   24      - Ve durdurun onları, çünkü sorguya çekilecekler.
   25      - (Onlara): "Ne oldu sizlere de yardımlaşmıyorsunuz?" (denilir.)
   26      - Hayır, bugün onlar teslim olmuşlardır.
    27      - Onlar, birbirine dönmüş soruşuyorlar.
   28      - Onlar: "Siz bize (uğurlu görünerek) sağdan gelir dururdunuz" derler.
   29      - (İleri gelenler de) derler ki: "Hayır, siz inanmamıştınız."
   30      - "Bizim de size karşı bir gücümüz yoktu. Fakat siz azmış bir kavimdiniz."     
   31      - "Onun için üzerimize Rabbimizin azab sözü hak oldu. Şüphesiz azabımızı tadacağız."     
   32      - "Evet biz, sizi kışkırttık. Çünkü biz azgındık."
   33      - O halde hepsi o gün azabda ortaktırlar.
   34      - İşte biz günahkarlara böyle yaparız.
   35      - Çünkü onlar, kendilerine: "Allah'tan başka ilâh yoktur" denildiği zaman      kafa tutuyorlardı.
   36      - Ve: "Biz, hiçbir mecnun (deli) şair için ilâhlarımızı bırakır mıyız?" diyorlardı.     
   37      - Hayır o, hak ile geldi ve bütün peygamberleri tasdik etti.
   38      - Elbette siz o acı azabı tadacaksınız.
    39      - Bununla beraber başka değil, hep yaptığınız amellerinizle cezalandırılacaksınız.     
   40      - Sadece Allah'ın ihlaslı kulları müstesnadır.
    41      - İşte onlar için belli bir rızık vardır.
   42-43      - Meyveler (vardır), Naîm cennetlerinde onlara hep ikram edilir.
   44      - (Onlar) Karşılıklı tahtlar üzerindedirler.
    45-46      - İçenlere lezzet veren, pınardan doldurulmuş bembeyaz bir kadehle onların      etrafında dolaşılır.
    47      - Onda ne bir zararlı sonuç vardır, ne de sarhoşluk verir.
   48      - Yanlarında iri gözlü, bakışlarını kocalarından başkalarına çevirmeyen hanımlar      vardır.
   49      - Sanki onlar örtülüp saklanmış yumurta gibidirler.
    50      - Derken birbirine dönüp sorarlar:
    51      - İçlerinden bir sözcü der ki: "Gerçekten benim bir arkadaşım vardı."
   52      - Derdi ki: "Sen gerçekten inananlardan mısın?"
   53      - "Öldüğümüz ve bir toprakla bir yığın kemik olduğumuz zaman biz hakikaten      cezalanacak mıyız?"
    54      - "Siz onu tanır mısınız?" der.
   55      - Derken bakınır ve onu cehennemin ta ortasında görür.
    56      - Ona şöyle der: "Allah'a yemin ederim ki, doğrusu sen az daha beni helak      edecektin."
    57      - "Rabbimin nimeti olmasaydı, ben de bu tutuklananlardan olacaktım."
   58-59      - "Nasılmış bak. Biz ilk ölümümüzden başka bir daha ölmeyecek miymişiz? Biz      azaba uğratılmayacak mıymışız?
   60      - İşte bu büyük kurtuluştur.
    61      - Çalışanlar işte böyle bir kurtuluş için çalışsınlar.
   62      - Nasıl, bu mu daha hayırlı konukluk için, yoksa zakkum ağacı mı?
   63      - Gerçekten biz onu zalimler için bir fitne (imtihan) yaptık.
   64      - O bir ağaçtır ki cehennemin dibinde çıkar.
    65      - Tomurcukları şeytanların başları gibidir.
   66      - Mutlaka onlar, ondan yiyecekler de karınlarını bundan dolduracaklardır.
    67      - Sonra üzerine onlar için kaynar bir içecek vardır.
   68      - Sonra da dönecekleri yer, şüphesiz cehennemdir.
   69      - Çünkü onlar, atalarını sapıklıkta buldular.
   70      - Şimdi de kendileri onların izlerinde koşturuyorlar.
   71      - Andolsun ki, onlardan öncekilerin çoğu sapıklıkta idiler.
    72      - Gerçekten biz onlara içlerinden uyarıcı peygamberler de gönderdik.
    73      - Sonra da bak o uyarılanların sonu nasıl oldu?
   74      - Ancak Allah'ın ihlas ile seçilen kulları başka.
   75      - Andolsun ki Nuh bize seslenip dua etmişti de biz de ne güzel kabul etmiştik.     
   76      - Biz hem onu, hem ailesini o büyük sıkıntıdan kurtardık.
    77      - Hem onun neslini bâki kalanlar kıldık.
   78      - Hem de sonradan gelenler içinde güzel bir namını bıraktık.
   79      - Bütün âlemler içinde Nuh'a selam olsun.
   80      - İşte biz iyilik yapanları böyle mükafatlandırırız.
   81      - Çünkü o bizim mümin kullarımızdandı.
    82      - Sonra diğerlerini suda boğduk.
   83      - Şüphesiz ki İbrahim de onun kolundandı.
   84      - Çünkü o, Rabbine tertemiz bir kalb ile gelmişti.
    85      - O babasına ve kavmine şöyle demişti: "Siz nelere tapıyorsunuz?"
    86      - "Yalancılık etmek için mi Allah'tan başka ilâhlar istiyorsunuz?"
    87      - "Siz âlemlerin Rabbini ne zannediyorsunuz?"
   88-89      - Derken yıldızlara bir baktı da: "Ben gerçekten hastayım" dedi.
   90      - O zaman arkalarını dönerek başından kaçışıverdiler.
   91      - Derken bir kurnazlıkla onların ilâhlarına vardı da, "Buyursanıza, yemez      misiniz?" dedi.
   92      - (Cevap vermediklerini görünce de): "Neyiniz var da konuşmuyorsunuz?" (dedi).
    93      - Nihayet bir yolunu bulup onlara kuvvetli bir darbe indirdi.
   94      - Bunun üzerine birbirlerine girerek ona yürüdüler.
   95      - İbrahim dedi ki: "A, siz kendi yonttuğunuz şeylere mi tapıyorsunuz?"
   96      - "Halbuki sizi de yaptıklarınızı da Allah yaratmıştır."
   97      - Onlar: "Haydin onun için bir yapı yapın da onu ateşe atın." dediler.
   98      - Böylece ona bir tuzak kurmak istediler. Biz de kendilerini daha alçak düşürdük.
    99      - Bir de dedi ki: "Ben Rabbime gidiyorum, o bana yolunu gösterir."
    100      - "Ey Rabbim! Bana salihlerden (bir oğul) ihsan et!"
   101      - Biz de kendisine yumuşak huylu bir oğul müjdeledik.
   102      - Oğlu, yanında koşacak çağa gelince: "Ey oğlum! Ben seni rüyamda boğazladığımı      görüyorum. Artık bak, ne düşünürsün?" dedi. Çocuk da: "Babacığım sana ne emrediliyorsa      yap, inşaallah beni sabredenlerden bulacaksın" dedi.
   103      - Ne zaman ki ikisi de bu şekilde Allah'a teslim oldular, İbrahim oğlunu şakağı      üzerine yatırdı.
   104      - Biz de ona şöyle seslendik: "Ey İbrahim! "
   105      - "Rüyana gerçekten sadakat gösterdin, şüphesiz ki, biz iyilik yapanları böyle      mükafatlandırırız."
   106      - "Şüphesiz ki bu apaçık bir imtihandı." (dedik)
   107      - Ve ona büyük bir kurbanlık fidye verdik.
   108      - Kendisine sonradan gelenler içinde iyi bir nâm bıraktık.
   109      - Selam olsun İbrahim'e...
   110      - İşte biz iyilik yapanları böyle mükafatlandırırız.
    111      - Çünkü o bizim mümin kullarımızdandı.
   112      - Ona bir de salihlerden bir peygamber olmak üzere İshak'ı müjdeledik.
   113      - Hem ona hem İshak'a bereketler verdik. Her ikisinin neslinden de hem iyilik      yapanlar var, hem de açıkça kendi nefsine zulmedenler var.
   114      - Andolsun ki biz Musa ile Harun'a da nimetler verdik.
    115      - Hem kendilerini ve kavimlerini o büyük sıkıntıdan kurtardık.
   116      - Hem yardım ettik onlara da, galip gelenler onlar oldular.
    117      - Hem kendilerine o belli kitabı (Tevrat'ı) verdik.
   118      - Kendilerini doğru yola çıkardık.
   119      - Sonrakiler içinde onlara iyi bir nam bıraktık:
   120      - Selam olsun, Musa ile Harun'a.
    121      - İşte biz iyilik yapanları böyle mükafatlandırırız.
   122      - Çünkü onların ikisi de bizim mümin kullarımızdandı.
   123      - Şüphesiz İlyas da gönderilen peygamberlerdendir.
   124-125-126      - Hani o kavmine: "Siz Allah'tan korkmaz mısınız? Yaratanların en güzeli olan,      sizin de Rabbiniz, daha önceki atalarınızın da Rabbi bulunan Allah'ı bırakıp      da "Ba'l'e" (Ba'l ismindeki puta) mi yalvarıyorsunuz?" dedi.
   127      - Fakat onlar, onu yalanladılar. Bu yüzden onlar mutlaka (cehennemde) hazır      bulundurulacaklardır.
   128      - Ancak Allah'ın ihlaslı kulları müstesna.
   129      - Ona da sonrakiler içinde şunu bıraktık:
    130      - Selam olsun İlyâsîn'e .
   131      - İşte biz iyilik yapanları böyle mükafatlandırırız.
    132      - Çünkü o bizim mümin kullarımızdandı.
   133      - Şüphesiz Lût da gönderilen peygamberlerdendir.
   134      - Hani biz onu ve ailesinin tamamını kurtarmıştık.
   135      - Ancak geride kalıp batanlar içinde kalan yaşlı bir kadın hariç.
   136      - Sonra diğerlerini helak etmiştik.
    137-138      - Ve siz elbette sabahleyin ve geceleyin onlara uğrar ve üzerlerinden geçersiniz.      Hâlâ akıl edip düşünmez misiniz?
    139      - Şüphesiz Yunus da gönderilen peygamberlerdendir.
    140      - Hani o bir zaman dolu bir gemiye kaçmıştı.
   141      - (Oradakilerle) kur'a çekmiş de kaydırılanlardan (yenilenlerden) olmuştu.     
   142      - Derken (denize atılmış ve) kendisini balık yutmuştu. (Kendi nefsini) kınıyordu.     
   143-144      - Eğer çok tesbih edenlerden olmasaydı, yeniden dirilecekleri güne kadar onun      karnında kalırdı.
   145      - Biz onu hasta bir halde bir alana çıkardık.
   146      - Üzerine kabak cinsinden bir ağaç bitirdik.
   147      - Biz onu (Yunus'u) yüz bin veya daha çok insana peygamber olarak gönderdik.
    148      - O zaman ona iman ettiler de biz onları bir zamana kadar yaşattık.
   149      - Şimdi sor o seninkilere: Kızlar, Rabbinin de, oğlanlar onların mı?
   150      - Yoksa biz melekleri dişi yaratmışız da onlar şahit mi bulunuyorlarmış?
   151-152      - Ha!.. Onlar, şüphesiz uydurdukları iftiralarından dolayı: "Allah doğurdu"      derler. Hiç şüphesiz onlar, yalancıdırlar.
    153      - (Allah) kızları oğullara tercih mi etmiş?
   154      - Size ne oldu? Nasıl hükmediyorsunuz?
   155      - Hiç düşünmüyor musunuz?
   156      - Yoksa sizin için açık bir delil mi var?
   157      - O halde, eğer doğru söylüyorsanız getirin kitabınızı.
   158      - Onlar, Allah ile cinler arasında bir neseb (hısımlık bağı) uydurdular. Oysa      andolsun cinler bilirler ki, o yalancılar mutlaka cehenneme götürüleceklerdir.
    159      - Allah, onların yakıştırdıkları vasıflardan münezzeh ve yücedir.
   160      - Fakat Allah'ın ihlas ile seçilen kulları başka (onlar, Allah'ı böyle şirk      ile vasıflamazlar).
   161-162-163      - Çünkü siz ve taptıklarınız, kendiliğinden cehenneme saldıran kimseden başkasını,      Allah'a karşı kandırıp, saptıramazsınız.
    164-165-166      - (Melekler): "Bizden her birimizin belli bir makamı vardır. Biziz o saf saf      dizilenler, biziz! Biziz o tesbih edenler, biziz!" derler.
   167-168-169      -      (Müşrikler) şöyle diyorlardı: "Eğer yanımızda önceki (ümmet)lerden bir kitap      olsaydı, elbette biz de Allah'ın ihlas ile seçilmiş kullarından olurduk."     
   170      - Fakat şimdi onu inkâr ettiler. Ama ilerde bileceklerdir.
   171-172-173      - Andolsun ki peygamberlikle gönderilen kullarımız hakkında şu sözümüz geçmiştir:      "Onlar var ya, elbette onlar muzaffer olacaklardır ve elbette bizim ordularımız      mutlaka galip geleceklerdir."
   174      - Onun için sen, bir süreye kadar onlardan yüz çevir.
   175      - Onlara (inecek azabı) gözetle .Yakında onlar da göreceklerdir.
   176      - Ya şimdi onlar, bizim azabımıza uğramakta acele mi ediyorlar?
   177      - Fakat (azabımız) onların sahasına indiği zaman, (o acı sonuçla) uyarılanların      sabahı ne kötüdür!
    178      - Yine sen, bir süreye kadar onlardan yüz çevir.
   179      - (İnecek azabı) gözetle! Yakında onlar da göreceklerdir.
   180      - Senin güç ve kuvvet sahibi Rabbin, onların yakıştırdıkları vasıflardan münezzeh      ve yücedir.
   181      - Gönderilen bütün peygamberlere selam olsun. 182-Hamd, âlemlerin Rabbi Allah'a      mahsustur.
 

admin29.07.2013 - 21:20
38-SAD:
    1      - Sâd. Bu zikirle dolu Kur'ân'a bak!
  2      - O inkâr edenler bir gurur ve ayrılık içindedirler.
  3      - Kendilerinden önce nicelerini helak ettik. Onlar çağrıştılar. Ama artık      kurtuluş vakti değildi.
  4      - İçlerinden kendilerine uyarıcı bir peygamber geldiğine şaştılar da kâfirler:      "Bu bir sihirbazdır, yalancıdır" dediler.
  5      - "İlâhları, bir tek ilâh mı kılmış? Bu gerçekten şaşılacak bir şey, çok tuhaf!"
  6      - İçlerinden ileri gelenler fırladılar ve dediler ki: "İlâhlarınız üzerinde      sabır ve sebat edin. Bu, gerçekten arzu edilen bir murad!"
  7      - "Biz bunu başka bir dinde işitmedik, bu mutlaka bir uydurmadır."
 8      - "Kur'ân aramızdan ona mı indirilmiş?" dediler. Doğrusu onlar benim Kur'ân'ımdan      bir kuşku içindeler. Ve doğrusu onlar henüz azabımı tatmadılar.
  9      - Yoksa sana o Kur'ân'ı veren çok güçlü ve ihsan sahibi Rabbinin hazineleri      onların yanında mı?
  10      - Yoksa bütün o göklerin, yerin ve aralarındakilerin mülkü onların mı? Öyle      ise bütün imkanlarını seferber ederek yükselsinler de görelim!
  11      - Onlar burada çeşitli partilerden (gruplardan) bozguna uğramış bir ordudur.
  12      - Onlardan önce Nuh kavmi, Âd kavmi ve saltanat sahibi Firavun da yalanlamışlardı.     
 13      - Semûd kavmi, Lut kavmi ve Eykeliler (Şuayb kavmi) de yalanlamışlardı. İşte      o çeşitli partiler bunlardır.
 14      - Hepsi de gönderilen peygamberleri yalanladılar da azabım böyle hak oldu.     


 15      - Onlar da bir tek haykırışa bakıyorlar. Öyle ki onun gecikmesi de yoktur.     
 16      - Bir de: "Ey Rabbimiz! Hesap gününden önce bizim azabdan payımızı acele ver"      dediler.
 17      - Şimdi sen onların dediklerine sabret de kuvvetli kulumuz Davud'u hatırla.      Çünkü o, zikir ve tesbih ile bize yönelmişti.
 18      - Biz, dağları onun emrine vermiştik. Akşam-sabah onunla birlikte tesbih ederlerdi.     
 19      - Kuşları da toplu olarak onun emrine vermiştik. Hepsi de ona uyarak zikir      ve tesbih ederlerdi.
 20      - Biz onun mülkünü kuvvetlendirmiş ve kendisine hikmet ve hakkı batıldan ayırt      etme kabiliyeti vermiştik.
 21      - Bir de davacıların kıssası geldi mi sana? Hani surdan aşarak mihraba ulaşmışlardı.     
 22      - Davud'un yanına giriverdiler de onlardan telaşe düştü. Ona "Korkma!" dediler,      biz iki davacıyız. Birimiz, birimize haksızlık etti. Şimdi sen aramızda hak      ile hüküm ver ve aşırı gitme de bizi doğru yolun ortasına çıkar.
 23      - Biri: "İşte bu benim kardeşim. Onun doksan dokuz dişi koyunu var, benim      ise bir tek dişi koyunum var. Böyle iken: Onu da bana ver, dedi ve tartışmada      beni yendi" diye anlattı.
  24      - Davud dedi ki: "Doğrusu senin bir koyununu kendi koyunlarına katmak istemesiyle      sana zulmetmiştir. Gerçekten bir cemiyette yaşayanların çoğu mutlaka birbirlerine      haksızlık ediyorlar. Ancak iman edip de salih amel işleyenler başka. Ama onlar      da pek az." Davud, bizim kendisini imtihan ettiğimizi sanmıştı. Hemen Rabbinden      mağfiret diledi, rüku ederek yere kapandı, tevbe ile Allah'a yöneldi.
  25      - Biz de o zannettiği şeyi kendisine bağışladık. Şüphesiz yanımızda onun bir      yakınlığı ve güzel bir dönüş yeri vardır.
 26      - Ey Davud! Gerçekten biz seni yeryüzünde bir halife yaptık. Artık insanlar      arasında hak ile hüküm ver. Keyfe, arzuya uyma ki, seni Allah yolundan saptırmasın.      Çünkü Allah yolundan sapanlar, hesap gününü unuttukları için kendilerine çok      şiddetli bir azab vardır.
  27      - Hem o göğü, yeri ve aralarındakileri biz boşuna yaratmadık. O, kâfirlerin      zannıdır. Onun için vay ateşe girecek olan kâfirlerin haline!
 28      - Yoksa, iman edip de salih amel işleyenleri biz, o yeryüzündeki bozguncular      gibi yapar mıyız? Yoksa o takva sahiplerini azgın günahkarlar gibi yapar mıyız?
  29      - Bu, sana indirdiğimiz mübarek bir kitaptır ki, insanlar onun âyetlerini      düşünsünler ve temiz akıl sahipleri ibret alsınlar.
  30      - Bir de Davud'a Süleyman'ı bahşettik. Süleyman ne güzel kuldu. Çünkü o seslice      tesbih edip Allah'a yönelirdi.
  31      - Hani kendisine bir zaman akşam üstü iyi cins ve rahvan atlar gösterilmişti.     
 32      - "Ben, dedi, at sevgisini, Rabbimi anmaktan ötürü tercih ettim." Nihayet      atlar perdenin arkasına gizlendi.
 33      - "Geri getirin onları bana!" dedi ve artık onların bacaklarını, boyunlarını      silmeye başladı.
 34      - Andolsun ki Süleyman'ı imtihan da ettik ve tahtının üzerine bir ceset bıraktık.      Sonra tekrar tevbe ile önceki haline döndü.
 35      - Süleyman: "Ey Rabbim! Beni bağışla ve bana öyle bir mülk ihsan et ki, ardımdan      hiç kimseye yaraşmasın. Şüphesiz, bütün dilekleri veren sensin." dedi.
  36      - Bunun üzerine biz rüzgarı onun emrine verdik. Onun emriyle istediği yere      yumuşacık akardı.
 37      - Dalgıç ve yapı ustası şeytanları da.
 38      - Ve daha diğerlerini de zincirlerde bağlı olarak (Onun emrine verdik).
 39      - "İşte bu, bizim ihsanımızdır. Artık sen dilersen başkalarına ver veya verme.      Bundan hesaba çekilmeyeceksin" dedik.
 40      - Şüphesiz ki ona huzurumuzda bir yakınlık ve güzel bir makam vardır.
  41      - Kulumuz Eyyub'u da an. Bir zaman o, Rabbine şöyle nida etmişti: "Meşakkat      ve acı ile bana şeytan dokundu."
 42      - (Biz ona): "Ayağını yere vur! İşte sana yıkanılacak ve içilecek soğuk bir      su" dedik.
 43      - Ve ona, bütün ailesini ve beraberlerinde bir mislini daha tarafımızdan bir      rahmet olarak bahşettik ki, akıl sahipleri için bir ibret olsun.
 44      - (Bir de dedik ki): "Eline bir demet al da onunla (eşine) vur; yemininde      durmamazlık etme." Doğrusu biz onu sabırlı bulduk. O ne güzel kul! O hakikaten      daima Allah'a yönelmektedir.
 45      - Kullarımız İbrahim'i, İshak'ı ve Yakub'u da an. Onlar eller ve gözler sahipleri      idiler.
 46      - Çünkü biz onları temiz bir hasletle, hâlis yurt (ahiret) düşüncesine ermiş      has kullarımızdan kılmışızdır.
 47      - Çünkü onlar, nezdimizde seçilmiş en hayırlı kimselerdendir.
 48      - İsmail'i, Elyasa'yı, Zü'l-Kifl'i de an. Hepsi de en hayırlı kimselerdendir.     
 49      - İşte bu bir öğüttür. Şüphesiz korunan müttakiler için herhalde güzel bir      istikbal (güzel bir dönüş yeri) vardır.
  50      - Bütün kapıları kendilerine açılmış olan Adn cennetleri vardır.
 51      - İçlerine kurularak orada birçok yemişle, bambaşka bir içki isteyeceklerdir.     
 52      - Yanlarında da bakışları yalnız kocalarına dönük hep aynı yaşta dilberler      vardır.
 53      - O hesap günü için size vaad edilen işte budur.
 54      - İşte bu, bizim rızkımız; muhakkak ki ona hiç tükenmek yoktur.
 55      - Bu, böyledir. Şüphesiz azgınlar için de fena bir gelecek vardır.
 56      - Cehennem! Ona yaslanacaklar, fakat o ne çirkin döşektir.
 57      - İşte artık tatsınlar onu ki, o kaynar su ve irindir.
 58      - Ve o şekilden çifter çifter tadacakları diğer acılar da vardır.
 59      - İşte şunlar da sizin peşinize düşenlerdir. Onlara merhaba yok. Çünkü onlar      cehenneme salınıyorlar.
 60      - (Arkadan gelenler öncekilere:) Derler ki: "Hayır, asıl size merhaba yok.      Çünkü cehennemi bize siz takdim ettiniz. Bakın o ne kötü yatak!"
 61      - "Ey Rabbimiz! Bize bunu takdim edenin ateşteki azabını kat kat artır" derler.
  62      - Bir de derler ki: "Kötülerden saydığımız birtakım adamları (fakir müminleri)      niye göremiyoruz?"
 63      - "Onları eğlence yerine tutmuştuk ha! Yoksa bu gözler onlardan kaydı mı?"     
 64      - Şüphesiz ki bu haktır. Ateş ehlinin birbiriyle tartışması muhakkak olacaktır.
  65      - De ki: "Ben ancak korkuyu haber veren bir peygamberim. O tek ve kahredici      olan Allah'tan başka tanrı da yoktur."
  66      - "O, göklerin, yerin ve ikisi arasındakilerin Rabbidir. O çok güçlüdür, çok      bağışlayıcıdır."
 67      - De ki: "Bu, bir büyük haberdir."
 68      - "Siz ondan yüz çeviriyorsunuz."
 69      - "Münakaşa ederlerken, benim melekler yüksek topluluğuna ait ne bilgim olabilirdi?"     
 70      - "Ancak ben açıktan açığa korkutmakla görevli olduğum için o bilgi bana vahyediliyor."     
 71      - Hani Rabbin meleklere demişti ki: "Ben çamurdan bir insan yaratmaktayım."     
 72      - "Onu tesviye edip, düzeltip de ruhumdan ona üfledim mi derhal ona secdeye      kapanın."
 73      - Bunun üzerine meleklerin hepsi toptan secde ettiler.
 74      - Yalnız İblis etmedi, büyüklük tasladı ve kâfirlerden oldu.
 75      - Allah: "Ey İblis! O benim kudretimle yarattığıma secde etmene ne engel oldu?      Kibirlenmek mi istedin? Yoksa yüksek derecelerde bulunanlardan mı oldun?"      dedi.
 76      - İblis dedi ki: "Ben ondan hayırlıyım. Beni ateşten yarattın, onu ise çamurdan      yarattın."
 77      - Allah: "Hemen çık oradan, artık sen kovuldun."
 78      - "Ve elbette lanetim ceza gününe kadar senin üzerindedir." buyurdu.
  79      - İblis: "Ya Rab! O halde insanların diriltilecekleri güne kadar bana mühlet      ver." dedi.
  80-81      - Allah: "Haydi belirli bir vakte kadar mühlet verilenlerdensin" buyurdu.
  82      - İblis: "Öyle ise izzet ve şerefine yemin ederim ki, ben onların hepsini      mutlaka aldatır, saptırırım."
 83      - "Ancak içlerinden ihlas ile seçilmiş has kulların müstesna" dedi.
 84      - Allah buyurdu ki: "O doğru, ben hep doğruyu söylerim."
 85      - "Andolsun ki, cehennemi mutlaka senden ve onların sana uyanlarından, topunuzdan      tıka basa dolduracağım."
 86      - Ey Muhammed! De ki: "Ben o Kur'ân'a karşı sizden bir ücret istemiyorum.      Ve ben kendiliğimden bir şey de teklif etmiyorum."
 87      - "O Kur'ân, bütün âlemler için bir zikir, bir öğüttür. "
  88      - "Herhalde onun haberini bir zaman sonra bileceksiniz."

admin29.07.2013 - 22:43
39-ZÜMER:     
   1      - Bu kitabın indirilişi, Azîz ve Hakîm olan Allah tarafındandır.
    2      - Emin ol, biz sana kitabı hakkıyla indirdik. Onun için dini yalnız kendisine      halis kılarak Allah'a ibadet ve kulluk et.
    3      - İyi bil ki, halis din ancak Allah'ındır. O'ndan başka birtakım dostlar tutanlar      da şöyle demektedirler: "Biz onlara sadece bizi Allah'a daha çok yaklaştırsınlar      diye ibadet ediyoruz." Şüphe yok ki Allah, onların aralarında ihtilaf edip      durdukları şeyde hükmünü verecektir. Herhalde yalancı ve nankör olan kimseyi      Allah doğru yola çıkarmaz.
   4      - Eğer Allah bir çocuk edinmek isteseydi, elbette yaratacağından, dileyeceğini      seçecekti. Ama o bundan münezzehtir. O, tek ve kahredici olan Allah'tır.
   5      - O, gökleri ve yeri hak ile yarattı, geceyi gündüzün üstüne sarıyor, gündüzü      de gecenin üstüne sarıyor. Güneşi ve ay'ı emrine âmade kılmış, her biri belli      bir süreye kadar akıp gitmektedir. İyi bil ki, çok güçlü ve çok bağışlayıcı      olan ancak O'dur.
    6      - O, sizi bir nefisten yarattı. Hem sonra onun eşini de ondan var etti. Sizin      için yumuşak başlı hayvanlardan sekiz çift indirdi. Sizi analarınızın karınlarında      üç karanlık içinde yaratılıştan yaratılışa yaratıp duruyor. İşte Rabbiniz      Allah O'dur. Mülk O'nundur, O'ndan başka tanrı yoktur. O halde nasıl haktan      çevrilirsiniz?
    7      - Eğer inkâr ederseniz, şüphe yok ki Allah'ın size ihtiyacı yoktur. Bununla      beraber kulları hesabına küfre razı olmaz. Eğer şükrederseniz sizin hesabınıza      ona razı olur. Hiçbir günahkar da diğerinin günahını çekecek değildir. Sonra      dönüşünüz, Rabbinizedir. O vakit, O size bütün yaptıklarınızı haber verecektir.      Çünkü O, bütün kalplerin özünü bilir.
    8      - İnsana bir sıkıntı dokunduğu zaman bütün gönlünü vererek Rabbine dua eder.      Sonra kendisine tarafından bir nimet lütfettiği zaman da önceden O'na dua      ettiği hali unutur da, yolundan sapıtmak için Allah'a ortaklar koşmaya başlar.      Ey Muhammed! De ki: "Küfrünle biraz zevk et, çünkü sen, o ateşliklerdensin."     
   9      - Yoksa o, gece saatlerinde kalkan, secdeye kapanıp, kıyama durarak daima      vazifesini yapan, ahireti hesaba katan ve Rabbinin rahmetini uman kimse gibi      olur mu? De ki: "Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?" Ancak temiz akıl      sahibi olanlar anlar.
   10      - Ey Muhammed! Tarafımdan söyle: "Ey iman eden kullarım! Rabbinizden korkun.      Bu dünyada güzellik yapanlara bir güzellik vardır. Allah'ın yeryüzü geniştir.      Ancak sabredenlere mükafatları hesapsız ödenecektir."
   11      - De ki: "Bana, dini sadece kendisine halis kılarak Allah'a ibadet etmem emredildi."     
   12      - "Hem O'nun birliğine teslim olan müslümanların ilki olmam da bana emredildi."     
   13      - De ki: "Eğer Rabbime isyan edersem, büyük bir günün azabından korkarım."     
   14      - De ki: "Ben dinimi kendisine halis kılarak yalnız Allah'a kulluk ederim."     


   15      - "Siz de O'ndan başka dilediğinize kul olun." De ki: "Asıl hüsrana düşenler,      kıyamet günü kendilerine ve mensuplarına ziyan edenlerdir. Evet, işte asıl      açık hüsran budur."
   16      - Onların üstlerinde ateşten tabakalar, altlarında yine ateşten tabakalar      vardır. İşte Allah, kullarını bundan korkutuyor, "Ey kullarım! benden korkun."      (diyor).
   17      - Tağuttan, ona kulluk etmekten kaçınıp da tam gönülle Allah'a yönelenlere      gelince, müjde onlaradır. Haydi müjdele kullarımı.
   18      - O kullarımı ki, onlar sözü dinlerler, sonra da en güzeline uyarlar. İşte      onlar, Allah'ın kendilerine hidayet verdiği kimselerdir. İşte temiz akıllılar      da onlardır.
   19      - Ya üzerine azab kelimesi hak olmuş kimse de mi (böyledir)? Artık o ateşteki      kimseyi sen mi çıkaracaksın?
   20      - Fakat o Rablerine sığınarak korunanlar için altlarından ırmaklar akan, üzerlerinden      şehnişinler yapılmış, şehnişinli (balkonlu) köşkler vardır. Bu, Allah'ın vaadidir.      Allah vaadinden caymaz.
   21      - Allah'ın gökten bir su indirip de onu bir yoluyla yeryüzündeki menbalara      koyduğunu görmedin mi? Sonra onunla türlü renklerde bir ekin çıkarır, sonra      onun olgunlaşıp sarardığını görürsün. Sonra da onu bir çöpe çevirir. Elbette      bunda temiz akıllılar için bir ihtar vardır.
   22      - Allah, kimin bağrını İslâm'a açmış ise işte o, Rabbinden bir nur üzerinde      değil midir? Artık Allah'ın zikri hususunda kalpleri katılaşmış olanların      vay haline! İşte bunlar, apaçık bir sapıklık içindedirler.
   23      - Allah, kelamın en güzelini ikizli, ahenkli bir kitap olarak indirdi.(1)      Ondan Rablerine saygısı olanların derileri ürperir. Sonra derileri de, kalpleri      de Allah'ın zikrine karşı yumuşar. İşte bu Allah'ın rehberidir. Allah, onunla      dilediğini doğru yola çıkarır. Her kimi de Allah şaşırtırsa, artık ona doğru      yolu gösterecek yoktur.
   24      - O halde kıyamet günü zalimlere: "Tadın bakalım kazanıp durduklarınızı!"      denilirken, o kötü azabdan yüzü ile korunacak kimse ne olur?(1)
    25      - Onlardan öncekiler de yalanladılar da kendilerine, hatırlarına gelmez yönden      azab geliverdi.
   26      - Allah, onlara dünya hayatında zilleti tattırdı. Ahiret azabı ise elbette      daha büyüktür. Keşke bilselerdi!
    27      - Yemin ederim ki, bu Kur'ân'da insanlar için her türlüsünden temsil getirdik.      Gerek ki iyi düşünsünler.
   28      - Pürüzsüz Arapça bir Kur'ân (indirdik ki, Allah'ın azabından) korunsunlar.
   29      - Allah, şöyle bir misal vermiştir: Bir adam ve birtakım ortakları var, hırçın      hırçın çekişip duruyorlar. Bir de yalnız bir kişiye bağlı selamet içinde olan      bir adam var. Bu ikisinin hali hiç bir olur mu? Hamd Allah'ındır, fakat pek      çokları bilmezler.
    30      - Sen elbette öleceksin, onlar da elbette öleceklerdir.
    31      - Sonra siz muhakkak kıyamet gününde Rabbinizin huzurunda birbirinizden davacı      olacaksınız.
   32      - Allah'a karşı yalan söyleyen ve doğru kendisine geldiği zaman onu yalan      sayandan daha zalim (daha haksız) kim olabilir? Kâfirlerin yeri cehennemde      değil midir?
   33      - Doğruyu getiren ve onu tasdik edene gelince, işte onlar kötülükten korunan      müttakilerdir.
   34      - Onlara, Rablerinin yanında ne dilerlerse vardır. İşte bu, iyilik yapanların      mükafatıdır.
   35      - Çünkü Allah, onların önceden yaptıkları amelin en kötüsünü bile keffaretle      örtüp, işlemekte bulundukları güzel amellerin en güzeline göre mükafatlarını      kendilerine verecektir.
   36      - Allah, kuluna kâfi değil midir? Durmuşlar da seni O'ndan başkalarıyla korkutuyorlar.      Her kimi ki Allah şaşırtırsa, artık ona hidayet edecek yoktur.
    37      - Her kime de Allah hidayet verirse artık onu da şaşırtacak yoktur. Allah      aziz (çok güçlü) ve intikam sahibi değil midir?
   38      - Andolsun ki onlara: "O gökleri ve yeri kim yarattı?" diye soracak olsan:      "Elbette Allah!" diyeceklerdir. O halde gördünüz ya Allah'tan başka çağırdıklarınızı!      Eğer Allah bana bir zarar vermek isterse, onlar O'nun zararını giderebilirler      mi? Yahut bana bir rahmet dilerse, onlar O'nun rahmetini tutabilirler mi?      De ki: "Allah, bana yeter." Tevekkül edenler, hep O'na dayanırlar.
   39      - De ki: "Ey kavmim! Haliniz üzere çalışın. Ben de kendi halime göre çalışıyorum.      Artık ileride bileceksiniz."
   40      - "Kendisini rezil edecek azabın kime geleceğini ve sürekli bir azabın kimin      üzerine konacağını."
   41      - Biz bu kitabı sana, insanlar için hak ile indirdik. O halde kim doğru yola      gelirse kendi lehinedir. Kim de saparsa, sırf kendi aleyhine olarak sapar.      Sen onların üzerine vekil değilsin.
    42      - Allah, o canları öldükleri zaman, ölmeyenleri de uyuduklarında alır. Sonra      haklarında ölüm hükmü verdiklerini alıkor, diğerlerini de takdir edilmiş bir      süreye kadar salıverir. Şüphesiz ki bunda düşünecek bir kavim için nice ibretler      vardır.
   43      - Yoksa Allah'tan başka şefaatçiler mi edindiler? De ki: "Onlar hiçbir şeye      güç yetiremezler ve akıl erdiremezlerse de mi (böyle yapacaksınız)?"
    44      - De ki: "Bütün şefaat Allah'ındır. Göklerin ve yerin mülkü O'nundur. Sonra      hep döndürülüp O'na götürüleceksiniz."
   45      - Böyle iken, Allah bir olarak anıldığı zaman ahirete inanmayanların yürekleri      burkulur da, O'ndan başkaları anıldığı zaman derhal yüzleri güler.
   46      - De ki: "Ey gökleri ve yeri yaratan, görüleni ve görülmeyeni bilen Allah'ım!      Kulların arasında, o ihtilaf edip durdukları şeyler hakkında sen hüküm vereceksin."     
   47      - Eğer bütün yeryüzündekiler ve bir o kadarı da beraber o zulmedenlerin olsaydı,      kıyamet günü azabın kötülüğünden kurtulmak için onu mutlaka feda ederlerdi.      Ancak ne var ki, hiç hesaba katmadıkları şeyler, Allah tarafından karşılarına      çıkarılır.
   48      - Öyle ki, yaptıkları amellerin kötülükleri karşılarına çıkmış ve alay edip      durdukları şeyler, kendilerini sarmıştır.
   49      - Fakat insana bir sıkıntı dokunuverince bize yalvarır, sonra kendisine tarafımızdan      bir nimet bahşettiğimiz zaman da: "O bana bir bilgi üzerine verildi." der.      Belki bu bir imtihandır, fakat pek çokları bilmezler.
   50      - Onu, bunlardan öncekiler de söyledi. Fakat o kazandıkları, kendilerini kurtarmadı.     
   51      - Neticede kazandıklarının kötülükleri, başlarına geçti. Şunlardan o zulmedenlerin      de kazandıkları kötülükleri başlarına geçecektir. Onlar da bunu atlatacak      değillerdir.
    52      - Hâlâ bilmediler mi ki; Allah, rızkı dilediğine açar ve kısar. Şüphesiz ki      bunda iman edecek bir kavim için nice ibretler vardır.
   53      - De ki: "Ey haddi aşarak nefislerine karşı israf etmiş olan kullarım! Allah'ın      rahmetinden ümid kesmeyin. Çünkü Allah, bütün günahları bağışlar. Şüphesiz      ki O, çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir."
   54      - Onun için ümidi kesmeyin de başınıza azab gelmeden önce tevbe ile Rabbinize      yönelin ve O'na teslim olun. Sonra kurtulamazsınız.
   55      - Haberiniz olmayarak ansızın başınıza azab gelmeden önce (halis müslüman      olun da) Rabbinizden size indirilenin en güzelini takib ve tatbik edin.
   56      - (O günden sakının ki günahkar) nefis şöyle diyecektir: "Allah'ın yanında      yaptığım kusurlardan dolayı yazık bana! Doğrusu ben alay edenlerdendim."
   57      - Yahut şöyle diyecektir: "Allah bana doğru yolu gösterseydi, her halde ben      müttakilerden olurdum."
   58      - Veya azabı gördüğü zaman şöyle diyecektir: "Bana bir geri dönüş olsaydı      da ben de o iyilik yapanlardan olsaydım."
   59      - (Ona): "Hayır sana âyetlerim geldi de onlara yalan dedin, kibirlenmek istedin      ve kâfirlerden oldun." (denir.)
   60      - Hem o kıyamet günü görürsün ki, Allah'a karşı yalan söyleyenlerin yüzleri      kararmıştır. Kibirlenenlerin yeri cehennem değil mi?
   61      - Kötülükten sakınan müttakileri ise Allah başarılarından dolayı kurtuluşa      çıkarır. Onlara fenalık dokunmaz ve onlar üzülecek de değillerdir.
   62      - Allah, her şeyin yaratıcısıdır. Her şey üzerine vekil de O'dur.
    63      - Bütün göklerin ve yerin kilitleri O'nundur. Allah'ın âyetlerini inkâr edenlere      gelince, işte onlar, kendilerine yazık edenlerdir.
   64      - De ki: "Ey cahiller! Şimdi bana o Allah'tan başkasına mı kulluk etmemi emrediyorsunuz?"
    65      - Andolsun ki, sana da, senden öncekilere de şu vahyedildi: "Yemin ederim      ki, eğer şirk koşarsan bütün çalışmaların boşa gider ve mutlaka kendine yazık      edenlerden olursun."
    66      - Hayır, onun için yalnız Allah'a kulluk et ve şükredenlerden ol.
   67      - Allah'ı hakkıyla takdir edemediler. Halbuki bütün yer kıyamet günü O'nun      avucundadır. Gökler de kudretiyle dürülmüştür. O, onların ortak koştuklarından      münezzeh ve çok yüksektir.
   68      - Ve sûra üflenmiştir. Göklerde kim var, yerde kim varsa çarpılıp yıkılmıştır.      Ancak Allah'ın dilediği müstesna. Sonra ona bir daha üflenmiştir. Bu defa      da hep onlar kalkmışlar bakıyorlardır.
   69      - Yer, Rabbinin nuru ile parlamıştır. Kitap konmuş, peygamberler ve şahitler      getirilmiş ve aralarında hak ile hüküm verilmektedir. Hem onlara hiç haksızlık      yapılmaz.
   70      - Herkese ne amel yaptıysa karşılığı tam olarak ödenmiştir. O (Allah), onların      yaptıklarını en iyi şekilde bilmektedir.
   71      - İnkâr edenler bölük bölük cehenneme sevkedilmektedir. Nihayet oraya vardıklarında      kapıları açılır ve bekçileri onlara: "İçinizden size Rabbinizin âyetlerini      okuyan, bu gününüzle karşılaşacağınıza dair sizi uyaran peygamberler gelmedi      mi?" derler. Onlar da: "Evet geldi" derler. Fakat kâfirler üzerine azab kelimesi      hak oldu.
   72      - (Onlara): "Ebedî olarak içinde kalmak üzere girin cehennemin kapılarından"      denir. Bak, büyüklük taslayanların yeri ne kötüdür!
   73      - Rablerinden korkanlar da bölük bölük cennete sevk edilmektedir. Nihayet      oraya vardıkları zaman kapıları açılır ve bekçileri onlara: "Selâm sizlere,      ne hoşsunuz! Ebedî olarak içinde kalmak üzere haydi girin oraya!" derler.
    74      - Onlar da: "Hamdolsun o Allah'a ki, bize vaadini doğru çıkardı ve bizi cennet      arzına varis kıldı. Cennette istediğimiz yerde oturuyoruz" derler. Bak ne      güzeldir mükafatı o iyi amel işleyenlerin!
   75      - Meleklerin de arşın etrafını kuşatarak, Rablerine hamd ile tesbih ettiklerini      görürsün. Artık halk arasında hak ile hüküm icra edilip "âlemlerin Rabbi Allah'a      hamdolsun" denilmektedir.
 

admin29.07.2013 - 22:43
40-MÜ'MİN:
    1      - Hâ Mîm.
   2      - Bu kitabın indirilişi, çok güçlü ve her şeyi bilen Allah tarafındandır.     
   3      - O, günah bağışlayıcı, tevbe kabul edici, azabı şiddetli, kerem sahibi Allah'tandır      ki O'ndan başka ilâh yoktur. Hem dönüş O'nadır.
   4      - Allah'ın âyetleri hakkında ancak kâfirler mücadele ederler. Şimdi onların      beldeler içinde dönüp dolaşmaları seni aldatmasın.
   5      - Onlardan önce Nuh kavmi, arkalarından da çeşitli topluluklar yalanlamışlardı.      Her ümmet, kendi peygamberlerini yakalamak kastında bulundu. Hakkı batılla      gidermek için boşuna mücadele ettiler. Ben de onları tuttum, alıverdim. (Bak      o zaman) azabım nasıl oldu?
    6      - İşte o nankörlük eden kâfirlere Rabbinin (azab) sözü öyle hak oldu. Onlar,      mutlaka cehennemliktirler.
   7      - Arşı taşıyanlar ve onun etrafındakiler, Rablerinin hamdiyle tesbih ederler      ve O'na inanırlar. İman etmişler için de şöyle bağışlanma dilerler: "Ey Rabbimiz!      Rahmetin ve ilmin her şeyi kuşatmıştır. O, tevbe edip senin yoluna uyanları      bağışla, onları cehennem azabından koru."
   8      - "Ey Rabbimiz! Hem onları, hem onların atalarından, zevcelerinden ve zürriyetlerinden      iyi olanları kendilerine vaad buyurduğun Adn cennetlerine koy. Şüphesiz çok      güçlü, hüküm ve hikmet sahibi olan sensin."
   9      - "Onları fenalıklardan koru. Sen her kimi fenalıklardan korursan, o gün muhakkak      onu rahmetinle yarlığamışsındır. İşte asıl büyük kurtuluş da budur."
   10      - O kâfirlere mutlaka şöyle bağırılacaktır: "Elbette Allah'ın buğzu, sizin      nefislerinize buğzunuzdan daha büyüktür. Çünkü siz imana davet ediliyordunuz      da inkâr ediyordunuz."
   11      - Kâfirler diyecekler ki: "Ey Rabbimiz! Sen bizi iki defa öldürdün, iki defa      dirilttin. Şimdi günahlarımızı anladık. Fakat çıkmaya bir yol var mı?"
   12      - (Onlara şöyle cevap verilir): "Bu azab size şu sebeptendir: Siz tek Allah'a      davet edildiğiniz zaman inkâr ettiniz. Ama O'na ortak koşulunca inandınız.      Artık hüküm, o yüce ve büyük Allah'ındır."
    13      - Size âyetlerini gösteren, sizin için gökten bir rızık indiren O'dur. Fakat      onları ancak gönül verip düşünenler anlar.
   14      - O halde siz, dini Allah için halis kılarak hep O'na yalvarın. İsterse kâfirler      hoşlanmasınlar.


   15      - O dereceleri yükselten Arş'ın sahibi Allah, o buluşma gününün (kıyametin)      dehşetini haber vermek için kullarından dilediği kimseye emrinden ruh (melek)      indiriyor.
   16      - O gün onlar kabirlerinden meydana fırlarlar. Kendilerinin hiçbir şeyi Allah'a      karşı gizli kalmaz. "Bugün mülk kimindir?" (diye sorulur. Cevaben): "Tek ve      kahhar olan Allah'ındır." (denir).
   17      - Bugün her nefis kazandığı ile cezalanacaktır. Bugün zulüm yoktur. Şüphesiz      Allah, hesabı çabuk görendir.
   18      - Yaklaşmakta olan o felaket (kıyamet) gününü de onlara haber ver. O dem ki      yürekler gırtlaklara dayanmıştır, yutkunup dururlar. Zalimler için ne ısınacak      bir dost vardır, ne de sözü dinlenecek bir şefaatçi.
    19      - Allah, gözlerin hain bakışını da bilir, gönüllerin gizlediğini de.
    20      - Allah hakkı yerine getirir. Onların O'ndan başka yalvardıkları ise hiçbir      şeyi yerine getiremezler. Çünkü hakkıyla işiten ve gören ancak Allah'tır.
    21      - Yeryüzünde bir gezmediler mi? Baksalar ya kendilerinden öncekilerin sonları      nasıl olmuş? Onlar yeryüzünde gerek kuvvetçe ve gerek eserce kendilerinden      daha üstündüler. Öyle iken Allah onları günahları sebebiyle tutup alıverdi.      Kendilerini Allah'ın azabından koruyacak biri bulunmadı.
   22      - O, şundandı: Onlara peygamberleri apaçık delillerle geliyorlardı. Ama onlar      inkâr ettiler. Allah da tuttu kendilerini alıverdi. Çünkü O'nun kuvveti çok,      azabı şiddetlidir.
   23      - Andolsun Musa'yı âyetlerimizle ve açık bir delil ile gönderdik.
   24      - Firavun'a, Hâmân'a ve Karun'a da onlar: "Bu bir sihirbaz, bir yalancıdır"      dediler.
   25      - Bunun üzerine Musa, kendilerine tarafımızdan hakkı getirince de: "Onunla      beraber iman etmiş olanların oğullarını öldürün, kadınlarını diri tutun."      dediler. Fakat o kâfirlerin tuzağı da hep boşa çıkmaktadır.
   26      - Bir de Firavun: "Bırakın beni, öldüreyim Musa'yı da o Rabbine dua etsin.      Çünkü ben onun, dininizi değiştirmesinden veya yeryüzünde bir bozgunculuk      çıkarmasından korkuyorum" dedi.
   27      - Musa da: "Ben hesap gününe inanmayan her kibirliden, benim de Rabbim, sizin      de Rabbiniz olan Allah'a sığınırım" dedi.
   28      - Firavun ailesinden imanını saklayan bir adam da şöyle dedi: "Bir adamı,      Rabbim Allah dediği için öldürecek misiniz? Halbuki o size Rabbinizden delillerle      gelmiştir. Hem o bir yalancı ise çok sürmez, yalanı boynuna geçer. Fakat doğru      ise size yaptığı tehditlerin birkısmı olsun başınıza gelir. Şüphe yok ki Allah      aşırı giden bir yalancıyı doğru yola çıkarmaz."
   29      - "Ey kavmim! Bugün mülk sizindir. Dünyada yüze çıkmış bulunuyorsunuz. Eğer      gelecek olursa Allah'ın hışmından bizi kim kurtarır?" Firavun: "Ben size görüşümden      başkasını göstermiyorum ve herhalde ben size doğru yolu gösteriyorum" dedi.     
   30      - O iman etmiş olan kimse de: "Ey kavmim! Doğrusu ben sizin hakkınızda Ahzab      (önceki çeşitli toplumlar)ın günleri gibi bir günden korkuyorum."
   31      - "Nuh Kavmi'nin, Âd'ın, Semud'un ve daha sonrakilerin maceraları gibi (bir      günün geleceğinden korkuyorum). Allah, kulları için bir zulüm istemez."
   32      - "Ey kavmim! Ben size gelecek o çağrışma gününden (kıyamet gününden) korkuyorum."     
   33      - "O gün arkanıza dönüp kaçacaksınız. Fakat sizi Allah'tan koruyacak olan      yoktur. Her kimi Allah şaşırtırsa, artık ona bir yol gösterici bulunmaz."     
   34      - Bundan önce size delillerle Yusuf gelmişti. O zaman da onun size getirdiği      hakikatte şüphe edip durmuştunuz. Nihayet vefat ettiğinde de "Bundan sonra      Allah asla peygamber göndermez" dediniz. İşte aşırı şüpheci olanları Allah      böyle şaşırtır.
   35      - Onlar, kendilerine gelmiş bir delil olmaksızın, Allah'ın âyetleri hakkında      mücadele ederler. Bu durum, Allah katında ve iman edenler yanında büyük bir      buğzu gerektirir. İşte Allah, her böbürlenen zorbanın kalbini öyle bir tabiat      ile mühürler.
   36      - Firavun dedi ki: "Ey Hâmân! Bana bir kule yap, belki ben o yollara ulaşabilirim."     
   37      - "Göklerin yollarına ulaşabilirim de, Musa'nın ilâhının ne olduğunu anlarım.      Ben onu mutlaka yalancı sanıyorum." İşte böylece Firavun'a kötü ameli süslü      gösterildi de yoldan çıkarıldı. Çünkü Firavun düzeni hep boşa çıkar.
   38      - O iman etmiş olan kimse dedi ki: "Ey kavmim! Bana uyun ki size doğru yolu      göstereyim."
    39      - "Ey kavmim! Bu dünya hayatı ancak geçici bir menfaatten ibarettir. Ahiret      ise durulacak karar yurdudur."
    40      - "Her kim bir kötülük yaparsa, ona ancak yaptığının bir misli ile ceza verilir.      Erkek veya kadın, her kim de mümin olarak iyi bir amel işlerse, işte onlar      cennete girerler. Orada kendilerine hesapsız rızık verilir."
   41      - "Hem ey kavmim! Niçin ben sizi kurtuluşa davet ederken, siz beni ateşe davet      ediyorsunuz?"
   42      - "Siz beni Allah'ı inkâr etmeye ve bence hiç ilimde yeri olmayan şeyleri      O'na ortak koşmaya davet ediyorsunuz. Ben ise sizi o çok güçlü ve çok bağışlayıcı      olan Allah'a davet ediyorum."
   43      - "Hiç inkâr edilemez ki, gerçekten sizin beni davet ettiğiniz şeyin dünyada      da, ahirette de bir davet hakkı yoktur. Hepimizin dönüşü Allah'adır. Şüphesiz      haddi aşanların hepsi cehennemliktir."
   44      - "Siz benim söylediklerimi sonra anlayacaksınız. Ben işimi Allah'a havale      ediyorum. Şüphesiz Allah, kullarını görür, gözetir."
   45      - Allah o mümini, onların kurdukları tuzakların kötülüklerinden korudu. Firavun'un      adamlarını ise, o kötü azab kuşattı.
    46      - Onlar, sabah akşam ateşe arzolunurlar. Kıyamet kopacağı gün de: "Firavun      hanedanını azabın en şiddetlisine tıkın!" (denilecektir).
   47      - Hele ateş içinde birbirlerini protesto ederlerken, zayıf olanlar, büyüklük      taslayanlara: "Hani bizler size tabi idik. Şimdi siz bizden bir ateş nöbetini      savabiliyor musunuz?" derler.
   48      - Büyüklük taslayanlar da şöyle derler: "Evet, hepimiz onun içindeyiz. Allah      kulları arasında hükmünü vermiştir."
    49      - Ateştekiler, cehennem bekçilerine derler ki: "Rabbinize dua edin de bir      gün olsun bizden azabı biraz hafifletsin."
   50      - Bekçiler de: "Size peygamberleriniz mucizelerle gelmiyorlar mıydı?" diye      sorarlar. Onlar: "Evet" derler. Bekçiler: "Öyle ise kendiniz dua edin" derler.      Kâfirlerin duası ise hep çıkmazdadır.
   51      - Biz peygamberimize ve inananlara hem dünya hayatında hem de şahitlerin şahitlik      edecekleri günde (kıyamette) elbette yardım ederiz.
   52      - O gün zalimlere özür dilemeleri fayda vermez. Onlara lanet vardır, onlara      yurdun kötüsü (cehennem) vardır.
   53      - Andolsun ki biz Musa'ya o hidayeti verdik ve İsrailoğullarına o kitabı miras      kıldık.
   54      - (Bunu) Aklı başında olanlara bir yol gösterici ve bir hatırlatma olsun diye      (böyle yaptık).
    55      - O halde sabret. Çünkü Allah'ın vaadi haktır. Hem günahından dolayı istiğfar      et ve akşam sabah Rabbini hamdiyle tesbih et.
   56      - Kendilerine gelmiş kesin bir delil olmaksızın, Allah'ın âyetleri hakkında      mücadele edenlerin göğüslerinde ancak yetişemeyecekleri bir kibir vardır.      Sen hemen Allah'a sığın. Çünkü her şeyi işiten ve gören O'dur.
   57      - Elbette göklerin ve yerin yaratılması, insanların yaratılmasından daha büyüktür.      Fakat insanların çoğu bilmezler.
    58      - Kör ile gören bir olmaz, iman edip salih ameller işleyen kimseler ile kötülük      yapan da bir değildir. Ne kadar da az düşünüyorsunuz!
   59      - Herhalde o saat (kıyamet) muhakkak gelecektir. Onda şüphe yok. Fakat insanların      çoğu inanmazlar.
   60      - Halbuki Rabbiniz: "Bana yalvarın, dua edin ki size karşılık vereyim. Çünkü      bana ibadet etmekten kibirlenip yüz çevirenler yarın horlanmış olarak cehenneme      gireceklerdir." buyurdu.
    61      - İçinde dinlenesiniz diye geceyi, göz açıcı bir aydınlık olarak da gündüzü      sizin için yaratan Allah'tır. Gerçekten Allah insanlara karşı bir lütuf sahibidir.      Fakat insanların çoğu şükretmezler
    62      - İşte Rabbiniz, her şeyin yaratıcısı olan o Allah'tır. O'ndan başka ilâh      yoktur. O halde (haktan) nasıl çevrilirsiniz?
   63      - İşte Allah'ın âyetlerini inkâr edenler böyle çevriliyorlar.
   64      - Allah, O'dur ki sizin için yeri bir karargâh, göğü de bir bina yapmıştır.      Size şekil vermiş, sonra şekillerinizi güzelleştirmiştir. Hoş nimetlerden      size rızık vermiştir. İşte Rabbiniz o Allah'tır. Âlemlerin Rabbi olan Allah      ne yücedir!
   65      - Daimî bir hayat sahibi ancak O'dur. O'ndan başka ilâh yoktur. Onun için      dini halis kılarak O'na, hep O'na yalvarın. Hamd, âlemlerin Rabbi olan Allah'a      mahsustur.
    66      - De ki: "Bana Rabbimden apaçık deliller geldiği zaman, ben o sizin Allah'ı      bırakıp taptıklarınıza ibadet etmekten kesinlikle men edildim ve bana âlemlerin      Rabbine teslim olmam emredildi."
   67      - "Sizi (önce) bir topraktan, sonra bir damla sudan, sonra bir aleka (embriyo)dan      yaratan, sonra sizi bir bebek olarak çıkaran, sonra güçlü kuvvetli bir çağa      erişmeniz, sonra da ihtiyarlar olmanız için yaşatıp büyüten O'dur. İçinizden      kimi de daha önce vefat ettiriliyor. (Bunları Allah) belirli bir süreye ulaşasınız      ve aklınızı kullanasınız diye (böyle yapıyor)."
   68      - O, hem yaşatır, hem öldürür. O, bir şey yapmak isteyince ona sadece "ol!"      der, o şey de hemen oluverir.
   69      - Bakmaz mısın şimdi Allah'ın âyetleri hakkında mücadeleye kalkanlara! (Haktan)      nasıl döndürülüyorlar?
   70      - Kitaba ve Resullerimizi gönderdiğimiz şeylere yalan diyenler, artık ilerde      bilecekler.
    71      - O zaman boyunlarında halkalar ve zincirler olduğu halde sürükleneceklerdir.     
   72      - Kaynar suda, sonra da ateşte kaynatılacaklardır.
    73      - Sonra da onlara: "Nerede o ortak koştuklarınız?" denilecek.
   74      - O Allah'tan başkaları (nerede denilecek). Onlar da diyecekler ki: "Hepsi      bizden uzaklaşıp gittiler. Daha doğrusu biz bundan önce hiçbir şeye ibadet      etmiyormuşuz." İşte Allah, o kâfirleri böyle şaşırtır.
    75      - Bunun sebebi şudur: Çünkü siz yeryüzünde haksız yere seviniyor ve güveniyordunuz.     
   76      - İçlerinde ebedî olarak kalmak üzere cehennemin kapılarından girin. Bak ne      kötü o kibirlenenlerin yeri?
   77      - Ey Muhammed! Sen sabret, şüphesiz Allah'ın vaadi haktır, mutlaka gerçekleşecektir.      Onlara yaptığımız tehdidin bir kısmını sana göstersek de veya seni vefat ettirsek      de onlar mutlaka döndürülüp bize getirileceklerdir.
    78      - Andolsun ki biz senin önünden nice peygamberler göndermişizdir. Onlardan      kimini sana anlatmışız, kimini de anlatmamışızdır. Hiçbir peygamber, Allah'ın      izni olmaksızın bir mucize getiremez. Allah'ın emri gelince de hak yerine      getirilir. Batıl bir dava peşinde koşanlar, işte bu noktada hüsrana uğrarlar.     
   79      - Kimine binesiniz, kimini de yiyesiniz diye sizin için o yumuşak başlı hayvanları      yaratan Allah'tır.
   80      - Sizin için onlarda daha nice menfaatler vardır. Onların üzerinde gönüllerinizdeki      bir arzuya erersiniz. Hem onlar üzerinde, hem de gemiler üzerinde taşınırsınız.
    81      - Allah size âyetlerini gösteriyor. Şimdi Allah'ın âyetlerinin hangisini inkâr      edersiniz?
   82      - Daha yeryüzünde gezip de bir bakmazlar mı? Kendilerinden öncekilerin sonu      nasıl olmuş? Onlar kendilerinden hem daha çok, hem de kuvvetçe ve yeryüzündeki      eserlerinin sağlamlığı bakımından daha çetindiler. Öyle iken o kazandıkları      şeyler, kendilerini kurtaramadı.
   83      - Çünkü onlara peygamberleri, delillerle geldikleri zaman, kendilerinde bulunan      ilme güvendiler de o alay ettikleri şey onları kuşatıverdi.
   84      - O zaman hışmımızı gördüklerinde: "Allah'ın birliğine inandık ve O'na şirk      koştuğumuz şeyleri inkâr ettik" dediler.
   85      - Ama hışmımızı gördükleri zamanki imanları kendilerine fayda verecek değildi.      Allah'ın, kulları hakkındaki geçe gelen kanunu budur. İşte kâfirler bu noktada      hüsrana düştüler.
 

admin29.07.2013 - 22:43
 41-FUSSİLET:
    1      - Hâ Mîm.
   2      - Bu Kur'ân Rahmân ve Rahîm olan Allah tarafından indirilmiştir.
    3      - Bu, Arapça bir Kur'an olarak, âyetleri bilen bir kavim için ayırt edilip      açıklanmış bir kitaptır.
    4      - O, müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderilmiştir. Fakat insanların çoğu yüz      çevirmişlerdir. Artık onlar gerçeği işitmezler.
   5      - Onlar: "Ey Muhammed! Senin bizi davet ettiğin şeye karşı kalplerimiz kapalıdır.      Kulaklarımızda da bir ağırlık vardır. Seninle bizim aramızda anlaşmamıza engel      bir de perde vardır. Sen istediğini yap, çünkü biz yapıyoruz" dediler.
   6      - Ey Muhammed! De ki: "Ben sadece sizin gibi bir insanım, ancak bana ilâhınızın      bir tek ilâh olduğu vahyediliyor. Artık hep O'na yönelin ve O'ndan bağışlanma      dileyin. Vay O'na ortak koşanların haline!
    7      - Onlar, zekatı vermezler, ahireti de inkâr ederler.
   8      - Şüphesiz ki, iman edip, salih amel işleyenler için de bitmez tükenmez bir      mükafat vardır.
   9      - De ki: "Siz yeri iki günde yaratanı gerçekten inkâr edip duracak mısınız?      Bir de O'na eşler koşuyorsunuz ha? O bütün âlemlerin Rabbidir."
   10      - O, yerin üstünde sabit dağlar yarattı. Orada bereketler meydana getirdi.      Orada araştırıp soranlar için rızıkları tam dört günde belli bir seviyede      takdir edip, düzene koydu.
   11      - Sonra duman halinde bulunan göğe yöneldi. Ona ve yerküreye: "İsteyerek veya      istemeyerek buyruğuma gelin." dedi. Her ikisi de: "İsteyerek geldik" dediler.     
   12      - Böylece Allah onları iki günde yedi gök olmak üzere yerine koydu. Her göğe      kendi işini bildirdi. Biz en yakın göğü kandillerle süsledik ve koruduk. İşte      bu çok güçlü ve her şeyi bilen Allah'ın takdiridir.
   13      - Eğer onlar, yine yüz çevirirlerse de ki: "Ben sizi Âd ve Semud'un başına      gelen yıldırıma benzer bir yıldırıma karşı uyardım."
   14      - Onlara Allah'tan başkasına kulluk etmeyin diye önlerinden ve arkalarından      peygamberler geldiği zaman: "Eğer Rabbimiz dileseydi mutlaka melekler indirirdi.      Biz sizin tebliğ için gönderildiğiniz şeylere inanmayız." dediler.


   15      - Âd kavmine gelince onlar yeryüzünde büyüklük tasladılar ve: "Bizden daha      kuvvetli kim vardır?" dediler. Onlar kendilerini yaratan Allah'ın kendilerinden      daha kuvvetli olduğunu görmediler mi? Onlar bizim âyetlerimizi bile bile inkâr      ediyorlardı.
    16      - Bu yüzden biz de onlara dünya hayatında rezillik azabını tattırmak için      o uğursuz günlerde dondurucu bir kasırga gönderdik. Ahiret azabı ise elbette      daha çok rezil edicidir. Onlara yardım da edilmeyecektir.
   17      - Semûd kavmine gelince, biz onlara doğru yolu gösterdik. Fakat onlar körlüğü      doğru yola tercih ettiler. Bunun üzerine kazandıkları kötülük yüzünden alçaltıcı      azabın yıldırımı onları çarpıverdi.
   18      - Biz iman edenleri ve kötülükten sakınanları ise kurtardık.
   19      - O gün Allah'ın düşmanları cehennem ateşine sürülmek üzere hep bir araya      toplanırlar.
    20      - Nihayet oraya vardıkları zaman kulakları, gözleri ve derileri yaptıkları      şeyler hakkında onların aleyhinde şahitlik ederler.
   21      - Onlar derilerine: "Niçin aleyhimize şahitlik ettiniz?" derler. Derileri      de: "Bizi her şeyi konuşturan Allah konuşturdu, sizi ilk defa yaratan O'dur      ve siz yine O'na döndürülüyorsunuz" derler.
    22      - Siz kulaklarınızın, gözlerinizin ve derilerinizin aleyhinizde şahitlik edeceğinden      korkarak kötülükten sakınmıyordunuz. Fakat yaptıklarınızdan birçoğunu Allah'ın      bilmeyeceğini zannediyordunuz.
    23      - İşte Rabbiniz hakkında beslediğiniz bu zannınız sizi helak etti de zarara      uğrayanlardan oldunuz.
   24      - Şimdi eğer dayanabilirlerse onların yeri ateştir. Yok eğer hoşnutluğa dönmek      isterlerse bile artık onlar hoşnut edileceklerden değildirler.
    25      - Biz onlara birtakım arkadaşlar musallat ettik de onlar kendilerine önlerinde      ve arkalarında ne varsa hepsini güzel gösterdiler. Böylece kendilerinden önce      gelip, geçmiş olan cin ve insan toplulukları hakkındaki, azab sözü onlar için      de hak oldu. Doğrusu onların hepsi de kendilerine yazık etmişlerdir.
   26      - İnkâr edenler: "Bu Kur'ân-ı dinlemeyin, okunurken gürültü yapın, belki üstün      gelirsiniz" dediler.
   27      - Biz mutlaka inkâr edenlere şiddetli bir azab tattıracağız. Ve onlara yaptıkları      amellerin en kötüsünün cezasını vereceğiz.
   28      - İşte Allah'ın düşmanlarının cezası ateştir. Âyetlerimizi bile bile inkâr      etmelerinin cezası olarak, onlar için orada ebedî olarak kalacakları cehennem      yurdu vardır.
   29      - İnkâr edenler: "Ey Rabbimiz! Cinlerden ve insanlardan bizi doğru yoldan      saptıranları bize göster de onları ayaklarımızın altına alalım, böylece cehennemin      en altında kalanlardan olsunlar." diyeceklerdir.
   30      - "Rabbimiz Allah'tır" deyip, sonra da doğrulukta devam edenlere gelince,      onların üzerine melekler iner ve derler ki: "Korkmayın, üzülmeyin, size vaad      edilen cennetle sevinin."
   31      - "Biz dünya hayatında da, ahirette de sizin dostlarınızız. Cennette sizin      için canınızın çektiği ve istediğiniz her şey vardır."
   32      - Bunlar çok bağışlayıcı ve çok merhametli olan Allah tarafından bir ağırlamadır.
    33      - Allah'a davet eden, salih amel işleyen ve: "Ben gerçekten müslümanlardanım"      diyen kimseden daha güzel sözlü kim olabilir?
   34      - Hem iyilik de bir değildir, kötülük de. Kötülüğü en güzel bir şekilde sav.      O zaman seninle kendi arasında bir düşmanlık olan kişinin, sanki samimi bir      dost gibi olduğunu görürsün.
   35      - Bu olgunluğa ancak sabredenler kavuşturulur, buna ancak hayırdan büyük bir      pay sahibi olan kavuşturulur.
   36      - Eğer şeytandan gelen kötü bir düşünce seni dürtecek olursa hemen Allah'a      sığın. Çünkü O her şeyi işitir ve bilir.
   37      - Gece ile gündüz ve güneş ile ay Allah'ın kudretinin delillerindendir. Güneşe      ve aya secde etmeyin. Eğer sadece Allah'a kulluk yapmak istiyorsanız, onları      yaratan Allah'a secde edin.
   38      - Eğer onlar büyüklük taslarlarsa bilsinler ki, Rabbinin yanındaki melekler      gece gündüz O'nu tesbih ederler ve hiç usanmazlar.
   39      - Senin yeryüzünü boynu bükük, kupkuru görmen de Allah'ın kudretinin delillerindendir.      Biz onun üzerine suyu indirdiğimiz zaman titreşir ve kabarır. Şüphesiz ki      ona hayat veren Allah mutlaka ölüleri de diriltir. Doğrusu O'nun her şeye      gücü yeter.
   40      - Âyetlerimiz hakkında doğruluktan ayrılıp inkâra sapanlar bize gizli kalmazlar.      O halde ateşe atılacak olan mı daha hayırlıdır, yoksa kıyamet günü güven içinde      gelecek olan mı? İstediğinizi yapın. Şüphesiz ki Allah, yaptığınız şeyleri      hakkıyla görür.
   41      - Kur'ân kendilerine geldiğinde onu inkâr edenler, mutlaka cezalarını çekceklerdir.      O gerçekten çok değerli bir kitaptır.
   42      - Ona ne önünden, ne de ardından batıl gelemez. O hüküm ve hikmet sahibi,      öğülmeye layık olan Allah tarafından indirilmiştir.
   43      - Ey Muhammed! Sana senden önceki peygamberlere söylenenden başka bir şey      söylenmiyor. Şüphesiz ki senin Rabbin hem mağfiret sahibidir hem de acı verecek      bir azap sahibidir.
   44      - Eğer biz onu yabancı dilden bir Kur'ân yapsaydık onlar mutlaka: "Bu kitabın      âyetleri genişçe açıklanmalı değil miydi? Arap bir peygambere yabancı dil,      öyle mi?" derlerdi. Sen de ki: "O, iman edenler için bir hidayet ve şifadır."      İman etmeyenlerin kulaklarında ise bir ağırlık vardır. Kur'ân onlara göre      bir körlüktür. Sanki onlar uzak bir yerden çağrılıyorlar (da duymuyorlar).
    45      - Andolsun ki biz Musa'ya Tevrat'ı vermiştik de onda ihtilafa düşmüşlerdi.      Eğer Rabbin tarafından azabın ertelenmesine dair bir söz geçmeseydi mutlaka      aralarında hüküm verilirdi. Gerçekten onlar Kur'ân hakkında bir şüphe ve tereddüt      içindedirler.
   46      - Her kim iyi bir iş yaparsa, kendi lehine yapmış olur. Kim de bir kötülük      yaparsa, kendi aleyhine yapmış olur. Rabbin kullara zulmedecek değildir.
    47      - Kıyamet zamanını bilmek ancak Allah'a havale edilir. Onun bilgisi dışında      hiçbir meyve kabuğundan çıkmaz, hiçbir dişi gebe kalmaz ve doğurmaz. Allah      onlara: "Bana koştuğunuz ortaklarım nerede?" diye seslendiği gün, onlar: "Senin      ortağın olduğuna dair bizden hiçbir şahit olmadığını sana arz ederiz." derler.     
   48      - Önceden tapmakta oldukları şeyler, kendilerinden uzaklaşıp kaybolmuştur.      Onlar da kendileri için kaçacak bir yer olmadığını anlamışlardır.
   49      - İnsan hayır istemekten usanmaz, fakat kendisine bir kötülük dokununca üzülür      ve ümitsizliğe düşer.
    50      - Andolsun ki kendisine dokunan bir zarardan sonra, biz ona tarafımızdan bir      rahmet tattırsak, O: "Bu benim hakkımdır, kıyametin kopacağını da sanmıyorum,      Rabbime döndürülmüş olsam bile mutlaka O'nun yanında benim için daha güzel      şeyler vardır" der. Biz o inkâr edenlere yaptıkları şeyleri mutlaka haber      vereceğiz ve onlara ağır bir azap tattıracağız.
    51      - Biz insana bir nimet verdiğimiz zaman o yüz çevirir, yan çizer. Ona bir      kötülük dokunduğu zaman da uzun uzun yalvarır.
    52      - Ey Muhammed! De ki: "Ne dersiniz? O Kur'ân Allah tarafından gelmiş olup      da sonra siz onu inkâr etmişseniz, o takdirde Hak'tan uzak bir ayrılığa düşenden      daha sapık kim olabilir?"
   53      - Biz onlara hem ufuklarda ve hem kendi nefislerinde delillerimizi göstereceğiz      ki, Kur'ân'ın hak olduğu kendilerine açıkça belli olsun. Senin Rabbinin her      şeye şahit olması kafi değil mi?
   54      - İyi bilin ki onlar Rablerine kavuşmaktan bir şüphe içindedirler, yine iyi      bilin ki, Allah her şeyi ilmiyle kuşatmıştır.
 

Etiket:

Bu bilgi size yardimci oldu mu?

EvetHayır
Kur'an-ı Kerim Türkçe Meali
Kur'an-ı Kerim Türkçe Meali
(Ortalama: 5 üzerinden 1.7 - 3 Oy)
3