Kur'an-ı Kerim Türkçe Meali

admin29.07.2013 - 20:57
2-BAKARA Süresi Türkçe meali 
 
1      - (Elif, Lâm, Mîm.)

2      - İşte o kitap, bunda şüphe yok, müttakiler (kötülükten korunacaklar) için      hidayettir.

3      - Onlar ki gaybe iman edip namazı dürüst kılarlar ve kendilerine verdiğimiz      rızıktan (Allah yolunda) harcarlar.
4      - Ve onlar ki hem sana indirilene iman ederler, hem senden önce indirilene.      Ahirete de bunlar kesinlikle iman ederler.

5      - Bunlar, işte Rabblerinden bir hidayet üzerindedirler ve bunlar işte felaha      erenlerdir.

6      - Şu muhakkak ki inkâr edenleri uyarsan da, uyarmasan da onlar için birdir.      Onlar inanmazlar.
7      - Allah onların kalplerini ve kulaklarını mühürlemiştir. Gözlerinin üzerinde      bir de perde vardır. Ve büyük azab onlaradır.

8      - İnsanlardan öyleleri de vardır ki, inanmadıkları halde, "Allah'a ve ahiret      gününe inandık." derler.



9      - Allah'ı ve müminleri aldatmaya çalışırlar. Halbuki sırf kendilerini aldatırlar      da farkına varmazlar.

10      - Kalplerinde hastalık vardır. Allah da onların hastalığını arttırmıştır.      Yalan söylemelerine karşılık onlara elem verici bir azab vardır.

11      - Hem onlara: "Yeryüzünde fesat çıkarmayın." denildiğinde: "Biz ancak ıslah      edicileriz." derler.

12      - İyi bilin ki, onlar ortalığı bozanların ta kendileridir, fakat anlamazlar.     
13      - Onlara: "İnsanların (müslümanların) inandığı gibi inanın." denilince, "Biz      de o beyinsizlerin inandığı gibi mi inanacağız?" derler. İyi bilin ki, asıl      beyinsiz kendileridir fakat bilmezler.
 14      - Onlar iman edenlere rastladıkları zaman: "İnandık" derler. Fakat şeytanlarıyle      yalnız kaldıkları zaman: "Biz, sizinle beraberiz, biz sadece (onlarla) alay      ediyoruz." derler.

15      - (Asıl) Allah onlarla alay eder ve taşkınlıkları içinde serserice dolaşmalarına      mühlet verir.
16      - İşte onlar o kimselerdir ki, hidayet karşılığında sapıklığı satın aldılar      da, ticaretleri kâr etmedi, doğru yolu da bulamadılar.

17      - Onların durumu, bir ateş yakanın durumu gibidir. (Ateş) çevresini aydınlatır      aydınlatmaz Allah onların (gözlerinin) nurlarını giderdi ve onları karanlıklar      içinde bıraktı, artık görmezler.

18      - (Onlar) sağırdırlar, dilsizdirler, kördürler. Artık (hakka) dönmezler.
19      - Yahut (onların durumu), gökten boşanan, içinde karanlıklar, gök gürlemesi      ve şimşek(ler) bulunan bir yağmur(a tutulmuşun hali) gibidir. Yıldırımlardan      ölmek korkusuyla parmaklarını kulaklarına tıkarlar. Oysa Allah, inkârcıları      tamamen kuşatmıştır.

20      - O şimşek nerdeyse gözlerini (n nûrunu) kapıverecek. Önlerini aydınlattımı      ışığında yürürler, karanlık üzerlerine çöktümü de dikilip kalırlar. Allah      dilemiş olsaydı işitmelerini, görmelerini de alıverirdi. Şüphesiz Allah her      şeye kâdirdir.

21      - Ey insanlar! Sizi ve sizden öncekileri yaratan Rabb'inize kulluk edin ki      (Allah'ın) azabından korunasınız.
22      - O (Rabb) ki yeri sizin için bir döşek, göğü de bir bina yaptı. Gökten su      indirdi, onunla size rızık olarak çeşitli ürünler çıkardı. Öyleyse siz de,      bile bile, Allah'a eşler koşmayın.
23      - Eğer kulumuz (Muhammed)a indirdiğimiz (Kur'ân)den şüphe içinde iseniz, haydi      onun gibi bir sûre getirin, Allah'tan başka güvendiklerinizin hepsini çağırın;      eğer doğru iseniz.
24      - Yok yapamadıysanız, ki hiçbir zaman yapamayacaksınız, o halde yakıtı insanlar      ve taşlar olan, inkârcılar için hazırlanmış ateşten sakının.
25      - İnanıp yararlı işler yapanlara, altlarından ırmaklar akan cennetlerin kendilerine      ait olduğunu müjdele! Onlardaki herhangi bir meyveden rızıklandırıldıklarında:      "Bu daha önce de rızıklandığımız şeydir" derler ve o rızık birbirinin benzeri      olmak üzere, kendilerine sunulacak. Orada çok temiz zevceler de onların. Hem      onlar orada ebedî kalacaklar.
26      - Muhakkak ki Allah bir sivri sineği, hatta daha üstününü misal getirmekten      çekinmez. İman edenler bilirler ki, o şüphesiz haktır, Rabb'lerındandır. Ama      küfre saplananlar: "Allah böyle bir misal ile ne demek istedi?" derler. Allah      onunla birçoklarını şaşırtır, yine onunla birçoklarını yola getirir. Onunla      ancak o fasıkları şaşırtır.
27      - Onlar ki, söz verip andlaştıktan sonra Allah'a verdikleri sözü bozarlar.      Allah'ın birleştirmesini emrettiği şeyi (iman ve akrabalık bağlarını) keserler      ve yeryüzünde bozgunculuk yaparlar. İşte zarara uğrayanlar onlardır.
 28      - Allah'ı nasıl inkâr edersiniz ki, ölü idiniz sizleri diriltti. Sonra sizleri      yine öldürecek, sonra yine diriltecek, sonra da döndürülüp ona götürüleceksiniz.     
29      - O ki, yeryüzünde ne varsa hepsini sizin için yarattı . Sonra göğe yöneldi,      onları yedi gök olarak düzenledi. O, her şeyi bilir.
30      - Bir zamanlar Rabb'in meleklere: "Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım"      demişti. (Melekler): "A!.. Orada bozgunculuk yapacak ve kan dökecek birisini      mi yaratacaksın? Oysa biz seni överek tesbih ediyor ve seni takdis ediyoruz"      dediler. (Rabb'in): "Ben sizin bilmediklerinizi bilirim." dedi.
31      - Ve Âdem'e isimlerin hepsini öğretti, sonra onları meleklere gösterip: "Haydi      davanızda sadıksanız bana şunları isimleriyle haber verin." dedi.
32      - Dediler ki: "Yücesin sen (ya Rab!). Bizim, senin bize öğrettiğinden başka      bir bilgimiz yoktur. Şüphesiz sen bilensin, hakîmsin".
33      - (Allah): "Ey Âdem, bunlara onları isimleriyle haber ver." dedi. Bu emir      üzerine Âdem onlara isimleriyle onları haber verince, (Allah): "Ben size,      ben göklerin ve yerin gayblarını bilirim, sizin açıkladığınızı da, içinizde      gizlediğinizi de bilirim" dememiş miydim?" dedi.
34      - Ve o zaman meleklere: "Âdem'e secde edin!" dedik, hemen secde ettiler. Yalnız      İblis dayattı, kibrine yediremedi, inkârcılardan oldu.
35      - Dedik ki: "Ey Âdem, sen ve eşin cennette oturun, ikiniz de ondan dilediğiniz      yerde bol bol yeyin, fakat şu ağaca yaklaşmayın, yoksa zalimlerden olursunuz."
 36      - Bunun üzerine şeytan onları(n ayağını) oradan kaydırdı, içinde bulundukları      (cennet yurdu)ndan çıkardı. Biz de: "Birbirinize düşman olarak inin, orada      belirli bir vakte kadar sizin için bir karar yeri ve bir nasib vardır." dedik.     
37      - Derken Âdem Rabb'ından birtakım kelimeler aldı, (onlarla tevbe etti. O da)      tevbesini kabul etti. Muhakkak O, tevbeyi çok kabul eden, çok esirgeyendir.     
38      - Onlara dedik ki: "Hepiniz oradan inin. Size benim tarafımdan bir hidayet      rehberi geldiğinde, kim o hidayetçimin izinde giderse, onlar için hiçbir korku      yoktur, onlar mahzun da olmayacaklardır.
39      - İnkâr edip âyetlerimizi yalanlayanlara gelince, onlar da cehennem ehlidirler.      Orada ebedî olarak kalacaklardır.
40      - Ey İsrailoğulları, size verdiğim nimetimi hatırlayın, bana verdiğiniz sözü      tutun ki, ben de size verdiğim sözü tutayım ve sadece benden korkun!
 41      - Yanınızdakini (Tevrat'ı) tasdik edici olarak indirdiğim (Kur'ân)a iman edin,      O'nu, inkar edenlerin ilki siz olmayın, benim âyetlerimi birkaç paraya değişmeyin.      Ancak benden korkun.
42      - Hakk'ı batıla karıştırıp da, bile bile hakkı gizlemeyin.
43      - Hem namazı dosdoğru kılın, zekatı verin, rükû edenlerle birlikte siz de      rükû edin.
44      - İnsanlara iyiliği emreder de kendinizi unutur musunuz? Halbuki kitab (Tevrat)ı      okuyorsunuz. Hâlâ aklınızı başınıza almayacak mısınız?
45      - Bir de sabırla, namazla yardım isteyin. Şüphesiz bu, (Allah'a) saygılı olanlardan      başkasına ağır gelir.
46      - Onlar ki, Rablerine kavuşacaklarını ve gerçekten O'na döneceklerini bilirler.
 47      - Ey İsrailoğulları! Size verdiğim nimeti ve vaktiyle sizi âlemlere üstün      kıldığımı hatırlayın.
48      - Ve öyle bir günden korunun ki, kimse kimsenin yerine bir şey ödeyemez, kimseden      şefaat da kabul edilmez, kimseden fidye de alınmaz ve onlara hiçbir yardım      da yapılmaz.
49      - (Hem hatırlayın ki bir zaman) sizi Firavun ailesinden de kurtardık, (onlar)      size azabın en kötüsünü reva görüyor, oğullarınızı boğazlıyor, kadınlarınızı      sağ bırakıyorlardı. Ve bunda size Rabbiniz tarafından büyük bir imtihan vardı.     
50      - Hani bir zamanlar sizin için denizi yarıp, sizi kurtardık da Firavun'un      adamlarını suda boğduk, siz de bakıp duruyordunuz.
51      - Hani bir zamanlar Musa'ya kırk gecelik vaad verdik de sonra siz onun arkasından      buzağıyı put edindiniz ve o halinizle zalimler idiniz.
52      - Sonra yine de sizi affettik, artık şükretmeniz gerekiyordu.
53      - Ve hani bir zamanlar Musa'ya o kitabı ve furkanı verdik, gerekirdi ki, doğru      yolda gidesiniz.
54      - Hani bir zamanlar Musa kavmine dedi ki; Ey kavmim cidden siz o buzağıyı      put edinmekle kendi kendinize zulmettiniz, bari gelin Rabbinize tevbe ile      dönün de nefislerinizi öldürün. Böyle yapmanız Bârî Teâlânız katında sizin      için hayırlıdır, böylece tevbenizi kabul buyurdu. Gerçekten de o Tevvab ve      Rahîm'dir.
55      - Hani bir zamanlar "Ey Musa biz Allah'ı açıkça görmedikçe senin sözünle asla      inanmayacağız." demiştiniz de bunun üzerine sizi yıldırım çarpmıştı ve siz      de bakakalmıştınız.
56      - Sonra şükredesiniz diye sizi ölümünüzün ardından yeniden diriltmiştik.
57      - Ve üstünüze o bulutu gölge yaptık, ve size ihsan ettiğimiz hoş rızıklardan      yiyin, diye üzerinize kudret helvası ve bıldırcın indirdik. Onlar, bize zulmetmediler,      lakin kendi nefislerine zulmediyorlardı.
 58      - Hani bir zamanlar "Şu şehre girin de onun nimetlerinden dilediğiniz şekilde      bol bol yiyin ve kapıdan secde ederek girin ve "hıtta" (bizi bağışla!) deyin      ki, size, hatalarınızı mağfiret ediverelim, iyilik yapanlara nimetlerimizi      daha da arttıracağız" dedik.
 59      - Bunun üzerine o zulme devam edenler sözü değiştirdiler, onu kendilerine      söylenildiğinden başka bir şekle soktular. Biz de kötülük yaptıkları için      o zalimlere murdar bir azap indirdik.
60      - Hani bir zamanlar Musa, kavmi için su istemişti, biz de "asanla taşa vur!"      demiştik, bunun üzerine o taştan on iki pınar fışkırmıştı. Her kısım insan      kendi su alacağı yeri bildi. Allah'ın rızkından yiyin ve için de bozgunculuk      ve saldırganlık yaparak yeryüzünü fesada vermeyin.
 61      - Hani bir zamanlar, "Ey Musa, biz tek çeşit yemeğe asla katlanamayacağız,      yeter artık bizim için Rabbine dua et de bize yerin yetiştirdiği şeylerden;      sebzesinden, kabağından, sarmısağından, mercimeğinden ve soğanından çıkarsın."      dediniz. O da size "O üstün olanı daha aşağı olanla değiştirmek mi istiyorsunuz?      Bir kasabaya konaklayın o vakit istediğiniz elbette olacaktır." dedi. Üzerlerine      zillet ve meskenet damgası vuruldu ve nihayet Allah'dan bir gazaba uğradılar.      Evet öyle oldu, çünkü Allah'ın âyetlerini inkâr ediyorlar ve haksız yere peygamberleri      öldürüyorlardı. Evet öyle oldu, çünkü isyana dalıyorlar ve aşırı gidiyorlardı.     
62      - Şüphe yok ki, iman edenler, yahudiler, hıristiyanlar ve sabiîler, bunlardan      her kim Allah'a ve ahiret gününe gerçekten iman eder ve salih amel işlerse      elbette Rabbleri katında bunların ecirleri vardır, bunlara bir korku yoktur,      bunlar mahzun da olacak değillerdir.
63      - Hani bir zamanlar sizden mîsak (sağlam bir söz) almıştık, Tur'u üstünüze      kaldırıp demiştik ki; size verdiğimiz kitaba kuvvetle tutunun ve içindekilerden      gafil olmayın, gerek ki, korunursunuz.
 64      - Sonra verdiğiniz sözün arkasından yüz çevirdiniz, eğer üzerinizde Allah'ın      lütfu ve rahmeti olmasa idi herhalde zarara uğrayanlardan olurdunuz.
65      - İçinizden cumartesi günü yasağını çiğneyenleri elbette bilirsiniz. İşte      bundan dolayı onlara "sefil maymunlar olun!" dedik.
 66      - Bu ibret dolu cezayı öncekilere ve sonrakilere bir ders, korunacaklara da      bir nasihat, bir öğüt yaptık.
67      - Hani bir zamanlar Musa kavmine demişti ki Allah, size bir bakara (sığır)      boğazlamanızı emrediyor. Onlar da "Sen bizimle eğleniyor, alay mı ediyorsun?"      dediler. Musa da: "Böyle cahillerden biri olmaktan Allah'a sığınırım." dedi.     
68      - Onlar, "Bizim için Rabbine dua et, her ne ise onu bize açıklasın." dediler.      Musa, "Rabbim buyuruyor ki, o ne pek yaşlı, ne de pek taze, ikisi arası dinç      bir sığırdır, haydi emrolunduğunuz işi yapınız." dedi.
69      - Onlar, "Bizim için Rabbine dua et, rengi ne ise onu bize açıklasın." dediler.      Musa, "Rabbim buyuruyor ki, o, bakanlara sürur veren, sapsarı bir sığırdır."      dedi.
70      - Onlar, "Bizim için Rabbine dua et, o nedir bize iyice açıklasın, çünkü o      bize biraz karışık geldi, bununla beraber Allah dilerse onu elbette buluruz."      dediler.
71      - Musa, "Rabbim buyuruyor ki o, ne çifte koşulup tarla süren, ne de ekin sulayan,      ne de salma gezen ve hiç alacası olmayan bir sığırdır". Onlar da: "İşte tam      şimdi gerçeği ortaya koydun." dediler. Nihayet onu bulup boğazladılar. Az      kaldı yapmayacaklardı.
72      - Hani bir zamanlar siz bir adam öldürmüştünüz de onun hakkında birbirinizle      atışmış ve onu üstünüzden atmıştınız, halbuki Allah, saklamış olduğunuzu açığa      çıkaracaktı.
 73      - İşte bundan dolayı, o sığırın bir parçası ile o ölüye vurun, dedik. Allah      ölüleri işte böyle diriltir ve size âyetlerini gösterir, belki aklınızı başınıza      toplarsınız.
74      - Sonra bunun arkasından yine kalbleriniz katılaştı, şimdi de taş gibi, ya      da taştan da beter hale geldi. Çünkü taşlardan öylesi var ki; içinden nehirler      kaynıyor, yine öylesi var ki, çatlıyor da bağrından sular fışkırıyor, öylesi      de var ki, Allah korkusundan yerlerde yuvarlanıyor... Ve sizin neler yaptığınızdan      Allah gafil değildir.
75      - Şimdi bunların, size hemen inanacaklarını ümit mi ediyorsunuz? Halbuki bunlardan      bir grup vardı ki, Allah'ın kelâmını işitirlerdi de sonra ona akılları yattığı      halde bile bile onu tahrif ederlerdi.
76      - Üstelik iman edenlere rastladıklarında inandık derler, birbirleriyle başbaşa      kaldıkları zaman, "Rabbinizin huzurunda aleyhinize delil olarak kullansınlar      diye mi tutup Allah'ın size açıkladığı gerçekleri onlara da söylüyorsunuz?      Hiç aklınız yok mu be?" derlerdi.
77      - Peki bilmezler mi ki, onlar neyi sır olarak saklar ve neyi açıkça söylerlerse      Allah hepsini bilir.
78      - Bunların bir de ümmî (okuma yazması olmayan) kısmı vardır, kitabı bilmezler,      ancak birtakım kuruntu yığınına, boş saplantılara kapılır ve zan içinde dolaşır      dururlar.
79      - Artık o kimselerin vay haline ki, kendi elleriyle kitap yazarlar da sonra      biraz para almak için "Bu Allah katındandır." derler. Artık vay o elleriyle      yazdıkları yüzünden onlara, vay o kazandıkları vebal yüzünden onlara!..
80      - Bir de dediler ki: "Bize sayılı birkaç günden başka asla ateş azabı dokunmaz".      De ki; "Siz Allah'dan bir ahit mi aldınız? Böyle ise Allah sözünden dönmez.      Yoksa siz Allah'a karşı bilemeyeceğiniz şeyleri mi söylüyorsunuz?"
 81      - Evet kim bir günah işlemiş de kendi günahı kendisini her yandan kuşatmış      ise, işte öyleleri ateş ehlidirler ve orada ebedî kalıcıdırlar.
82      - İman edip salih ameller işleyenler, işte öyleleri de cennet ehlidirler ve      orada ebedî kalıcıdırlar.
 83      - Hani bir vakitler İsrailoğulları'ndan şöylece mîsak (kesin bir söz) almıştık:      Allah'dan başkasına tapmayacaksınız, ana-babaya iyilik, yakınlığı olanlara,      öksüzlere, çaresizlere de iyilik yapacaksınız, insanlara güzellikle söz söyleyecek,      namazı kılacak, zekatı vereceksiniz. Sonra çok azınız müstesna olmak üzere      sözünüzden döndünüz, hâlâ da dönüyorsunuz.
84      - Yine bir zamanlar mîsakınızı almıştık; birbirinizin kanlarını dökmeyeceksiniz,      nüfusunuzu diyarınızdan çıkarmıyacaksınız. Sonra siz buna ikrar da verdiniz      ve ikrarınıza şahit de oldunuz.
85      - Sonra sizler öyle kimselersiniz ki, kendilerinizi öldürüyorsunuz ve sizden      olan bir grubu diyarlarından çıkarıyorsunuz, onlar aleyhinde kötülük ve düşmanlık      güdüyor ve bu konuda birleşip birbirinize arka çıkıyorsunuz, şayet size esir      olarak gelirlerse fidyeleşmeye kalkıyorsunuz. Halbuki yurtlarından çıkarılmaları      size haram kılınmış idi. Yoksa siz kitabın bir kısmına inanıp bir kısmını      inkâr mı ediyorsunuz? Şu halde içinizden böyle yapanlar, netice olarak dünya      hayatında perişanlıktan başka ne kazanırlar, kıyamet gününde de en şiddetli      azaba uğratılırlar. Allah, yaptıklarınızdan gafil değildir.
86      - Bunlar ahireti, dünya hayatına satmış kimselerdir. Onun için bunlardan azap      hafifletilmez ve kendilerine bir yerden yardım da gelmez.
87      - Celâlim hakkı için Musa'ya o kitabı verdik, arkasından birtakım peygamberler      de gönderdik, hele Meryem oğlu İsa'ya apaçık mucizeler verdik, onu Rûhu'l-Kudüs      ile de destekledik. Size nefislerinizin hoşlanmayacağı bir emirle gelen her      peygambere kafa mı tutacaksınız? Kibrinize dokunduğu için onların bir kısmına      yalan diyecek, bir kısmını da öldürecek misiniz?
88      - (Yahudiler, peygamberimize karşı alaylı bir ifade ile): "Bizim kalblerimiz      kılıflıdır." dediler. Bilakis Allah, onları kâfirlikleri yüzünden lanetledi.      Bundan dolayı çok az imana gelirler.
89      - Yanlarındakini tasdik etmek üzere onlara Allah katından bir kitap gelince,      daha önceleri inanmayanlara karşı onunla yardım isteyip durdukları halde,      o tanıdıkları kendilerine gelince, bu sefer kendileri onu inkâr ettiler. İşte      bundan dolayı Allah'ın laneti kâfirleredir.
90      - Ne kadar çirkindir o uğruna kendilerini sattıkları şey ki; Allah'ın kullarından      dilediğine kendi lütuf ve kereminden vahiy indirmesine kafa tutarak, Allah      ne indirdiyse hepsini inkâr ettiler. İşte bu yüzden de gazap üstüne gazaba      uğradılar. Can yakıcı azap asıl kâfirler içindir.
91      - Onlara, "Allah ne indirdiyse ona iman edin." denildiği zaman, onlar "Biz      kendimize indirilene iman ederiz." derler ve ondan başkasını inkâr ederler.      Oysa yanlarındaki Tevrat'ı tasdik eden gerçek vahiy odur. Onlara de ki; "Peki      madem gerçek mümin sizsiniz de ne diye daha önce Allah'ın peygamberlerini      öldürüyordunuz?
92      - Celâlim hakkı için Musa size belgelerle gelmişti de onun arkasından tuttunuz      o buzağıya taptınız. Siz işte o zâlimlersiniz.
93      - Bir zamanlar size, "verdiğimiz kitaba kuvvetle sarılın ve onu dinleyin."      diye Tûr'u tepenize kaldırıp mîsakınızı aldık. (O yahudiler): "Duyduk, dinledik,      isyan ettik." dediler, kâfirlikleri yüzünden o danayı yüreklerinde besleyip      büyüttüler. De ki, "Eğer siz mümin kimseler iseniz, bu imanınız size ne çirkin      şeyler emrediyor!
94      - De ki; Allah yanında ahiret yurdu (cennet) başkalarının değil de yalnızca      sizin ise, eğer iddianızda da sadık iseniz haydi hemen ölümü temenni ediniz,      ölmeyi cana minnet biliniz.
95      - Fakat elleriyle işledikleri yüzünden onu hiçbir zaman temenni edemiyecekler.      Allah o zâlimleri bilir.
96      - Elbette onları insanların hayata en hırslı, en düşkün olanları olarak bulacak,      hatta müşriklerden bile daha düşkün bulacaksın. Onların her biri bin sene      ömür sürmeyi arzular, oysa uzun yaşamak kendisini azaptan kurtarıp uzaklaştıracak      değildir. Allah, onların neler yaptığını görüp duruyor.
 97      - Söyle; her kim Cebrail'e düşman ise iyi bilsin ki, Kur'ân'ı senin kalbine      Allah'ın izniyle kendinden önceki vahiyleri onaylayıcı, müminlere hidayet      ve müjde kaynağı olmak üzere o indirdi.
 98      - Her kim Allah'a, Allah'ın meleklerine, peygamberlerine, Cebrail ile Mîkâil'e      düşman olursa, iyi bilsin ki, Allah da o kâfirlerin düşmanıdır.
 99      - Şanım hakkı için sana çok açık âyetler; parlak mucizeler indirdik. Öyle      ki, iman sahasından uzaklaşmış fasıklardan başkası onları inkâr etmez.
100      - O fasıklar hem bunları tanımıyacaklar, hem de ne zaman bir ahd üzerine antlaşma      yapsalar, her defasında mutlaka içlerinden bir güruh çıkıp onu bozacak ve      atıverecek öyle mi? Hatta az bir güruh değil, onların çoğu ahit tanımaz imansızlardır.     
101      - Üstelik Allah tarafından onlara, yanlarındaki kitabı tasdik edici bir peygamber      gelince, daha önce kendilerine kitap verilenlerden bir kısmı, Allah'ın kitabını      sırtlarından geriye attılar, sanki hiçbir şey bilmiyorlarmış gibi yaptılar.     
102      - Tuttular da Süleyman mülküne dair şeytanların uydurup izledikleri şeyin      ardına düştüler. Halbuki Süleyman inkâr edip kâfir olmadı, lakin o şeytanlar      kâfirlik ettiler; insanlara sihir öğretiyorlar ve Bâbil'de Harut ve Marut'a,      bu iki meleğe indirilen şeyleri öğretiyorlardı. Halbuki o ikisi "biz ancak      ve ancak sizi denemek için gönderildik, sakın sihir yapıp da kâfir olmayın!"      demeden kimseye birşey öğretmezlerdi. İşte bunlardan karı ile kocanın arasını      ayıracak şeyler öğreniyorlardı. Fakat Allah'ın izni olmadıkça bununla kimseye      zarar verebilecek değillerdi. Kendi kendilerine zarar verecek ve bir fayda      sağlamayacak bir şey öğreniyorlardı. Yemin olsun ki, onu her kim satın alırsa,      onu alanın ahirette bir nasibi olmayacağını da çok iyi biliyorlardı. Hakkiyle      bilselerdi, uğruna canlarını sattıkları şey ne çirkin bir şeydi.
103      - Şayet onlar iman edip de korunmuş olsalardı, elbette Allah tarafından verilecek      mükafat çok hayırlı olacaktı. Keşke bunu bilselerd

Linkback: https://www.buyuknet.com/kurani-kerim-turkce-meali-t41766.0.html

admin29.07.2013 - 20:58
3-AL-İ İMRAN Süresi türkçe meali
     
   1      - Elif, Lâm Mîm,
    2      - Allah, kendisinden başka tanrı olmayan, hayy ve kayyûmdur
    3      - 4 - O, sana kendisinden öncekileri tasdik edip doğrulayan bu kitabı hak      ile indirdi. Daha önce insanlara hidayet olarak Tevrat'ı ve İncil'i de yine      O indirmişti.. Evet bu Furkan'ı da O indirdi. Gerçek şu ki, Allah'ın âyetlerini      inkâr edenler için çetin bir azap vardır. Allah çok güçlüdür, intikamını alır.
    5      - Şu da kesindir ki, ne yerde, ne de gökte hiçbir şey Allah'a gizli kalmaz.
    6      - Sizi, rahimlerde dilediği gibi şekillendiren O'dur. Kendisinden başka tanrı      olmayan, şan, şeref ve hikmet sahibi olan O'dur.
    7      - Sana bu kitabı indiren O'dur. Bunun âyetlerinden bir kısmı muhkemdir ki,      bu âyetler, kitabın anası (aslı) demektir. Diğer bir kısmı da müteşabih âyetlerdir.      Kalblerinde kaypaklık olanlar, sırf fitne çıkarmak için, bir de kendi keyflerine      göre te'vil yapmak için onun müteşabih olanlarının peşine düşerler. Halbuki      onun te'vilini Allah'dan başka kimse bilmez. İlimde uzman olanlar, "Biz buna      inandık, hepsi Rabbimiz katındandır." derler. Üstün akıllılardan başkası da      derin düşünmez.
    8      - Ey Rabbimiz! Bize ihsan ettiğin hidayetten sonra kalblerimizi haktan saptırma,      bize kendi katından rahmet ihsan eyle! Şüphesiz ki, Sen bol ihsan sahibisin.     
   9      - Ey Rabbimiz! Bize ihsan ettiğin hidayetten sonra kalblerimizi haktan saptırma,      bize kendi katından rahmet ihsan eyle! Şüphesiz ki, Sen bol ihsan sahibisin.     
   10      - Ey Rabbimiz! Muhakkak ki, Sen, geleceğinde hiç şüphe olmayan bir günde bütün      insanları bir araya toplayacaksın. Muhakkak ki Allah, hiç sözünden caymaz.     
   11      - Gerçek şu ki, kâfirlere, Allah'tan gelecek bir zararı, ne malları, ne de      evlatları engelleyemez. İşte onlar, o ateşin yakıtı olacaklar.
   12      - Gidişatları, Firavun soyunun ve daha öncekilerin gidişatı gibidir. Onlar,      âyetlerimizi yalan saymışlardı. Bunun üzerine Allah da onları işledikleri      günahlar yüzünden yakalayıp alaşağı etti. Allah, cezası çetin olandır.
   13      - O inkârcı kâfirlere de ki, siz mutlaka yenilgiye uğrayacak ve toplanıp cehenneme      doldurulacaksınız. Orası ne fena bir döşektir.
   14      - Hiç şüphesiz karşı karşıya gelen iki toplulukta size bir âyet, bir işaret      ve ibret vardır. Onlardan biri Allah yolunda savaşıyordu, öbürü de kâfirdi      ve karşılarındakini göz kararıyla kendilerinin iki katı görüyorlardı. Allah      da gönderdiği yardımla dilediğini destekliyordu. Gören gözleri olanlar için      elbette bunda apaçık bir ibret vardır.


   15      - İnsanlara kadınlar, oğullar, yüklerle altın ve gümüş yığınları, salma atlar,      davarlar, ekinler kabilinden aşırı sevgiyle bağlanılan şeyler çok süslü gösterilmiştir.      Halbuki bunlar dünya hayatının geçici faydalarını sağlayan şeylerdir. Oysa      varılacak yerin (ebedî hayatın) bütün güzellikleri Allah katındadır.
   16      - De ki, size, o istediklerinizden daha hayırlısını haber vereyim mi? Korunan      kullar için Rablerinin yanında cennetler var ki, altlarından ırmaklar akar,      içlerinde ebedî kalmak üzere onlara, hem tertemiz eşler var, hem de Allah'dan      bir rıza vardır. Allah, o kulları görür.
   17      - Onlar ki, "Ey Rabbimiz! Biz inandık, iman getirdik, artık bizim suçlarımızı      bağışla ve bizi ateş azabından koru!" derler.
   18      - O sabredenleri, o doğruluktan şaşmayanları, o elpençe divan duranları, o      nafaka verenleri ve seher vakitlerinde o istiğfar edip yalvaranları (görür).     
   19      - Allah şehadet eyledi şu gerçeğe ki, başka tanrı yok, ancak O vardır. Bütün      melekler ve ilim uluları da dosdoğru olarak buna şahittir ki, başka tanrı      yok, ancak O aziz, O hakîm vardır.
   20      - Doğrusu Allah katında din, İslâm'dır; o kitap verilenlerin anlaşmazlıkları      ise sırf kendilerine ilim geldikten sonra aralarındaki taşkınlık ve ihtirastan      dolayıdır. Her kim Allah'ın âyetlerini inkâr ederse iyi bilsin ki, Allah hesabı      çabuk görendir.
    21      - Buna karşı seninle münakayaşa kalkışırlarsa de ki: "Ben, bana uyanlarla      birlikte kendi özümü Allah'a teslim etmişimdir". Kendilerine kitap verilenlere      ve (kitap verilmeyen) ümmîlere de ki: "Siz de İslâm'ı kabul ettiniz mi?" Eğer      İslâm'a girerlerse hidayete ermiş olurlar. Eğer yüz çevirirlerse, sana düşen      şey ancak tebliğ etmektir. Allah kulları görendir. Allah'ın âyetlerini inkâr      edenler ve haksız yere peygamberleri öldürenler, insanlar içinde adaleti emredenlerin      canına kıyanlar yok mu? Bunları acıklı bir azapla müjdele!
    22      - İşte bunlar öyle kimselerdir ki, dünyada da ahirette de bütün yaptıkları      boşa gitmiştir. Onların hiçbir yardımcıları da olmayacaktır.
    23      - Görmüyor musun, o kendilerine kitaptan bir nasip verilmiş olanlar, aralarında      hüküm vermek için Allah'ın kitabına davet olunuyorlar da, sonra içlerinden      bir kısmı yüz çevirerek dönüp gidiyorlar.
   24      - Bunun sebebi, onların "belli günlerden başka bize asla ateş azabı dokunmaz"      demeleridir. Uydurageldikleri yalanlar dinlerinde kendilerini aldatmaktadır.     
   25      - O geleceğinde hiç şüphe olmayan günde kendilerini bir araya topladığımız      ve hiç kimseye haksızlık edilmeden herkese ne kazandıysa tamamen ödendiği      vakit halleri nasıl olacaktır?
   26      - De ki: "Ey mülkün sahibi Allah'ım! Sen mülkü dilediğine verirsin, dilediğinden      de onu çeker alırsın, dilediğini aziz edersin, dilediğini zelil edersin. Hayır      Senin elindedir. Muhakkak ki, Sen her şeye kâdirsin.
   27      - Geceyi gündüzün içine sokarsın, gündüzü gecenin içine sokarsın; ölüden diri      çıkarırsın, diriden ölü çıkarırsın. Dilediğine de hesapsız rızık verirsin.
    28      - Müminler, müminleri bırakıp da kâfirleri dost edinmesin ve onu her kim yaparsa      Allah'dan ilişiği kesilmiş olur, ancak onlardan bir korunma yapmanız başkadır.      Bununla beraber Allah sizi kendisinden korunmanız hususunda uyarır. Nihâyet      gidiş Allah'adır.
    29      - De ki, göğüslerinizdekini gizleseniz de, açığa vursanız da Allah onu bilir.      Göklerde ne var, yerde ne varsa hepsini bilir. Hiç şüphesiz Allah, her şeye      kadirdir.
   30      - O gün her nefis, ne hayır işlemişse, ne kötülük yapmışsa onları önünde hazır      bulur. Yaptığı kötülüklerle kendi arasında uzak bir mesafe bulunsun ister.      Allah, size asıl kendisinden çekinmenizi emreder. Şüphesiz ki Allah, kullarını      çok esirger.
   31      - De ki, siz gerçekten Allah'ı seviyorsanız bana uyun ki, Allah da sizi sevsin      ve suçlarınızı bağışlasın. Çünkü Allah çok esirgeyici ve bağışlayıcıdır.
    32      - De ki, Allah'a ve Peygamber'e itaat edin! Eğer aksine giderlerse, şüphe      yok ki Allah kâfirleri sevmez.
    33      - Gerçekten Allah, Adem'i, Nuh'u, İbrahim soyunu ve İmran soyunu âlemler üzerine      seçkin kıldı.
    34      - Bir zürriyet olarak birbirinden gelmişlerdir. Allah her şeyi işitendir,      bilendir.
   35      - İmran'ın karısı: "Rabbim, karnımdakini tam hür olarak sana adadım, benden      kabul buyur, şüphesiz sen işitensin, bilensin." demişti.
   36      - Onu doğurunca -Allah onun ne doğurduğunu bilip dururken- şöyle dedi: "Rabbim,      onu kız doğurdum; erkek, kız gibi değildir. Ona Meryem adını verdim. Onu ve      soyunu koğulmuş şeytanın şerrinden sana ısmarlıyorum".
   37      - Bunun üzerine Rabbi onu güzel bir şekilde kabul buyurdu ve onu güzel bir      bitki gibi yetiştirdi ve Zekeriyya'nın himayesine verdi. Zekeriyya ne zaman      kızın bulunduğu mihraba girse, onun yanında yeni bir yiyecek bulurdu. "Meryem!      Bu sana nereden geldi?" deyince, o da: "Bu, Allah katındandır." derdi. Şüphesiz      Allah, dilediğine hesapsız rızık verir.
    38      - Orada Zekeriyya, Rabbine dua etti: "Rabbim! Bana katından hayırlı bir nesil      ver. Şüphesiz sen, duayı hakkıyle işitensin" dedi.
   39      - Zekeriyya mabedde namaz kılarken melekler ona: "Allah sana, Allah'dan bir      kelimeyi doğrulayıcı, efendi, nefsine hakim ve iyilerden bir peygamber olarak      Yahya'yı müjdeler." diye ünlediler.
   40      - Zekeriyya: "Ey Rabbim, benim nasıl oğlum olabilir? Bana ihtiyarlık gelip      çattı, karım ise kısırdır." dedi. Allah: "Öyledir, fakat Allah dilediğini      yapar." buyurdu.
   41      - Zekeriyya: "Rabbim! (oğlum olacağına dair) bana bir alâmet ver" dedi. Allah      da buyurdu ki: "Senin için alâmet, insanlara üç gün, işaretten başka söz söyleyememendir.      Ayrıca Rabbini çok an, sabah akşam tesbih et".
   42      - Hani melekler: "Ey Meryem! Allah seni seçti, seni tertemiz yarattı ve seni      dünya kadınlarına üstün kıldı.
   43      - Ey Meryem! Rabbine divan dur ve secdeye kapan ve rüku' edenlerle beraber      rüku' et" demişlerdi.
   44      - İşte bu, sana vahyettiğimiz gayb haberlerindendir. (Yoksa) "Meryem'i kim      himayesine alıp koruyacak?" diye kalemlerini (kur'a için) atarlarken sen yanlarında      değildin. (Bu hususta) Tartışırlarken de yanlarında bulunmadın.
   45      - Melekler şöyle demişti: "Ey Meryem! Allah sana kendisinden bir kelimeyi      müjdeliyor ki, adı Meryem oğlu İsa Mesih'dir; dünyada da ahirette de itibarlı,      aynı zamanda Allah'a çok yakınlardandır.
   46      - Beşikte de, yetişkin çağında da insanlarla konuşacak ve iyilerden olacaktır.     
   47      - (Meryem): "Ey Rabbim, bana bir beşer dokunmamışken benim nasıl çocuğum olur?"      dedi. Allah: "Öyle ama, Allah dilediğini yaratır, bir şeyin olmasını dilediğinde      ona sadece 'ol!' der, o da hemen oluverir." dedi.
    48      - Allah ona kitab (okuma ve yazmay)ı, hikmeti ve Tevrat ile İncil'i öğretir.     
   49      - Allah onu İsrailoğullarına (şöyle diyecek) bir peygamber olarak gönderir:      "Şüphesiz ki ben size Rabbinizden bir âyet (mucize, belge) getirdim: Size,      kuş biçiminde çamurdan birşey yaparım da içine üflerim, Allah'ın izniyle o,      kuş olur; anadan doğma körü ve alacalıyı iyileştiririm ve Allah'ın izniyle      ölüleri diriltirim. Evlerinizde ne yiyor ve neleri biriktiriyorsanız size      haber veririm".
   50      - "Önümdeki Tevrat'ı doğrulayıcı olarak ve size haram kılınan bazı şeyleri      helal kılmak için (geldim) ve Rabbiniz tarafından size bir mucize getirdim.      Artık Allah'tan korkun da bana uyun".
    51      - "Şüphesiz Allah, benim de Rabbim, sizin de Rabbinizdir. Onun için hep O'na      kulluk edin! İşte bu, doğru yoldur".
   52      - İsa onların inkârlarını hissedince: "Allah yolunda yardımcılarım kim?" dedi.      Havariler: "Allah yolunda yardımcılar biziz. Allah'a iman ettik. Şahit ol      ki, biz muhakkak müslümanlarız." dediler.
   53      - Ey Rabbimiz, senin indirdiğine iman ettik, o peygambere de uyduk. Artık      bizi şahidlerle beraber yaz.
   54      - Onlar hileye başvurdular, Allah da onların tuzağını boşa çıkardı. Allah      hileleri boşa çıkaranların en hayırlısıdır.
   55      - O zaman Allah şöyle dedi: "Ey İsa, şüphesiz ki seni öldüreceğim, seni kendime      yükselteceğim ve seni inkârcılardan temizleyeceğim. Hem sana uyanları, kıyamete      kadar o küfredenlerin üstünde tutacağım. Sonra dönüşünüz banadır, ayrılığa      düştüğünüz hususlarda aranızda hükmedeceğim".
   56      - "İnkâr edenlere gelince, onlara dünyada da, ahirette de şiddetli bir şekilde      azab edeceğim, onların hiçbir yardımcıları da olmayacaktır".
   57      - "İman edip iyi işler yapanlara gelince, Allah onların mükafatlarını tastamam      verecektir. Allah zalimleri sevmez".
   58      - İşte bu sana okuduğumuz, âyetlerden ve hikmetli Kur'ân'dandır.
   59      - Doğrusu Allah katında İsa'nın (yaratılışındaki) durumu, Âdem'in durumu gibidir;      onu topraktan yarattı, sonra ona "ol!" dedi, o da oluverdi.
   60      - Bu hak (gerçek) senin rabbindendir, o halde şüphecilerden olma.
   61      - Sana (gerekli) bilgi geldikten sonra artık kim bu konuda seninle tartışacak      olursa, de ki: "Gelin, oğullarımızı ve oğullarınızı, kadınlarımızı ve kadınlarınızı,      kendimizi ve kendinizi çağıralım, sonra da lanetleşelim; Allah'ın lanetinin      yalancılara olmasını dileyelim".
    62      - İşte (İsa hakkında söylenen) gerçek kıssa budur. Allah'tan başka hiçbir      tanrı yoktur. Muhakkak ki Allah çok güçlüdür ve hikmet sahibidir.
    63      - Eğer (haktan) yüz çevirirlerse, şüphesiz ki Allah bozguncuları çok iyi bilendir.     
   64      - De ki: Ey kitap ehli! Sizinle bizim aramızda ortak olan bir söze geliniz.      Allah'tan başkasına kulluk etmeyelim, O'na hiçbir şeyi eş tutmayalım ve Allah'ı      bırakıp da kimimiz kimimizi ilâhlaştırmasın. Eğer onlar yine yüz çevirirlerse,      deyin ki: "Şahit olun biz müslümanlarız".
   65      - Ey Kitap ehli! İbrahim hakkında niçin tartışıyorsunuz? Oysa Tevrat da, İncil      de ondan sonra indirilmiştir. Siz hiç düşünmüyor musunuz?
   66      - İşte siz böylesiniz. Haydi biraz bilginiz olan şey hakkında tartıştınız,      ya hiç bilginiz olmayan şey hakkında niçin tartışıyorsunuz? Allah bilir, siz      bilmezsiniz.
   67      - İbrahim, ne yahudi, ne de hıristiyandı; fakat o, Allah'ı bir tanıyan dosdoğru      bir müslümandı, müşriklerden de değildi.
    68      - Doğrusu onların İbrahim'e en yakın olanı, ona uyanlar, şu Peygamber ve iman      edenlerdir. Allah da müminlerin dostudur.
    69      - Kitap ehlinden bir grup sizi saptırmak istediler, halbuki sırf kendilerini      saptırıyorlar da farkına varmıyorlar.
   70      - Ey kitap ehli! (gerçeği) gördüğünüz halde, niçin Allah'ın âyetlerini inkâr      ediyorsunuz?
    71      - Ey kitap ehli! Niçin hakkı batıla karıştırıyor ve bile bile gerçeği gizliyorsunuz?     
   72      - Kitap ehlinden bir grup: "Müminlere indirilene günün başlangıcında inanın,      sonunda da inkâr edin, belki onlar da dönerler." dedi.
   73      - "Ve kendi dininize uyanlardan başkasına inanmayın" (dediler). De ki: "Şüphesiz      doğru yol, Allah'ın yoludur". (Onlar kendi aralarında): "Size verilenin benzerinin      hiçbir kimseye verilmiş olduğuna, yahut Rabbinizin huzurunda sizin aleyhinize      deliller getireceklerine" (de inanmayın dediler). De ki: "Lütuf Allah'ın elindedir,      onu dilediğine verir. Allah, rahmeti bol olan, her şeyi hakkıyla bilendir".     
   74      - Rahmetini dilediğine tahsis eder. Allah, büyük lütuf ve kerem sahibidir.     
   75      - Kitap ehlinden öylesi vardır ki, ona yüklerle mal emanet etsen, onu sana      eksiksiz iade eder. Fakat öylesi de vardır ki, ona bir dinar emanet etsen,      tepesine dikilip durmadıkça onu sana iade etmez. Bu da onların, "Ümmîlere      karşı yaptıklarımızdan bize vebal yoktur." demelerinden dolayıdır. Ve onlar,      bile bile Allah'a karşı yalan söylerler.
   76      - Hayır, kim sözünü yerine getirir ve kötülüklerden korunursa, şüphesiz Allah      da korunanları sever.
   77      - Allah'a verdikleri sözü ve yeminlerini az bir paraya satanlar var ya, işte      onların ahirette bir payı yoktur; Allah kıyamet günü onlarla hiç konuşmayacak,      onlara bakmayacak ve onları temizlemeyecektir. Onlar için acı bir azab vardır.
    78      - Kitap ehlinden öyle bir güruh da vardır ki, siz onu kitaptan sanasınız diye,      dillerini kitaba doğru eğip bükerler. Halbuki o, kitaptan değildir. "Bu, Allah      katındandır." derler; oysa o, Allah katından değildir. Allah'a karşı, kendileri      bilip dururken, yalan söylerler.
    79      - İnsanlardan hiçbir kimseye, Allah kendisine kitap, hüküm ve peygamberlik      verdikten sonra, kalkıp insanlara: "Allah'ı bırakıp bana kul olun." demesi      yakışmaz. Fakat onun: "Öğrettiğiniz ve okuduğunuz kitap gereğince Rabb'e halis      kullar olun" (demesi uygundur).
   80      - Ve O size: "Melekleri ve peygamberleri tanrılar edinin." diye de emretmez.      Siz müslüman olduktan sonra, size hiç inkârı emreder mi?
   81      - Allah peygamberlerden şöyle söz almıştı: "Andolsun ki size kitab ve hikmet      verdim, sonra yanınızda bulunan (kitaplar)ı doğrulayıcı bir peygamber geldiğinde      ona muhakkak inanacak ve ona yardım edeceksiniz! Bunu kabul ettiniz mi? Ve      bu hususta ağır ahdimi üzerinize aldınız mı?" demişti. Onlar: "Kabul ettik"      dediler. (Allah da) dedi ki: "Öyleyse şahit olun, ben de sizinle beraber şahit      olanlardanım".
   82      - Artık bundan sonra her kim dönerse, işte onlar yoldan çıkmışların ta kendileridir.     
   83      - Onlar, Allah'ın dininden başkasını mı arıyorlar? Halbuki göklerde ve yerde      ne varsa hepsi, ister istemez O'na boyun eğmiştir ve O'na döndürülüp götürüleceklerdir.     
   84      - De ki: "Allah'a, bize indirilen (Kur'ân)e, İbrahim'e, İsmail'e, İshak'a,      Yakub'a ve torunlarına indirilene, Musa'ya, İsa'ya ve peygamberlere Rablerinden      verilenlere inandık. Onların arasında hiçbir fark gözetmeyiz, biz O'na teslim      olmuşlarız".
    85      - Kim İslâm'dan başka bir din ararsa ondan asla kabul edilmeyecek ve o ahirette      de zarar edenlerden olacaktır.
   86      - İnandıktan, Peygamber'in hak olduğuna şehadet ettikten ve kendilerine açık      deliller geldikten sonra, inkâra sapan bir milleti Allah nasıl doğru yola      eriştirir? Allah zalimler güruhunu doğru yola iletmez.
    87      - İşte onların cezaları, Allah'ın, meleklerin, insanların hepsinin laneti      onların üzerlerindedir.
   88      - Onlar bu (lanetin) içinde ebedî kalacaklardır. Kendilerinden ne bu azab      hafifletilir, ne de yüzlerine bakılır.
    89      - Ancak bundan sonra tevbe edip kendini düzeltenler başka. Şüphesiz ki Allah,      çok bağışlayan ve çok esirgeyendir.
   90      - Şüphesiz imanlarının arkasından küfreden, sonra da küfrünü artırmış olanların      tevbeleri asla kabul olunmaz. İşte onlar sapıkların ta kendileridir.
    91      - Muhakkak ki inkâr edenler ve kâfir oldukları halde de ölenler, yeryüzü dolusu      altın fidye verseler bile hiç birisinden asla kabul edilmeyecektir. İşte dayanılmaz      azab onlar içindir. Onların hiçbir yardımcıları da yoktur.
   92      - Sevdiğiniz şeylerden (Allah yolunda) harcamadıkça, gerçek iyiliğe asla erişemezsiniz.      Her ne harcarsanız Allah onu hakkıyla bilir.
   93      - Tevrat indirilmeden önce, İsrail (Yakub)in kendisine haram kıldığı dışında,      yiyeceklerin hepsi İsrailoğullarına helal idi. De ki: "Eğer doğrulardan iseniz,      haydi Tevrat'ı getirip okuyun".
    94      - Kim bundan sonra Allah'a karşı yalan uydurursa, işte onlar zalimlerin ta      kendileridir.
    95      - De ki: "Allah doğru söylemiştir. Öyle ise dosdoğru, Allah'ı birleyici olarak      İbrahim'in dinine uyun. O, müşriklerden değildi".
   96      - Şüphesiz insanlar için kurulan ilk mabed, Mekke'deki çok mübarek ve bütün      âlemlere hidayet kaynağı olan Beyt (Kabe)dir.
   97      - Onda apaçık deliller, İbrahim'in makamı vardır. Oraya giren güvene erer.      Ona bir yol bulabilenlerin Beyt'i haccetmesi Allah'ın insanlar üzerinde bir      hakkıdır. Kim inkâr ederse, şüphesiz Allah bütün âlemlerden müstağni (kimseye      muhtaç değil, her şey ona muhtaç)dir.
   98      - De ki: "Ey kitap ehli! Allah yaptıklarınızı görüp dururken niçin Allah'ın      âyetlerini inkâr ediyorsunuz?"
   99      - De ki: "Ey kitap ehli! Gerçeği görüp bildiğiniz hâlde niçin Allah'ın yolunu      eğri göstermeye yeltenerek müminleri Allah'ın yolundan çevirmeye kalkışıyorsunuz?      Allah yaptıklarınızdan habersiz değildir".
   100      - Ey iman edenler! Kendilerine kitap verilenlerden herhangi bir gruba uyarsanız,      imanınızdan sonra sizi döndürüp kâfir yaparlar.
    101      - Size Allah'ın âyetleri okunup dururken ve Allah'ın elçisi de aranızda iken      nasıl inkâra saparsınız? Kim Allah'a sımsıkı bağlanırsa, kesinlikle doğru      yola iletilmiştir.
   102      - Ey iman edenler! Allah'tan, O'na yaraşır şekilde korkun ve ancak müslümanlar      olarak can verin.
   103      - Hep birlikte Allah'ın ipine (kitabına, dinine) sımsıkı sarılın. Parçalanıp      ayrılmayın. Allah'ın üzerinizdeki nimetini düşünün. Hani siz birbirinize düşmanlar      idiniz de, O, kalplerinizi birleştirmişti. İşte O'nun (bu) nimeti sayesinde      kardeşler olmuştunuz. Yine siz, bir ateş çukurunun tam kenarında iken oradan      da sizi O kurtarmıştı. İşte Allah size âyetlerini böyle apaçık bildiriyor      ki, doğru yola eresiniz.
   104      - İçinizden hayra çağıran, iyiliği emredip kötülükten men eden bir topluluk      bulunsun. İşte kurtuluşa eren onlardır.
   105      - Kendilerine apaçık deliller geldikten sonra parçalanıp ayrılığa düşenler      gibi olmayın. İşte bunlar için büyük bir azap vardır.
   106      - O gün bazı yüzler ağarır, bazı yüzler kararır. Yüzleri kararanlara: "İmanınızdan      sonra küfrettiniz ha? Öyle ise inkâr etmenize karşılık azabı tadın" (denecektir).     
   107      - Yüzleri ağaranlara gelince, (onlar) Allah'ın rahmeti içindedirler. Onlar      orada ebedî kalacaklardır.
    108      - Bunlar Allah'ın, sana gerçek olarak okuyageldiğimiz, âyetleridir. Allah      âlemlere hiçbir haksızlık etmek istemez.
   109      - Göklerde ve yerde olanların hepsi Allah'ındır. Bütün işler Allah'a döndürülür.
    110      - Siz insanlar için çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz. İyiliği emreder, kötülükten      vazgeçirmeğe çalışır ve Allah'a inanırsınız. Kitap ehli de inansaydı kendileri      için elbette daha hayırlı olurdu. İçlerinden iman edenler de var, ama pek      çoğu yoldan çıkmışlardır.
   111      - Onlar size eziyetten başka bir zarar veremezler. Eğer sizinle savaşmaya      kalkışsalar, size arkalarını dönüp kaçarlar. Sonra kendilerine yardım da edilmez.     
   112      - Onlar nerede bulunurlarsa bulunsunlar, üzerlerine alçaklık damgası vurulmuştur.      Meğer ki Allah'ın ipine ve insanlar (müminler)ın ahdine sığınmış olsunlar.      Onlar Allah'ın hışmına uğradılar ve üzerlerine de miskinlik damgası vuruldu.      Bunun sebebi, onların Allah'ın âyetlerini inkâr etmiş olmaları ve haksız yere      peygamberleri öldürmeleridir. Ayrıca isyan etmiş ve haddi de aşmışlardı.
   113      - Hepsi bir değildirler. Kitap ehli içinde doğruluk üzere bulunan bir ümmet      (topluluk) vardır ki, gecenin saatlerinde onlar secdeye kapanarak Allah'ın      âyetlerini okurlar.
   114      - Allah'a ve ahiret gününe inanırlar, iyiliği emrederler, kötülükten vazgeçirmeye      çalışırlar, hayır işlerinde de birbirleriyle yarışırlar. İşte onlar iyi insanlardandır.     
   115      - Onlar ne hayır işlerlerse karşılıksız bırakılmayacaklardır. Allah kendisinden      gereği gibi sakınanları bilir.
   116      - O inkâr edenler (var ya), onların ne malları, ne de evlatları, onlara Allah'a      karşı hiçbir fayda sağlamayacaktır. Onlar, ateş halkıdır; orada ebedi kalacaklardır.     
   117      - Onların bu dünya hayatında harcadıklarının durumu, kendilerine zulmeden      bir topluluğun ekinlerini vurup da mahveden kavurucu ve soğuk bir rüzgarın      hali gibidir. Allah onlara zulmetmedi. Fakat kendileri, kendilerine zulmediyorlar.     
   118      - Ey iman edenler! Kendi dışınızdakilerden sırdaş edinmeyin. Çünkü onlar size      fenalık etmekten asla geri kalmazlar, hep sıkıntıya düşmenizi isterler. Kin      ve düşmanlıkları ağızlarından taşmaktadır. Kalplerinde gizledikleri ise daha      büyüktür. Düşünürseniz, biz size âyetleri açıkladık.
    119      - İşte siz öyle kimselersiniz ki, onları seversiniz, halbuki onlar sizi sevmezler,      siz kitap(lar)ın hepsine inanırsınız, onlarsa sizinle buluştukları zaman "inandık"      derler. Başbaşa kaldıkları zaman da kinlerinden dolayı parmaklarının uçlarını      ısırırlar. De ki: "kininizle geberin!". Şüphesiz ki Allah göğüslerin (gönüllerin)      özünü bilir.
   120      - Size bir iyilik dokunsa fenalarına gider, başınıza bir kötülük gelse onunla      sevinirler. Eğer sabreder ve Allah'dan gereğince korkarsanız, onların hileleri      size hiçbir zarar vermez; çünkü Allah onları kendi amelleriyle kuşatmıştır.     
   121      - Hani sen sabah erkenden müminleri savaş mevzilerine yerleştirmek için ailenden      ayrılmıştın. Allah, hakkıyla işiten ve bilendir.
   122      - O zaman içinizden iki takım bozulmaya yüz tutmuştu. Halbuki Allah onların      yardımcısı idi. İnananlar, yalnız Allah'a dayanıp güvensinler.
   123      - Andolsun, sizler güçsüz olduğunuz halde Allah size Bedir'de yardım etmişti.      Allah'tan sakının ki, O'na şükretmiş olasınız.
   124      - O zaman sen müminlere: "Rabbinizin size, indirilmiş üç bin melek ile yardım      etmesi size yetmez mi?" diyordun.
   125      - Evet, sabreder ve (Allah'tan) korkarsanız, onlar ansızın üzerinize gelseler,      Rabbiniz size nişanlı nişanlı beş bin melekle yardım eder.
   126      - Allah, bunu size sırf bir müjde olsun ve kalpleriniz bununla yatışsın diye      yaptı. Yardım, yalnız daima galip ve hikmet sahibi olan Allah katındandır.     
   127      - (Allah bu yardımı) inkâr edenlerden bir kısmını kessin veya perişan etsin      de umutsuz olarak dönüp gitsinler (diye yaptı).
   128      - Bu işten sana hiçbir şey düşmez. (Allah), ya onların tevbesini kabul eder,      yahut onlara, zalim olduklarından dolayı azab eder.
   129      - Göklerde ve yerde olanların hepsi Allah'ındır. Dilediğini bağışlar, dilediğine      azab eder. Allah, çok bağışlayan, çok esirgeyendir.
   130      - Ey iman edenler! Kat kat artırılmış olarak faiz yemeyin. Allah'tan sakının      ki kurtuluşa eresiniz.
   131      - Kâfirler için hazırlanmış olan ateşten sakının.
   132      - Allah ve Peygambere itaat edin ki, size de merhamet edilsin.
   133      - Rabbinizin bağışına ve genişliği göklerle yer arası kadar olan, Allah'tan      gereği gibi korkanlar için hazırlanmış bulunan cennete koşun!
   134      - O (Allah'tan hakkıyla korka)nlar, bollukta ve darlıkta Allah için harcarlar,      öfkelerini yutarlar, insanları affederler. Allah iyilik edenleri sever.
   135      - Ve onlar çirkin bir günah işledikleri, yahut nefislerine zulmettikleri zaman      Allah'ı hatırlayarak hemen günahlarının bağışlanmasını dilerler. Allah'tan      başka günahları kim bağışlayabilir? Bir de onlar, bile bile, işledikleri (günah)      üzerinde ısrar etmezler.
   136      - İşte onların mükafatı (ödülleri) Rableri tarafından bağışlanma ve altından      ırmaklar akan, ebedî kalacakları cennetlerdir. Çalışanların mükafatı ne güzeldir!     
   137      - Muhakkak ki sizden önce birçok olaylar, şeriatler gelip geçmiştir. Yeryüzünde      gezin, dolaşın da yalancıların sonunun nasıl olduğunu bir görün.
   138      - Bu (Kur'ân) insanlar için bir açıklama, Allah'dan gereğince korkanlar için      doğru yolu gösterme ve bir öğüttür.
   139      - Gevşemeyin, üzülmeyin, eğer hakikaten inanıyorsanız, muhakkak üstün olan      sizsinizdir.
   140      - Eğer size (Uhud savaşında) bir yara değmişse, (Bedir harbinde) o topluma      da benzeri bir yara dokunmuştu. O günler ki, biz onları insanlar arasında      döndürür dururuz. (Bu da) Allah'ın sizden iman edenleri ayırt etmesi ve sizden      şahitler edinmesi içindir. Allah zalimleri sevmez.
   141      - Bir de bu, Allah'ın iman edenleri tertemiz seçip, kâfirleri yok etmesi içindir.
    142      - Yoksa siz, Allah içinizden cihad edenleri belli etmeden, sabredenleri ortaya      çıkarmadan cennete girivereceğinizi mi sandınız?
    143      - Andolsun ki siz ölümle karşılaşmadan önce onu arzuluyordunuz. İşte onu gördünüz,      ama bakıp duruyorsunuz.
    144      - Muhammed, ancak bir peygamberdir. Ondan önce de peygamberler gelip geçmiştir.      Şimdi o ölür veya öldürülürse gerisin geriye (eski dininize) mi döneceksiniz?      Kim (böyle) geri dönerse, Allah'a hiçbir şekilde zarar veremez. Allah şükredenleri      mükafatlandıracaktır.
   145      - Allah'ın izni olmadıkça hiçbir kimseye ölmek yoktur. (Ölüm) belirli bir      süreye göre yazılmıştır. Kim dünya menfaatini dilerse, kendisine ondan veririz.      Kim de ahiret sevabını isterse ona da ondan veririz. Biz şükredenleri mükafatlandıracağız.     
   146      - Nice peygamberler vardı ki, kendileriyle beraber birçok Allah dostları çarpıştılar;      Allah yolunda başlarına gelenlerden yılgınlık göstermediler, zaafa düşmediler,      boyun eğmediler. Allah sabredenleri sever.
    147      - Onların sözleri ancak: "Rabbimiz! Bizim günahlarımızı ve işlerimizdeki taşkınlıklarımızı      bağışla ve (yolunda) ayaklarımızı diret, Kâfirler güruhuna karşı da bize yardım      et!" demekten ibaretti.
   148      - Allah da onlara hem dünya nimetini, hem de ahiret sevabının güzelliğini      verdi. Allah güzel davrananları sever.
    149      - Ey iman edenler! Siz eğer kâfir olanlara uyarsanız, sizi topuklarınız üstünde      gerisin geriye çevirirler. O zaman büsbütün kaybedersiniz.
   150      - Hayır! Sizin mevlanız Allah'tır. O, yardım edenlerin en hayırlısıdır.
   151      - Allah'ın, hakkında hiçbir delil indirmediği şeyleri O'na ortak koşmalarından      dolayı, inkâr edenlerin kalplerine korku salacağız. Onların yurtları ateştir.      Zalimlerin dönüp varacağı yer ne kötüdür!
   152      - Siz Allah'ın izni ile düşmanlarınızı öldürürken, Allah, size olan vaadini      yerine getirmiştir. Allah size sevdiğiniz (galibiyeti) gösterdikten sonra      zaafa düştünüz. (Peygamber'in verdiği) emir hakkında tartışmaya kalkıştınız      ve isyan ettiniz. Kiminiz dünyayı istiyordu, kiminiz ahireti istiyordu. Sonra      Allah sizi, denemek için onlardan geri çevirdi ve sizi bağışladı. Allah müminlere      karşı çok lütufkârdır.
   153      - Peygamber sizi arkanızdan çağırıp dururken, siz boyuna uzaklaşıyor, hiç      kimseye dönüp bakmıyordunuz. Bundan dolayı Allah, size gam üstüne gam verdi      ki, ne elinizden gidene, ne de başınıza gelene üzülmeyesiniz. Allah yaptıklarınızdan      haberdardır.
   154      - Sonra o kederin ardından (Allah) üzerinize öyle bir eminlik, öyle bir uyku      indirdi ki, o, içinizden bir zümreyi örtüp bürüyordu. Bir zümre de canları      sevdasına düşmüştü. Allah'a karşı, cahiliyet zannı gibi, hakka aykırı bir      zan besliyorlar ve "Bu işten bize ne?" diyorlardı. De ki: "Bütün iş Allah'ındır".      Onlar sana açıklamayacaklarını içlerinde saklıyorlar (ve) diyorlar ki: "Bize      bu işten bir şey olsaydı burada öldürülmezdik". Onlara şöyle söyle: "Eğer      siz evlerinizde olsaydınız bile, üzerlerine öldürülmesi yazılmış olanlar yine      muhakkak yatacakları (öldürülecekleri) yerlere çıkıp gidecekti. Allah (bunu)      göğüslerinizin içindekini denemek ve yüreklerinizdekini temizlemek için yaptı.      Allah göğüslerin içinde olanı bilir.
   155      - İki toplumun karşılaştığı gün, içinizden yüz çevirip gidenler var ya, şeytan      onların kazandıkları bazı şeylerden dolayı ayaklarını kaydırmak istedi. Ama      yine de Allah onları affetti. Kuşkusuz Allah çok bağışlayandır, halim(çok      yumuşak)dir.
    156      - Ey iman edenler! Sizler inkâr edenler ve yeryüzünde sefere veya savaşa çıkan      kardeşleri için: "Eğer bizim yanımızda olsalardı ölmezlerdi ve öldürülmezlerdi."      diyenler gibi olmayın. Allah bunu, onların kalplerine bir hasret (yarası)      olarak koydu. Allah, diriltir ve öldürür. Allah yaptıklarınızı görmektedir.     
   157      - Eğer Allah yolunda öldürülür veya ölürseniz, Allah'ın bağışlaması ve rahmeti,      (sizin için) onların topladıkları (dünyalıkları)ndan daha hayırlıdır.
   158      - Andolsun, ölseniz de, öldürülseniz de Allah'ın huzurunda toplanacaksınız.     
   159      - Sen (o zaman), sırf Allah'ın rahmetiyle onlara karşı yumuşak davrandın.      Eğer kaba, katı yürekli olsaydın, onlar senin etrafından dağılıp giderlerdi.      Artık onları sen bağışla, onlar için Allah'dan mağfiret dile. (Yapacağın)      işlerde onlara da danış, bir kere de azmettin mi, artık Allah'a dayan. Muhakkak      ki Allah kendine dayanıp güvenenleri sever.
    160      - Allah size yardım ederse, sizi yenecek yoktur. Eğer sizi yardımsız bırakırsa,      artık ondan sonra size kim yardım edebilir? Müminler ancak Allah'a güvenip      dayansınlar.
   161      - Hiçbir peygambere ganimet malını gizlemesi (devlet-millet malını aşırması)      yaraşmaz. Kim böyle bir aşırma ve ihanette bulunursa kıyamet günü aşırdığını      boynuna yüklenerek getirir. Sonra da herkese kazandığının karşılığı tastamam      ödenir, onlar haksızlığa da uğramazlar.
    162      - Allah'ın rızasına uyan kimse, Allah'ın hışmına uğrayan ve varacağı yer cehennem      olan kimse gibi midir? Varış yeri olarak ne kötüdür orası!
   163      - Onlar (insanlar) Allah katında derece derecedirler. Allah, onların yaptıklarını      görmektedir.
   164      - Andolsun ki Allah, müminlere kendilerinden, onlara kendi âyetlerini okuyan,      onları arındıran ve onlara kitab ve hikmeti öğreten bir Peygamber göndermekle      büyük bir lütufta bulunmuştur. Oysa onlar, daha önce apaçık bir sapıklık içindeydiler.
    165      - (Bedir'de düşmanı) iki katına uğrattığınız bir musibet (Uhud'da) size çarpınca      mı: "Bu nereden" dediniz? De ki: "Bu başınıza gelen kendinizdendir". Şüphesiz      Allah her şeye kâdirdir.
   166      - 167 - İki topluluğun karşılaştığı günde başınıza gelen musibet de Allah'ın      izniyledir. Bu da müminleri belirlemesi ve hem de münafıklık yapanları ayırt      etmesi içindir. Ve onlara: "Geliniz, Allah yolunda savaşınız veya (hiç olmazsa)      savunmaya geçiniz." denilmişti. Onlar ise: "Biz savaşmasını (veya savaş olacağını)      bilseydik arkanızdan gelirdik." demişlerdi. Onlar, o gün, imandan çok küfre      yakındılar. kalblerinde olmayanı ağızlarıyla söylüyorlardı. Allah neyi gizlediklerini      daha iyi bilendir.
   168      - Kendileri oturup kaldıkları halde kardeşleri için: "Eğer bize uysalardı      öldürülmezlerdi" dediler. Onlara de ki: "Eğer iddianızda doğru iseniz, kendinizden      ölümü uzaklaştırınız".
   169      - Allah yolunda öldürülenleri sakın ölüler sanma. Bilakis onlar diridirler,      Rab'leri katında rızıklanmaktadırlar.
   170      - Allah'ın lütfundan verdiği nimetle sevinçlidirler. Arkalarından kendilerine      ulaşamayan kimselere de hiç bir korku olmayacağını ve üzülmeyeceklerini müjdelemek      isterler.
   171      - Onlar, Allah'ın nimetini, keremini ve Allah'ın, müminlerin ecrini zayi etmeyeceğini      müjdelerler.
   172      - Kendilerine yara dokunduktan sonra da Allah ve Peygamberi'nin davetine uydular.      Hele onlardan iyilik edenlere ve gereğince Allah'tan korkanlara büyük bir      mükafat vardır.
   173      - İnsanlar onlara: "Düşmanlarınız size karşı ordu topladı, onlardan korkun."      dediklerinde, bu, onların imanını artırdı ve şöyle dediler: "Allah bize yeter.      O ne güzel vekildir".
   174      - Bunun üzerine kendilerine hiç bir kötülük dokunmadan Allah'ın nimeti ve      lütfuyla geri döndüler ve Allah'ın rızasına uydular. Allah büyük lütuf sahibidir.     
   175      - (Size o haberi getiren) ancak şeytandır, (sadece) kendi dostlarını korkutabilir.      Onlardan korkmayın, eğer mümin iseniz benden korkun.
   176      - Küfürde yarışanlar seni üzmesin. Onlar, Allah'a hiç bir şekilde zarar veremezler.      Allah onlara ahirette bir pay vermemek istiyor. Onlar için büyük bir azap      vardır.
   177      - İman karşılığında inkarı satın alanlar Allah'a hiç bir zarar veremezler.      Onlar için acı bir azap vardır.
   178      - Kâfirler, kendilerine mühlet vermemizin, şahısları için hayırlı olduğunu      sanmasınlar. Biz onlara bu mühleti, ancak günahlarını artırsınlar diye veriyoruz.      Onlar için alçaltıcı bir azap vardır.
   179      - Allah, müminleri içinde bulunduğunuz şu durumda bırakacak değildir, pisi      temizden ayıracaktır. Ve Allah sizi gayba vakıf kılacak da değildir. Fakat      Allah, peygamberlerinden dilediğini seçip (gaybı bildirir). O halde Allah'a      ve peygamberlerine iman edin. Eğer iman eder ve günahlardan korunursanız,      sizin için büyük bir mükafat vardır.
   180      - Allah'ın, kendilerine lütfundan verdiği nimetlere karşı cimrilik edenler,      bunun, kendileri için hayırlı olduğunu sanmasınlar. Hayır o, kendileri için      şerdir. Cimrilik ettikleri şey, kıyamet gününde boyunlarına dolanacaktır.      Göklerin ve yerin mirası Allah'a aittir. Allah yaptıklarınızdan haberdardır.     
   181      - Allah, "Şüphesiz Allah fakirdir, biz zenginiz." diyenlerin lafını elbette      duymuştur. Onların söylediklerini ve peygamberleri haksız yere öldürmelerini      yazacağız ve şöyle diyeceğiz: "Tadın o yakıcı azabı!".
   182      - "Bu, kendi ellerinizin yapıp öne sürdüğünün karşılığıdır". Allah kullar(ın)a      asla zulmetmez.
   183      - "Ateşin yiyeceği bir kurban getirmedikçe hiç bir peygambere iman etmeyeceğimize      dair Allah bize ahidde bulundu." diyenlere de ki: "Benden önce size bazı peygamberler      açık belgelerle ve sizin dediğiniz şeyle geldi. Eğer doğru insanlarsanız,      ya onları niçin öldürdünüz?"
   184      - Eğer seni yalanladılarsa, senden önce açık deliller, hikmetli sayfalar ve      aydınlatıcı kitap getiren peygamberler de yalanlanmıştı.
   185      - Her canlı ölümü tadacaktır. Kıyamet günü ecirleriniz size eksiksiz olarak      verilecektir. Kim cehennemden uzaklaştırılıp cennete konursa o, gerçekten      kurtuluşa ermiştir. Dünya hayatı, aldatıcı zevkten başka birşey değildir.     
   186      - Muhakkak siz, mallarınız ve canlarınız hususunda imtihan olunacaksınız.      Sizden önce kendilerine kitap verilenlerden ve Allah'a ortak koşanlardan size      eziyet verici bir çok söz işiteceksiniz. Eğer sabreder ve Allah'dan gereği      gibi korkarsanız, şüphesiz işte bu azmi gerektiren işlerdendir.
   187      - Bir zaman Allah, kendilerine kitap verilenlerden, "Onu mutlaka insanlara      açıklayacaksınız, onu gizlemiyeceksiniz." diye söz almıştı. Onlar ise bunu      kulak ardı ettiler ve onu az bir dünyalığa değiştiler. Yaptıkları bu alışveriş      ne kadar kötüdür.
   188      - O yaptıklarına sevinen ve yapmadıkları şeylerle de övülmek isteyenlerin      (onacaklarını) sanma! Onların azaptan kurtulacaklarını da sanma! Onlar için      can yakıcı bir azap vardır.
   189      - Göklerin ve yerin mülkü Allah'ındır. Allah her şeye kâdirdir.
   190      - Göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün birbiri ardınca gelip      gidişinde selim akıl sahipleri için gerçekten açık, ibretli deliller vardır.     
   191      - Onlar ayaktayken, otururken ve yanları üzerine yatarken Allah'ı anarlar;      göklerin ve yerin yaratılışı üzerinde düşünürler. Ve "Rabbimiz! Sen bunu boş      yere yaratmadın, Sen yücesin, bizi ateşin azabından koru." derler.
   192      - "Rabbimiz! Sen kimi cehennem ateşine sokarsan onu rezil etmişsindir. Zalimlerin      hiç yardımcıları yoktur".
   193      - "Rabbimiz! Biz, 'Rabbinize iman edin' diye imana çağıran bir davetçi işittik,      hemen iman ettik. Rabbimiz! Günahlarımızı bağışla, kötülüklerimizi ört, bizleri      sana ermiş kullarınla beraber yanına al".
   194      - "Rabbimiz! bize peygamberlerine vaad ettiğini ver, kıyamet günü bizi rezil      etme. Muhakkak sen verdiğin sözden dönmezsin".
   195      - Rableri onlara şu karşılığı verdi: "Ben, erkek olsun, kadın olsun, sizden,      hiçbir çalışanın amelini zayi etmeyeceğim. Sizler birbirinizdensiniz. Göç      edenler, yurtlarından çıkarılanlar, yolumda eziyet edilenler, savaşanlar ve      öldürülenler... Onların günahlarını elbette örteceğim ve Allah katından bir      mükafat olmak üzere, onları altından ırmaklar akan cennetlere de koyacağım.      En güzel mükafat Allah katındadır".
   196      - Kâfirlerin diyar diyar dolaşmaları sakın seni aldatmasın.
   197      - Bu, az bir geçimliktir. Sonra onların varacakları yer cehennemdir. Ne kötü      bir yataktır orası!
   198      - Fakat Rablerinden gereğince korkanlar için altlarından ırmaklar akan cennetler      vardır. Onlar orada ebedî olarak kalacaklar, Allah katından ağırlanacaklardır.      İyiler için Allah katındakiler daha hayırlıdır.
   199      - Kitap ehlinden öyleleri var ki, Allah'a inanırlar, size indirilene ve kendilerine      indirilene -Allah'a boyun eğerek inanırlar. Allah'ın âyetlerini az bir değere      değişmezler. Onların mükafatı da Allah katındadır. Şüphesiz Allah, hesabı      çabuk görendir.
   200      - Ey iman edenler! Sabredin, düşmanlarınıza karşı sebat gösterin, nöbet bekleşin,      Allah'dan gereğince korkun ki, kurtuluşa eresiniz.

admin29.07.2013 - 20:59
4-NİSA Süresi Türkçe meali
   1      - Ey insanlar! Sizi bir tek nefisten yaratan ve ondan eşini yaratıp ikisinden      bir çok erkekler ve kadınlar üreten Rabbinizden korkun; kendi adına birbirinizden      dilekte bulunduğunuz Allah'dan ve akrabalık (bağlarını kırmak)tan sakının.      Şüphesiz Allah sizin üzerinizde gözeticidir.
    2      - Öksüzlere mallarını verin ve kötüsünü (onlara vererek) iyisiyle değiştirmeyin.      Onların mallarını, kendi mallarınıza karıştırıp yemeyin. Zira bu, büyük bir      günahtır.
    3      - Eğer öksüz kızlarla evlendiğinizde onlara karşı adaletli davranamamaktan      korkarsanız, hoşunuza giden diğer kadınlardan iki, üç ve dörde kadar evlenebilirsiniz.      Eğer adaleti gözetmemekten korkarsanız, o zaman bir tane ile veya elinizin      altındakiyle (sahip olduğunuz câriye ile) yetinin. Doğruluktan ayrılmamak      için bu daha elverişlidir.
   4      - Kadınlara mehirlerini gönül hoşluğuyla verin. Eğer onlar gönül rızasıyla      size bir şey bağışlarlarsa onu afiyetle yiyin.
   5      - Allah'ın, sizi başına diktiği mallarınızı aklı ermezlere vermeyin; o mallarla      onları besleyin, giydirin ve onlara güzel söz söyleyin.
    6      - Evlenme çağına gelinceye kadar yetimleri gözetip deneyin. Onların akılca      olgunlaştıklarını görürseniz, mallarını kendilerine teslim edin. "Büyüyecekler      de mallarına sahip olacaklar" endişesiyle onları israf ederek, tez elden yemeyin.      Zengin olan, onların malını yemekten çekinsin. Fakir olan ise, meşrû sûrette      yesin. Mallarını kendilerine verdiğiniz zaman, bunu şahitler karşısında yapın.      Hesap görücü olarak Allah yeter.
   7      - Ana, baba ve akrabaların miras olarak bıraktıklarında erkeklerin hissesi      vardır. Kadınların da ana, baba ve akrabaların bıraktıklarında hisseleri vardır.      Bunlar, az olsun çok olsun, farz kılınmış bir hissedir.
   8      - Paylaşma sırasında akrabalar, öksüzler, yoksullar hazır bulunurlarsa, onlara      da bir şey verin ve onlara güzelce sözler söyleyerek gönüllerini alın.
    9      - Kendileri, geriye zayıf çocuklar bıraktıkları takdirde, onların geleceğinden      endişe duyacak olanlar, (yetimler hakkında da aynı) endişeyi duysunlar, Allah'dan      sakınsınlar ve doğru söz söylesinler.
   10      - Yetimlerin mallarını haksız yere yiyenler, muhakkak ki karınlarını ateşle      doldurmuş olurlar ve cehennemi boylarlar.
   11      - Allah size evlatlarınızın miras taksimini şöyle emrediyor: Çocuklarınızda,      erkeğe iki kadın payı kadar, eğer hepsi kadın olmak üzere ikiden de fazla      iseler, bunlara mirasın üçte ikisi ve eğer bir tek kadın ise o zaman ona malın      yarısı vardır. Eğer ölen, ana ve baba ile birlikte çocuklar da bırakmışsa      ana babanın her birine ölenin terekesinden altıda bir; şâyet ölenin çocuğu      yok da, mirasçı olarak ana ve babası kalmışsa, ananın payı üçte birdir. Eğer      ölenin kardeşleri varsa terekenin altıda biri ananındır. Bu paylar, ölenin      borçları ödenip, vasiyeti de yerine getirildikten sonra hak sahiplerine verilir.      Baba ve çocuklardan, hangisinin size fayda bakımından daha yakın olduğunu,      siz bilmezsiniz. Bütün bunlar Allah tarafından farz kılınmıştır. Şüphesiz      Allah alîmdir, hakîmdir.
   12      - Eğer hanımlarınızın çocukları yoksa, bıraktıkları mirasın yarısı sizindir.      Şâyet bir çocukları varsa o zaman mirasın dörtte biri sizindir. Bu paylar,      ölenin vasiyeti yerine getirildikten ve varsa, borcu ödendikten sonra verilir.      Eğer siz çocuk bırakmadan ölürseniz, geriye bıraktığınız mirasın dörtte biri      hanımlarınızındır. Şâyet çocuklarınız varsa o zaman bıraktığınız mirasın sekizde      biri hanımlarınızındır. Bu paylar, yaptığınız vasiyetler yerine getirilip      ve varsa borcunuz ödendikten sonra verilir. Eğer ölen bir erkek veya kadının      çocuğu ve babası bulunmadığı halde kelâle olarak (yan koldan) mirasına konuluyor      ve kendisinin bir erkek veya kızkardeşi bulunuyorsa, bunlardan herbirinin      miras payı terekenin altıda biridir. Eğer mevcut olan kardeşler bundan daha      çok iseler, bu takdirde kardeşler mirasın üçte birini zarara uğratılmaksızın      aralarında eşit olarak taksim ederler. Bu paylar ölenin vasiyeti yerine getirilip      ve varsa borcu ödendikten sonra verilir. Bunlar, Allah tarafından bir emirdir.      Allah her şeyi bilen ve yarattıklarına çok yumuşak davranandır.
   13      - İşte bütün bu hükümler, Allah'ın koyduğu hükümler ve çizdiği sınırlardır.      Kim Allah'a ve Peygamberine itâat ederse Allah onu altlarından ırmaklar akan      cennetlere koyar. Onlar, orada ebedî olarak kalacaklardır. İşte büyük kurtuluş      budur.
   14      - Kim de Allah'a ve Peygamberine isyan eder ve Allah'ın koyduğu sınırları      aşarsa Allah onu da ebedî kalacağı cehennem ateşine koyar. Onun için alçaltıcı      bir azab vardır.


   15      - Kadınlarınızdan zina edenlere karşı, içinizden dört şahit getirin. Eğer      onlar, şahitlik yaparlarsa, bu kadınları, ölüm alıp götürünceye kadar veya      Allah onlara bir çıkış yolu açıncaya kadar evlerde hapsedin.
   16      - Sizlerden zina edenlerin her ikisine de eziyet edin. Eğer onlar tevbe edip      kendilerini ıslah ederlerse onlardan vazgeçin. Çünkü Allah tevbeleri kabul      eden ve çok merhamet edendir.
    17      - Ancak Allah'ın kabul etmesini vaad buyurduğu tevbe, o kimseler içindir ki,      bilmeyerek günah işleyip hemen tevbe edenlerin tevbesidir. İşte Allah bunların      tevbelerini kabul eder. Allah alîmdir hakîmdir. (Her şeyi bilendir, hikmet      sahibidir).
   18      - Yoksa günah işleyip de kendisine ölüm gelince: "İşte ben şimdi tevbe ettim."      diyen kimselerin tevbesi kabul edilmez. Kâfir olarak ölenlerin de tevbeleri      kabul edilmez. İşte bunlara ahirette can yakıcı bir azap hazırlamışızdır.     
   19      - Ey iman edenler! Kadınlara zorla varis olmanız size helal değildir. Verdiğiniz      mehrin bir kısmını kurtaracaksınız diye, onları sıkıştırmanız da helal değildir.      Ancak açık bir hayasızlık yapmış olurlarsa başka. Onlarla iyi geçinin. Eğer      kendilerinden hoşlanmadınızsa, olabilir ki, siz bir şeyden hoşlanmasanız da      Allah onda bir çok hayır takdir etmiş bulunur.
   20      - Eğer bir eşi bırakıp da yerine diğer bir eş almak isterseniz, öncekine yüklerle      mehir vermiş de bulunsanız, ondan bir şey geri almayın. O malı bir iftira      ve açık bir günah isnadı yaparak geri alır mısınız?
    21      - Birbirinizle kaynaşıp başbaşa kalmışken ve onlar sizden kuvvetli bir teminat      almışken verdiğinizi nasıl geri alabilirsiniz?
   22      - Cahiliye devrinde geçenler müstesna, babalarınızın nikahladığı kadınlarla      evlenmeyiniz. Şüphe yok ki o, pek çirkindi, iğrenç idi, o ne fena bir âdetti.
    23      - Size şunları nikahlamak haram kılındı: Anneleriniz, kızlarınız, kız kardeşleriniz,      halalarınız, teyzeleriniz, erkek ve kız kardeşlerinizin kızları, sizi emziren      süt anneleriniz, süt kızkardeşleriniz ve karılarınızın anneleri, ve kendileri      ile zifafa girdiğiniz kadınlarınızdan olan ve evlerinizde bulunan üvey kızlarınız.      Eğer üvey kızlarınızın anneleri ile zifafa girmemişseniz onlarla evlenmenizde      size bir günah yoktur. Sulbünüzden gelen (öz) oğullarınızın hanımları ile      evlenmeniz ve iki kız kardeşi birlikte nikahlamanız da haramdır. Ancak cahiliyyet      devrinde geçen geçmiştir. Şüphesiz ki Allah gafur (çok bağışlayıcı) ve çok      merhamet edicidir.
   24      - Bir de harb esiri olarak sahibi bulunduğunuz cariyeler müstesna, evli kadınlarla      evlenmeniz de size haram kılındı. Bütün bunlar Allah'ın üzerinize farz kıldığı      hükümlerdir. Bunların dışında kalanlar ise iffetli olarak zina etmeksizin      mallarınızla mehir vermek suretiyle evlenmek istemeniz size helal kılındı.      O halde onlardan nikah ile faydalanmanıza karşılık mehirlerini kendilerine      verin ki, bu farzdır. O mehri takdir edip kesinleştirdikten sonra birbirinizi      razı etmenizde bir mahzur yoktur. Şüphesiz ki Allah her şeyi çok iyi bilendir,      hüküm ve hikmet sahibidir.
   25      - Sizden her kim hür mümin kadınları nikah edecek bir zenginliğe gücü yetmiyorsa,      ona da ellerinizin altındaki mümin cariyelerinizden efendilerinin rızası ile      nikahlamak var. Allah sizin imanınızı daha iyi bilir. Siz birbirinizdensiniz.      O halde sahiplerinin izni ile ve mehirlerini örfe göre vermek suretiyle cariyelerden      iffetli olan, zina etmeyen, dost da edinmeyenlerle evlenin. Evlendikten sonra      bir fuhuş yaparlarsa, o vakit hür kadınlar hakkında gerekli bulunan cezanın      yarısı kendilerine lazım gelir. Bu hükümler, içinizden günah işlemekten korkanlaradır.      Sabretmeniz ise, sizin için daha hayırlıdır. Allah Gafûrdur, Rahimdir (çok      bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir).
   26      - Allah, sizlere bilmediklerinizi bildirmek, sizden öncekilerin yollarını      size göstermek ve tevbenizi kabul etmek istiyor. Allah, her şeyi çok iyi bilendir,      hüküm ve hikmet sahibidir.
    27      - Allah sizin tevbenizi kabul etmek istiyor. Halbuki şehvetlerine uyanlar      ise, sizin doğru yoldan büyük bir meyl ile sapmanızı istiyorlar.
   28      - Allah, din hususundaki ağır teklifleri sizden hafifletmek istiyor. Çünkü      insan sabır ve tahammül bakımından zayıf yaratılmıştır.
   29      - Ey iman edenler! Mallarınızı aranızda haksızlıkla yemeyin. Ancak kendi rızanızla      yaptığınız ticaretle yemeniz helaldir. Birbirinizin canına kıymayın. Şüphesiz      Allah, size karşı çok merhametlidir.
   30      - Kim, zulüm ve tecavüz yolu ile bu yasakları işlerse, yakında onu cehennem      ateşine atacağız. Onu ateşe atmak da Allah'a pek kolaydır.
   31      - Eğer siz, yasaklandığınız büyük günahlardan sakınırsanız, diğer kusurlarınızı      örter, sizi güzel bir makama koyarız.
   32      - Bir de Allah'ın bazınıza, diğerinden fazla verdiği şeyleri temenni etmeyin.      Erkeklere hak ettiklerinden bir pay vardır. Kadınlara da kendi kazandıklarından      bir pay vardır. İsteklerinizi Allah'ın fazlından ve kereminden isteyin. Gerçekten      Allah her şeyi hakkıyla bilendir.
   33      - Anne, baba ve akrabaların bıraktıkları her şey için bir mirasçı tayin ettik.      Yemin akdiyle mirasçı kıldıklarınızın paylarını da verin. Şüphesiz Allah,      her şeye şahittir.
   34      - Erkekler, kadın üzerine idareci ve hakimdirler. Çünkü Allah birini (cihad,      imamet, miras gibi işlerde) diğerinden üstün yaratmıştır. Bir de erkekler      mallarından (aile fertlerine) harcamaktadırlar. İyi kadınlar, itaatkar olanlar      ve Allah'ın korunmasını emrettiği şeyleri kocalarının bulunmadığı zamanlarda      da koruyanlardır. Fenalık ve geçimsizliklerinden korktuğunuz kadınlara gelince:      Önce kendilerine öğüt verin, yataklarından ayrılın. Bunlar da fayda vermezse      dövün. Eğer size itaat ederlerse kendilerini incitmeye başka bir bahane aramayın.      Çünkü Allah çok yücedir, çok büyüktür.
   35      - Eğer karı-koca arasının açılmasından endişeye düşerseniz bir hakem erkeğin      tarafından, bir hakem de kadının ailesinden kendilerine gönderin. Bu arabulucu      hakemler gerçekten barıştırmak isterlerse, Allah karı-koca arasındaki dargınlık      yerine geçim verir. Şüphesiz ki Allah hakkıyla bilendir, her şeyin aslından      haberdardır.
   36      - Allah'a ibadet edin ve O'na hiçbir şeyi ortak koşmayın. Sonra anaya, babaya,      akrabaya, yetimlere, yoksullara, akraba olan komşulara, yakın komşulara, yanında      bulunan arkadaşa, yolda kalanlara, sahip olduğunuz kölelere iyilik edin. Şüphesiz      Allah, kibirlenen ve övünen kimseyi sevmez.
   37      - Onlar ki hem kıskanır, cimrilik ederler, hem de herkese cimrilik tavsiye      ederler ve Allah'ın kendilerine lütfundan verdiği nimeti gizlerler. Biz kâfirlere      alçaltıcı bir azap hazırladık.
   38      - Bunlar, Allah'a ve ahiret gününe iman etmedikleri halde mallarını, insanlara      gösteriş yapmak için harcarlar. Şeytan kimin arkadaşı olursa, o ne kötü arkadaştır!
    39      - Bunlar, Allah'a ve ahiret gününe iman etselerdi ve Allah'ın verdiği rızıktan      gösterişsiz harcasalardı kendilerine ne zarar gelirdi? Allah onların söz ve      işlerini çok iyi bilendir.
   40      - Şüphesiz ki Allah, hiç kimseye zerre kadar zulüm etmez. Eğer yapılan iyilik      zerre kadar da olsa, onun sevabını kat kat artırır. Ve kendi katından büyük      bir mükafat verir.
   41      - Her ümmetten bir şahit getirdiğimiz ve seni de onların üzerine bir şahit      yaptığımız zaman bakalım kâfirlerin hali ne olacak!..
   42      - Allah'ı, inkar edip peygambere isyan edenler, o kıyamet günü yerle bir olmayı      isterler. Allah'tan hiçbir sözü gizleyemezler.
   43      - Ey iman edenler! Sarhoş iken ne söylediğinizi bilinceye kadar namaza yaklaşmayın.      Cünüb iken de yolcu olanlar müstesna gusül edinceye kadar namaza yaklaşmayın.      Eğer hasta olur, veya yolculukta bulunursanız veyahut biriniz abdest bozmaktan      gelince veya cinsî münasebette bulunup, su da bulamazsanız o zaman tertemiz      bir toprak ile teyemmüm edin. Niyetle yüzlerinize ve ellerinize sürün. Şüphesiz      ki Allah çok affedicidir, çok bağışlayıcıdır.
    44      - Kendilerine kitaptan bir nasib verilmiş olanları görmüyor musun? Onlar,      sapıklığı satın alıyorlar ve sizin de yoldan sapmanızı istiyorlar.
   45      - Allah sizin düşmanlarınızı çok iyi bilir. Gerçek bir dost olarak Allah yeter.      Ve yardımcı olarak da Allah yeter.
   46      - Yahudilerden bir kısmı, (Allah'ın kitabındaki) kelimeleri esas mânâsından      kaydırıp; dillerini eğerek ve dine saldırarak, "Sözünü işittik, emirlerine      isyan ettik, dinle, dinlemez olası ve râinâ (bizi gözet)" diyorlar. Halbuki      onlar, "İşittik ve itaat ettik; dinle ve bize de bak" deselerdi bu, kendileri      için daha hayırlı ve daha doğru olurdu. Fakat Allah, küfürleri yüzünden kendilerini      lanetlemiştir. Artık onlar, pek azı müstesna, iman etmezler.
    47      - Ey kendilerine kitap verilenler! Gelin yanınızda bulunan (Tevrat)ı tasdik      etmek üzere indirdiğimiz bu kitaba iman edin. Biz birtakım yüzleri silip de      enselerine çevirmeden yahut cumartesi halkını (yahudileri) lanetlediğimiz      gibi onları lanetlemeden önce iman edin. Yoksa Allah'ın emri mutlaka yerine      gelecektir.
   48      - Doğrusu Allah, kendisine ortak koşulmasını asla affetmez. Ondan başkasını      (diğer günahları) ise, dilediği kimseler için bağışlar ve mağfiret buyurur.      Her kim Allah'a şirk koşarsa gerçekten pek büyük bir günah ile iftira etmiş      olur.
   49      - Kendi nefislerini temize çıkaranları görmüyor musun? Hayır! Ancak Allah,      dilediğini temize çıkarır. Onlara kıl kadar zulmedilmez.
    50      - Bak nasıl da Allah'a yalan uyduruyorlar. Apaçık bir günah olarak bu yeter.     
   51      - "Şu kendilerine kitaptan (okuma yazmadan) bir nasib verilmiş olanları görmüyor      musun! Onlar puta ve şeytana inanıyorlar. Ve Allah'ı tanımayanlara, "Bunlar,      müminlerden daha doğru yoldadır." diyorlar.
   52      - Onlar, Allah'ın lanet ettiği kimselerdir. Allah kime lanet ederse artık      ona asla bir yardımcı bulamazsın.
   53      - Yoksa onların mülkten bir payı mı vardır. Eğer öyle olsaydı, insanlara bir      çekirdeğin zerresini bile vermezlerdi.
   54      - Yoksa onlar, Allah'ın lütuf ve kereminden insanlara verdiği nimetleri kıskanıyorlar      mı? Şüphesiz biz, İbrahim ailesine de kitap ve hikmeti vermiştik. Hem de onlara      büyük bir mülk ve saltanat ihsan ettik.
    55      - İşte o yahudilerden bir kısmı ona iman etti. Bir kısmı da ondan yüz çevirdi.      O iman etmeyenlere cehennem alevi yeter.
   56      - Şüphesiz ki âyetlerimizi inkâr eden kâfirleri biz yarın bir ateşe atacağız.      Derileri piştikçe azabı duysunlar diye, kendilerine başka deriler vereceğiz.      Çünkü, Allah gerçekten çok güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir.
   57      - İman edip salih ameller işliyenleri ise, altlarından ırmaklar akan cennetlere      koyacağız. Orada ebedî olarak kalacaklar. Onlara orada tertemiz eşler vardır.      Onları, koyu gölgeler altında bulunduracağız.
   58      - Allah size, emanetleri ehline vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz      zaman adaletle hükmetmenizi emrediyor. Allah, bununla size ne güzel öğüt veriyor.      Şüphesiz ki Allah her şeyi hakkıyla işiten, hakkıyla görendir.
   59      - Ey iman edenler! Allah'a itaat edin, Peygambere de itaat edin ve sizden      olan emir sahibine de itaat edin. Eğer herhangi bir şeyde anlaşmazlığa düşerseniz;      Allah'a ve ahiret gününe gerçekten inanıyorsanız, onu Allah ve Resulüne arz      edin. Bu, daha iyidir ve sonuç bakımından da daha güzeldir.
    60      - Şunları görmüyor musun? Kendilerinin sana indirilene ve senden önce indirilene      inandıklarını ileri sürüyorlar da tağuta inanmamaları kendilerine emrolunduğu      halde, tağut önünde muhakemeleşmek istiyorlar. Şeytan da onları bir daha dönemeyecekleri      kadar iyice sapıklığa düşürmek istiyor.
   61      - Onlara: "Allah'ın indirdiğine ve Peygambere gelin!" denince, münafıkların      senden büsbütün uzaklaştıklarını görürsün.
   62      - Ya nasıl, elleriyle yaptıkları yüzünden başlarına bir felaket gelince, hemen      sana geldiler de: "Biz sadece iyilik etmek ve arayı bulmak istedik." diye      Allah'a yemin ediyorlar.
   63      - Onlar, Allah'ın kalblerindekini bildiği kimselerdir; Onlara aldırma, onlara      öğüt ver ve onların içlerine tesir edecek güzel söz söyle!
   64      - Biz hangi peygamberi gönderdikse, sırf Allah'ın izni ile itaat edilmek üzere      gönderdik. Eğer onlar kendilerine zulmettikleri zaman sana gelseler de Allah'tan      günahlarının bağışlanmasını dileselerdi ve Resul de onların bağışlanmasını      dileseydi, elbette Allah'ı affedici, merhametli bulurlardı.
   65      - Hayır! Rabbine andolsun ki iş bildikleri gibi değil, onlar aralarında çıkan      çekişmeli işlerde seni hakem yapıp sonra da senin verdiğin hükme karşı içlerinde      hiçbir sıkıntı duymaksızın, tam bir teslimiyetle boyun eğmedikçe iman etmiş      olamazlar.
   66      - Eğer biz onlara: "Kendinizi öldürün, veya yurtlarınızdan çıkın." diye yazmış      olsaydık, içlerinden pek azı hariç, bunu yapamazlardı. Fakat kendilerine verilen      öğütleri tutsalardı, elbette haklarında hem daha hayırlı, hem de daha sağlam      olurdu.
   67      - Ve o zaman elbette kendilerine katımızdan büyük mükafat verirdik.
   68      - Ve onları elbette doğru yola iletirdik.
    69      - Kim Allah'a ve Peygambere itaat ederse işte onlar, Allah'ın kendilerine      nimet verdiği peygamberlerle, sıddıklarla, şehidlerle, iyilerle birliktedir.      Bunlar ne güzel arkadaştır!
   70      - Bu lütuf Allah'tandır. Bilen olarak Allah yeter.
   71      - Ey iman edenler! Düşmana karşı her türlü savunma tedbirinizi alınız. Onlara      karşı ya küçük birlikler halinde hareket ediniz veya topyekün seferber olunuz.     
   72      - Şüphesiz içinizden bir kısmı vardır ki, pek ağır davranır. Eğer başınıza      bir musibet gelirse: "Allah bana lutfetti de onlarla beraber bulunmadım."      der.
   73      - Ve eğer Allah'tan size bir lütuf ve zafer erişecek olsa, sizinle kendisi      arasında hiç sevgi yokmuş gibi, bu sefer de hiç şüphesiz şöyle diyecek: "Ah      ne olurdu, onlarla beraber olaydım da büyük murada ereydim."
   74      - O halde geçici dünya hayatını, ebedî ahiret hayatı karşılığında satacak      olanlar, Allah yolunda savaşsınlar. Her kim Allah yolunda savaşır da öldürülür      veya galip gelirse, her iki durumda da biz ona yarın pek büyük bir mükafat      vereceğiz.
    75      - Hem size ne oluyor ki, Allah yolunda: "Ey Rabbimiz! bizleri bu halkı zâlim      olan memleketten çıkar, tarafından bizi iyi idare edecek bir sahip ve bize      katından bir kurtarıcı gönder" diye yalvarıp duran zayıf ve zavallı erkekler,      kadınlar ve çocukların kurtarılması uğrunda savaşa çıkmıyorsunuz?
   76      - İman edenler, Allah yolunda savaşırlar. İnkâr edenler de tağut yolunda savaşırlar.      O halde siz şeytanın taraftarlarına karşı savaşın. Çünkü şeytanın hilesi zayıftır.
    77      - Kendilerine, "Ellerinizi savaştan çekin, namazı kılın, zekatı verin" denilenleri      görmedin mi? Üzerlerine savaş yazılınca hemen içlerinden bir kısmı insanlardan,      Allah'tan korkar gibi, hatta daha çok korkarlar ve "Rabbimiz! Niçin bize savaş      yazdın? Ne olurdu bize azıcık bir müddet daha tanımış olsaydın da biraz daha      yaşasaydık?" derler. Onlara de ki: "Dünya zevki ne de olsa azdır, ahiret,      Allah'a karşı gelmekten sakınan için daha hayırlıdır ve size kıl kadar haksızlık      edilmez."
   78      - Her nerede olursanız olun ölüm size yetişir, son derece sağlam kaleler içinde      de bulunsanız yine kurtulamazsınız. Onlara bir iyilik erişirse "Bu, Allahtandır"      derler, bir kötülüğe uğrarlarsa, "Bu, senin yüzündendir." derler. Ey Muhammed!      De ki: "Hepsi Allah'tandır." Bu topluma ne oluyor ki, hiç söz anlamaya yanaşmıyorlar?     
   79      - (Ey insanoğlu!) sana gelen her iyilik Allah'tandır, sana ne kötülük dokunursa      kendindendir. Ey Muhammed! Biz seni bütün insanlara bir elçi olarak gönderdik.      Buna şahit olarak da Allah yeter.
   80      - Kim peygambere itaat ederse Allah'a itaat etmiş olur. Kim de yüz çevirirse,      biz seni onlara bekçi olarak göndermedik.
   81      - Sana "Peki" derler, fakat senin yanından çıktıklarında, içlerinden birtakımı,      geceleyin (gündüz) söylemiş olduklarının tersini kurarlar. Allah onların geceleyin      tasarladıklarını yazıyor. Sen onlara aldırma. Allah'a güven. Vekil olarak      Allah yeter.
   82      - Onlar hâlâ Kur'ân'ı gereği gibi düşünüp anlamaya çalışmazlar mı? Eğer o      Allah'tan başkası tarafından indirilmiş olsaydı mutlaka onda birçok çelişkiler      bulurlardı.
   83      - Kendilerine güven veya korku hususunda bir haber geldiğinde onu hemen yayıverirler.      Halbuki onu peygambere ve aralarında yetkili kimselere götürselerdi, onlardan      sonuç çıkarmaya gücü yetenler, onu anlarlardı. Allah'ın üzerinizdeki lütfu      ve rahmeti olmasaydı, pek azınız hariç, şeytana uyardınız.
   84      - (Ey Muhammed) Allah yolunda savaş! Sen ancak kendi yaptığından sorumlusun.      Müminleri de savaşa teşvik et. Umulur ki, Allah kâfirlerin gücünü kırar. Hiç      şüphesiz ki Allah kuvvet ve kudretçe çok daha güçlü, ve cezası daha çetindir.     
   85      - Kim güzel bir işte aracılık ederse, ona o işin sevabından bir pay vardır.      Kim de kötü bir şeyde aracılık yaparsa, ona da o kötülükten bir pay vardır.      Allah her şeyi gözetip karşılığını verir.
   86      - Siz bir selam ile selamlandığınız zaman, siz de ondan daha güzeliyle karşılık      verin veya verilen selamı aynen iade edin. Şüphesiz Allah, her şeyin hesabını      gereği gibi yapandır.
   87      - Kendinden başka ilâh olmayan Allah, sizi kıyamet gününde mutlaka biraraya      toplayacaktır. Bunda asla şüphe yoktur. Allah'tan daha doğru sözlü kim olabilir?     
   88      - O halde, siz niçin münafıklar hakkında iki gruba ayrılıyorsunuz? Allah onları      kazandıkları günah yüzünden terslerine döndürdüğü halde Allah'ın saptırdığını      yola getirmek mi istiyorsunuz? Allah kimi saptırırsa, sen onun için bir çıkış      yolu bulamazsın.
   89      - Onlar, küfür işledikleri gibi, sizin de küfür işleyip kendileriyle bir olmanızı      arzu ettiler. Onun için, onlar Allah yolunda hicret edinceye kadar içlerinden      dost edinmeyin. Eğer bundan yüz çevirirlerse onları yakalayın ve bulduğunuz      yerde öldürün; Onlardan ne bir dost, ne de bir yardımcı edinmeyin.
   90      - Ancak o kimselere dokunmayın ki, sizinle aralarında anlaşma olan bir kavme      sığınmış bulunurlar. Yahut ne sizinle, ne de kendi kavimleriyle savaşmayı      gönüllerine sığdıramayıp tarafsız olarak size gelmişlerdir. Eğer Allah dileseydi,      onları size musallat kılardı, onlar da sizinle savaşırlardı. Eğer onlar sizden      uzak dururlar, sizinle savaşmayıp size barış teklif ederlerse, Allah, sizin      için onlar aleyhine bir yol vermemiştir.
   91      - Diğer birtakım kimseleri de bulacaksınız ki; hem sizden emin olmak, hem      de kavimlerinden emin olmak isterler. Fitne için her davet olunuşlarında onun      içine başaşağı dalarlar. Eğer bunlar sizden çekinmezlerse, kendilerini bulduğunuz      yerde yakalayın ve öldürün. İşte bunlar aleyhinde size açık bir ferman verdik.     
   92      - Hata dışında bir mümin, diğer bir mümini öldüremez. Ve kim bir mümini yanlışlıkla      öldürürse, mümin bir köle azad etmesi ve ölenin ailesine (varislerine) teslim      edilecek bir diyet vermesi gerekir. Ancak ölünün ailesinin bağışlaması müstesnadır.      Eğer öldürülen, mümin olmakla beraber size düşman bir kavimden ise, o zaman,      öldürenin bir köle azad etmesi gerekir. Eğer öldürülen sizinle aralarında      antlaşma olan bir kavimden ise, öldürenin, ölenin ailesine diyet vermesi ve      mümin bir köle azad etmesi gerekir. Bunlara gücü yetmeyenin de Allah tarafından      tevbesinin kabulü için arka arkaya iki ay oruç tutması gerekir. Allah, Alimdir      (her şeyi bilendir), Hakimdir (hüküm ve hikmet sahibidir).
   93      - Kim bir mümini kasten öldürürse, cezası, içinde ebedî olarak kalacağı cehennemdir.      Allah ona gazab ve lanet etmiş ve onun için büyük bir azab hazırlamıştır.     
   94      - Ey İman edenler! Allah yolunda cihada çıktığınız zaman, mümini kâfirden      ayırmak için iyice araştırın. Size selam veren kimseye, dünya hayatının menfaatini      gözeterek, "Sen mümin değilsin" demeyin. Allah katında çok ganimetler var.      İslâm'a ilk önce girdiğiniz zaman siz de öyle idiniz. Sonra Allah size lutufta      bulundu. Onun için iyice araştırın. Şüphesiz ki Allah, yaptıklarınızdan haberdardır.     
   95      - Müminlerden özür sahibi olmaksızın oturanlarla Allah yolunda mallarıyla,      canlarıyla cihad edenler eşit olamazlar. Allah, mallarıyla, canlarıyla cihad      edenleri, derece itibariyle, oturanlardan üstün kıldı. Allah onların hepsine      de cenneti vaad etmiştir. Bununla beraber Allah mücahitlere, oturanların üzerinde      büyük bir ecir vermiştir.
   96      - Kendi katından derece derece rütbeler, bir mağfiret ve rahmet vermiştir.      Öyle ya, O çok bağışlayıcı, çok merhamet edicidir.
   97      - Melekler, kendilerine zulmeden kişilerin canlarını aldıklarında, onlara,      "Ne işte idiniz?" derler. Onlar da: "Biz yer yüzünde zayıf kimselerdik." derler.      Melekler: "Allah'ın yeryüzü geniş değil miydi, siz de orada hicret etseydiniz      ya?" derler. İşte bunların varacakları yer cehennemdir. O ne kötü gidiş yeridir.     
   98      - Ancak gerçekten aciz ve zayıf olan, çaresiz kalan ve hicret etmeye yol bulamayan      erkekler, kadınlar ve çocuklar hariç...
   99      - Umulur ki, Allah bu kimseleri affeder. Allah çok affedici, çok bağışlayıcıdır.     
   100      - Her kim Allah yolunda hicret ederse, yeryüzünde gidecek çok yer de bulur,      genişlik de bulur. Her kim Allah'a ve Peygamberine hicret etmek maksadıyla      evinden çıkar da sonra kendisine ölüm yetişirse, kuşkusuz onun mükafatı Allah'a      düşer. Allah çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir.
   101      - Yeryüzünde sefere çıktığınızda kâfirlerin size bir kötülük yapacağından      korkarsanız namazı kısaltmanızda size bir vebal yoktur. Kuşkusuz kâfirler      sizin apaçık düşmanınızdır.
   102      - Sen onların aralarında bulunup da onlara namaz kıldırdığında içlerinden      bir kısmı seninle beraber namaza dursun. Silahlarını da yanlarına alsınlar.      Bunlar secdeye vardıklarında diğer bir kısmı arkanızda beklesin. Sonra o namaz      kılmamış olan diğer kısım gelsin seninle beraber kılsınlar ve ihtiyatlı bulunsunlar,      silahlarını yanlarına alsınlar. Kâfirler arzu ederler ki, silahlarınızdan      ve eşyanızdan bir gafil olsanız da size ani bir baskın yapsalar. Eğer size      yağmur gibi bir eziyet erişir veya hasta olursanız silahlarınızı bırakmanızda      bir vebal yoktur. Bununla beraber ihtiyatı elden bırakmayın. Kuşkusuz Allah      kâfirlere alçaltıcı bir azap hazırlamıştır.
   103      - O korkulu zamanda namazı kıldınız mı gerek ayakta, gerek otururken ve gerek      yanlarınız üzerinde hep Allah'ı zikredin. Korkudan kurtulduğunuzda namazı      tam erkanı ile kılın. Çünkü namaz müminlere belirli vakitlerde yazılı bir      farzdır.
   104      - Düşman topluluğunu takip etmede gevşeklik göstermeyin. Eğer siz acı duyuyorsanız,      kuşkusuz onlar da sizin acı duyduğunuz gibi acı çekiyorlar. Oysa siz Allah'tan      onların ümit edemeyecekleri şeyleri umuyorsunuz. Kuşkusuz Allah her şeyi bilendir,      hikmet sahibidir.
   105      - Biz sana Kitab (Kur'ân)ı hak olarak indirdik ki, insanlar arasında Allah'ın      sana gösterdiği şekilde hüküm veresin. Sakın hainlerin savunucusu olma!
   106      - Allah'tan bağışlanmanı dile. Şüphesiz, Allah bağışlayıcıdır, esirgeyicidir.     
   107      - Kendilerine hainlik edenleri savunma. Muhakkak Allah hain günahkârları sevmez.     
   108      - Bunlar, insanlardan (hainliklerini) gizlerler de, Allah'tan gizlemezler.      Oysa O, geceleyin istemediği şeyi kurarlarken onların yanı başlarındadır.      Allah, onların yaptıklarını (ilmiyle) kuşatmıştır.
   109      - Haydi siz dünya hayatında onları savunuverdiniz (diyelim). Peki kıyamet      gününde Allah'ın huzurunda onları kim savunacaktır? Yahut onlara kim vekil      olacaktır?
   110      - Kim bir kötülük işler, yahut nefsine zulmeder, sonra da Allah'tan bağışlanmasını      dilerse, Allah'ı bağışlayıcı ve esirgeyici bulur.
   111      - Kim bir kötülük işlerse, kendi nefsine kötülük etmiş olur. Allah her şeyi      hakkıyle bilendir, hikmet sahibidir.
   112      - Kim bir hata veya bir günah işler de sonra onu bir suçsuzun üzerine atarsa,      muhakkak iftira etmiş ve apaçık bir günah yüklenmiş olur.
   113      - Eğer Allah'ın sana lütuf ve merhameti olmasaydı, onlardan bir güruh seni      sapıtmaya çalışırdı. Halbuki onlar, ancak kendi nefislerini saptırırlar, sana      hiçbir zarar veremezler. Allah, sana Kitab (Kur'an)ı ve hikmeti indirmiş ve      sana bilmediğin şeyleri öğretmiştir. Allah'ın sana olan lütfu büyüktür.
   114      - Bir sadaka vermeyi yahut iyilik yapmayı veyahut da insanlar arasını düzeltmeyi      emreden(ler)inki hariç, onların aralarındaki gizli gizli konuşmalarının çoğunda      hiçbir hayır yoktur. Kim bunları sırf Allah'ın rızasını kazanmak için yaparsa,      yakında ona büyük bir mükafat vereceğiz.
   115      - Kim kendisine doğru yol besbelli olduktan sonra Peygamber'e karşı çıkar,      müminlerin yolundan başkasına uyup giderse onu döndüğü yolda bırakırız ve      cehenneme sokarız. Orası ne kötü bir gidiş yeridir.
   116      - Şüphesiz Allah kendisine ortak koşulmasını bağışlamaz. Bunun dışında dilediğini      bağışlar. Allah'a ortak koşan, muhakkak ki, derin bir sapıklığa düşmüştür.     
   117      - Onlar, Allah'ı bırakırlar da, yalnız dişilere taparlar. Böylece ancak inatçı      şeytana tapmış olurlar.
   118-119      - Allah o şeytana lanet etti. Ve o da: "Elbette senin kullarından belirli      bir pay alacağım, onları mutlaka saptıracağım, onları boş kuruntulara sokacağım,      ve onlara emredeceğim de hayvanların kulaklarını yaracaklar, onlara emredeceğim      de Allah'ın yaratışını değiştirecekler" dedi. Kim Allah'ı bırakıp da şeytanı      dost edinirse, şüphesiz o, apaçık bir ziyana uğramış olur.
   120      - Şeytan onlara vaad eder ve onları boş umutlarla oyalar. Oysa şeytanın onlara      vaadi, aldatmadan başka bir şey değildir.
   121      - Bunların varacakları yer cehennemdir. Ondan kurtulmak için çare bulamazlar.     
   122      - İman edip iyi işler yapanları da altlarından ırmaklar akan cennetlere sokacağız,      orada ebedî olarak kalacaklardır. Bu, Allah'ın gerçek vaadidir. Allah'dan      daha doğru sözlü kim olabilir?
   123      - (İş), ne sizin kuruntunuza, ne de kitap ehlinin kuruntusuna göredir. Kötülük      yapan, o yüzden cezalandırılır. O, kendisine Allah'tan başka ne bir dost,      ne de bir yardımcı bulabilir.
   124      - Erkek veya kadın, kim mümin olur da güzel amellerden işlerse, işte onlar      cennete girerler. Zerre kadar da haksızlığa uğratılmazlar.
   125      - İyilik yaparak kendisini Allah'a teslim eden ve İbrahim'in dinine dosdoğru      olarak tâbi olan kimseden, din bakımından daha iyi kim olabilir? Allah, İbrahim'i      dost edinmişti.
   126      - Göklerde ve yerde olanların hepsi Allah'ındır. Allah, her şeyi kuşatıcıdır.     
   127      - Kadınlar hakkında senden fetva isterler. De ki: Onlar hakkındaki fetvayı      size Allah veriyor: Yazılmış hakları olan mirası kendilerine vermediğiniz      ve nikahlanmayı istemediğiniz öksüz kızlar ve zavallı çocuklara ve bir de      yetimlere adaletle davranmanız hakkında Kitap'ta size okunan âyetler vardır.      Sizin her yaptığınız iyiliği, muhakkak Allah bilir.
   128      - Eğer bir kadın kocasının geçimsizliğinden, yahut kendisinden yüz çevirmesinden      endişe ederse, aralarında bir sulh yapmalarında, onlara bir günah yoktur.      Sulh hep hayırlıdır. Zaten nefisler kıskançlığa hazırdır. Eğer iyi geçinir      ve geçimsizlikten sakınırsanız, şüphesiz Allah yaptıklarınızdan haberdardır.     
   129      - Kadınlarınız arasında her yönden adaletli davranmaya ne kadar uğraşsanız      buna güç yetiremezsiniz. Bari birisine tamamen kapılıp da diğerini askıya      alınmış gibi bırakmayın. Eğer arayı düzeltir ve haksızlıktan korunursanız,      şüphesiz Allah çok bağışlayıcı ve esirgeyicidir.
   130      - Eğer karı-koca birbirlerinden ayrılacak olurlarsa, Allah, onların her birini      geniş lutfuyla muhtaç bırakmaz. Allah'ın lutfu geniştir, hikmeti büyüktür.     
   131      - Göklerde ve yerde ne varsa hepsi Allah'ındır. Sizden önce kendilerine kitap      verilenlere ve size Allah'tan korkmanızı emrettik. Eğer inkâr ederseniz, biliniz      ki, göklerde ve yerde ne varsa hepsi Allah'ındır. Allah hiçbir şeye muhtaç      değildir, hamd ve senâ O'na yakışır.
    132-      Göklerde ve yerde ne varsa hepsi Allah'ındır. Vekil olarak Allah yeter.
   133      - Ey insanlar! Eğer Allah dilerse sizi giderir de başkalarını getirir. Ve      Allah, buna kadirdir.
   134      - Kim dünya nimetini isterse, bilsin ki dünya ve ahiret nimeti Allah katındadır.      Allah her şeyi çok iyi işiten ve çok iyi görendir.
   135      - Ey iman edenler! Adaleti ayakta tutan ve kendiniz, ana-babanız ve yakın      akrabanız aleyhine de olsa, yalnız Allah için şahitlik eden kimseler olunuz.      Zira zengin de olsa, fakir de olsa, Allah ikisine de (sizden) daha yakındır.      Nefsinizin arzusuna uyarak adaletten uzaklaşmayın. Eğer (şahitlik ederken)      dilinizi eğer, bükerseniz veya çekinirseniz, şüphesiz Allah yaptıklarınızdan      haberdardır.
   136      - Ey iman edenler! Allah'a, Peygamberine, Peygamberine indirdiği Kitab'a,      ve daha önce indirdiği kitaba iman edin. Kim Allah'ı, meleklerini, kitaplarını,      peygamberlerini ve ahiret gününü inkâr ederse sapıklığın en koyusuna düşmüş      olur.
   137      - İman edip sonra inkâr eden, sonra iman edip tekrar inkâr eden, sonra da      inkârlarında ileri gidenleri Allah ne bağışlayacak, ne de doğru yola eriştirecektir.     
   138      - Münafıklara da haber ver ki, kendileri için çok acı bir azab vardır.
   139      - Onlar, müminleri bırakıp kâfirleri dost ediniyorlar. Onların yanında izzet      ve şeref mi arıyorlar? Halbuki bütün izzet ve şeref Allah'a aittir.
   140      - Allah size Kitab (Kur'an)da: "Allah'ın âyetlerinin inkâr edildiğini ve onlarla      alay edildiğini işittiğiniz zaman, başka bir söze geçmedikleri müddetçe, o      kâfirlerle oturmayın. Aksi halde siz de onlar gibi olursunuz" diye hüküm indirdi.      Muhakkak ki Allah, münafıkların ve kâfirlerin hepsini cehennemde toplayacaktır.     
   141      - Onlar sizi gözetleyip dururlar. Eğer Allah tarafından size bir zafer nasip      olursa: "Biz sizinle beraber değil miydik?" derler. Şayet kâfirlerin zaferden      bir payı olursa: (Bu defa da onlara): "Size üstünlük sağlayarak sizi müminlerden      korumadık mı?" derler. Allah, kıyamet gününde aranızda hükmünü verecektir.      Allah, müminlerin aleyhine kâfirlere hiçbir yol vermeyecektir.
   142      - Münafıklar, Allah'ı aldatmaya çalışırlar. Halbuki Allah, onların oyunlarını      başlarına geçirecektir. Onlar, namaza kalktıkları zaman tembel tembel kalkarlar.      İnsanlara gösteriş yaparlar. Allah'ı pek az anarlar.
   143      - Münafıklar, küfür ile iman arasında bocalamaktadırlar. Ne bu müminlere bağlanırlar,      ne de şu kâfirlere. Allah kimi doğru yoldan saptırırsa, sen artık ona kurtuluş      yolu bulamazsın.
   144      - Ey iman edenler! Müminleri bırakıp da kâfirleri dost edinmeyin. Kendi aleyhinizde      Allah'a apaçık bir delil mi vermek istiyorsunuz?
   145      - Şüphesiz ki münafıklar, cehennem ateşinin en aşağı tabakasındadırlar. Onlara      bir yardım edici de bulamazsın.
   146      - Ancak tevbe edenler, durumlarını düzeltenler, Allah'a sarılanlar ve Allah      için dinlerine samimi olarak bağlananlar müstesna. İşte bunlar müminlerle      beraberdirler. Allah, müminlere büyük bir mükafat verecektir.
   147      - Eğer şükreder ve iman ederseniz Allah size azabı ne yapar? Allah, şükredenlerin      mükafatını veren ve her şeyi bilendir.
   148      - Allah, zulme uğrayanların dışında, çirkin sözün açıkça söylenmesinden hoşlanmaz.      Allah her şeyi hakkıyla işiten, hakkıyla bilendir.
    149      - Bir hayrı açıklar yahut gizlerseniz, yahut da bir kötülüğü bağışlarsanız,      biliniz ki, Allah da çok bağışlayıcıdır, her şeye hakkıyla kadirdir.
   150      - Onlar, Allah'ı ve peygamberlerini inkâr ederler, Allah ile peygamberlerinin      arasını ayırmak isterler. "Kimine inanırız, kimini inkâr ederiz" derler. Bu      ikisinin (imanla küfrün) arasında bir yol tutmak isterler.
    151      - İşte onlar gerçek kâfirlerdir. Biz de kâfirlere alçaltıcı bir azab hazırlamışızdır.     
   152      - Allah'a ve peygamberlerine iman edenler ve onlar arasında ayırım yapmayanlara      (Allah) pek yakında mükafatlarını verecektir. Allah çok bağışlayıcıdır, çok      merhametlidir.
   153      - Kitap ehli, senden, kendilerine gökten bir kitap indirmeni istiyorlar. Musa'dan      bundan daha büyüğünü istemişler ve: "Allah'ı bize açıkça göster" demişlerdi.      Haksızlıkları sebebiyle onları yıldırım çarptı. Sonra kendilerine açık deliller      geldiği halde buzağıyı (tanrı) edinmişlerdi. Onları bundan dolayı da affettik.      Ve Musa'ya açık bir delil (yetki) verdik.
   154      - Söz vermeleri için Tur dağını üzerlerine kaldırdık. Onlara: "O kapıdan secde      ederek girin" dedik. Yine onlara: "Cumartesi yasağını çiğnemeyin" dedik ve      onlardan sağlam bir söz aldık.
   155      - Verdikleri sözden dönmeleri, Allah'ın âyetlerini inkâr etmeleri, haksız      yere peygamberlerini öldürmeleri ve "kalblerimiz kılıflıdır" demelerinden      dolayı (başlarına türlü belalar verdik). Doğrusu Allah, inkârları sebebiyle      onların kalplerini mühürlemiştir. Pek azı hariç onlar inanmazlar.
   156      -(Kalblerinin mühürlenmesinin diğer bir sebebi de İsa'yı) inkâr etmeleri ve      Meryem'e büyük bir iftirada bulunmalarıdır.
    157      - Bir de "Biz Allah'ın peygamberi Meryem oğlu İsa Mesih'i öldürdük" demeleridir.      Oysa onu ne öldürdüler, ne de astılar. Fakat öldürdükleri kimse, onlara İsa      gibi gösterildi. Onun hakkında anlaşmazlığa düşenler, ondan yana tam bir kuşku      içindedirler. O hususta bir bilgileri yoktur. Sadece zanna uyuyorlar. Onu      kesinlikle öldürmediler.
   158      - Fakat Allah onu kendisine yükseltmiştir. Allah, aziz (daima üstün)dir, hikmet      sahibidir.
   159      - Kitap ehlinden hiçbir kimse yoktur ki, ölmeden önce ona (İsa'ya) iman etmiş      olmasın. Kıyamet gününde o, onlara şahitlik edecektir.
   160-161      - Yahudilerin zulmetmeleri ve birçok kimseleri Allah yolundan alıkoymaları,      yasaklandıkları halde faiz almaları ve insanların mallarını haksız yere yemeleri      sebebiyle daha önce kendilerine helâl kılınan temiz şeyleri haram kıldık.      Onlardan kâfir olanlara can yakıcı bir azap hazırladık.
   162      - Fakat onlardan ilimde derinleşmiş olanlar ve iman edenler, sana indirilene      ve senden önce indirilenlere iman ederler. Onlar, namazı kılan, zekatı veren,      Allah'a ve ahiret gününe iman edenlerdir. İşte onlara büyük bir mükafat vereceğiz.     
   163      - Muhakkak biz, Nuh'a ve ondan sonra gelen peygamberlere vahyettiğimiz gibi,      sana da vahyettik. İbrahim'e, İsmail'e, İshak'a, Yakub'a, torunlarına, İsa'ya,      Eyyûb'a, Yunus'a, Harun'a ve Süleyman'a da vahyettik. Davud'a da Zebur'u verdik.     
   164      - Daha önce sana anlattığımız peygamberlerle, anlatmadığımız başka peygamberlere      de (vahyettik). Ve Allah Musa ile de konuştu.
   165      - Peygamberleri müjdeciler ve azab habercileri olarak gönderdik ki, peygamberlerden      sonra insanların Allah'a karşı bir bahaneleri olmasın. Allah mutlak üstündür,      yegane hikmet sahibidir.
   166      - Fakat Allah, sana indirdiğini kendi ilmiyle indirmiş olduğuna şahitlik eder.      Melekler de buna şahitlik ederler. Allah'ın şahitliği de kafidir.
   167      - Şüphesiz inkâr edip, insanları Allah yolundan alıkoyanlar, derin bir sapıklığa      düşmüşlerdir.
   168      - Muhakkak Allah, inkâr edenleri ve zulmedenleri ne bağışlar, ne de doğru      bir yola eriştirir.
   169      - Onları ancak cehennemin yoluna (iletecek ve) onlar orada ebedî olarak kalacaklardır.      Bu ise Allah'a çok kolaydır.
   170      - Ey insanlar, Resul size, Rabbi'nizden hakkı (gerçeği) getirdi. Kendi yararınıza      olarak ona inanın. Eğer inkâr ederseniz, bilin ki göklerde ve yerde olanların      hepsi Allah'ındır. Allah bilendir, hikmet sahibidir.
   171      - Ey kitab ehli! Dininizde taşkınlık etmeyin ve Allah hakkında ancak doğru      olanı söyleyin! Meryem oğlu İsa Mesih, sadece Allah'ın elçisi, Meryem'e atmış      olduğu kelimesi ve O'ndan bir ruhtur. Allah'a ve peygamberlerine inanın (Allah)      üçtür demeyin. Kendi yararınız için buna son verin. Muhakkak ki Allah tek      bir ilâhtır. O, çocuk sahibi olmaktan yüce (münezzeh)dir. Göklerdeki ve yerdekilerin      hepsi O'nundur. Vekil olarak Allah yeter.
    172      - Hiçbir zaman Mesih de Allah'ın bir kulu olmaktan çekinmez, Allah'a yakın      melekler de. Kim O'na kulluk etmekten çekinir ve büyüklük taslarsa bilsin      ki O, onların hepsini huzuruna toplayacaktır.
   173      - İnanıp güzel işler yapanlara gelince, onların mükafatlarını eksiksiz ödeyecek      ve lütfundan onlara daha fazlasını da verecektir. Allah'a kulluktan çekinip      büyüklük taslayanlara da şiddetli bir şekilde azab edecek ve onlar Allah'dan      başka kendilerine ne bir dost, ne de bir yardımcı bulamayacaklardır.
    174      - Ey insanlar! Size Rabbinizden bir delil (Muhammed) geldi ve size apaçık      bir nur indirdik.
   175      - Allah'a inanıp O'na sımsıkı sarılanları (Allah), kendisinden bir rahmet      ve lutfa sokacak ve kendisine varan dosdoğru yola iletecektir.
   176      - Senden fetva istiyorlar. Deki: "Allah size kelâle (babasız ve çocuksuz kimse)      nin mirası hakkında hükmünü açıklıyor: Çocuğu olmayan, fakat kız kardeşi bulunan      bir kişi ölürse, bıraktığı malın yarısı o (kız kardeşi)nundur. Çocuğu olmayan      kız kardeş ölürse, erkek kardeş ona varis olur. Eğer (ölenin) iki kız kardeşi      varsa, bıraktığının üçte ikisi onlarındır. Eğer kardeşler erkek ve kız olurlarsa,      erkeğin hissesi, iki kızın hissesi kadardır. Şaşırmamanız için Allah size      (hükümlerini) açıklıyor. Allah, her şeyi hakkıyla bilendir.


admin29.07.2013 - 20:59
5-MAİDE Süresi türkçe meali

    1      - Ey iman edenler! Sözleşmeleri yerine getirin. İhramlı iken avlanmayı helal      saymamanız şartıyla, çeşitli hayvanlar size helal kılındı. Ancak haram oldukları      size okunacak olanlar müstesna. Şüphesiz Allah dilediği hükmü verir.
   2      - Ey iman edenler! Allah'ın alâmetlerine, haram aya, kurbanlık hediyelere,      gerdanlıklarına ve Rablerinden lutuf ve rıza bekleyerek Kabe'ye yönelenlere      sakın saygısızlık etmeyin. İhramdan çıktığınız zaman avlanabilirsiniz. Sizi      Mescid-i Haram'dan çevirdiklerinden dolayı bir topluma karşı olan kininiz,      sizi saldırıya sevk etmesin. İyilik ve takva üzerinde yardımlaşın, günah ve      düşmanlık üzerinde yardımlaşmayın. Allah'tan korkun. Çünkü Allah'ın azabı      çetindir.
   3      - Leş, kan, domuz eti, Allah'tan başkasının adı anılarak kesilen; boğulmuş,      vurulmuş, yukardan düşmüş, boynuzlanmış, canavar yırtmış olup da canlı iken      kesmedikleriniz; dikili taşlar (putlar) üzerine boğazlanan hayvanlar ve fal      oklarıyla kısmet (şans) aramanız size haram kılındı. Bunların hepsi doğru      yoldan çıkmaktır. Bugün kâfirler, dininize karşı ümitsizliğe düşmüşlerdir.      Onlardan korkmayın, benden korkun. Bugün dininizi kemale erdirdim, size nimetimi      tamamladım. Size din olarak İslâmı beğendim. Kim açlıktan daralır, günaha      istekle yönelmeden bunlardan yemek zorunda kalırsa, ona günah yoktur. Çünkü      Allah bağışlayan, merhamet edendir.
    4      - Sana, kendilerine neyin helal kılındığını soruyorlar. De ki: "Size iyi ve      temiz şeyler helal kılındı." Allah'ın size öğrettiğinden öğreterek yetiştirdiğiniz      avcı hayvanların sizin için tuttuklarını yiyin ve üzerine Allah'ın adını anın      (besmele çekin), Allah'tan korkun. Muhakkak Allah, hesabı çabuk görendir.     
   5      - Bugün size iyi ve temiz şeyler helal kılındı. Kendilerine kitap verilenlerin      yiyecekleri size helal olduğu gibi, sizin yiyeceğiniz de onlara helâldir.      Ve müminlerden iffetli hür kadınlar ve sizden önce kendilerine kitap verilenlerden      namuslu hür kadınlar, zina etmeksizin, gizli dost tutmaksızın, namuslu bir      şekilde mehirlerini ödediğiniz takdirde, size helâldir. Her kim imanı inkâr      ederse, ameli boşa gitmiş olur ve o, ahirette zarara uğrayanlardandır.
   6      - Ey iman edenler! Namaz kılmaya kalktığınız zaman, yüzlerinizi ve dirseklere      kadar ellerinizi yıkayın. Başlarınızı meshedin, iki topuğa kadar da ayaklarınızı      yıkayın. Eğer cünüp iseniz temizlenin. Hasta iseniz, yahut yolculukta iseniz,      yahut biriniz abdest bozmaktan gelmişse yahut kadınlara dokunmuşsanız, su      da bulamamışsanız, temiz bir toprağa teyemmüm edin. Bunun için de yüzlerinizi      ve ellerinizi o toprakla meshedin. Allah size bir güçlük çıkarmak istemiyor,      fakat sizi temizlemek ve şükredesiniz diye de üzerinizdeki nimetini tamamlamak      istiyor.
   7      - Allah'ın, üzerinizdeki nimetini ve "İşittik, itaat ettik" dediğinizde sizden      aldığı ve kendisiyle sizi bağladığı ahdini hatırlayın. Allah'tan korkun, çünkü      Allah göğüslerin özünü çok iyi bilir.
    8      - Ey iman edenler, Allah için hakkı ayakta tutanlar ve adaletle şahitlik yapanlar      olunuz. Bir kavme olan kininiz, sizi adaletsizliğe sevketmesin. Adaletli olun,      çünkü o, takvaya daha yakındır. Allah'tan korkun. Şüphesiz Allah, yaptıklarınızdan      haberdardır.
   9      - Allah, iman edenlere ve salih amel işleyenlere şöyle vaad etmiştir: Onlar      için mağfiret ve büyük bir mükafat vardır.
    10      - İnkâr eden ve âyetlerimizi yalanlayanlara gelince, işte onlar, cehennemliktirler.     
   11      - Ey iman edenler! Allah'ın size olan nimetini hatırlayın. Hani bir topluluk      size el uzatmaya (tecavüze) yeltenmişti de, O (Allah) onların ellerini sizden      çekmişti. Allah'tan korkun. Müminler yalnız Allah'a dayansınlar.
   12      - Allah, İsrailoğularından söz almıştı. İçlerinden on iki müfettiş göndermiştik...      Allah şöyle demişti: " Ben, muhakkak sizinle beraberim. Namazı dosdoğru kıldığınız,      zekatı verdiğiniz, peygamberlerime iman ettiğiniz ve onlara yardımda bulunduğunuz,      (mallarınızı) Allah yolunda güzelce sarfettiğiniz takdirde, günahlarınızı      mutlaka örter ve sizi altından ırmaklar akan cennetlere korum. Fakat sizden      her kim de, bundan sonra küfrederse, dosdoğru yoldan sapmış olur.
   13      - Sözlerini bozdukları için onları lanetledik ve kalblerini katılaştırdık.      Kelimeleri yerlerinden değiştiriyorlar. Uyarıldıkları şeyden pay almayı unuttular.      İçlerinden pek azı hariç, daima onlardan hainlik görürsün. Yine de onları      affet, aldırma. Çünkü Allah güzel davrananları sever.


   14      - "Biz hıristiyanız" diyenlerden de söz almıştık. Onlar da kendilerine hatırlatılan      şeylerin çoğunu unutmuşlardı. Biz de onların arasına, kıyamete kadar sürecek      kin ve düşmanlık soktuk. Allah, ne yapmış olduklarını onlara - elbette haber      verecektir.
   15      - Ey kitap ehli! Kitaptan gizlemiş olduğunuz şeylerin çoğunu açıklayan, çoğundan      da vazgeçen peygamberimiz size geldi. Ayrıca size, Allah'tan bir nur ve apacık      bir kitap da gelmiştir.
   16      - Allah o kitabla rızasına uygun hareket edenleri selamet yollarına iletir.      Onları izniyle karanlıklardan aydınlığa çıkarır ve onları dosdoğru yola sevk      eder.
   17      - Muhakkak ki, "Allah, ancak Meryemoğlu İsa Mesih'tir" diyenler kâfir olmuşlardır.      (Onlara) de ki: " Allah, Meryemoğlu İsa Mesih'i, anasını ve bütün yeryüzündekileri      helak etmek istese O'na kim engel olabilir? " Göklerin, yerin ve ikisi arasındakilerin      mülkiyeti sadece Allah'a aittir. O, dilediğini yaratır. Allah, her şeye kadirdir.     
   18      - Yahudiler ve hıristiyanlar, "Biz Allah'ın oğulları ve sevgilileriyiz" dediler.      De ki: " O halde niçin günahlarınızdan ötürü (Allah ) size azab ediyor?" Hayır,      siz de O'nun yaratıklarından birer insansınız. O dilediğini bağışlar, dilediğine      azab eder. Göklerin, yerin ve ikisi arasında bulunan her şeyin mülkü Allah'ındır.      Nihayet dönüş de O'nadır.
   19      - Ey kitap ehli! Peygamberlerin arasının kesildiği bir sırada size Resulümüz      geldi, gerçekleri açıklıyor ki, (yarın kıyamet gününde): "Bize bir müjdeleyici      ve uyarıcı gelmedi" demeyiniz. İşte müjdeleyici ve uyarıcı geldi. Allah, her      şeye kadirdir.
   20      - Musa kavmine şöyle demişti: "Ey kavmim! Allah'ın üzerinizdeki nimetini hatırlayın.      O, içinizden peygamberler çıkardı. Sizi hükümdarlar yaptı. Ve âlemlerde hiçbir      kimseye vermediğini size verdi."
   21      - "Ey kavmim, Allah'ın size yazdığı kutsal toprağa girin, geriye dönmeyin,      yoksa kayba uğrarsınız."
   22      - Onlar da: "Ey Musa! Orada zorba bir kavim var. Onlar oradan çıkmadıkça biz      oraya asla giremeyiz. Eğer oradan çıkarlarsa, şüphesiz biz de gireriz" dediler.     
   23      - Allah'tan korkan ve Allah'ın kendilerine nimet verdiği iki adam şöyle dedi:      "Onların üzerlerine kapıdan girin. Oradan girerseniz muhakkak galip gelirsiniz.      Eğer layıkıyla inanıyorsanız yalnız Allah'a dayanın.
   24      - Kavmi Musa'ya: "Ey Musa! Onlar orada olduğu sürece biz oraya asla girmeyiz.      Sen ve Rabb'in gidin savaşın. Biz burada oturacağız" dediler.
   25      - Musa: "Ey Rabbim! Ben, kendimle kardeşimden başkasına söz geçiremiyorum,      artık bizimle bu fâsık kavmin arasını ayır" dedi.
   26      - Allah Musa'ya şöyle dedi: "Kırk sene o mukaddes yer onlara haram kılınmıştır.      Yeryüzünde şaşkın şaşkın dolaşacaklar. O fâsık kavim için üzülme!".
   27      - Onlara Âdem'in iki oğluyla ilgili haberi hakkıyle oku. Hani her ikisi birer      kurban sunmuşlardı, birinden kabul edilmiş, diğerinden kabul edilmemişti.      (Kurbanı kabul edilmeyen, ötekine):" Seni öldüreceğim" demişti. Diğeri ise      şöyle demişti: "Allah, yalnız kendisinden korkanlardan kabul eder".
   28      - "Allah'a yemin ederim ki, sen beni öldürmek için bana el uzatsan da, ben      seni öldürmek için sana el uzatacak değilim, ben âlemlerin Rabb'i olan Allah'tan      korkarım.
   29      - "Ben isterim ki sen, benim günahımı da, kendi günahını da yüklenip ateş      halkından olasın! Zalimlerin cezası budur".
    30      - Bunun üzerine kurbanı kabul edilmeyenin nefsi kendisini, kardeşini öldürmeye      teşvik etti ve onu öldürdü. Böylece zarara uğrayanlardan oldu.
   31      - Derken Allah bir karga gönderdi, ona kardeşinin cesedini nasıl gömeceğini      göstermek için toprağı eşeliyordu. "Yazıklar olsun bana, şu karga kadar olup      da kardeşimin cesedini gömmekten âciz miyim ben?" dedi ve pişman olanlardan      oldu.
   32      - Bunun içindir ki, İsrâiloğulları'na: "Kim, bir cana kıymayan veya yeryüzünde      bozgunculuk çıkarmayan bir nefsi öldürürse, bütün insanları öldürmüş gibi      olur. Kim de bir nefsin yaşamasına sebep olursa, bütün insanları yaşatmış      gibi olur" hükmünü yazdık (farz kıldık). Şüphesiz ki onlara peygamberlerimiz      açık delillerle geldiler. Yine de bundan sonra onların birçoğu yeryüzünde      aşırı gitmektedirler.
   33      - Allah ve Resulüne karşı savaşan ve yeryüzünde fesat çıkarmaya çalışanların      cezası, ancak öldürülmeleri veya asılmaları yahut ayak ve ellerinin çaprazlama      kesilmesi, ya da yeryüzünde başka bir yere sürgün edilmeleridir. Bu, dünyada      onlar için bir zillettir. Ahirette ise onlar için büyük bir azab vardır.
   34      - Ancak kendilerini yakalamanızdan önce tevbe edenler başka. Bilin ki Allah,      çok bağışlayan ve çok merhamet edendir.
   35      - Ey inananlar, Allah'tan korkun, O'na yaklaşmaya yol arayın ve O'nun yolunda      cihad edin ki, kurtuluşa eresiniz.
    36      - Bütün yeryüzündekiler ve bir o kadarı daha inkâr edenlerin olsa, bunlar      kıyamet gününün azabından kurtulmak için hepsini fidye olarak verseler yine      onlardan kabul edilmez. Onlar için can yakıcı bir azap vardır.
   37      - Cehennem ateşinden çıkmak isterler. Ama oradan çıkacak değillerdir. Onlar      için devamlı bir azap vardır.
   38      - Hırsızlık eden erkek ve kadının, yaptıklarına karşılık Allah'dan bir ceza      olarak ellerini kesin. Allah daima üstündür, hikmet sahibidir.
   39      - Kim yaptığı haksızlıktan sonra tevbe eder, halini düzeltirse, şüphesiz Allah,      onun tevbesini kabul eder. Çünkü Allah bağışlayan, merhamet edendir.
   40      - Göklerin ve yerin mülkünün Allah'a ait olduğunu, dilediğine azap edip dilediğini      de bağışladığını bilmedin mi? Allah herşeye kâdirdir.
   41      - Ey peygamber, ağızlarıyla "inandık" deyip, kalbleriyle inanmamış olanlardan      ve yahudilerden küfürde yarış edenler seni üzmesin. Onlar yalana kulak verirler,      sana gelmeyen diğer bir topluluğa kulak verirler, kelimeleri yerlerinden değiştirirler,      "eğer size bu verilirse alın, bu verilmezse sakının" derler. Allah birini      şaşırtmak isterse, sen onun için Allah'a karşı hiçbir şey yapamazsın. Onlar      öyle kimselerdir ki, Allah, onların kalblerini temizlemek istememiştir. Onlar      için dünyada rezillik var ve yine onlar için ahirette de büyük bir azab vardır.     
   42      - Onlar, yalana çok kulak verirler ve çok haram yerler. Eğer sana gelirlerse,      ister aralarında hükmet, ister onlardan yüz çevir. Eğer onlardan yüz çevirirsen,      sana hiçbir zarar veremezler. Eğer aralarında hükmedersen adaletle hükmet.      Şüphesiz Allah, adaletli davrananları sever.
   43      - İçinde Allah'ın hükmü bulunan Tevrat yanlarında dururken seni nasıl hakem      yapıyorlar da ondan sonra da dönüveriyorlar? Onlar inanıcı değillerdir.
   44      - İçinde hidayet ve nûr bulunan Tevrat'ı, elbette biz indirdik. Müslüman olan      peygamberler, yahudiler hakkında hükmederler, kendilerini Tanrıya adamış zâhitler,      âlimler de, Allah'ın kitabını korumakla görevlendirildiklerinden (onunla hüküm      verirler) ve onun Allah'ın kitabı olduğuna şahitlik ederlerdi. İnsanlardan      korkmayın, benden korkun, âyetlerimi az bir paraya satmayın. Kim Allah'ın      indirdiğiyle hükmetmezse, işte onlar kâfirlerin ta kendileridir.
   45      - Biz Tevrat'ta onlara, cana can, göze göz, buruna burun, kulağa kulak, dişe      diş ve yaralara karşılıklı kısas (ödeşme) yazdık. Bununla beraber kim kısas      hakkını bağışlarsa, bu kendi günahlarına keffaret olur. Ve kim Allah'ın indirdiğiyle      hükmetmezse, işte onlar zalimlerin ta kendileridir.
    46      - O peygamberlerin ardından, yanlarındaki Tevrat'ı doğrulayıcı olarak Meryemoğlu      İsa'yı gönderdik ve ona içinde hidayet ve nur olan, kendinden önceki Tevrat'ı      tasdik eden ve Allah'dan korkanlar için bir hidayet rehberi ve bir öğüt olan      İncil'i verdik.
   47      - İncil ehli de Allah'ın ona indirdikleriyle hükmetsinler. Kim, Allah'ın indirdiği      ile hükmetmezse, işte onlar fâsıkların ta kendileridir.
   48      - Sana da (ey Muhammed) geçmiş kitapları tasdik eden ve onları kollayıp koruyan      Kitab (Kur'ân)ı hak ile indirdik. Onların aralarında Allah'ın indirdiği ile      hükmet. Onların arzu ve heveslerine uyarak, sana gelen haktan sapma. Biz,      herbiriniz için bir şeriat ve yol belirledik. Eğer Allah dileseydi sizi tek      bir ümmet yapardı, fakat size verdiklerinde sizi denemek istedi. Öyleyse iyiliklere      koşun. Hepinizin dönüşü Allah'adır. O, ihtilafa düştüğünüz şeyleri size haber      verir.
    49      - Aralarında Allah'ın indirdiğiyle hükmet. Onların keyiflerine uyma. Allah'ın      sana indirdiğinin bir kısmından seni saptırmalarından sakın. Eğer Allah'ın      hükmünden yüzçevirirlerse, bil ki Allah, bir kısım günahları sebebiyle onları      musibete uğratmak istiyor. Muhakkak ki insanların çoğu yoldan çıkanlardır.     
   50      - Yoksa cahiliyye hükmünü mü arıyorlar? kesinlikle bilen bir toplum için Allah'tan      daha güzel hüküm veren kim olabilir?
   51      - Ey iman edenler! Yahudileri ve hıristiyanları dost edinmeyin. Onlar birbirlerinin      dostudurlar. Sizden kim onları dost edinirse, şüphesiz o onlardan olur. Şüphesiz      Allah, zalim kavmi doğru yola iletmez.
   52      - Kalblerinde hastalık bulunanların :" Bize bir felaket gelmesinden korkuyoruz"      diyerek, onların arasına koşuştuklarını görürsün. Umulur ki Allah, bir fetih      ihsan eder veya katından bir emir (iş) getirir de içlerinde gizlediklerine      pişman olurlar.
   53      - İman edenler: "Sizinle beraber olduklarına dair, Allah'a bütün güçleriyle      yemin edenler bunlar mı?" derler. Onların bütün amelleri boşa gitmiştir ve      kaybedenlerden olmuşlardır.
    54      - Ey iman edenler! Sizden kim dininden dönerse, bilsin ki Allah yakında öyle      bir toplum getirir ki, Allah onları sever, onlar da Allah'ı severler; müminlere      karşı yumuşak, kâfirlere karşı da onurlu ve şiddetlidirler; Allah yolunda      mücahede eder, hiçbir kınayıcının kınamasından da korkmazlar. Bu, Allah'ın      bir lütfudur, onu dilediğine verir. Allah, geniş ihsan sahibidir, her şeyi      çok iyi bilendir.
   55      - Sizin asıl dostunuz Allah'tır, O'nun Resulüdür ve namazlarını kılan zekatlarını      veren ve rükû eden müminlerdir.
   56      - Kim Allah'ı, O'nun Resulünü ve müminleri dost edinirse, (iyi bilsin ki)      Allah'ın taraftarları galip geleceklerdir.
   57      - Ey iman edenler! Sizden önce kendilerine kitap verilmiş olanlardan ve kâfirlerden,      dininizi alay ve eğlence konusu yapanları dost edinmeyin. Eğer (gerçekten)      iman ediyorsanız, Allah'dan gereğince korkun.
   58      - Namaza çağırdığınız zaman, onu alay ve eğlence konusu yaparlar. Bu onların,      akıllarını kullanmayan bir toplum olmalarından dolayıdır.
   59      - De ki: "Ey kitap ehli! Sadece Allah'a, bize indirilene ve bizden önce indirilene      inandığımız için mi bizden hoşlanmıyorsunuz? Oysa çoğunuz yoldan çıkmışlarsınız".     
   60      - De ki: "Allah katında cezaya çarptırılma bakımından bunlardan daha kötüsünü      size haber vereyim mi? Allah, kimlere lanet etmiş ve gazabına uğratmışsa;      kimlerden maymunlar, domuzlar ve şeytana tapanlar yapmışsa, işte bunların      makamı daha kötüdür ve onlar düz yoldan daha çok sapmışlardır".
   61      - Onlar, size geldikleri zaman, "iman ettik" dediler. Oysa yanınıza kâfir      olarak girip, kâfir olarak çıkmışlardır. Allah, onların gizlediklerini çok      iyi bilir.
   62      - Onlardan çoğunu, günah işlemede, düşmanlıkta ve haram yemede yarış ederken      görürsün. Bu yaptıkları şeyler ne kötüdür!
   63      - Gerçek dindarların ve din bilginlerinin, onları günah olan bir söz söylemekten      ve haram yemekten men etmeleri gerekmez miydi? Yaptıkları şey ne kötüdür!     
   64      - Yahudiler, "Allah'ın eli çok sıkıdır" dediler. Söyledikleri söz sebebiyle      onların elleri bağlansın ve lanete uğrasınlar! Aksine Allah'ın elleri açıktır,      dilediği gibi verir. Andolsun, Rabbinden sana indirilen, onların çoğunun azgınlığını      ve küfrünü azdırıyor. Biz, onların aralarına tâ kıyamete kadar düşmanlık ve      kin atmışızdır. Ne zaman savaş için bir ateş yakmışlarsa, Allah onu söndürmüştür.      Onlar yeryüzünde bozğunculuğa koşarlar. Şüphesiz Allah bozguncuları sevmez.     
   65      - Eğer kitap ehli iman etmiş ve layıkıyla korunmuş olsalardı, onların kötülüklerini      örter, nimeti bol olan cennetlere koyardık.
   66      - Eğer onlar, Tevrat'ı, İncil'i ve kendilerine indirileni gereğince uygulasalardı,      hem üstlerindeki, hem de ayaklarının altındaki (nimetlerden bol bol) yerlerdi.      Onların arasında ılımlı bir grup da vardı. Böyle olmakla beraber onların çoğunun      yaptıkları ne kadar kötüdür!
   67      - Ey şanlı Resul! Rabbinden sana indirileni tebliğ et! Eğer bunu yapmazsan      O'nun peygamberlik görevini yapmamış olursun. Allah seni insanlardan korur.      Doğrusu Allah, kâfirler toplumunu doğru yola iletmez.
   68      - De ki: "Ey kitap ehli! Tevrat'ı, İncil'i ve Rabbinizden size indirileni      uygulamadıkça bir esas üzerinde değilsiniz. Şüphesiz ki, Rabbinden sana indirilenler,      onların çoğunun azgınlığını ve inkârını artıracaktır. Şu halde kâfir olan      bir toplum için üzülme!
   69      - Muhakkak ki inananlar, yahudiler, sabiiler ve hıristiyanlardan kim Allah'a      ve ahiret gününe iman eder ve güzel amel işlerse, onlar için bir korku yoktur,      onlar mahzun da olmayacaklardır.
   70      - Andolsun biz, İsrailoğulları'ndan söz aldık ve onlara peygamberler gönderdik.      Fakat ne zaman onlara bir peygamber nefislerinin hoşlanmadığı bir şey getirmişse,      bunlardan bir kısmını yalanlamışlar, bir kısmını da öldürmüşlerdir.
   71      - Onlar, bir fitne kopmayacak sandılar, kör ve sağır kesildiler. Sonra Allah      onların tevbesini kabul etti. Sonra yine onların çoğu kör, sağır kesildiler.      Allah, onların yaptıklarını görüyor.
    72      - Andolsun, "Allah, Meryem'in oğlu Mesih'tir" diyenler elbette kâfir olmuşlardır.      Oysa Mesih onlara: "Ey İsrailoğulları, hem benim, hem de sizin Rabbiniz olan      Allah'a ibadet edin. Kim Allah'a ortak koşarsa, şüphesiz Allah ona cenneti      haram kılmıştır ve onun varacağı yer cehenemdir. Zalimlerin yardımcıları da      yoktur" demişti.
   73      - "Allah, üçün üçüncüsüdür" diyenler elbette kâfir olmuşlardır. Oysa tek ilâhtan      başka ilâh yoktur. Eğer söylediklerinden vazgeçmezlerse, elbette onlardan      inkâr edenlere acı bir azap dokunacaktır.
    74      - Hâlâ Allah'a tevbe edip O'ndan af dilemiyorlar mı? Allah çok bağışlayandır,      çok merhamet edendir.
   75      - Meryem'in oğlu Mesih (İsa), sadece bir peygamberdir. Ondan önce de peygamberler      gelip geçmiştir. Anası da dosdoğru bir kadındır. Her ikisi de yemek yerlerdi.      Bak onlara âyetleri nasıl açıklıyoruz. Sonra yine bak nasıl yüz çeviriyorlar!     
   76      - De ki: "Allah'ı bırakıp da size ne zarar, ne de fayda vermeye gücü yetmeyen      şeylere mi tapıyorsunuz? Oysa Allah işitendir, bilendir".
   77      - De ki: "Ey kitap ehli! Dininizde haksız yere aşırı gitmeyin. Daha önce sapmış,      birçoklarını da saptırmış ve böylece doğru yolu kaybetmiş bir kavmin keyiflerine      uymayın".
   78      - İsrailoğulları'ndan küfredenler, Davud ve Meryem'in oğlu İsa diliyle lanetlenmişlerdir.      Bu, onların isyan etmeleri ve aşırı gitmeleri yüzündendi.
   79      - Onlar, yaptıkları kötülüklerden vazgeçmiyorlardı. Yaptıkları şey ne kötü      idi.
   80      - Onlardan birçoğunun kâfirleri dost edindiklerini görürsün. Nefislerinin      kendilerine sunduğu şey ne kadar kötüdür! Allah onlara gazabetmiştir. Onlar      ebedî olarak azap içinde kalacaklardır.
    81      - Eğer onlar, Allah'a, Peygamber'e ve ona indirilen Kur'ân'a inanmış olsalardı,      kâfirleri dost tutmazlardı. Fakat onların çoğu yoldan çıkmış kimselerdir.     
   82      - İman edenlere karşı düşmanlık yönünden insanların en şiddetlisi olarak yahudileri      ve Allah'a ortak koşanları bulursun. Ve yine iman edenlere sevgi bakımından      en yakın olarak da: "Biz hıristiyanlarız" diyenleri bulursun. Çünkü onların      içlerinde keşişler ve rahipler vardır. Ve onlar büyüklük taslamazlar.
   83      - Peygamber'e indirilen (Kur'ân)i dinledikleri zaman, onun hak olduğunu öğrendiklerinden      dolayı gözlerinin yaşla dolup taştığını görürsün. Onlar: " Ey Rabb'imiz iman      ettik, bizi de şahitlerden yaz" derler.
   84      - "Hem biz Rabb'imizin bizi iyi kişilerle birlikte (cennete) sokmasını arzulayıp      dururken, neden Allah'a ve hak olarak bize gelen şeylere inanmayalım!".
   85      - Böyle demeleri sebebiyle Allah onları altlarından ırmaklar akan cennetlerle      mükafatlandırmıştır. Orada ebedî olarak kalacaklardır. İşte iyilik yapanların      mükafatı budur.
   86      - İnkar edip âyetlerimizi yalanlayanlar da cehennem ehlidir.
    87      - Ey iman edenler! Allah'ın size helal kıldığı temiz şeyleri haram saymayın.      Ve aşırı da gitmeyin. Çünkü Allah aşırı gidenleri sevmez.
   88      - Allah'ın size verdiği rızıklardan helal ve temiz olarak yeyin ve inandığınız      Allah'tan korkun.
   89      - Allah sizi, kasıtsız olarak yaptığınız yeminlerinizden sorumlu tutmaz. Fakat      kasıtlı yaptığınız yeminlerinizden sizi sorumlu tutar. Bozulan yeminin keffareti      (cezası), ailenize yedirdiğinizin ortalamasından on yoksulu yedirmek veya      giydirmek yahut da bir köle azad etmektir. Verecek bir şey bulamayan kimse      için de üç gün oruç tutmaktır. İşte yemin ettiğiniz zaman yeminlerinizi bozmanın      cezası budur. Yeminlerinizi koruyun. İşte Allah âyetlerini size böyle açıklar      ki, şükredesiniz.
   90      - Ey iman edenler! İçki, kumar, dikili taşlar (putlar) ve fal okları şeytan      işi birer pisliktir. Bunlardan kaçının ki, kurtuluşa eresiniz.
   91      - Şeytan, içki ve kumarla sizin aranıza düşmanlık ve kin sokmak ve sizi Allah'ı      anmaktan ve namazdan alıkoymak ister. Artık bunlardan vazgeçtiniz değil mi?     
   92      - Allah'a itaat edin, Peygamber'e de itaat edin. Kötülüklerden sakının. Eğer      yüz çevirirseniz, biliniz ki, Peygamber'imize düşen sadece apaçık tebliğdir.     
   93      - İman edip salih amel işleyenler, Allah'tan korktukları, imanlarında sebat      ettikleri, salih amel işlemeye devam ettikleri, sonra Allah'tan sakındıkları,      imanlarından ayrılmadıkları, yine Allah'tan korktukları ve iyilikte bulundukları      müddetçe, daha önce yediklerinden dolayı kendilerine bir günah yoktur. Allah      iyilikte bulunanları sever.
   94      - Ey iman edenler! Allah sizi ellerinizin ve mızraklarınızın erişeceği bir      avla dener ki, gizlide kendisinden korkanları meydana çıkarsın. Kim bundan      sonra saldırıda bulunursa onun için acı bir azab vardır.
    95      - Ey iman edenler, ihramlı iken av hayvanı öldürmeyin. İçinizden kim kasten      onu öldürürse, yaptığı işin vebalini tatması için, öldürdüğü hayvanın dengi      ona cezadır ki, Kâbe'ye ulaşacak bir kurban olmak üzere buna yine içinizden      iki adaletli kişi hükmeder; yahut (ceza olmak üzere) bir keffarettir ki, ya      o nisbette fakirleri doyurmak, yahut onun dengi oruç tutmaktır. Allah geçmişi      affetmiştir. Fakat kim de bu suçu tekrarlarsa, Allah ondan intikamını alır.      Allah damia gâliptir, intikam sahibidir.
    96      - Size ve yolculara yiyecek olmak üzere, deniz avı ve onu yemek helal kılındı.      Kara avı ise, ihramlı olduğunuz müddetçe size haram edilmiştir. Huzurunda      toplanacağınız Allah'tan korkun.
   97      - Allah, Kâbe'yi, o Beyt-i haram'ı, haram ayı, kurbanı ve (kurbanlardaki)      gerdanlıkları insanlar için bir nizam kıldı. Bu, Allah'ın göklerde ve yerde      olan herşeyi bildiğini ve Allah'ın herşeyi hakkıyle bilici olduğunu sizin      de bilmeniz içindir.
   98      - İyi bilin ki Allah, hem cezası çok şiddetli olandır, hem de çok bağışlayıcı,      çok merhametlidir.
   99      - Peygamber'in üzerine düşen sadece duyurmadır. Allah, açıkladıklarınızı da      gizlediklerinizi de bilir.
   100      - De ki:"Pis olan şeyle temiz olan şey bir olmaz, pis olanın çokluğu hoşuna      gitse bile". Ey selim akıl sahipleri Allah'tan korkun ki kurtuluşa eresiniz.
   101      - Ey iman edenler! Açıklandığı zaman hoşunuza gitmeyecek olan şeylerden sormayın.      Eğer onları Kur'ân indirilirken sorarsanız size açıklanır. Halbuki Allah onlardan      geçmiştir. Allah çok bağışlayan ve çok yumuşak davranandır.
   102      - Sizden önce gelen bir kavim bunları sormuştu da sonra inkâr etmişti.
   103      - Allah, ne "bahîre"yi, ne "sâibe"yi, ne "vesile"yi ve ne de "hâm"ı meşru      kılmıştır. Fakat küfredenler, Allah'a yalan iftira etmektedirler. Onların      çoğunun akılları ermez.
   104      - Onlara: " Allah'ın indirdiği (kitabı)ne ve peygamber'e gelin" dendiği zaman:"      Atalarımızı üzerinde bulduğumuz şey bize yeter" derler. Ataları bir şey bilmeyen      ve doğru yolu da bulamayan kimseler olsa da mı?
   105      - Ey inananlar, kendinize dikkat edin. Siz doğru yolda olduğunuz takdirde      doğru yoldan sapanlar size zarar veremezler. Hepinizin dönüşü Allah'adır.      Yaptıklarınızı size O haber verecektir.
   106      - Ey iman edenler! İçinizden birine ölüm (emareleri) geldiği zaman, vasiyet      sırasında aranızdaki şahitliğin hükmü, kendi içinizden iki adaletli şahit,      yahut yeryüzünde yolculuğa çıkmış iseniz, ölüm (emareleri de) size gelip çatmışsa,      sizden olmayan diğer iki şahit tutmaktır. Eğer (bunlardan) şüpheye düşerseniz,      namazdan sonra onları alıkorsunuz. Onlar da Allah'a şöyle yemin ederler: "Akraba      bile olsa, yemini bir çıkar karşılığı satmayacağız, Allah'ın şahitliğini gizlemeyeceğiz.      Aksi halde günahkârlardan oluruz".
   107      - Eğer o iki şahidin bir günah işledikleri anlaşılırsa ölene daha yakın olan      hak sahiplerinden diğer iki kişi onların yerine geçerler ve: "Bizim şahitliğimiz,      önceki iki kişinin şahitliğinden daha doğrudur. Biz kimsenin hakkına tecavüz      etmedik. Aksi halde biz de zalimlerden olurduk" diye Allah'a yemin ederler.
    108      - İşte bu, şahitliklerini gerektiği gibi yapmaları, yahut yeminlerinden sonra      yeminlerinin kabul edilmemesinden korkmaları için en iyi yoldur. Allah'tan      korkun ve emirlerini dinleyin. Allah, doğru yoldan çıkan bir topluluğu hidayete      erdirmez.
   109      - Allah, Resulleri topladığı gün:" Size ne cevap verildi? "der. "Bizim bilgimiz      yok" derler, "gizlileri bilen yalnız sensin, sen!".
   110      - Allah şöyle diyecektir: "Ey Meryemoğlu İsa! Sana ve annene olan nimetimi      hatırla! Hani seni Rûhu'l-Kudüs (Cebrâil) ile desteklemiştim. Beşikteyken      ve kemâle ermişken insanlarla konuşuyordun. Sana yazıyı, hikmeti, Tevrat'ı      ve İncil'i öğretmiştim. İznimle çamurdan kuş şeklinde bir şey yapmış ve ona      üflemiştin, o da iznimle kuş olmuştu. Anadan doğma kör olanı ve alaca hastalığına      yakalanmış kimseyi iznimle iyileştirmiştin. Ölüleri iznimle (hayata) çıkarmıştın.      İsrailoğulları'na âyetlerle geldiğin ve onlardan inkâr edenlerin: "Bu ancak      apaçık bir sihirdir" dedikleri zaman seni, onlardan korumuştum.
   111      - Hani Havarilere: " Bana ve Resulüme iman edin" diye ilham etmiştim. Onlar      da: "İman ettik, bizim şüphesiz müslümanlar olduğumuza şahit ol" demişlerdi.     
   112      - Havariler:" Ey Meryemoğlu İsa, Rabbin bize gökten bir sofra indirebilir      mi?" dediler. İsa da: "İnanıyorsanız Allah'tan korkun" dedi.
   113      - Havâriler: "İstiyoruz ki ondan yiyelim, kalblerimiz iyice yatışsın, senin      bize doğru söylediğini bilelim ve bunu bizzat görenlerden olalım" dediler.
    114      - Meryemoğlu İsa da: "Allah'ım, Rabbımız, bizim üzerimize gökten bir sofra      indir ki, bizim için, önce ve sonra gelenlerimiz için bir bayram ve senden      bir mucize olsun. Bizi rızıklandır, sen rızık verenlerin en hayırlısısın!"      dedi.
   115      - Allah buyurdu ki:" Ben onu size indireceğim. Fakat bundan sonra içinizden      kim inkâr ederse, ben ona âlemlerden hiç kimseye yapmayacağım bir azabı yaparım".     
   116      - Ve Allah demişti ki: "Ey Meryemoğlu İsa, sen mi insanlara: 'Beni ve annemi,      Allah'tan başka iki tanrı edinin' dedin?". "Hâşâ, dedi, sen yücesin, benim      için gerçek olmayan birşeyi söylemem bana yakışmaz. Eğer demiş olsam, sen      bunu bilirsin, sen benim nefsimde olanı bilirsin, ben ise senin nefsinde olanı      bilmem, çünkü gaybları bilen yalnız sensin, sen!".
    117      - "Ben onlara sadece, senin bana emrettiklerini söyledim. Benim ve sizin Rabbınız      olan Allah'a kulluk edin, dedim. Aralarında olduğum müddetçe onlara şahit      idim, fakat sen beni vefat ettirince onları gözetleyen yalnız sen oldun. Sen      herşeyi görensin.
   118      - "Eğer onlara azab edersen, onlar senin kullarındır, eğer onları bağışlarsan,      şüphesiz sen daima üstünsün, hikmet sahibisin".
   119      - Allah buyurdu ki: "Bu, sadıklara doğruluklarının fayda sağladığı gündür.      Onlar için altlarından ırmaklar akan, içinde ebedî kalacakları cennetler vardır".      Allah onlardan razı olmuş, onlar da O'ndan razı olmuşlardır. İşte büyük kurtuluş      budur.
   120      - Göklerin, yerin ve bunlarda bulunan herşeyin mülkü Allah'ındır. O herşeye      kâdirdir.
 

admin29.07.2013 - 21:00
6-EN'AM Süresi Türkçe meali

    1      - Hamd, gökleri ve yeri yaratan, karanlıkları ve aydınlığı var eden Allah'a      mahsustur. Böyleyken kâfirler hâlâ Rablerine başkalarını eşit sayıyorlar.
    2      - Sizi çamurdan yaratan, sonra size bir ecel takdir eden O'dur. Tayin edilen      bir ecel de (kıyamet zamanı) O'nun katındadır. Sonra bir de şüphe ediyorsunuz.     
   3      - O, göklerde de, yerde de (tek) Allah'tır. Sizin gizlinizi, açığınızı ve      ne kazandığınızı bilir.
   4      - Onlara Rab'lerinin âyetlerinden hiçbir âyet gelmez ki, ondan yüz çevirmesinler.
    5      - Hak, kendilerine gelince onu yalanladılar. Alaya aldıkları şeyin haberi      yakında kendilerine gelecektir.
   6      - Kendilerinden önce nice nesilleri helak ettiğimizi görmediler mi? Yeryüzünde      size vermediğimiz imkanları onlara vermiştik. Onlara gökten bol bol yağmur      indirmiş, altlarından ırmaklar akıtmıştık. Fakat onları günahlarından dolayı      helak ettik. Ve kendilerinden sonra başka bir nesil yarattık.
    7      - Eğer sana kağıtta yazılı bir kitap indirmiş olsak da onu elleriyle tutsalardı,      yine de o kâfirler: "Muhakkak ki bu, apaçık bir sihirdir" derlerdi.
    8      - "O'na bir melek indirilmeli değil miydi?" dediler. Eğer bir melek indirseydik,      iş bitirilmiş olurdu, sonra kendilerine hiç göz açtırılmazdı.
   9      - Eğer Peygamberi, biz bir melek yapsaydık, yine de onu bir adam şeklinde      yapardık ve onları yine düştükleri kuşkuya düşürürdük.
   10      - Senden önce de peygamberlerle alay edilmişti. Fakat onlardan alay edenleri,      alay ettikleri şey kuşatıverdi.
   11      - De ki: "Yeryüzünde dolaşın da yalanlayanların sonu nasıl olmuş, görün!".     
   12      - De ki: "Göklerde ve yerde olanlar kimindir?" "Allah'ındır" de. O, rahmet      etmeyi kendi nefsine yazmıştır. Sizi, varlığında asla şüphe olmayan kıyamet      gününde toplayacaktır. Ama kendilerini zarara sokanlar inanmazlar.
   13      - Gecede, gündüzde barınan her şey O'nundur. O, işitendir, bilendir.


   14      - De ki: "Gökleri ve yeri yoktan var eden, besleyen, fakat kendisi beslenmeyen      Allah'tan başka dost mu tutayım?" "Ben İslâm olanların ilki olmakla emrolundum"      de ve sakın Allah'a ortak koşanlardan olma.
   15      - De ki: "Eğer Rabbime isyan edersem, büyük bir günün azabından korkarım".     
   16      - O gün kimden azab giderilirse, kuşkusuz Allah ona rahmet etmiştir. İşte      apaçık kurtuluş budur.
   17      - Allah sana bir zarar dokundurursa, onu yine kendisinden başka açacak yoktur.      Ve eğer sana bir hayır dokundursa, kuşkusuz O, herşeyi yapabilendir.
   18      - O, kullarının üstünde tam hâkimdir. O, hüküm ve hikmet sahibidir, herşeyden      haberdardır.
   19      - De ki: "Şahitlik yönünden hangi şey daha büyüktür?". De ki: "Allah, benimle      sizin aranızda şahittir ve bana bu Kur'ân vahyolundu ki, onunla hem sizi,      hem de sizden sonra kendisine ulaşan herkesi uyarayım. Allah'la beraber başka      ilâhlar olduğuna siz gerçekten şahitlik eder misiniz?" De ki: "Ben buna şahitlik      etmem". "O, ancak ve ancak bir tek ilâhtır ve gerçekten ben, sizin ortak tuttuğunuz      şeylerden uzağım"de.
    20      - Kendilerine Kitap verdiğimiz kimseler, Peygamber'i, kendi oğullarını bildikleri      gibi, bilirler. Kendilerine yazık edenler var ya! İşte onlar iman etmezler.     
   21      - Allah'a iftira ederek yalan uydurandan veya âyetlerini yalanlayandan daha      zalim kim olabilir? Hiç şüphe yok ki zalimler kurtuluşa eremezler.
   22      - O gün hepsini mahşere toplayacağız. Sonra Allah'a ortak koşanlara: " Hani      nerede o Allah'a ortak saydığınız ortaklarınız?" diyeceğiz.
   23      - Sonra, (Onlar): "Rabbimiz, Allah'a yemin ederiz ki, biz müşriklerden değildik"      demekten başka bir özür bulamayacaklar.
   24      - Bak, vicdanlarına karşı nasıl yalan söylediler! O uydurdukları putlar da      kendilerinden kaybolup gitti.
    25      - İçlerinden seni dinleyenler de vardır, fakat biz, onu anlamalarına engel      olmak için kalblerinin üstüne örtüler, kulaklarının içine de ağırlık koyduk.      Onlar, bütün delilleri görseler bile yine ona inanmazlar. Hatta sana geldiklerinde      seninle tartışırlar. Ve o kâfirler: "Bu, öncekilerin masallarından başka bir      şey değildir" derler.
   26      - Onlar, insanları Kur'ân'a iman etmekten menederler, hem de kendileri ondan      uzak dururlar. Böylece yalnız kendilerini mahvediyorlar ama farkında değiller.
    27      - Onların, ateşin üzerinde durduruldukları zaman: "Ne olurdu dünyaya döndürülseydik,      Rabb'imizin âyetlerini yalanlamasaydık da müminlerden olsaydık" dediklerini      bir görsen!
   28      - Hayır, daha önce gizleyip durdukları karşılarına çıktı da ondan, yoksa geri      çevrilselerdi yine menedildikleri şeyi yapmaya dönerlerdi. Çünkü onlar yalancıdırlar.     
   29      - Dediler ki:" Dünya hayatımızdan başka bir hayat yoktur, biz diriltilecek      değiliz".
   30      - Rablerinin huzurunda durduruldukları zaman onları bir görsen! Rableri onlara      şöyle der: "Bu, bir gerçek değil midir?". Onlar da: "Rabbimize yemin ederiz      ki gerçektir" derler. Rableri de onlara: "Öyleyse inkârınız sebebiyle azabı      tadın!" der.
   31      - Allah'ın huzuruna çıkmayı yalanlayanlar, gerçekten hüsrana uğramışlardır.      Kıyamet günü ansızın gelince onlar, günahlarını sırtlarına yüklenmiş olarak      şöyle derler: "Dünyada yaptığımız kusurlardan dolayı yazıklar olsun bize!"      Bakın yüklendikleri günah ne kötüdür!
   32      - Dünya hayatı, eğlence ve oyundan başka bir şey değildir. Ahiret yurdu ise,      Allah'tan korkanlar için daha hayırlıdır. Aklınızı kullanmaz mısınız?
   33      - Onların söylediklerinin seni üzdüğünü elbette biliyoruz. Onlar aslında seni      yalanlamıyorlar, fakat, o zalimler Allah'ın âyetlerini inkâr ediyorlar.
   34      - Senden önce de peygamberler yalanlanmıştı. Kendilerine yardımımız gelinceye      kadar yalanlanmaya ve eziyet olunmaya sabrettiler. Allah'ın sözlerini değiştirecek      hiçbir kimse yoktur. Şüphesiz ki sana, peygamberlerin haberlerinden bir kısmı      gelmiştir.
   35      - Eğer onların yüz çevirmesi sana ağır geldiyse, haydi gücün yetiyorsa yerin      içine (inebileceğin) bir delik, ya da göğe (çıkabileceğin) bir merdiven ara      ki onlara bir mucize getiresin! Allah dileseydi, elbette onları hidayet üzerinde      toplardı. O halde cahillerden olma!
    36      - Daveti ancak dinleyenler kabul ederler. Ölülere gelince, Allah onları diriltir,      sonra O'na döndürülürler.
    37      - Dediler ki: "Ona Rabbinden bir mucize indirilmeli değil miydi?" De ki: "Şüphesiz      ki Allah, bir mucize indirmeye kâdirdir, fakat çokları bilmezler".
   38      - Yeryüzünde yürüyen hiçbir hayvan ve iki kanadıyla uçan hiçbir kuş yoktur      ki, sizin gibi birer ümmet olmasınlar. Biz kitapta hiçbir şeyi eksik bırakmamışızdır,      sonra hepsi Rablerinin huzurunda toplanırlar.
   39      - Âyetlerimizi yalanlayanlar, karanlıklar içinde kalmış sağır ve dilsizlerdir.      Allah dilediği kimseyi şaşırtır, dilediği kimseyi de doğru yola koyar.
   40      - De ki: "Kendinizi hiç düşündünüz mü, Allah'ın azabı size gelse veya kıyamet      vakti gelse, Allah'tan başkasına mı yalvarırsınız? Eğer sözünde doğru kimselerseniz      cevap verin".
    41      - Hayır, yalnız o Allah'a yalvarırsınız. O da dilerse kaldırılmasını istediğiniz      belayı kaldırır ve o zaman ortak koştuğunuz şeyleri unutursunuz.
   42      - Şüphesiz ki senden önceki ümmetlere de peygamberler gönderdik. Bize yalvarsınlar      diye onları darlık ve sıkıntı ile yakalayıp cezalandırdık.
   43      - Hiç olmazsa kendilerine baskınımız geldiği zaman olsun, yalvarmalı değiller      miydi? Fakat kalbleri katılaştı ve şeytan yaptıklarını kendilerine güzel gösterdi.
    44      - Kendilerine hatırlatılanları unuttuklarında, onlara her şeyin kapısını açtık.      Nihayet kendilerine verilen o nimetlerle sevinip zevke dalınca onları azabımızla      ansızın yakalayıverdik. Hemen ümitsizliğe kapılıp şaşkına döndüler.
    45      - Böylece zulmeden kavmin kökü kesildi. Âlemlerin Rabbi olan Allah'a hamdolsun.     
   46      - De ki: "Söyleyin bakalım, eğer Allah kulaklarınızı ve gözlerinizi alır da      kalblerinize mühür vurursa, Allah'tan başka onları size getirecek tanrı kimdir?".      Dikkat et, âyetlerimizi nasıl türlü türlü açıklıyoruz, sonra da onlar yüz      çeviriyorlar?
   47      - De ki: "Söyler misiniz bana! Size Allah'ın azabı ansızın veya açıkça gelirse,      zalim toplumdan başkası mı helak olur?"
   48      - Biz peygamberleri, ancak rahmetimizin müjdecileri ve azabımızın habercileri      olmak üzere göndeririz. Artık kim iman edip durumunu düzeltirse, onlara hiç      korku yoktur. Onlar mahzun da olmayacaklardır.
   49      - Âyetlerimizi yalanlayanlara gelince, yapmakta oldukları fenalıklar yüzünden      onlara azap dokunacaktır.
   50      - De ki: "Size Allah'ın hazineleri benim yanımdadır, demiyorum. Gaybı da bilmiyorum.      Ve size, ben bir meleğim de demiyorum. Ben sadece bana vahyolunana uyuyorum."      De ki: "Kör ile gören bir olur mu? Hiç düşünmez misiniz?"
   51      - Rablerinin huzurunda toplanacaklarından korkanları Kur'an'la uyar. Onlar      için Allah'tan başka ne bir dost, ne de bir şefaatçi vardır. Gerekir ki Allah'tan      korkarlar.
   52      - Sırf Allah'ın rızasını dileyerek sabah akşam Rab'lerine dua edenleri huzurundan      kovma. Onların hesabından sen sorumlu değilsin, onlar da senin hesabından      sorumlu değiller. Onları yanından kovduğun takdirde zalimlerden olursun.
   53      - Biz onlardan kimini kimi ile, "Allah aramızdan bunlara mı lutfunu layık      gördü" desinler diye, işte böyle imtihan ettik. Allah, şükredenleri daha iyi      bilen değil midir?
   54      - Âyetlerimize inananlar sana geldikleri zaman onlara şöyle söyle: Selam olsun      size! Rabbiniz rahmeti kendi üzerine yazdı. Sizden her kim bilmeyerek bir      kötülük işleyip de sonra arkasından tevbe eder, kendini düzeltirse, muhakkak      ki O, bağışlayan, esirgeyendir".
    55      - Suçluların tuttuğu yol açığa çıksın diye, âyetleri işte böyle genişçe açıklıyoruz.
    56      - De ki: "Şüphesiz ki bana, Allah'tan başka yalvardıklarınıza ibadet etmem      yasaklandı". De ki: "Sizin çarpık isteklerinize uymayacağım, (eğer uyarsam)      o zaman sapıtmış olur, doğru yolda gidenlerden olmamış olurum".
   57      - De ki: "Ben Rabbimden apaçık bir delile dayanmaktayım, siz ise onu yalanladınız.      O çabuk gelmesini istediğiniz azab benim elimde değildir, hüküm ancak Allah'a      aittir, gerçeği O anlatır ve O, hakkı bâtıldan ayırdedenlerin en hayırlısıdır".
    58      - De ki: "Sizin çabuk gelmesini istediğiniz azab benim elimde olsaydı, benimle      sizin aranızdaki durum herhalde sonuçlanmış olurdu. Allah, zulmedenleri en      iyi bilendir".
   59      - Gaybın anahtarları O'nun katındadır, onları O'ndan başkası bilmez, karada      ve denizde olanları O bilir ve bir yaprak düşmez ki, onu O bilmesin; ne toprağın      karanlıklarında bir tane, ne de kuru ve yaş hiçbir şey yoktur ki, o herşeyi      açıklayan Kitap'ta bulunmasın.
   60      - Sizi geceleyin ölü gibi uyutan, gündüzün ne yaptıklarınızı bilen, sonra      ölüm ânı gelinceye kadar gündüzleri sizi uyandırıp kaldıran O'dur. Sonunda      da dönüşünüz ancak O'nadır. Sonra bütün yaptıklarınızı size O haber verecektir.     
   61      - O, kulları üzerinde hükümranlığı sürdürür ve size koruyucular gönderir,      sonunda sizden birinize ölüm geldiği vakit elçilerimiz, hiç eksiklik yapmadan,      onun canını alırlar.
   62      - Sonra da gerçek Mevlâlarına döndürülürler. Dikkatli olun, hüküm ancak O'nundur      ve O, hesap görenlerin en süratlisidir.
    63      - De ki: "Bizi bu tehlikeden kurtarırsa elbette şükredenlerden olacağız" diye      gizli ve aşikâr O'na yalvarıp dururken, karanın ve denizin karanlıklarından      sizi kim kurtarır?
    64      - De ki: "Allah, sizi ondan ve bütün sıkıntılardan kurtarır, sonra da siz      yine ortak koşarsınız".
   65      - De ki: "O'nun üstünüzden ve ayaklarınızın altından azab göndermeye, yahut      sizi fırkalara ayırıp kiminizin kiminize hıncını tattırmaya gücü yeter". Bak,      âyetlerimizi nasıl inceden inceye açıklıyoruz ki, onlar iyice anlasınlar.
    66      - Kavmin o (Kur'ân'ı) yalan saydı, halbuki o gerçektir . De ki: " Ben sizin      vekiliniz değilim".
   67      - Her haberin kararlaştırılmış bir zamanı vardır, siz de onu yakında bileceksiniz.     
   68      - Âyetlerimiz hakkında münasebetsizliğe dalanları gördüğün zaman hemen onlardan      uzaklaş ki, ondan başka söze dalsınlar. Eğer şeytan bunu sana unutturursa      hatırladıktan sonra hemen kalk, o zalimler topluluğuyla oturma.
    69      - Allah'tan korkanlara o zalimlerin hesabından bir sorumluluk yoktur. Fakat      bu bir hatırlatmadır. Gerekir ki sakınırlar.
    70      - Dinlerini bir oyun ve bir eğlence edinen ve kendilerini dünya hayatının      aldattığı kimseleri bırak! Ve hiçbir kimsenin kazandığı şey yüzünden kendisini      helake atmamasını, kendisi için Allah'tan başka hiç bir dost ve hiçbir şefaatçi      bulunmadığını Kur'ân ile hatırlat. O, azaptan kurtulmak için bütün varını      feda etse, kendisinden alınmaz. Onlar kazandıkları şey yüzünden helake uğratılmışlardır.      Onlar için, inkâr ettiklerinden dolayı kaynar bir içecek ve can yakıcı bir      azab vardır.
   71      - De ki: "Biz Allah'ı bırakıp da bize fayda veya zarar vermeyen şeylere mi      yalvaralım? Allah bizi doğru yola kavuşturduktan sonra ardımıza mı dönelim?      Arkadaşları, bize gel, diye doğru yola çağırdıkları halde yeryüzünde şaşkın      şaşkın dolaşıp, şeytanların ayartarak uçuruma çektikleri ahmak gibi mi olalım?".      De ki: "Allah'ın gösterdiği yol, yegane doğru yoldur. Bize, bütün âlemlerin      Rabb'ine teslim olmamız emrolundu".
    72      - Bize: "Namazı dosdoğru kılın, Allah'a karşı gelmekten sakının" (diye emredildi),      toplanacağınız yer O'nun huzurudur.
   73      - Gökleri ve yeri, yerli yerince yaratan O'dur. Bir şeye "ol" dediği gün hemen      oluverir. O'nun sözü haktır. "Sûr"a üfürüldüğü gün de mülk ancak O'nundur.      O, gizliyi ve açığı bilendir. O, hikmet sahibi, her şeyden haberdardır.
    74      - İbrahim, babası Âzer'e demişti ki: "sen putları tanrı mı ediniyorsun? Doğrusu      ben seni ve kavmini açık bir sapıklık içinde görüyorum".
   75      - Böylece biz İbrahim'e göklerin ve yerin melekûtunu (muhteşem varlıklarını)      gösteriyorduk ki, kesin inananlardan olsun.
   76      - Üzerine gece bastırınca, bir yıldız gördü:"Rabb'im budur" dedi. Yıldız batınca      da:" Ben batanları sevmem" dedi.
   77      - Ay'ı doğarken gördü: "Rabb'im budur" dedi. O da batınca: "Yemin ederim ki,      Rabbim bana doğru yolu göstermeseydi, elbette sapıklığa düşen topluluktan      olurdum" dedi.
   78      - Güneş'i doğarken görünce: "Rabb'im budur, bu hepsinden büyük" dedi. O da      batınca dedi ki: "Ey kavmim! Ben sizin (Allah'a) ortak koştuğunuz şeylerden      uzağım".
   79      - "Ben yüzümü tamamen, gökleri ve yeri yoktan var edene çevirdim ve artık      ben asla Allah'a ortak koşanlardan değilim".
   80      - Kavmi onunla tartışmaya başladı. O da onlara dedi ki: "Beni doğru yola eriştirdiği      halde Allah hakkında benimle mücadele mi ediyorsunuz? O'na ortak koştuklarınızdan      hiç korkmuyorum, ancak Rabbimin dilediği şey hariç. Rabbim ilmiyle her şeyi      kuşatmıştır. Hiç düşünmez misiniz?"
   81      - "Hakkında hiçbir delil indirmediği halde, siz Allah'a ortak koşmaktan korkmuyorsunuz      da, ben sizin ortak koştuklarınızdan nasıl korkarım?" Eğer bilirseniz söyleyin,      bu iki topluluktan hangisi güven içinde olmaya daha layıktır?
   82      - İman edenler ve imanlarını zulüm ile karıştırmayanlar... İşte güven onlarındır      ve doğru yolu bulanlar da onlardır.
    83      - İşte bunlar, kavmine karşı İbrahim'e verdiğimiz delillerimizdir. Dilediğimizi      derecelerle yükseltiriz. Muhakkak Rabbin hikmet sahibidir, bilendir.
   84      - Biz ona İshak'ı ve Yakub'u da hediye ettik: Hepsine de doğru yolu gösterdik.      Nitekim daha önce Nuh'a ve onun soyundan Davud'a, Süleyman'a, Eyyub'a, Yusuf'a,      Musa'ya ve Harun'a da yol göstermiştik. Biz güzel davrananlara böyle karşılık      veririz.
   85      - Zekeriyya, Yahya, İsa ve İlyas'a da (hidayet ettik). Hepsi de salih kullarımızdandı.     
   86      - İsmail, Elyesa, Yunus ve Lut'u da (hidayete erdirdik). Hepsini âlemlere      üstün kıldık.
   87      - Babalarından, çocuklarından ve kardeşlerinden bazılarını da (üstün kıldık).      Onları seçtik ve doğru yola ilettik.
   88      - İşte bu, Allah'ın doğru yoludur. Kullarından dilediğini o doğru yola iletir.      Eğer onlar Allah'a ortak koşsalardı, yaptıkları bütün amelleri boşa giderdi.     
   89      - İşte onlar, kendilerine kitap, hüküm (hikmet ve hükümranlık) ve peygamberlik      verdiğimiz kimselerdir. Bunlar, ona inanmayacak olurlarsa, yerlerine, onu      tanımamazlık etmiyecek bir toplum getiririz.
   90      - Bunlar, Allah'ın hidayet ettiği kimselerdir. Sen de onların hidayetine uy.      De ki:"Ben ona karşılık sizden bir ücret istemiyorum. O, sadece bütün âlemlere      bir öğüttür.
   91      - Onlar: "Allah insanlara hiçbir şey göndermemiştir" demekle, Allah'ı gereği      gibi tanıyamadılar. De ki: Musa'nın insanlara aydınlık ve hidayet olmak üzere      getirdiği, sizin parça parça kâğıtlara çevirdiğiniz, bir kısmını belli ettiğiniz,      birçoğunu gizlediğiniz; sizinle babalarınızın, sayesinde bilmediğiniz birçok      şeyleri öğrendiğiniz Kitab'ı kim gönderdi? (Onlara karşı sen) "Allah" de.      Sonra onları bırak, boş laflara dalarak oyalansınlar.
    92      - Bu Kitap (Kur'ân), kendinden önceki kitapları tasdik eden, şehirler anası      (Mekke) halkını ve çevresindeki bütün insanlığı uyarman için indirdiğimiz      mübarek bir kitaptır. Ahiret gününe iman edenler bu Kitab'a da iman ederler      ve onlar namazlarına da devamlıdırlar.
   93      - Allah'a karşı yalan uyduran, yahut kendisine hiçbir şey vahyolunmadığı halde:      "bana vahyedildi" diyen ve: "Allah'ın indirdiği gibi bir kitap da ben indireceğim"      diye iddiada bulunandan daha zalim kim olabilir? O zalimlerin halini ölüm      şiddeti içindeyken bir görsen! Melekler onlara ellerini uzatırlar ve:" Ruhunuzu      teslim edin. Bugün, Allah'a karşı haksız şeyler söylediğinizden ve O'nun âyetlerine      karşı böbürlenmenizden dolayı alçaltıcı bir azapla cezalandıralacaksınız"      derler.
    94      - Bugün, sizi ilk defa yarattığımız zamanki gibi yapayalnız huzurumuza geldiniz,      size verdiğimiz herşeyi arkanızda bıraktınız. Allah'ın size göre ortağı olduklarını      iddia ederek yardımlarına, şefaatlarına güvendiğiniz ortakları yanınızda görmüyoruz.      Aranızdaki bütün bağlar artık kesilmiş, güvendiklerinizin hepsi kaybolup gitmiştir.
    95      - Şüphesiz ki taneleri ve çekirdekleri yaran Allah'tır. O, ölüden diriyi çıkarır,      diriden de ölüyü çıkaran O'dur. İşte Allah budur. O halde nasıl yüz çevirirsiniz?     
   96      - Karanlığı yarıp tanyerini ağartan O'dur. Geceyi, dinlenmek için; Güneş'i,      Ay'ı (vakitlerinizi) hesaplamak için yaratmıştır. İşte bu, her şeye galip      gelen ve her şeyi bilen Allah'ın takdiridir.
    97      - Kara ve denizin karanlıklarında yolunuzu bulasınız diye yıldızları sizin      için yaratan O'dur. Şüphesiz biz, bilen bir toplum için âyetleri geniş bir      şekilde açıkladık.
    98      - Sizi bir tek candan yaratan O'dur. Sonra sizin için bir karar yeri, bir      de emanet yeri vardır. Biz âyetlerimizi, anlayan bir toplum için apaçık beyan      ettik.
    99      - Gökten suyu indiren O'dur. Onunla her çeşit bitkiyi çıkardık, o bitkiden      bir yeşillik çıkardık, ondan da birbiri üzerine binmiş taneler; hurmanın tomurcuğundan      sarkan salkımlar, üzüm bağları, zeytin ve nar (bahçeleri) çıkarıyoruz. (Bunların)      kimi birbirine benzer, kimi benzemez. Bunlar meyvelendikleri zaman meyvelerinin      olgunlaşmasına bakın! Bunlarda inanan bir toplum için ibretler vardır.
   100      - Onlar, Allah'a cinlerden de ortak koştular. Halbuki onları yaratan O'dur.      Bilgileri olmadan O'na oğullar, kızlar uydurdular. O'nun şânı onların uydurdukları      sıfatlardan münezzeh ve yücedir.
   101      - Gökleri ve yeri yoktan var eden O'dur. Eşi de olmadığı halde, nasıl olur      da çocuğu olur? Her şeyi yaratan O'dur. Ve O, herşeyi bilendir.
   102      - İşte Rabbiniz Allah bu! O'ndan başka ilâh yoktur; O, her şeyin yaratanıdır.      O'na kulluk edin, O her şeye vekildir.
   103      - Gözler onu göremez, O ise bütün gözleri görür; O, lütuf sahibidir, her şeyden      haberlidir.
   104      - Muhakkak size Rabbinizden basiretler (kalb gözleri) geldi. Artık kim hakkı      görürse faydası kendisine, kim de körlük ederse zararı kendisinedir. Ben sizin      bekçiniz değilim!
   105      - İşte böylece âyetleri türlü türlü çevirip açıklıyoruz ki, onlar sana: "Sen      bunları bir yerlerden okuyup öğrenmişsin" desinler ve bilen bir toplum için      de onu iyice beyan edelim.
   106      - Rabbinden sana vahyedilene uy. O'ndan başka ilâh yoktur. Ortak koşanlardan      da yüz çevir.
   107      - Allah dileseydi, ortak koşmazlardı. Biz, seni onlar üzerine bekçi yapmadık,      sen onlara vekil de değilsin!
   108      - Onların Allah'tan başka yalvardıklarına sövmeyin ki, onlar da bilmeyerek      sınırı aşıp Allah'a sövmesinler. Biz, her ümmete yaptıkları işi böyle süslü      gösterdik. Sonunda dönüşleri Rablerinedir. O, onlara ne yaptıklarını haber      verir.
   109      - Müşrikler, kendilerine bir mucize gelirse ona mutlaka iman edeceklerine      dair en ağır yeminleriyle Allah'a yemin ettiler. De ki: "Mucizeler ancak Allah      katındadır". Onlara mucizeler geldiğinde de iman etmeyeceklerini siz nerden      bileceksiniz?
   110      - Biz onların kalblerini ve gözlerini çeviririz de, onlar, ilkin iman etmedikleri      gibi, gene de iman etmezler. Biz de onları taşkınlıkları içerisinde kör ve      şaşkın bırakırız.
    111      - Eğer biz onlara melekleri indirseydik, ölüler de kendileriyle konuşsaydı      ve her şeyi toplayıp karşılarına getirseydik, Allah'ın diledikleri hariç,      yine de inanacak değillerdi, fakat çokları bunu bilmezler.
   112      - Biz böylece, her peygambere insan ve cin şeytanlarını düşman yaptık. Bunlar      birbirini aldatmak için süslü sözlerle vesvese verirler. Rabbin dileseydi      onu yapamazlardı. Artık onları iftiraları ile başbaşa bırak.
   113      - Bir de ahirete iman etmeyenlerin kalbleri, o yaldızlı söze kansın, ondan      hoşlansın ve işledikleri suçları işlemeye devam etsinler diye böyle yaparlar.     
   114      - Allah, size Kitab'ı (Kur'ân'ı) açıklanmış olarak indirdiği halde, ondan      başka bir hakem mi arayayım? Kendilerine kitap verdiklerimiz, o Kur'ân'ın,      gerçekten Rabbin katından hak olarak indirilmiş olduğunu bilirler. O halde      sakın şüphe edenlerden olma.
   115      - Rabbinin sözü hem doğrulukça, hem de adaletçe tamamlanmıştır. O'nun sözlerini      değiştirebilecek hiç kimse yoktur. O, işitendir, bilendir.
   116      - Eğer yeryüzündekilerin çoğunluğuna uyarsan seni Allah yolundan saptırırlar.      Çünkü onlar sadece "zann"a uyarlar ve saçmalarlar.
   117      - Şüphesiz ki Rabbin, yolundan kimlerin saptığını çok iyi bilir. O, doğru      yolda olanları da çok iyi bilir.
   118      - Eğer Allah'ın âyetlerine iman ediyorsanız, Allah'ın adı anılarak kesilen      hayvanlardan yiyin.
   119      - Size ne oluyor da Allah'ın adı anılarak kesilenlerden yemiyorsunuz? Halbuki      O size, mecbur kalmanızın dışında haram olan şeyleri genişce açıklamıştır.      Doğrusu birçokları bilmeden keyiflerine uyarak insanları doğru yoldan saptırıyorlar.      Muhakkak ki, Rabbin, sınırı aşanları çok iyi bilir.
   120      - Günahın açığını da, gizlisini de bırakın! Günah kazananlar, yaptıklarının      cezasını çekecekler.
   121      - Üzerlerine Allah'ın ismi anılmamış olanlardan yemeyin, çünkü onu yemek yoldan      çıkmaktır. Şeytanlar, dostlarına, sizinle mücadele etmeleri için telkinde      bulunurlar. Eğer onlara uyarsanız, muhakkak ki, Allah'a ortak koşanlardan      olursunuz.
   122      - Ölü iken hidayetle dirilttiğimiz, kendisine insanlar arasında yürüyecek      bir nûr verdiğimiz kimse, karanlıklar içinde kalıp, ondan çıkamayan kimse      gibi olur mu? Fakat kâfirlere, yaptıkları, böyle süslü gösterilir.
   123      - Böylece, her kentte ileri gelenleri, oranın suçluları yaptık ki, orada hileler      çevirsinler. Halbuki bunlar, kötülüğü başkasına değil kendilerine yapıyorlar      da farkına varmıyorlar.
   124      - Onlara bir âyet geldiği zaman: "Allah'ın peygamberlerine verilenin aynısı      bize de verilmedikçe iman etmeyiz" derler. Allah peygamberliğini kime vereceğini      daha iyi bilir. Suçlu olanlara, yaptıkları hilelerinden dolayı Allah katından      bir zillet ve şiddetli bir azap erişecektir.
   125      - Allah kimi hidayete erdirmek isterse, onun gönlünü İslâm'a açar. Kimi de      saptırmak isterse, sanki göğe yükseliyormuş gibi, göğsünü dar ve sıkıntılı      yapar. Allah, inanmayanları işte böyle pislik içinde bırakır.
   126      - İşte Rabbinin doğru yolu budur. Şüphesiz biz, hatırlayıp ibret alan bir      kavim için âyetleri geniş bir şekilde açıkladık.
   127      - Onlar için Rableri katında selâmet yurdu vardır. Yaptıkları iyi amellerden      dolayı, Allah onların dostudur.
   128      - (Allah), onların hepsini topladığı gün, cinlere: "Ey cin topluluğu! İnsanların      çoğunu yoldan çıkardınız" der. İnsanlardan cinlerin dostu olanlar da şöyle      derler: "Rabbimiz! Biz birbirimizden faydalandık. Nihayet bize tayin ettiğin      vademize ulaştık". Allah da:"Sizin durağınız cehennemdir. Orada, Allah'ın      dilemesi müstesna, ebedi olarak kalacaksınız" der. Şüphesiz Rabbin hikmet      sahibidir, her şeyi bilendir.
   129      - İşte biz böylece, kazandıkları günahlardan dolayı zalimlerin bir kısmını,      diğer bir kısmına dost yaparız.
   130      - (Allah) "Ey cin ve insan topluluğu! İçinizden size âyetlerimi anlatan ve      bugününüze kavuşacağınız hususunda sizi uyaran peygamberler gelmedi mi?" deyince      onlar: "Kendi aleyhimize şahidiz" derler. Dünya hayatı onları aldattı ve kendilerinin      kâfir olduklarına şahitlik ettiler.
   131      - Bu (şundan dolayıdır ki) Rabbin, halkı habersiz iken ülkeleri zulüm ile      helak edici değildir.
   132      - Her birinin yaptıklarına göre dereceleri vardır. Rabbin onların yaptıklarından      habersiz değildir.
   133      - Rabb'ın, hiçbir şeye muhtaç değildir, merhamet sahibidir. Sizi, başka bir      kavmin soyundan getirdiği gibi, dilerse, sizi de yok edip, sizden sonra yerinize      dilediğini getirir.
   134      - Size vaad edilenler muhakkak gelecektir, siz, onun önüne geçemezsiniz.
    135      - De ki: "Ey kavmim! Gücünüz yettiğince yapacağınızı yapın, ben de yapıyorum.      Yakında (dünya) yurdunun sonunun kimin olduğunu bileceksiniz. Muhakkak zalimler      kurtuluşa eremezler".
   136      - Allah'ın yarattığı ekin ve hayvanlardan Allah'a bir hisse ayırmakta ve kendilerince:      "Bu, Allah'a ait; şu da ortaklarımıza ait" demektedirler. Ortakları için olan      hisse Allah'a ulaşmamakta, fakat Allah'a ayrılan hisse ortaklarına ulaşmaktadır.      Verdikleri hüküm ne kötüdür.
   137      - Yine ortakları, müşriklerden çoğuna evlatlarını öldürmeyi güzel gösterdi      ki, hem kendilerini mahvetsinler, hem de dinlerini karıştırıp bozsunlar. Allah      dileseydi bunu yapamazlardı. O halde onları, uydurduklarıyla baş başa bırak!
    138      - Zanlarınca dediler ki:"Bunlar dokunulmaz hayvanlar ve ekinlerdir. Bunları      bizim dilediğimizden başkası yiyemez. Bunlar da sırtına binilmesi yasaklanmış      hayvanlar." Bir kısım hayvanları da üzerlerine Allah'ın adını anmadan boğazlarlar.      Bütün bunları Allah'a iftira ederek yaparlar. Allah onları iftiralarıyla cezalandıracaktır.     
   139      - Dediler ki: "Bu hayvanların karınlarındakiler sadece erkeklerimize ait olup      kadınlarımıza haramdır". Eğer ölü doğarsa o zaman hepsi onda ortaktır. Bu      nitelemelerinden dolayı Allah onların cezasını verecektir. Çünkü O hikmet      sahibidir, her şeyi bilendir.
   140      - Bilgisizlik yüzünden beyinsizce çocuklarını öldürenler ve Allah'ın kendilerine      verdiği rızkı, Allah'a iftira ederek haram kılanlar muhakkak ki, ziyana uğradılar.      Bunlar, doğru yoldan sapmışlardır; hidayete erecek de değillerdir.
   141      - Asmalı ve asmasız (üzüm) bahçeleri, hurmaları, ürünleri çeşit çeşit ekinleri,      zeytinleri ve narları, birbirine benzer ve benzemez biçimde yaratan O'dur.      Her biri meyve verince meyvesinden yiyin, hasat günü de hakkını (zekat ve      sadakasını) verin; ama israf etmeyin, çünkü O, israf edenleri sevmez.
   142      - Hayvanlardan da (çeşit çeşit yarattı). Kimi yük taşır, kiminin yününden      döşek yapılır. Allah'ın size verdiği rızıktan yiyin ve şeytanın adımlarına      uymayın (peşinden gitmeyin); çünkü o, sizin için apaçık bir düşmandır.
   143      - Sekiz çift: Koyundan iki, keçiden iki. De ki: "(Allah), iki erkeği mi haram      kıldı yoksa iki dişiyi mi, ya da iki dişinin rahimlerinde bulunan yavruları      mı? Eğer doğru iseniz bana ilimle haber verin."
    144      - Ve deveden iki, sığırdan iki. De ki: (Allah), "İki erkeği mi haram kıldı,      yoksa iki dişiyi mi, ya da iki dişinin rahimlerinde bulunan yavruları mı?      Yoksa, Allah'ın size böyle vasiyet ettiğine şahitler mi oldunuz? (O'nun yanında      mıydınız?). Böyle hiçbir bilgiye dayanmadan, insanları saptırmak için, Allah'a      karşı yalan uydurandan daha zalim kim olabilir? Şüphesiz Allah, o zalimler      topluluğunu doğru yola iletmez"
   145      - De ki: "Bana vahyolunanda, (bu haram dediklerinizi) yiyen kimse için haram      edilmiş bir şey bulamıyorum. Ancak leş, veya akıtılmış kan, yahut domuz eti      - ki bu gerçekten pistir yahut Allah'tan başkası adına kesilmiş bir hayvan      olursa, bunlar haramdır. Ama kim çaresiz kalırsa, (başkasının hakkına) tecavüz      etmemek ve zaruret sınırını aşmamak üzere (bunlardan yiyebilir)" Çünkü Rabbin      çok bağışlayandır, merhamet edendir.
   146      - Yahudilere bütün tırnaklı hayvanları haram kıldık. Sırtlarında, yahut bağırsaklarında      bulunan, ya da kemiğe karışan yağlar dışında, sığır ve koyunun da, yağlarını      onlara haram ettik. Saldırganlıkları yüzünden onları böyle cezalandırdık.      Biz elbette doğru söyleyenleriz.
   147      - Eğer seni yalanladılarsa, de ki: "Rabbiniz geniş rahmet sahibidir. Bununla      beraber O'nun azabı da suçlu toplumdan geri çevrilmez."
   148      - Allah'a ortak koşanlar diyecekler ki: "Allah dileseydi ne biz ortak koşardık,      ne de atalarımız ortak koşardı, hiçbir şeyi de haram kılmazdık." Onlardan      önce yalanlayanlar da böyle söylemişlerdi de sonunda azabımızı tatmışlardı.      De ki: "Yanınızda bize çıkarabileceğiniz bir bilgi mi var? Siz, sadece zanna      uyuyorsunuz ve siz sadece saçmalıyorsunuz."
    149      - De ki: "En kesin ve üstün delil, Allah'ındır. Allah isteseydi, elbette hepinizi      doğru yola iletirdi."
   150      - De ki: "Haydi, Allah bunu yasak etti diye tanıklık edecek şahitlerinizi      getirin.". Eğer onlar şahitlik ederlerse, sen onlarla beraber şahitlik etme.      Âyetlerimi yalanlayanların ve ahirete inanmayanların keyiflerine uyma. Çünkü      onlar Rablerine başkasını denk tutuyorlar.
   151      - De ki: Rabbinizin size neleri haram kıldığını okuyayım: O'na hiçbir şeyi      ortak koşmayın, ana babaya iyilik edin, fakirlik korkusuyla çocuklarınızı      öldürmeyin, sizin de onların da rızkını biz veriyoruz. Kötülüklerin açığına      da, gizlisine de yaklaşmayın. Haksız yere Allah'ın haram kıldığı cana kıymayın.      Düşünesiniz diye Allah size bunları emretti.
   152      - Yetimin malına yaklaşmayın; yalnız erginlik çağına erişinceye kadar (malına)      en güzel biçimde (yaklaşabilir ve uygun şekilde harcayabilirsiniz). Ölçü ve      tartıyı tam adaletle yapın. Biz kimseye gücünün yettiğinden fazlasını teklif      etmeyiz. Söylediğiniz zaman da, yakınınız da olsa âdil olun ve Allah'a verdiğiniz      sözü tutun. Öğüt alıp düşünesiniz diye Allah bunları size emretmiştir.
   153      - İşte benim doğru yolum budur; ona uyun. Sizi O'nun yolundan ayıracak başka      yollara uymayın. (Azabından) korunmanız için Allah size böyle tavsiye etmiştir.     
   154      - Sonra iyilik edenlere (nimetimizi) tamamlamak, her şeyi açıklamak ve doğru      yola iletici ve rahmet olmak üzere Musa'ya Kitab'ı verdik ki, Rablerinin huzuruna      varacaklarına inansınlar.
   155      - İşte bu (Kur'ân) da mübarek bir Kitap'tır. Onu biz indirdik. Ona uyun ve      Allah'tan korkun ki, size rahmet edilsin.
   156      - (Onu size indirdik ki:) "Kitap, sadece bizden önceki iki topluluğa (yahudi      ve hıristiyanlara) indirildi; biz ise, onların okumasından habersizdik (o      kitapları okuyamıyor ve dillerini anlayamıyorduk)" demeyesiniz.
   157      - Yahut: "Eğer bize kitap indirilseydi, biz onlardan daha çok doğru yolda      olurduk", demeyesiniz. İşte size de Rabbinizden açık delil, hidayet ve rahmet      geldi. Allah'ın âyetlerini yalanlayıp, onlardan yüz çevirenden daha zalim      kim olabilir? Âyetlerimizden yüz çevirenleri, yüz çevirmeleri sebebiyle azabın      en kötüsüyle cezalandıracağız.
   158      - (İnanmak için) ille meleklerin gelmesini, yahut Rabbinin gelmesini, ya da      Rabbinin bazı âyetlerinin gelmesini mi bekliyorlar? Ama Rabbinin (azab) işaretlerinin      geldiği gün, daha önce iman etmemiş, yahut imanında bir hayır kazanmamış kimseye,      artık inanması bir fayda sağlamaz. De ki: "Bekleyin; biz de beklemekteyiz."     
   159      - Dinlerini parça parça edip, grup grup olanlar var ya, senin onlarla hiçbir      ilişkin yoktur. Onların işi Allah'a kalmıştır, sonra (Allah) onlara yaptıklarını      haber verecektir.
   160      - Kim iyilik getirirse, ona o (getirdiği)nin on katı vardır. Kim kötülük getirirse,      sadece onun dengiyle cezalandırılır; onlar haksızlığa uğratılmazlar.
   161      - De ki: Rabbim, beni doğru yola iletti. Dosdoğru dine, Allah'ı birleyen İbrahim'in      dinine. O, ortak koşanlardan değildi.
   162      - De ki: Benim namazım, ibadetim, hayatım ve ölümüm hep âlemlerin Rabbi Allah      içindir.
   163      - Onun ortağı yoktur. Bana böyle emrolundu ve ben müslümanların ilkiyim.
   164      - De ki: Allah herşeyin Rabbi iken, ben O'ndan başka Rab mi arayayım? Herkesin      kazandığı yalnız kendisine aittir. Kendi (günah) yükünü taşıyan hiç kimse,      bir başkasının (günah) yükünü taşımaz. Sonra dönüşünüz Rabbinizedir. O, ayrılığa      düştüğünüz gerçeği size haber verecektir.
   165      - Sizi yeryüzünün halifeleri yapan, size verdiği şeylerde, sizi denemek için,      kiminizi kiminizden derecelerle üstün kılan O'dur. Şüphesiz Rabbin, cezası      çabuk olandır ve O, bağışlayan, esirgeyendir.
 

admin29.07.2013 - 21:01
7-ARAF Süresi Türkçe Meali

   1      - Elif, lâm, mîm, sâd.
   2      - (Bu,) sana indirilen bir Kitab'tır. Onunla (insanları) uyarman ve inananlara      öğüt (vermen) hususunda göğsünde bir sıkıntı olmasın.
    3      - (Ey insanlar) Rabbinizden, size indirilene uyun ve O'ndan başka dostlara      uymayın. Ne kadar da az öğüt alıyorsunuz!
   4      - Nice kentler helak ettik. Gece yatarlarken, yahut gündüz uyurlarken, azabımız      onlara geliverdi.
    5      - Azabımız onlara geldiğinde "Biz gerçekten zalimlermişiz!" demelerinden başka      yalvarışları kalmadı.
    6      - Kendilerine elçi gönderilmiş olanlara da soracağız, gönderilen elçilere      de soracağız.
   7      - Ve elbette onlara, olan-biten herşeyi bir bilgi ile anlatacağız; çünkü biz      onlardan uzak değiliz.
    8      - O gün (amelleri tartacak) terazi haktır. Kimin (sevap) tartıları ağır gelirse,      işte onlar kurtulanlardır.
    9      - Kimin (sevap) tartıları hafif gelirse, işte onlar da âyetlerimize haksızlık      etmelerinden ötürü kendilerini ziyana sokanlardır.
   10      - Doğrusu Biz sizi yeryüzünde, yerleştirdik, orada size geçimlikler verdik;      ne kadar da az şükrediyorsunuz!
   11      - Sizi yarattık, sonra size biçim verdik, sonra da meleklere: "Âdem'e secde      edin" dedik; hepsi secde ettiler, yalnız İblis, secde edenlerden olmadı.
   12      - (Allah) buyurdu: "Sana emrettiğim zaman, seni secde etmekten alıkoyan nedir?"      (İblis): "Ben, dedi, ondan hayırlıyım; beni ateşten yarattın, onu çamurdan      yarattın."
   13      - (Allah) buyurdu: "Öyleyse oradan in, orada büyüklük taslamak senin haddin      değildir. Çık, çünkü sen aşağılıklardansın."


   14      - (İblis) dedi: (Bari) bana (insanların) tekrar diriltilecekleri güne kadar      süre ver."
   15      - (Allah) buyurdu: "Haydi sen süre verilmişlerdensin."
   16      - "Öyleyse, dedi, beni azdırmana karşılık, and içerim ki, ben de onlar(ı saptırmak)      için senin doğru yolunun üstüne oturacağım."
   17      - "Sonra (onların) önlerinden arkalarından, sağlarından sollarından onlara      sokulacağım ve sen, çoklarını şükredenlerden, bulmayacaksın."
   18      - (Allah) buyurdu: "Haydi, sen, yerilmiş ve kovulmuş olarak oradan çık. And      olsun ki,onlardan sana kim uyarsa, (bilin ki) sizin hepinizden (derleyip)      cehennemi dolduracağım."
   19      - (Sonra Allah, Âdem'e hitab etti): "Ey Âdem! Sen ve eşin cennette durun,      dilediğiniz yerden yeyin; fakat şu ağaca yaklaşmayın, yoksa zalimlerden olursunuz."     
   20      - Derken onların, kendilerinden gizli kalan çirkin yerlerini kendilerine göstermek      için onlara fısıldadı: "Rabbiniz, başka bir sebepten dolayı değil, sırf ikiniz      de birer melek ya da ebedî kalıcılardan olursunuz diye sizi şu ağaçtan men      etti." dedi.
    21      - Ve onlara: "Elbette ben size öğüt verenlerdenim." diye de yemin etti.
    22      - Böylece onları aldatarak aşağı sarkıttı (önceki mevkilerinden indirdi).      Ağacı(n meyvesini) tadınca, çirkin yerleri kendilerine göründü ve cennet yapraklarını      üst üste yamayıp üzerlerini örtmeğe başladılar. Rableri onlara seslendi: "Ben      sizi o ağaçtan men etmedim mi ve şeytan size apaçık düşmandır, demedim mi?"     
   23      - Dediler ki: "Ey Rabbimiz! Biz kendimize zulmettik, eğer bizi bağışlamaz      ve bize rahmetinle muamele etmezsen muhakkak ziyana uğrayacaklardan oluruz!"     
   24      - (Allah) buyurdu: "Birbirinize düşman olarak inin, sizin yeryüzünde bir süreye      kadar kalıp geçinmeniz gerekmektedir."
   25      - "Orada yaşayacaksınız, orada öleceksiniz ve yine oradan (dirilip) çıkarılacaksınız!"      dedi.
   26      - Ey Âdemoğulları, size çirkin yerlerinizi örtecek giysi, süslenecek elbise      indirdik. Hayırlı olan, takva elbisesidir. İşte bu(nlar), Allah'ın âyetlerindendir,      belki düşünüp öğüt alırlar.
   27      - Ey Âdemoğulları. Şeytan, ana babanızı, çirkin yerlerini onlara göstermek      için elbiselerini soyarak cennetten çıkardığı gibi, sizi de (şaşırtıp) bir      belaya düşürmesin! Çünkü o ve kabilesi, sizin onları göremeyeceğiniz yerden      sizi görürler. Biz, şeytanları, inanmayanların dostu yaptık.
   28      - Onlar bir kötülük yaptıkları zaman: "Babalarımızı bu yolda bulduk, bunu      bize Allah emretti." derler. De ki: "Allah kötülüğü emretmez. Allah'a karşı      bilmediğiniz şeyleri mi söylüyorsunuz?"
   29      - De ki: "Rabbim bana adaleti emretti. Her mescidde yüzünüzü O'na doğrultun      ve dini yalnız kendisine has kılarak O'na yalvarın. İlkin sizi yarattığı gibi      yine O'na döneceksiniz."
   30      - (O) bir topluluğu doğru yola iletti, bir topluluğa da sapıklık hak oldu.      Çünkü onlar, şeytanları Allah'tan başka dostlar tuttular ve kendilerinin de      doğru yolda olduklarını sanıyorlar.
   31      - Ey Âdemoğulları! Her mescide gidişinizde güzel giysilerinizi giyin ve yiyin,      için, fakat israf etmeyin, Çünkü Allah israf edenleri sevmez.
   32      - De ki: "Allah'ın kulları için çıkardığı zinetleri ve tertemiz rızıkları      kim haram kılmış?" De ki: "Bunlar, bu dünya hayatında inananlar içindir, kıyamet      gününde de yalnız onlara mahsustur". İşte böylece biz âyetleri bilen bir topluluğa      uzun uzun açıklıyoruz.
   33      - De ki: "Rabbim, sadece fuhşiyatı, onun açık ve gizli olanını, günahları,      haksız yere isyanı, haklarında hiç bir delil indirmediği şeyleri Allah'a ortak      koşmanızı ve Allah hakkında bilmediğiniz şeyleri söylemenizi yasaklamıştır".     
   34      - Her ümmetin bir eceli vardır. O ecel geldiğinde, ne bir ân erteleyebilirler,      ne de öne alabilirler.
   35      - Ey Âdemoğulları! Size içinizden peygamberler gelip âyetlerimi anlattıklarında,      kim Allah'tan korkar ve kendini düzeltirse, işte onlar için korku yoktur.      Onlar üzülmeyeceklerdir de.
   36      - Kim de âyetlerimizi yalanlar ve onlara karşı büyüklük taslarsa, işte onlar      cehennemliktirler ve orada ebedî olarak kalacaklardır.
   37      - Allah'a karşı yalan uyduran yahut âyetlerini yalanlayandan daha zalim kim      olabilir? Onlara Kitap'tan nasipleri erişir. Canlarını alacak elçilerimiz      gelince onlara: "Allah'tan başka taptıklarınız nerede?" derler. Onlar: "O      taptıklarımız bizden sapıp ayrıldılar." derler. Böylece kendilerinin kâfir      olduklarına bizzat şahitlik ederler.
   38      - Allah onlara: "Sizden önce geçmiş cin ve insan topluluklarıyla beraber cehennem      ateşine girin!" der. Cehenneme giren her ümmet kendi din kardeşine lanet eder.      Nihayet hepsi oraya toplandığında, sonrakiler öncekiler hakkında derler ki:      "Rabbimiz ! İşte şunlar bizi doğru yoldan saptırdı. Onlara cehennem ateşinden      kat kat azab ver". Allah der ki: "Herkesin azabı kat kattır, fakat siz bilemezsiniz".     
   39      - Öncekiler de sonrakilere derler ki: "Sizin bizden bir üstünlüğünüz yoktur.      O halde yaptıklarınızdan dolayı azabı tadın".
   40      - Bizim âyetlerimizi yalanlayan ve onlara inanmaya tenezzül etmeyenler var      ya, işte onlara göğün kapıları açılmayacak ve deve (veya halat) iğne deliğinden      geçinceye kadar onlar cennete giremeyeceklerdir. İşte suçluları böyle cezalandırırız.     
   41      - Onlara cehennemde ateşten bir yatak, üstlerine de (ateşten) örtüler vardır.      Biz zalimleri işte böyle cezalandırırız.
   42      - İman edenler ve iyi amellerde bulunanlar -ki biz hiç kimseye gücünün üstünde      bir şey teklif etmeyiz işte onlar cennet ehlidir ve orada ebedî olarak kalacaklardır.
    43      - Orada kalblerinde bulunan kini çıkarıp atarız. Onların altlarından ırmaklar      akar. "Bizi buna erdiren Allah'a hamdolsun. Eğer Allah bizi doğru yola sevk      etmeseydi biz doğru yola erişemezdik. Şüphesiz Rabbimizin peygamberleri bize      gerçeği getirmişler." derler. Onlara şöyle seslenilir: "İşte size cennet!      Yaptıklarınıza karşılık buna varis oldunuz".
   44      - Cennet ehli, cehennem ehline: "Rabbimizin bize vaad ettiğini gerçek bulduk.      Siz de Rabbinizin size vaad ettiğini gerçek buldunuz mu?" diye seslenirler.      Onlar da "evet" derler. Bunun üzerine aralarında bir çağırıcı şöyle seslenir:      "Allah'ın laneti zalimler üzerine olsun!
   45      - Onlar, Allah'ın yolundan men ederler ve onu eğriltmek isterler, ahireti      de inkâr ederlerdi".
   46      - Cennetliklerle cehennemlikler arasında bir perde vardır. A'raf üzerinde      de, her iki taraftakileri simalarından tanıyan kişiler vardır. Bunlar cennetliklere:      "selâm olsun size" diye seslenirler. Bunlar henüz cennete girmemiş, fakat      girmeyi arzu eden kimselerdir.
   47      - Gözleri cehennemlikler tarafına çevrilince de :"Rabbimiz! Bizi zalim toplulukla      beraber eyleme!" derler.
   48      - A'raftakiler yüzlerinden tanıdıkları kişilere seslenerek şöyle derler: "Ne      topluluğunuz, ne de büyüklük taslamanız, size hiç bir yarar sağlamadı".
    49      - "Allah onları hiç bir rahmete erdirmiyecek, diye yemin ettiğiniz kimseler      bunlar mıydı?" (Cennetliklere dönerek): "Girin cennete, artık size ne korku      vardır, ne de siz üzüleceksiniz" derler.
   50      - Cehennemdekiler, cennettekilere: "Bize biraz su akıtın veya Allah'ın size      verdiği rızıktan bize de verin." diye seslenirler. Cennettekiler de: "Allah,      bunların ikisini de kâfirlere haram kıldı." derler.
   51      - Onlar ki, dinlerini bir eğlence ve oyun yerine koydular ve dünya hayatı      kendilerini aldattı. Onlar, bugüne kavuşacaklarını nasıl unuttular ve âyetlerimizi      nasıl inkâr ettilerse, biz de bugün onları öyle unuturuz.
   52      - Gerçekten onlara, bilgiye göre açıkladığımız, inanan bir toplum için yol      gösterici ve rahmet olan bir Kitap getirdik.
   53      - İlle onun te'vilini mi gözetiyorlar? Onun te'vili geldiği (verdiği haberler      ortaya çıktığı) gün, önceden onu unutmuş olanlar derler ki: "Doğrusu Rabbimizin      elçileri gerçeği getirmiş. Şimdi bizim şefaatçilerimiz var mı ki bize şefaat      etsinler, yahut tekrar geri döndürülmemiz mümkün mü ki eski yaptıklarımızdan      başkasını yapalım?" Onlar, kendilerini zarara soktular ve uydurdukları şeyler      kendilerinden saptı, kaybolup gitti.
   54      - Şüphesiz Rabbiniz Allah, gökleri ve yeri altı günde yarattı, sonra Arş üzerine      hükümran oldu. O, geceyi durmadan onu kovalayan gündüze bürüyüp örter; güneş,      ay ve yıldızlar emrine âmâdedir. İyi biliniz ki yaratma ve emir O'nundur.      Âlemlerin Rabbi olan Allah ne yücedir.
   55      - Rabbinize yalvara yalvara ve gizlice dua edin. Çünkü O, haddi aşanları sevmez.     
   56      - Düzeltildikten sonra yeryüzünde bozgunculuk yapmayın. O'na, korkarak ve      rahmetini umarak dua edin. Muhakkak ki Allah'ın rahmeti, iyilik edenlere yakındır.     
   57      - Rahmetinin önünde müjdeci olarak rüzgarları gönderen O'dur. O rüzgarlar,      yağmur yüklü bulutları yüklenince, onu kurak bir memlekete gönderir, sonra      onunla yağmur yağdırır ve onunla her çeşit ürünü yetiştiririz. İşte Biz, ölüleri      de böyle diriltiriz. Gerekir ki düşünür, ibret alırsınız.
    58      - Güzel memleketin bitkisi, Rabbinin izniyle çıkar; kötü olandan ise yararsız      bitkiden başka bir şey çıkmaz. İşte biz, şükreden bir toplum için âyetleri      böyle açıklarız.
   59      - Andolsun ki Nûh'u elçi olarak kavmine gönderdik de dedi ki: "Ey kavmim!      Allah'a kulluk edin sizin O'ndan başka bir ilâhınız yoktur. Doğrusu ben, üstünüze      gelecek büyük bir günün azabından korkuyorum."
   60      - Kavminden ileri gelenler dediler ki: "Biz seni apaçık bir sapıklık içinde      görüyoruz".
    61      - (Nûh) dedi ki: "Ey kavmim! Bende herhangi bir sapıklık yok, ben âlemlerin      Rabbi tarafından gönderilmiş bir elçiyim."
    62      - "Size Rabbimin gönderdiği gerçekleri duyuruyorum, size öğüt veriyorum ve      Allah tarafından, sizin bilmediğiniz şeyleri biliyorum."
   63      - (Allah'ın azabından) sakınıp da rahmete nail olmanız için, içinizden sizi      uyaracak bir adam vasıtasıyla size bir zikir(kitap) gelmesine şaştınız mı?"     
   64      - O'nu yalanladılar, biz de O'nu ve O'nunla beraber gemide bulunanları kurtardık,      âyetlerimizi yalanlayanları boğduk! Çünkü onlar, kalb gözleri körleşmiş bir      kavim idiler.
   65      - Âd (kavmin)e de kardeşleri Hûd'u (gönderdik): "Ey kavmim! Allah'a kulluk      edin, sizin O'ndan başka bir ilâhınız yoktur. (O'na karşı gelmekten) sakınmaz      mısınız?" dedi.
   66      - Kavminden ileri gelen kâfirler dediler ki: "Biz seni bir çılgınlık içinde      görüyoruz, ve gerçekten seni yalancılardan sanıyoruz."
    67      - (Hûd), "Ey kavmim! Bende çılgınlık yok, ben âlemlerin Rabbi tarafından gönderilmiş      bir elçiyim." dedi.
   68      - "Size Rabbimin gönderdiği gerçekleri tebliğ ediyorum ve ben sizin için güvenilir      bir öğütçüyüm."
   69      - "Sizi uyarması için içinizden bir adam aracılığı ile, size bir zikir gelmesine      şaştınız mı? Düşünün ki (Allah) sizi, Nûh kavminden sonra, onların yerine      hâkimler yaptı ve yaratılışta sizi onlardan üstün kıldı. Allah'ın nimetlerini      hatırlayın ki, kurtuluşa eresiniz."
   70      - Dediler ki: "Ya, demek sen tek Allah'a kulluk edelim ve atalarımızın taptıklarını      bırakalım diye mi (bize) geldin? Eğer doğrulardan isen bizi tehdit ettiğin      (o azabı) bize getir!"
   71      - (Hûd) dedi ki: "Artık size Rabbinizden bir azap ve bir hışım inmiştir. Haklarında      Allah'ın hiç bir delil indirmediği, sadece sizin ve atalarınızın taktığı kuru      isimler hususunda benimle tartışıyor musunuz? Bekleyin öyleyse, şüphesiz ben      de sizinle beraber bekleyenlerdenim!
   72      - Onu ve onunla beraber olanları rahmetimizle kurtardık ve âyetlerimizi yalanlayıp      da iman etmeyenlerin kökünü kestik.
   73      - Semûd kavmine de kardeşleri Sâlih'i (gönderdik): "Ey kavmim dedi, Allah'a      kulluk edin, sizin O'ndan başka bir ilâhınız yoktur. Size Rabbinizden açık      bir delil geldi. İşte şu, Allah'ın devesi, size bir mucizedir; bırakın onu      Allah'ın yeryüzünde yesin (içsin), sakın ona bir kötülük etmeyin, yoksa sizi      acı bir azap yakalar."
   74      - Düşünün ki (Allah) Âd'dan sonra sizi hükümdarlar kıldı. Ve yer yüzünde sizi      yerleştirdi: O'nun düzlüklerinde saraylar yapıyorsunuz, dağlarında evler yontuyorsunuz.      Artık Allah'ın nimetlerini hatırlayın da yeryüzünde fesatçılar olarak karışıklık      çıkarmayın.
   75      - Kavminden büyüklük taslayan ileri gelenler, içlerinden zayıf görünen müminlere:      "Siz, dediler, Sâlih'in, gerçekten Rabbi tarafından gönderildiğini biliyor      musunuz?" (Onlar da): "(Evet), doğrusu biz onunla gönderilene inananlarız!"      dediler.
   76      - Büyüklük taslayanlar: "Biz, sizin inandığınızı inkâr edenleriz!" dediler.     
   77      - Derken dişi deveyi boğazladılar ve Rablerinin buyruğundan dışarı çıktılar;      "Ey Sâlih, eğer hakikaten elçilerdensen, bizi tehdit ettiğin (o azabı) bize      getir! "dediler.
   78      - Bunun üzerine hemen onları, o sarsıntı yakaladı, yurtlarında diz üstü çökekaldılar.     
   79      - Sâlih de o zaman onlardan yüz çevirdi ve şöyle dedi: "Ey kavmim! And olsun      ki ben size Rabbimin elçiliğini tebliğ ettim ve size öğüt verdim, fakat siz      öğüt verenleri sevmiyorsunuz."
   80      - Lût'u da (peygamber olarak) gönderdik. Kavmine dedi ki: "Sizden önce âlemlerden      hiç birinin yapmadığı fuhuşu mu yapıyor sunuz?
   81      - Çünkü siz kadınları bırakıp da şehvetle erkeklere gidiyorsunuz. Belki de      siz haddi aşan bir kavimsiniz.
    82      - Kavminin cevabı: "Onları (Lût'u ve taraftarlarını) kentinizden çıkarın,      çünkü onlar, fazla temizlenen insanlarmış! "demelerinden başka bir şey olmadı.     
   83      - Biz de onu ve ailesini kurtardık, yalnız karısı(nı kurtarmadık) çünkü o,      geride kalanlardan oldu.
    84      - Ve üzerlerine bir (azab) yağmuru yağdırdık. Bak ki günahkârların sonu nasıl      oldu!
   85      - Medyen'e de kardeşleri Şuayb'ı (gönderdik): "Ey kavmim, dedi, Allah'a kulluk      edin, sizin O'ndan başka bir ilâhınız yoktur. Size Rabbinizden açık bir delil      geldi: Ölçüyü ve tartıyı tam yapın, insanların eşyalarını eksik vermeyin,      düzeltildikten sonra yeryüzünde bozgunculuk yapmayın; eğer inanan (insan)lar      iseniz, böylesi sizin için daha iyidir!"
   86      - Tehdit ederek, inananları Allah yolundan alıkoyarak ve o yolun eğriliğini      arayarak öyle her yolun başında oturmayın. Düşünün ki siz az idiniz de O sizi      çoğalttı. Bakın ki bozguncuların sonu nasıl olmuştur.
   87      - Eğer içinizden bir grup benimle gönderilene inanır, bir grup da inanmazsa,      Allah aramızda hükmedinceye kadar sabredin. O, hüküm verenlerin en hayırlısıdır.
    88      - Kavminden ileri gelen kibirliler dediler ki: "Ey Şu'ayb! Ya mutlaka seni      ve seninle beraber inananları kentimizden çıkarırız, ya da dinimize dönersiniz!"      Dedi ki; "İstemesek de mi (bizi yurdumuzdan çıkaracak veya dinimizden döndüreceksiniz?)"     
   89      - (Andolsun ki), Allah bizi ondan (kâfirlikten) kurtardıktan sonra tekrar      sizin dininize dönersek, Allah'a karşı iftira etmiş oluruz. Rabbimiz Allah'ın      dilemesi hali müstesna geri dönmemiz bizim için olacak şey değildir. Rabbimizin      ilmi her şeyi kuşatmıştır. Biz sadece Allah'a dayanırız. Ey Rabbimiz! Bizimle      kavmimiz arasında adaletle hükmet. Çünkü sen hükmedenlerin en hayırlısısın.     
   90      - Kavminden ileri gelen kâfirler dediler ki: "Eğer Şu'ayb'a uyarsanız o takdirde      siz mutlaka ziyana uğrarsınız."
   91      - Derken o (müthiş) sarsıntı onları yakalayıverdi, yurtlarında diz üstü çökekaldılar.     
   92      - Şu'ayb'ı yalanlayanlar, sanki yurtlarında hiç şenlik tutmamış gibi oldular.      Şu'ayb'ı yalanlayanlar var ya işte ziyana uğrayanlar, onlar oldular.
    93      - (Şu'ayb) onlardan öteye döndü de: "Ey kavmim! dedi, ben size Rabbimin gönderdiği      gerçekleri duyurdum ve size öğüt verdim, artık kâfir bir kavme nasıl acırım?"     
   94      - Biz hangi ülkeye bir peygamber gönderdiysek, onun halkını -yalvarıp yakarsınlar      diye mutlaka yoksulluk ve darlıkla sıkmışızdır.
   95      - Sonra kötülüğü değiştirip yerine iyilik (bolluk) getirdik, nihayet çoğaldılar      ve: "Atalarımıza da böyle darlık ve sevinç dokunmuştu." dediler ve hemen onları,      hiç farkında olmadıkları bir sırada ansızın yakaladık.
    96      - (O) ülkelerin halkı inanıp (Allah'ın azabından) korunsalardı, elbette üzerlerine      gökten ve yerden bolluklar açardık; fakat yalanladılar, biz de onları kazandıklarıyla      yakaladık.
   97      - Acaba o ülkelerin halkı, geceleyin uyurlarken kendilerine azabımızın gelmeyeceğinden      emin mi idiler?
    98      - Yoksa o ülkelerin halkı, kuşluk vakti eğlenirlerken onlara azabımızın gelmeyeceğinden      emin mi idiler?
   99      - Allah'ın tuzağından (kurtulacaklarına) emin mi oldular? Ziyana uğrayan topluluktan      başkası, Allah'ın tuzağından emin olmaz.
   100      - Önceki sahiplerinden sonra yeryüzüne vâris olanlara hâlâ şu gerçek belli      olmadı mı ki: Eğer biz dileseydik onları da günahlarından dolayı musibetlere      uğratırdık! Biz onların kalplerini mühürleriz de onlar (gerçekleri) işitmezler.     
   101      - İşte o ülkeler ki, sana onların haberlerinden bir kısmını anlatıyoruz Andolsun      ki, peygamberleri onlara apaçık deliller (mucizeler) getirmişlerdi. Fakat      önceden yalanladıkları gerçeklere iman edecek değillerdi. İşte o kâfirlerin      kalplerini Allah böyle mühürler.
   102      - Onların çoğunda, sözde durma (diye bir şey) bulamadık. Gerçek şu ki, onların      çoğunu yoldan çıkmış bulduk.
   103      - Sonra onların arkasından Musa'yı mucizelerimizle Firavun'a ve topluluğuna      gönderdik. Tuttular o mucizeleri inkâr ettiler. Ettiler de bak, o bozguncuların      âkıbetleri nasıl oldu!
   104      - Musa: "Ey Firavun! Bil ki ben âlemlerin Rabbi tarafından gönderilmiş bir      peygamberim." dedi.
   105      - Allah'a karşı ilk görevim, hak olandan başka bir şey söylemememdir. Gerçekten      ben size Rabbinizden bir mucize getirdim, artık İsrailoğullarını benimle gönder.     
   106      - Firavun: "Eğer bir mucize getirdiysen ve eğer doğru söyleyenlerden isen      onu göster" dedi.
   107      - Bunun üzerine Musa, asâsını yere bırakıverdi, o da birdenbire kocaman bir      ejderha kesiliverdi.
   108      - Ve Musa elini koynundan çıkarıverdi, eli bembeyaz olmuş, bakanların gözünü      kamaştırıyordu.
    109      - Firavun'un kavminden ileri gelenler, "Muhakkak bu çok bilgili bir sihirbazdır."      dediler.
   110      - O, sizi yurdunuzdan çıkarmak istiyor. (Firavun): "O halde siz ne diyorsunuz?"      dedi.
   111      - Onlar da "onu ve kardeşini beklet, şehirlere de toplayıcılar gönder." dediler.     
   112      - "Bütün bilgiç sihirbazları sana getirsinler."
   113      - O sihirbazlar Firavun'a geldiler: "Galip gelirsek bize muhakkak mükâfat      var değil mi?" dediler.
   114      - "Evet" dedi (Firavun), "Üstelik o zaman benim yakınlarımdan olacaksınız."     
   115      - Sihirbazlar, Musa'ya: "Ey Musa! Önce sen mi hünerini ortaya koyacaksın,      yoksa biz mi?" dediler.
   116      - Musa, "Siz atın" dedi. Atacaklarını atınca herkesin gözünü büyülediler ve      onları dehşete düşürdüler. Doğrusu büyük bir sihir gösterdiler.
   117      - Biz de Musa'ya "Sen de asânı bırakıver." diye vahyettik. Birdenbire asâ,      onların bütün uydurduklarını yakalayıp yutuverdi.
   118      - Artık hakikat ortaya çıkmış ve onların bütün yaptıkları boşa gitmişti.
   119      - Orada mağlup olmuş ve küçük düşmüşlerdi.
   120      - Sihirbazlar hep birden secdeye kapandılar.
    121      - "Âlemlerin Rabbine iman ettik." dediler.
   122      - "Musa'nın ve Harun'un Rabbine."
   123      - Firavun: "Ben size izin vermeden iman ettiniz ha!" dedi. "Şüphesiz bu bir      hiledir, siz bunu şehirde kurmuşsunuz, yerli halkı oradan çıkarmak istiyorsunuz,      sonra anlayacaksınız!"
   124      - "Ellerinizi ve ayaklarınızı çaprazlama kestireceğim, sonra da bilin ki,      sizi astıracağım."
   125      - Onlar da: "Şüphesiz o takdirde biz Rabbimize döneceğiz." dediler.
   126      - "Senin bize kızman da sırf Rabbimizin âyetleri gelince onlara iman etmemizden      dolayıdır. Ey Rabbimiz! Üzerimize sabır yağdır ve canımızı müslüman olarak      al." derler.
   127      - Firavun kavminin ileri gelenleri dediler ki: "Seni ve ilâhlarını terketsinler      de yeryüzünde fesat çıkarsınlar diye mi Musa'yı ve kavmini serbest bırakacaksın?"      Firavun da dedi ki: "Onların oğullarını öldüreceğiz, kızlarını sağ bırakacağız      ve onlar üzerinde kahredici bir üstünlüğe sahibiz."
   128      - Musa, kavmine dedi ki: "Allah'ın yardımını ve lütfunu isteyin ve sabır gösterin.      Şüphesiz ki yeryüzü Allah'ındır. Kullarından dilediğini ona mirasçı kılar.      Sonunda kurtuluş müttakilerindir."
   129      - Kavmi de dediler ki: "Sen bize gelmeden önce de eziyet gördük, sen geldikten      sonra da." Musa dedi ki: "Umulur ki, Rabbiniz düşmanlarınızı helak edip de      sizi yeryüzünde halife kılacaktır ve sizin nasıl işler yaptığınıza bakacaktır."     
   130      - Gerçekten biz, Firavun sülâlesini, senelerce kıtlık ve gelir noksanlığı      içinde tutup kıvrandırdık ki, düşünüp ibret alsınlar.
    131      - Fakat kendilerine iyilik geldiği zaman, işte bu bizim hakkımızdır, dediler,      başlarına bir kötülük gelince de, işte bu Musa ile yanındakilerin uğursuzluğu      yüzünden, dediler. İyi bilin ki, onların uğursuzluğu Allah katındandır. Lâkin      çoğu bunu bilmezler.
   132      - "Ve sen büyülemek için her ne mucize getirirsen getir, biz sana inanacak      değiliz," dediler.
   133      - Biz de kudretimizin ayrı ayrı alâmetleri olmak üzere başlarına tufan, çekirge,      haşereler, kurbağalar ve kan gönderdik, yine inad edip direndiler ve çok mücrim      (suçlu) bir kavim oldular.
    134      - Ne zaman ki, azap üzerlerine çöktü, dediler ki, "Ey Musa! Bizim için Rabbine      dua et, sana olan ahdi hürmetine eğer bizden bu azabı kaldırır uzaklaştırırsan,      yemin olsun ki, sana kesinlikle iman edeceğiz. Ve İsrailoğullarını seninle      birlikte göndereceğiz."
   135      - Ne zaman ki, belli bir süreye kadar onlardan azabı kaldırdık, derhal yeminlerini      bozdular.
   136      - Biz de, âyetlerimizi inkâr ettikleri ve onlara kulak vermedikleri için kendilerinden      intikam aldık da hepsini denizde boğduk.
   137      - Ve o hırpalanıp ezilmekte olan kavmi de yeryüzünün, bereketle donattığımız      doğusuna ve batısına mirasçı yaptık. Ve böylece Rabbinin, İsrailoğullarına      olan o güzel vaadi, sabırları yüzünden gerçekleşti. Biz de Firavun ile kavminin      yapageldikleri sanat eserlerini ve diktikleri binaları yerle bir ettik.
   138      - Ve İsrailoğullarının denizden geçmelerini sağladık? Derken bir kavme vardılar      ki, onlar, kendilerine mahsus bir takım putlara tapıyorlardı. Dediler ki;      Ey Musa! Onların tanrıları gibi, sen de bize bir tanrı yap! Musa da onlara      dedi ki: Siz gerçekten cahillik eden bir kavimsiniz.
   139      - Çünkü o gördüklerinizin içinde bulundukları din, yok olmaya mahkûmdur ve      bütün yaptıkları batıldır.
   140      - Sizi âlemlere üstün kılan Allah olduğu halde, ben size O'ndan başka ilâh      mı arayayım! dedi.
   141      - Hani sizi, Firavun sülâlesinin elinden kurtardığımız zaman, hatırlasanıza,      size azabın kötüsünü yapıyorlardı; oğullarınızı öldürüyorlar, kızlarınızı      sağ bırakıyorlardı. Bunda sizin için Rabbiniz tarafından büyük imtihan vardı.     
   142      - Ve Musa'ya otuz geceye vaat verdik ve süreye bir on gece daha ekledik ve      böylece Rabbinin mikatı (tayin ettiği vakit) tam kırk gece oldu. Musa, kardeşi      Harun'a şöyle dedi: Kavmim içinde benim yerime geç, ıslaha çalış ve bozguncuların      yolundan gitme!
   143      - Ne zaman ki, Musa, mikatımıza geldi, Rabbi ona kelâmıyla ihsanda bulundu.      "Ey Rabbim, göster bana kendini de bakayım sana". dedi. Rabbi ona buyurdu      ki; "Beni katiyyen göremezsin ve lâkin dağa bak, eğer o yerinde durabilirse,      sonra sen de beni göreceksin". Daha sonra Rabbi dağa tecelli edince onu yerle      bir ediverdi, Musa da baygın düştü. Ayılıp kendine gelince, "Sen sübhansın",      "tevbe ettim, sana döndüm ve ben inananların ilkiyim," dedi.
   144      - Allah buyurdu: Ey Musa! Sana verdiğim peygamberlikle ve kelâmımla seni insanlar      üzerine seçkin kıldım. Sana verdiğime sıkı sarıl ve şükredenlerden ol!
   145      - Ve onun için o levhalarda her şeyden yazdık, nasihat ve hükümlerin ayrıntılarına      ait herşeyi (belirttik). Haydi bunlara sıkı sarıl, kavmine de emret, onlar      da en güzeline sarılsınlar. Size yakında o fasıkların yurdunu göstereceğim.     
   146      - Yeryüzünde haksız yere büyüklük taslayanları, âyetlerimizi anlamaktan uzak      tutacağım. Onlar ki, bütün âyetlerimizi görseler de onlara iman etmezler.      Doğru yolu görseler de o yolu tutup gitmezler. Eğer sapıklık yolunu görürlerse      tutar onu izlerler. Çünkü onlar âyetlerimizi inkâr etmeyi âdet edinmişler      ve onlardan hep gafil olagelmişlerdir.
   147      - Âyetlerimizi ve ahiretteki karşılaşmayı inkâr edenlerin amelleri hepten      boşa gitmiştir. Çekecekleri ceza kendi yaptıklarından başkası mı olacaktır?     
   148      - Musa'nın arkasından kavmi, tutmuş süs takılarından böğüren bir buzağı heykeli      edinmişlerdi. O buzağının kendilerine bir söz söylemediğini ve bir yol gösteremediğini      görmemişler miydi? Fakat yine de onu tanrı edindiler ve zalimlerden oldular.
    149      - Ne zaman ki, ellerine kırağı düşürüldü (yaptıklarına pişman oldular), o      zaman sapıtmış olduklarını gördüler. "Yemin olsun ki; eğer Rabbimiz bize merhamet      etmez ve bizi bağışlamazsa, muhakkak biz kötü akıbete düşenlerden olacağız."      dediler.
   150      - Musa, öfkeli ve üzüntülü olarak kavmine döndüğünde şöyle dedi: "Bana arkamdan      ne kötü bir halef oldunuz! Rabbinizin emriyle dönüşümü beklemeden acele mi      ettiniz?" Elindeki levhaları bıraktı ve kardeşi Harun'u başından tutarak kendine      doğru çekmeye başladı. Harun, "Ey anamın oğlu!" dedi, "inan ki, bu kavim beni      güçsüz buldu, az daha beni öldürüyorlardı, sen de bana böyle yaparak düşmanları      sevindirme ve beni bu zalim kavimle bir tutma."
    151      - Musa dedi ki: "Ey Rabbim! Beni ve kardeşimi bağışla! Bizi rahmetinin içine      al. Sen merhametlilerin en merhametlisisin."
   152      - Şüphesiz o buzağıyı tanrı edinenlere Rablerinden bir gazap, dünya hayatında      iken de bir zillet erişecektir. İşte biz, iftiracıları böyle cezalandırırız.     
   153      - O kötü amelleri işleyip de sonra arkasından tevbe ve iman edenler için hiç      şüphe yok ki, Rabbin bundan sonra yine de affedici ve merhamet edicidir.
   154      - Musa'nın öfkesi geçince levhaları aldı. Onlardaki yazıda, ancak Rablerinden      korkanlar için bir hidayet ve rahmet vardı.
   155      - Bir de Musa, mîkatımız için (tayin ettiğimiz vakitte tevbe için) kavminden      yetmiş erkek seçti. Ne zaman ki, bunları o sarsıntı yakaladı, işte o zaman      Musa: "Rabbim! dedi, dileseydin bunları da, beni de daha önce helâk ederdin.      Şimdi bizi, içimizdeki o beyinsizlerin yaptıkları yüzünden helâk mi edeceksin?      O iş de senin imtihanından başka bir şey değildi. Sen bu imtihanla dilediğini      sapıklıkta bırakır, dilediğini de hidayete erdirirsin. Bizim velimiz sensin.      Artık bizi bağışla, merhamet et, sen bağışlayanların en hayırlısısın."
   156      - "Ve bize hem bu dünyada bir iyilik yaz, hem de ahirette. Biz gerçekten de      tevbe edip senin hidayetine döndük." Buyurdu ki, azabım var, onu dilediğime      isabet ettiririm, rahmetim de vardır , o ise her şeyi kaplamış ve kuşatmıştır.      Onu da özellikle korunanlara, zekatını verenlere ve âyetlerimize inananlara      mahsus kılacağım.
   157      - Onlar ki, o ümmî peygambere uyarlar, yanlarındaki Tevrat ve İncil'de yazılmış      bulacakları o peygambere uyup, onun izinden giderler ki, o, onlara iyiyi emreder      ve onları kötülüklerden alıkoyar, temiz ve hoş şeyleri kendilerine helâl kılar,      murdar ve kötü şeyleri de üzerlerine haram kılar, sırtlarından ağır yükleri      indirir, üzerlerindeki bağları ve zincirleri kırar atar, işte o vakit ona      iman eden, ona kuvvetle saygı gösteren, ona yardımcı olan ve onun peygamberliği      ile birlikte indirilen nuru izleyen kimseler var ya, işte asıl murada eren      kurtulmuşlar onlardır.
   158      - De ki; ey insanlar! Ben sizin hepinize Allah'ın resulüyüm. O Allah ki, göklerin      ve yerin bütün mülkü O'nundur. O'ndan başka hiçbir ilâh yoktur. Öldüren de,      dirilten de O'dur. Bundan dolayı gelin, Allah'a ve resulüne iman edin. Allah'a      ve Allah'ın bütün kelâmlarına iman etmiş bulunan o ümmî peygambere, evet ona      uyun ki, hidayete erebilesiniz.
   159      - Musa'nın kavminden doğru yolu gösteren ve doğrulukla adalet yapan bir topluluk      da vardı.
   160      - Biz onları oniki kabileye, o kadar ümmete ayırdık. Ve kavmi kendisinden      su istediği zaman Musa'ya, elindeki asâ ile taşa vur, diye vahyettik, vurunca      hemen o taştan oniki pınar akmaya başladı. Halkın her biri su alacağı yeri      iyice öğrendi. Bulutu da üzerlerine gönderdik, gölgeledik. Onlara kudret helvası      ve bıldırcın indirdik. Size rızık olarak ihsan ettiğimiz nimetlerin temizinden      yiyiniz, dedik. Onlar zulmü bize yapmadılar, lakin kendi kendilerine zulmediyorlardı.     
   161      - Ve o vakit onlara denilmişti ki; Şu şehre yerleşin ve orada dilediğiniz      şeylerden yiyin, "hitta" (günahlarımızı bağışla.) deyin ve secde ederek kapısından      girin ki, suçlarınızı bağışlayalım. İyilere nimetlerimizi daha da arttıracağız.     
   162      - İçlerinden bir kısım zalimler, sözü değiştirdiler, kendilerine söylenenden      başka şekle soktular. Zulmü alışkanlık haline getirdikleri için biz de üzerlerine      gökten azap yağdırdık.
   163      - Bir de onlara, o deniz kıyısındaki şehrin başına gelenleri sor. O sırada      onlar cumartesi yasağına riayet etmiyorlardı. Cumartesi günü balıklar akın      akın geliyorlardı, yasak olmadığı gün gelmiyorlardı. Yoldan çıkıp sapıklık      yaptıkları için biz de onları işte böyle sınıyorduk.
   164      - İçlerinden bir topluluk, "Allah'ın helâk edeceği, ya da çetin bir azapla      cezalandıracağı bir kavme ne diye nasihat ediyorsunuz" dediği vakit, o uyarıda      bulunanlar dediler ki; "Rabbiniz tarafından mazur görülmemiz için, bir de      belki günahlardan sakınırlar diye."
   165      - Onlar yapılan bunca nasihatı unuttukları zaman, o kötülükten sakındıranları      kurtardık, o zalimleri de fena hareketlerinden dolayı şiddetli bir azaba uğrattık.     
   166      - Böylece onlar kibre kapılıp yasak kılınan şeylerden vazgeçmeyince, biz de      onlara, hor ve zelil maymunlar olun, dedik.
   167      - O Vakit Rabbin işte şu ahdi ilan edip bildirdi ki: Kıyamet gününe kadar      onlara en kötü muameleyi yapacak olan kimseleri başlarına gönderecektir. Muhakkak      ki, Rabbin hızla cezalandırandır ve yine muhakkak ki O, çok affedici, çok      merhametlidir.
   168      - Ve onları yeryüzünde birçok ümmetlere ayırdık. İçlerinde iyi olanları da      vardı, olmayanları da. Onları biz, bazan nimetlerle, bazan da musibetlerle      imtihana çektik. Sonunda belki hakka dönerler diye.
   169      - Derken kitabı (Tevrat'ı) miras alan bozuk bir nesil bunların yerini aldı.      Bize nasıl olsa mağfiret edilecek diyerek, şu alçak dünya malını alıyorlar,      yine onun gibi bir mal ve rüşvet gelse onu da alırlar. Allah'a karşı haktan      başka bir şey söylemeyeceklerine dair kendilerinden o kitabın hükmü üzere      misak alınmamış mıydı? Ve onun içindekileri okuyup öğrenmemişler miydi? Oysa      ahiret yurdu Allah'tan korkanlar için daha hayırlıdır. Hâlâ aklınızı başınıza      almayacak mısınız?
   170      - Kitaba sarılanlara ve namazı kılmaya devam edenlere gelince, biz o iyilerin      ecrini hiçbir zaman yitirmeyiz.
   171      - Hani bir zamanlar biz o dağı gölgelik gibi tepelerine çekmiştik de üzerlerine      düşüyor zannettikleri bir sırada demiştik ki; "size verdiğimiz kitabı kuvvetle      tutun ve içindekini hatırınızdan çıkarmayın, umulur ki korunursunuz."
    172      - Bir de Rabbin, Âdemoğullarından, bellerindeki zürriyetlerini alıp da onları      kendi nefislerine şahit tutarak: Ben sizin Rabbiniz değil miyim?" dediği vakit,      "pekâlâ Rabbimizsin, şahidiz" dediler. (Bunu) kıyamet günü "Bizim bundan haberimiz      yoktu." demeyesiniz diye (yapmıştık).
   173      - Yahut, atalarımız daha önce şirk koşmuşlardı. Biz onlardan sonra gelen bir      nesil idik, şimdi o batıl yolu tutanların yaptıkları yüzünden bizi helâk mi      edeceksin, demeyesiniz diye (yapmıştık).
   174      - Ve işte biz, âyetleri böyle ayrıntılı olarak açıklıyoruz ki, belki dönerler.     
   175      - Onlara, kendisine âyetlerimizi sunduğumuz o adamın kıssasını da anlat; âyetlerden      sıyrılıp çıktı, derken onu şeytan arkasına taktı, en sonunda da helak olanlardan      oldu.
   176      - Ve eğer dileseydik onu o âyetlerle yüceltirdik, fakat o alçaklığa saplandı      kaldı ve kendi keyfinin ardına düştü. Artık onun ibret verici hali o köpeğin      haline benzer ki, üzerine varsan da dilini uzatır solur, bıraksan da solur.      İşte bu, âyetlerimizi inkâr eden kavmin misalidir. Bu kıssayı iyice anlat,      belki biraz düşünürler.
   177      - Âyetlerimizi inkâr edip, sırf kendilerine zulmeden o kavmin hali ne kadar      kötüdür!
   178      - Allah kime hidayet ederse, o hidayete erer, kimi de dalalette bırakırsa,      işte onlar hüsrana uğrayanların ta kendileri olurlar.
   179      - Andolsun ki, cinlerden ve insanlardan birçoğunu cehennem için yarattık.      Onların kalbleri vardır, fakat onunla gerçeği anlamazlar. Gözleri vardır,      fakat onlarla görmezler. Kulakları vardır, fakat onlarla işitmezler. İşte      bunlar hayvanlar gibidirler. Hatta daha da aşağıdırlar. Bunlar da gafillerin      ta kendileridir.
   180      - Oysa en güzel isimler Allah'ındır. Bundan dolayı Allah'a onlarla dua edin.      Onun isimlerinde sapıklık eden mülhidleri (inkârcıları) terkedin. Onlar yakında      yaptıklarının cezasını çekecekler.
   181      - Yine bizim yarattığımız insanlardan öyle bir ümmet var ki, onlar hakka yol      gösterirler ve o hak ile adaleti yerine getirirler.
   182      - Âyetlerimizi inkâr edenlere gelince, biz onları, bilemiyecekleri yönlerden      derece derece düşüşe yuvarlayacağız.
   183      - Ayrıca ben onlara mühlet de veririm. Fakat benim tuzak kurup helâk edişim      pek çetindir.
   184      - Onlar arkadaşlarında herhangi bir cinnet bulunmadığını hiç düşünmediler      mi? O, açık bir uyarıcıdan başka biri değildir.
   185      - Allah'ın göklerdeki ve yerdeki mülkiyet ve tasarrufuna, Allah'ın yaratmış      olduğu herhangi bir şeye ve ecellerinin gerçekten yaklaşmış olması ihtimaline      hiç bakmadılar mı? Artık bu Kur'ân'dan sonra başka hangi söze inanacaklar.     
   186      - Allah kimi saptırırsa onu yola getirecek bir kimse yoktur. O, onları kendi      hâllerine bırakır ve kendi azgınlıkları içinde yuvarlanıp giderler.
   187      - Sana, ne zaman kopacak diye kıyamet vaktini soruyorlar. De ki; onun bilgisi      yalnızca Rabbimin katındadır. Onu tam vaktinde koparacak olan O'ndan başkası      değildir. Onun ağırlığına göklerde ve yerde dayanacak bir kimse yoktur. O      size ansızın gelecektir. Sanki sen onu çok iyi biliyormuşsun gibi sana soruyorlar.      De ki, onun bilgisi Allah katındadır. Fakat insanların çoğu bunu bilmezler.
    188      - De ki, ben kendi kendime Allah'ın dilediğinden başka ne bir menfaat elde      etmeye, ne de bir zararı önlemeye malik değilim. Ben eğer gaybı bilseydim      daha çok hayır yapardım ve kötülük denilen şey yanıma uğramazdı. Ben iman      edecek bir kavme müjde veren ve uyaran bir peygamberden başka biri değilim.     
   189      - Sizi bir tek nefisten yaratan, onunla sükûnet bulsun diye eşini de ondan      yaratan Allah'tır. O, eşini kucaklayıp sarılınca (ona yaklaşınca), eşi hafif      bir yük yüklendi (hâmile kaldı). Bir müddet böyle geçti, derken yükü ağırlaştı.      O vakit ikisi birden Rableri olan Allah'a şöyle dua ettiler: "Eğer bize salih      bir evlat verirsen, biz muhakkak şükredenlerden olacağız."
   190      - Fakat Allah, kendilerine salih bir evlat verince, her ikisi de tuttular      verdiği evlatlar üzerine ona ortak koşmaya başladılar. Allah, onların koştukları      şirkten münezzehtir.
   191      - Hiçbir şey yaratmayan ve kendileri yaratılmış olan putları mı Allah'a ortak      ediyorlar, ona eş koşuyorlar?
   192      - Bu putlar, ne o tapınanlara, ne de kendi kendilerine yardım edebilirler.     
   193      - Eğer siz onları doğru yola çağırsanız, size uymazlar. Onları ha çağırmışsınız,      ha çağırmayıp susmuşsunuz, hiç fark etmez.
   194      - Allah'ı bırakıp taptıklarınız da tıpkı sizin gibi kullardır. Eğer iddianızda      doğru iseniz haydi onları çağırın da size cevap versinler.
   195      - Onların yürüyecek ayakları, tutacak elleri, görecek gözleri veya işitecek      kulakları mı var? De ki: "Haydi çağırın o ortaklarınızı, sonra bana istediğiniz      tuzağı kurun ve elinizden gelirse göz açtırmayın."
   196      - "Zira benim velim, o kitabı indiren Allah'tır. Ve O, salih kullarına sahip      çıkar."
   197      - "Sizin Allah'tan başka taptıklarınız ise ne size yardım edebilirler, ne      de kendi kendilerine yardımları dokunur."
    198      - "Siz onları doğru yola çağıracak olsanız da duymazlar." Onların sana baktıklarını      görürsün, bakarlar, ama görmezler.
   199      - Sen yine de affa sarıl, iyiliği emret ve cahillerden yüz çevir.
   200      - Eğer şeytandan bir vesvese, bir gıcık gelirse hemen Allah'a sığın. Muhakkak      ki, Allah hakkıyla işiten, kemaliyle bilendir.
   201      - Allah'tan korkanlar, kendilerine şeytandan bir vesvese iliştiği zaman, durup      düşünürler de derhal kendi basiretlerine sahib olurlar.
    202      - Şeytanların kardeşlerine gelince, onlar öbürlerini sapıklığa sürüklerler,      sonra da yakalarını bırakmazlar.
   203      - Onlara (arzularına göre) bir âyet getirmediğin zaman, derleyip toplasaydın      ya derler, sen de de ki; ben ancak Rabbimden bana ne vahyolunuyorsa ona uyarım,      işte bütünüyle bu Kur'ân, Rabbinizden gelen basiretlerdir (kalp gözünü açacak      beyanlardır), iman eden bir kavim için hidayettir, rahmettir.
   204      - Kur'ân okunduğu zaman, hemen susup onu dinleyin, umulur ki, rahmete nâil      olursunuz.
   205      - Sabah akşam demeden, kendi içinden, korkarak ve yalvararak, alçak sesle      Rabbini an ve gafillerden olma.
   206      - Zira Rabbinin katında olanlar, Allah'a kulluk etmekten asla kibirlenmezler,      O'nu tenzih eder, şanını ulularlar ve yalnızca O'na secde ederler.
 

admin29.07.2013 - 21:02
8-ENFAL Süresi Türkçe Meali

   1      - Sana ganimetlerin bölüştürülmesini soruyorlar. De ki, ganimetlerin taksimi      Allah'a ve Resulüne aittir. Onun için siz gerçekten mümin kimseler iseniz      Allah'tan korkun da biribirinizle aranızı düzeltin. Allah'a ve Resulü'ne itaat      edin.
    2      - Gerçek müminler ancak o müminlerdir ki, Allah anıldığı zaman yürekleri ürperir,      âyetleri okunduğu zaman imanlarını arttırır. Ve bunlar yalnızca Rablerine      tevekkül ederler.
   3      - Onlar ki, namazı gereği gibi kılarlar ve kendilerine rızık olarak verdiğimiz      şeylerden Allah yoluna harcarlar.
    4      - İşte gerçekten mümin olanlar onlardır. Onlara Rablerinin katında dereceler      vardır, bağışlanma ve değerli rızık vardır.
   5      - Nitekim Rabbin seni, hak uğruna savaşmak için evinden çıkarmıştı. Oysa müslümanların      bir kısmı o zaman bundan hoşlanmamışlardı.
   6      - Ve gerçek, gün gibi açığa çıktıktan sonra bile seninle münakaşaya devam      etmişlerdi; sanki göz göre göre ölüme sürükleniyorlardı.
    7      - İşte o zaman Allah size iki taifeden (kervan veya kureyş ordusundan) birini      vaad ediyordu ki, sizin olacaktı. Siz ise arzu ediyordunuz ki, şanı ve şerefi      olmayan şey (kervan) sizin olsun. Halbuki Allah, âyetleriyle hakkı yerine      oturtmak ve kâfirlerin arkasını kesmek istiyordu.
   8      - Ki, hakkın hak olduğunu tanıtsın ve batılı büsbütün yok etsin, varsın o      günahkârlar istemesin.
   9      - O vakit siz Rabbinizden yardım diliyordunuz. O da: "Ben işte ardarda bin      melekle size yardım ediyorum" diye duanızı kabul buyurmuştu.
   10      - Bunu da Allah size sırf bir müjde olsun ve bununla kalbleriniz yatışsın      diye yapmıştı. Yoksa zafer ancak Allah katındandır. Gerçekten Allah mutlak      galiptir ve hikmet sahibidir.
   11      - O sırada size, yine katından bir güven ve esenlik olmak üzere bir uyku sardırıyordu,      sizi temizlemek, şeytanın vesvesesini sizden gidermek, yüreklerinize kuvvet      vermek ve ayaklarınızı sağlam durdurmak için gökten üzerinize yağmur indiriyordu.     
   12      - İşte o anda Rabbin meleklere şöyle vahyediyordu: Ben sizinle beraberim,      müminlere sebat verin. Kâfirlerin yüreğine korku salacağım, hemen boyunlarının      üstüne vurun, parmaklarına, parmaklarına vurun".
   13      - Çünkü onlar Allah'a ve Resulüne karşı geldiler. Kim Allah'a ve Resulüne      karşı gelirse, bilsin ki Allah'ın azabı çok çetindir.


   14      - İşte gördünüz ya, şimdilik siz bunu tadın, şu da kesindir ki, ahirette kâfirlere      cehennem azabı vardır.
   15      - Ey iman edenler! Toplu olarak kâfirlerle karşılaştığınız zaman, onlara arkalarınızı      dönmeyin (kaçmayın).
   16      - Böyle bir günde her kim onlara, tekrar dönüp çarpışmak için geri çekilmek      veya diğer bir safta yeniden mevzilenmek hâlleri dışında, arkasını dönerse,      muhakkak Allah'dan bir gazaba uğramış olur ve varacağı yer cehennemdir, orası      da ne kötü bir akıbettir.
   17      - Sonra onları siz öldürmediniz, lâkin Allah öldürdü. Attığın zaman da sen      atmadın, lâkin Allah attı. Bu da müminlere güzel bir imtihan geçirtmek içindi.      Allah işitendir, bilendir.
   18      - Gördünüz ya, Allah, kâfirlerin kurduğu tuzağı işte böyle boşa çıkarır.
   19      - Fetih istiyorsanız, işte size fetih gelmiştir, eğer aşırı gitmez de son      verirseniz, hakkınızda daha hayırlıdır. Yok eğer dönerseniz, biz de döneriz.      O vakit askeriniz çok da olsa size hiç bir şekilde fayda vermez. İyi biliniz      ki, Allah müminlerle beraberdir.
   20      - Ey iman edenler, Allah'a ve Resulü'ne itaat edin. İşitip durduğunuz halde      onun emirlerinden yüz çevirmeyin!
   21      - Ve işitmedikleri halde "işittik" diyenler gibi olmayın!
   22      - Çünkü yeryüzünde dolaşan canlıların Allah katında en kötüsü anlamayan ve      düşünmeyen sağırlarla dilsizlerdir.
   23      - Allah onlarda hayır görseydi onlara işittirirdi, işittirseydi yine de aldırmaz      arka dönerlerdi.
   24      - Ey iman edenler! Peygamber sizi, size hayat verecek şeylere davet ettiği      zaman, Allah'a ve Resul'e icabet edin. Ve bilin ki Allah, kişi ile kalbi arasına      girer. Ve siz kesinkes O'nun huzurunda toplanacaksınız.
    25      - Ve öyle bir fitneden sakının ki, içinizden yalnızca zulüm yapanlara dokunmakla      kalmaz. Ve bilin ki, Allah'ın cezası şiddetlidir.
   26      - Düşünün ve hatırlayın o zamanları ki, hani bir vakitler siz yeryüzünde güçsüzdünüz,      hor görülen bir azınlıktınız. İnsanların sizi hırpalamasından korkuyordunuz,      öyle iken O, sizi barındırdı ve sizi yardımıyla destekleyip güçlendirdi ve      şükretmeniz için temizlerinden rızık verdi.
    27      - Ey iman edenler! Allah'a ve Resul'e hainlik etmeyiniz ki, bile bile kendi      emanetlerinize hıyanet etmiş olmayasınız.
    28      - Ve iyi biliniz ki, mallarınız ve evlatlarınız birer imtihan aracından başka      birşey değildir. Allah katında büyük ecir vardır.
    29      - Ey iman edenler! Allah'a karşı gelmekten sakınırsanız, O, size bir furkan      (hakkı batıldan ayırdedecek bir anlayış) verir ve günahlarınızı örtbas eder,      sizi bağışlar. Allah büyük lütuf sahibidir.
   30      - Hani bir vakitler, o kâfirler, seni tutup bağlamak veya öldürmek veya sürüp      çıkarmak için sana tuzak kuruyorlardı da, onlar tuzak kurarken Allah da karşılığında      tuzak kuruyordu. Öyle ya, Allah tuzakların en hayırlısını kurar.
    31      - Onlara âyetlerimiz okunduğu zaman, "işittik, dilersek bunun gibisini biz      de söyleriz, bu, eskilerin efsanelerinden başka bir şey değildir" diyorlardı.
    32      - Bir vakit de, "Ey Allah, eğer bu Senin katından gelmiş bir hak kitap ise,      hiç durma üstümüze gökten taşlar yağdır veya bize daha acı bir azap ver" demişlerdi.     
   33      - Halbuki sen içlerinde iken Allah, onlara azab edecek değildi. İstiğfar ettikleri      sürece de Allah onlara azab edecek değildir.
    34      - Şimdi ise Allah'ın kendilerine azab etmemesi için neleri var ki? Oysa Mescid-i      Haram'dan menediyorlar. Üstelik onun hizmetine ehil kişiler de değiller. Çünkü      onun hizmetine ehil olanlar ancak müttakilerdir. Lâkin çoğu bunu bilmezler.     
   35      - Kâbe huzurunda onların duaları ise ıslık çalıp el çırpmaktan başka birşey      değildir. O halde inkârınızdan (ve nankörlüğünüzden) dolayı bu azabı tadın      bakalım.
    36      - Mallarını, Allah yolundan engellemek için sarfeden o kâfirler, hiç şüphesiz      yine onu sarfedecekler. Varsın sarfetsinler, sonra o yüreklerine inen bir      acı olacak, sonra da mağlup olacaklar. Zaten kâfirler toplanıp cehenneme gönderilecekler.     
   37      - Allah, murdarı temizden ayırdetmek için ve bir de murdar kısmını birbiri      üzerine bindirip hepsini bir araya getirmek ve topunu birden cehenneme koymak      için böyle yapar. İşte bunlar o hüsran içinde kalanların ta kendileridir.
    38      - O kâfirlere de ki: Eğer bu işe son verirlerse daha önce yaptıkları bağışlanacak.      Yok yine karşı koymaya başlar, isyana dönerlerse, önceki ümmetlere uygulanan      kurallar kendilerine de uygulanacak. (Artık o ilâhî uygulamayı beklesinler.)
    39      - Ortalıkta fitne kalmayıp, din tamamıyla Allah'ın dini oluncaya kadar onlarla      savaşın. Eğer vazgeçerlerse muhakkak ki, Allah yaptıklarını görür.
   40      - Yok vazgeçmez de tekrar eskiye dönerlerse artık bilin ki, Allah sizin yardımcınızdır.      O ne güzel mevla, ne güzel yardımcıdır.
   41      - Şunu da biliniz ki, ganimet olarak aldığınız her hangi bir şeyden beşte      biri mutlaka Allah içindir. O da peygambere ve ona yakınlığı olanlara, yetimlere,      miskinlere ve yolda kalmışlara aittir. Eğer siz Allah'a iman etmiş, hak ile      batılın ayrıldığı o gün, iki ordunun karşı karşıya geldiği o (Bedir) günü      kulumuza indirdiğimiz âyetlere iman getirmiş iseniz bunu böyle biliniz. Ve      biliniz ki, Allah, herşeye kâdirdir.
   42      - O vakit siz vadinin yakın bir yamacında idiniz, onlarsa uzak yamacında idiler.      Kervan da sizden daha aşağıda idi. Öyle ki, şayet onlarla sözleşmiş olsaydınız,      öyle bir buluşma yeri için mutlaka anlaşmazlık çıkarırdınız. Fakat olması      gereken (zafer)in olması için Allah böyle takdir etti. Tâ ki, helak olan apaçık      bir delil gördükten sonra helak olsun, sağ kalanlar da yine apaçık bir delilden      sonra yaşasın. Kesindir ki Allah, işitendir, bilendir.
   43      - Hani o vakitler Allah sana uykunda (rüyanda) onları az gösteriyordu. Eğer      Allah sana onları kalabalık gösterseydi korkacaktınız ve savaş konusunda anlaşmazlığa      düşecektiniz. Fakat Allah böyle bir şeyden sizi uzak tuttu. Çünkü O, gönüllerde      yatanı da bilir.
   44      - Ve işte onlarla karşılaştığınız vakit onları sizin gözünüze az gösteriyordu,      sizi de onların gözlerinde azaltıyordu. Çünkü Allah o mukadder olan işi yerine      getirecekti. Bütün işler Allah'a döndürülür.
   45      - Ey iman edenler, bir düşman topluluğu ile karşılaştığınız zaman sebat edin      ve Allah'ı çokça zikredin ki, kurtuluşa eresiniz.
    46      - Ayrıca Allah'a ve Resulü'ne itaat edin. Ve birbirinizle didişmeyin. Sonra      içinize korku düşer ve kuvvetiniz elden gider. Sabırlı olun, çünkü Allah sabredenlerle      beraberdir.
   47      - Çalım atarak ve halka gösteriş yaparak yurtlarından çıkanlar ve Allah yoluna      engel koyanlar gibi olmayın. Allah onların bütün yaptıklarını çepeçevre kuşatmıştır.
    48      - Şeytan, onlara amellerini güzel gösterdiği zaman, "Bu gün insanlardan size      galip gelecek yoktur, ben de size yardımcıyım." demişti. Fakat iki tarafın      karşı karşıya geldiği görününce arkasını dönüp kaçtı ve şöyle dedi: "Ben sizden      kesinlikle uzağım. Ben sizin göremeyeceğiniz şeyler görüyorum ve ben Allah'dan      korkarım. Ayrıca Allah'ın azabı çok çetindir."
   49      - O sırada münafıklar ve kalblerinde hastalık bulunanlar, (müslümanlar hakkında)      "şu adamları dinleri aldattı" diyorlardı. Oysa her kim Allah'a tevekkül ederse      bilsin ki, Allah galiptir, güçlüdür ve hikmet sahibidir.
   50      - Melekler, o kâfirlerin yüzlerine ve sırtlarına vura vura ve "Tadın bakalım      cehennem azabını!" diye diye canlarını alırken hallerini bir görmeliydin.     
   51      - İşte bu, sizin kendi ellerinizle meydana getirdiğiniz bir sonuçtur. Hiç      şüphesiz Allah, kullarına hiçbir şekilde zalim biri değildir.
   52      - Tıpkı Firavun'un izinden gidenlerle onlardan öncekilerin gidişi gibi onlar      da Allah'ın âyetlerini tanımadılar, Allah da kendilerini günahları yüzünden      tutuklayıverdi. Çünkü Allah çok kuvvetli ve azabı çok çetin olandır.
    53      - Bu, Allah'ın bir kavme verdiği nimeti, onlar kendilerini değiştirmedikçe      değiştirmemesinden dolayıdır. Gerçekten de Allah hakkiyle işiten, herşeyi      bilendir.
   54      - Tıpkı Firavun'un izinden gidenlerle onlardan öncekilerin gidişi gibi, Rabblerinin      âyetlerini yalanladılar. Biz de onları günahları yüzünden helâk ettik. Firavun      ile arkasından gidenleri suda boğduk. Hepsi de zalim idiler.
   55      - Allah katında kımıldayıp debelenen canlıların en kötüsü, inkara saplanıp      da bir türlü iman etmeyenlerdir.
   56      - Onlar, kendileriyle antlaşma yaptığın halde her defasında antlaşmalarını      bozarlar ve bundan hiç çekinmezler.
   57      - Bundan dolayı onları harpte yakalarsan, kendilerinden sonrakilere de gözdağı      olacak şekilde ağır bir cezaya çarptır, belki ibret alırlar.
   58      - Eğer bir kavmin, sözleşmeye aykırı bir hainlik yapmasından korkarsan, savaştan      önce aynı şekilde antlaşmayı bozduğunu kendilerine bildir. Çünkü Allah hainleri      sevmez.
   59      - O kâfirler ileri geçip kurtulduklarını sanmasınlar. Onlar kesinlikle (bizi)      aciz bırakamazlar.
   60      - Siz de gücünüzün yettiği kadar onlara karşı her çeşitten kuvvet biriktirin      ve cihad için atlar hazırlayın ki, onlarla hem Allah'ın düşmanlarını, hem      de kendi düşmanlarınızı, ayrıca Allah'ın bilip de sizin bilmediğiniz daha      başkalarını korkutasınız. Allah yolunda her ne harcarsanız onun sevabı size      eksiksiz ödenir ve asla haksızlığa uğratılmazsınız.
   61      - Eğer onlar barıştan yana olurlarsa, sen de barıştan yana ol! Ve Allah'a      güven. Çünkü işiten ve bilen O'dur.
   62      - Eğer sana hile yapmak isterlerse, muhakkak ki sana Allah yeter. Seni yardımıyla      ve müminlerle güçlendirecek olan O'dur.
   63      - Müminlerin kalplerini birbirlerine O ısındırdı. Yoksa yeryüzünde ne varsa      sen hepsini harcasaydın yine de onların kalblerini (böylesine) ısındıramazdın.      Lâkin Allah, kalplerini kaynaştırdı. Muhakkak ki, O azizdir, hakimdir.
   64      - Ey Peygamber! Sana Allah yetişir, arkandan gelen müminlerle beraber.
   65      - Ey Peygamber! Müminleri cihada teşvik eyle. Eğer sizden sabredecek yirmi      kişi olursa ikiyüze galip gelirler ve eğer sizden yüz kişi olursa kâfirlerden      bin kişiye galip gelirler. Çünkü onlar hakkı ve akıbeti düşünmeyen anlayışsız      bir kavimdirler.
   66      - Şimdi Allah sizden yükü hafifletti ve sizde bir zaaf olduğunu bildi. O halde      sizden sabredecek yüz kişi olursa ikiyüz düşmana galip gelirler, sizden bin      kişi olursa Allah'ın izniyle ikibin düşmana galip gelirler. Allah sabredenlerle      beraberdir.
   67      - Hiçbir peygamberin, yeryüzünde ağır basmadıkça (kesin zafere ulaşıp üstün      gelmedikçe) esirleri olması layık değildir. Siz dünya malını istersiniz, oysa      Allah ahireti kazanmanızı murad eder. Allah azizdir, hakimdir.
    68      - Eğer Allah'dan bir yazı (hüküm) bulunmasa idi aldığınız fidyeden dolayı      size mutlaka büyük bir azab dokunurdu.
   69      - Artık elde ettiğiniz ganimetten helâl ve hoş olarak yiyin ve Allah'a karşı      gelmekten sakının. Muhakkak ki, Allah bağışlayıcıdır ve merhamet edicidir.     
   70      - Ey Peygamber, elinizdeki esirlere de ki: "Eğer Allah sizin kalblerinizde      bir hayır bulursa, sizden alınandan daha hayırlısını size verir ve günahlarınızı      bağışlar. Çünkü Allah bağışlayıcıdır."
   71      - Eğer sana hıyanet etmek isterlerse iyi bilsinler ki, bundan önce Allah'a      hainlik ettiklerinden dolayı Allah onların ezilmelerine imkân verdi. Allah      her şeyi hakkıyla bilen hüküm ve hikmet sahibidir.
   72      - Gerçekten de iman edip hicret eden, mallarıyla ve canlarıyla Allah yolunda      cihad veren, onları barındırıp yardım edenler, işte bunlar birbirlerinin dostlarıdırlar.      İman ettiği halde henüz hicret etmemiş olanlar, hicret edinceye kadar onlar      üzerinde herhangi bir velayet hakkınız yoktur. Bununla beraber dinde sizden      yardım isterlerse, sizinle arasında antlaşma bulunanlar aleyhine bir durum      olmadıkça, onlara yardım etmeniz de üzerinize borçtur. Allah bütün yaptıklarınızı      görüp duruyor.
    73      - Kâfirler de aslında birbirlerinin dostları ve yardımcılarıdırlar. Eğer siz      de öyle yapmazsanız, yeryüzünde büyük bir fitne ve fesat çıkar.
   74      - O kimseler ki, iman ettiler, hicret ettiler ve Allah yolunda cihada katıldılar,      bir kısımları da onları barındırıp yer, yurt sahibi yaptılar ve yardıma koştular,      işte bunlar hakkıyla mümin olanlardır. Bunlara bir mağfiret ve cömertçe bir      rızık vardır.
   75      - Daha sonradan hicret edip sizinle beraber savaşa katılanlar da sizdendirler.      Bir de akraba olanlar, Allah'ın kitabına göre, birbirlerine daha yakındırlar.      Şüphe yok ki, Allah her şeyi bilir.
 

admin29.07.2013 - 21:02
9-TEVBE Süresi Türkçe Meali

   1      - Allah'dan ve Resulü'nden bir ültimatomdur bu, kendileriyle antlaşma yaptığınız      müşriklere:
   2      - Bundan böyle yeryüzünde dört ay daha istediğiniz gibi gezip dolaşın. Şunu      da bilin ki, Allah'ı aciz bırakacak değilsiniz. Allah kâfirleri mutlaka perişan      edecektir.
   3      - Ayrıca büyük hac günü Allah ve Rasulü tarafından insanlara bir ilandır ki,      Allah da Resulü de müşriklerle yapılan antlaşmalara artık bağlı değildir.      Eğer hemen tevbe ederseniz, bu sizin için hayırlıdır. Yok yine tevbeden yüz      çevirirseniz biliniz ki, Allah'ı yıldıracak değilsiniz. Kâfirleri acı bir      azap ile müjdele.
   4      - Ancak kendileriyle antlaşma yapmış olduğunuz müşriklerden size olan ahitlerinde      hiçbir eksiklik yapmamış ve sizin aleyhinize hiçbir kimseye yardımda bulunmamış      olanlar bunun dışındadır. Siz de onlarla olan antlaşmanızın hükümlerine antlaşma      süresinin sonuna kadar uyunuz. Muhakkak ki, Allah müttakileri sever.
    5      - Şu haram aylar bir çıktı mı artık o müşrikleri nerede bulursanız öldürün,      yakalayın, hapsedin ve bütün geçit başlarını tutun. Eğer tevbe ederler ve      namaz kılıp zekatı verirlerse onları serbest bırakın. Muhakkak ki, Allah çok      bağışlayandır, çok merhamet edendir.
   6      - Eğer müşriklerden biri aman dilerse, ona aman ver. Ta ki, Allah'ın kelâmını      dinlesin. Sonra onu güvenlik içinde olduğu yere kadar gönder. Çünkü bunlar      gerçekten de bilgisiz bir kavimdirler.
   7      - O müşriklerin Allah katında ve Resulü katında herhangi bir ahdi nasıl olabilir?      Ancak Mescid-i Haram yanında antlaşma yaptıklarınız var ki, bunlar size karşı      doğru durdukça siz de onlara doğru olun. Allah (hainlikten) sakınanları elbette      sever.
    8      - Onlarla nasıl sözleşme olabilir ki, sizin aleyhinize ellerine bir fırsat      geçse, hakkınızda ne bir antlaşma gözetirler, ne de bir yemin. Dil ucuyla      sizi hoşnud etmeye çalışırlar, fakat kalbleri o kadarına da razı olmaz. Zaten      onların çoğu fasıktırlar.
   9      - Allah'ın âyetlerini az bir çıkara değiştirdiler de Allah yolundan engellediler.      Gerçekten de bunlar ne fena şeyler yapageldiler.
   10      - Bir mümin hakkında ne bir yemin gözetirler, ne de bir antlaşma. Bunlar işte      böyle haddi aşan kimselerdir.
   11      - Eğer tevbe ederler, namazı kılarlar, zekatı verirlerse dinde kardeşleriniz      olurlar. Biz âyetleri, bilen bir kavme açıklarız.
   12      - Eğer verdikleri sözden sonra yeminlerini bozar ve dininize dil uzatırlarsa,      o küfür öncülerini hemen öldürün. Çünkü onların yeminleri yoktur. Ola ki,      vazgeçerler.
   13      - Yeminlerini bozan, Peygamber'i yurdundan çıkarmaya azmeden ve üstelik ilk      önce size saldırmaya başlayanlara karşı savaşmaz mısınız? Yoksa onlardan korkuyor      musunuz? Eğer mümin iseniz her şeyden önce Allah'dan korkmalısınız.


   14      - Onlarla savaşın ki Allah, sizin ellerinizle onların cezasını versin ve ...      onları rezil ve rüsvay etsin, yardımıyla sizi onlara muzaffer kılsın. Ve mümin      bir kavmin yüreklerini ferahlandırsın.
   15      - Ve kalblerindeki öfkeyi gidersin. Allah dilediğine tevbeyi nasib eder. Allah      her şeyi bilir, hüküm ve hikmet sahibidir.
   16      - Yoksa siz hep kendi halinize terk olunacağınızı mı sandınız? Allah'ın, içinizden      cihad edenleri ve Allah'tan, Resulü'nden, müminlerden başka kimseye sığınmayan      ve başkaca sığınacak bir yer aramayanları görmediğini mi (zannediyorsunuz)?      Allah bütün yaptıklarınızdan haberdardır.
    17      - Müşrikler kendi inkârlarına kendileri şahit olup dururlarken Allah'ın mescidlerini      imar etmeleri mümkün değildir. Onların bütün yaptıkları boşa gitmiştir. Ve      onlar ateş içinde ebedi olarak kalacaklardır.
   18      - Allah'ın mescidlerini, ancak Allah'a ve ahiret gününe inanan, namazı kılan,      zekatı veren ve Allah'dan başkasından korkmayan kimseler imar ederler. İşte      hidayet üzere oldukları umulanlar bunlardır.
   19      - Siz hacılara su dağıtma ve Mescid-i Haram'ı imar etme işiyle Allah'a ve      ahiret gününe iman edip, Allah yolunda cihad edenlerin yaptığı işi bir mi      tutuyorsunuz? Bunlar Allah katında eşit olamazlar. Allah zalimler topluluğuna      hidayet ihsan etmez.
    20      - İman edip de hicret edip, mallarıyla, canlarıyla Allah yolunda cihad edenler,      Allah katında en büyük dereceye sahiptirler. İşte bunlar murada ermiş olan      mutlu kullardır.
   21      - Rab'leri, onları kendi katından bir rahmet, bir rıza ve bir cennetle müjdeler      ki o cennette onlar için bitmez tükenmez nimetler vardır.
   22      - Onlar orada ebedi kalırlar. Çünkü en büyük mükâfat Allah katındadır.
   23      - Ey iman edenler! Eğer babalarınız ve kardeşleriniz imana karşılık küfürden      hoşlanıyorlarsa, onları dost edinmeyiniz. Sizden her kim onları dost edinirse      işte onlar da zalimlerin ta kendileridir.
   24      - Onlara de ki; eğer babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, kadınlarınız,      akrabalarınız, kabileniz, elde ettiğiniz mallar, kesada uğramasından korktuğunuz      ticaret, hoşlandığınız evler ve meskenler, size Allah ve Resulünden ve Allah      yolunda cihaddan daha sevimli ise, artık Allah'ın emri gelinceye kadar bekleyin.      Allah böyle fasıklar topluluğuna hidayet nasip etmez.
   25      - İnkâr kabul etmez bir durumdur ki, Allah size birçok yerde yardım etti.      Özellikle Huneyn Günü ki, o gün kendi çokluğunuz size güven vermişti de o      gün size onun bir faydası olmamıştı. Yeryüzü bütün genişliğine rağmen başınıza      dar gelmişti. Sonra da bozguna uğrayarak gerisin geri dönüp kaçmaya başlamıştınız.     
   26      - Sonra Allah, Resulünün üzerine ve müminlerin üzerine sekinetini (kalplere      huzur veren rahmetini) indirdi ve gözle görmediğiniz ordular indirdi de kendisini      tanımayan kâfirleri azaba uğrattı. Ve o kâfirlerin cezası işte budur.
   27      - Sonra bütün bu olup bitenlerin arkasından Allah, dilediğine tevbe nasib      eder. Allah çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir.
   28      - Ey iman edenler! Müşrikler bir pisliktirler. Artık bu yıldan sonra Mescid-i      Haram'a yaklaşmasınlar. Eğer yoksulluktan korkarsanız Allah sizi dilediğinde      lütuf ve ihsanıyla zenginleştirecektir. Allah gerçekten alîmdir, hakîmdir.     
   29      - Kendilerine kitap verilenlerden oldukları halde ne Allah'a, ne ahiret gününe      inanmayan, Allah'ın ve Resulünün haram kıldığını haram tanımayan ve hak dini      din edinmeyen kimselere alçalmış oldukları halde elden cizye verecekleri hale      gelinceye kadar savaş yapın.
   30      - Yahudiler, "Uzeyir Allah'ın oğlu" dediler, Hıristiyanlar da "Mesih Allah'ın      oğlu", dediler. Bu onların kendi ağızlarıyla uydurdukları sözlerdir. Daha      önce inkâra sapmış olanların sözlerine benzetiyorlar. Allah onları kahretsin,      nasıl da saptırıyorlar!
   31      - Onlar, Allah'dan başka bilginlerini ve rahiplerini de kendilerine Rab edindiler,      Meryem oğlu Mesih'i de. Oysa onlar bir olan Allah'a ibadet etmekle emrolunmuşlardı.      Allah'dan başka hiçbir ilâh yoktur. O, müşriklerin ortak koştuğu şeylerden      de münezzehtir.
   32      - Allah'ın nurunu ağızlarıyla söndürmek istiyorlar, Allah da razı olmuyor.      Fakat kâfirler istemeseler de Allah nurunu tamamlamayı diliyor.
    33      - O öyle bir Allah'dır ki, Resulünü hidayetle ve hak dinle bütün dinlere üstün      kılmak için göndermiştir. Müşrikler hoşlanmasalar da.
    34      - Ey iman edenler, şurası bir gerçektir ki, yahudi hahamları ile hıristiyan      rahiplerinin bir çoğu insanların mallarını haksız yere yerler ve Allah yolundan      saptırırlar. Bir de altın ve gümüşü hazineye doldurup, onları Allah yolunda      sarfetmeyenleri bu yüzden acıklı bir azap ile müjdele!
   35      - O gün o altın ve gümüşlerin üstü cehennem ateşinde kızdırılacak da bunlarla      alınları, yanları ve sırtları dağlanacak (onlara): "İşte bu kendi canınız      için saklayıp biriktirdiğiniz şeydir. Haydi şimdi tadın bakalım şu biriktirdiğiniz      şeyin tadını!" denilecek.
   36      - Doğrusu, Allah katında ayların sayısı oniki aydır. Gökleri ve yeri yarattığı      günkü Allah yazısında (böyle yazılmıştır). Bunlardan dördü haram aylardır.      Bu da doğru olan dinin hükmüdür. Bu sebeple bunlar hakkında nefislerinize      haksızlık yapmayınız. Müşrikler size karşı topyekün savaştıkları gibi siz      de onlara karşı topyekün savaş açın. Ve iyi bilin ki, Allah müttakilerle beraberdir.     
   37      - O "Nesi'" (denilen bir haram ayı geciktirmek âdeti), olsa olsa küfürde fazlalıktır      ki, kâfirler onunla şaşırtılır, onu bir yıl helâl, bir yıl haram sayarlar      ki, Allah'ın haram kıldığının sayısına uydursunlar da Allah'ın haram kıldığını      helâl kılsınlar. İşte böylece kendilerine kötü işleri güzel gösterildi. Allah      da kâfir olan bir kavmi doğru yola iletmez.
   38      - Ey iman edenler! Size ne oldu ki, "Allah yolunda cihada çıkın." denilince      olduğunuz yere yığılıp kaldınız. Yoksa ahiretten vazgeçip dünya hayatına razı      mı oldunuz? Fakat dünya hayatının zevki ahiretin yanında ancak pek az birşeydir.     
   39      - Eğer topluca savaşa katılmazsanız, O sizi acı bir azaba uğratır ve yerinize      başka bir kavmi getirir ve siz O'na zerrece bir zarar veremezsiniz. Allah'ın      herşeye gücü yeter.
    40      - Eğer siz ona (Peygamber'e) yardım etmezseniz, Allah ona yardım eder. Hani      o kâfirler, onu Mekke'den çıkardıkları vakit sadece iki kişiden biri iken,      ikisi de mağarada bulundukları sırada arkadaşına "Üzülme, çünkü Allah bizimledir."      diyordu. Allah onun kalbine sükûnet ve kuvvet indirmişti ve onu görmediğiniz      bir orduyla desteklemişti. Kâfirlerin sözünü alçaltmıştı. Yüce olan Allah'ın      kelimesidir. Ve Allah güçlüdür, hikmet sahibidir.
   41      - Ey müminler! İster hafif techizatla, ister ağırlıklı olarak seferber olun      ve mallarınızla, canlarınızla Allah yolunda cihad edin. Eğer bilirseniz böylesi      sizin için daha hayırlıdır.
   42      - Eğer o sefer, yakın bir ganimet ve kolay bir sefer olsaydı mutlaka peşine      düşer gelirlerdi. Fakat o meşakkatli yolculuk kendilerine uzun bir sefer geldi.      Bununla beraber, "Bizim de gücümüz yetseydi, sizinle beraber elbette sefere      çıkardık." diyerek Allah'a yemin edecekler, nefislerini helake sürükleyecekler.      Allah biliyor ki, onlar iyice yalancıdırlar.
   43      - Allah seni affetsin. Doğru söyleyenler kimler, gerçekten yalancılar kimlerdir,      bunların iyice belli olmasını beklemeden niçin onlara izin verdin?
   44      - Allah'a ve ahiret gününe inananlar, mallarıyla ve canlarıyla cihad etmeyi      görev bildiklerinden (zaten geri kalmak için) senden izin istemezler. Allah      o muttakilerin kimler olduğunu bilir.
    45      - Senden izin isteyenler, olsa olsa Allah'a ve ahiret gününe inanmayanlar      olabilir. Onların kalbleri hep işkillidir. Bundan dolayı şüphe içinde bocalayıp      dururlar.
    46      - Eğer sizinle beraber cihada çıkmak isteselerdi, elbette onunla ilgili olarak      bir takım hazırlıklar yaparlardı. Fakat Allah davranmalarını istemedi de onları      yoldan alıkoydu ve (kendilerine): "oturun oturanlarla beraber" denildi.
    47      - Eğer içinizde sizinle beraber cihada çıkmış olsalardı, bozgunculuk etmekten      başka şeye yaramayacaklardı ve aranıza fitne sokmak için uğraşacaklardı. İçinizde      onların laflarına kanacaklar da vardı. Allah, o zalimleri iyi bilir.
   48-      Şurası kesindir ki, bunlar daha önce de fitne çıkarmak istediler ve sana türlü      işler çevirdiler. Nihayet hak yerini buldu ve Allah'ın emri onların zoruna      gitmesine rağmen açığa çıktı.
   49      - İçlerinden "Aman bana izin ver, başımı derde sokma" diyen de var. Dikkat      et, başlarını asıl kendileri derde soktular. Hiç şüphesiz cehennem, kâfirleri      elbette kuşatacaktır.
   50      - Eğer sana bir iyilik dokunursa fenalarına gider. Eğer sana bir musibet gelirse      "Biz zaten tedbirimizi önceden almıştık." derler ve sevine sevine dönüp giderler.     
   51      - De ki: "Hiçbir zaman bize Allah'ın bizim için takdir ettiğinden başkası      dokunmaz. O bizim mevlamızdır. Müminler yalnızca Allah'a tevekkül etsinler."     
   52      - De ki: "Siz bizde iki güzelliğin (Zafer veya şehitliğin) birinden başkasını      mı gözetirsiniz? Biz ise size Allah'ın kendi katından veya bizim elimizle      bir azap indirmesini gözetiyoruz. Haydi siz gözetedurun, biz de sizinle beraber      gözetmekteyiz."
   53      - O münafıklara şunu da de ki; gerek isteyerek, gerek istemeyerek infak edip      durun. O infak ettikleriniz sizden hiçbir zaman kabul edilmeyecektir. Çünkü      siz fasık bir kavimsiniz.
   54      - İnfakların onlardan kabul olunmamasına sebep, gerçekte Allah'a ve Resulüne      inanmamaları, namaza ancak üşene üşene gelmeleri, verdiklerini de ancak istemeye      istemeye vermeleridir.
   55      - Onların malları da, evlatları da sakın seni imrendirmesin. Bu olsa olsa,      Allah'ın onları dünya hayatında bu gibi şeylerle azaba uğratmasından ve canlarının      kâfir olarak çıkmasını murat etmiş olmasından başka birşey değildir.
   56      - Hiç şüphesiz onlar, sizden olduklarına dair yemin de ederler. Halbuki sizden      değildirler. Fakat onlar öyle bir kavimdirler ki, korkudan ödleri patlıyor.     
   57      - Eğer sığınacak bir yer veya barınacak mağaralar veyahut girilecek bir delik      bulsalardı başlarını diker o tarafa doğru koşarlardı.
   58      - İçlerinde (topladığın) sadakalar hakkında sana tariz eden (dil uzatan) ler      de var. Eğer o sadakalardan kendilerine verilmişse hoşnut olurlar, verilmemişse      hemen kızarlar.
    59      - Ne olurdu bunlar, Allah ve Resulünün kendilerine verdiğine razı olsalar      da "Bize Allah yeter. Allah bize lütuf ve ihsanından yine lutfeder, verir.      Bizim bütün rağbetimiz Allah'adır" deselerdi.
   60      - Sadakalar ancak şunlar içindir: Fakirler, yoksullar, o işte çalışan görevliler,      müellefe-i kulûb (kalbleri İslâm'a ısındırılacaklar), köleler, borçlular,      Allah yolundakiler, yolda kalmışlar. Allah tarafından böyle farz kılındı.      Allah her şeyi bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.
   61      - Yine onların içinde öyleleri vardır ki, Peygamber'i incitiyorlar ve "O her      söyleneni dinleyen bir kulaktır." diyorlar. De ki; "Sizin için bir hayır kulağıdır.      Allah'a inanır, müminlere inanır, ayrıca sizden iman edenlere de bir rahmettir".      Allah'ın Resulünü incitenlere acıklı bir azap vardır.
   62      - Gönlünüzü hoş etmek için gelir size yemin ederler. Bunlar eğer mümin iseler      Allah'ı ve Resulünü razı etmeleri daha doğrudur.
   63      - Bilmiyorlar mı ki, kim Allah'a ve Resulüne karşı gelirse, ona muhakkak ki      içinde ebedi kalınacak cehennem ateşi vardır. İşte rüsvaylığın büyüğü de budur.     
   64      - Münafıklar, kalblerindekileri bütünüyle haber verecek bir sûrenin tepelerine      inmesinden çekinirler. De ki, alay edip durun bakalım, Allah o sizin çekindiğiniz      şeyi kesinlikle ortaya çıkaracaktır.
   65      - Eğer kendilerine sorarsan, "Biz sırf lafa dalmış, şakalaşıyorduk." derler.      De ki: "Allah ile, âyetleri ile ve peygamberi ile mi alay ediyorsunuz?"
   66      - Boşuna özür dilemeyin, iman ettik dedikten sonra küfrünüzü açığa vurdunuz.      İçinizden bir kısmını affetsek bile bir kısmını suçlarında ısrar ettikleri      için azabımıza uğratacağız.
   67      - Münafıkların erkekleri de kadınları da birbirlerine benzerler. Kötülüğü      emreder, iyilikten sakındırırlar ve Allah yolunda harcamaktan ellerini sıkı      tutarlar. Allah'ı unuttular da, Allah da onları unuttu. Gerçekten de münafıklar      hep fâsık kimselerdir.
   68      - Allah, erkek kadın bütün münafıklara ve bütün kâfirlere cehennem ateşini      ebedî olarak vaad buyurdu. O ateş onlara yeter. Allah onlara lânet etmiştir.      Onlara bitmez tükenmez bir azap vardır.
   69      - (Ey münafıklar!) siz de tıpkı kendinizden öncekiler gibisiniz. Oysa onlar      sizden daha güçlü, kuvvetli, mal ve evlatça sizden daha varlıklı idiler. Dünya      nimetlerinden paylarına düşen kadar zevk sürdüler. Sizden öncekiler kısmetlerine      düşen kadarıyla nasıl zevk sürmek istedilerse siz de onlar gibi kısmetinize      düşen kadarıyla zevk sürmeye baktınız, siz de sizden önce batağa dalanlar      gibi batağa daldınız. İşte bunların dünyada ve ahirette bütün amelleri heder      olup gitti ve işte bunlar hep hüsran içinde kalanlardır.
   70      - Onlara, kendilerinden öncekilerin; Nuh Kavmi'nin, Âd'in, Semûd'un, İbrahim      Kavmi'nin, Medyen Ashabı'nın ve o mü'tefikelerin haberi gelmedi mi? Onların      hepsine peygamberleri delillerle gelmişlerdi. Demek ki Allah, onlara zulmetmiş      değildi, lâkin onlar kendi kendilerine zulmediyorlardı.
    71      - Erkek ve kadın bütün müminler birbirlerinin dostları ve velileridirler.      İyiliği emrederler, kötülükten vazgeçirirler, namazı kılarlar, zekâtı verirler,      Allah'a ve Resulüne itaat ederler. İşte bunları Allah rahmetiyle yarlığayacaktır.      Çünkü Allah azîzdir, hakîmdir.
   72      - Allah mümin erkeklere ve mümin kadınlara, altlarından ırmaklar akan cennetler      vaad buyurdu. Orada ebedi kalacaklardır. Hem de Adn cennetlerinde hoş meskenler      vaad etmiştir. Allah'ın rızası ise hepsinden büyüktür. İşte asıl büyük kurtuluş      da budur.
   73      - Ey Peygamber, kâfirlerle ve münafıklarla savaş. Onlara karşı katı ol. Onların      varacakları yer cehennemdir ve orası ne kötü bir yerdir.
    74      - Onlar, kötü bir şey söylemedik, diyerek Allah'a yemin ederler. Onlar o küfür      kelimesini kesinlikle söylediler. İslâm'a girdikten sonra yine kâfirlik ettiler.      Ve o başaramadıkları cinayeti tasarladılar. Halbuki intikam almaları için      Allah'ın, Resulü ile onları lütfundan zenginleştirmiş olmasından başka bir      sebep yoktu. Eğer tevbe ederlerse haklarında hayırlı olur. Yok yanaşmazlarsa      Allah onları dünyada da, ahirette de acıklı bir azaba uğratır. Yeryüzünde      onları koruyacak veya onlara yardım edecek bir kimse de bulunmaz.
   75      - Yine onlardan kimi de Allah'a şöyle ahdetmişlerdi: "Eğer bize lütuf ve kereminden      ihsan ederse biz de elbette zekâtı veririz ve kesinlikle salihlerden oluruz."      diye söz vermişlerdi.
    76      - Ne zaman ki, Allah lutfedip onlara ihsanda bulundu, onlar da cimrilik edip      yüz çevirdiler ve zaten yan çizip duruyorlardı.
   77      - Allah'a verdikleri sözü tutmadıkları ve yalan söyledikleri için, O da bu      yaptıklarının sonucunu kıyamet gününe kadar yüreklerinde sürüp gidecek bir      münafıklığa çevirdi.
   78      - Allah'ın, onların sırlarını da, fısıltılarını da bilip durduğunu ve Allah'ın      bütün bilinmeyenleri bildiğini hâlâ öğrenemediler mi?
    79      - Müminlerden zekâttan fazla olarak kendi gönülleriyle bağışta bulunanlara,      bir de güçlerinin yettiğinden fazlasını bulamayanlara bakıp da onlarla alay      edenleri Allah, maskaraya çevirmiştir. Onlara pek acıklı bir azap vardır.     
   80      - Onlar için Allah'dan ister mağfiret dile, ister dileme. Onlar için yetmiş      kere mağfiret dilesen de yine Allah onları affetmeyecektir. Bu, onların Allah'ı      ve Resulünü inkâr etmelerinden dolayı böyledir. Allah, böylesine baştan çıkmış      fasıklar güruhuna hidayet etmez.
    81      - Savaştan geri kalan münafıklar, Resulullah'ın hilafına, onun savaşa gitmesine      karşılık, oturup kalmalarıyla ferahladılar ve mallarıyla, canlarıyla Allah      yolunda cihad etmekten hoşlanmadılar, üstelik "Bu sıcakta savaşa gitmeyin."      dediler. De ki: "Cehennem ateşi daha sıcaktır." Keşke anlayabilselerdi.
   82      - Kazandıkları günahın cezası olarak, artık az gülsünler, çok ağlasınlar.
   83      - Eğer Allah, seni onlardan bir kısmının yanına döndürür de onlar başka bir      cihada seninle birlikte çıkmak için senden izin isterlerse, de ki; "Artık      siz hiçbir zaman benimle çıkamayacaksınız. Daha önce oturup kalmaktan hoşlanıyordunuz.      Bundan böyle artık geride kalanlarla beraber oturup kalın."
   84      - Ve onlardan biri ölürse asla namazını kılma ve kabirinin başına gidip durma.      Çünkü onlar Allah'ı ve Resulünü tanımadılar. Ve fasık olarak can verdiler.     
   85      - Onların ne malları, ne de evlatları seni imrendirmesin. Allah, onları dünyada      bunlarla cezalandırmayı ve canlarının kâfir olarak çıkmasını murad ediyor,      başka değil.
   86      - "Allah'a iman edin ve Resulü ile birlikte cihada gidin." diye bir sûre indirildiği      zaman, içlerinden mal mülk sahibi olanlar senden izin istediler ve "Bırak      bizi oturanlarla beraber oturalım." dediler.
   87      - Onlar, oturanlarla beraber oturmaktan hoşlandılar. Kalblerine mühür vuruldu.      Bundan dolayı onlar anlayışsızdırlar.
   88      - Fakat Peygamber ve onunla beraber olan müminler mallarıyla, canlarıyla cihad      ettiler. İşte bütün hayırlar onlarındır. Murada erenler de işte onlardır.     
   89      - Allah onlara, altından ırmaklar akan cennetler hazırladı. İçlerinde ebedi      kalacaklar. İşte o büyük kurtuluş budur.
   90      - Bedevilerden özür bahane edenler, kendilerine izin verilsin diye geldiler.      Allah'a ve Resulüne yalan söyleyenler de oturdular kaldılar. Bunlardan kâfir      olanlara acıklı bir azap isabet edecektir.
    91      - Allah ve Resulü adına nasihat ettikleri takdirde ne zayıflara, ne hastalara,      ne de verecek birşey bulamayan yoksullara savaştan kalmaktan dolayı bir günah      yoktur. İyilik edenleri ayıplamaya bir yol yoktur. Allah gafurdur, rahîmdir.     
   92      - Kendilerini bindirip savaşa gönderesin diye gönüllü olarak sana geldiklerinde,      "Sizi bindirecek birşey bulamıyorum." dediğin zaman, bu uğurda harcayacakları      birşey bulamadıklarından dolayı üzülüp gözlerinden yaş döke döke geri dönüp      gidenlere de bir günah yoktur.
   93      - Kınamaya yol, ancak zengin oldukları halde geri kalmak için senden izin      isteyenleredir. Bunlar geri kalanlarla beraber olmayı tercih ettiler. Allah      da kalblerini mühürledi. Onlar, artık başlarına geleceği bilmezler.
    94      - Savaştan dönüp yanlarına geldiğinizde size özür beyan edecekler. De ki:      "Özür beyan etmeyin. Size kesinlikle inanmayız. Allah bize, sizin durumunuzdan      haberler verdi". Bundan sonra da Allah ve Resulü yaptıklarınızı görecektir.      Daha sonra da gizliyi ve âşikârı bilen Allah'a döndürüleceksiniz. O vakit      O, size neler yapmış olduğunuzu tek tek haber verecektir.
   95      - Dönüp de yanlarına geldiğinizde kendilerinden yüz çeviresiniz (hesaba çekmekten      vazgeçesiniz) diye Allah'a yemin edecekler. Siz de onlardan yüz çevirin. Çünkü      onlar gerçekten murdar kimselerdir. Yaptıklarının cezası olarak nihayet varacakları      yer cehennemdir.
    96      - Kendilerinden razı olasınız diye size yemin ederler. Eğer siz onlardan razı      olursanız, şunu bilin ki Allah, o fasıklar güruhundan kesinlikle razı olmaz.     
   97      - Bedeviler inkâr ve münafıklık bakımından daha beterdirler. Bununla beraber      Allah'ın, Resulüne indirdiği (hükümlerin) sınırlarını bilmemeye daha yatkındırlar.      Allah alîmdir, hakîmdir,
    98      - Bedevilerden kimi de var ki, verdiğini angarya sayar ve sizin üzerinize      belalar gelmesini bekler. O çirkin belalar kendi başlarına olsun! Allah herşeyi      işitendir, bilendir.
    99      - Yine bedevilerden kimi de vardır ki, Allah'a ve ahiret gününe inanır ve      harcadığını Allah katında yakınlıklara ve Peygamber'in dualarını almaya vesile      sayar. Gerçekten de bu, onlar için bir yakınlıktır. Allah onları rahmeti içine      koyacaktır. Şüphesiz ki, Allah bağışlayıcıdır ve rahmet edicidir.
   100      - Muhacir ve Ensar'dan İslâm'a ilk önce girenlerin başta gelenleri ve iyi      amellerle onların ardınca gidenler var ya, işte Allah onlardan razı oldu,      onlar da Allah'dan razı oldular ve onlara, altlarında ırmaklar akan cennetler      hazırladı ki, içlerinde ebedi kalacaklar. İşte büyük ve muhteşem kurtuluş      budur.
   101      - Hem çevrenizdeki bedevilerden münafıklar var, hem de Medine halkından münafıklıkta      ısrar edenler var. Sen onları bilmezsin. Onları biz biliriz. Biz onları iki      kere azaba uğratacağız. Daha sonra da büyük bir azaba itilecekler.
    102      - Onlardan bir kısmı günahlarını itiraf ettiler. Ve iyi bir amelle kötü bir      ameli karıştırdılar. Ola ki, Allah tevbelerini kabul eder. Çünkü Allah gafurdur,      rahîmdir.
   103      - Onların mallarından sadaka al ki, onunla kendilerini temizlersin, tertemiz      edersin. Bir de haklarında hayır dua et. Çünkü senin duan kalblerini yatıştırır.      Allah işitendir, bilendir.
   104      - Onlar bilmiyorlar mı ki, Allah kullarının tevbesini kabul eder ve sadakaları      da alır. Allah tevbeleri kabul edendir, çok merhametlidir.
    105      - Ve de ki; "Çalışın! Yaptıklarınızı hem Allah görecek, hem Resulü, hem de      müminler görecektir. Sonra da gizliyi ve açığı bilen Allah'ın huzuruna iletileceksiniz.      İşte o zaman, neler yaptığınızı size O bildirecektir.
   106      - Savaşa katılmayanlardan diğer bir kısmının affı da Allah'ın emrini beklemek      için geri bırakılmıştır. Ya kendilerini cezalandırır ya da tevbelerini kabul      eder. Allah alîmdir, hakîmdir.
   107      - Bir de müslümanlara zarar vermek, kâfirlik etmek ve müslümanların arasına      ayrılık sokmak ve daha önce Allah ve Resulü'ne karşı savaş açmış olanı beklemek      için mescid yapanlar var. "İyilikten başka bir maksadımız yoktu." diye yemin      de edecekler. Fakat bunların kesinlikle yalancı olduklarına Allah şahittir.     
   108      - O mescit içinde sen kesinlikle namaza durma. Ta ilk gününde temeli takva      üzerine kurulan mescit elbette içinde namaz kılmana daha layıktır. Onun içinde      günahlarından arınmayı seven kişiler vardır. Allah da arınmış, ak pak olmuş      olanları sever.
   109      - O halde binasını Allah korkusu ve Allah rızası üzerine kurmuş olan mı hayırlıdır,      yoksa binasını yıkılmak üzere olan bir uçurumun kenarına kurup da onunla birlikte      cehenneme yuvarlanan mı daha hayırlı? Allah, zalimler güruhunu hidayete erdirmez.     
   110      - Onların kurmuş oldukları bu türlü binalar, kalpleri parça parça olmadıkça,      kalblerinde bir nifak düğümü olup kalacaktır. Allah, alîmdir, hakîmdir.
   111      - Allah, müminlerden, canlarını ve mallarını, kendilerine cennet vermek üzere      satın almıştır: Allah yolunda çarpışacaklar da öldürecekler ve öldürülecekler.      Bu, Tevrat'ta da, İncil'de de Kur'ân'da da Allah'ın kendi üzerine yüklendiği      bir ahittir. Allah'dan ziyade ahdine riayet edecek kim vardır? O halde yaptığınız      alış-veriş ahdinden dolayı size müjdeler olsun! Ve işte o büyük kurtuluş budur.     
   112      - (Bunlar), O tevbekâr olanlar, o ibadet edenler, o hamd edenler, o oruçlular,      o rükua varanlar, o secdeye kapananlar, iyiliği emredip, kötülükten vazgeçirenler,      Allah'ın hududunu koruyanlar (emirleriyle yasaklarının ölçülerine riayet edenler)dır.      Müjde ver o müminlere, müjde!
   113      - Ne peygambere, ne iman edenlere akraba bile olsalar cehennemlik oldukları      iyice belli olduktan sonra müşriklere istiğfar etmek yoktur.
   114      - İbrahim'in babası için istiğfar etmesi de sırf ona vermiş olduğu bir sözden      dolayı idi. Böyle iken onun bir Allah düşmanı olduğu kendisine açıklanınca      o işten vazgeçti. Şüphesiz ki İbrahim, çok bağrı yanık, çok halim birisi idi.     
   115      - Allah, bir kavmi hidayete erdirdikten sonra, nelerden sakınacaklarını kendilerine      iyice açıklamadıkça dalalete düşürmez. Gerçek şu ki, Allah her şeyi bilir.     
   116      - Hiç şüphesiz, göklerin ve yerin mülkü Allah'ındır. O, diriltir de, öldürür      de. Size O'ndan başka ne bir dost vardır, ne de bir yardımcı.
    117      - Andolsun ki, Allah, yine peygambere ve en zor gününde ona uyan Muhacirler'le      Ensar'a, içlerinden bir kısmının kalbleri az kalsın kayacak gibi olmuşken,      tevbe nasip etti de lutfedip tevbelerini kabul buyurdu. Çünkü O, gerçekten      çok şefkatli, çok bağışlayıcıdır.
   118      - Allah, haklarında hüküm beklenen o üç kişiyi de bağışladı. Çünkü o derece      bunalmışlardı ki, yeryüzü bütün genişliğine rağmen onlara dar gelmeye başlamıştı,      vicdanları da kendilerini sıkıntıya sokmuştu. Allah'dan kurtuluşun, ancak      Allah'a sığınmakta olduğunu anlamışlardı. Sonra da Allah, onları tevbekâr      olmaya muvaffak kıldı da tevbelerini kabul buyurdu. Şüphesiz ki Allah, tevbeleri      çok çok kabul edendir, çok merhametli olandır.
   119      - Ey iman edenler! Allah'dan korkun ve doğrularla beraber olun.
   120      - Medine halkına ve civardaki bedevilere, Resulullah'ın emrine aykırı hareket      etmek uygun olmadığı gibi, onun katlandığı zahmetlere öbürlerinin katlanmaya      yanaşmamaları da yakışık almaz. Çünkü onların Allah yolunda çektikleri hiçbir      susuzluk, hiçbir yorgunluk ve hiçbir açlık, ayrıca kâfirleri öfkelendirecek      ayak bastıkları hiçbir yer veya düşmana karşı elde ettikleri hiçbir başarı      yoktur ki, karşılığında kendilerine salih bir amel yazılmış olmasın. Çünkü      Allah, güzel iş yapanların mükafatını zayi etmez.
   121      - Onların, Allah yolunda yaptıkları küçük veya büyük her harcama veya geçtikleri      her vadi karşılığında, yaptıkları işin daha güzeliyle Allah'ın kendilerini      mükâfatlandırması için sevap yazılmaması mümkün değildir.
   122      - Bununla beraber müminlerin hepsinin birden topyekün savaşa katılmaları uygun      değildir. Her kabileden bir kısım insanlar da din ilimlerinde derinleşmeli      ve kabileleri savaştan dönüp gelince onları uyarmalıdır ki, böylece Allah'ın      azabından sakınırlar.
   123      - Ey iman edenler, önce yakın çevrenizdeki kâfirlerle savaşın ki, sizde bir      güç ve kuvvet olduğunu görsünler. Ve iyi bilin ki, Allah müttakilerle beraberdir.     
   124      - Bir sûre indirildiği zaman, içlerinden biri çıkar, "Bu sûre hanginizin imanını      arttırdı?" der. Fakat müminlere gelince, aslında her inen sûre onların imanını      arttırmıştır ve onlar sürekli olarak müjdelenip duruyorlar.
   125      - Kalblerinde bir hastalık olanlara gelince, onların da murdarlıklarına (küfürlerine)      murdarlık (küfür) katmıştır ve kâfir olarak ölüp gitmişlerdir.
   126      - Onlar (münafıklar) her yıl bir veya iki kere kendilerinin çeşitli belalara      uğratıldıklarını görmüyorlar mı? Böyle iken yine de tevbe etmiyor ve ibret      almıyorlar.
   127      - Aleyhlerinde bir sûre indirilince, "Sizi birisi görüyor mu?" diye birbirlerine      göz ederler, sonra da sıvışır giderler. Allah onların kalblerini (imandan)      çevirmiştir. Bu yüzden onlar anlayışsız bir kavimdirler.
   128      - Andolsun size içinizden öyle bir peygamber geldi ki, gayet izzetli ve şereflidir.      Sıkıntıya düşmeniz ona çok ağır gelir üstünüze titrer, müminlere gayet merhametli      ve şefkatlidir.
   129      - Eğer aldırmazlarsa onlara de ki: Bana Allah yeter. O'ndan başka ilâh yoktur.      Ben O'na dayanmaktayım ve O, o büyük Arş'ın Rabbidir.
 

admin29.07.2013 - 21:02
 10-YUNUS Süresi Türkçe Meali

   1      - Elif, Lâm, Râ. İşte bunlar o hikmetli kitabın âyetleridir.
    2      - İnsanları (eğri yolun sonundan) korkut, inananlara Rableri nezdindeki yüksek      makamları müjdele, diye içlerinden bir adama vahyimizi göndermemiz onlara      tuhaf mı geldi? Kâfirler: "Hiç şüphesiz bu besbelli bir sihirbaz." dediler.
    3      - Rabbiniz o Allah'dır ki, gökleri ve yeri altı günde yarattı, sonra arş üzerine      istiva etti (onu hükmü altına aldı), işi tedbir eyliyor. O'nun izni olmaksızın      hiç kimse şefaatçi olamaz. İşte Rabbiniz olan Allah budur. O'na ibadet ediniz!      Hâlâ düşünüp ibret almayacak mısınız?
   4      - Dönüşünüz hep O'nadır. Allah'ın vaadi haktır. Herşeyi ilk baştan yaratan      O'dur. Sonra iman edip salih amel işleyenleri hak ettikleri ölçüde mükâfatlandırmak      için geri döndürecek olan yine O'dur. Kâfirlere de inkâr ettikleri için kaynar      sudan bir içki ve acıklı bir azap vardır.
    5      - O Allah'dır ki, senelerin sayısını ve hesabını bilesiniz diye güneşi bir      ışık, ayı da bir nur yaptı. Ve aya menziller tayin etti. Allah bunu hak olarak      yarattı. O, bilecek olan bir kavim için âyetlerini ayrıntılı olarak açıklar.     
   6      - Elbette gece ile gündüzün birbiri ardınca değişip durmasında ve Allah'ın      göklerde ve yerde yarattıklarında sakınan bir kavim için bir çok delil vardır.
    7      - Bize kavuşmayı ummayanlar, dünya hayatına razı olup onunla tatmin bulanlar      ve bizim âyetlerimizden gafil olanlar da vardır muhakkak.
    8      - İşte bunların kendi elleriyle ettikleri yüzünden varacakları yer cehennemdir.     
   9      - Hiç şüphesiz iman edip salih ameller işleyenleri, imanlarından dolayı Rableri      hidayete erdirir. Naîm cennetlerinde altlarından ırmaklar akar durur.
   10      - Onların oradaki duaları: "Allahım, sen yücelerden yücesin"; sağlık dilekleri      "selâm", dualarının sonu da "Âlemlerin Rabbi Allah'a hamdolsun." diye şükretmek      olacaktır.
   11      - Eğer Allah, insanlara, hayrı çarçabuk istedikleri gibi, şerri de alel-acele      verseydi, onların hemen ecellerini getiriverirdi. Fakat bize kavuşmayı ummayanları      kendi hallerine bırakırız da azgınlıkları içinde bocalayıp giderler.
   12      - İnsana bir sıkıntı dokunduğu zaman, gerek yan yatarken, gerek otururken,      gerek dikilirken bize dua eder. Kendisinden sıkıntısını gideriverdik mi sanki      kendisine dokunan o sıkıntı için bize hiç yalvarmamış gibi aldırmadan geçer      gider. İşte o aşırı gidenlere yaptıkları şeyler böyle güzel gelir.
   13      - Andolsun ki, sizden önceki devirlerin bir çok kavmini, peygamberleri kendilerine      bir çok belge ile geldikleri halde zulmettikleri ve imana gelmedikleri için      helak ettik. İşte günahkârlar topluluğunu biz böyle cezalandırırız.


   14      - Sonra onların ardından sizi yeryüzüne halifeler yaptık ki, bakalım nasıl      ameller işleyeceksiniz.
   15      - Böyle iken, âyetlerimiz, kesin birer belge olarak kendilerine okunduğu zaman,      o bizimle karşılaşmayı ummayanlar, "Bundan başka bir Kur'ân getir veya bunu      değiştir." dediler. De ki, "Onu kendiliğimden değiştiremem, benim açımdan      bu olacak bir şey değildir. Ben ancak bana vahyolunana uyarım. Rabbime isyan      edersem, şüphesiz büyük bir günün azabından korkarım."
   16      - De ki, "Eğer Allah dileseydi ben onu size okumazdım. O da onu hiçbir şekilde      size bildirmezdi. Bilirsiniz ki, ben sizin içinizde bundan önce yıllarca bulundum.      Siz hâlâ aklınızı başınıza toplamayacak mısınız?"
   17      - Artık bir yalanı Allah'a iftira eden veya O'nun âyetlerini inkar edenden      daha zalim kim olabilir? Hiç şüphesiz o mücrimler iflah olmayacaklar.
   18      - Allah'ı bırakıyorlar da, kendilerine ne fayda, ne de zarar verebilecek olan      şeylere tapıyorlar ve "Bunlar bizim Allah katında şefaatçilerimizdir." diyorlar.      De ki, "Siz Allah'a göklerde ve yerde O'nun bilmediği bir şeyi mi haber veriyorsunuz?"      Allah onların ortak koştukları şeylerin hepsinden münezzehtir.
   19      - İnsanlar, aslında bir tek ümmet idiler, sonra ihtilafa düşüp ayrı ayrı oldular.      Eğer Rabbinden bir karar çıkmamış olsa idi, ihtilaf edip durdukları şeyler      hakkında şimdiye kadar aralarında çoktan hüküm verilmiş olurdu.
   20      - Bir de "Ona Rabbinden daha başka bir âyet indirilse ya!" diyorlar. De ki:      "Gaybı bilmek ancak Allah'a mahsustur, bekleyiniz bakalım, ben de sizinle      beraber bekleyeceğim şüphesiz."
   21      - İnsanlara dokunan bir sıkıntıdan sonra kendilerine bir rahmet tattırdığımız      zaman, âyetlerimiz hakkında derhal bir takım hilekârlıklara girişirler. De      ki: "Allah'ın hilesi daha çabuktur. Haberiniz olsun ki elçilerimiz yaptığınız      hileleri yazıp duruyorlar".
   22      - Sizi karada ve denizde gezdirip dolaştıran O'dur. Hatta gemilerde bulunduğunuz      ve o gemiler, içindekilerle beraber hoş bir esinti ile akıp gittikleri ve      tam keyiflendikleri sırada o gemilere şiddetli bir fırtına gelir çatar ve      her taraftan onlara dalgalar gelmeye başlar. Bütünüyle kuşatılıp artık bittiklerini      sanırlar. İşte o vakit tam ihlas ile Allah'a yalvarır ve dindar olurlar: "Eğer      bizi buradan kurtarırsan, andolsun ki, şükredenlerden olacağız." derler. 23-      Sonra Allah onları oradan kurtarır, kurtulur kurtulmaz yeryüzünde çeşitli      taşkınlıklara başlarlar. Ey insanlar taşkınlığınız sırf kendi zararınızadır.      Şu değersiz dünya hayatının bir süre tadını çıkarınız, sonra nasıl olsa dönüp      bize geleceksiniz. Biz de bütün yaptıklarınızı tek tek size haber vereceğiz.     
   23      - Sonra Allah onları oradan kurtarır, kurtulur kurtulmaz yeryüzünde çeşitli      taşkınlıklara başlarlar. Ey insanlar taşkınlığınız sırf kendi zararınızadır.      Şu değersiz dünya hayatının bir süre tadını çıkarınız, sonra nasıl olsa dönüp      bize geleceksiniz. Biz de bütün yaptıklarınızı tek tek size haber vereceğiz.     
   24      - Dünya hayatının misali şöyledir: Gökten indirdiğimiz su ile, insanların      ve hayvanların yediği bitkiler birbirine karışmıştır. Nihayet yeryüzü süslerini      takınıp süslendiği ve sahipleri kendilerini ona gücü yeter sandıkları bir      sırada, geceleyin veya gündüzün, ona emrimiz gelivermiştir, ansızın ona öyle      bir tırpan atıvermişiz de sanki bir gün önce orada hiçbir şenlik yokmuş gibi      oluvermiştir. Düşünen bir kavim için âyetlerimizi işte böyle açıklarız.
   25      - Allah, selamet yurduna çağırıyor ve dilediğini de doğru yola hidayet ediyor.     
   26      - İyi iş, güzel amel yapanlara daha güzeli ve daha fazlasıyla karşılık vardır.      Yüzlerine ne kara bulaşır, ne de aşağılanırlar. Cennet ehli işte bunlardır.      Orada ebedî kalacaklardır.
   27      - Kötülük kazanmış olanlara gelince, kötülüğün cezası, misli kadardır. Ve      onları bir aşağılık ve eziklik kaplar. Onlar için Allah'dan başka hiçbir kurtarıcı      yoktur. Yüzleri karanlık gecelerden bir parçaya bürünmüş gibidir. İşte onlar      cehennem ehlidir. Orada ebedî kalacaklardır.
   28      - O gün ki, hepsini mahşere toplayacağız, sonra da o şirk koşanlara "Haydi      yerlerinize! Siz de, ortak koştuklarınız da!" diyeceğiz. Artık aralarını iyice      açmışız. O ortak koştukları şeyler, "Siz bize tapmıyordunuz ki." diyecekler.     
   29      - "Şimdi sizinle bizim aramızda şahit olarak Allah yeter. Sizin bize ibadet      ettiğinizden bizim haberimiz yoktur" (diyecekler).
   30      - İşte burada herkes geçmişte yaptığını bulacak. Ve gerçek mevlaları olan      Allah'a döndürülecekler. İftira edip uydurdukları şeyler de kendilerinden      büsbütün uzaklaşıp gidecek.
   31      - De ki, "size gökten ve yerden kim rızık veriyor? O, kulaklara ve gözlere      hükmeden kim? Ölüden diriyi, diriden ölüyü çıkaran kim? İşleri idare eden      kim?" Hemen "Allah'dır" diyecekler. De ki, "O halde Allah'a karşı gelmekten      sakınmaz mısınız?"
   32      - İşte o Allah sizin gerçek Rabbinizdir. Gerçeğin dışında sapıklıktan başka      ne vardır? O halde haktan nasıl çevriliyorsunuz?
   33      - Hak dinden çıkmış fasıklara Rabbinin kelimesi şöyle gerçekleşti: Onlar artık      imana gelmezler.
   34      - De ki: "Allah'a eş tuttuğunuz ortaklarınızdan, önce yaratıp, sonra da onu      çevirip yeniden diriltecek var mı?" De ki, "Önce yaratıp, sonra da onu yeniden      yaratacak olan Allah'dır. O halde nasıl yoldan saptırılıyor, döndürülüyorsunuz?"     
   35      - De ki, "Ortak koştuklarınızdan doğru yolu gösterecek olan var mıdır?" Deki,      "Allah, hak olan doğru yola hidayet eder. O halde doğru yola hidayet eden      mi kendisine uyulmaya daha layıktır, yoksa kendisine yol gösterilmeyince onu      bulamayan mı daha layıktır. O halde ne oluyorsunuz? Nasıl hükmediyorsunuz?"     
   36      - Onların birçoğu zandan başka bir şeye uymaz. Zan ise haktan hiç bir şeyin      yerini tutmaz. Şüphesiz ki, Allah onların ne yaptıklarını bilir.
   37      - Bu Kur'ân, Allah'dan başkası tarafından uydurulamaz, lâkin kendinden önceki      kitapları tasdik eder ve o kitabı (levh-i mahfuzu) ayrıntılı olarak açıklar.      Onda şüphe edilecek hiç bir şey yoktur. Âlemlerin Rabbi tarafından indirilmiştir.     
   38      - "Onu o (peygamber) uydurdu" mu diyorlar? De ki; "Haydi siz de onun gibi      bir sûre getirin ve Allah'dan başka, çağırabileceğiniz kim varsa onu da yardıma      çağırın. Eğer sözünüzde sadık iseniz (bunu yapın).
   39      - Hayır. Onlar bilgileriyle kavrayamadıkları, te'vili de kendilerine hiç gelmemiş      olan bir şeyi yalan saydılar. Bunlardan önce gelip geçenler de yine böyle      inkâr etmişlerdi, amma bak zalimlerin akıbeti nasıl oldu.
   40      - Onlardan ona (Kur'ân'a) inanacaklar da var, inanmayacaklar da var. Rabbin      fesatçıları en iyi bilendir.
   41      - Eğer seni inkâr etmeyi sürdürürlerse, de ki; "Benim amelim bana, sizin ameliniz      de size aittir. Benim yapacağım sizi ilgilendirmez, sizin yapacağınız da beni      ilgilendirmez."
   42      - İçlerinden seni dinlemeye gelenler de var. Sen, sağırlara, üstelik akılsız      da olanlara dinletebilir misin?
   43      - İçlerinden sana bakanlar da var. Fakat sen, körlere, üstelik basiretleri      de yoksa hidayet edip yol gösterebilecek misin?
   44      - Şurası kesindir ki Allah, insanlara zerre kadar zulmetmez. Ne var ki, insanlar      kendi kendilerine zulmedip duruyorlar.
   45      - Allah'ın onları haşredip toplayacağı günde, sanki onlar dünyada gündüz bir      parça kalmışlar da aralarında tanışmışlar gibi olacak. Allah'ın huzuruna çıkacaklarına      inanmamış ve doğru yolu tutmamış olanlar hiç şüphesiz en büyük ziyana uğramış      olacaklar.
   46      - Onlara vaad ettiğimizin bir kısmını sana göstersek de, göstermeden seni      vefat ettirsek de, sonunda onların dönüşü bize olacak. Sonra onların ne yapacaklarına      Allah şahit olacaktır.
   47      - Her ümmetin bir peygamberi vardır. O peygamberleri gelince aralarında adaletle      hüküm verilir. Onlar hiç zulüm görmezler.
   48      - Onlar, "Eğer doğru söylüyorsanız bu vaad ne zaman yerine gelecek?" diyorlar.     
   49      - De ki, "Ben, Allah'ın dilediğinin dışında kendi kendime ne bir zarar ne      bir fayda verebilirim". Her ümmetin bir eceli vardır. Ecelleri gelince artık      ne bir an geri, ne bir an ileri gidebilirler.
    50      - De ki: "O'nun azabı size geceleyin uykuda veya güpe gündüz gelecek olsa,      ne dersiniz? Günahkârların onu alelacele istemeleri için ne sebep vardır?"     
   51      - Bu azap meydana geldikten sonra mı iman edeceksiniz, yoksa şimdi mi? Halbuki      onun çarçabuk gelmesini istiyordunuz.
   52      - Sonra o zulüm yapanlara "Tadın bakalım şu ebedi azabı!" denilecek. Vaktiyle      kazandığınızdan başkası ile mi cezalandırılacaksınız?"
   53      - "O azap gerçek mi?" diye sana soruyorlar. De ki; "Evet. Rabbim hakkı için      o kesin bir gerçektir. Ve siz bundan yakayı kurtaramazsınız."
   54      - Zulüm yapmış olan herkes, azabı görünce yeryüzündeki her şeyin sahibi olsa      da, (o azaptan kurtulmak için) hepsini feda ederdi. Ve içten içe pişmanlık      duyardı. Fakat aralarında adaletle hüküm verilir ve hiçbirine zulüm yapılmaz.     
   55      - Haberiniz olsun ki, göklerde ve yerde ne varsa Allah'ındır. Açın gözünüzü,      Allah'ın vaadi muhakkak ki, haktır, gerçektir. Lâkin onların çoğu bunu bilmezler.
    56      - O, hem can veren, hem can alandır. Ve hepiniz O'na döndürülüp götürüleceksiniz.     
   57      - Ey insanlar! Size Rabbinizden bir öğüt, gönüller derdine bir şifa, müminlere      bir hidayet ve rahmet geldi.
   58      - De ki, "Allah'ın ihsanıyla ve rahmetiyle, yalnızca bunlarla sevinç duysunlar.      Bu, onların biriktirip durduklarından daha hayırlıdır."
   59      - De ki, "Baksanıza, Allah sizin için nice rızıklar indirdi, siz onlardan      bir kısmını haram, bir kısmını helâl yaptınız". De ki, "Size Allah mı izin      verdi, yoksa siz Allah'a iftira mı ediyorsunuz?"
   60      - Allah'a yalanı iftira edenler kıyamet gününü ne sanıyorlar? Allah, insanlara      çok ihsanda bulunmuştur, lâkin insanların çoğu şükretmezler.
    61      - Hangi işi yaparsan yap, Kur'ân'dan ne okursan oku, ne işte çalışırsan çalış,      unutmayın ki, siz ona dalıp gitmişken, biz sizin üzerinizde şahidiz. Ne yerde,      ne de gökte zerre kadar hiç bir şey Rabbinin gözünden kaçmaz. Ne zerreden      daha küçük, ne de ondan daha büyük! Ancak bunların hepsi apaçık bir kitaptadır.     
   62      - Açın gözünüzü! Allah'ın dostları üzerine ne korku vardır, ne de onlar mahzun      olurlar.
    63      - Onlar ki, iman etmişler ve Allah'a karşı gelmekten sakınmışlardır.
   64      - Onlara dünya hayatında da, ahiret hayatında da müjdeler vardır. Allah'ın      sözlerinde değişiklik yoktur. İşte bu en büyük kurtuluştur.
    65      - Habibim, onların lafları seni üzmesin. Çünkü şan ve şeref bütünüyle Allah'ındır.      O her şeyi işitiyor, hepsini görüyor.
   66      - Açın gözünüzü! Göklerde kim var, yerde kim varsa hep Allah'ındır. Allah'dan      başkasına tapanlar dahi, Allah'a ortak koştuklarına uymuş olmuyorlar, ancak      zanna uymuş oluyorlar. Ve yalandan başka bir şey söylemiyorlar.
   67      - O, öyle bir Allah'dır ki, içinde dinlenesiniz diye sizin için geceyi, göresiniz      diye de gündüzü yaptı. Elbette bunda söz dinleyecek olan bir kavim için âyetler      (ibretler) vardır.
   68      - Dediler ki: "Allah, kendine çocuk edindi". O, böyle şeylerden münezzehtir.      O, müstağnidir. Göklerde ve yerde ne varsa hepsi O'nundur. Bu hususta elinizde      hiç bir delil yoktur. Allah'a karşı bilmediğiniz bir şeyi neden söylüyorsunuz?     
   69      - De ki: Allah'a iftira edenler elbette felah bulmazlar.
    70      - Dünyadaki zevkler çabuk biter. Sonra dönüşleri bize olacaktır. Daha sonra      da inkâr ettiklerinden dolayı o çetin azabı biz onlara tattıracağız.
    71      - Bir de onlara Nuh'un kıssasını oku: Hani o bir zamanlar kavmine demişti      ki: "Ey kavmim, eğer benim aranızda duruşum ve Allah'ın âyetleriyle öğüt verişim      size ağır geliyorsa, şunu bilin ki, ben yalnızca Allah'a dayanmışımdır, artık      siz ve ortaklarınız her ne yapacaksanız toplanıp bütün gücünüzle karar veriniz.      Sonra bu işiniz size dert olmasın. Sonra bana ne yapacaksanız yapın, bana      mühlet de vermeyin".
   72      - Eğer yüz çevirirseniz çevirin, ben de sizden bir ücret istemedim ya! Benim      mükafatımı ancak Allah verir. Ve ben O'nun emrine boyun eğen müslümanlardan      olmakla emrolundum.
   73      - Buna rağmen yine de onu inkâr ettiler. Biz de onu ve gemide kendisiyle beraber      olanları kurtardık. Ve onları yeryüzüne halifeler yaptık. Âyetlerimizi inkâr      edenleri ise suda boğduk. Bak işte uyarılanların akıbeti nasıl oldu.
   74      - Sonra onun arkasından birçok peygamberleri kavimlerine gönderdik. Onlara      açık mucizelerle geldiler. Fakat onlar bir defa yalan dediklerine sonuna kadar      bir türlü inanmadılar. İşte biz, haddi aşanların kalblerini böyle mühürleriz.     
   75      - Sonra bunların arkasından Musa ile Harun'u âyetlerimizle Firavun'a ve cemaatine      gönderdik. İman etmeyi kibirlerine yediremediler ve günahkâr bir kavim oldular.     
   76      - Kendilerine tarafımızdan hak gelince, "Muhakkak ki bu, apaçık bir sihirdir."      dediler.
   77      - Musa dedi ki, "Size hak gelince, ona böyle mi diyorsunuz? Bu sihir midir?"      Halbuki sihirbazlar iflah olmazlar.
   78      - Dediler ki: "Sen bizi, atalarımızdan kalan yoldan çeviresin de yeryüzünde      saltanat ikinizin olsun diye mi geldin? Biz ikinize de inanmayız".
    79      - Firavun da: "Bana bütün bilgili sihirbazları toplayıp getirin!" dedi.
    80      - Sihirbazlar gelince, Musa onlara: "Ortaya ne atacaksanız atın!" dedi.
   81      - Onlar ortaya atınca Musa dedi ki, "Sizin yaptığınız şey sihirdir. Muhakkak      ki, Allah onu iptal edecektir. Şüphe yok ki, Allah fesatçıların işlerini düze      çıkarmaz."
    82      -Allah, hakkın hak ve gerçek olduğunu kelimeleriyle ispat eder, günahkârların      hoşuna gitmese de
   83      - Firavun ve adamlarının kendilerini belaya uğratacağı korkusundan dolayı      Musa'ya kendi kavminin bir oymağından başka kimse iman etmedi. Çünkü orada      Firavun çok üstün idi ve o kesinlikle aşırı giden taşkınlardandı.
   84      - Musa dedi ki: "Ey kavmim! Siz gerçekten Allah'a iman ettinizse, O'na samimiyetle      teslim olan müslümanlardan oldunuzsa artık O'na güvenin!"
   85      - Onlar da: "Biz Allah'a güvendik. Ey Rabbimiz, bizi o zalim kavmin fitnesine      uğratma!" dediler.
   86      - "Bizi rahmetinle o kâfir kavmin elinden kurtar!"
   87      - Biz Musa ile kardeşine şöyle vahyettik: "Kavminiz için Mısır'da birtakım      evler hazırlayın ve evlerinizi kıbleye karşı yapın ve namazı kılın ve müminlere      müjde verin."
   88      - Musa dedi: "Ey Rabbimiz! Sen Firavun'a ve adamlarına şu dünya hayatında      göz kamaştırıcı zenginlik ve bol bol servet verdin. Ey Rabbimiz! Senin yolundan      saptırsınlar diye mi? Ey Rabbimiz! Onların mallarını sil süpür ve kalblerine      sıkıntı düşür. Çünkü onlar o acıklı azabı görmedikçe iman etmeyecekler."
   89      - Allah buyurdu: "Her ikinizin de duası kesinlikle kabul olundu. Siz yine      doğru ve dürüst olmaya devam edin. Kendini bilmeyenlerin yoluna sakın uymayın."     
   90      - Ve sonra İsrailoğulları'nı denizden aşırdık. Firavun, düşmanca saldırmak      için derhal adamlarını ve askerlerini arkalarına düşürdü. Ta ki, suda boğulmaya      başlayınca "İnandım, gerçekten de İsrailoğulları'nın iman ettiğinden başka      tanrı yoktur. Ben de ona teslim olanlardanım." dedi.
   91      - Şimdi mi? Oysa bundan önce hep isyan etmiştin ve fesatçılardan idin.
   92      - Biz de bugün senin bedenini arkandan gelenlere bir ibret olsun diye kurtaracağız.      Bununla beraber, insanların birçoğu âyetlerimizden yine de gafildirler.
   93      - Gerçekten İsrailoğulları'nı çok güzel bir yurda yerleştirdik ve onlara hoş      nimetlerden rızıklar verdik. Anlaşmazlığa düşmeleri de kendilerine ilim geldikten      sonra oldu. Şüphe yok ki, Rabbin, o anlaşmazlığa düştükleri konularda kıyamet      günü aralarında hüküm verecektir.
   94      - Sana indirdiklerimizde herhangi bir şüpheye düşersen, senden önce kitap      okuyanlara sor. Andolsun ki, sana Rabbinden hak gelmiştir. Sakın şüphe edenlerden      olma!
   95      - Ve sakın Allah'ın âyetlerini inkar edenlerden olma, sonra hüsrana uğrayanlardan      olursun.
   96      - Doğrusu, aleyhlerinde Rabbinin hükmü kesinleşmiş olanlar imana gelmezler.     
   97      - Onlara bütün mucizeler hep birden gelse, yine de o acıklı azabı görünceye      kadar inanmazlar.
    98      - Fakat o vakit iman edip de imanları kendilerine fayda vermiş bir kasaba      olsaydı? Ancak Yunus'un kavmi iman ettikleri vakit, dünya hayatında o rezillik      azabını üzerlerinden kaldırmış ve bir süre onları rahata kavuşturmuştuk.
   99      - Eğer Rabbin dileseydi, yeryüzünde kim varsa hepsi toptan iman ederlerdi.      O halde insanları hep mümin olsunlar diye sen mi zorlayacaksın?
   100      - Allah'ın izni olmadıkça hiçbir kişinin iman etmesi mümkün değildir. Akıllarını      kullanmayanlar üzerine Allah bir uğursuzluk yükler.
   101      - De ki: "Göklerde ve yerde olup bitenlere dikkatle bakın!" Fakat o uyarmalar      ve o âyetler, iman etmeyen bir kavme fayda vermez ki!
   102      - Onlar, kendilerinden önce gelmiş geçmiş olanların uğradıkları felaket günleri      gibisinden başkasını mı bekliyorlar? De ki, "Bekleyin, ben de sizinle beraber      bekleyenlerden olacağım."
   103      - Sonra biz, peygamberlerimizi ve iman edenleri kurtarırız. İşte biz böyleyiz.      Müminleri kurtarmak üzerimize düşen bir görevdir.
   104      - De ki: "Ey insanlar! Eğer benim dinimde bir şüpheniz varsa, şunu bilin ki,      Allah'ı bırakıp da sizin taptıklarınıza tapmam. Lâkin sizin de canınızı alacak      olan Allah'a taparım. Bana müminlerden olmam emredilmiştir".
   105      - "Ayrıca yüzünü tevhid dininden ayırma ve sakın müşriklerden olma!" (diye      emrolundum).
   106      - "Ve Allah'dan başka, sana faydası da, zararı da dokunmayacak olan şeylere      yalvarma! Eğer yalvarırsan, o zaman hiç şüphesiz sen zalimlerden olursun.     
   107      - Ve eğer Allah, sana bir zarar dokunduracak olursa, onu O'ndan başka giderecek      yoktur. Ve eğer sana bir hayır dilerse, o zaman da O'nun hayrını engelleyebilecek      kimse yoktur. O, lütfunu dilediği kuluna nasip eder. Allah çok yarlığayıcı,      çok esirgeyicidir.
   108      - De ki: "Ey insanlar! İşte size Rabbinizden hak geldi. Artık kim hidayeti      kabul ederse kendi canı için kabul etmiş olur. Kim sapıklık ederse kendi zararına      sapıklık etmiş olur. Ve ben sizin üzerinize vekil değilim."
   109      - Sana vahyolunana uy! Ve Allah hükmünü verinceye kadar sabret. Çünkü O, hüküm      verenlerin en hayırlısıdır.
 

admin29.07.2013 - 21:03
11-HUD süresi türkçe meali
 
    1      - Elif-Lâm-Râ. Bu öyle bir kitaptır ki, âyetleri muhkem kılınmış, sonra da      herşeyden haberdar olan hikmet sahibi Allah tarafından âyetleri ayrıntılı      olarak açıklanmıştır.
    2      - (Şöyle ki:) Allah'dan başkasına kulluk etmeyin. Ben size O'nun tarafından      müjde vermek ve uyarmak için gönderilmiş gerçek bir peygamberim.
    3      - Ve Rabbinizin mağfiretini isteyin, sonra ona tevbe edin ki sizi, belli bir      süreye kadar güzel güzel yaşatsın. Ve her fazilet sahibine layık olduğu ihsanı      versin. Eğer yüz çevirirseniz, ben sizin için büyük bir günün azabından korkarım.     
   4      - Dönüşünüz yalnızca Allah'adır. O'nun da herşeye gücü yeter.
    5      - Dikkat edin! Görmüyor musunuz, onlar düşmanlıklarını gizlemek için göğüslerini      çeviriyorlar. İyi bilin ki, onlar örtülerine bürünürlerken, neyi gizleyip,      neyi açığa vurduklarını Allah biliyor. Muhakkak ki Allah, gönülde gizlenenleri      de bilir.
   6      - Yeryüzünde rızkı Allah'a ait olmayan hiçbir canlı yoktur. O, onların karar      kıldıkları yerleri de, emaneten durdukları yerleri de bilir. Onların hepsi      apaçık bir kitaptadır.
    7      - O, öyle bir Allah'dır ki, hanginizin daha güzel amel işleyeceğini imtihan      etmek için gökleri ve yeri altı günde yarattı. Arşı da su üstündeydi. Onlara      "öldükten sonra tekrar dirileceksiniz" dersen, o kâfirler de kesinlikle sana:      " Bu apaçık bir sihirden başka birşey değildir." diyecekler.
   8      - Ve eğer bunlardan bir kısmının göreceği azabı belli bir süreye kadar erteleyecek      olursak, o zaman da "onu engelleyen nedir ki?" diyecekler. İyi bilin ki, o      azap onlara geldiği gün kendilerinden geri çevrilecek değildir. Ve o alay      ettikleri şey kendilerini kuşatmış olacaktır.
   9      - Ve şayet insana tarafımızdan bir rahmet tattırır, sonra da onu kendisinden      geri alırsak, şüphesiz o ümitsiz ve nankör bir kimse olur.
   10      - Ve şayet ona dokunan bir sıkıntıdan sonra bir nimet tattırırsak, "Artık      benden bütün kötülükler silinip gitti." der, mutlaka böbürlenir ve şımarır.
    11      - Ancak (her iki halde de) sabır gösterip iyi ameller işleyenler müstesnadır.      İşte onlara bir mağfiret ve büyük bir mükafat vardır.
    12      - (Ey Resulüm!) Şimdi belki sen, "Ona bir hazine indirilse, ya da beraberinde      bir melek gezip dolaşsa ya!" diyorlar diye sana vahyolunan vahyin bir kısmını      terkedecek olursun ve bundan dolayı da göğsün daralır. Sen yalnızca bir uyarıcısın.      Allah ise her şeye vekildir.
   13      - Yoksa "onu kendi uydurdu" mu diyorlar? O halde sen de onlara de ki: "Haydi      siz de onun gibi uydurulmuş on sûre getirin. Allah'dan başka çağırabileceğiniz      kim varsa onları da yardıma çağırın. Eğer doğru söylüyorsanız" (bunu yaparsınız).


    14      - Yok eğer bunun üzerine size cevap vermedilerse, artık bilin ki, bu Kur'ân      ancak Allah'ın ilmiyle indirilmiştir. O'ndan başka ilâh yoktur. Artık müslüman      oluyorsunuz, değil mi?
   15      - Her kim dünya hayatını ve güzelliklerini isterse biz onlara amellerinin      karşılığını orada tamamen öderiz. Bu hususta kendilerine bir densizlik yapılmaz.     
   16      - Fakat onlar öyle kimselerdir ki, ahirette kendilerine ateşten başka bir      şey yoktur. İşledikleri şeyler orada boşuna gitmiştir. Zaten bütün yaptıkları      da batıldır.
   17      - O dünyayı isteyenler, hiç Rabbinden açık bir belge üzere olan kimse gibi      midir? O belgeyi yine Allah'dan gelen bir şahid olarak Kur'ân izliyor, ondan      önce de bir rehber ve rahmet olan kitap, Musa'nın kitabı yine onu destekliyor.      Böyle olanlar Kur'ân'a inanırlar. Hangi hizipten olursa olsun kim onu inkâr      ederse, ona vaad edilen yer ateştir. İşte bütün bunlardan dolayı sen de bu      Kur'ân'dan şüphe içinde olma. Kesinlikle o haktır, Rabbindendir. Fakat insanların      çoğu iman etmezler.
   18      - Üstelik bir yalanı Allah'a iftira edenden daha zalim kim olabilir? Bunlar      Rablerinin huzuruna arzolunacaklar, şahitler de şöyle diyecekler: "İşte bunlar      Rablerine karşı yalan söyleyenlerdir". İyi bilin ki: Allah'ın laneti zalimlerin      üzerinedir.
   19      - Onlar ki, Allah yolundan döndürmeye çalışırlar ve o yolu eğri büğrü yapmak      isterler. Üstelik onlar, evet onlar ahirete de inanmazlar.
   20      - Onlar yeryüzünde (herkesi) yıldıracak değillerdir. Kendilerini koruyacak      Allah'dan başka kimseleri de yoktur. Onların azabı kat kat olacaktır. Üstelik      onlar hakkı işitmeye tahammül edemiyorlardı ve de görmüyorlardı.
   21      - Onlar kendilerine yazık etmiş olan kimselerdir. O iftira edip uydurdukları      da kendilerinden yüz çevirip gitmişlerdir.
    22      - Kesinlikle bunlar ahirette de en ziyade hüsrana uğrayacak olanlardır.
    23      - Fakat iman edip salih amel işleyenler ve Rablerine karşı edepli olanlar,      güvenen ve itaat edenler var ya, işte bunlar da cennet ehlidirler. Onlar orada      ebedi kalırlar.
    24      - Bu iki ayrı grubun meseli, kör ve sağır ile gören ve işiten gibidir. Bunlar      hiç eşit olabilirler mi? Hâlâ düşünmeyecek misiniz?
   25      - Andolsun ki, vaktiyle Nuh'u da kavmine gönderdik, O, onlara şöyle dedi:      "Ben sizin için apaçık bir uyarıcıyım."
   26      - "Allah'dan başkasına ibadet etmeyin! Ben, size gelecek acı bir günün azabından      korkarım."
    27      - Buna karşılık, kavminin ileri gelen kâfirlerinden bir kısmı dediler ki:      "Biz seni bizim gibi insanlardan biri olarak görüyoruz, başka değil. İlk bakışta      bizim ayak takımımızdan başkasının senin arkana düştüğünü görmüyoruz. Sizin      bizden fazla bir meziyetinizi de görmüyoruz. Aksine sizi yalancılar sanıyoruz."     
   28      - Nuh dedi ki; "Ey kavmim! Peki şu söyleyeceğime ne diyeceksiniz? Ben Rabbimden      apaçık bir delil üzere isem ve O, bana kendi tarafından bir rahmet bahşetmişse,      size de onu görecek göz verilmemişse biz, istemediğiniz halde onu size zorla      mı kabul ettireceğiz?"
    29      - "Ey kavmim! Ben sizden herhangi bir mal mülk istemiyorum. Benim mükafatım      ancak Allah'a aittir. Ve ben ona iman edenleri kovacak değilim. Onlar elbette      Rablerine kavuşacaklar. Fakat ben de sizi cahillik eden bir kavim görüyorum."     
   30      - "Ey kavmim, ben onları etrafımdan kovacak olursam, Allah'dan beni kim kurtarabilir?      Siz hiç düşünmez misiniz?"
    31      - Ben size "Allah'ın hazineleri benim yanımdadır." demiyorum ki. Ben size      "Ben bir meleğim." de demiyorum. O sizin kendinize göre, hor gördükleriniz      hakkında "Allah onlara hiçbir hayır vermez." de demiyorum. Onların içlerindeki      niyeti, en iyi Allah bilir. (Bu söylediklerimin aksini iddia etseydim) asıl      o zaman zalimlerden olurdum.
   32      - Dediler ki; "Ey Nuh! Bizimle didişip durdun, didişmende de çok ileri gittin.      Eğer doğru söylüyorsan, bizi tehdit ettiğin şu azabı getir de görelim."
   33-      Nuh dedi ki; "Onu ancak Allah dilerse getirir. Ve siz O'nu yıldıracak değilsiniz."     
   34      - Ben size öğüt vermek istemiş olsam da, eğer Allah sizi helâk etmeyi murad      ediyorsa, zaten öğüt vermemin size bir faydası olmaz. Rabbiniz O'dur ve nihayet      O'na döndürüleceksiniz.
    35      - Yoksa "Onu uydurdu" mu diyorlar? De ki; "Eğer uydurdumsa vebali benim boynumadır.      Bense sizin yüklendiğiniz vebalden uzağım".
   36      - Ayrıca Nuh'a şöyle vahyettik: "Bil ki kavminden şimdiye kadar iman etmiş      olanlardan başka artık kimse iman etmeyecektir. Onun için yaptıkları şeylerden      dolayı kederlenme."
   37      - Bizim gözetimimiz altında ve vahyimize göre gemiyi yap. Zulüm yapanlar hakkında      da bana bir şey söyleme. Çünkü onlar kesinlikle suda boğulacaklardır.
   38      - Gemiyi yapıyordu, kavminden bazı ileri gelen gruplar, onun yanından gelip      geçtikçe, onunla alay ediyorlardı. Nuh dedi ki: "Bizimle eğleniyorsunuz, biz      de sizinle tıpkı bizimle eğlendiğiniz gibi alay edip eğleneceğiz."
   39      - O perişan edici azabın kime geleceğini ve o sürekli azabın kimin başına      ineceğini ilerde bileceksiniz.
   40      - Nihayet emrimiz geldiği ve tennur (tandır veya geminin kazanı) tutuşup parladığı      zaman dedik ki; "Erkeği ve dişisi olan her canlıdan ikişer tane, aleyhlerinde      hüküm verilmiş olanların dışında, aileni ve iman etmiş olanları geminin içine      yükle". Zaten beraberinde iman edenler çok az idi.
    41      - Nuh dedi ki; "Allah'ın adıyla binin içine. Onun akışı da, duruşu da (O'nun      adıyladır). Hiç şüphesiz Rabbim gerçekten çok bağışlayıcı, çok esirgeyicidir.     
   42      - Gemi içindekilerle birlikte, dağlar gibi dalgalar arasında akıp gidiyordu.      Nuh ayrı bir yere çekilmiş olan oğluna bağırdı: "Yavrucuğum, gel, bizimle      beraber bin! Kâfirlerle beraber olma!"
   43      - O, dedi ki; "Ben, beni sudan koruyacak bir dağa çıkacağım". Nuh da "Bu gün      Allah'ın merhamet ettiğinden başkasını, Allah'ın bu emrinden koruyacak kimse      yoktur." dedi. Derken dalga aralarına giriverdi. O da boğulanlardan oldu.
    44      - Allah tarafından denildi ki: "Ey yeryüzü suyunu yut! Ey gökyüzü sen de suyunu      kes! Ve sular çekildi. Emir yerine gelmiş oldu. Gemi de Cudi dağı üzerine      oturdu. O zalim kavme böylece dünyadan uzak olun denildi.
    45      - Nuh Rabbine niyaz edip dedi ki: "Ey Rabbim! Oğlum benim ehlimdendi senin      vaadin de elbette haktır ve gerçektir. Ve sen hakimler hakimisin."
    46      - Allah: "Ey Nuh! O kesinlikle senin ehlin (âilen)'den değildir. Çünkü o salih      olmayan bir amelin sahibidir. Hakkında bilgin olmayan bir şeyi benden isteme!      Ben, seni, cahillerden olmaktan sakındırırım."
   47      - Nuh: "Ey Rabbim! Ben bilmediğim bir şeyi istemiş olmaktan dolayı sana sığınırım.      Sen beni bağışlamazsan, bana merhamet etmezsen ben hüsrana uğrayanlardan olurum.     
   48      - "Ey Nuh!" denildi, " Bizden bir selâm sana ve seninle birlikte olanlardan      gelecek ümmetlere, kutluluk dileğiyle gemiden in. İlerde kendilerini bir çok      nimetten faydalandıracağımız, sonra da bu yüzden kendilerine tarafımızdan      acıklı bir azap dokunacak nice ümmetler olacaktır."
   49      - İşte bunlar gayb haberlerindendir. Bunları sana vahiyle bildiriyoruz. Bundan      önce bunları ne sen bilirdin, ne de kavmin. O halde sabret, akıbet muhakkak      muttakilerindir.
    50      - Âd kavmine de kardeşleri Hud'u gönderdik. Dedi ki: "Ey kavmim! Allah'a kulluk      edin. Sizin O'ndan başka bir ilâhınız yoktur. Siz sadece iftira edip duruyorsunuz."
    51      - "Ey kavmim! Bu iş için sizden bir ücret istemiyorum. Benim ecrim ancak beni      yaratana aittir. Artık akıllanmayacak mısınız?"
   52      - "Ey kavmim! Rabbinizden mağfiret isteyin, sonra O'na tevbe edin ki, üzerinize      gökten bol bol bereket indirsin ve sizi kuvvetinize kuvvet katarak çoğaltsın.      Gelin günahkâr olarak dönüp gitmeyin."
   53      - Dediler ki; "Ey Hud! Sen bize açık bir mucize getirmedin. Biz de senin sözünle      tanrılarımızı terk etmeyiz. Ve biz sana inanmayız."
   54      - "Ancak şu kadarını diyebiliriz ki; "tanrılarımızdan bazısı seni fena çarpmış".      O da dedi ki; "Allah'ı şahit tutuyorum, siz de şahid olun ki ben, Allah'a      koştuğunuz ortaklardan uzağım."
   55      - "O'ndan başka herşeyden uzağım, artık hepiniz toplanın bana istediğiniz      tuzağı kurun, sonra hiç bekletmeyin.
   56      - "Ben muhakkak ki, hem benim Rabbim, hem de sizin Rabbiniz olan Allah'a dayanmaktayım.      Yeryüzünde hiçbir canlı yoktur ki, idaresi ve yönetimi O'nun elinde olmasın.      Benim Rabbim, hiç şüphe yok ki, doğru yoldadır."
   57      - "Eğer, yine de yüz çevirirseniz, ben size ne ile gönderilmişsem, işte onu      tebliğ ettim. Ayrıca Rabbim, sizin yerinize başka bir kavmi getirir de siz      O'na zerrece zarar veremezsiniz. Hiç şüphesiz O, herşeyi koruyup gözetendir.     
   58      - Ne zaman ki emrimiz geldi, Hud'u ve beraberindeki iman edenleri, tarafımızdan      bir rahmet ile kurtardık, ayrıca onları çok ağır bir azaptan da kurtardık.     
   59      - İşte Âd kavmi buydu. Rablerinin âyetlerini bile bile inkâr ettiler ve peygamberlerine      isyan ettiler. Başa geçen her zorbanın emrine uyup arkasından gittiler.
   60      - Hem bu dünyada, hem de kıyamet gününde bir lânetle izlendiler. Bilin ki,      Âd kavmi, gerçekten Rablerini inkâr ettiler. Yine bilin ki, Hud'un kavmi olan      Âd, defolup gittiler.
    61      - Semud kavmine de kardeşleri Salih'i gönderdik. Dedi ki, "Ey kavmim! Allah'a      kulluk edin. Sizin O'ndan başka bir tanrınız daha yoktur. Sizi topraktan O      meydana getirdi. Sizi orada ömür sürmeye O memur etti. Bu sebepten O'nun mağfiretini      isteyin, sonra O'na tevbe edin. Şüphesiz Rabbim yakındır, dualarınızı kabul      eder."
   62      - Dediler: "Ey Salih,! Bundan önce sen bizim içimizde ümit beslenir bir zat      idin. Şimdi bizi babalarımızın taptıklarına tapmaktan mı engelliyorsun? Biz,      doğrusunu istersen bizi davet ettiğin şeyden kuşkulandıran bir şüphe içindeyiz."     
   63      - Salih dedi: "Ey kavmim! Eğer ben Rabbimden açık bir mucize üzerinde isem      ve o bana tarafından bir rahmet bahşetmiş ise, ben Allah'a isyan ettiğim takdirde      beni O'ndan kim kurtarabilir? Demek ki, siz bana zarar vermekten başka bir      şey yapmıyorsunuz."
   64      - "Ey kavmim! İşte şu, Allah'ın dişi devesi, size bir mucizedir. Bırakın onu      Allah'ın yer yüzünde (otlaklarında) otlasın. Ve ona kötü bir maksatla el sürmeyin,      sonra sizi yakın bir azap yakalar."
   65      - Derken, o deveyi kestiler. Bunun üzerine Salih dedi ki: "Yurdunuzda üç gün      daha yaşayın. İşte bu, yalan çıkmayacak olan kesin bir vaaddir."
   66      - Ne zaman ki, azap emrimiz geldi, Salih'i ve beraberindeki iman edenleri,      tarafımızdan bir rahmet sayesinde kurtardık, üstelik o günün perişanlığından      da kurtardık. Hiç şüphesiz Rabbin güçlüdür, mutlak üstündür.
   67      - O zalimleri, korkunç bir gürültü yakalayıverdi de oldukları yerde çöküp      kaldılar.
   68      - Sanki orada güzel güzel yaşayıp durmamışlardı. Bak işte Semud, gerçekten      de Rablerine küfretmişlerdi. Bak işte nasıl yok olup gittiler.
   69      - Andolsun ki, İbrahim'e de elçilerimiz (melekler) müjde ile geldiler ve "selâm"      dediler, o da "selâm" dedi ve hemen gidip onlara kızartılmış bir buzağı getirdi.     
   70      - Fakat onların o buzağıya el sürmediklerini görünce, tuhafına gitti ve içinde      onlara karşı bir korku uyandı. Onlar da "Korkma, biz Lut'un kavmine gönderildik."      dediler.
    71      - İbrahim'in karısı ayakta duruyordu bunun üzerine yüzü güldü. Ona İshak'ı      ve İshak'ın arkasından da Ya'kub'u müjdeledik.
   72      - "Vay başıma gelene!" dedi, "Ben bir kocakarıyım, kocam da yaşlı bir adam.      Bu gerçekten çok tuhaf bir şey!"
   73      - Dediler: "Sen Allah'ın emrine mi şaşıyorsun? Allah'ın rahmeti ve berekâtı      üzerinizdedir. Ey ev halkı! Muhakkak ki O, hamiddir (övülmeye lâyıktır), meciddir      (cömertliği boldur)."
   74      - İbrahim'den korku iyice geçip gidince, bu müjde de kendisine gelince, bizim      (meleklerimiz)le Lut kavmi hakkında tartışmaya girişti:
   75      - Çünkü İbrahim, çok yumuşak huylu ve çok yufka yürekli (yanık kalbli) idi.     
   76      - Melekler: "Ey İbrahim! Bu konuda bizimle tartışmaktan vazgeç. Çünkü Rabbinin      emri kesin olarak geldi ve onlara geri çevrilmesi mümkün olmayan bir azap      gelecektir.
   77      - Ne zaman ki, elçilerimiz Lut'a geldiler, bunların gelişleri yüzünden Lut      fenalaştı, eli ayağı birbirine dolaştı ve "Bu gün çetin bir gündür." dedi.     
   78      - Daha önceleri çirkin işler yapmış olan kavmi harıl harıl koşup geldiler.      Lut onlara: "Ey kavmim! İşte size kızlarım, onlar sizin için daha temizdirler.      Gelin Allah'tan korkun, beni misafirlerime rezil rüsvay etmeyin. İçinizde      hiç aklı başında bir adam yok mu?" dedi.
   79      - Onlar: "Sen de bilirsin ki, bizim senin kızlarınla bir ilgimiz yoktur. Sen      bizim ne istediğimizi gayet iyi biliyorsun." dediler.
    80      - Lut dedi: "Ne olurdu size karşı bir kuvvetim olsaydı, ya da çok sarp bir      yere sığınabilseydim."
   81      - Melekler dediler: "Ey Lut! Şundan emin ol ki, biz Rabbinin elçileriyiz.      Onlar sana asla zarar veremezler. Sen, gecenin bir kısmı olunca ailenle birlikte      hemen buradan çık git. İçinizden hiç kimse geri kalmasın, eşin başka. Çünkü      ona da onlara gelecek olan musibet gelecektir. Haberin olsun, helâk zamanları      sabah vaktidir. Zaten sabah yakın değil mi?"
   82      - Ne zaman ki, emrimiz geldi, o ülkenin altını üstüne getirdik ve üzerlerine      istif edilip pişirilmiş çamurdan taşlar yağdırdık.
   83      - Bu taşlar Rabbinin katında damgalanmışlardı. Bunlar zalimlerden uzak şeyler      değildir.
   84      - Medyen'e de kardeşleri Şu'ayb'i gönderdik. Dedi ki: "Ey kavmim! Allah'a      kulluk edin. Sizin O'ndan başka ilâhınız yoktur. Ölçeği de, teraziyi de eksik      tutmayın. Ben sizi hayır (bolluk) içinde görüyorum. Bununla beraber yine de      sizi kuşatacak bir günün azabından korkuyorum."
   85      - "Ey kavmim! Ölçerken ve tartarken adaleti yerine getirin. Halkın malına      densizlik etmeyin ve yeryüzünde fesatçılık yaparak fenalık etmeyin."
   86      - Eğer mümin iseniz, Allah'ın helâlinden size ihsan ettiği kâr sizin için      daha hayırlıdır. Bununla beraber ben sizin üzerinize gözcü değilim."
    87      - Dediler ki; "Ey Şu'ayb, atalarımızın taptıklarını terketmemizi veya mallarımızda      dilediğimizi yapmaktan vazgeçmemizi sana namazın mı emrediyor? Oysa ki sen      yumuşak huylusun ve aklı başında bir adamsın."
   88      - Şu'ayb dedi ki: "Ey kavmim! Şayet ben Rabbimden ispat edici bir delil üzerinde      bulunuyorsam ve şayet bana, O kendi katından güzel bir rızık ihsan etmişse,      söyleyin bakalım ben ne yapmalıyım? Ben size karşı çıkmakla sizi menettiğim      şeylere kendim düşmek istemiyorum. Ben sadece gücümün yettiği kadar ıslah      etmeye çalışıyorum. Muvaffakiyetim de ancak Allah'ın yardımı ile olacaktır.      Ben yalnızca O'na dayandım ve ancak O'na döneceğim."
   89      - "Ey kavmim! Bana karşı gelmeniz sakın sizi, Nuh kavminin veya Hud kavminin      veya Salih kavminin başlarına gelen musibetler gibi bir musibete uğratmasın.      Lut kavmi de sizden uzak değildir.
   90      - Rabbinizden mağfiret dileyin, sonra O'na tevbe ile yönelin. Şüphesiz ki,      benim Rabbim çok merhametlidir, çok sevendir.
   91      - Dediler ki: "Ey Şu'ayb! Biz senin söylediklerinin çoğundan birşey anlamıyoruz.      Ayrıca seni içimizde çok zayıf biri olarak görüyoruz. Eğer akrabaların olmasaydı      mutlaka seni recmederdik (taşa tutardık). Senin bize hiçbir üstünlüğün yoktur."     
   92      - Şu'ayb dedi: "Ey kavmim! Benim akrabalarım size Allah'dan daha mı değerli      ki, Allah'a sırt çevirip, onu unuttunuz? Muhakkak ki, Rabbim bütün yaptıklarınızı      çepeçevre kuşatmıştır."
    93      - "Ey kavmim! Var gücünüzle yapacağınız ne varsa yapın! Ben de görevimi yapmaya      devam edeceğim. Perişan edecek azabın kime geleceğini ve yalancının kim olduğunu      ilerde anlayacaksınız. Bekleyiniz, ben de sizinle beraber bekleyeceğim."
   94      - Ne zaman ki, emrimiz geldi, Şu'ayb ve beraberindeki müminler, tarafımızdan      bir rahmet sayesinde kurtuldular. Ve o zalimleri korkunç bir gürültü yakaladı      da oldukları yerde çöküp kaldılar.
   95      - Sanki orada hiç güzel gün görmemişlerdi. Dikkat edin, Semud kavmi nasıl      helâk olup gittiyse Medyen de öyle yok olup gitti.
   96      - Andolsun Musa'yı da âyetlerimizle ve apaçık bir belge ile gönderdik.
   97      - Firavun'a ve cemaatine. Bunlar Firavun'un emrine uydular. Halbuki Firavun'un      emri hak değildir.
    98      - Kıyamet günü, kavminin önüne düşer. Artık o bunları ateşe götürmüştür. O      varılan yer, ne kötü bir yerdir.
    99      - Hem burada, hem de kıyamet gününde lanetle izlendiler. Onlara verilen bu      karşı destek ne fena bir destektir!
   100      - İşte bu helâk olmuş memleketlerin önemli haberlerindendir. Sana onu kıssa      olarak anlatıyoruz. Onlardan yerinde duranlar da var, biçilenler (yok olup      gidenler) de.
   101      - Biz onlara zulmetmedik, onlar kendi kendilerine zulmettiler. Allah'ı bırakıp      da taptıkları tanrılar, Rabbinin emri gelince kendilerine hiçbir fayda sağlayamadılar.      Hasarlarını arttırmaktan başka bir şeye yaramadılar.
   102      - İşte Rabbin, zalim memleketleri cezalandırdığı zaman böyle cezalandırır.      Çünkü O'nun cezası çok acı, çok çetindir.
    103      - Ahiret azabından korkanlar için bunda muhakkak ki, bir ibret vardır. O,      öyle bir gündür ki, bütün insanlar onun için toplanacaktır ve o, öyle bir      gündür ki, mutlaka görülecektir.
   104      - Biz onu sadece belli bir süreye kadar geciktiriyoruz.
   105      - O gün gelince Allah'ın izni olmadan hiç kimse konuşamaz. Onların kimi bedbaht,      kimi de mutludur.
   106      - Bedbaht olanlar ateştedirler. Onlar orada başka türlü soluyacak, başka türlü      haykıracaklar.
   107      - Onlar orada gökler ve yer durdukça duracaklar. Ancak Rabb'inin diledikleri      başka. Çünkü Rabbin dilediğini yapandır.
   108      - Mutlu olanlar ise cennettedirler. Orada gökler ve yer durdukça duracaklar,      ancak Rabbinin diledikleri başka. (Bu) ardı arası kesilmeyen bir ihsan olacak.     
   109      - O halde sakın şunların ibadet edişlerinden şüpheye düşme. Daha önce ataları      nasıl ibadet ediyor idiyseler bunlar da öyle ibadet ediyorlar. Biz de kendilerine      nasiplerini elbette eksiksiz olarak öderiz.
    110      - Andolsun ki, Musa'ya kitabı verdik, yine de onda ihtilafa düşüldü. Eğer      Rabbinden daha önce verilmiş bir karar olmasa idi, elbette haklarında hüküm      verilmiş bitmişti. Muhakkak ki onlar, bundan kuşkulu bir şüphe içindedirler.     
   111      - Gerçekten de onların her biri öyle kimselerdir ki, yaptıklarının karşılığını      Rabbin kendilerine hakkiyle ödeyecektir. Çünkü O, onların yaptıkları her şeyden      haberdardır.
   112      - İşte bundan dolayı emrolunduğun gibi doğru ol! Beraberindeki tevbe edenler      de (doğru olsunlar). Aşırı gitmeyin! Muhakkak ki O, bütün yaptıklarınızı görüp      durmaktadır.
   113      - Ve zulüm yapanlara yakınlık göstermeyin ki, size de ateş dokunmasın. Allah'dan      başka yardımcılarınız da yoktur. Sonra yardım da göremezsiniz.
   114      - Gündüzün her iki tarafında ve gecenin saçaklarında (gündüze yakın olan saatlerinde)      namaz kıl! Muhakkak ki, iyilik kötülükleri giderir. Bu ise, düşünebilenlere      bir öğüttür.
   115      - Ve sabret! Çünkü Allah iyilik edenlerin mükafatını yitirmez.
    116      - Sizden önceki devirlerden bakıyye sahipleri (kitap ehli) yeryüzünde bozgunculuktan      vazgeçirmeye çalışsalardı ne iyi olurdu. Fakat onların içinden kurtardığımız      pek az kimse bunu yaptı. O zulmedenler ise şımartıldıkları refahın peşine      düştüler ve hepsi de suçlu oldular.
   117      - Senin Rabbin, halkları iyi ve ıslahatçı iken, o memleketleri haksız yere      helak edecek değildir.
   118      - Eğer Rabbin dileseydi elbette bütün insanları tek bir ümmet yapardı. Halbuki      yine de ihtilaf edip duracaklardı.
   119      - Ancak Rabbinin rahmetle yarlığadığı kimseler başka. Onun içindir ki, onları      yarattı. Ve Rabbinin "Andolsun ki cehennemi cinlerden ve insanlardan tamamen      dolduracağım" sözü böylece tamam oldu.
   120      - Peygamberlere ait haberlerden kalbini yatıştıracak olanlardan her türlüsünü      sana kıssa olarak anlatıyoruz. Bunda da sana bir hakikat, müminlere de bir      öğüt ve ibret gelmiştir.
   121      - İmana gelmeyen o kâfirlere de ki: "Elinizden geleni geri koymayın! Biz de      yapacağımızı yapacağız."
   122      - Siz bekleyin görün, biz de bekleyip göreceğiz.
   123      - Göklerin ve yerin gaybını bilmek yalnızca Allah'a mahsustur. Her iş O'na      döndürülür. Sen yalnızca O'na ibadet et ve yalnızca O'na dayan. Rabbin yaptıklarınızın      hiçbirinden gafil değildir.
 

admin29.07.2013 - 21:04
 12-YUSUF Süresi türkçe meali

    1      - Elif, Lâm, Râ. İşte bunlar sana o açık seçik kitabın âyetleridir.
   2      - Muhakkak ki, biz onu anlayasınız diye Arapça bir kitap olarak indirdik.     
   3      - Sana bu Kur'ân'ı vahyetmekle biz, sana kıssaların en güzelini anlatıyoruz.      Gerçek şu ki, daha önce senin bundan hiç haberin yoktu.
   4      - Hani bir vakitler Yusuf, babasına demişti ki: "Babacığım, ben rüyada onbir      yıldızla güneşi ve ayı bana secde ederken gördüm."
   5      - (Babası) "Yavrucuğum! "dedi, "rüyanı kardeşlerine anlatma. Sonra sana bir      tuzak kurarlar. Çünkü şeytan insanın açıkça düşmanıdır."
   6      - "Ve işte böyle, Rabbin seni seçecek ve sana rüya tabirinden bilgiler öğretecek.      Bundan önce ataların İbrahim'e ve İshak'a tamamladığı gibi, nimetini hem sana,      hem de Yakup soyuna tamamlayacaktır. Muhakkak ki, Rabbin alîmdir, hakîmdir."     
   7      - Andolsun ki, Yusuf ve kardeşleri kıssasında soranlara ibret alacak âyetler      vardır.
   8      - Hani demişlerdi ki: "Yusuf ve kardeşi (Bünyamin) babamıza bizden daha sevgili,      biz ise güçlü ve tutkun bir grubuz. Doğrusu, babamız belli ki, çok açık bir      yanılgı içindedir."
   9      - "Yusuf'u öldürün, ya da bir yere atın ki, babanızın yüzü (sevgisi) size      kalsın, sonra yine salih bir kavim olursunuz."
   10      - İçlerinden bir söz sahibi şöyle dedi: "Yusuf'u öldürmeyin, bir kuyunun dibine      bırakın da ordan geçen kafilenin biri onu bulup alsın. Eğer yapacaksanız böyle      yapın."
    11      - Dediler ki: "Ey babamız! Sen bize Yusuf için neden güvenmiyorsun? Halbuki      biz onun iyiliğini istiyoruz."
   12      - "Yarın onu bizimle beraber gönder de gezsin, oynasın. Kesinlikle biz onu      koruruz."
    13      - Babaları dedi ki: "Onu götürmeniz beni üzer, korkarım ki onu kurt yer de      sizin haberiniz bile olmaz."


   14      - Dediler ki: "Vallahi biz böyle güçlü kuvvetli bir topluluk iken, buna rağmen      onu kurt yerse, o zaman biz kesinlikle hüsrana uğrayanlardan olmuş oluruz."     
   15      - Nihayet kardeşleri, Yusuf'u alıp götürdüler ve kuyunun dibine bırakmaya      topluca karar verdiler. Biz de ona şöyle vahyettik: "Andolsun ki, sen onlara      ilerde hiç beklemedikleri bir sırada bu yaptıklarını haber vereceksin".
   16      - Ve yatsı vakti, ağlayarak babalarına geldiler.
    17      - Dediler ki: "Ey babamız! Biz gittik, aramızda yarış yapıyorduk. Yusuf'u      da eşyamızın yanına bırakmıştık. Bir de baktık ki, onu kurt yemiş. şu anda      biz doğru da söylesek, yine de sen bize inanacak değilsin."
   18      - Bir de gömleğinin üzerinde yalandan bir kan getirmişlerdi. Babaları dedi      ki: "Hayır, nefisleriniz aldatmış da size bir iş yaptırtmış. Artık bana güzel      bir sabır gerekiyor. Bu anlattıklarınıza karşılık yardımına sığınılacak olan      ancak Allah'dır."
   19      - Daha sonra bir kafile gelmiş, sucularını da göndermişlerdi. Vardı, kovasını      kuyuya saldı, "Müjde hey, müjde! İşte bir çocuk!" dedi. Ve onu satılık bir      mal olarak gizleyip korudular. Allah ise onların ne yapacaklarını biliyordu.
    20      - Ve onu düşük bir değerle birkaç dirheme sattılar. Ona fazla önem vermemişlerdi.     
   21      - Onu satın alan Mısırlı, eşine dedi ki: "Buna güzel bak. Bize faydalı olabilir,      ya da evlat ediniriz." Yusuf'u böylece oraya yerleştirdik. Ona rüyaların tabirini      de öğrettik. Allah emrinde galiptir. Fakat insanların çoğu bunu bilmezler.
    22      - O, tam erginlik çağına gelince, kendisine ilim ve hüküm verdik. İşte biz,      güzel iş yapanları böyle mükafatlandırırız.
    23      - Derken, evinde bulunduğu hanım, onun nefsinden murad alıp yararlanmak istedi.      Kapıları kilitledi ve "Haydi beri gel!" dedi. Yusuf: "Allah'a sığınırım! Muhakkak      ki, o (kocan), benim efendim, bana çok güzel baktı. Doğrusu zalimler hiç iflah      olmazlar" dedi.
   24      - O hanım, ona gerçekten niyeti bozmuştu. Eğer Rabbinin burhanını görmese      idi. Yusuf da ona özenip gitmişti. Aslında ondan fuhşu ve fenalığı uzak tutalım      diye böyle olmuştu. Çünkü o bizim ihlasa erdirilmiş kullarımızdan biriydi.     
   25      - İkisi de kapıya koştular. Hanım, onun gömleğini arkadan yırttı. Ve kapının      yanında hanımın efendisiyle karşı karşıya geldiler. Hanım hemen dedi ki: "Senin      eşine fenalık yapmak isteyenin cezası, zindana atılmaktan veya acı bir azaba      uğratılmaktan başka ne olabilir?"
   26      - Yusuf: "kendisi benden yararlanmak istedi" dedi. Hanımın akrabasından biri      de şöyle şahitlik etti: "Eğer gömleği önden yırtılmış ise hanım doğru söylemiştir,      o zaman bu, yalancılardandır."
   27      - "Yok eğer gömleği arkadan yırtılmış ise hanım yalan söylemiştir, o zaman      bu doğru söyleyenlerdendir."
   28      - Ne zaman ki, gömleğin arkadan yırtılmış olduğunu gördü, o zaman dedi ki:      "Bu iş, siz kadınların tuzağındandır. Gerçekten de sizin tuzağınız çok büyüktür".     
   29      - "Yusuf! Sakın sen bundan bahsetme! Kadın! Sen de günahından dolayı istiğfar      et. Sen gerçekten günahkarlardan oldun".
   30      - Şehirde bazı kadınlar da "Azizin karısı, delikanlısından murad almaya kalkmış,      sevgi yüreğini yakıp kavuruyormuş, görüyoruz ki, kadın çıldırmış besbelli..."      dediler.
   31      - Azizin karısı, onların gizliden gizliye dedikodu yaydıklarını işitince,      onlara davetçi gönderdi ve onlara mükellef bir sofra hazırladı. Her birine      bir bıçak verdi, beri taraftan da Yusuf'a "çık karşılarına" dedi. Görür görmez      hepsi onu gözlerinde çok büyüttüler ve (şaşkınlıkla) ellerini kestiler. Dediler      ki: "Hâşâ! Allah için, bu bir insan değil, olsa olsa yüce bir melektir."
   32      - "İşte" dedi, "bu gördüğünüz, beni hakkında kınadığınız (gençtir). Yemin      ederim ki, ben bunun nefsinden yararlanmak istedim de o, namuslu davrandı.      Yine yemin ederim ki, emrimi yerine getirmezse, muhakkak zindana atılacak      ve kesinlikle zelillerden olacaktır".
   33      - Yusuf dedi ki: "Ey Rabbim! Zindan bana, bunların beni davet ettikleri şeyden      daha sevimlidir. Eğer sen, bu kadınların tuzaklarını benden uzak tutmazsan,      ben onların tuzağına düşerim ve cahillik edenlerden olurum".
   34      - Bunun üzerine Rabbi, onun duasını kabul buyurdu da ondan onların tuzaklarını      bertaraf etti. Muhakkak ki O, evet O, hakkiyle işiten, hakkiyle bilendir.     
   35      - Bu kadar delili gördükleri halde, sonra yine de Yusuf'u bir süre için zindana      atma düşüncesi ağır bastı.
   36      - Zindana onunla birlikte iki delikanlı daha girdi. Birisi dedi ki: "Rüyada      kendimi şarap sıkarken gördüm". Öteki de dedi ki: "Ben de başımın üstünde      ekmek taşıdığımı, kuşların da ondan yediğini gördüm. Bize bunun yorumunu haber      ver. Çünkü biz seni iyilik edenlerden görüyoruz."
   37      - Yusuf dedi ki: "Size yiyecek olarak verilecek bir yemek gelmeden önce onun      tabirini size bildiririm. Bu, Rabbimin bana öğrettiği ilimlerdendir. Çünkü      ben Allah'a inanmayan ve ahireti inkâr eden bir kavmin dinini terkettim."     
   38      - "Atalarım İbrahim, İshak ve Yakub'un dinine uydum. Bizim, Allah'a hiçbir      şeyi ortak tutmamız olmaz. Bu, bize ve insanlara Allah'ın bir lutfudur. Fakat      insanların çoğu şükretmezler."
   39      - "Ey benim zindan arkadaşlarım! Ayrı ayrı birçok tanrılar mı daha hayırlı,      yoksa herşeye hakim ve galip olan bir tek Allah mı?"
   40      - "Sizin Allah'ı bırakıp da o taptıklarınız, sizin ve atalarınızın uydurduğu      birtakım isimlerden başka bir şey değildir. Bunlara tapmanız için Allah hiçbir      delil indirmiş değildir. Hüküm ancak Allah'a aittir: O, size, kendisinden      başkasına tapmamanızı emretti. İşte dosdoğru din budur. Fakat insanların çoğu      bunu bilmezler."
   41      - "Ey benim zindan arkadaşlarım! Biriniz efendisine yine şarap sunacak. Diğeri      de asılacak, kuşlar başından yiyecekler. İşte öğrenmek istediğiniz iş böylece      halloldu."
   42      - Yusuf, hapisten kurtulacağına inandığı o ikiden birine dedi ki: "Beni efendinin      yanında an". (Benden söz et ki, beni kurtarsın). Fakat Şeytan, ona, efendisinin      yanında anmayı unutturdu. Bu yüzden Yusuf, daha yıllarca zindanda kaldı.
   43      - Bir gün melik (hükümdar) dedi ki: "Ben rüyamda yedi cılız ineğin yedi semiz      ineği yediğini ve yedi yeşil başakla yedi kuru başak görüyorum. Ey ileri gelenler!      Siz rüya tabir edebiliyorsanız benim bu rüyamın tabirini bana bildirin."
   44      - Dediler ki: "Rüya dediğin şey karmakarışık hayallerdir. Biz ise böyle karışık      hayallerin yorumunu bilemeyiz."
   45      - O ikiden kurtulmuş olanı nice zamandan sonra hatırladı da dedi ki: "Ben      size o rüyanın tabirini haber veririm, hemen beni gönderin."
   46      - "Ey Yusuf, ey doğru sözlü! Bize şunu hallet: Yedi semiz ineği, yedi cılız      inek yiyor. Ve yedi yeşil başakla diğer yedi kuru başak. Umarım ki, o insanlara      doğru cevap ile dönerim, onlar da (senin kadrini) bilirler."
   47      - Dedi ki: "Yedi sene eskisi gibi ekeceksiniz, biçtiklerinizi başağında bırakınız,      biraz yiyeceğinizden başka. "
   48      - "Sonra onun arkasından yedi kurak sene gelecek, önceki biriktirdiklerinizin      biraz saklayacağınızdan başkasını yiyip bitirecek."
   49      - "Sonra da onun arkasından yağışlı bir sene gelecek ki, halk onda sıkıntıdan      kurtulacak, (üzüm, zeytin gibi mahsülleri) sıkıp faydalanacak."
   50      - O hükümdar "Onu bana getirin" dedi. Emir üzerine Yusuf'a gönderilen adam      yanına gelince, Yusuf ona dedi ki: "Haydi efendine geri dön de, ona sor bakalım,      o ellerini kesen kadınların maksatları ne imiş? Hiç şüphe yok ki, Rabbim,      onların oyunlarını çok iyi bilir."
   51      - Hükümdar, o kadınlara "Derdiniz neydi ki, o vakit Yusuf'un nefsinden murad      almaya kalktınız?" dedi. Onlar "Hâşâ, Allah için, biz onun aleyhinde hiçbir      fenalık bilmiyoruz" dediler. Aziz'in, karısı da: "Şimdi hak ve hakikat olduğu      gibi ortaya çıktı. Aslında onun nefsinden ben murad almak istedim. O ise şeksiz      şüphesiz doğrulardandır" dedi.
   52      - (Yusuf dedi ki): İşte bu şunun içindir: Bilsin ki, ben ona arkasından hainlik      etmedim. Gerçekten Allah hainlerin hilesini başarıya ulaştırmaz.
   53      - Ben yine de nefsimi temize çıkarmıyorum. Çünkü nefis şiddetle kötülüğü emreder.      Ancak Rabbimin rahmetiyle yarlığadığı müstesna. Muhakkak ki, Rabbim bağışlayıcı      ve merhametlidir.
   54      - Hükümdar dedi ki: "Onu bana getirin, kendime tahsis edeyim." Sonra onunla      konuşunca da: "Sen bugün yanımızda gerçekten büyük bir mevki sahibisin, güvenilir      birisin" dedi.
   55      - O da, ona dedi ki: "Beni bu ülkenin hazineleri üzerine getir. Çünkü iyi      korurum, iyi bilirim."
   56      - Ve işte biz böylece Yusuf'u o yerde temkin ettik (yerleştirdik). Neresinde      isterse orada makam tutuyordu. Biz rahmetimizi dilediğimize nasip ederiz.      Ve iyilik edenlerin mükafatını zayi etmeyiz.
   57      - İman edip takva yolunu tutanlar için elbette ahiret mükafatı daha hayırlıdır.     
   58      - (Bir gün) Yusuf'un kardeşleri çıkageldiler ve onun yanına girdiler. O, onları      görür görmez tanıdı, oysa onlar onu tanıyamamışlardı.
   59      - Ne zaman ki onların bütün hazırlıklarını tamamladı, o zaman dedi ki: "Babanızdan      olan öbür kardeşinizi de bana getirin. Görüyorsunuz ya, ben ölçeği tam ölçüyorum      ve ben konukseverlerin en hayırlısıyım."
   60      - "Siz eğer onu bana getirmezseniz, bir daha size hiç kile yok, (bir ölçek      bile zahire alamazsınız) yanıma da yaklaşmayın".
   61      - Dediler ki: "Onun için babasından izin almaya çalışacağız. Her hâlü kârda      bunu yapacağz."
    62      - Yusuf bir taraftan da adamlarına tenbih etti: "Sermayelerini yüklerinin      içine koyuverin, belki ailelerinin yanına dönünce farkına varırlar ve belki      yine gelirler" dedi.
   63      - Böylece dönüp babalarına geldikleri vakit, dediler ki: "Ey babamız! Bizden      ölçek menedildi (bize zahire verilmeyecek). Bu kere kardeşimizi de bizimle      gönder ki, ölçek alabilelim. Biz onu kesinlikle koruyacağız."
    64      - Babaları dedi ki: "Ben onu size nasıl emanet ederim? Ya bundan önce kardeşini      emanet ettiğimde olan gibi olursa! En hayırlı koruyucu Allah'dır ve O, merhamet      edenlerin en merhametlisidir."
   65      - Derken yüklerini açtılar ve sermayelerini kendilerine geri verilmiş olarak      buldular. Dediler ki: "Ey babamız! Daha ne isteriz? İşte sermayelerimiz de      bize iade edilmiş. Bununla yine ailemize zahire alır getiririz, kardeşimizi      de koruruz, üstelik bir yük daha fazla zahire alırız. Zaten bu aldığımız pek      az bir zahiredir."
   66      - Babaları dedi ki: "Hepiniz çaresiz kalmadıkça onu bana mutlaka getireceğinize      dair Allah'dan bir yemin vermedikçe, onu, kesinlikle sizinle göndermem". Onlar      da Allah'a and içerek babalarına söz verince, babaları dedi ki: "Bu söylediklerinize      Allah vekildir".
   67      - Ve dedi ki: "Ey yavrularım! (şehre) hepiniz bir kapıdan girmeyin de ayrı      ayrı kapılardan girin. Gerçi ben ne yapsam, Allah'ın takdirini sizden engelleyemem.      Hüküm yalnızca Allah'ındır. Onun için bütün tevekkül edenler O'na tevekkül      etmelidirler."
   68      - Ne zaman ki, şehre vardılar, o zaman babalarının kendilerine emrettiği şekilde      girdiler. (Gerçi bu şekilde girmeleri) onlar hakında Allah'ın takdir ettiği      hiçbir şeyi önleyemezdi, bu sadece Yakub'un içinden geçirdiği bir isteğin      yerine getirilmesi oldu. Şüphesiz o, ilim sahibiydi, çünkü ona biz öğretmiştik.      Fakat insanların çoğu bunu bilmezler.
   69      - Yusuf'un yanına girdikleri vakit, o, kardeşini (Bünyamin'i) yanında alıkoydu.      Dedi ki: "Bilesin, ben, senin kardeşinim! İşte bundan dolayı onların yapacaklarına      sakın üzülme!"
   70      - Sonra onların bütün hazırlıklarını görünce, su kabını kardeşinin yükünün      içine koydu. Sonra bir tellal şöyle bağırdı: "Hey kervan! Siz hırsızsınız,      hırsız!"
    71      - Bunlara döndüler de dediler ki: "Ne arıyorsunuz?
   72      - Onlar da dediler ki: "Hükümdarın su kabını arıyoruz. Onu bulup getirene      bir yük zahire var. Üstelik o tas bana zimmetlidir".
   73      - "Allah'a yemin ederiz ki," dediler, "Muhakkak siz de anlamışsınızdır ya,      biz buraya fesat çıkarmak için gelmedik. Biz hırsız da değiliz."
   74      - "Peki yalancı çıkarsanız onun (hırsızlık edenin) cezası nedir?" dediler.     
   75      - "Kimin yükünde çıkarsa, o kendisi onun cezasıdır. Biz zalimlere işte böyle      ceza veririz."
   76      - Bunun üzerine Yusuf, kardeşinin eşyalarından önce onların eşyalarını aramaya      başladı. Sonra su kabını kardeşinin yükünün içinden çıkardı. İşte Yusuf'a      biz böyle bir oyun öğrettik. Melikin kanunlarına göre, kardeşini alıkoymasına      imkan yoktu. Ancak Allah dilerse o başka. Biz dilediğimizi derecelerle yükseltiriz.      Ve her bilgi sahibinin üstünde bir başka bilen vardır.
    77      - Dediler ki: "Eğer o çalmışsa, daha önce bunun kardeşi de çalmıştı". O vakit      Yusuf bunu içine attı, onlara hiç belli etmeden: "Siz çok fena bir mevkidesiniz,      ne sıfat verdiğinizi Allah çok iyi biliyor" dedi.
   78      - Dediler ki: "Ey vezir! Emin ol ki, bunun çok yaşlı bir babası var. Onun      için yerine birimizi al. Gerçekten de biz seni iyilik edenlerden görüyoruz."
   79      - O dedi ki: "Eşyamızı yanında bulduğumuzdan başkasını tutuklamaktan Allah      korusun. Çünkü öyle yaparsak zalimlerden oluruz."
   80      - Ne zaman ki, onlar, onu kurtarmaktan ümit kestiler, o zaman fısıldaşarak      oradan uzaklaştılar. Büyükleri dedi ki: "Babanızın sizden Allah adına ahit      aldığını ve daha önce Yusuf konusunda ettiğiniz kusuru bilmiyor musunuz? Babam      bana izin verinceye veya Allah hakkımda bir hüküm verinceye kadar ben artık      burdan ayrılmam. Allah, hüküm verenlerin en hayırlısıdır."
   81      - "Siz dönün de babanıza deyin ki: Ey babamız! İnan ki, oğlun hırsızlık yaptı.      Biz ancak bildiğimize şahitlik ediyoruz. Yoksa gaybın bekçileri değiliz."     
   82      - "Hem orada bulunduğumuz şehir halkına, hem içinde bulunduğumuz kervana sor.      Ve emin ol ki, biz kesinlikle doğru söylüyoruz."
   83      - Babaları dedi ki: "Hayır, sizi nefisleriniz altadıp bir işe sürüklemiş.      Artık bana güzel güzel sabretmek düşüyor. Belki Allah hepsini birden bana      geri getirir. Çünkü O, her şeyi bilir, hüküm ve hikmet sahibidir."
   84      - Ve onlardan yüz çevirdi de: "Ey Yusuf'un ateşi, yetti artık, yetti!" dedi.      Ve üzüntüden gözlerine ak düştü. Artık yutkunuyor da yutkunuyordu.
   85      - Dediler ki: "Hâlâ Yusuf'u sayıklayıp duruyorsun. Allah'a yemin ederiz ki,      sonunda eriyip gideceksin, tükenip helak olacaksın. Hayret doğrusu!"
   86      - Dedi ki: "Ben hüznümü, kederimi ancak Allah'a şikayet ederim ve Allah tarafından      sizin bilmediğiniz şeyleri de bilirim."
   87      - "Ey oğullarım, gidin, Yusuf'u ve kardeşini araştırın. Allah'ın rahmetinden      ümit kesmeyin; zira kâfir kavimden başkası Allah'ın rahmetinden ümit kesmez."     
   88      - Sonra (Mısır'a gidip) onun huzuruna girince, dediler ki: "Ey şanlı vezir!      Biz ve çoluk çocuğumuz sıkıntı içindeyiz. Pek az bir sermaye ile geldik. Sen      bize yine ölçek (zahire) ver, ayrıca sadaka da ihsan eyle. Çünkü Allah sadaka      verenleri muhakkak mükafatlandırır."
   89      - O dedi ki: "Siz cahilliğinizde Yusuf'a ve kardeşine ne yaptığınızı biliyor      musunuz?"
    90      - Onlar "Yoksa sen, sahiden Yusuf musun?" dediler. O da "Ben Yusuf'um, bu      da kardeşim" dedi, "Doğrusu Allah, bizi, lutfuyla nimetlendirdi. Gerçekten      de kim Allah'dan korkar ve sabrederse, Allah, muhakkak ki, güzel işler yapanların      mükafatını zayi etmez."
   91      - Dediler ki: "Allah'a yemin olsun, Allah seni bize üstün kıldı. Biz gerçekten      de büyük hata işlemiştik".
   92      - Yusuf dedi: "Bugün size bir ayıplama ve azarlama yoktur. Allah, sizi, mağfiretiyle      bağışlasın. O, merhamet edenlerin en merhametlisidir."
   93      - Alın şu gömleğimi götürün de babamın yüzüne sürün, gözü açılır. Ve bütün      ailenizle toplanıp bana gelin."
   94      - Ne zaman ki, kafile (Mısır'dan) ayrıldı, öteden babaları dedi ki: "Eğer      bana bunak demezseniz, doğrusu ben Yusuf'un kokusunu alıyorum."
    95      - Dediler ki: "Vallahi sen hâlâ o eski şaşkınlığındasın."
    96      - Fakat ne zaman ki, gerçekten müjdeci geldi, gömleği Yakub'un yüzüne koydu,      hemen gözü açıldı. "Ben size demedim mi, ben Allah'dan sizin bilmediklerinizi      bilirim." dedi.
   97      - Dediler ki: "Ey babamız, bizim için Allah'a istiğfar eyle. Biz gerçekten      büyük günah işlemiştik."
    98      - Dedi ki: "Sizin için Rabbimden ilerde bağışlanma dileyeceğim. Şüphesiz o      çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir.
    99      - Ne zaman ki, onlar Yusuf'un yanına vardılar, işte o zaman Yusuf anasını      ve babasını kucakladı, yanına aldı ve "Buyurun Allah'ın dilemesiyle güven      içinde Mısır'a girin" dedi.
    100      - Anasıyla babasını yüksek bir taht üzerine oturttu ve hepsi birden Yusuf      için secdeye kapandılar. Bunun üzerine Yusuf dedi ki: "İşte bu durum, o rüyamın      çıkmasıdır. Gerçekten Rabbim onu hak rüya kıldı. Şeytan benimle kardeşlerimin      arasını bozduktan sonra, beni zindandan çıkarmakla ve sizi çölden getirmekle      Rabbim bana hakikaten ihsan buyurdu. Doğrusu Rabbim dilediğine lutfunu ihsan      eder. Şüphesiz O, her şeyi bilir, hüküm ve hikmet sahibidir."
   101      - "Ey Rabbim! Sen bana dünya mülkünden nasip verdin ve bana rüyaların tabirinden      bir ilim öğrettin. Ey gökleri ve yeri yoktan var eden Rabbim! Benim velim      sensin, benim canımı müslüman olarak al ve beni salih kulların arasına kat!"      {*} Hasılı, ne zaman ki, Yusuf'a vardılar, yani Yusuf'un daha önce kardeşlerine      tenbih edip istediği gibi, başta babaları olmak üzere bütün aile bireyleri      topluca Mısır'a gelip Yusuf'un yanına vardılar. Rivayet olunur ki, Yusuf ve      Melik, yanlarında dört bin asker, birtakım devlet adamları ve Mısır halkından      çok sayıda insan, gelen kafileyi karşılamaya çıkmışlardı. Yakub Aleyhisselam,      oğlu Yahuda'ya dayanarak yürüyordu, karşıdan gelen kafileye ve atlılara bakıp,      "Ey Yahuda, şu karşıdaki adam Mısır'ın Firavun'u mu?" diye sordu. O da "Hayır,      Firavun değil, oğlun" dedi. Yaklaştıkları zaman Yusuf'dan önce Yakup selam      verdi ve "Selam sana ey hüzünleri gideren" dedi{*}ilh.
   102      - İşte bu, sana vahiyle bildirdiğimiz gayb haberlerindendir. Yoksa onlar yapacaklarına      karar verip mekir (oyun) yaparlarken sen yanlarında değildin.
   103      - Sen ne kadar şiddetle arzulasan da, insanların çoğu iman edecek değildir.     
   104      - Buna karşılık onlardan herhangi bir ücret de istemiyorsun. O Kur'ân, âlemlere      ancak bir öğüttür.
   105      - Bununla beraber göklerde ve yerde ne kadar âyet var ki, onunla yüz yüze      gelirler de yine de yüz çevirip geçerler.
   106      - Onların çoğu şirk koşmadan Allah'a iman etmezler (imanlarına az çok bir      şirk karıştırırlar).
   107      - Yoksa bunlar Allah'ın azabından hepsini saracak bir felaket gelmesinden      veya farkında değillerken ansızın başlarına kıyametin kopuvermesinden güven      içinde midirler?
   108      - De ki: İşte benim yolum budur; basiret üzere Allah'a davet ediyorum. Ben      ve bana uyanlar (işte böyleyiz). Ben Allah'ı tesbih ederim ve ben müşriklerden      değilim.
   109      - Senden önce gönderdiğimiz peygamberler de o memleketlerin halkındandı, onlar      da kendilerine vahiy verdiğimiz birtakım erkeklerden başkası değillerdi. Şimdi      o yerlerde şöyle bir gezip görmediler mi? Kendilerinden önce gelip geçenlerin      akıbetlerinin nasıl olduğuna bir baksalar ya!... Elbette ahiret yurdu müttakiler      için daha hayırlıdır. Hâlâ aklınızı başınıza toplamayacak mısınız?
   110      - Nihayet peygamberleri (onların iman etmelerinden) ümit kesecek hale gelince      ve kendilerinin yalancı durumuna düştüklerini sanınca, onlara yardımımız geldi,      yetişti; dilediklerimiz kurtarıldı. Suçlular topluluğundan bizim azabımız      geri çevrilemez.
   111      - Gerçekten de onların kıssalarında üstün akıllılar için bir ibret vardır.      Bu Kur'ân uydurulmuş herhangi bir söz değildir. Lâkin kendisinden önce gelen      kitapların tasdiki her şeyin ayrıntılarıyla açıklayıcısı ve iman edecek bir      kavim için hidayet ve rahmettir.
 

admin29.07.2013 - 21:04
13-RA'D Süresi türkçe meali

    1      - Elif, Lâm, Mîm, Ra. İşte bunlar sana o kitabın âyetleridir ve sana Rabbinden      indirilen haktır. Lâkin insanların çoğu iman etmezler.
   2      - Allah O'dur ki, gökleri direksiz yükseltti, onu görüyorsunuz, sonra arş      üzerine istiva etti, güneşi ve ayı emrine boyun eğdirdi. Her biri belli bir      vakte kadar akar gider. Bütün işleri O yönetiyor. Âyetleri O açıklıyor ki,      Rabbinizin huzuruna çıkacağınızı iyi bilesiniz.
   3      - Yeryüzünü enine boyuna yayıp döşeyen, onda oturaklı dağlar ve ırmaklar meydana      getiren ve yeryüzünde meyvelerin hepsinden iki çift yapan O'dur. Sürekli olarak      gece ile gündüzü birbirine dolamaktadır. Düşünecek olan bir kavim için bunda      muhakkak ki, ibretler vardır.
   4      - Yeryüzünde birbirine komşu kıtalar vardır. Üzüm bağları, ekinler, çatallı      ve çatalsız hurmalıklar vardır ki, hepsi bir tek su ile sulanır. Halbuki meyvelerinde      birini öbürüne üstün kılıyoruz. Aklı eren bir kavim için bunda muhakkak ibretler      vardır.
   5      - Eğer şaşıyorsan, asıl şaşılacak şey onların şu sözleridir: "Biz toprak olup      gittikten sonra mı, yani biz gerçekten yeniden mi yaratılacağız?" İşte bunlar      Rablerini inkâr etmişlerdir. Bunlar boyunlarında demir halkalar bulunanlardır.      Ve işte bunlar cehennemliktirler, orada ebedî kalacaklardır.
    6      - Ayrıca senden iyilikten önce hemen kötülüğü getirmeni isterler. Oysa daha      önce onlara misal olacak cezalar gelip geçmiştir. Ve gerçekten Rabbin, zulümlerine      karşılık insanlara mağfiret sahibidir. Bununla beraber Rabbinin azabı da cidden      çok çetindir.
   7      - O kâfirler: "Rabbinden ona bir mucize indirilmeli değil miydi?" derler.      Sen bir uyarıcıdan başka bir şey değilsin ve her kavim için bir hidayetçi      vardır.
    8      - Her dişinin neye gebe olduğunu Allah bilir. Ve rahimler ne eksiltir, ne      arttırır, onu da bilir. O'nun katında her şeyin bir ölçüsü vardır.
    9      - Allah görünmeyeni de bilir, görüneni de. Büyüktür ve yücelerden yücedir.
    10      - Sizden sözü gizleyenle açığa vuran, gece gizlenenle gündüz açığa çıkan,      O'nun açısından eşittir (hepsini görür ve bilir).
   11      - Her insan için önünden ve arkasından takip edenler vardır. Allah'ın emrinden      dolayı onu gözetirler. Allah bir kavme verdiğini, o kavim kendisini bozup      değiştirmedikçe değiştirmez. Allah bir kavme de kötülük murad etti mi, artık      onun geri çevrilmesine de imkan yoktur. Onlar için Allah'dan başka bir veli      de bulunmaz.
   12      - Size korku ve ümit içinde şimşeği gösteren ve o yağmur yüklü bulutları meydana      getiren O'dur.
   13      - Gök gürültüsü O'na hamd ile, melekler de O'nun korkusundan dolayı O'nu tesbih      ederler. O yıldırımlar gönderir, onunla dilediğini çarpar. Onlar Allah hakkında      mücadele edip duruyorlar. Oysa Allah'ın çarpması pek çetindir.


    14      - Gerçek dua O'nadır. O'nun dışında yalvarıp durdukları ise onlara hiçbir      şeyle cevap veremezler. Onlar olsa olsa ağzına su gelsin diye iki avucunu      açana benzer ki, o, ona gelmez. Kâfirlerin duası hep bir sapıklık içindedir.     
   15      - Oysa göklerde ve yerde kim varsa ister istemez kendileri de gölgeleri de      sabah akşam Allah'a secde ederler.
   16      - De ki: "Göklerin ve yerin Rabbi kimdir?" De ki: "Allah'dır". De ki: "Allah'dan      başkalarını, o kendi kendilerine ne bir fayda, ne de bir zarar verebilenleri      dostlar mı ediniyorsunuz?" De ki: "Hiç kör ile gören bir olur mu? Hiç karanlıklarla      aydınlık bir olur mu?" Yoksa Allah'a, O'nun gibi yaratan birtakım ortaklar      buldular da, bu yaratış kendilerince birbirine benzer mi göründü? De ki: "Allah,      her şeyi yaratandır. O, birdir. Her şeye üstün ve kahredicidir."
   17      - Gökten bir su indirdi de vadiler, kendi miktarlarınca sel olup aktılar.      Sel de suyun yüzüne çıkan bir köpük yüklendi. Bir zinet eşyası veya bir değerli      mal yapmak için, ateşte üzerini körükledikleri madenlerden de onun gibi bir      köpük meydana gelir. İşte Allah hak ile batılı böyle çarpıştırır. Fakat köpük      atılır gider, insanlara faydası olan ise yerde kalır. İşte Allah böyle misaller      verir.
    18      - Rablerinin emirlerine uyanlar için daha güzeli vardır. O'na itaat etmeyenler      ise, yeryüzünde bulunan ne varsa hepsi kendilerinin olsa da onu ve bir o kadarını      bütünüyle kurtuluş fidyesi olarak verirlerdi. İşte onlar, hesabın kötüsü kendileri      için olanlardır. Varacakları yer de cehennemdir. Orası da ne fena yataktır.     
   19      - Şimdi Rabbinden sana indirilenin gerçekten hak olduğunu bilen bir kimse,      kör olan bir kimse gibi olur mu? Fakat bunu ancak üstün akıllı ve temiz vicdanlı      kimseler idrak ederler.
   20      - Onlar ki, Allah'ın ahdini yerine getirirler ve antlaşmayı bozmazlar.
   21      - Ve onlar ki, Allah'ın riayet edilmesini emrettiği şeye riayet ederler ve      Rablerine saygı gösterirler ve hesabın kötülüğünden korkarlar.
   22      - Rablerinin rızasını kazanmak arzusuyla sabrederler ve namazı dosdoğru kılarlar      ve kendilerine verdiğimiz rızıklardan gizli ve açıkça Allah yolunda harcarlar      ve çirkinlikleri güzelliklerle yok ederler. İşte bunlar, bu hayatın akibeti      kendilerinin olacak olanlardır.
   23      - Adn cennetlerine girecekler, atalarından, eşlerinden ve zürriyetlerinden      salih olanlarla birlikte olacaklar. Melekler de her kapıdan yanlarına girip      şöyle diyecekler:
   24      - "Sabrettiğiniz için size selam olsun. Ahiret yurdu ne güzeldir!"
   25      - Allah'ın ahdini misak ile belgeledikten sonra bozanlar ve Allah'ın birleştirilmesini      emrettiği bağlantıları koparanlar ve yeryüzünü bozguna verenler varya, işte      lanet olsun onlara! Ve yurdun kötüsü de onlaradır.
   26      - Allah, dilediği kimseye rızkı genişletir de, daraltır da. Onlar ise dünya      hayatı ile ferahlanmaktalar. Oysa düna hayatı ahiret hayatının yanında bir      yol azığından ibarettir.
    27      - Yine o iman etmeyenler diyorlar ki: "Ona Rabbinden bir âyet indirilseydi      ya." De ki: "Hakikaten Allah, dilediğini şaşırtır ve kendisine gönül vereni      de hidayete erdirir."
   28      - Onlar, iman etmiş ve kalbleri Allah zikriyle yatışmış olanlardır. Evet,      iyi bilin ki, kalbler Allah'ın zikri ile yatışır.
    29      - Onlar ki, iman etmişler ve salih ameller işlemişlerdir, ne mutlu onlara,      varacakları yer de ne güzeldir!
   30      - İşte seni böyle, kendilerinden önce nice ümmetler gelip geçmiş olan bir      ümmet içinde gönderdik ki, onlar Rahmân'a küfredip dururlarken, sen onlara      sana vahyettiğimiz kitabı okuyasın. De ki: "O Rahmân benim Rabbimdir, O'ndan      başka tanrı yoktur. Ben O'na dayandım, tevbem de O'nadır.
   31      - Bir Kur'ân ki, onunla dağlar yürütülse veya onunla yer parçalansa veya onunla      ölüler konuşturulsa (o yine bu Kur'an olurdu). Fakat emir bütünüyle Allah'ındır.      İman edenler, kâfirlerden ümit kesip daha anlamadılar mı ki, Allah dileseydi,      elbette insanların hepsine toptan hidayet buyururdu. O küfürde direnenlerin      kendi sanatlarıyla başlarına musibet inip duracak, ya da yurtlarının yakınına      konacak. Nihayet Allah'ın vaadi gelecek. Muhakkak ki, Allah vaad ettiği zamanı      şaşırmaz.
   32      - Andolsun ki, senden önceki peygamberlerle de alay edildi. Ben de o kâfirlere      bir süre için meydan verdim. Sonra da tuttum onları cezalandırdım. O vakit      azabım nasıl imiş (gördüler).
   33      - Bütün kazandıklarıyla her bir nefsin üzerinde böylesine hükümran olan başka      kim vardır? Böyle iken tuttular da Allah'a ortaklar uydurdular. De ki: "Onlara      isimler verip durun bakalım. Siz O'na yeryüzünde bilmediği bir şey mi haber      vereceksiniz? Yoksa anlamı olmayan kuru bir laf mı? Doğrusu küfre sapanlara      kendi oyunları güzel gösterildi de yoldan saptırıldılar. Allah her kimi saptırırsa,      artık onu yola getirecek kimse yoktur.
    34      - Onlara dünya hayatında bir azap vardır. Ahiret azabı ise elbette daha çetindir.      Onları Allah'dan koruyacak da yoktur.
   35      - Müttakilere vaad olunan cennetin misali şöyledir: Altından ırmaklar akar      durur, yemişleri süreklidir, gölgeleri de. İşte bu, takva yolunu tutanların      akıbetidir. Kâfirlerin akıbeti de ateştir.
   36      - Bir de kendilerine kitap verdiklerimiz, sana indirilen (vahiy) le sevinç      duyuyorlar. Bununla beraber hizipleşenlerden, âyetlerin bir kısmını inkâr      edenler de vardır. De ki: "Ben ancak Allah'a kulluk etmekle ve O'na şirk koşmamakla      emrolundum. Ben O'na davet ediyorum, dönüşüm de O'nadır."
   37      - Ve işte biz o Kur'ân'ı Arapça bir hüküm olarak indirdik. Yemin olsun ki,      eğer sen, sana vahiyle gelen bu bilgiden sonra onların keyiflerine uyacak      olursan, sana Allah'dan ne bir dost vardır, ne de bir koruyucu.
   38      - Andolsun ki, biz senden önce de peygamberler gönderdik. Onlara da eşler      ve çocuklar verdik. Allah'ın izni olmadan herhangi bir âyet getirmek ise hiçbir      peygamberin haddi değildir. Her ecel için bir yazı vardır.
   39      - Allah dilediğini imha eder, dilediğini de yerinde bırakır. Ana kitap O'nun      katındadır.
   40      - Onlara vaad ettiğimiz azabın bir kısmını sana göstersek, yahut seni, onu      görmeden vefat ettirsek, yine de sana düşen sadece tebliğ etmek, bize düşen      de hesaba çekmektir.
    41      - Görmüyorlar mı ki, biz yeri etrafından eksiltip duruyoruz. Allah öyle hükmeder      ki, O'nun hükmünü engelleyecek kimse yoktur. O çok hızlı hesap görür.
   42      - Onlardan öncekiler de hileler yapmışlardı. Fakat sonuçta bütün hileler(in      cezası) Allah'a aittir. Her nefsin ne kazandığını O bilir. Bu dünyanın akıbetinin      kime ait olduğunu kâfirler de yakında bilecekler.
   43      - O kâfirler: "Sen Allah tarafından gönderilmiş bir peygamber değilsin" diyorlar.      De ki: "Benimle sizin aranızda şahit olarak Allah yeter, bir de yanında kitap      ilmi bulunan (yeter)."
 

admin29.07.2013 - 21:05
14-İBRAHİM Süresi türkçe meali
   
   1      - Elif, Lâm, Râ. Bu Kur'ân öyle büyük bir kitaptır ki, insanları Rablerinin      izni ile karanlıklardan aydınlığa, her şeye galip ve hamde lâyık olan Allah'ın      yoluna çıkarman için onu sana indirdik.
    2      - O Allah'ın (yolu) ki, göklerde ve yerde ne varsa hepsi O'nundur. Şiddetli      bir azabdan dolayı vay kâfirlerin haline!
   3      - Onlar, o kimselerdir ki dünya hayatını ahirete tercih ederler, (insanları)      Allah'ın yolundan çevirirler ve onun eğrilmesini isterler. İşte bunlar, çok      büyük bir sapıklık içindedirler.
   4      - Biz, her peygamberi, ancak bulunduğu kavminin diliyle gönderdik ki, onlara      apaçık anlatsın. Bu itibarla Allah dilediğini sapıklıkta bırakır, dilediğini      de hidayete erdirir. O her şeye galibdir, hükmünde hikmet sahibidir.
   5      - And olsun ki Musa'yı âyetlerimizle gönderdik. Ona şöyle dedik: Kavmini karanlıklardan      aydınlığa çıkar, onlara Allah'ın (felaket) günlerini hatırlat. Şüphe yok ki      bunda her sabredip şükreden için nice ibretler vardır.
   6      - Musa kavmine demişti ki: "Allah'ın üzerinizdeki nimetini hatırlayın. Çünkü      O, bir vakit sizi Firâvun ailesinden kurtardı. Onlar sizi işkencenin en kötüsüne      sürüyorlar ve oğullarınızı kesip kadınlarınızı da diri bırakıyorladı. Ve bunda      Rabbinizden size büyük bir imtihan vardır."
   7      - Ve hatırlayın ki Rabbiniz size şöyle bildirmişti: Yüceliğim hakkı için şükrederseniz      elbette size (nimetimi) artırırım ve eğer nankörlük ederseniz hiç şüphesiz      azabım çok şiddetlidir.
   8      - Musa dedi ki: Siz ve yeryüzünde bulunanların hepsi nankörlük etseniz, iyi      biliniz ki Allah hepinizden zengindir, hamdedilmeye layıktır.
    9      - Sizden öncekilerin; Nuh, Âd ve Semûd kavimlerinin ve onlardan sonra gelenlerin      haberleri size gelmedi mi? Onları, Allah'tan başkası bilmez. Peygamberleri      onlara mucizeler getirdi de onlar ellerini ağızlarına koydular ve dediler      ki: "Biz sizinle gönderileni inkâr ettik ve bizi çağırdığınız şeyden de şüphe      ve endişe içindeyiz."
   10      - Peygamberleri dedi ki: "Gökleri ve yeri yaratan, Allah hakkında da şüphe      mi var? O, sizi günahlarınızı bağışlamak için çağırıyor ve belirlenmiş bir      süreye kadar size müsade ediyor." Onlar da: "Siz sadece bizim gibi bir insansınız,      bizi babalarımızın taptıklarından alıkoymak istiyorsunuz. O halde bize apaçık      bir delil getirin!" dediler.
    11      - Peygamberleri onlara dediler ki: "(Evet) biz ancak sizin gibi bir insanız,      ama Allah kullarından dilediğine nimetini lütfeder. Ve Allah'ın izni olmadıkça      bizim size bir delil getirmemize imkan yoktur. Müminler ancak Allah'a dayansınlar.     
   12      - Bize yollarımızı göstermişken neden biz Allah'a dayanıp güvenmeyelim? Elbette      bize yaptığınız eziyetlere katlanacağız. Tevekkül edenler yalnız Allah'a tevekkül      etsinler."
   13      - İnkâr edenler peygamberlerine dediler ki: "Ya sizi mutlaka yurdumuzdan çıkaracağız,      ya da mutlaka dinimize döneceksiniz!" Rableri de onlara: "Zâlimleri mutlaka      helak edeceğiz" diye vahyetti.


   14      - Ve Onlardan sonra sizi mutlaka o yerde yerleştireceğiz. Bu, makamımdan ve      tehdidimden korkan içindir.
   15      - (Peygamberler, düşmanlarına karşı) fetih istediler, ve her zorba inatçı      hüsrana uğradı.
    16      - Ardından da Cehennem vardır, orada kendisine irinli su içirilecektir.
   17      - Onu yutmaya çalışacak, fakat boğazından geçiremeyecek ve her yandan ona      ölüm gelecek, fakat o ölemez. Arkasından da çetin bir azab gelecektir.
   18      - Rabblerini inkâr edenlerin durumu tıpkı fırtınalı bir günde rüzgarın şiddetle      savurduğu bir küle benzer. Kazandıklarından hiçbir şeyi elde edemezler. İşte      asıl uzak sapıklık budur.
   19      - Gökleri ve yeri gerçekten Allah'ın yarattığını görmedin mi? O dilerse sizi      yok edip yepyeni bir halk getirir.
   20      - Bu, Allah'a göre önemli bir şey değildir.
    21      - (Kıyamet günü) İnsanların hepsi Allah'ın huzuruna çıkacaklar. Ve zayıflar      büyüklük taslayanlara şöyle diyecekler: "Bizler, sizlere uymuştuk. Şimdi siz,      Allah'ın azabından en ufak bir şeyi bizden savabilir misiniz?" Onlar da diyecekler      ki: "Allah bizi hidayete erdirseydi, biz de size doğru yol gösterirdik. Artık      şimdi bizler sızlansak da sabretsek de birdir. Çünkü kaçacak yerimiz yoktur."     
   22      - İş bitince şeytan onlara şöyle diyecek: "Şüphesiz ki Allah size gerçek olanı      vaad etti, ben de size vaad ettim, ama sonra caydım! Zaten benim size karşı      bir gücüm yoktu. Ancak ben sizi (küfür ve isyana) çağırdım, siz de geldiniz.      O halde beni kınamayın, kendi kendinizi kınayın! Ne ben sizi kurtarabilirim,      ne de siz beni kurtarabilirsiniz! Ben, önceden beni Allah'a ortak koşmanızı      da kabul etmemiştim." Doğrusu zalimler için acı bir azab vardır!
   23      - İman edip salih ameller işleyenler ise, Rablerinin izniyle içinde sürekli      kalacakları ve altından ırmaklar akan cennetlere konulurlar. Oradaki dirlik      temennileri "selâm!"dır.
   24      - Görmedin mi? Allah nasıl bir misal verdi. Güzel bir söz, kökü (yerde) sabit,      dalları gökte olan güzel bir ağaç gibidir.
   25      - (O ağaç) Rabbinin izniyle her zaman meyve verir. Öğüt alsınlar diye Allah      insanlara böyle misaller verir.
   26      - Kötü sözün durumu da, yerden koparılmış, kökü olmayan kötü bir ağaca benzer.     
   27      - Allah, iman edenleri, dünya hayatında da, ahirette de sağlam bir söz üzerinde      tutar; zalimleri de saptırır ve Allah, dilediğini yapar.
   28      - Allah'ın nimetlerine nankörlükle karşılık veren ve sonunda milletlerini      helak yurduna konduranları görmedin mi?
   29      - Onlar, cehenneme girecekler. O ne kötü karargâhtır.
   30      - Allah'ın yolundan saptırmak için Allah'a eşler koştular. De ki: "Şimdilik      eğleniniz! Çünkü varacağınız yer ateştir. "
   31      - (Ey Muhammed!) İman eden kullarıma söyle: "Namazı dosdoğru kılsınlar, alış-veriş      ve dostluğun olmadığı bir günün gelmesinden önce, kendilerine verdiğimiz rızıktan      açık ve gizli (Allah için) harcasınlar."
   32      - Allah öyle bir Allah'tır ki; gökleri ve yeri yarattı, gökten su indirdi,      onunla size rızık olarak çeşitli meyveler çıkardı; emri gereğince denizde      yüzüp gitmeleri için gemileri emrinize verdi, ırmakları da emrinize verdi.
    33      - Sürekli olarak yörüngelerinde hareket eden ay ve güneşi, geceyi ve gündüzü      sizin emrinize verdi.
    34      - O, Kendisinden isteyebileceğiniz her şeyi size verdi. Allah'ın nimetini      saymak isterseniz sayamazsınız! Doğrusu insan çok zalim, çok nankördür.
   35      - Hatırla ki; Bir zaman İbrahim şöyle demişti: "Rabbim! Bu şehri güvenli kıl!      Beni ve oğullarımı putlara tapmaktan uzak tut!
   36      - "Rabbim! Çünkü onlar (putlar) insanlardan birçoğunun sapmasına sebep oldular.      Şimdi kim bana uyarsa, o bendendir; kim bana karşı gelirse, artık sen gerçekten      çok bağışlayan ve çok merhamet edensin.
   37      - "Rabbimiz! Ben çocuklarımdan bir kısmını namazı dosdoğru kılmaları için,      senin Beyt-i Haram'ının yanında, ekinsiz bir vadiye yerleştirdim. Artık sen      de insanlardan bir kısmını onlara meylettir. Ve onları bazı meyvelerle rızıklandır      ki şükretsinler.
   38      - "Ey Rabbimiz! Sen bizim gizlediğimizi de açığa vurduğumuzu da şüphesiz bilirsin.      Çünkü yerde ve gökte, hiçbir şey Allah'tan gizli kalmaz.
   39      - "İhtiyarlık halimde bana İsmail'i ve İshak'ı lutfeden Allah'a hamd olsun.      Şüphesiz ki Rabbim duamı çok iyi işitir.
    40      - "Ey Rabbim! Beni ve soyumdan gelecekleri namazını dosdoğru kılanlardan eyle!      Ey Rabbimiz! duamı kabul et!
   41      - "Ey Rabbimiz! Herkesin hesaba çekileceği günde beni, ana-babamı ve müminleri      bağışla!"
   42      - Ey Peygamber! Sakın zalimlerin yaptıklarından Allah'ın gâfil olduğunu sanma!      Ancak Allah, onların cezalarını, gözlerin dışa fırlayacağı güne erteler.
   43      - O gün, başlarını dikerek koşacaklar, gözleri kendilerine bile dönmeyecek      ve gönülleri bomboş kalacaktır.
    44      - Ey Peygamber! İnsanları, azabın geleceği gün ile korkut. O gün, zalimler      şöyle diyecekler: "Ey Rabbimiz! Bizi yakın bir zamana kadar ertele de senin      davetine uyalım ve peygamberlere tâbi olalım." Onlara: "Daha önce ahirete      intikal etmeyeceğinize dair yemin etmemiş miydiniz?" denilir.
   45      - Siz, kendilerine zulmedenlerin yurtlarında oturdunuz. Onlara nasıl azab      ettiğimiz size apaçık belli oldu. Ve size misaller de vermiştik.
    46      - Gerçekten onlar çeşitli hileler ve tuzaklar kurdular. Allah katında da onlara      hilelerine karşı azab var; isterse onların hileleri dağları yerinden oynatacak      olsun
    47      - O halde sakın Allah'ın peygamberlerine olan vaadinden cayacağını sanma!      Şüphesiz Allah her şeye galiptir, intikam sahibidir.
    48      - O gün yeryüzü bir başka yere, gökler, başka göklere çevirilecek ve bütün      varlıklar, kabirlerinden çıkıp bir ve gücüne karşı durulmaz olan Allah'ın      huzuruna toplanacaklardır.
   49      - O gün, suçluların zincire vurulmuş olduğunu görürsün.
   50      - Gömlekleri katrandandır ve yüzlerini ateş kaplar.
   51      - Çünkü Allah, herkesi kazandığı ile cezalandıracaktır. Gerçekten Allah, hesabı      çabuk görendir.
   52      - Bu Kur'ân, kendisiyle uyarılsınlar, Allah'ın ancak bir tek ilâh olduğunu      bilsinler ve akıl sahipleri öğüt alsınlar diye insanlara gönderilmiş bir tebliğdir.     
 

admin29.07.2013 - 21:05
15-HİCR Süresi türkçe meali
     
   1      - Elif, Lâm, Râ. Bunlar kitabın ve apaçık bir Kur'ân'ın âyetleridir.
    2      - Bir zaman gelecek ki inkâr edenler, keşke müslüman olsaydık temennisinde      bulunacaklardır.
    3      - Onları bırak yesinler, içsinler, zevk alsınlar; arzu onları oyalasın ilerde      bileceklerdir.
    4      - Biz hiçbir memleketi (Allah katında) bilinen bir zamanı olmaksızın helak      etmedik.
   5      - Hiçbir millet, ecelinin önüne geçemez ve onu geciktiremez.
   6      - Dediler ki: "Ey kendisine Kur'ân indirilen (Muhammed)! Sen mutlaka bir mecnunsun."     
   7      - "Eğer peygamberlik davanda doğru kimselerdensen, bize melekleri getirmeliydin."     
   8      - Biz o melekleri ancak, hak ile indiririz. Ve indirildikleri vakit de onlara      (kâfirlere) hiç mühlet verilmez.
   9      - Hiç şüphe yok ki, Kur'ân'ı biz indirdik, elbette onu yine biz koruyacağız.     
   10      - Andolsun, senden önceki milletler arasında da peygamberler gönderdik.
    11      - Onlara hiçbir peygamber gelmiyordu ki onunla alay etmiş olmasınlar.
   12      - Biz o küfrü suçluların kalbine işte böyle sokarız.
   13      - Kur'âna iman etmezler, halbuki öncekilerin sünneti (inanmadıkları için başlarına      gelenler) gelip geçmiştir.


   14      - Onlara gökten bir kapı açsak da oradan yukarı çıksalar,
   15      - "Gözlerimiz perdelendi, daha doğrusu bize büyü yapılmıştır" derler.
   16      - Andolsun biz, gökte birtakım burçlar yarattık ve bakanlar için onu süsledik.     
   17      - Ve göğü taşlanan bütün şeytanlardan koruduk.
    18      - Ancak kulak hırsızlığı eden şeytan hariç, onu apaçık bir alev sütunu takip      eder.
   19      - Yeryüzünü düzgün bir şekilde yarattık ve oraya sabit dağlar yerleştirdik.      Orada hikmetle ölçülmüş her şeyden bitkiler bitirdik.
   20      - Orada hem sizin için, hem de sizin rızıklarını veremediğiniz kimseler için      geçim yollarını yarattık.
   21      - Her şeyin hazineleri yalnız bizim yanımızdadır. Fakat biz, onu ancak ihtiyaca      göre, belli ölçülerde veririz.
    22      - Biz rüzgarları aşılayıcı olarak gönderdik ve gökten bir su indirip sizi      onunla suladık. O suyu hazinelerde tutan da siz değilsiniz.
   23      - Elbette biz diriltiriz ve biz öldürürüz! Ve hepsinin varisleri de biziz.
    24      - Andolsun ki biz, içinizden İslâm'da öne geçmek isteyenleri de biliriz, geri      kalmak isteyenleri de biliriz.
   25      - Şüphesiz Rabbin O'dur ki, onları kıyamet gününde hesaba çekmek için toplayacaktır.      O, hikmet sahibidir, bilendir.
   26      - Andolsun ki biz insanı kuru bir çamurdan, şekillenmiş bir balçıktan yarattık.
    27      - Cinleri de daha önce insan vücudunun gözeneklerinden geçebilen güçlü bir      ateşten yarattık.
   28      - Ey Peygamber! Rabbinin meleklere şöyle dediğini hatırla: "Ben, kuru balçıktan,      şekil verilmiş kokuşmuş çamurdan bir insan yaratacağım."
    29      - Ben, onun yaratılışını tamamladığım ve ona ruhumdan üflediğim zaman, siz      hemen onun için secdeye kapanın."
   30      - Bunun üzerine meleklerin hepsi toptan secde ettiler.
    31      - Yalnız İblis hariç. O secde edenlerle beraber olmaktan çekinmişti.
    32      - Allah buyurdu ki: "Ey İblis! Ne oluyor sana da, secde edenlerle beraber      olmuyorsun?"
   33      - İblis şöyle dedi: "Kuru bir çamurdan, şekillenmiş bir balçıktan yarattığın      bir insana secde edemezdim."
   34      - Allah şöyle buyurdu: "Öyle ise oradan çık! Sen, artık kovulmuş birisin."
    35      - "Kıyamet gününe kadar lanet senin üzerindedir."
   36      - İblis: "Rabbim! Öyle ise insanların kabirlerinden kaldırılacakları güne      (kıyamete) kadar bana mühlet ver" dedi.
   37      - Allah buyurdu ki: "Sen mühlet verilenlerdensin."
   38      - "Allah katında bilinen vaktin gününe kadar..."
   39      - İblis şöyle dedi: "Rabbim! Beni saptırdığın için, mutlaka ben de yeryüzünde      onlara günahları süsleyeceğim ve onların hepsini mutlaka azdıracağım!"
   40      - "Ancak içlerinden ihlaslı kulların müstesnâdır."
   41      - Allah şöyle buyurdu: "İşte bana ulaşan dosdoğru yol budur."
   42      - "Sana uyan azgınlardan başka, kullarımın üzerinde hiçbir nüfuzun yoktur."     
   43      - "Şüphesiz ki onların hepsine vaad edilen yer cehennemdir."
    44      - "Cehennemin yedi kapısı vardır. O kapıların herbiri için birer grup ayrılmıştır."     
   45      - Allahtan korkanlar, elbette cennetlerde ve pınarların başındadırlar.
   46      - Onlara: "Selametle güven içinde oraya girin" denir.
   47      - Biz o cennetliklerin kalblerindeki kinleri çıkarır atarız. Hepsi kardeşler      olarak sevinç içinde karşılıklı koltuklara otururlar.
   48      - Orada kendilerine hiçbir yorgunluk gelmeyecek. Oradan çıkarılacak da değillerdir.     
   49      - Kullarıma haber ver ki, gerçekten ben çok bağışlayıcı ve pek merhamet ediciyim.     
   50      - Bununla beraber azabım da çok acıklı bir azabdır. Bunları geçmişten bazı      örneklerle açıklamak üzere:
   51      - Hem o kullara, İbrahim'in misafirlerinden de haber ver.
   52      - Hani melekler, İbrahim'in yanına girdikleri zaman, "selam" demişler, İbrahim      de onlara: "Biz sizden korkuyoruz" demişti.
   53      - Melekler: "Korkma! Gerçekten biz sana bilgin bir oğul müjdeliyoruz" dediler.
    54      - İbrahim dedi ki: "Bana ihtiyarlık gelmişken, beni mi müjdeliyorsunuz, neye      dayanarak beni müjdeliyorsunuz?"
   55      - Melekler: "Seni gerçekle müjdeliyoruz. Sakın Allah'ın rahmetinden ümidini      kesenlerden olma!" dediler.
    56      - İbrahim dedi ki: "Rabbimin rahmetinden, sapıklardan başka kim ümit keser?"
    57      - "Ey elçiler! Başka ne işiniz var?" dedi.
    58      - Melekler şöyle dediler: "Biz suçlu bir kavmi cezalandırmak için gönderildik.     
   59      - Ancak Lût ailesi müstesnâdır. Biz, onların hepsini muhakkak kurtaracağız.
    60      - Yalnız Lût'un karısı müstesnâ, çünkü onun helak edilenlerle birlikte yok      edilmesini takdir ettik.
   61      - Melek olan elçiler, Lût kavmine gelince,
    62      - Lût dedi ki: "Doğrusu siz ürkülecek bir kavimsiniz."
   63      - Elçiler dediler ki: "Bilakis biz sana onların şüphe ettiği azabı getirdik."     
   64      - "Sana gerçeği getirdik; biz elbette doğru söylüyoruz."
   65      - "Gecenin bir bölümünde aileni yola çıkar, sen de arkalarından yürü ve sizden      kimse ardına bakmasın; istenen yere gidin."
   66      - Biz, Lût'a şu kesin emri vahyettik: "Bu kâfirler sabaha çıkarken muhakkak      kökleri kesilmiş olacaktır."
   67      - Şehir halkı, insan şeklindeki güzel yüzlü melekleri görünce, onlara iğrenç      işlerini yapabileceklerini düşünüp sevinerek geldiler.
   68      - Lût, kavmine şöyle dedi: "Bunlar benim misafirlerimdir, beni rüsvay etmeyin."     
   69      - "Allah'tan korkun! Beni mahcub etmeyin."
   70      - Lût kavmi şöyle dedi: "Biz sana kimsenin koruyuculuğunu yapmamanı söylememiş      miydik?"
    71      - Lût şöyle dedi: "İşte kızlarım! Düşündüğünüzü yapacaksanız (onlarla evlenin).     
   72      - Resulüm! Ömrüne yemin olsun ki gerçekten onlar, sarhoşlukları içinde bocalayıp      duruyorlardı.
   73      - Güneş doğarken o korkunç çığlık onları yakaladı.
    74      - Biz, onların şehirlerinin üstünü altına geçirdik ve üzerlerine de balçıktan      pişirilmiş taşlar yağdırdık.
    75      - Gerçekten bunda, düşünen keskin anlayışlılar için ibretler vardır.
   76      - Hem o Lût kavminin bulunduğu şehir harabesi bir yol üzerinde bulunmaktadır.
    77      - Şüphesiz ki, bunda iman edenler için bir ibret vardır.
   78      - Eyke halkı da gerçekten zalimlerdi.
   79      - Biz Eyke halkından da intikâm aldık. İkisi de (Eyke ve Medyen) açık bir      yol üzerindedir.
   80      - Şüphesiz ki, Hıcr halkı da peygamberleri yalanladılar.
   81      - Biz, onlara âyetlerimizi vermiştik de onlar, yüz çeviriyorlardı
    82      - Onlar, dağlardan emniyetli emniyetli evler yontuyorlardı.
   83      - Onları da sabahleyin korkunç bir çığlık yakaladı.
    84      - Kazanmakta oldukları şeyler, onlardan hiçbir zararı savmadı.
    85      - Biz gökleri, yeri ve aralarındaki varlıkları ancak hak ve hikmetle yarattık      ve elbette ki, kıyamet kopacaktır. (Ey Peygamber!) Şimdi sen onlara yumuşak      davran ve güzel muamele et.
   86      - Şüphesiz Rabbin kemaliyle yaratandır ve iyi bilendir.
    87      - Andolsun ki, biz sana tekrarlanan yedi âyeti (Fatihayı) ve yüce Kur'ân'ı      verdik.
    88      - Sakın o kâfirlerden birtakımlarına verip de kendilerini zevklendirdiğimiz      şeye (mal ve servete) heveslenip göz dikeyim deme. Onlardan dolayı üzülme.      Müminlere merhamet kanatlarını indir.
   89      - De ki: "Şüphesiz ben apaçık bir uyarıcıyım."
    90      - (İnanmazsanız başınıza) tıpkı o taksimcilere (yahudi ve hıristiyanlara)      indirdiğimiz azap gibi (bir azab inecektir).
    91      - Onlar, Kur'ân'ın bir kısmına inanıp bir kısmına inanmayarak onu kısım kısım      böldüler.
   92      - 93 - Rabbin hakkı için biz, mutlaka onların hepsini yaptıklarından dolayı      hesaba çekeceğiz.
    94      - Şimdi sen emrolunduğunu açıkça tebliğ et. Müşriklerden yüz çevir.
   95      - Muhakkak ki alay edenlere karşı biz sana yeteriz.
   96      - Onlar Allah ile birlikte başkasını ilâh edinenlerdir. Onlar yakında bileceklerdir.     
   97      - Gerçekten biliriz ki, onların söylediklerine göğsün daralıyor.
   98      - O halde Rabbini hamd ile tesbih et. Ve secde edenlerden ol.
    99      - Ve sana ölüm gelinceye kadar Rabbine ibadet et.

admin29.07.2013 - 21:06
16-NAHL Suresi türkçe meali

    1      - Allah'ın emri geldi, sakın onu acele edip istemeyiniz. Allah, müşriklerin      koştukları ortaklardan münezzeh ve yücedir.
   2      - Kendi emrinden ruh (vahiy) ile melekleri, kullarından dilediği peygamberlere      indirip şu gerçeği insanlara bildirin, buyuruyor: Benden başka hiçbir ilâh      yoktur. Ancak benden korkun.
   3      - Allah gökleri ve yeri hikmeti ile yarattı. O, kâfirlerin ortak koştukları      şeylerden çok yücedir.
   4      - O, insanı bir meniden (spermadan) yarattı. Bir de bakarsın ki o, Rabbine      karşı apaçık bir düşmandır.
   5      - Hayvanları da O yarattı. Onlarda sizi ısıtacak şeyler ve birçok faydalar      vardır. Ve siz onlardan bir kısmını da yersiniz.
   6      - O hayvanları, akşam vakti getirirken ve sabahleyin salarken, onlarda sizin      için bir güzellik ve zevk vardır.
   7      - Bu hayvanlar, ancak güçlükle varabileceğiniz bir memlekete yüklerinizi taşır.      Rabbiniz, şüphesiz çok şefkatlidir, çok merhametlidir.
   8      - Hem kendilerine binesiniz, hem de zinet olsun diye atları, katırları, ve      merkepleri yarattı. Ve şu anda bilemeyeceğiniz daha nice şeyler yaratacak.     
   9      - Doğru yolu göstermek Allah'a aittir. Onun eğrisi de vardır. Allah dileseydi,      sizin hepinizi hidayete erdirirdi.
   10      - Sizin için gökten su indiren O'dur. İçecek su ondandır; hayvanlarınızı otlattığınız      bitkiler de o su ile yetişir.
   11      - Allah, sizin için, o su ile ekin, zeytin, hurmalıklar, üzümler ve her çeşit      meyveleri bitirir. Şüphesiz ki bunda düşünecek bir topluluk için büyük bir      ibret vardır.(1)
   12      - Geceyi, gündüzü, güneşi ve ayı sizin hizmetinize O verdi. Bütün yıldızlar      da O'nun emrine boyun eğmişlerdir. Şüphesiz ki bunda aklını kullanan bir toplum      için ibretler vardır.
    13      - Yeryüzünde sizin için yarattığı değişik renklerdeki şeyleri de sizin hizmetinize      sunmuştur. Elbette bunda öğüt alan kimseler için bir ibret vardır.


   14      - Yine denizden taze et (balık) yiyesiniz ve ondan takındığınız süs eşyasını      çıkarasınız diye, denizi emrinize veren Allah'tır. Gemilerin denizde suyu      yararak gittiklerini görüyorsun. Lütfundan rızık aramanız ve şükretmeniz için      Allah böyle yapmıştır.
   15      - Allah, yeryüzü sizi sarsmasın diye oraya sabit dağlar yerleştirdi. Yolunuzu      bulmanız için de nehirler ve yollar yarattı.
   16      - Daha birçok âlametler yarattı. İnsanlar geceleyin de Allah'ın yarattığı      yıldızlarla yönlerini bulurlar.
   17      - Hiç yaratan (Allah), yaratmayan (putlar) gibi olur mu? Artık siz düşünmez      misiniz?
   18      - Halbuki Allah'ın nimetlerini teker teker saymaya kalkışsanız, onları sayamazsınız.      Muhakkak ki Allah çok bağışlayıcıdır, çok merhametlidir.
    19      - Allah, gizlediğinizi de açıkladığınızı da bilir.
   20      - Kâfirlerin Allah'tan başka yalvardıkları (putlar) ise, hiçbir şey yaratamazlar.      Çünkü onlar, kendileri yaratılmışlardır.
   21      - O putlar, hep ölüdürler, diri değildirler ve insanların öldükten sonra ne      zaman dirileceklerini de bilmezler.
   22      - İlâhınız bir tek ilâhtır. Bununla beraber ahirete inanmayanların kalbleri      inkârcı, kendileri de böbürlenen kimselerdir.
   23      - Şüphesiz ki Allah, onların gizlediklerini de açığa vurduklarını da bilir.      Doğrusu Allah, kendilerini büyük görüp hakkı kabul etmeyenleri sevmez.
   24      - Onlara: "Rabbiniz ne indirdi? denildiği zaman "Öncekilerin efsanelerini"      dediler.
    25      - Bunu söylemelerinin sebebi şu: Kıyamet günü, kendi günahlarını tam olarak      yüklendikten başka, bilgisizlikleri yüzünden saptırmakta oldukları kimselerin      günahlarından bir kısmını da yükleneceklerdir. Dikkat edin, yüklendikleri      günah ne kötüdür!
   26      - Onlardan öncekiler de tuzak kurdular. Fakat Allah onların binalarını temelinden      sarstı, çatı tepelerinden üzerlerine çöktü ve azap onlara farkedemedikleri      bir yönden geldi.
   27      - Sonra kıyamet günü Allah, O kâfirleri rezil rüsvay edecek ve diyecek ki:      "Hani uğrunda müminlere karşı düşman kesildiğiniz ortaklarım nerede?" Kendilerine      ilim verilmiş olanlar: "Şüphesiz bugünün rezilliği ve kötülüğü kâfirleredir."      diyeceklerdir.
   28      - (O kâfirler), kendilerine zulmetmiş kimseler olarak, meleklerin, canlarını      aldıkları kimselerdir. O vakit onlar şöyle diyerek teslim olurlar: "Biz, bir      kötülükten dolayı yapmıyorduk." (Onlara): "Hayır, Allah sizin ne maksatla      yaptığınızı elbette çok iyi bilendir."
   29      - "O halde içinde ebedî kalacağınız cehennemin kapılarından girin" denir.      Kibirlenenlerin yeri ne kötüdür!
   30      - Kötülüklerden sakınanlara: "Rabbiniz ne indirdi?" denilince: "Hayır indirdi"      derler. Bu dünyada güzel amel işleyenlere güzel bir mükafat var. Elbette ahiret      yurdu ise daha hayırlıdır. Allah'tan korkanların yurdu ne güzeldir!
   31      - O girecekleri yer, Adn cennetleridir ki, altından ırmaklar akar. Orada Allah'tan      korkanlara diledikleri nimetler vardır. İşte Allah, takva sahiplerini böyle      mükafatlandırır.
   32      - Takva sahipleri o kimselerdir ki, melekler, canlarını hoş ve rahat halde      alırlar. "Selam size, yapmış olduğunuz güzel işlerin mükafatı olarak girin      cennet'e..." derler.
   33      - Ancak kendilerine, ruhlarını alacak meleklerin gelmesini veya Rabbinin azab      emrinin (kıyametin) gelip çatmasını bekliyorlar! Kendilerinden öncekiler de      böyle yapmışlardı. Allah onlara zulmetmedi, fakat onlar kendilerine zulmetmişlerdi.     
   34      - Bunun için, sonunda yaptıklarının cezası başlarına felaket oldu ve alay      edip durdukları o azap, kendilerini kuşattı.
   35      - Allah'a ortak koşanlar dediler ki: "Allah dileseydi, ne biz, ne atalarımız      O'ndan başka hiçbir şeye tapmazdık ve O'nun emri dışında hiçbir şeyi haram      kılmazdık" Kendilerinden öncekiler de böyle yaptılar. Buna karşı peygamberlerin      vazifesi, ancak açık-seçik bir tebliğden, ibarettir.
   36      - Andolsun ki biz her ümmete, "Allah'a ibadet edin ve putlara tapmaktan sakının."      diye bir peygamber gönderdik. Allah, bu ümmetlerden bir kısmına hidayet etti,      bir kısmına da sapıklık hak olmuştur. Şimdi yer yüzünde bir gezip dolaşın      da bakın ki, peygamberleri yalanlayanların sonunun ne olduğunu bir görün?     
   37      - (Ey Muhammed!) Sen o kâfirlerin hidayete ermelerini ne kadar istesen de      Allah, saptırdığı kimseyi hidayete erdirmez. Onların hiçbir yardımcısı da      yoktur.
    38      - Kâfirler, "Allah ölen kimseyi diriltmez." diye en kuvvetli yeminleriyle      Allah'a yemin ettiler. Hayır, bu ölüleri diriltmek, Allah'ın kendisine karşı      bir vaadidir. Ancak insanların çoğu bunu bilmezler.
    39      - Allah ölüleri diriltecek ki, o kâfirlerin, hakkında ihtilaf ettikleri şeyi      onlara açıkça göstersin ve bunu inkâr edenler kendilerinin yalancı olduklarını      bilsinler.
   40      - Biz bir şeyi dilediğimiz zaman, ona sözümüz sadece "ol" dememizdir. O da      hemen oluverir.
    41      - Zulme uğradıktan sonra Allah yolunda hicret edenlere gelince, biz dünyada      mutlaka onları güzel bir yere yerleştiririz. Halbuki bilirlerse ahiretin mükafatı      elbette daha büyüktür.
   42      - O Muhacirler, müşriklerin eziyetlerine sabredenler ve Rablerine tevekkül      edenlerdir.
   43      - (Ey Peygamber!) Senden önce de, kendilerine vahyettiğimiz erkeklerden başkasını      peygamber olarak göndermedik. Eğer bunu bilmiyorsanız Tevrat ve İncil âlimlerine      sorun.
   44      - Biz o peygamberleri mucizelerle ve kitaplarla gönderdik. Ey Peygamberim!      Sana da Kur'ân'ı indirdik ki, insanlara vahyedileni açıklayasın. Belki onlar      da düşünürler.
    45      - Sinsice kötü tuzaklar kuranlar, Allah'ın kendilerini yerin dibine geçiremeyeceğinden,      yahut bilemeyecekleri bir yerden azabın gelmeyeceğinden emin mi oldular?
   46      - Yahut (rızık için) dolaşıp dururlarken (Allah'ın azabının) kendilerini yakalayıvermesinden      emin mi oldular? Üstelik onlar, azabı engelleyici de değillerdir.
   47      - Yahut ta kendilerini azar azar yakalayıp helak etmesinden emin mi oldular?      Şüphesiz Rabbiniz çok şefkatlidir, çok merhametlidir.
   48      - Onlar, Allah'ın yarattığı birtakım şeyleri görmediler mi ki? Gölgeleri Allah'ın      kudretine boyun eğip secde ederek, sağa sola döner, dolaşır.
   49      - Göklerde ve yer yüzünde bulunan canlılar ve bütün melekler, kibirlenmeden      Allah'a secde ederler.
   50      - Kendilerine hakim olan Rabblerinden korkarlar ve emrolundukları her şeyi      yaparlar.
    51      - Allah, buyurmuştur ki: İki ilâh edinmeyin. O, ancak bir ilâhdır. Onun için      yalnız benden korkun.
    52      - Göklerde ve yerde olan her şey yalnız O'nundur. Din de daima O'nundur. Böyle      iken, siz Allah'tan başkasından mı korkarsınız?
    54      - Sonra Allah bu sıkıntıyı sizden kaldırdığı zaman, bir de bakarsınız ki,      içinizden bir topluluk, hemen Rablerine ortak koşarlar.
    55      - Bunu kendilerine verdiğimiz nimete nankörlük etmek için yaparlar. Şimdi      eğlenin bakalım! Fakat yakında bileceksiniz.
    56      - Bir de müşrikler kendilerine rızık olarak verdiğimiz şeylerden tutuyorlar      mahiyetini bilmedikleri şeylere (putlara) pay ayırıyorlar. Allah'a andolsun      ki, siz bu yaptığınız iftiralardan mutlaka hesaba çekileceksiniz.
   57      - Onlar, Allah'a kızlar isnad ediyorlar. O, bundan münezzehtir. Kendilerine      ise erkek çocukları isnad ederler.
   58      - Halbuki onlardan birine, kız doğum haberi müjdelendiği zaman içi öfkeyle      dolar, yüzü kapkara kesilir.
   59      - Kendisine verilen müjdenin kötülüğü, dolayısıyla kavminden gizlenir. Şimdi      acaba o çocuğu zillet ve horluğa katlanarak saklayacak mı? Yoksa toprağa mı      gömecek? Dikkat edin verdikleri hüküm ne kötüdür!
   60      - Ahirete iman etmeyenler için kötü sıfatlar var. En yüce sıfatlar ise, Allah'ındır.      O çok güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir.
   61      - Eğer Allah insanları zulümleri yüzünden hesaba çekseydi, yeryüzünde kımıldayan      tek canlı bırakmazdı. Fakat Allah onları, belli bir vakte kadar erteler. Müddetleri      (ecelleri) geldiği zaman, onu ne bir saat erteleyebilirler, ne de öne alabilirler.
    62      - Müşrikler, kendilerinin hoşlanmadıkları şeyleri, Allah'a isnad ediyorlar.      Dilleri, en güzel şeylerin kendilerine ait olduğunu yalan yere durmadan söyler.      Hiç şüphesiz onlar için, sadece ateş vardır. Oraya en önde gidip kalacaklardır.
    63      - Allah'a yemin olsun ki, biz senden önce bir çok ümmetlere peygamberler gönderdik.      Ne var ki şeytan, onlara amellerini bezeyip süslü gösterdi. Bugün de o şeytan,      kâfirlerin dostudur. Onlar için acı bir azab vardır.
    64      - (Ey Resulüm!) Biz, sana bu kitabı (Kur'ânı) sırf hakkında ihtilafa düştükleri      şeyi insanlara açıklaman için ve iman edecek topluma bir hidayet, bir rahmet      olsun diye indirdik.
   65      - Allah gökten bir su indirdi ve onunla yeryüzüne ölümünden sonra hayat verdi.      Şüphesiz ki bunda dinleyen bir millet için büyük bir ibret vardır.
    66      - Gerçekten süt veren hayvanlarda da size bir ibret vardır. Size işkembelerindeki      yem artıklarıyla kandan meydana gelen, içenlere içimi kolay halis bir süt      içirmekteyiz.
    67      - Hurma ve üzüm ağaçlarının meyvalarından da hem içki, hem de güzel gıdalar      edinirsiniz. Şüphesiz ki bunda aklını kullanan kimseler için büyük bir ibret      vardır.
    68      - Senin Rabbin bal arısına şöyle vahyetti: Dağlardan, ağaçlardan ve insanların      kuracakları kovanlardan kendine evler edin.
   69      - Sonra meyvaların hepsinden ye de, Rabbinin (sana) kolay kıldığı yollara      gir, diye ilham etti. Onların karınlarından renkleri çeşitli bir bal çıkar      ki, onda insanlar için şifâ vardır. Şüphesiz ki bunda düşünen bir millet için,      büyük bir ibret vardır.
    70      - Allah, sizi yarattı, sonra da sizi öldürecektir. İçinizden kimi de, biraz      bilgiden sonra eşyayı önceki bildiği gibi bilmesin diye, ömrün en kötü çağına      kadar yaşatılır. Şüphesiz ki Allah çok bilgili ve büyük kudret sahibidir.     
   71      - Allah, rızık yönünden bir kısmınızı diğerlerinden üstün kıldı. Kendilerine      bol rızık verilenler, rızıklarını ellerinin altındakilere vermiyorlar ki,      onda eşit olsunlar. Durum böyle iken Allah'ın nimetini inkâr mı ediyorlar?     
   72      - Allah, size kendi cinsinizden eşler, o eşlerinizden de oğullar ve torunlar      yarattı. Sizi helal ve güzel gıdalarla rızıklandırdı. Onlar, hâlâ batıla mı      inanıyorlar? ve Allah'ın nimetini inkâr mı ediyorlar?
   73      - Müşrikler, Allah'ı bırakıp, göklerden ve yerden kendileri için hiçbir rızka      sahip olmayan ve sahip olmaya da güçleri yetmeyen şeylere taparlar.
   74      - Artık Allah'a ortaklar koşmayın. Çünkü Allah, (eşi bulunmadığını) bilir,      siz bilmezsiniz.
   75      - Allah, hiçbir şeye gücü yetmeyen, başkasının malı olmuş bir köle ile, kendisine      güzel bir rızık verilen ve o rızıkdan gizli ve açık olarak harcayan hür bir      insanı misal verdi. Hiç bunlar eşit olur mu? Bütün hamd Allah'a mahsustur.      Doğrusu insanların çoğu bilmezler.
   76      - Allah şu iki adamı da misal verdi: Bunlardan biri dilsizdir, hiçbir şeye      gücü yetmez; efendisine bir yüktür. Onu nereye gönderse bir hayır getiremez.      Şimdi, bu adamla, adaletle emreden ve doğru yolda bulunan adam eşit olur mu?     
   77      - Göklerin ve yerin gaybını bilmek Allah'a aittir. Kıyametin kopuşu yalnız      bir göz kırpması veya daha az bir zamandan başkası değildir. Şüphesiz Allah      her şeye kadirdir.
    78      - Allah sizi annelerinizin karnından çıkardığı zaman hiçbir şey bilmiyordunuz.      Şükredesiniz diye size işitme (duygusu), gözler ve gönüller verdi.
   79      - Göğün boşluğunda Allah'ın emrine boyun eğdirilerek uçuşan kuşlara bakmadılar      mı? Şüphesiz bunda inanan bir toplum için âyetler (ibretler) vardır.
   80      - Allah size evlerinizden bir huzur ve dinlenme yeri yaptı. Hayvanların derilerinden      gerek yolculuğunuzda ve gerekse konaklama zamanlarınızda kolayca taşıyacağınız      hafif evler (çadırlar v.s.) ve yünlerinden, yapağılarından ve kıllarından      bir süreye kadar (giyinecek, kuşanacak, serilecek ve döşenecek) bir eşya ve      ticaret malı yaptı.
   81      - Allah, yarattıklarından sizin için gölgeler yaptı ve sizin için dağlarda      barınaklar yarattı. Sizi sıcaktan koruyacak elbiseler ve savaşta sizi koruyan      elbiseler (zırhlar) yarattı. İşte böylece Allah müslüman olasınız diye üzerinize      nimetini tamamlamaktadır.
    82      - Buna rağmen eğer yüz çevirirlerse, ey Muhammed! Artık sana düşen sadece      açık bir şekilde tebliğden ibarettir.
   83      - Hem Allah'ın nimetini bilirler, sonra da onu inkâr ederler. Onların çoğu      kâfir kimselerdir.
   84      - Her ümmetten bir şahid getireceğimiz gün, artık kâfirlere ne izin verilecek,      ne de onlardan özür dilemeleri istenecektir.
   85      - O zulmedenler, azabı gördükleri zaman, artık onlardan ne azab hafifletilir,      ne de onlara süre verilir.
   86      - Ve o Allah'a ortak koşanlar, ortak koştuklarını (putları) gördükleri zaman:      "Rabbimiz! İşte bunlar, seni bırakıp da kendilerine taptığımız ortaklarımızdır"      diyecekler. Koştukları ortaklar da onlara; "Siz mutlaka yalancılarsınız" diye      söz atarlar.
   87      - O gün Allah'a teslim bayrağını çekerler, bütün o uydurdukları şeyler kendilerini      bırakıp kaybolup gitmişlerdir.
   88      - İnkâr eden ve (insanları) Allah yolundan çevirenler, diğer kimseleri de      bozdukları için onlara azab üstüne azab artırdık.
   89      - Biz o gün, her ümmet içinde, kendilerinden kendi üzerlerine bir şahit göndereceğiz.      Seni de onların üzerine şahit getireceğiz. Bu kitabı da, her şeyi açıklayan      ve müslümanlara doğruyu gösteren bir rehber, bir rahmet kaynağı ve bir müjdeleyici      olarak indirdik.
   90      - Şüphesiz ki Allah, size adaleti, iyilik yapmayı ve yakınlara bakmayı emreder;      hayasızlıktan, fenalıktan ve azgınlıktan nehyeder. Öğüt almanız için size      böyle öğüt verir.
   91      - Bir de anlaşma yaptığınızda Allah'ın ahdini yerine getirin ve pekiştirdikten      sonra yeminleri bozmayın. Allah'ı üzerinize şahid tuttuğunuz halde, nasıl      olur da bozarsınız! Şüphesiz ki Allah yaptıklarınızı bilir.
    92      - Bir ümmet, diğer bir ümmetten (sayıca ve malca) daha çok olduğu için, yeminlerinizi      aranızda aldatma vasıtası yaparak, ipliğini sağlamca eğirdikten sonra onu      söküp bozmaya çalışan kadın gibi olmayın. Allah sizi bununla imtihan eder      ve şüphesiz hakkında ihtilaf ettiğiniz şeyleri kıyamet günü size mutlaka açıklayacaktır.     
   93      - Allah dileseydi elbette hepinizi tek bir ümmet yapardı. Fakat Allah dilediğini      saptırır ve dilediğine de hidayet verir. Şüphesiz ki, (kıyamet gününde) bütün      yaptıklarınızdan sorumlu tutulacaksınız.
   94      - Yeminlerinizi aranızda aldatma ve fesada vasıta edinmeyin, sonra sağlam      basmışken bir ayak kayar da Allah yolundan saptığınız için, dünyada kötü azabı      tadarsınız. Ahirette de size büyük bir azab olur.
    95      - Allah'ın ahdini az bir bedel karşılığında değişmeyin. Eğer bilirseniz muhakkak      ki Allah katındaki sevap sizin için daha hayırlıdır.
    96      - Sizin yanınızdaki dünya malı tükenir, Allah'ın katındakiler ise tükenmez.      Muhakkak ki biz, Allah yolunda sabredenleri, yaptıkları amelin daha güzeliyle      mükafatlandıracağız.
   97      - Erkekten ve dişiden, mümin olarak kim iyi amel işlerse muhakkak onu güzel      bir hayat ile yaşatacağız ve yapmakta oldukları amellerin daha güzeliyle mükafatlarını      elbette vereceğiz.
    98      - Şimdi Kur'ân okumak istediğin zaman önce o kovulmuş şeytandan Allah'a sığın.     
   99      - Şüphesiz ki iman edip de Rablerine tevekkül edenler üzerinde o şeytanın      hiçbir nüfuzu yoktur.
   100      - Şeytanın nüfuzu, ancak onu dost edinenlere ve Allah'a ortak koşanlaradır.     
   101      - Biz bir âyeti değiştirip yerine başka bir âyet getirdiğimiz zaman Allah      ne indirdiğini pek iyi bilmiş iken kâfirler Peygambere: "Sen, ancak bir iftiracısın"      dediler. Hayır öyle değil; onların çoğu bilmezler.
   102      - (Ey Muhammed!) Onlara de ki: "Kur'ân'ı Cebrail, iman edenlere sebat vermek,      müslümanlara bir hidayet ve bir müjde olmak için Rabbinin katından hak olarak      indirdi.
    103      - Muhakkak biliyoruz ki kâfirler: "Kur'ân'ı Muhammed'e bir insan öğretiyor"      diyorlar. Peygambere öğretiyor zannında bulundukları kimsenin dili yabancıdır.      Bu Kur'ân ise apaçık bir Arapçadır.
    104      - Allah'ın âyetlerine iman etmeyenleri, muhakkak ki Allah hidayete erdirmez      ve onlara can yakıcı bir azab vardır.
   105      - Yalanı ancak Allah'ın âyetlerine inanmayanlar uydurur. İşte onlar yalancıların      ta kendileridir.
   106      - Kalbi iman ile sükûnet bulduğu halde (dinden dönmeye) zorlananlar dışında,      her kim imanından sonra küfre kalbini açarsa, mutlaka onların üzerine Allah'tan      bir gazab gelir ve kendilerine çok büyük bir azab vardır.
   107      - Bu (azab) şundan dolayıdır ki, onlar, dünya hayatını sevmiş ve onu ahirete      tercih etmişlerdir. Allah da kâfirler topluluğunu hidayete erdirmez.
    108      - Bunlar, o kimselerdir ki; Allah kalblerini, kulaklarını ve gözlerini mühürlemiştir.      Ve onlar, gafillerin ta kendileridir.
   109      - Hiç şüphesiz onlar, ahirette perişan olup hüsrana uğrayanların ta kendileridir.     
   110      - Sonra şüphesiz Rabbin, eziyet edildikten sonra hicret eden, sonra cihad      eden ve sabreden kimselerin yardımcısıdır. Bunlardan sonra Rabbin elbette      çok bağışlayıcıdır, çok merhametlidir.
   111      - O gün, herkes nefsini kurtarmak için uğraşarak gelir ve herkese yaptığı      işin karşılığı tamamiyle ödenir ve hiç kimseye de zulmedilmez.
    112      - Allah bir şehri misal olarak verdi: Bu şehir güvenli, huzurlu idi, Oraya      her yerden rızkı bol bol geliyordu. Ne var ki onlar Allah'ın nimetlerine karşı      nankörlük ettiler. Allah da onlara, yaptıkları işler yüzünden açlık ve korku      elbisesini (felâketini) tattırdı.
   113      - Andolsun ki, onlara içlerinden bir peygamber geldi de onu yalanladılar.      Bunun üzerine zulüm yaparlarken azab da onları yakalayıverdi.
   114      - Artık Allah'ın size rızık olarak verdiği şeylerden helal ve temiz olarak      yiyin. Allah'ın nimetine şükredin, eğer gerçekten O'na ibadet edecekseniz.     
   115      - O size ancak ölü hayvanı, kanı, domuz etini ve Allah'tan başkası adına kesilenleri      haram kıldı. Her kim bu haram şeyleri yemeye mecbur kalırsa (başkasının hakkına)      saldırmadan ve aşırı gitmeden yiyebilir. Şüphesiz Allah, çok bağışlayıcıdır,      çok merhametlidir.
   116      - Dillerinizin yalan vasfetmesi ile: "Şu helaldir, şu haramdır" demeyin; aksi      halde Allah'a iftira etmiş olursunuz. Şüphesiz Allah'a yalan uyduranlar asla      kurtulamazlar.
   117      - Onlar için dünyada pek az bir menfaat var, ahirette ise çok acıklı bir azab      vardır.
   118      - Sana anlattıklarımızı, daha önce yahudilere de haram kılmıştık. Biz onlara      zulmetmemiştik. Fakat onlar kendi kendilerine zulmetmişlerdi.
   119      - Sonra şüphe yok ki Rabbin, bir cahillikle günah işleyip ardından tevbe eden      ve durumunu düzelten kimseleri bağışlar. Şüphesiz ki Rabbin, bu tevbeden sonra      Gafurdur, Rahîmdir (çok bağışlayıcıdır, çok merhametlidir.)
   120      - Şüphesiz İbrahim Allah'a itaat eden, Hakk'a yönelen bir önderdi. Ve hiçbir      zaman müşriklerden olmadı.
   121      - Allah'ın nimetlerine şükredendi. Allah onu seçmiş ve doğru yola iletmişti.     
   122      - Ve biz ona (İbrahim'e) iyilik verdik. Şüphesiz ki o, ahirette de salihlerdendir.     
   123      - Sonra da (ey Muhammed!) sana: "Hakk'a yönelen ve müşriklerden olmayan İbrahim'in      dinine tabi ol" diye vahyettik.
   124      - Cumartesi günü (avlanmamak), ancak onda ihtilafa düşenlere farz kılındı.      Şüphesiz Rabbin onların ihtilaf edip durdukları şeyler hakkında kıyamet günü,      aralarında elbette hükmünü verecektir.
   125      - (Ey Resulüm!) Rabbinin yoluna hikmetle ve güzel öğütle çağır! Ve onlarla      en güzel şekilde mücadele et. Şüphesiz Rabbin kendi yolundan sapanları en      iyi bilendir ve O, hidayete kavuşanları da en iyi bilendir.
   126      - Eğer (bir suçtan dolayı) ceza verecek olursanız size yapılan azab ve cezanın      misli ile ceza verin. Ama sabrederseniz, elbette o, sabredenler için daha      hayırlıdır.
    127      - (Ey Peygamber!) Sabret! Sabrın da ancak Allah'ın yardımı iledir. Onlardan      dolayı üzülme! Kurdukları tuzaklardan telaş edip sıkıntıya düşme!
   128      - Şüphesiz Allah, takva sahipleri ile ve iyilikte bulunanlarla beraberdir.     
 

admin29.07.2013 - 21:07
17-İSRA süresi türkçe meali
   
   1      - Kulu Muhammed'i geceleyin, Mescid-i Haram'dan kendisine bazı âyetlerimizi      göstermek için, etrafını mübarek kıldığımız Mescid-i Aksâ'ya götüren Allah,      her türlü noksan sıfatlardan münezzehtir. Şüphesiz ki her şeyi hakkıyla işiten,      hakkıyla gören O'dur.
   2      - Musa'ya da kitap verdik ve beni bırakıp başkasını vekil edinmeyiniz diye      onu İsrail oğulları için bir hidayet rehberi kıldık.
   3      - Ey Nuh'la beraber gemiye taşıyarak kurtardığımız kimselerin soyundan olanlar!      Doğrusu o çok şükredici bir kuldu.
    4      - Biz İsrailoğulları'na Tevrat'ta şu hükmü verdik: "Muhakkak siz, yeryüzünde      iki defa fesat çıkaracaksınız ve muhakkak büyük bir yükselişle yükseleceksiniz."     
   5      - Birincisinin zamanı gelince,üzerinize güçlü kuvvetli kullarımızı gönderdik.      Onlar, evlerin aralarına girip araştırdılar. Bu yerine getirilmesi gereken      bir vaad idi.
    6      - Sonra sizi tekrar o istilacılar üzerine galip kıldık ve size mallarla ve      oğullarla yardım ettik. Ve toplum olarak sizin sayınızı artırdık.
   7      - Eğer iyilik ederseniz, kendinize iyilik etmiş olursunuz ve eğer kötülük      ederseniz yine kendinizedir. Artık diğer fesadınızın zamanı gelince, yüzlerinizi      üzüntüye sokmaları, kötülük yapmaları ve ilk kez girdikleri gibi yine Beyt-i      Makdis'e girmeleri, ele geçirdikleri yerleri mahvetmeleri için onları tekrar      göndereceğiz.
   8      - Olur ki Rabbiniz size merhamet eder. Ama siz tekrar dönerseniz biz de döneriz.      Cehennemi, kâfirler için kuşatıcı bir zindan yaptık.
    9      - Şüphesiz ki bu Kur'ân, insanları en doğru ve en sağlam yola iletir ve salih      amel işleyen müminlere büyük bir ecir olduğunu müjdeler.
   10-      Ahirete inanmayanlara da can yakıcı bir azab hazırlamışızdır.
    11      - İnsan, hayrın gelmesine dua ettiği gibi kötülüğün gelmesine de dua eder.      İnsan pek acelecidir.
   12      - Biz geceyi ve gündüzü varlığımıza delalet eden birer delil kıldık. Sonra      Rabbinizden bir lütuf aramanız, yılların sayısını ve hesabını bilmeniz için      gecenin karanlığını silip (yerine) eşyayı aydınlatan gündüzün aydınlığını      getirdik. İşte biz her şeyi uzun uzadıya anlattık.
   13      - Her insanın amel defterini boynuna doladık, kıyamet günü açılmış bulacağı      kitabı önüne çıkarırız.


   14      - "Kitabını oku! Bugün hesap görücü olarak sana nefsin yeter!" deriz.
   15      - Kim doğru yola gelirse sırf kendi iyiliği için gelir. Kim de saparsa ancak      kendi aleyhine sapar. Hiçbir günahkar başkasının günah yükünü çekmez. Biz      bir Peygamber göndermedikçe, hiç kimseye azab edecek değiliz.
   16      - Biz bir ülkeyi yok etmek istediğimiz zaman, şımarık varlıklılarına emrederiz,      onlar itaat etmeyip orada kötülük işlerler. Böylece, o ülke helaka müstahak      olur, biz de onu yerle bir ederiz.
   17      - Hem Nuh'tan sonra nice nesilleri helak ettik. Kullarının günahlarını bilmek      ve görmekte Rabbin yeter.
    18      - Her kim peşin isterse, dünyada ona, istediğimiz kimseye, dilediğimiz kadarını      peşin veririz. Sonra ona cehennemi hazırlarız; kınanmış ve (rahmetimizden)      kovulmuş olarak oraya girer.
   19      - Kim de ahireti isterse ve mümin olarak kendine yaraşır bir çaba ile onun      için çalışırsa, öylelerinin çalışmalarının karşılığı verilir.
   20      - Hepsine; (dünyayı isteyenlere de, ahireti isteyenlere de) Rabbinin ihsanından      veririz. Rabbinin ihsanı kısıtlanmış değildir.
   21      - Bak! Onların bir kısmını diğerine nasıl üstün kıldık! Elbette ahiret, hem      dereceler bakımından daha büyüktür, hem de üstünlük bakımından daha büyüktür.     
   22      - Allah ile birlikte başka bir ilâh edinme! Yoksa kınanmış ve yalnız başına      bırakılmış olarak oturup kalırsın.
   23      - Rabbin kesin olarak şunları emretti: Ancak kendisine ibadet edin, anne ve      babaya iyilik edin. Onlardan biri veya her ikisi senin yanında yaşlanırsa,      sakın onlara "öf" bile deme ve onları azarlama. İkisine de tatlı ve güzel      söz söyle.
   24      - İkisine de acıyarak tevazu kanatlarını indir. Ve şöyle de: "Ey Rabbim! Onların      beni küçükten terbiye edip yetiştirdikleri gibi, sen de kendilerine merhamet      et."
   25      - Rabbiniz içinizden geçenleri çok iyi bilir. Eğer iyi kimseler olursanız      elbette Allah çok tevbe edenleri bağışlayıcıdır.
   26      - Akrabaya, yoksula ve yolda kalmışa hakkını ver. Bununla beraber malını saçıp      savurma.
   27      - Çünkü (malını) saçıp savuranlar, şeytanların kardeşleridir. Şeytan ise Rabbine      karşı çok nankördür.
   28      - Eğer Rabbinden beklediğin bir rahmet (rızık) için, onlardan yüz çevirmek      mecburiyetinde kalırsan, o vakit de onlara yumuşak ve tatlı bir söz söyle.     
   29      - Elini boynuna asıp bağlama (cimri olma), hem de onu büsbütün açıp saçma      (israf etme); aksi halde kınanmış olursun ve eli boş açıkta kalırsın.
   30      - Gerçekten senin Rabbin, kullarından dilediğinin rızkını genişletir ve dilediğini      kısar. Şüphesiz ki Allah, kullarının durumlarından haberdardır, her şeyi görendir.     
   31      - Bir de geçim korkusuyla çocuklarınızı öldürmeyin, onlara da, size de rızkı      biz veririz. Şüphesiz ki onları öldürmek, çok büyük bir suçtur.
   32      - Zinaya da yaklaşmayın, çünkü o pek çirkindir ve kötü bir yoldur.
   33      - Haklı bir sebep olmadıkça, Allah'ın öldürülmesini haram kıldığı canı öldürmeyin.      Kim haksız yere öldürülürse, biz onun velisine bir yetki verdik. O da öldürmede      aşırı gitmesin. Çünkü ona (dinin kendisine verdiği yetki ile) yardım olunmuştur.     
   34      - Yetimin malına da yaklaşmayın. Ancak rüşdüne erinceye kadar en güzel bir      şekilde yaklaşabilirsiniz. Ahdi de yerine getirin. Çünkü verilen sözde elbette      sorumluluk bulunuyor.
    35      - Ölçtüğünüz zaman tam ölçün ve doğru terazi ile tartın. Bu hem daha hayırlıdır      ve sonuç itibariyle de daha güzeldir.
    36      - Bir de hiç bilmediğin bir şeyin ardına düşme! Çünkü kulak, göz, gönül, bunların      her biri yaptıklarından sorumludurlar.
   37      - Yeryüzünde kibir ve azametle yürüme! Çünkü sen asla yeri yaramazsın ve boyca      da dağlara erişemezsin.
    38      - Kötü olan bütün bu yasaklar, Rabbinizin sevmediği şeylerdir.
    39      - İşte bunlar, Rabbinin sana vahyettiği hikmetlerdendir. Sakın Allah'la beraber      başka bir ilâh uydurma. Aksi halde kötülenmiş ve Allah'-ın rahmetinden uzaklaştırılmış      olarak cehenneme atılırsın.
   40      - Rabbiniz, size oğulları tahsis etti de, kendisi meleklerden dişiler mi edindi?      Gerçekten siz çok büyük bir söz söylüyorsunuz.
    41      - Biz, bu Kur'ân'da akıllarını başlarına almaları için türlü şekillerde (ikaz      ve ihtarı) açıkladık. Fakat bu açıklamalar ancak onların nefretini artırmıştır.
    42      - (Ey Muhammed!) De ki: "Eğer dedikleri gibi Allah ile birlikte ilâhlar olsaydı,      o zaman bu ilâhlar Arş'ın sahibine bir yol ararlardı."
   43      - Allah, onların dediklerinden çok münezzeh ve çok yüksek, hem pek büyük bir      yükseklikle yücedir.
    44      - Yedi gök, yer ve bunların içinde bulunanlar, Allah'ı tesbih ederler. O'nu      hamd ile tesbih etmeyen hiçbir varlık yoktur. Fakat siz, onların tesbihlerini      iyi anlamazsınız. Şüphesiz O, halimdir çok bağışlayandır.
   45      - Sen Kur'ân'ı okuduğun zaman biz, seninle ahirete inanmayanların arasına      görünmez bir perde çekeriz.
   46      - Ve kalblerinin üzerine, Kur'ân'ı anlamalarına engel perdeler geçiririz ve      kulaklarına bir ağırlık veririz. Rabbini Kur'ân'da bir tek olarak andığın      zaman da ürkerek arkalarına döner kaçarlar.
   47      - Biz onların, seni dinlerken nasıl dinlediklerini çok iyi biliriz. Birbiriyle      fısıldaşırlarken de o zalimlerin: "Siz büyülenmiş bir adamdan başkasına uymuyorsunuz!"      dediklerini biz çok iyi biliriz.
    48      - Bak senin için nasıl misaller verdiler de bu yüzden nasıl sapıklığa düştüler!      Artık hak yolu bulmaya güçleri yetmez.
    49      - Bir de onlar dediler ki: "Biz, bir kemik yığını olduğumuz ve ufalanıp toz      olduğumuz vakit mi, gerçekten biz mi, yeni bir yaratılışla diriltileceğiz?     
   50      - De ki: "İster taş olun, ister demir..."
    51      - "İsterse gönlünüzde büyüyen başka bir yaratık olun, (Muhakkak öldürülecek      ve diriltileceksiniz.) "Onlar: "Bizi kim tekrar diriltecek?" diyecekler. De      ki: "Sizi ilk defa yaratmış olan o kudret sahibi." Sana başlarını sallayarak:      "Ne zamandır bu." diyecekler. De ki: "Yakın olması gerekir!".
    52      - (Allah) sizi çağıracağı gün, tam bir hürmetle onun emrine koşacaksınız ve      zannedeceksiniz ki, kabirlerinizde pek az bir müddet kaldınız.
   53      - Mümin kullarıma söyle de (kâfirlere) en güzel olan sözü söylesinler. Çünkü      şeytan aralarına fesat sokar. Şüphesiz şeytan, insan için apaçık bir düşmandır.     
   54      - Rabbiniz sizi çok daha iyi bilir. Dilerse tevbeniz sebebiyle size merhamet      eder, dilerse azab eder. Seni de onların üzerine vekil göndermedik.
    55      - Rabbin göklerde ve yerde olan kimselerin hepsini en iyi bilendir. Andolsun      ki biz, peygamberlerin kimini kimine üstün kıldık. Davud'a da Zebur'u verdik.     
   56      - De ki: "Allah'tan başka, ilâh olduğunu sandığınız şeyleri çağırın, size      yardım etsinler. Onlar, ne sizden sıkıntıyı kaldırabilirler, ne de değiştirebilirler.     
   57      - Onların yalvardıkları da, Rablerine daha yakın olmak için vesile ararlar.      Ve O'nun merhametini umarlar, azabından korkarlar. Çünkü Rabbinin azabı korkunçtur.
    58      - Hiç bir şehir (halkı) yoktur ki, kıyamet gününden önce biz onu helak etmeyelim,      yahut şiddetli bir azab ile azablandırmayalım. Bu, Kitap'ta (Levh-i Mahfuzda)      yazılıdır.
   59      - Bizi, âyetler (mucizeler) ve peygamber göndermekten alıkoyan şey, ancak      öncekilerin onları yalanlamış olmalarıdır. Semûd'a, açık bir mucize olarak      o dişi deveyi vermiştik de ona zulmetmişlerdi (deveyi boğazlayarak kendilerine      yazık etmişlerdi). Oysa biz, o mucizeleri ancak korkutmak için göndeririz.     
   60      - Vaktiyle sana şöyle vahyettiğimizi hatırla: "Şüphesiz Rabbin insanları kuşatmıştır."      (İsrâ gecesi) sana açıkça gösterdiğimiz o temâşâyı ve Kur'ân'da lanet edilen      ağacı da, yalnız insanlara bir imtihan için yapmışızdır. Biz onları, korkutuyoruz,      fakat bu onlara ancak büyük bir taşkınlıktan başka bir sonuç vermiyor.
   61      - (Yine unutma ki) Bir vakit meleklere: "Âdem'e secde edin" demiştik. İblis'ten      başka hepsi secde ettiler. O ise: "Ben bir çamurdan yarattığın kimseye mi      secde ederim?" demişti.
   62      - (Yine İblis) dedi ki: "Şu benden üstün kıldığını gördün mü? Yemin ederim      ki, eğer beni kıyamet gününe kadar ertelersen, pek azı hariç, onun zürriyetini      kendi buyruğum altına alacağım."
   63      - Allah buyurdu ki: "Haydi git! Onlardan kim sana uyarsa, şüphesiz ki, cezanız      cehennemdir, hem de mükemmel bir ceza. "
   64      - "Onlardan gücünün yettiğini yerinden oynat. Atlıların ve yayalarınla onların      üzerine yaygarayı bas! Mallarda ve çocuklarda onlara ortak ol! Ve onlara vaadlerde      bulun." Fakat şeytan onlara aldatmadan başka bir şey vaad etmez.
   65      - Doğrusu benim (ihlaslı) kullarım üzerinde senin hiçbir hakimiyetin yoktur.      Vekil olarak Rabbin yeter.
   66      - Rabbiniz, lütfundan nasib arayasınız diye, sizin için denizde gemileri yürüten      kudret sahibidir. Şüphesiz O, size çok merhametlidir.
   67      - Denizde başınıza bir felaket geldiği zaman, Allah'tan başka yalvardığınız      bütün putlar kaybolur. Allah sizi tehlikeden kurtarıp karaya çıkarınca da      yüz çevirirsiniz. Zaten insan çok nankördür.
   68      - (Denizden karaya çıktığınızda) O'nun sizi karada yerin dibine geçirmeyeceğinden,      yahut üzerinize taş yağdıran bir kasırga gördermeyeceğinden emin misiniz?      Sonra kendinize bir vekil de bulamazsınız.
   69      - Yoksa sizi tekrar denize döndürüp de üzerinize kasırgalar göndermeyeceğinden      ve böylece ettiğiniz nankörlük sebebiyle sizi boğmayacağından emin misiniz?      Sonra bu yaptığımıza karşı, bizim aleyhimize size yardım edecek bir koruyucu      bulamazsınız.
   70      - Andolsun ki biz, insanoğlunu şan ve şeref sahibi kıldık. Karada ve denizde      taşıtlara yükledik ve temiz yiyeceklerden onları rızıklandırdık. Onları yarattıklarımızın      birçoğundan üstün kıldık.
   71      - Kıyamet günü bütün insanları önderleriyle çağıracağız. O gün, kimin amel      defteri sağ eline verilirse, işte onlar kitaplarını okuyacaklar ve en küçük      bir haksızlığa uğratılmayacaklar.
    72      - Her kim bu dünyada (manen) kör ise ahirette de kördür. Ve gidişçe daha şaşkındır.     
   73      - (Ey Muhammed!) Az kalsın seni bile, sana vahyettiğimizden başkasını bize      karşı iftira edesin diye, fitneye düşüreceklerdi ve o takdirde seni dost edineceklerdi.     
   74      - Eğer biz sana sebat vermemiş olsaydık, nerdeyse sen onlara birazcık meyledecektin.
   75      - O takdirde, muhakkak hayatın da, ölümün de azabını sana kat kat tattırırdık.      Sonra bize karşı kendin için hiçbir yardımcı bulamazdın.
   76      - (Ey Muhammed!) Yakında seni yurdundan çıkarmak için, muhakkak ki rahatsız      edecekler ve o takdirde onlar da senin ardından pek az kalacaklardır.
    77      - Bu, senden önce gönderdiğimiz bütün peygamberlerimiz hakkındaki sünnetimizdir.      Bizim sünnetimizde herhangi bir değişme göremezsin.
   78      - Güneşin batıya kaymasından, gecenin karanlığına kadar (belirli vakitlerde)      gereği üzere namazı kıl, bir de sabah namazını kıl. Çünkü sabah namazında,      gece ve gündüz melekleri hazır bulunur.
    79      - Gecenin bir kısmında da sadece sana mahsus bir nafile olmak üzere uykudan      kalk, Kur'ân ile teheccüd namazı kıl, Rabbinin seni bir makam-ı mahmuda (şefaat      makamına) göndermesi kesindir.
    80      - (Ey Muhammed!) De ki: "Rabbim! Beni, takdir ettiğin yere gönül rahatlığı      ve huzur içinde koy ve çıkacağım yerden de dürüstlükle ve selametle çıkmamı      sağla. Bana katından yardım edici bir kuvvet ver."
   81      - (Ey Muhammed!) De ki: "Hak geldi, batıl yok oldu. Elbette batıl yok olmaya      mahkumdur."
   82      - Biz Kur'ân'dan, iman edenler için bir şifa ve rahmet kaynağı olan âyetler      indiriyoruz. Zalimlerin de ancak zararını artırır.
    83      - Biz insana nimet verdiğimiz zaman, Allah'ı anmaktan yüz çevirip uzaklaşır.      Ona fenalık dokununca da ümitsizliğe kapılır.
    84      - De ki: "Herkes bulunduğu hal ve niyetine göre iş yapar. Bu durumda kimin      en doğru yolda olduğunu Rabbiniz daha iyi bilir."
   85      - Ey Muhammed! Sana ruhtan soruyorlar. De ki: "Ruh Rabbimin bildiği bir iştir      ve size ilimden ancak az bir şey verilmiştir."
   86      - Yemin olsun ki, dilersek sana vahyettiğimizi ortadan kaldırırız; sonra bize      karşı kendine bir vekil (koruyucu) bulamazsın.
   87      - Fakat Rabbinden bir rahmet olarak (biz bunu yapmadık). Gerçekten O'nun senin      üzerindeki lütfu çok büyüktür.
    88      - Ey Muhammed! De ki: "Yemin olsun, eğer insanlar ve cinler bu Kur'ân'ın benzerini      getirmek üzere toplansalar ve birbirlerine yardımcı olsalar bile, yine onun      bir benzerini meydana getiremeyeceklerdir."
    89      - Yemin olsun ki biz bu Kur'ân'da insanlar için çeşitli misaller vermişizdir.      Yine de insanların çoğu inkârlarında ısrar ederler.
   90      - Kâfirler şöyle dediler: "Sen, bizim için yerden suyu kesilmeyen bir kaynak      fışkırtmadıkça sana asla inanmayacağız."
    91      - "Veyahut hurmalıklardan ve üzümlüklerden senin bir bahçen olsun da ortasından      şarıl şarıl ırmaklar akıtmalısın."
   92      - "Yahut söyleyip zannettiğin gibi, göğü başımıza parça parça düşüresin veya      Allah'ı ve melekleri söylediğine şahit getiresin. "
   93      - "Yahut altından bir evin olsun, ya da göğe çıkmalısın. Ona çıktığına da      asla inanmayız. Ta ki bize, okuyacağımız bir kitap indiresin." De ki: "Rabbimi      tenzih ederim. Nihayet ben de, peygamber olan bir insandan başka bir şey değilim."
    94      - Kendilerine doğru yolu gösteren peygamber gelince, insanların iman etmelerine      engel olan sebep sadece: "Allah bir insanı mı Peygamber gönderdi?" demeleridir.     
   95      - (Ey Muhammed! Mekkelilere) şöyle de: "Eğer yeryüzünde huzur içinde yürüyüp      duran melekler olsaydı, elbette onlara gökten peygamber olarak bir melek indirirdik."     
   96      - De ki: "Benimle sizin aranızda şahit olarak Allah yeter. Çünkü O, kullarının      yaptığından haberdardır, yaptıklarını çok iyi görendir."
    97      - Allah kime hidayet verirse, o doğru yoldadır. Kimi de hidayetten uzak tutarsa,      artık bunlar için Allah'tan başka hiçbir yardımcı bulamazsın. Ve biz, o kâfirleri      kıyamet günü kör, dilsiz ve sağır oldukları halde, yüzleri üstü sürünerek      haşredeceğiz. Varacakları yer cehennemdir; ateşi dindikçe onun ateşini artırırız.     
   98      - Bu onların cezasıdır! Çünkü onlar, âyetlerimizi inkâr etmişler ve: "Sahi      bizler, bir yığın kemik ve ufalanmış toz olduğumuz zaman mı, yeni bir yaratılışla      diriltilmiş olacağız?" demişlerdir.
   99      - Onlar, gökleri ve yeri yaratan Allah'ın, kendilerinin aynı olan insanları      yaratmaya da kadir olduğunu görüp bilmediler mi? Allah onlar için şüphe edilmeyen      bir vâde takdir etmiştir. Fakat zalimler, inkârlarında yine de ısrar ederler.     
   100      - (Ey Muhammed!) De ki: "Eğer siz Rabbimin rahmet hazinelerine sahip olsaydınız,      fakirlik korkusunu yine de elden bırakmazdınız." Doğrusu insan çok cimridir.     
   101      - Andolsun biz Musa'ya apaçık dokuz mucize verdik. (Ey Peygamber!) İsrailoğullarına      sor, Musa kendilerine geldiğinde Firavun ona: "Ey Musa! Ben senin büyülenmiş      olduğunu sanıyorum" demişti.
   102      - Musa dedi ki: "Ey Firavun! Pekâlâ bilirsin ki, bu mucizeleri, birer ibret      olmak üzere, ancak göklerin ve yerin Rabbi indirdi. Ey Firavun! Ben de seni      helak olmuş zannediyorum."
   103      - Derken Firavun, Musa'yı ve İsrailoğullarını Mısır'dan sürmek istedi. Biz      de onu ve beraberindekilerin hepsini suda boğduk.
    104      - Arkasından İsrailoğullarına şöyle dedik: "Firavun"un sizi çıkarmak istediği      arazide siz oturun! Sonra ahiret vaadi (kıyamet) geldiği vakit, hepinizi toplayıp      bir araya getireceğiz."
   105      - Biz bu Kur'an'ı hak olarak indirdik, O, bütün hakikatleri içinde toplayarak      indi. Ey Peygamber! Biz seni ancak müjdeci ve uyarıcı olarak gönderdik.
   106      - Sana Kur'ân'ı verdik ve onu insanlara sindire sindire okuyasın diye (kısımlara)      ayırdık ve biz onu yavaş yavaş indirdik.
   107      - Ey Muhammed! De ki: İster ona (Kur'ân'a) inanın, ister inanmayın; o daha      önce kendilerine ilim verilenlere okunduğunda onlar, yüzleri üstü secdeye      kapanırlar.
   108      - Ve derler ki: Rabbimizi tenzih ederiz. Şüphesiz ki Rabbimizin vaadi gerçekleşir.     
   109      - Ve ağlayarak yüzleri üstü secdeye kapanırlar. Hem de bu Kur'ân'ı işitmek      onların Allah'a teslimiyetlerini daha da artırır.
   110      - (Sen onlara) de ki: İster "Allah" deyin, ister "Rahmân" deyin, nasıl çağırırsanız      çağırın. En güzel isimler O'nundur. Namazında sesini pek yükseltme, çok da      gizli okuma, orta yolu seç.
   111      - Ve şöyle de: Hamd o Allah'a ki, hiçbir çocuk edinmedi, mülkte ortağı yoktur,      aciz olmayıp bir yardımcıya da ihtiyacı yoktur. Tekbir getirerek O'nu noksanlıklardan      yücelt de yücelt.
 

admin29.07.2013 - 21:07
 18-KEHF süresi türkçe meali

   1      - Hamd, o Allah'a mahsustur ki kulu (Muhammed'e) kitabı indirdi ve ona hiçbir      eğrilik koymadı.
    2      - Onu dosdoğru (bir kitap) olarak (indirdi) ki katından gelecek şiddetli azaba      karşı (insanları) uyarsın ve yararlı işler yapan müminlere kendileri için      güzel bir mükafat bulunduğunu müjdelesin.
    3      - Onlar orada sürekli kalacaklardır.
    4      - Ve "Allah çocuk edindi" diyenleri de uyarsın.
   5      - Bu hususta ne kendilerinin, ne de atalarının hiçbir bilgisi yoktur. Ağızlarından      çıkan söz ne büyük bir iftiradır. Onlar, yalandan başka bir şey söylemiyorlar.
    6      - (Ey Muhammed!) Demek onlar, bu söze (kitaba) inanmazlarsa, onların peşinde      üzüle üzüle kendini helak edeceksin!
    7      - Biz yeryüzündeki şeyleri kendisine süs olsun diye yarattık ki, insanların      hangisinin daha güzel amel edeceğini deneyelim.
   8      - Şüphesiz biz, yeryüzünde olanları kupkuru bir toprak yapacağız.
    9      - Yoksa sen Ashab-ı Kehf'i ve Rakim'i (isimlerinin yazılı bulunduğu taş kitabeyi)      şaşılacak âyetlerimizden mi sandın?
   10      - O gençler mağaraya sığınınca şöyle dediler: "Rabbimiz! Bize katından bir      rahmet ver ve bizim için şu işimizden bir kurtuluş yolu hazırla."
   11      - Bunun üzerine biz de kulaklarını tıkayarak mağarada onları yıllarca uyuttuk.     
   12      - Sonra da iki gruptan hangisinin, onların mağarada kaldıkları süreyi daha      iyi hesapladığını anlamak için, onları tekrar uyandırdık.
   13      - Biz sana onların kıssalarını gerçek olarak anlatacağız. Hakikaten onlar,      Rablerine iman eden birkaç genç idi. Biz de onların hidayetlerini artırdık.     


   14      - (Oranın hükümdarı karşısında) ayağa kalkarak dediler ki: "Bizim Rabbimiz,      göklerin ve yerin Rabbidir. Biz, O'ndan başkasına ilâh deyip tapmayız, yoksa      saçma sapan konuşmuş oluruz.
   15      - Şu bizim kavmimiz, Allah'tan başka ilâh edindiler. Onların ilâh olduğuna      dair açık bir delil getirselerdi ya! Allah'a karşı yalan uydurandan daha zalim      kim olabilir?
   16      - (İçlerinden biri şöyle demişti:) "Mademki siz, onlardan ve Allah'tan başka      taptıkları putlardan ayrıldınız, o halde mağaraya sığının ki, Rabbiniz rahmetinden      size genişlik versin ve işinizi rast getirip kolaylaştırsın."
   17      - Ey Muhammed! Baksaydın güneşin doğduğu zaman mağaranın sağ tarafına yöneldiğini,      batarken de sol taraftan onları makaslayıp geçtiğini görürdün. Onlar, mağaranın      geniş bir yerinde idiler. İşte bu Allah'ın mucizelerindendir. Allah kime hidayet      ederse, işte o, hakka ulaşmıştır; kimi de hidayetten mahrum ederse, artık      ona doğru yolu gösterecek bir dost bulamazsın.
   18      - Bir de onları mağarada görseydin uyanık sanırdın. Halbuki onlar uykudadırlar.      Biz onları sağa sola çevirirdik. Köpekleri de girişte ön ayaklarını ileri      doğru uzatmıştı. Eğer onları görseydin, arkana bakmadan kaçardın ve için korku      ile dolardı.
   19      - Onları bir mucize olarak uyuttuğumuz gibi, birbirlerine sorsunlar diye kendilerini      uyandırdık da içlerinden bir sözcü şöyle dedi: "Ne kadar durup kaldınız?"      (Kimi) "Bir gün ya da günün bir parçası kadar kaldık" dediler. (Kimi de) şöyle      dediler: "Ne kadar durduğunuzu, Rabbiniz daha iyi bilir. Şimdi siz birinizi,      bu gümüş paranızla şehre gönderin de baksın, hangi yiyecek daha temiz ise,      ondan size azık getirsin. Hem çok dikkatli davransın ve sizi kimseye sezdirmesin."     
   20      - "Çünkü şehir halkı, sizi ellerine geçirirlerse muhakkak sizi taşlayarak      öldürürler veya kendi dinlerine çevirirler ki, o zaman siz dünyada da ahirette      de asla kurtuluşa eremezsiniz."
   21      - Böylece insanları onlardan haberdar kıldık ki, öldükten sonra dirilmenin      hak olduğunu ve kıyamet gününden şüphe edilemeyeceğini bildirmek için, öylece      şehir halkına buldurduk. Onları mağarada bulanlar, aralarında durumlarını      tartışıyorlardı. Dediler ki: "Üstlerine bir bina (kilise) yapın. Bununla beraber      Rableri, onları daha iyi bilir." Sözlerinde üstün gelen müminler: "Üzerlerine      muhakkak bir mescid yapacağız." dediler.
   22      - Ashab-ı Kehf'in sayılarında ihtilaf edenlerden bazıları: Onlar, üç kişidir,      dördüncüleri köpekleridir" diyecekler. Diğer bazıları da "Onlar, beş kişidir,      altıncıları köpekleridir " diyecekler. Her ikisi de bilinmeyen hakkında tahmin      yürütmektir. (kimileri de:) "Onlar, yedi kişidir; sekizincisi köpekleridir"      derler. De ki: "Onların sayılarını Rabbim daha iyi bilir." Onları ancak pek      azı bilir, Bu sebeple onlar hakkında bu bildirilenler dışında bir münakaşaya      girişme ve bunlar hakkında hiç kimseye de bir şey sorma!
   23      - Hiçbir şey için, Allah'ın dilemesi dışında: "Ben yarın onu yapacağım deme"
    24      - Ancak Allah dilerse (yapacağım de). Ve unuttuğun vakit Allah'ı an ve "Umarım      Rabbim beni, doğruya daha yakın olana eriştirir." de.
   25      - Onlar, mağaralarında üçyüz yıl kadar kaldılar ve dokuz yıl da buna ilave      etmişlerdir.
   26      - De ki: "Onların ne kadar kaldıklarını Allah daha iyi bilir." Göklerin ve      yerin gaybı O'na aittir. O ne güzel görendir! O ne mükemmel işitendir! Onların,      O'ndan başka bir yardımcısı yoktur. O, kendi hükümranlığına kimseyi ortak      etmez.
   27      - Rabbinin kitabından sana vahyolunanı oku! Onun sözlerini değiştirecek kimse      yoktur. Ve O'ndan başka bir sığınılacak da bulamazsın.
   28      - Nefsince de, sabah akşam rızasını isteyerek Rablerine yalvaranlarla beraber      candan sabret. Sen dünya hayatının süsünü isteyerek onlardan gözlerini ayırma.      Kalbini, bizi anmaktan gafil kıldığımız, nefsinin kötü arzusuna uymuş ve işi      hep aşırılık olan kimseye uyma.
   29      - Ve de ki: O hak Rabbimizdendir. Artık dileyen iman etsin, dileyen inkâr      etsin. Çünkü biz zalimler için öyle bir ateş hazırlamışız ki, duvarları, çepeçevre      onları içine alacaktır. Eğer feryad edip yardım isteseler, erimiş maden gibi      yüzleri haşlayan bir su ile cevap verilir. O ne kötü bir içecek ve ne kötü      bir dayanma yeri!
   30      - İman edip de güzel davranışlarda bulunanlar var ya, şüphe yok ki biz öyle      güzel işler yapanların mükafatını zayi etmeyiz.
    31      - İşte onlara Adn cennetleri vardır; altlarından ırmaklar akar, orada altın      bileziklerle süslenecekler, ince ve kalın ipekliden yeşil elbiseler giyerek      koltuklar üzerine dayanıp kurulacaklar. O ne güzel karşılık ve ne güzel kalma      yeri!
   32      - Onlara, şu iki adamı misal olarak anlat: Biz bunlardan birine her türlü      üzümden iki bağ vermişiz, her ikisinin etrafını hurmalarla donatmışız, aralarında      da bir ekinlik yapmışız.
   33      - İki bağın ikisi de yemişlerini vermiş, hiçbir şey noksan bırakmamış, ikisinin      ortasından bir de nehir akıtmışız.
   34      - İki bağın sahibinin ayrıca başka geliri vardı. Bundan dolayı bu adam arkadaşıyla      münakaşa ederken: "Ben malca senden daha zengin ve insan sayısı bakımından      da senden daha güçlü ve üstünüm" dedi.
   35      - Adam, bu şekilde kendine zulmederek bağına girdi ve şöyle dedi: "Bunun hiç      yok olacağını sanmıyorum"
   36      - "Kıyametin kopacağını da zannetmem. Şayet Rabbimin huzuruna götürürlürsem,      muhakkak orada bundan daha hayırlı bir sonuç bulurum".
   37      - Bunun üzerine kendisiyle münakaşa eden arkadaşı da ona şöyle dedi: "Seni      topraktan, sonra seni bir damla sudan yaratan, daha sonra da seni insan haline      getireni mi inkar ediyorsun?
   38      - "Fakat ben iman ederek diyorum ki: O Allah, benim Rabbimdir, ben Rabbime      kimseyi ortak koşmam."
   39      - "Kendi bağına girdiğin zaman: "Bu Allah'dandır, benim kuvvetimle değil,      Allah'ın kuvveti ile olmuştur, deseydin ya! Her ne kadar beni, malca ve evlatça      kendinden az görüyorsan da."
   40      - Belki Rabbim, bana, senin bağından daha hayırlısını verir; senin bağına      ise gökten yıldırımlar gönderir de, bağın yalçın bir toprak haline gelir."     
   41      - "Yahut, bağının suyu yerin dibine çekilir de bir daha suyunu çıkarıp bağını      sulayamazsın."
    42      - Derken serveti yok edildi. Bunun üzerine bağına yaptığı masraflara karşı      ellerini oğuşturmaya başladı. Bağ, çardakları üzerine yıkılmış kalmıştı, "Ah      Keşke Rabbime hiçbir şeyi ortak koşmasaydım" diyordu.
   43      - Onun Allah'tan başka yardım edecek adamları yoktur ve Allah'a karşı kendi      nefsini de kurtaramadı.
    44      - İşte burada yardım, yalnız hak olan Allah'a aittir. O'nun verdiği mükâfat      da daha hayırlıdır, netice de daha hayırlıdır.
    45      - Ey Muhammed! Sen onlara dünya hayatının misalini ver. Dünya hayatı, gökten      indirdiğimiz bir su gibidir ki, bu su sayesinde yeryüzünün bitkileri (her      renk ve çiçekten) birbirine karışmış, nihayet bir çöp kırıntısı olmuştur.      Rüzgarlar onu savurur gider. Allah her şeye muktedirdir.
    46      - Mal ve oğullar, dünya hayatının süsüdür. Bakî kalacak olan iyi ameller ise,      Rabbinin katında, sevabca da hayırlıdır, ümid yönünden de daha hayırlıdır.
    47      - O kıyamet gününü hatırla ki, dağları yürüteceğiz ve yeryüzünü çırılçıplak      göreceksin. Bütün insanları, mahşerde toplayacağız hiçbir kimseyi bırakmayacağız.     
   48      - Onlar, saf halinde Rabbine arz edilmişlerdir. Allah, onlara şöyle diyecektir:      "Şüphesiz sizi ilk önce yarattığımız gibi bize geldiniz. Fakat, size kıyamet      için yaptığımız vaadi yerine getirmeyeceğimizi sanmıştınız, değil mi?
   49      - O gün herkesin amel defteri ortaya konulmuştur. Ey Muhammed! Günahkârların,      amel defterlerinden korkarak: "Eyvah bize! Bu nasıl deftermiş ki, büyük küçük      hiçbir şey bırakmadan hepsini saymış dökmüş" dediklerini görürsün. Onlar,      bütün yaptıklarını hazır bulmuşlardır. Senin Rabbin hiç kimseye zulmetmez.     
   50      - Yine o vakti hatırla ki biz, meleklere: "Âdem'e secde edin!" demiştik. İblis      hariç olmak üzere onlar hemen secde ettiler. İblis cinlerdendi, Rabbinin emrinden      dışarı çıktı. Şimdi siz beni bırakıp da İblis'i ve soyunu dostlar mı ediniyorsunuz?      Halbuki onlar sizin düşmanınızdır. Zalimler için bu ne kötü bir değişmedir.     
   51      - Ben, onları (İblis ve soyunu) ne göklerin ve yerin yaratılışında, ne de      kendilerinin yaratılışında şahit tutmadım ve hiçbir zaman doğru yoldan çıkanları      yardımcı edinmiş değilim.
   52      - Ve o (kıyamet) günü Allah kâfirlere şöyle buyuracak: "Ortaklarım ve şefaatçılarınız      diye zannettiğiniz putlarınızı çağırın." Müşrikler onları çağırırlar, fakat      kendilerine cevap vermezler. Biz, kâfirlerle ilâhları arasına ateşten bir      engel koymuşuzdur.
   53      - Günahkârlar ateşi görmüşler de artık ona düşeceklerini anlamışlardır. Fakat      ondan kaçıp sığınacak bir yer bulamazlar.
    54      - Şüphesiz biz, bu Kur'ân'da insanlara çeşitli mânâları türlü misallerle açık      olarak verdik. İnsan ise, her şeyden çok mücadelecidir.
   55      - Kendilerine doğru yolu gösteren peygamber geldiğinde insanları, iman etmekten      ve Rabblerinden günahlarının mağfiretini istemekten alıkoyan şey sadece geçmiş      milletlerin başlarına gelen felaketlerin kendilerine de gelmesini veya ahiret      azabının ansızın göz göre göre gelip çatmasını beklemek olmuştur.
   56      - Halbuki biz peygamberleri ancak müjdeciler ve uyarıcılar olarak göndeririz.      Kâfir olanlar ise hakkı, batılla ortadan kaldırmak için mücadele ediyorlar.      Onlar, âyetlerimizi ve korkutuldukları azabı da alaya almışlardır.
   57      - Rabbinin âyetleriyle nasihat edilip de onlardan yüz çeviren ve daha önce      işlediği günahları unutandan daha zalim kim olabilir? Biz onların kalbleri      üzerine (Kur'ân'ı) anlamalarına engel olan bir ağırlık, kulaklarına da sağırlık      verdik. Ey Muhammed! Sen onları doğru yola çağırsan da onlar asla hidayete      ermezler.
    58      - Bununla beraber rahmet sahibi olan Rabbin çok bağışlayıcıdır, tevbe eden      kullarına rahmeti boldur. Eğer Allah, işledikleri günahlar yüzünden onları      hemen cezalandıracak olsaydı, onlara hemen azab ederdi. Fakat onlara vaad      edilen bir zaman vardır ki, o geldiğinde Allah'ın azabından bir kurtuluş yeri      bulamazlar.
   59      - İşte zulmettikleri için helak ettiğimiz şehirler! Biz onların helâkleri      için de belirli bir zaman tayin etmiştik.
    60      - Ey Muhammed! Bir vakit Musa genç adamına demişti ki: "İki denizin birleştiği      yere ulaşıncaya kadar gideceğim, yahut senelerce gideceğim."
   61      - Bunun üzerine ikisi de iki denizin birleştiği yere vardıklarında balıklarını      unuttular. Bu arada balık, denizde yolunu bulup kaybolmuştu.
    62      - İki denizin birleştiği yeri geçtikleri zaman, Musa genç arkadaşına: "Kuşluk      yemeğimizi getir. Gerçekten biz bu yolculuğumuzda epey yorulduk" dedi.
   63      - Adam: "Gördün mü! dedi. Kayaya sığındığımız vakit doğrusu ben balığı unutmuşum.      Onu hatırlamamı, muhakkak şeytan bana unutturdu. O denizde garip bir yol tutup      gitmişti."
    64      - Musa da demişti ki: "İşte aradığımız o idi." Bunun üzerine izlerine dönüp      gerisin geri gittiler.
    65      - Nihayet kullarımızdan bir kul buldular ki, biz ona katımızdan bir rahmet      vermiş ve tarafımızdan bir ilim öğretmiştik.
    66      - Musa ona: "Allah'ın sana öğrettiği ilim ve hikmetten bana da öğretmen için      sana tabi olabilir miyim?" dedi.
   67      - (Hızır) dedi ki: "Doğrusu sen benimle asla sabredemezsin.
   68      - "İçyüzünü kavrayamadığın şeye nasıl sabredeceksin?"
    69      - Musa: "İnşaallah beni sabırlı bulacaksın ve senin hiçbir işine karşı gelmeyeceğim"      dedi.
   70      - (Hızır) dedi ki: "O halde bana tabi olacaksın; ben sana sırrını anlatmadıkça,      hiçbir şey hakkında bana soru sorma!"
    71      - Bunun üzerine ikisi beraber yürüdüler. Nihayet gemiye bindikleri zaman,      o kul (Hızır) gemiyi deldi. Musa, ona şöyle dedi: "Geminin içindekileri boğmak      için mi deldin? Doğrusu çok kötü bir iş yaptın."
   72      - (Hızır:) "Sen benimle asla sabredemezsin, demedim mi?" dedi.
    73      - Musa dedi ki: "Unuttuğum şeyden dolayı beni suçlama ve bu işimden dolayı      bana bir güçlük çıkarma."
   74      - Yine gittiler. Nihayet bir erkek çocuğa rastladıklarında Hızır hemen onu      öldürdü. Musa: "Kısas olmadan masum bir cana nasıl kıyarsın? Doğrusu sen çok      fena bir şey yaptın" dedi.
   75      - Hızır dedi ki: "Doğrusu sen benimle asla sabredemezsin demedim mi sana?"     
   76      - (Musa) dedi ki: "Eğer bundan sonra sana bir şey sorarsam bana arkadaş olma!      Hakikaten benim tarafımdan ileri sürülebilecek son mazerete ulaştın.
   77      - Bunun üzerine yine yürüdüler. Nihayet bir köy halkına varıp onlardan yemek      istediler. Ancak köy halkı onları misafir etmekten kaçındılar. Derken orada      yıkılmak üzere olan bir duvar buldular. Hızır hemen onu doğrulttu. Musa: "İsteseydin      elbet buna karşı bir ücret alırdın" dedi.
    78      - Hızır dedi ki: "İşte bu, seninle benim aramızın ayrılmasıdır. Şimdi sana      o sabredemediğin şeylerin içyüzünü haber vereceğim."
    79      - "Gemi, denizde çalışan bir kaç yoksula aitti. Onu kusurlu kılmak istedim,      çünkü onların ilerisinde her sağlam gemiye zorla el koyan bir hükümdar vardı."
    80      - "Oğlana gelince, onun ana-babası mümin kimselerdi. Çocuğun onları azgınlık      ve inkâra sürüklemesinden korktuk."
    81      - "İstedik ki Rabbleri onun yerine kendilerine ondan temizlikçe daha hayırlı      ve daha çok merhamet eden birini versin."
    82      - "Duvar ise, o şehirde iki yetim oğlana ait idi. Duvarın altında onların      bir hazinesi vardı. Babaları da iyi bir kimse idi. Onun için Rabbin istedi      ki o iki çocuk erginlik çağlarına ersinler ve Rabbinden bir rahmet olarak      hazinelerini çıkarsınlar. Ve ben bunların hiçbirini kendiliğimden yapmadım.      İşte senin sabredemediğin şeylerin içyüzleri budur."
    83      - Bir de sana Zülkarneyn'den soruyorlar. De ki: Size ondan bir hatıra okuyacağım.     
   84      - Gerçekten biz onu (Zülkarneyn'i) yeryüzünde iktidar sahibi yaptık ve ona      ulaşmak istediği her şeyi elde etmesinin bir yolunu verdik.
    85      - Derken o da bu yollardan birini tutup gitti.
   86      - Nihayet güneşin battığı yere vardığı zaman, güneşi, (sanki) kara bir balçıkta      batıyor buldu. Bir de bunun yanında bir kavim buldu. Biz ona dedik ki: "Ey      Zülkarneyn! Onları ya cezalandırırsın veya onların hakkında iyi davranırsın."     
   87      - O da demişti ki: "Kim haksızlık ederse muhakkak ona azab edeceğiz; Sonra      Rabbine geri döndürülecek, O da onu görülmemiş bir azabla cezalandırır."
    88      - "Amma her kim de iman edip iyi bir iş yaparsa, buna da en güzel mükâfat      vardır. Biz ona dünyada kolaylık gösterir zor işlere koşmayız."
   89      - Sonra Zülkarneyn yine bir yol tuttu.
   91      - İşte Zülkarneyn'in kudret ve saltanatı böyleydi. Ve biz onun yanında olan      her şeyi bilgimizle kuşatmıştık.
   92      - Sonra yine bir yol tuttu.
   93      - Nihayet iki dağ arasına ulaştığında onların önünde, hemen hiç söz anlamayan      bir kavim bulmuştu.
   94      - Dediler ki: "Ey Zülkarneyn! Ye'cuc ve Me'cuc bu yerde fesat çıkarıyorlar.      Onun için, bizimle onlar arasında bir sed yapman şartıyla sana bir vergi versek      olur mu?"
   95      - Dedi ki: "Rabbimin bana vermiş olduğu servet ve saltanat, sizin vereceğiniz      şeyden daha hayırlıdır. Bana maddî yardımda bulunun da sizinle onların arasına      en sağlam seddi yapayım.
   96      - "Bana, demir kütleleri getirin." Nihayet dağın iki ucunu denkleştirdiği      vakit: "Ateş yakıp körükleyin" dedi. Demiri bir ateş koru haline getirince.      "Bana erimiş bakır getirin üzerine dökeyim" dedi.
   97      - Artık Ye'cuc ve Me'cuc bu seti ne aşabildiler ne de delebildiler.
    98      - Zülkarneyn dedi ki: "Bu Rabbimin bir lütfudur. Rabbimin vaadi geldiği vakit      de onu dümdüz yapacaktır. Rabbimin vaadi de haktır.
   99      - Biz o gün (kıyamet günü) onları bırakıvermişizdir. Dalgalar halinde birbirlerine      girerler, Sûr'a da üfürülmüştür. Böylece onların hepsini bir araya toplamışızdır.     
   100      - Ve cehennemi o gün kâfirlere öyle bir göstereceğiz ki!
   101      - Onlar ki, beni hatırlatan âyetlerimden gözleri bir örtü içindeydi. İşitmeye      de tahammül edemiyorlardı.
   102      - O kâfirler, beni bırakıp da kullarımı dostlar edineceklerini mi sandılar?      Doğrusu biz cehennemi o kâfirlere bir konukluk olarak hazırladık.
    103      - De ki: Amelleri en çok boşa gidenleri size bildirelim mi?
    104      - Onların dünya hayatında çalışmaları boşa gitmiştir. Oysa onlar güzel işler      yaptıklarını sanıyorlardı.
   105      - İşte onlar, Rabblerinin âyetlerini ve O'nun huzuruna çıkacaklarını inkâr      etmişlerdir de bu yüzden iyilik altında yaptıkları bütün amelleri boşa gitmiştir.      Artık kıyamet günü onlar için hiçbir ölçü tutturmayız.
   106      - İşte böyle, onların cezaları cehennemdir. Çünkü inkâr etmişler ve benim      âyetlerimi, peygamberlerimi alaya almışlardır.
   107      - İman edip salih ameller işleyenlere gelince, onlar için Firdevs cennetleri      konak olmuştur.
   108      - İçlerinde ebedî olarak kalacaklar, oradan hiç ayrılmak istemeyeceklerdir.      Bu hatırlatma ve uyarmayı yeterli görmeyip de daha fazla açıklama isteyenlere      karşı ey Muhammed!
   109      - Deki: "Eğer Rabbimin sözlerini yazmak için deniz mürekkep olsa, Rabbimin      sözleri tükenmeden önce, deniz muhakkak tükenecekti, bir mislini daha yardımcı      getirsek bile."
   110      - De ki: "Ben de sizin gibi ancak bir beşerim. Ne var ki, bana ilâhınızın      ancak bir ilâh olduğu vahyolunuyor. Onun için her kim Rabbine kavuşmayı arzu      ederse iyi amel işlesin ve Rabbine yaptığı ibadete hiç kimseyi ortak etmesin."     
 

admin29.07.2013 - 21:08
 19-MERYEM süresi türkçe meali

   1      - Kâf, Hâ, Yâ, Ayn, Sâd.
   2      - Bu, Rabbinin, kulu Zekeriyya'ya olan rahmetini anmadır.
   3      - Bir zamanlar o, Rabbine gizlice (içinden) yalvarmıştı.
    4      - Şöyle demişti: "Ey Rabbim! Şüphesiz (artık öyle bir durumdayım ki) benim      kemiğim zayıflayıp gevşedi ve başım(ın saçı) bembeyaz alev gibi tutuştu. Sana      dua etmekle de ey Rabbim, hiçbir zaman bedbaht olmadım."
   5      - "Gerçekten ben, arkamdan yerime geçecek varislerden endişedeyim. Karım da      kısır bulunuyor. Onun için katından bana bir çocuk ihsan et."
    6      - "Ki bana da mirasçı olsun, Yakub ailesine de mirascı olsun. Rabbim, onu      sen rızana kavuştur."
   7      - (Allah şöyle buyurdu): "Ey Zekeriyya! Şüphesiz biz sana Yahya isminde bir      oğlanı müjdeliyoruz. Bundan önce ona hiçbir adaş yapmadık."
    8      - Zekeriyya: "Rabbim! Karım kısır, ben de son derece kocamışken nasıl oğlum      olabilir?" dedi.
    9      - (Allah yahut Cebrail ona şöyle) dedi: "Dediğin gibidir, (fakat) Rabbin buyurdu      ki, bu işi yapmak bana kolaydır. Nitekim bundan önce seni yarattım. Halbuki      sen hiçbir şey değildin."
   10      - Zekeriyya şöyle dedi: "Rabbim! Bana alâmet ver." Allah: "Senin alâmetin,      sapasağlam olduğun halde, üç gün, üç gece insanlarla konuşamaz hale gelmendir."      buyurdu.
   11      - Nihayet (birgün konuşamayınca) mihrabdan kavmine karşı çıktı da onlara "Sabah      ve akşam (Rabbinizi) tesbih edin" diye işaret etti.
   12      - "Ey Yahya! Kitaba kuvvetle sarıl" (dedik) ve daha çocukken ona hikmet verdik.     
   13      - Hem de katımızdan bir merhamet ve (günahlardan) paklık verdik, o çok takva      sahibi idi.


   14      - Anne ve babasına karşı iyi davranan bir kimse idi, zorba ve isyankâr değildi.     
   15      - Doğduğu gün, öleceği gün ve dirileceği gün ona selam olsun.
   16      - (Ey Muhammed!) Kur'ân'daki Meryem kıssasını da an (insanlara anlat). Hani      o, ailesinden ayrılarak (evinin veya mescidin) doğu tarafında bir yere çekilmişti.     
   17      - Sonra ailesiyle kendisi arasına bir perde koymuştu. Biz ona meleğimiz (Cebrail)i      gönderdik de ona tam bir insan şeklinde göründü.
    18      - Meryem: "Ben senden Rahmân (olan Allah) a sığınırım. Eğer Allah'dan korkuyorsan      (dokunma bana)" dedi.
   19      - Melek: "Ben, sana temiz bir oğlan bağışlamak için, Rabbinin gönderdiği bir      elçiyim" dedi.
   20      - Meryem: "Benim nasıl çocuğum olabilir? Bana hiçbir insan dokunmamıştır.      Ben iffetsiz de değilim" dedi.
   21      - Melek: "Bu, dediğin gibidir. Ancak Rabbin buyurdu ki: Bu (babasız çocuk      vermek), bana pek kolaydır. Hem biz onu nezdimizden insanlara bir mucize ve      rahmet kılacağız. Hem, bu önceden (ezelde) kararlaştırılmış bir iştir." dedi.     
   22      - Nihayet (Allah'ın emri gerçekleşti) Meryem İsa'ya gebe kaldı ve o haliyle      uzak bir yere çekildi.
   23      - Sonra doğum sancısı onu bir hurma dalına tutunup dayanmaya zorladı. "Keşke      bundan önce ölseydim de unutulup gitseydim" dedi.
   24      - Melek, Meryem'e, aşağı tarafından şöyle seslendi. "Sakın üzülme, Rabbin      alt tarafında bir ırmak akıttı."
    25      - "Hurma dalını kendine doğru silkele, üzerine devşirilmiş taze hurmalar dökülsün."     
   26      - "Ye, iç, gözün aydın olsun. Eğer insanlardan birini görürsen, ben Rahmân      (olan Allah)a bir oruç (susmak) adadım. Onun için bugün hiçbir kimseyle konuşmayacağım"      de.
   27      - Sonra Meryem onu (İsa'yı) yüklenerek kavmine getirdi. Onlar (hayretler içinde      şöyle) dediler: "Ey Meryem! doğrusu sen görülmemiş bir şey yaptın."
    28      - "Ey Harun'un kızkardeşi! Senin baban kötü bir adam değildi, annen de iffetsiz      bir kadın değildi."
    29      - Bunun üzerine Meryem çocuğu gösterdi. Onlar; "Biz beşikteki bir çocukla      nasıl konuşuruz?" dediler.
   30      - (Allah'ın bir mucizesi olarak İsa şöyle) dedi: "Şüphesiz ben Allah'ın kuluyum.      O bana kitab verdi ve beni bir peygamber yaptı."
    31      - "Beni, nerede olursam olayım mübarek kıldı. Hayatta bulunduğum müddetçe      namaz kılmamı ve zekat vermemi emretti."
   32      - "Beni anneme hürmetkar kıldı. Beni zorba ve isyankar yapmadı."
   33      - "Doğduğum gün, öleceğim gün ve dirileceğim gün selam ve emniyet benim üzerimedir."     
   34      - İşte hakkında (yahudilerle hıristiyanların) ihtilaf edip durdukları Meryemoğlu      İsa'ya dair Allah'ın sözü budur.
   35      - Çocuk edinmek asla Allah'ın şanına yakışmaz. O bundan münezzehtir. O, bir      şeyin olmasını dilerse, ona sadece "ol" der, o da oluverir.
   36      - "Şüphesiz benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz Allah'tır. O halde ona ibadet      edin, işte dosdoğru yol budur."
   37      - Ne var ki, fırkalar (yahudi ve hıristiyanlar) kendi aralarında ihtilafa      düştüler. O büyük (dehşetli) günü görecek kâfirlerin vay haline!
   38      - Bize gelecekleri gün, neler işitecekler, neler görecekler! Fakat o zalimler      bugün apaçık bir sapıklık içindedirler.
   39      - (Ey Muhammed!) İnsanların pişmanlık duyacağı ve işin bitmiş olacağı (kıyamet)      günü ile onları uyar. Onlar hâlâ gaflet içindedirler, onlar iman etmezler.     
   40      - Şüphesiz biz bütün yeryüzüne ve üzerindekilere varis olacağız. Ve onlar      da mutlaka bize döndürüleceklerdir. {*} İşte budur, ta beşikten tekrar dirilmesine      kadar öyle doğan ve o sözleri söyleyen bir kuldur. {*} Hakk (olan Allah)ın      bildirdiğine göre Meryem'in oğlu İsa {*} ki hakkında tartışıp duruyorlar.      Görülüyor ki sûrenin başından beri ve buradan da sonuna kadar âyetler, hep      elif fâsılasıyla biterken, sûrenin bu bölümünde yalnız yedi âyet "Nûn ve Mim"      fâsılasıyla işlenmiş bir çerçeve içine alınmıştır. Bu da gösterir ki bu âyetler,      bu sûrenin asıl maksadını anlatan karar mahiyetindeki âyetlerdir ki, başta      Allah'a çocuk isnadını {*} "Allah'ın çocuk edinmesi hiçbir zaman olur şey      değildir. O'nu tenzih ederiz." âyetiyle reddedip Allah'ı tenzih etmekte ve      İsa'nın dilinden de {*} "Allah benim de Rabbim, sizin de Rabbinizdir. O'na      kulluk ediniz. İşte bu doğru bir yoldur." demek suretiyle tevhide davet etmektedir.      Bu âyet, ta yukarıdaki {*} "Ben Allah'ın kuluyum." (19/30) cümlesine atfedilmiştir.      Dolayısıyla {*} "Allah, benim Rabbimdir, dedi" demek olup İsa'nın konuşmasının      bir devamıdır (Âl-i İmran Sûresi'nde geçen benzeri âyetin tefsirine de bkz:      3/51). Eldeki İncillerde de kendisine yer verilen bu söz, onun peygamberliğinde,      davetinin özünü teşkil ettiği ve tevhid inancını net bir şekilde ifade ettiği      için, burada tekrar sözkonusu yapılmıştır. {*} Sonra fırkalar kendi aralarında      ihtilafa düştüler. Yahudiler bir türlü söyledi. Hıristiyanların kendi fırkaları      da değişik tartışmaların içine girdiler; bir kısmı Allah'ın oğlu dediler,      bir kısmı da Allah'ın kendisidir, yere indi sonra göğe çıktı dediler; diğer      bir kısmı ise üçün biri dediler. Sağlam bir grup da Allah'ın kulu ve peygamberi      olduğunu tasdik ettiler. {*} "Vay haline o küfreden kimselerin!{*}"
   41      - Kur'ân'da İbrahim'i(n kıssasını da) an. Şüphesiz ki o, sıddık (özü, sözü      doğru) bir peygamberdi.
   42      - O, bir zaman babasına şöyle demişti: "Babacığım! İşitmeyen, görmeyen ve      sana hiçbir faydası olmayan şeylere niçin tapıyorsun?"
   43      - "Babacığım! Doğrusu sana gelmeyen bir ilim bana geldi. O halde bana uy da,      seni doğru bir yola eriştireyim."
    44      - "Babacığım! Şeytana tapma, çünkü şeytan Rahmân (olan Allah)a âsî oldu."     
   45      - "Babacığım! Doğrusu ben korkarım ki, sana Rahmân'dan bir azab dokunur da      şeytana (cehennemde arkadaş) olursun."
   46      - Babası "Ey İbrahim! Sen benim ilâhlarımdan yüz mü çeviriyorsun? Yemin ederim      ki, eğer (onları kötülemekten) vazgeçmezsen, seni muhakkak taşlarım. (gerçektenveya      söz ile- sana taş atarım). Haydi uzun bir müddet benden uzak ol" dedi.
   47      - İbrahim şöyle dedi: "Selâm sana olsun, senin için Rabbimden mağfiret dileyeceğim.      Çünkü o, bana çok lütufkârdır."
    48      - "Ben, sizden ve Allah'tan başka taptığınız şeylerden çekilip ayrılırım da      Rabbime dua (ibadet) ederim. Rabbime yalvarışımda mahrum kalmayacağımı umarım."     
   49      - İbrahim, kavminden ve onların Allah'tan başka ibadet ettikleri şeylerden      uzaklaşınca, biz ona İshak'ı ve (İshak'ın oğlu) Yakub'u ihsan ettik. Ve hepsini      de peygamber yaptık.
   50      - Biz onlara rahmetimizden lütuflarda bulunduk. Hepsine de dillerde güzel      ve yüksek bir övgü verdik.
   51      - Kur'ân'da Musa'yı da an; Şüphesiz ki o, ihlaslı bir kuldu ve gönderilmiş      bir peygamberdi.
   52      - Biz ona Tur dağının sağ yanından seslendik ve onu hususi bir konuşmada bulunmak      üzere kendimize yaklaştırdık.
   53      - Rahmetimizden de ona, kardeşi Harun'u bir peygamber olarak ihsan eyledik.      Meâl-i Şerifi
   54      - Kur'ân'da İsmail'i de an; çünkü o, vaadine sadık bir kuldu ve gönderilmiş      bir peygamberdi.
    55      - Ailesine ve çevresine namaz kılmayı ve zekat vermeyi emrederdi ve Rabbinin      katında hoşnutluğa ermişti.
    56      - Kitapta İdris'i de an; çünkü o, çok sadık (özü, sözü pek doğru) bir peygamberdi.
    57      - Biz onu yüce bir yere yükselttik.
   58      - İşte bunlar, Allah'ın kendilerine nimetler verdiği peygamberlerden, Âdem'in      soyundan ve gemide Nuh ile beraber taşıdıklarımızın neslinden, İbrahim ve      İsrail'in soyundan, hidayete erdirdiğimiz ve seçtiğimiz kimselerdir. Kendilerine      Rahmân (olan Allah)ın âyetleri okunduğu zaman ağlayarak secdeye kapanırlardı.     
   59      - Sonra bunların ardından öyle bir nesil geldi ki, namazı terkettiler, heva      ve heveslerine uydular; onlar bu taşkınlıklarının karşılığını mutlaka göreceklerdir.      (Cehennemdeki "Gayya" vadisini boylayacaklardır.)
   60      - Fakat tevbe edip iman eden ve salih amel işleyen bunun dışındadır. Bunlar      cennete girecekler ve hiçbir haksızlığa uğratılmayacaklardır.
   61      - O cennet, Rahmân (olan Allah)ın kullarına görmedikleri halde vadettiği "Adn"      cennetleridir. Şüphesiz O'nun vaadi mutlaka yerini bulacaktır.
   62      - Onlar orada boş bir söz işitmezler. Ancak "Selam" işitirler. Orada sabah      akşam rızıkları da hazırdır.
    63      - İşte kullarımızdan takva sahibi olanlara vereceğimiz cennet budur.
    64      - "(Cebrail dedi ki: Ey Muhammed!) "Biz senin Rabbinin emri olmadıkça inmeyiz.      Önümüzdeki ve ardımızdaki (bütün geçmiş ve gelecek şeyler) ve bunların arasındakiler      hep O'nundur. Rabbin de (seni) unutmuş değildir?"
    65      - O, göklerin, yerin ve aralarındakilerin Rabbidir. O halde, O'na ibadet et      ve O'na ibadet etmekte sabırlı ol. Hiç sen Allah'ın ismini taşıyan başka birini      bilir misin?
    66      - Halbuki insan şöyle der: "Ben öldüğüm zaman, ileride gerçekten diri olarak      (mezardan) çıkarılacak mıyım?"
   67      - O insan, daha önce hiçbir şey değilken kendisini yoktan var ettiğimizi hatırlamaz      mı?
   68      - Rabbine andolsun ki biz onları (öldükten sonra dirilmeyi inkâr eden kâfirleri)      şeytanları ile beraber elbette ve elbette mahşerde toplayacağız. Sonra onları      muhakkak cehennemin etrafında dizleri üstü hazır bulunduracağız (ki cennetlikleri      görüp hasret çeksinler.).
    69      - Sonra her zümreden Rahmân'a karşı en ziyade isyankâr hangileri ise, muhakkak      ayırıp atacağız.
   70      - Sonra o cehenneme atılmaya layık olanların kimler bulunduğunu elbette biz      daha iyi biliriz.
    71      - İçinizden hiçbiri istisna edilmemek üzere mutlaka herkes cehenneme varacaktır.      Bu, Rabbinin katında kesinleşmiş bir hükümdür.
   72      - Sonra Allah'dan korkup, sakınanları kurtaracağız ve zalimleri de toptan      cehennemde bırakacağız.
    73      - Âyetlerimiz kendilerine apaçık okunduğu zaman, o inkâr edenler, iman edenlere      dediler ki :"Bu iki zümreden (Mümin ve kâfirlerden) hangisi mevki bakımından      daha iyi, meclis ve topluluk itibariyle daha güzeldir?"
   74      - Halbuki biz, kendilerinden evvel, mal ve gösterişce daha güzel nice asırlar      halkını helak etmişizdir.
   75      - Onlara de ki: "Kim sapıklık içinde ise, Rahmân ona mal ve evlatça ziyadelik      ve azgınlığında mühlet verir. Nihayet kendilerine vaad edilen azabı, yahut      kıyamet günü cehennemi gördükleri vakit, artık bilecekler kimin mevkii daha      fena ve yardımcıları daha zayıfmış.
   76      - Allah, hidayeti kabul edenlere, daha çok hidayet verir. Baki kalacak olan      salih ameller, Rabbinin katında sevap bakımından da daha hayırlıdır, sonuç      bakımından da daha hayırlıdır.
    77      - Şimdi âyetlerimizi inkâr eden ve "Elbette bana mal ve evlat verilecektir."      diyen adamı gördün mü?
    78      - O (kâfir), gaybı mı bildi? Yoksa Rahmân (olan Allah) katından bir söz mü      aldı?
   79      - Hayır, asla öyle değil; biz onun söylediklerini yazacağız ve azabını çoğalttıkça      çoğaltacağız.
    80      - O söylediği (mal ve evlat gibi) şeyleri de hep elinden alacağız ve o, tek      başına bize gelecektir.
    81      - Onlar, kendilerine kuvvet ve şeref kazandırsın diye, Allah'dan başka ilâh      edindiler.
    82      - Hayır, (zannettikleri gibi değil) tapındıkları ilâhlar onların ibadetlerini      inkâr edecekler ve aleyhlerine dönüp düşman olacaklardır.
   83      - Görmedin mi? Biz şeytanları o kâfirler üzerine musallat ettik. Onları (günaha)      kışkırtıp duruyorlar.
    84      - Öyleyse onların hemen azaba uğratılmalarını isteme. Biz onların (ecel) günlerini      sayıyoruz.
   85      - O gün, takva sahiplerini, heyet olarak Rahmân'ın huzuruna toplayacağız.     
   86      - Suçluları da susuz olarak cehenneme süreceğiz.
   87      - (O gün) Rahmân (olan Allah)'ın katında bir ahd almış olan kimseden başkaları      şefaat etme hakkına sahip olamayacaklardır.
    88      - (Yahudilerle hıristiyanlar) "Rahmân, çocuk edindi" dediler.
   89      - Yemin olsun ki, siz çok çirkin bir şey söylediniz.
    90      - Az kalsın, söyledikleri sözden gökler çatlayacak, yer yarılacak ve dağlar      parçalanıp dağılacaktı,
   91      - O Rahmân'a çocuk isnad ettiler diye...
   92      - Halbuki Rahmân'a çocuk edinmek yaraşmaz.
   93      - Göklerde ve yerde bulunan hiçbir kimse yoktur ki (kıyamet günü) Rahmân'ın      huzuruna kul olarak çıkmasın.
   94      - And olsun ki Allah onların hepsini kuşatmış, kendilerini ve yaptıklarını      bir bir saymıştır.
   95      - Kıyamet günü onların herbiri Allah'ın huzuruna tek başına çıkacaktır.
   96      - İman edip, salih amel işleyenler var ya, Rahmân (olan Allah) onları (gönüllere)      sevdirecektir.
   97      - (Ey Muhammed!) Biz Kur'ân'ı senin dilin üzere kolaylaştırdık ki, onunla      Allah'tan korkup sakınanları müjdeleyesin, inat edenleri de korkutasın.
   98      - Hem onlardan önce nice nesilleri helak ettik. (Şimdi) onlardan hiçbirini      görüyor musun, yahud onların hafif bir sesini işitiyor musun?
 

admin29.07.2013 - 21:08
20-TAHA süresi türkçe meali
   
   1      - Tâ, Hâ,
    2      - Ey Muhammed! Kur'ân'ı sana sıkıntıya düşesin diye indirmedik.
   3      - Ancak Allah'tan korkan kimse için bir öğüt olarak (indirdik.)
   4      - Yeri ve yüce gökleri yaratanın katından yavaş yavaş bir indirilişle (onu)      indirdik.
   5      - O Rahmân (kudret ve hakimiyyetiyle) Arş'a hakim oldu.
   6      - Bütün göklerde olanlar, bütün yerdekiler, bu ikisinin arasında ve toprağın      altıda bulunanlar O'nundur.
   7      - Sen (Allah'a ettiğin dua ve zikirle) sesini yükseltirsen (bilki Allah bundan      mustağnîdir.). Çünkü O şüphesiz gizliyi de, gizlinin gizlisini de bilir.
   8      - Allah O'dur ki, kendisinden başka hiçbir ilâh yoktur. En güzel isimler O'nundur.     
   9      - (Habîbim!) Musa'nın (başından geçen hayat) hikayesi sana geldi mi?
   10      - Hani o bir ateş görmüştü de, ailesine: "Yerinizde durun, benim gözüme bir      ateş ilişti, belki size bir kor getiririm, yahut ateşin yanında bir yol gösterici      bulurum" demişti.
   11      - Ateşe vardığı zaman şöyle çağrıldı: "Ey Musa!
   12      - "Ben şüphesiz senin Rabbinim. Hemen ayakkabılarını çıkar, çünkü sen kutsal      bir vadi olan Tuvâ'dasın."
   13      - "Ben seni seçtim, şimdi (sana) vahyolunacak şeyleri dinle."


   14      - Şüphesiz ben Allah'ım, benden başka hiçbir ilâh yoktur. Onun için bana kulluk      et ve beni anmak için namaz kıl.
   15      - Çünkü kıyamet muhakkak gelecektir. Onun vaktini gizli tutuyorum ki, herkes      yaptığının karşılığını görsün.
   16      - Sakın kıyamete inanmayıp, kendi heva ve hevesine uyan kimse seni, ona iman      etmekten alıkoymasın; sonra helak olursun.
   17      - Ey Musa! Sağ elindeki nedir?
   18      - Musa dedi: "O benim asâm (değneğim) dır, ona dayanırım, onunla davarlarıma      yaprak silkerim ve onda başka hacetlerim (faydalanacağım şeyler) de var"
   19      - Allah: "Ey Musa! onu (yere) bırak"dedi.
   20      - Musa da onu bıraktı, bir de ne görsün! o bir yılan olmuş koşuyor.
    21      - Allah buyurdu ki: "Tut onu, korkma; biz onu yine eski durumuna çevireceğiz"     
   22      - "Bir de diğer bir mucize olmak üzere elini koynuna koy ki, kusursuz olarak      bembeyaz çıksın."
   23      - "Bunları sana en büyük mucizelerimizden (bir kısmını) gösterelim diye yaptık."     
   24      - "Firavun'a git, çünkü o hakikaten azdı."
   25      - Musa dedi ki: "Ey Rabbim! Benim göğsüme genişlik ver,
   26      - İşimi kolaylaştır,
    27      - Dilimden düğümü çöz
   28      - Ki, sözümü iyi anlasınlar.
   29      - Bir de bana ailemden bir vezir ver.
   30      - Kardeşim Harun'u (ver).
   31      - Onunla arkamı kuvvetlendir.
   32      - (Elçilik) işimde onu bana ortak et.
   33      - Ki seni çok tesbih edelim.
   34      - Seni çok analım.
   35      - Şüphe yok ki sen bizi görüp duruyorsun."
   36      - Allah buyurdu: "Ey Musa! Dilediğin (şeyler) sana verildi."
   37      - "And olsun biz, sana diğer bir defa daha ihsan etmiştik"
   38      - Hani bir vakit ilham edilmesi gereken (ancak ilham ile bilinebilen) şu ilhamı      annene verdik:
   39      - "Onu (Musa'yı) tabut içine koy da denize bırak. Deniz de onu sahile atsın.      Onu hem bana düşman, hem ona düşman olan biri alsın." Bir de benim gözetimim      altında yetiştirilmen için, üzerine katımdan bir sevgi bırakmıştım. (Ey Musa!)     
   40      - Hani kız kardeşin (Firavun'un sarayına) giderek: "Ona bakacak birini size      buluvereyim mi? diyordu. Böylece seni tekrar annene verdik ki, gözü aydın      olsun da kederlenmesin. Hem sen, bir adam öldürdün de seni gamdan kurtardık.      Seni çeşitli musibetlerle imtihan ettik. Bu sebeple yıllarca Medyen halkı      içinde kaldın. Sonra ey Musa! Belli bir çağa (peygamberlik görevini yüklenecek      bir yaşa) geldin.
    41      - Ben, seni kendime (peygamber) seçtim.
   42      - Sen kardeşinle birlikte mucizelerimle git. İkiniz de beni anmakta gevşeklik      etmeyin.
   43      - Firavun'a gidin, çünkü o gerçekten azdı.
   44      - Varın da ona yumuşak söz söyleyin; olur ki, öğüt dinler, yahut korkar.
   45      - (Musa ile Harun) "Rabbimiz! Onun bize kötülük yapmasından veya azgınlığını      artırmasından korkarız" dediler.
   46      - Allah buyurdu ki: "Korkmayın, zira ben sizinle beraberim, işitir ve görürüm."     
   47      - Hemen gidin de Firavun'a deyin ki: "Biz Rabbinin (sana gönderilen) elçileriyiz.      Artık İsrailoğulları'nı bizimle gönder, onlara azab etme; biz sana Rabbinden      bir mucize ile geldik. Selam doğru yolda gidenleredir."
   48      - "Bize kesin olarak vahyolundu ki, azab şüphesiz (gerçeği) inkâr edip ona      sırt çevirenleredir."
   49      - Firavun: "Ey Musa! Sizin Rabbiniz kimdir?" dedi.
    50      - Musa: "Bizim Rabbimiz her şeye şeklini veren, sonra da yolunu gösterendir."      dedi.
    51      - Firavun : "Öyleyse geçmiş asırlar (daki insanlar)ın durumu nedir?" dedi.     
   52      - Musa dedi ki: "Onların bilgisi Rabbimin katında bir kitapta (yazılı)dır.      Rabbim yanlış yapmaz ve unutmaz."
   53      - "Yeryüzünü sizin için bir döşek yapan, oradan sizin için yollar açan ve      gökten bir su indiren O'dur." İşte biz o su ile türlü türlü bitkilerden çiftler      çıkardık.
    54      - Hem siz yiyin, hem de hayvanlarınızı otlatın. Akıl sahibleri için bunda      nice ibretler vardır!
   55      - Sizi yerden (topraktan) yarattık, yine (ölümünüzden sonra) ona döndüreceğiz.      Hem de ondan sizi bir kere daha çıkaracağız.
   56      - And olsun ki, biz, Firavun'a mucizelerimizin hepsini gösterdik. Böyle iken      o yine onları yalan sayıp kabulden çekindi.
   57      - (Firavun Musa'ya şöyle) dedi: "Ey Musa! Sen sihrinle bizi yerimizden çıkarmak      için mi geldin bize?"
   58      - "O halde biz de senin sihrin gibi bir sihirle sana geleceğiz (karşına çıkacağız);      şimdi bizimle senin aranda bir vakit ve bir buluşma yeri tayin et ki; ne senin,      ne bizim caymayacağımız uygun bir yer olsun."
   59      - Musa: "Sizinle buluşma zamanı, süs (bayramı) günü ve insanların toplanacağı      kuşluk vaktidir." dedi.
   60      - Bunun üzerine Firavun döndü gitti ve bütün hile vasıtalarını topladıktan      sonra geldi.
   61      - Musa onlara dedi ki: "Yazıklar olsun size! Allah'a yalan uydur mayın. Sonra      bir azab ile kökünüzü keser. Gerçekten (Allah'a) iftira eden hüsrana uğramıştır."     
   62      - Sihirbazlar aralarında işlerini tartıştılar ve konuşmalarını gizli tuttular
    63      - (Sihirbazlar daha sonra Musa ve Harun'u göstererek şöyle) dediler: "Bu ikisi      muhakkak sihirbazdır; büyüleriyle sizi yurdunuzdan çıkarmak ve de örnek dininizi      yok etmek istiyorlar."
    64      - "Onun için bütün tuzaklarınızı bir araya getirin, sonra hep bir sıra halinde      gelin. Bugün üstün gelen muhakkak zafer kazanmıştır."
   65      - Sihirbazlar: "Ey Musa! Ya sen at, yahud ilk atan biz olalım" dediler.
    66      - Musa dedi ki: "Hayır, siz atın." Bir de ne görsün! Onların ipleri ve değnekleri,      yaptıkları sihirden ötürü kendisine sanki yürüyorlarmış gibi geldi.
   67      - Bu yüzden Musa içinde bir korku hissetti.
   68      - Biz dedik ki: "Korkma, çünkü sen muhakkak üstünsün (galib geleceksin) "
    69      - "Sağ elindekini atıver, o, onların yaptıklarını yutar. Çünkü onların yaptıkları      ancak bir büyücü tuzağıdır. Büyücü ise, her nerede olursa olsun başarıya ulaşamaz."     
   70      - Sonunda bütün sihirbazlar secdeye kapandılar, "Musa ile Harun'un Rabbine      iman ettik" dediler.
   71      - Firavun: "Ben size izin vermeden mi ona iman ettiniz? O, muhakkak size sihir      öğreten büyüğünüzdür. And olsun ki, ellerinizi ve ayaklarınızı çaprazlama      keseceğim ve muhakkak sizi hurma dallarına asacağım. Böylece hangimizin azabının      daha şiddetli ve devamlı olduğunu bileceksiniz" dedi.
   72      - (İman eden sihirbazlar şöyle) dediler: "Bize gelen bu açık mucizeler ve      bizi yaratana karşı, asla seni tercih edemeyiz. Ne hüküm vereceksen ver. Sen,      ancak bu dünya hayatına hükmedebilirsin."
   73      - "Doğrusu biz hem günahlarımıza, hem bizi zorladığın sihre karşı, bizi bağışlasın      diye, Rabbimize iman ettik. Allah (sevabça senden) daha hayırlı ve (azab verme      bakımından da) daha devamlıdır."
   74      - Her kim Rabbine suçlu olarak varırsa, şüphesiz ki ona cehennem vardır. Orada      ne ölür, ne de dirilir.
   75      - Kim de ona bir mümin olarak salih ameller işlemiş olduğu halde varırsa,      işte onlara en yüksek dereceler vardır.
   76      - Adn cennetleri vardır ki, altlarından ırmaklar akar, onlar, orada ebedî      olarak kalacaklardır. Ve işte bu, (küfür ve isyandan) arınanların mükafatıdır.      Meâl-i Şerifi
   77      - Gerçekten Musa'ya şöyle vahyettik: "Kullarımla geceleyin yürü (Mısır'dan      çık) de (asânı vurarak) onlara denizde kuru bir yol aç; (artık firavun tarafından)      yetişilmekten korkmazsın ve (boğulmaktan) endişe de etmezsin."
   78      - Firavun ordularıyla hemen onları takip etti, denizden kendilerini sarıveren      (korkunç boğulma) sarıverdi
   79      - Böylece Firavun kavmini yanlış yola sürükledi ve doğru yola götürmedi.
   80      - Ey İsrailoğulları! Sizleri düşmanınızdan kurtardık ve Tûr dağının sağ yanında      size söz verdik, üzerinize de kudret helvası ve bıldırcın indirdik.
   81      - Size verdiğimiz rızıkların en temizlerinden yiyin ve bunda taşkınlık etmeyin,      sonra üzerinize gazabım iner. Kimin üzerine de gazabım inerse, muhakkak o      mahvolur.
   82      - Bununla beraber, şüphe yok ki ben, tevbe eden, iman edip salih amel işleyen,      sonra da hak yolda sebat gösteren kimse için çok bağışlayıcıyım.
   83      - "Ey Musa! Seni kavminden (ayırıp) daha çabuk (gelmeye) sevkeden nedir?"      (dedik.)
   84      - Musa: "Onlar benim izimdeler (arkamdan beni takip edip geliyorlar). Ben      sana acele ettim (geldim) ki, hoşnud olasın" dedi.
   85      - Allah: "Doğrusu biz senden sonra kavmini imtihan ettik. Sâmirî onları saptırdı"      dedi.
   86      - Hemen Musa öfkeli ve üzgün olarak kavmine döndü (onlara şöyle) dedi: "Ey      kavmim! Rabbiniz size güzel bir vaad ile söz vermedi mi? Size bu süre mi çok      uzun geldi, yoksa Rabbinizden size bir gazab inmesini arzu ettiniz de mi,      bana olan vaadinizden caydınız?"
   87      - Onlar dediler ki: "Biz sana verdiğimiz sözden, kendiliğimizden caymadık.      Fakat biz o (Kıbtî) kavminin süs eşyasından bir takım ağırlıklar yüklenmiştik.      Onları (ateşe) attık. Sâmirî de (kendi mücevheratını) böylece atmıştı."
   88      - Nihayet Sâmirî onlara böğüren bir buzağı heykeli ortaya çıkardı. Bunun üzerine      Sâmirî ve adamları: "İşte sizin de, Musa'nın da ilâhı budur, ama o unuttu"      dediler.
   89      - Onlar görmüyorlar mıydı ki, o buzağı, kendilerine hiçbir sözle karşılık      veremiyor; onlara ne bir zarar, ne de bir yarar vermeye sahip bulunamıyordu.     
   90      - And olsun ki Harun daha önce onlara: "Ey kavmim! Siz bununla (buzağı ile)      imtihana çekildiniz. Sizin gerçek Rabbiniz Rahmân'dır. Gelin bana uyun ve      emrime itaat edin" demişti.
   91      - Onlar (cevap olarak şöyle) demişlerdi: "Musa bize dönüp gelinceye kadar,      biz ona tapmaya elbette devam edeceğiz."
   92      - (Musa gelince kardeşine şöyle) dedi: "Ey Harun! bunların sapıklığa düştüğünü      gördüğün vakit, seni engelleyen ne oldu?"
    93      - "(Neden) benim yolumu takip etmedin, benim emrime karşı mı geldin?"
   94      - Harun: "Ey anamın oğlu! Sakalımı ve başımı (saçımı) tutma. Ben senin 'İsrailoğulları      arasında ayrılık çıkardın, sözüme bakmadın' diyeceğinden korktum." dedi.
    95      - (Hz. Musa bu defa Sâmirî'ye dönerek) "Ey Sâmirî! Senin bu yaptığın nedir?"      dedi.
   96      - Sâmirî: "Onların görmedikleri bir şey gördüm: (Sana gelen) ilâhî elçinin      (Cebrail'in) izinden bir avuç (toprak) aldım ve onu (erimiş mücevheratın içine)      attım. Bunu, bana böylece nefsim hoş gösterdi" dedi.
   97      - (Musa ona şöyle) dedi: "Haydi çekil git. Artık senin için hayat boyunca,      'benimle temas yok' diye söylemen var (bir vahşi gibi yapayalnız yaşamağa      mahkum olacaksın). Hem senin için asla kaçamayacağın bir ceza daha vardır.      Bir de ibadet edip durduğun ilâhına bak; elbette biz onu yakacağız, sonra      da kül edip muhakkak onu denize savuracağız."
   98      - Sizin ilâhınız, ancak kendisinden başka hiçbir ilâh bulunmayan Allah'dır.      Onun ilmi her şeyi kuşatmıştır.
    99      - (Ey Muhammed!) Sana geçmişin haberlerinden bir kısmını böylece anlatıyoruz.      Şüphe yok ki, sana katımızdan bir zikir (düşünüp kendisinden ibret alınacak      bir kitab) verdik.
   100      - Kim ondan yüz çevirirse, şüphesiz o, kıyamet günü bir günah yüklenecektir.
    101      - Devamlı o azabın altında kalacaklar. Kıyamet günü onlar için, bu ne fena      bir yüktür!
    102      - Sûr'a üfürüleceği gün ki biz suçluları o gün, (gözleri korkudan) göğermiş      olarak mahşerde toplayacağız.
    103      - "Siz dünyada sadece on(gün) kaldınız" diye kendi aralarında gizli gizli      konuşurlar.
   104      - Aralarında ne konuşacaklarını biz çok iyi biliriz. Görüşü en üstün olan:      "Ancak bir gün kaldınız" diyecektir.
   105      - (Ey Muhammed!) Sana dağlar(ın kıyametteki durumunu) sorarlar, de ki: "Rabbim      onları ufalayıp savuracak."
   106      - "Böylece yerlerini dümdüz boş bir halde bırakacak."
   107      - "Orada ne bir çukur, ne de bir tümsek göreceksin."
   108      - O gün, hiçbir tarafa sapmadan o davetçiye (Sûr'a üfleyenin çağrısına) uyarlar.      Öyleki, Rahmân'ın heybetinden sesler kısılmıştır. Artık bir fısıltıdan başka      hiçbir şey işitemezsin.
   109      - O gün, Rahmân'ın kendisine izin verdiği ve sözünden hoşnud olduğu kimselerden      başkasının şefaatı fayda vermez.
   110      - Allah, onların geleceklerini de, geçmişlerini de bilir. Onlar ise O'nu ilmen      kavrayamazlar.
   111      - Bütün yüzler, diri ve bütün yarattıklarını gözetip duran Allah'a baş eğmiştir.      Bir zulüm yüklenen gerçekten hüsrana uğramıştır.
   112      - Her kim de mümin olarak salih amelleri işlerse, artık o, ne bir haksızlıktan      ve ne de çiğnenmekden korkar.
   113      - İşte böylece biz onu Arapça bir Kur'ân olarak indirdik. Onda tehditlerden      nice türlüsünü tekrar tekrar açıkladık ki belki sakınırlar, yahut onlara bir      ibret ve uyanış verir.
   114      - Hükmü her yerde geçerli gerçek hükümdar olan Allah yücedir. (Ey Muhammed!)      Kur'ân sana vahyedilirken, vahiy bitmeden önce (unutma korkusu ile) Kur'ân'ı      okumada acele etme; "Rabbim! benim ilmimi artır" de.
   115      - Doğrusu bundan önce Âdem'e (bu ağaçtan yeme diye) emrettik, fakat unuttu      ve biz onda bir azim (bir kararlılık) bulmadık.
   116      - Bir vakit meleklere: "Âdem(e hürmet) için secde edin" demiştik; İblis'ten      başka hepsi secde etmiş, o çekinmişti.
   117      - Biz de (Âdem'e) şöyle demiştik: "Ey Âdem! Şüphesiz bu (İblis) sana ve eşine      düşmandır. Sakın sizi cennetten çıkarmasın, sonra bedbaht olursun (sıkıntı      çeker, perişan olursun)."
   118      - "Doğrusu senin acıkmaman ve çıplak kalmaman (ancak) cennettedir. "
    119      - Ve sen orada ne susarsın, ne de güneşin sıcağında kalırsın"
   120      - Nihayet şeytan ona vesvese verdi. Şöyle dedi: "Ey Âdem! Sana sonsuzluk ağacını      ve çökmesi olmayan bir saltanatı göstereyim mi?"
   121      - Bunun üzerine ikisi de o ağaçtan yediler. Hemen ayıp yerleri kendilerine      açılıp görünüverdi. Ve üzerlerine cennet yaprağından örtüp yamamaya başladılar.      Âdem Rabbinin emrinden çıktı da şaşırdı.
   122      - Sonra Rabbi, onu seçti de tevbesini kabul buyurdu ve ona doğru yolu gösterdi.     
   123      - Allah (onlara) şöyle dedi: "Birbirinize düşman olmak üzere hepiniz oradan      (cennetten) inin. Artık benden size bir hidayet (kitab) geldiği zaman, kim      benim hidayetime uyarsa işte o, sapıklığa düşmez ve (ahirette) zahmet çekmez.     
   124      - Her kim de benim zikrimden (Kur'ân'dan) yüz çevirirse, (bilsin ki) ona dar      bir geçim vardır ve onu kıyamet günü kör olarak haşrederiz.
   125      - (O zaman Kur'ândan yüz çeviren kimse) "Rabbim! beni niçin kör olarak haşrettin,      oysa ben gören bir kimseydim" der.
   126      - Allah: "Böyledir, sana âyetlerimiz gelmişti de onları sen unutmuştun, bugün      de öylece unutulursun" der.
   127      - İşte haddi aşanları, Rabbinin âyetlerine inanmayanları biz böyle cezalandırırız.      Ve muhakkak ki ahiret azabı (dünya azabından) daha şiddetli ve daha devamlıdır.
    128      - Onları, yerlerinde gezip durdukları şu kendilerinden önce yok ettiğimiz      bunca nesiller(in o korkunç akibeti) doğru yola sevk etmedi mi? Doğrusu bunda      ibret alacak aklı olanlar için nice deliller vardır.
    129      - Eğer Rabbinin verdiği bir hüküm ve tayin ettiği bir süre olmasaydı, hemen      azaba uğrarlardı.
   130      - O halde, dediklerine sabret; güneşin doğmasından önce ve batmasından önce      Rabbini hamd ile tesbih et. Gecenin bir kısım vakitlerinde ve gündüzün etrafında      da tesbih et ki hoşnudluğa eresin.
   131      - Kâfirlerden bir kısmına, onları sınamak için dünya hayatının zineti olarak      verdiğimiz ve onunla kendilerini geçindirdiğimiz şeye (mal ve saltanata) sakın      rağbetle bakma. Rabbinin (ahiretteki) rızkı daha hayırlı ve daha devamlıdır.     
   132      - (Ey Muhammed!) Ehline namaz kılmalarını emret, kendin de ona sabırla devam      et. Biz senden bir rızık istemiyoruz. Seni biz rızıklandırırız. Güzel akibet      takva sahiplerinindir.
   133      - (İnkâr edenler): "Rabbinden bize bir mucize getirse ya" dediler. Onlara      önceki kitablarda olan apaçık deliller gelmedi mi?
   134      - Eğer biz, onları bundan (peygamber veya Kur'ân'dan) önce bir azab ile yok      etseydik, muhakkak "Ey Rabbimiz! bize bir peygamber gönderseydin de, alçak      ve rezil olmadan önce âyetlerine uysaydık, olmaz mıydı?" diyeceklerdi.
   135      - De ki: "Hepimiz beklemekteyiz, siz de bekleyedurun. Şüphesiz düz yolun sahiplerinin      kimler olduğunu ve kimlerin doğru yolda bulunduğunu yakında bileceksiniz.     
 

admin29.07.2013 - 21:09
21-ENBİYA süresi türkçe meali
     
   1      - İnsanların hesab (görme) zamanı yaklaştı. Onlar ise hâlâ gaflet içinde,      yan çizip aldırmıyorlar.
   2      - Rablerinden kendilerine gelen her yeni hatırlatmayı hep eğlenerek dinliyorlar.     
   3      - Kalbleri hep eğlencede (gaflette), hem o zalimler aralarında şu gizli fısıltıyı      yaptılar: "Bu, ancak sizin gibi bir insan. Artık göz göre göre sihre mi gidip      uyarsınız?"
   4      - Peygamber: "Benim Rabbim gökte ve yerde (söylenen) her sözü bilir. O, her      şeyi işitir, her şeyi bilir" dedi.
   5      - Onlar: "Hayır, bunlar karışık rüyalardır; yok, onu kendisi uydurdu, yok      o bir şairdir. Böyle değilse önceki peygamberler gibi, o da bize bir mucize      getirsin" dediler.
    6      - Onlardan önce yok ettiğimiz hiçbir memleket halkı iman etmedi. Şimdi bunlar      mı iman edecekler?
   7      - (Ey Muhammed!) Biz, senden önce de ancak kendilerine vahyettiğimiz birtakım      erkek(peygamber)ler gönderdik. Bilmiyorsanız kitap ehli olanlara sorun.
    8      - Biz onları yemek yemez birer cesed kılmadık ve onlar ölümsüz de değillerdi.     
   9      - Sonra biz onlara verdiğimiz sözü yerine getirdik; hem onları, hem de dilediğimiz      kimseleri kurtardık, aşırı gidenleri yok ettik.
   10      - (Ey Kureyş topluluğu!) And olsun, size öyle bir kitab indirdik ki, bütün      şan ve şerefiniz ondadır. Hâlâ akıllanmayacak mısınız?
   11      - Biz halkı zalim olan nice memleketleri kırıp geçirdik ve onlardan sonra      başka milletler var ettik.
   12      - Onlar azabımızın şiddetini hissettikleri zaman oradan kaçmaya koyuluyorlardı.     
   13      - "Koşup kaçmayın; size nimet verilen yere, yurtlarınıza dönün ki, sorguya      çekileceksiniz" dedik.


   14      - Onlar da: "Vay bizlere! Biz gerçekten zalimler idik" dediler.
   15      - Biz, onları biçilmiş bir ekin ve bir yığın kül haline getirinceye kadar      hep sözleri bu feryad olmuştur.
   16      - Biz gök ile yeri ve aralarındaki şeyleri, boş bir eğlence için yaratmadık.     
   17      - Eğer bir eğlence edinmek isteseydik, elbette onu katımızdan edinirdik. Yapacak      olsaydık öyle yapardık.
   18      - Hayır, biz hakkı batılın başına çarparız da onun beynini parçalar. Bir de      bakarsın (batıl) o anda yok olup gitmiştir. Allah'a yakıştırdığınız vasıflardan      ötürü size yazıklar olsun.
   19      - Göklerde ve yerde olan bütün varlıklar O'nundur. Katında olanlar O'na kulluk      etmekten ne çekinirler, ne de yorulurlar.
   20      - Gece gündüz (hep Allah'ı) tesbih ederler, usanmazlar.
    21      - Yoksa (Mekke müşrikleri) birtakım ilâhlar edindiler de yerden ölüleri onlar      mı diriltecekler?
   22      - Eğer yer ile gökte Allah'tan başka ilâhlar olsaydı, bunların ikisi de muhakkak      fesada uğrar yok olurdu. O halde Arş'ın Rabbi olan Allah, onların vasfetmekte      oldukları şeylerden (bütün noksanlıklardan) beridir, münezzehtir.
    23      - O, yaptığından sorumlu olmaz, onlar ise sorumlu tutulacaklardır.
   24      - Yoksa O'ndan başka ilâhlar mı edindiler? De ki: "Kesin delilinizi getirin.      İşte benimle beraber olanların kitabı ve benden öncekilerin kitabı." Hayır,      onların çoğu gerçeği bilmezler de onun için yüz çevirirler.
   25      - Senden önce hiçbir peygamber göndermedik ki, ona şöyle vahyetmiş olmayalım:      "Gerçek şu ki benden başka ilâh yoktur. Onun için bana ibadet edin."
   26      - Böyle iken dediler ki: "Rahmân çocuk edindi." Allah bundan münezzehtir.      Doğrusu melekler (Allah'ın çocukları değil.) ikram olunmuş kullardır.
   27      - Onlar Allah'ın sözünün önüne geçmezler, hep O'nun emriyle hareket ederler.     
   28      - Allah, onların önlerindekini de, arkalarındakini de (yaptıklarını ve yapacaklarını)      bilir. Onlar, Allah'ın hoşnud olduğu kimseden başkasına şefaat etmezler. Hepsi      de O'nun korkusundan titrerler.
   29      - İçlerinden kim: "Ben, O'ndan başka bir ilâhım" derse, biz ona cehennemi      ceza olarak veririz. Zalimleri biz böyle cezalandırırız.
   30      - O kâfir olanlar, görmediler mi ki, göklerle yer bitişik bir halde iken biz      onları ayırdık. Hayatı olan her şeyi sudan yarattık. Hâlâ inanmıyorlar mı?     
   31      - Yeryüzünde, insanlar sarsılmasın diye sabit dağlar yarattık, rahat gidebilsinler      diye dağların aralarında geniş yollar var ettik.
   32      - Gökyüzünü de korunmuş bir tavan yaptık. Kâfirler ise, gökyüzünün alâmetlerinden      (Allah'ın kudret ve azametine delalet eden delillerinden) yüz çeviriyorlar.     
   33      - Geceyi, gündüzü, güneşi ve ayı yaratan O'dur. Bunların her biri kendi dairesinde      dolaşmaktadır.
   34      - Ey Muhammed! Senden önce de hiçbir insanı ölümsüz kılmadık, sen ölürsün      de onlar baki kalır mı? Senin ölmenle rahata kavuşacaklarını mı sanıyorlar?     
   35      - Her nefis ölümü tadacaktır. Sizi bir imtihan olarak kötülük ve iyilikle      deneyeceğiz. Hepiniz de sonunda bize döndürüleceksiniz.
   36      - O inkârcılar seni gördükleri zaman, seni alaya alıyorlar ve "İlâhlarınızı      diline dolayan bu mudur?" diyorlar. Halbuki onlar Rahmân'ın kitabını inkâr      ediyorlar.
    37      - İnsan aceleci olarak yaratılmıştır. Size yakında (azaba dair) alametlerimi      göstereceğim. Şimdi siz acele etmeyin.
   38      - "Doğru sözlü iseniz (bildirin) bu vaad ne zamandır?" derler.
   39      - Bu kâfirler ateşi yüzlerinden ve sırtlarından men edemeyecekleri ve yardım      da göremeyecekleri zamanı, bir bilseler!
   40      - Doğrusu bu azap onlara ansızın gelecek de kendilerini şaşırtacaktır. Artık      ne geri çevrilmesine güçleri yetecek, ne de kendilerine mühlet verilecektir.
    41      - Yemin olsun ki, senden önce birçok peygamberle alay edildi de içlerinden      alay edenleri, o alay ettikleri şey (azap) kuşatıverdi.
   42      - De ki: "Geceleyin ve gündüzün sizi Rahmân'dan kim koruyabilir?" Ama onlar      Rablerinin kitabından yüz çevirmektedirler.
   43      - Yoksa kendilerini bize karşı savunacak tanrıları mı var? O tanrılar kendilerine      bile yardım edemezler, katımızdan da dostluk görmezler.
   44      - Doğrusu biz o kâfirleri ve atalarını yaşattık, hatta o ömür onlara uzun      geldi. Fakat şimdi memleketlerini her yandan eksilttiğimizi görmüyorlar mı?      O halde üstün gelen onlar mıdır?
   45      - De ki: "Ben sizi ancak vahiyle korkutup uyarıyorum," uyarıldıkları zaman      sağırlar çağrıyı duymazlar.
   46      - Yemin olsun ki, Rabbinin azabından az bir şey onlara dokunursa, muhakkak      "Vay bizlere, biz gerçekten zalimlerdik" diyeceklerdir.
   47      - Biz kıyamet günü için doğru teraziler kurarız; hiçbir kimse hiçbir haksızlığa      uğratılmaz. Yapılan amel, bir hardal tanesi ağırlığınca da olsa, onu getirir      (tartıya koyarız.). Hesap görenler olarak da biz kâfiyiz.
   48      - Yemin olsun ki, Musa ve Harun'a eğriyi doğrudan ayıran kitabı, takva sahibleri      için bir ışık ve öğüt olarak verdik.
   49      - Onlar görmedikleri halde Rablerinden korkarlar, kıyamet saatinden de titrerler.     
   50      - İşte bu (Kur'ân) da indirdiğimiz kutsal bir kitaptır. Şimdi siz bunu mu      inkâr ediyorsunuz?
   51      - And olsun ki biz daha önce İbrahim'e de rüşdünü vermiştik (akla uygun olanı      göstermiştik). Biz onu biliyorduk.
   52      - O zaman o, babasına ve kavmine: "Bu tapınıp durduğunuz heykeller nedir?"      demişti.
   53      - Onlar: "Biz atalarımızı bunlara tapar bulduk" dediler.
   54      - İbrahim: "And olsun ki sizler de, atalarınız da apaçık bir sapıklık içindesiniz"      dedi.
   55      - Onlar : "Sen bize gerçeği mi getirdin (Sen ciddi mi söylüyorsun), yoksa      şaka mı ediyorsun?" dediler.
   56      - O şöyle dedi: "Hayır Rabbiniz göklerin ve yerin Rabbidir ki onları O yaratmıştır.      Ben de buna şahidlik edenlerdenim."
   57      - "Allah'a yemin ederim ki, siz arkanızı dönüp gittikten sonra, ben putlarınıza      elbette bir tuzak kuracağım."
   58      - Derken o, bunları parça parça etti. Yalnız kendisine başvursunlar diye onların      büyüğünü sağlam bıraktı.
   59      - (Kavmi) "Tanrılarımıza bunu kim yaptı? Doğrusu o zalimlerden biridir." dediler.     
   60      - (Bazıları) "İbrahim denen bir gencin, onları diline doladığını duymuştuk"      dediler.
   61      - "O halde onu insanların gözleri önüne getirin, olur ki (aleyhinde) şahidlik      ederler" dediler.
   62      - (İbrahim gelince ona) "Ey İbrahim! bunu tanrılarımıza sen mi yaptın?" dediler     
   63      - İbrahim: "Belki onu şu büyükleri yapmıştır, konuşabiliyorlarsa onlara sorun"      dedi.
   64      - Bunun üzerine vicdanlarına dönüp (kendi kendilerine) dediler ki: "Doğrusu      siz haksızsınız."
   65      - Sonra yine (eski) kafalarına döndüler: "And olsun ki (ey İbrahim!) bunların      konuşmayacağını (sen de) bilirsin." dediler.
   66      - (İbrahim) dedi: "O halde, Allah'ı bırakıp da size hiçbir fayda ve zarar      veremeyecek olan putlara mı tapıyorsunuz?"
   67      - "Size de, Allah'ı bırakıp taptıklarınıza da yazıklar olsun, siz hâlâ akıllanmayacak      mısınız?"
   68      - Onlar: "Bir şey yapacaksanız, şunu yakın da tanrılarınıza yardım edin" dediler.     
   69      - Biz: "Ey ateş! İbrahim'e karşı serin ve zararsız ol" dedik.
    70      - Ona düzen kurmak istediler, fakat biz kendilerini daha fazla hüsrana uğrattık.     
   71      - Onu da, Lût'u da, âlemler için bereketli ve kutsal kıldığımız yere ulaştırıp      kurtardık.
    72      - Ona (İbrahim'e) İshak'ı, üstelik bir de Yakub'u ihsan ettik ve herbirini      salih kimseler kıldık.
   73      - Onları buyruğumuz altında (insanlara) doğru yolu gösterecek önderler kıldık.      Kendilerine hayırlı işler yapmayı, namaz kılmayı, zekat vermeyi vahyettik.      Onlar bize kulluk eden kimselerdir.
   74      - Biz Lût'a da bir hüküm, bir ilim verdik. Onu çirkin işler işleyen kasabadan      kurtardık. Doğrusu onlar kötü, fasık bir kavimdi.
   75      - Onu ise rahmetimizin içine aldık. Çünkü o salihlerdendi.
    76      - Nuh da daha önceleri bize yalvarmıştı; biz de onun duasını kabul ettik,      kendisini ve ailesini büyük sıkıntıdan kurtardık.
   77      - Âyetlerimizi yalanlayan kavminden onun öcünü aldık. Şüphesiz onlar kötü      bir kavimdiler. Biz de hepsini (suda) boğduk.
    78      - Davud ve Süleyman'ı da (hatırla). Hani onlar ekin hakkında hüküm veriyorlardı.      Hani milletin koyunları (geceleyin) içinde yayılmıştı, biz onların hükmüne      şahittik.
   79      - Biz onu(n hükmünü) hemen Süleyman'a bildirmiştik; (zaten) herbirine hüküm      ve ilim vermiştik. Davud'la beraber tesbih etsinler diye, dağları ve kuşları      buyruk altına aldık. (Bütün bunları) yapan bizdik.
   80      - Ona, sizi savaşta korumak için zırh yapma sanatını öğrettik, artık şükreder      misiniz?
   81      - Bereketli kıldığımız yere doğru, Süleyman'ın emriyle yürüyen şiddetli rüzgarı,      onun buyruğuna verdik. Biz her şeyi biliyorduk.
   82      - Onun için dalgıçlık yapan ve bundan başka işler de gören şeytanlardan da      onun buyruğu altına verdik. Onların hepsini biz gözetiyorduk.
   83      - Eyyûb da: "Başıma bir bela geldi, (sana sığındım), sen merhametlilerin en      merhametlisisin" diye Rabbine nida etti.
   84      - Biz de onun duasını kabul ettik de başına gelenleri kaldırdık. Katımızdan      bir rahmet ve kulluk edenlere bir hatıra olmak üzere, ona tekrar ailesini      ve kaybettikleriyle bir mislini daha verdik .
    85      - İsmail, İdris ve Zülkifl'i de (hatırla). Onların hepsi de sabredenlerdendi.     
   86      - Onları da rahmetimizin içine aldık. Onlar gerçekten salih olanlardandı.     
   87      - Zünnun'u (balık sahibi Yunus'u) da hatırla. Hani o, öfkelenerek gitmişti      de, bizim kendisini hiçbir zaman sıkıştırmayacağımızı sanmıştı. Fakat sonunda      karanlıklar içinde: "Senden başka ilâh yoktur, sen münezzehsin, Şüphesiz ben      haksızlık edenlerden oldum" diye seslenmişti.
    88      - Biz de duasını kabul ile icabet ettik, kendisini üzüntüden kurtardık. İşte      biz iman edenleri böyle kurtarırız.
   89      - Zekeriya da hani Rabbine: "Rabbim! Beni tek başıma bırakma, sen varislerin      en hayırlısısın" diye nida etmişti.
   90      - Biz de duasını kabul ile icabet ettik de kendisine Yahya'yı ihsan ettik.      Ve eşini (doğum yapmaya) elverişli hale getirdik. Doğrusu onlar iyiliklerde      yarışıyorlar, umarak ve korkarak bize yalvarıyorlardı. Bize karşı derin saygı      duyuyorlardı.
   91      - Irzını koruyan Meryem'e ruhumuzdan üflemiş, onu ve oğlunu, âlemler için      bir mucize kılmıştık.
    92      - Doğrusu bu sizin ümmetiniz (tevhid dini olan müslümanlık), bir tek ümmettir      (bir tek din olarak sizin dininizdir). Ben de sizin Rabbinizim. O halde bana      kulluk edin.
   93      - Ama insanlar din konusunda aralarında bölüklere ayrıldılar ama, hepsi bize      döneceklerdir.
    94      - İnanmış olarak yararlı iş işleyenin emeği inkâr edilmeyecektir. Biz şüphesiz      onu yazmaktayız.
    95      - Yok ettiğimiz bir memleket (ahalisinin ahiretteki cezasını da çekmek üzere)      bize dönmemesi gerçekten imkansızdır.
    96      - Nihayet Ye'cûc ve Me'cûc(un seddi) açıldığı zaman, ki onlar her dere ve      tepeden akın edip çıkarlar.
    97      - Ve gerçek vaad yaklaştığında, işte o zaman kâfir olanların gözleri beleriverir.      "Eyvah bizlere! Doğrusu biz bundan gaflet içindeydik, hayır biz zalim kimselerdik."      derler.
   98      - Siz ve Allah'dan başka taptıklarınız, cehennemin yakıtısınız; oraya gireceksiniz.
    99      - Eğer onlar ilâh olsalardı, oraya girmeyeceklerdi. Hepsi orada temelli kalacaktır.     
   100      - Orada onların bir inlemeleri vardır. Bunlar orada (sağır olup) bir şey de      işitemezler.
    101      - Şüphesiz katımızdan kendileri için güzel şeyler takdir edilmiş olanlar,      işte oradan (cehennemden) uzak tutulanlardır.
   102      - Bunlar onun (cehennemin) uğultusunu bile duymazlar. Canlarının istediği      şeyler içinde temelli kalırlar.
   103      - O en büyük korku bunları üzmez; kendilerini melekler: "Size söz verilen      gün işte bugündür" diye karşılarlar.
    104      - Göğü, kitab dürer gibi dürdüğümüz zaman, yaratmaya ilk başladığımız gibi,      katımızdan verilmiş bir söz olarak onu tekrar var edeceğiz. Doğrusu biz bunları      yaparız.
   105      - And olsun ki, Tevrat'tan sonra Zebûr'da da yeryüzüne ancak iyi kullarımın      mirasçı olduğunu yazmıştık.
   106      - Şüphesiz bu Kur'ân'da kulluk eden kimseler için kâfi bir öğüt vardır.
   107      - (Ey Muhammed!) biz seni ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik.
   108      - De ki, bana ancak şöyle vahyolunuyor: "İlâhınız ancak tek bir ilâhtır. Şimdi      siz artık müslüman oluyor musunuz?"
   109      - Eğer (yine de) yüz çevirirlerse, de ki: "Size düpedüz açıkladım; tehdit      olunduğunuz şeyin yakın mı, uzak mı olduğunu bilmem."
   110      - Şüphesiz Allah açığa vurulan sözü de bilir, gizlediklerinizi de bilir.
   111      - Bilmem belki bu gecikme sizi denemek ve bir süreye kadar geçindirmek içindir.
    112      - (Hz. Peygamber şöyle) dedi: "Ey Rabbim! Aramızda gerçekle hükmet ve Rabbimiz      O Rahmân'dır ki, isnad ettiğiniz (yalan) vasıflarınıza karşı yardımına sığınılacak      olan ancak O'dur. "
 

Etiket:

Bu bilgi size yardimci oldu mu?

EvetHayır
Kur'an-ı Kerim Türkçe Meali
Kur'an-ı Kerim Türkçe Meali
(Ortalama: 5 üzerinden 1.7 - 3 Oy)
3