İstiklal Marşı 10 Kıta kıtası İstiklal Marşı - Üçüncü Kıtanın Açıklaması
Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım.
Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım;
Kükremiş sel gibiyim, bendimi çiğner aşarım;
Yırtarım dağları, enginlere sığmam, taşarım.
Bu kıt’adaki mısraları düz cümlelere çevirince on cümle tertibi ortaya çıkar. Bunların önemli bir kısmı birleşik cümledir: 1. Ben ezelden beridir hür yaşadım. 2. Hür yaşarım. 3. Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? 4. Şaşarım. 5. Kükremiş sel gibiyim. 6. Bendimi çiğnerim. 7. Aşarım. 8. Yırtarım dağları. 9. Enginlere sığmam. 10. Taşarım.
Ben, zamanın başladığı andan beri hür yaşadım, hür yaşarım. Beni esir edecek, bana zincir vurmayı isteyecek insan bir çılgın, bir delidir. Ben ona şaşarım çünkü kimse bana zincir vuramaz. Aslan gibi kükreyen sellere benzerim. Bu seli hiçbir bend sınırlayamaz. Ben bütün engelleri çiğner, aşarım. Dağları yırtarım, engin derinliklere sığmaz, taşarım.
Heyecan unsurunun hâkim olduğu ilk üç kıt’ada, kısa cümleler ile şiddeti gitgide artan bir duygu yoğunluğu görüyoruz. İfâdenin anlatım tutumunda, haklı insanların hem heyecanı, hem de şaşkınlığı hissedilmektedir. Soru cümlelerinin çokluğu ve olumlu düz cümle ile anlatılamayacak heyecan ifâdeleri, haklı insanın ruh hâline bir işârettir ve haksızlığa tepkinin bir derecesini anlatır. Böylece bu kıt’anın karakteristiği ve diğer kıt’aların heyecan dozundaki yüksekliği, bir nebze olsun ifâde edilmiş olur.
Târih ve tabiatın, bir milletin kahramanlığına şahit tutulması, istiklâl mücadelemize dâhil olan tarih ve tabiat temlerinin heyecan unsurlarına vesile olması, ayrıca dikkate şâyan bir durumdur. Kâfiyeler yine mukayyeddir. yaşarım / şaşarım / aşarım / taşarım: Ses tekrarı ve ses benzeşmesi “aşarım” sesleri ile kurulmaktadır. İlk akla gelen kâfiye yapısı, “-aşa-” sesleri ile zengin olarak inşâ edilmiştir. Yaygın kâfiye çözümüne göre kelime köklerine gidilerek yaşa-, şaş-, aş-, taşfiilleri ile düşünülürse dört kelimede ortak olan kullanım, “rım” sesleridir. -r, geniş zaman eki; -ı, yardımcı ünlü; -m, birinci tekil şahıs ekidir. Bu yaygın kabule göre -rım sesleri, redif yoluyla kâfiyelenmiştir.
Ancak bu kıt’ayı, kâfiye ile değil, redif ile âhenge bağlamak hükmünde bir zayıflık olacaktır. “yaş “ kökünden, -a isimden fiil yapma eki ile türetilen “yaşamak” fiili “yaşarım” çekimli kullanımıyla diğer üç kelimenin ortak yapısına (fiil + ar + ı + m) uyum sağlamış, böylece “aşarım” hecelerindeki 6 sesin tekrarı ve benzeşmesi, kuvvetli bir âhenk yapısı oluşturmuştur. Bu yapı sadece redifli yapılar grubuna giremez; zira 6 ses tekrarının altısı da redif değildir. Eğer “-aşa-” sesleri kâfiye sayılırsa, birinci -aseslerinin son üç mısradaki kullanımlarında bir redif ihtimâli, “-aşa-” seslerinin zengin kâfiye özelliğini zayıflatacaktır. Kelimelerdeki ikinci “a”ları ek sayarak onları redif olarak kabul etsek; ve kâfiyeyi “aş” harflerinden yolu çıkarak tam kâfiye olarak tespit etsek ilk mısradaki “-a” isimden fiil yapım ekinin fonksiyonu, bu kabûlü çürütecektir. Belki mesele sadece bir isimlendirme problemidir ama yaygın isimlendirmenin bozulması, değişmesi, müşterek terimleşmeyi zaafa uğratacağı için, isimlendirmede çok dikkatli olunmalıdır. Bu gibi örneklerle de görüldüğü üzere, son asırlardaki kâfiye yapılanmasının çözümünde kullandığımız (yarım, tam, zengin, tunç, redifli, cinaslı) kâfiyeleniş isimlendirmesi, eksiktir; son asırlar içinde görülen şiirlerimizi bütünüyle ihtiva etmemektedir. Veya kâfiyelerin tanımında bir eksiklik söz konusudur. İstiklâl Marşımızın kâfiyelenişi bile, görüldüğü gibi, eldeki yaygın sisteme göre çözülemiyor. Eldeki sistemle çözmeyi denediğimizde, 6 seslik çok kuvvetli bir sistemi, iki yahut üç sese indirerek, kâfiye hükmünde bir zayıflık oluşuyor. Öyleyse, divan edebiyatındaki revî sistemi ile modern şiirimizin örneklerinden hâsıl olacak yeni sistemler terkip edilmeli ve ihtiyaca cevap veren bir kâfiye çözümü bulunmalıdır.
Bu kıt’ada, edebî sanatlardaki yoğunluk devam eder.
1. “Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım” mısraında, Orta-Asya’dan başlayıp Anadolu’ya varıncaya kadar hür yaşamış, istiklâline düşkün Türk milletinin kahramanlıklarına işâretle telmih sanatı kullanılmıştır.
2. Bu kıt’ada baştan sona kadar kullanılan “ben” zamiri, hem şairin şahsını hem de milleti ifâde etmektedir. İki anlam da, kıt’a için geçerlidir ama asıl vurgulanan anlam Türk milletidir. Tevriye düşünülebilir. Aslında tevil ve günümüzdeki anlamıyla az bir yorumla, bu sanatın istihdam karakterli bir tevriye olduğunu söyleyebiliriz. Âkif’in rûhu ve şahsı hesap edilirse, bu vasıflar İstiklâl Marşı şairi için de geçerlidir; Türk milletinin târihî ve mânevî şahsiyeti için de geçerlidir. Bu istihdamın metinde delâleti yoktur ama Âkif’in biyografisinde bu bilgi bulunabilir.
3. “Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım”. “Çılgın” kelimesi, “Çılgın gibi hareket eden düşman askeri/ordusu” olarak düşünüldüğünde açık istiâre sanatının varlığına sebeptir.
4. “Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım”. “Zincir vurmak”, “esir etmek” demektir. Dolaylı bir anlatımla, esâret hâlini, onun bir sembolü kabul edilen “zincir vurmak” deyimi temsil eder. Bu kullanış, mecâz-ı mürsel sanatının örneklerindendir.
5. “Hangi çılgın bana zincir vuracakmış?...”. Soru sorulmuş cevap istenmemiş, beklenmemiş, soru anlamlı bir cümlenin olumsuz anlamına karar verilmiş. Önce istifham sanatı akla gelir. “Hangi çılgın bana zincir vuracakmış?” cümlesi, “Hiç kimse bana zincir vuramaz”, cümlesine eşittir.
6. “Kükremiş sel gibiyim, bendimi çiğner aşarım”. “Kükremiş sel” sıfat tamlamasında iç içe girmiş birkaç sanattan söz edilebilir. “Kükremiş sel gibi olan insan/millet” ibâresinde teşbih yapılmıştır. Sel’in kükremesi, sel-aslan ilişkisi yoluyla, aslan kelimesi kullanılmadığı için kapalı istiâre kullanımını ortaya çıkarır.
7. “Yırtarım dağları, enginlere sığmam, taşarım”. Dağların yırtılması, mısradaki mübâlağa sanatına işaret eder. “Taşarım”, bir evvelki beyitte bulunan istiârenin devamıdır. Dağların yırtılması, az bir zorlamayla Ergenekon Destanı içindeki, demir dağlarının aşılmasına telmih edilebilir.
8. Birinci, ikinci ve üçüncü kıt’adaki hitâbın yönü bakımından, üç kıt’ada birden kullanılan iltifat sanatıdır ki, hitabın yönü muhataptan muhataba, muhataptan gâibe çevrilir ve fiillerin sigaları (kipleri) her seferinde değişikliğe uğrar. Sözün hitâbı, marşın birinci kıt’ası Türk milletine, ikinci kıt’ası Türk Bayrağı’na ve üçüncü kıt’ası da şairin kendisine yönelmiştir. Bu hitaplar sırasında fiillerin çatıları, kipleri ve dolayısıyla muhatapları değişir.