İnanç ve ahlak alanında papanın otorite kabul edildiği, Hıristiyanlığın en kalabalık cemaatini teşkil eden Hıristiyan kilisesi mezhebi Katolik (xatholic,catholique) kelimesinin aslı olan ve genel evrensel anlamına gelen Grekçe “genel,evrensel” anlamına gelen Grekçe katholikos Latince’de universalis, generalis, communis kelimeleriyle karşılaşmıştır.Katolik kelimesi kitabı Mukaddes’te geçmemekle birlikte çok erken dönemlerden itibaren öncelikle Yahudiliğin milli karakterine ayrıca mahalli Kiliselere karşı kilisenin evreselliğini ifade etmenin yanında zamanla ortaya çıkan fırkalara ve heretik akımlara karşı gerçek kiliseyi,bütün kiliselerce ortak kabul gören doktrin ifade etmek için kullanılmıştır Yeni Ahid külliyatındaki yedi mektup,şahıs ve cemaat ayrımı yapmaksızın bütün Hıristiyanlara hitap ettiği için “Katolik (genel) Mektuplar “ diye adlandırılmaktadır.
Ortaçağ’da Katolik kelimesi daha çok heretikin karşıtı olarak kullanılmış bin elli dört’teki bölünmeden sonra Batı kilisesi kendisini Katolik, Doğu kilisesi de Ortodoks diye nitelendirilmiştir. XVI. yüzyılın büyük dini çalkantıların ardından Protestanlar kendileri için Katolik nitelemesini kullanmazken Katolikliği tekellerine alan papalığa bağlı kiliseler, gerçek kiliseye mensubiyet için Roma Piskoposluğu ile birleşmenin zaruri şart olduğunda ve sadece bu birliği mensup olanların Katolik olabileceklerinde ısrar etmişlerdir. Böylece Katolik terimi, yaygın bir şekilde Protestan teriminin karşıtı olarak kullanılmaya başlamıştır.
Hz. İsa’nın evrensel mesajının temsilcisi olma anlamında bütün Hıristiyanlar Katolik vasfına benimsemektedir. Nitekim kendilerini Romalı kabul etmeyen Katolikler olduğu gibi kendilerini Katolik sayan fakat papanın otoritesini kabul etmeyen Hıristiyanlarda vardır. Roma Katolik kilisesi Katoliği evrensel, başlangıcından itibaren doğru inanca taşıyan ve tek bir organizasyon tarafından tarihi sürekliliği içinde yönetilen kilise olarak vazetmekte ve bu niteliklerin sadece Roma Katolik Kilisesinde bulunduğu ileri sürülmektedir.
Roma kilisesinin Katolik diye adlandırılması tarihi realiteye de uygundur: zira Hıristiyanlığın kurucusu olan İsa Mesih tarafından havari Petrus’a: “Ben kilisemi bu kayanın (Petrus) üzerine kuracağım… Göklerin melekûtunun anahtarlarını sana vereceğim.” diyerek ilk Hıristiyan cemaat içinde birinci sıraya ona vermiştir. Roma ‘da görev yapmış ve ilk Roma piskoposu olmuş. Petrus, İsa Mesih’in yeryüzündeki vekili ve Roma piskoposu olduğu için onun yerine geçen piskoposlarda da hem İsa Mesih’in yeryüzündeki vekilleri hem Petrus’un halefleri olmakla, dolayısıyla İsa Mesih’in dinini temsil etmektedirler. Böylece Roma kilisesi de Mesih’in kilisesi olmaktadır.
Hz. İsa sonrasında Hıristiyanlık Yahudiler ve Yahudi olmayanlar arasında yayılmaya başlamış asıl gelişmesini Paylus’un önderliğinde Yahudi olmayanlar içinde ve Avrupa coğrafyasına gerçekleştirmiştir. Pavlus’un liderliğini yaptığı onun yorumuyla şekillenen Gentile Hıristiyanlığı Avrupa’da hızla yayılırken Roma İmparatorluğu’nun karşı tavır alması sebebiyle IV. Yüzyıla kadar bir yer altı hareketi olma özelliği sürdürmüş, bu dönemde Hıristiyanlara çeşitli baskı ve zulümler yapılmıştır. Neron, Roma’nın yakılmasından Hıristiyanları sorumlu tutmuş. Pavlus ve Petrus Roma’da öldürülmüş, sonra Domitian, Decius, Valerian, Diocletian ve Galerius dönemlerinde Hıristiyanlar şiddetli zulümlere maruz kalmıştır.
Kilisenin Doğu (Ortodoks) ve Batı (Katolik) diye ayrılması (1054) Katolik kilisesi tarihinde bir başka dönüm noktası oluşturmuş. Papa VII Gregor döneminden(1073-1085) XVI. Yüzyıldaki reform hareketine kadar kilise hukukçuları ile ilahiyatçılarında katkısıyla Roma, gerek ruhani gereksi dünyevi alanlarda Papaların üstünlüğünü vurgulayan yeni bir öğreti getirmiştir. Romanın ikiye ayrılmasıyla Batı’daki bölünme birbirini izleyince papanın gücü ve saygınlığı sürekli gerilemiş. XV. yüzyıl ortalarında heretik akımlar papalık karşıtı konsüller ve iç bozulma kiliseyi sarsmıştır. XVI. yüzyıl boyunca Martin Luther Calvin, Zwingli ve diğer bir çok din adamı kilisedeki yozlaşmaya karşı mücadele gelişmişlerdir. Reform hareketi bir yandan Roma’nın Batı Hıristiyanlığın üzerindeki ruhani hâkimiyetine son verirken öbür yandan Katolik Kilisesinde kendi içinde yenilenmeye gelişmek zorunda bırakılmıştır. Bunun bir sonucu olarak toplanan Trend Konsili’nde (1545- 1563) alınan kararlar dört yüz yıl boyunca kilise hayatına yol vermiş ve Katolik kilisesinin hem kendine bakışını hem de başka kiliselerle ilişkilerini belirlemiştir. Ancak öğreti alanında Roma’nın geleneksel tutumu daha da katılaşmış, papalık ile Curia Romana’nın kilise hayatı ve yönetimi üzerindeki denetimi gitgide artmış,böylece merkezleşmiş, otoriter ve gelenekçi bir kilise yapısı doğmuştur.
Katolik kilisesi hiyerarşisinde kilisenin başında Petrus’un halefi ve roma piskoposu olan papa bulunmaktadır. Katoliklere göre Hz. İsa’nın evrensel kilise üzerinde havari Petrus’a bıraktığı yetki sürdüren papa bu sebeple öteki havarilerin halefleri sayılan diğer piskoposlardan daha etkilidir 1. Vatikan Konsili kararlarına göre papa hem evrensel kilisede en yüksek yargı yetkisinin elinde tutmakta hem de inanç ve ahlak konularındaki kararlarında yanılmazlık ayrıcalığı taşımaktadır. Katolik kilisesi hiyerarşisinde papadan sonra piskoposlar kurulu gelmektedir. Petrus ve diğer havariler gibi Petrus’un vekili papa ile havarilerin vekili papa ile havarilerin vekilleri olan piskoposlarda kendi aralarında bire birlik ve kurul oluşturulur. Bunun dışında dünyanın çeşitli bölgelerinden seçilen piskoposların belirli vakitlerde bir araya gelmesiyle oluşan piskoposlar sinodo, ayrıca papayı seçen kardinaller, papanın merkez teşkilatı, diş temsilciler, çeşitli komisyonlar, mahkemeler bulunmakta ve Vatikan, Ruhani devletinin işlerini bu teşkilatlar yürütmektedir.
Teolojik açıdan Roma Katolikliğin diğer Hıristiyan kiliselerden bazı noktalarda ayrılmaktadır. Reformdan bu yana Hıristiyan inancı için yalnızca kutsal metinlerin temel oluşturabileceğini savunan Protestanlar karşı Katolik kilisesi, kutsal metinlerin vahiy geleneğinde özel bir yeri bulunduğunu kabul etmekle birlikte geleneğinde aynı ölçüde bir vahiy kaynağı olduğunu vurgular. Buna göre kutsal kitap geleneğin ilk ve en önemli halkasıdır. Ancak Katolikler için Protestanlar çoğunda olduğunun aksine kutsal metinlerin serbest tenkiti yoktur. Sadece kilise resmi yorum yapabilir. Bu farklılık dini ayinlerdeki farklılığa yol açmıştır. Protestanlar vaftiz ve Evharistiya olmak üzere sadece iki sakrement. Katolikler ise yedi sakrement kabul etmektedir. Diğer taraftan Katoliklere göre ekmek şarap ayinindeki ekmek ve şarap, ayin esnasında gerçekten İsa Mesih’in et ve kana dönüşürken Protestanlar bunu kabul etmezler. Katolikler azizlere büyük saygı göstermeleri ve onlardan şefaat dilemeleri yönünden de Protestanlardan da ayrılırlar.
4.Katolikliğin temel özellikleri
a.Papa, İsa’nın havarisi Petrus'un vekilidir. Dini konularda asla yanılmazve Roma Kilisesi başkilisedir.
b.Roma Kilisesi Kutsal Ruh tarafından idare edilir ve evrenseldir.
.Kutsal Ruh, Baba ve Oğuldan çıkmıştır (Ortodokslar sadece Baba'dan çıktığına inanırlar)
ç.İsa hem insan, hem tanrı tabiatına sahiptir. Meryem günahsız olup, bakiredir.
.Şefaatte bulunma yetkisi vardır. Azizler şefaatte bulunabilirler.
e.Komünyon (Efkaristiya) ayininde ekmek mayasız olmalıdır.
.Günah çıkartma ve papaza itiraf gereklidir.
.7 sakrament vardır (Efkaristiya, Vaftiz, Güçlendirme, Evlilik, Ruhbanlık, Tövbe=itiraf, Kutsal yağ sürme)
ğ.Ruhban sınıfı evlenemez. Ancak ruhban sınıfına dâhil olanlardan diyakon (diyakozlar) evlenebilirler.
h.Bu güne kadar toplanan 20 konsilin kararları da kabul edilmelidir. Cuma günleri et ve yağlı yiyecekler yenilmez.
Günümüz Hıristiyan nüfusunun yaklaşık yarısı Katolik’tir. Katolikler dünyanın her yanına yayılmış olmakla birlikte yoğun olarak Avrupa, Güney Amerika, Afrika ve Güney Doğu Asya’da bulunurlar. Katolik Hıristiyanlığının büyük çoğunluğunun Latin menşelidir ve Batı’da yer almaktadır ancak Doğu’da Roma ile birleşen ve kendi geleneklerini muhafaza etmekle birlikte papanın otoritesini kabul eden Hıristiyanlarda vardır ki bunlara uniate kiliseleri denilmektedir. Bunlardan Antakya ritine bağlı olanlar Mağruniler ,Suryani Katolikler, Malankar Kilisesi; Keldaneritine bağlı olanlar Ermeni Katolikleri, Kerdaniler, Malabar Hıristiyanları; İskendiriye’ye ritine bağlı olanlar Kopt Katolikleri Habeşt Katolikleri;Bizans ritine bağlı olanlar ise Ruthenianlar Macar ve Yugoslav Katolikleri Merkitler, Bulgar ve Yunan Katolikleridir.
Katolik kilisesi ilk defa VIII. yüzyılda İspanya’nın ve XI. yüzyılda Sicilya’nın fethi daha sonrada Haçlı seferlerinin münasebetiyle Müslümanlarla karşılaşmış ve İslami kendine rakip gördüğü için onu cephe almıştır. Asırlar boyu Katolik Batı’ya hakim olan İslam imajı son derece olumsuzdur. II Vatikan Konsiline kadarda devam eden bu tutum, Konsülde Müslümanlardan ve onların imajlarından olumlu ifadelerle bahsedilerek kimsen yumuşatılmıştır.Meryem’in günahsız doğmuş olduğu öğretisinin Kutsal Yazılara dayanmadığı söyleniyor: Meryem’in günahsız doğumu Kutsal Yazılar’da öğretilmemektedir. İsa Mesih’in doğumundan sonra Meryem’in bakire olarak kaldığı doktrini Kutsal Kitap’ta öğretilmemektedir.Matta’da şunu okuyoruz: “Ama oğlunu doğuruncaya dek Yusuf ona dokunmadı doğan çocuğun adını İsa koydu ilk kilise babaları Meryem’in her Hıristiyan gibi kutsal olduğuna inanıyorlardı, ama Meryem’i günahsız saymıyorlardı. Bu inancın tam olarak ne zaman ortaya çıkmış olduğu hakkında tam bir tarih vermek mümkün değil, fakat Meryem’in günahsızlığı inancı 8. ve 9. yüzyılda öğretilmeye ve savunulmaya başlanmıştır. En Bereketli Bakire Meryem anne rahminde döllendiği andan itibaren orijinal günahın lekesinden korunmuş ve günahtan etkilenmemiştir[8].’İsa’nın bakire Meryem’den doğmuş olduğunu ve ayrıya başka kaynaklarda ise aşağıda anlattığımız romantizme edilmiş İsa’nın doğuşu anlatılmaktadır.1.Yahudi’lerin ümidiMusa’nın kendilerini esaretten beri kurtardığı günden beri Yahudiler, Tanrılarılar Yehova’nın kendilerine, düşmanları ile baş edecek ve adalet ile sulhu gerçekleştirecek bir kurtarıcı yollayacağına inanılıyordu. Bu beklenilen kurtarıcıya sonran Mesih İsa Peygamber adı verilmiştir. Yahudilerin tarihinde Mesih’e bağlanan bir ümit, Filistin’in Romalılar tarafından işgal edildiğinden yüzyıl önce Kayserin günlerinde olduğu kadar büyük olmamıştı. o günlerde Yahudilerin ıstırabı sonsuz idi ve onlar bu eziyetleri kurtarıcının geleceğine dair bir işaret sayıyorlardı.
2.Bir kötü kral ve üç müneccim O günlerde Yahuda’nın asıl idaresi Roma İmparatoru Augustos Sezar idi. Fakat Yahuda’nın bir de kendi kralı vardı Yahudi değildi, Romalı değildi, Yunan değildi, Filistin ırkı da dâhil olmak üzere çeşitli ırklara mensup bir melez idi kral olmasa idi dikkate çarpacak bir tarafına yoktu. Fakat kral olduğu için ona Büyük Hirodes denilirdi. Kral Hirodes, kötü bir kraldı. Dünya kurulduğundan beri çeşitli ülkelerde birçok kral gelip geçti ve dünya kurulduğundan beri iş başına geçmiş kralların ismini yazmak gerekse, isim listesi gökyüzündeki ayı bulurdu, Ama iyi kralların isimleri küçük bir sayfayı bile doldurmaz.
Dediğimiz gibi kral Hirodes kötü bir kraldı. Sarayındaki günler mutlu geçmezdi ve kral Hirodes tahtını ilelebet muhafaza etmek isteyen hırslı bir kraldı. Bunun için Davut’un oğlu Mesih’in günün birinde Yahudilerin kralı olacağına dair söylentilere çok kızıyordu.
Kral Hirodes yetmiş yaşına geldiği vakit bir gün saray casusu kendisine gelerek dedi ki:”Haşmetmeap! Farstan Kudüs’e mücevherlerle dolu üç müneccim geldi. Her yerde Yahudilerin kralı olmak üzere doğan çocuk nerede? Ona secde etmeye geldik diyorlar.”
Kral:”Bu adamları bana getir” diye buyurdu ve üç müneccim kralın huzuruna çıkarıldı kral sordu: “Davud’un oğlu Yahudilerin kralının doğduğunu nereden biliyorsunuz ?”
Müneccimler cevap verdi: “Doğuda bir yıldız gördük bize buraya kadar yol gösterdi”
Kötü kral:”Yahudilerin kralı olacak çocuğu bana bulun ve bulduğunuz zaman bana yerini haber verin ki bende kendisine secde edeyim” dedi.
Bunun üzerine üç müneccim kralın yanından ayrıldılar ve doğuda gördükleri mor yıldızı takibe başladılar yıldız onlara yol gösteriyordu yıldızı takip ederek en sonunda çocuğun bulunduğu evin üzerine geldi ve orada durdu yıldızın durduğu evin üzerinde Yusuf adında bir marangoz ile ve Meryem ve yeni doğan bebeklerin İsa yaşamaktaydı. Sonra bu üç müneccim onun önünde diz çöküp secde ettiler fakat çocuğu bulduklarında kötü krala getirmediler çünkü kral Hirodes’in kötülük etmek için bulmak istediğini anlamışlardı
3.İsanın son emriTapınaktaki satıcıları kovduktan üç yıl sonra İsa hamursuz bayram için tekrar Kudüs’e geldi üç yıl önce yalnız gelmişti bu sefer şehre büyük bir kalabalık arasına girdiOrda bulunan halk İsa’yı gördüklerinde peygamber Nasıralı İsa! Osanna! Tanrı adına gelmiş Takdis olsun! Tapınağa vardıklarında satıcıların ve sarrafların yaygaraları İsa’yı tekrar kızdırdı.Ama onun bu cesareti Feristler ile baş rahipleri kızdırmaktan geri kalmıyordu İsa yalnız geldiği vakit ondan korkmamışlar onu umursamamışlardı ama bu sefer ardındaki kalabalığı görünce Rahipler ve Ferist’ler ürktüler ve İsa’yı konuşmaktan nasıl men edebileceklerini düşünmeye başladılar bu ara İsa tapınaktan ayrılarak Kudüs yakınlarında ki Beythaniye’ye gitti. İsa’nın ertesi Hamursuz Bayramında Mesih olduğunu ilan edileceğini inanıyordu ve bu yüzden diye seviniyorlardı. Bayram tevekkül ve kederle bekleyen bir kişi vardı o da İsa idi. Kudüs’teki Zeytin Dağından şehre, hacı olmak üzere kalabalığı ve bayram için yapılan hazırlıkları seyrediyordu. Herkes sevinçli sadece İsa mahzun idi. Hamursuz Bayramının arifesin de İsa ve on iki havarisi yakınlarından birinin evinde akşam yemeği için toplanmışlardır. İsa masanın başına oturduktan sonra arkadaşlarının yanında ki şeref yerini paylaşamadıklarını gördü. Bunun üzerine yerinden kalktı, bir kase aldı ve havarilerinin ayaklarına su döktü bunun manasını anlamayan havariler şaşırdılar hatta bir kısmı itirazda bulunacak oldu.Fakat İsa dedi ki:”Siz şeref iskemlesini kapmak için çalıştınız ve ben size bir örnek verdim.Siz de benim gibi davranmalısınız.Hatırlayınız ki hizmetkar efendisinden daha büyük değildir.Gönderilmiş olan gönderenden daha büyük değildir.İsa demek istediklerini havariler anladılar ve sessizce yemeğe oturdular.Yemekte et ve şarap vardı, fakat pek azı yiyebildi çünkü mecliste neşe kalmamıştı birden İsa’nın sesi duyuldu:”Doğrusu size derim, sizden biri beni ele verecektir”. Sözleri etrafındakileri korkuttu, birbirlerine baktılar ve sordular: “Ben miyim, Muallim, ben miyim ?”
O adam doğmamış olsaydı kendisine iyi olurdu. Yemek sessizlik için devam etti. İsa onlara sevgiyle baktıktan sonra onlara dedi ki:” Çocuklar sizinle birlikte kalmaya pek az vaktim kaldı beni arayacaksınız fakat gittiğim yere gelemeyeceksiniz. Onun içinde sizin birbirinizi seviniz bu benim son emrimdir, ben sizi sevdiğim gibi birbirini seviniz o zaman birbirinizi seveceksiniz. Şimdi bütün insanlar bilsin ki birbirinizi severseniz benim müridlerimsiniz.”dedi.
O gece İsa sık sık dua etmek üzere gittiği Getsanammi denilen yere gitti bütün havarileri onunla beraber fakat Sinumum oğlu Yahuda yoktu. İsa ve arkadaşları bahçeye geldiklerinde vakit bir hayli ilerlemişti ve hepsi yorgun düşmüşlerdi. Havarilerin her biri teker teker uykuya daldılar gece yarısından sonra bahçedeki sessizlik Yahuda’nın ve beraberindeki askerlerin gelişi ile bozuldu İsa askerlere: “Kimi arıyorsunuz? Diye sordu.”Nasıralı İsa diye birini arıyoruz” dediler. “O benim”
Askerler İsa’ya çullandılar ve onu bağladılar. Bahçedeki gürültü havarileri uyandırdı. Subay ve askerleri görünce İsa’yı terk ettiler. İsa, itham ve hakaretlerle dolu bir gece geçirdikten sonra Kudüs’teki Romalı vali Pantius Pilatus, İsa’nın halkı Roma idaresine karşı ayaklandırmak isteyen bir çok dini liderlerden biri olup olmadığını anlamak ve sorgudan sonra onu suçlu bulmayarak serbest bırakmak istedi.Fakat İsa’yı itham edenler onu başka suçlar yüklediler.”Bu Galeli halkı Kutsal Kanuna karşı ayaklandırılıyor” dediler.
Platus:”Mademki o Galledir, o zaman benim önüme değil Galile valisi Herodes Antibas’ın önünde yargılanmalıdır.“ dedi ve İsa’yı o sırada Kudüs’te bekleyen bulunan Hirodes’e gönderdi. Ama Herodes onu tekrar Platos’a gönderdi. Sonunda Platus İsa’yı imansızlıkla suçluyarak ölüm cezasına çarptırdı o devirde valilerin bayramında mahkûmları af etme yetkileri vardı. Nasıralı İsa’dan gayri Barabbas adında bir mahpusta ölüme mahkûm edilmişti vali bunlardan İsa’yı değil de diğerini af etti. İsa’da çarmıha gerilerek ruhunu verdi.
İsa’nın ölümüne sebep olan düşmanların onun ölümünden ziyade mezhebini yıkılmasını arzulardı yiğitlerin ölümleriyle mezhebin ortadan kalkacağına inanıyordu. İsa’nın havarilerine liderlerinin eserlerini tamamlamaya gizlice karar vermişlerdi.Liderlerinin “Hz İsa” diye Çağırdılar ve onun yolundan gidenleri Hıristiyan dediler İsa’nın yolundan gidenlerin çoğu fakirdi. Çarmıha gerildikten sonra, fakirler İsa’nın öğretilerine daha çok bağlandılar. Ölümden sonra İsa’nın bir düğünde suyu şarap halinde getirdiği anlatıldı, denizde yürüdü, beş bin aç insanı beş somun ekmekle doyurduğu söylendi fakat en güzelhikayeler onun şifa verici kudretine ait olanlardı.Körü görür,sağırı işittirir,dilsizi konuştururmuş anlatılan hikayelerden biride şu idi bir gün İsa Beytsahida körfezine gitmişti.Hastalar iyi olmak için suya girip çıkıyorlardı.Hastalar arasında otuz sekiz yıldan beri immeli olan birisini iyileştirdi.Bütün bunlar bütün Filistin’in dört bir yana yayıldı.Herkes İsa’nın çarmığa gerildikten üç gün sonra mezarından kalkarak Cennete gittiğini ve bir vakit,vakitler ve yarım vakit gelene kadar orada kalacağını anlatmaya başladı ondan sonra deniliyordu tekrar yer yüzüne inecektir Mesih’in gelişini bekleyenler bu sefer bu seferde ikinci gelişi beklemeye ve bunun yakın bir zamanda olacağına inanmaya başladılar.İkinci geliş İsa’nın dirildiği vakit olacaktır.Linkback: https://www.buyuknet.com/hritiyanlarda-katolik-t35835.0.html