Günlük Örnekleri

lazwanted07.08.2014 - 02:37
GÜNCE

4 Kasım, Cumartesi

Orhan Veli'nin kısacık şiirini, "Neler yapmadık şu vatan için / Ki­mimiz öldük, / Kimimiz nutuk söyledik." şiirini bilirsiniz, bu şiiri anla­mayanlara, sevmeyenlere acırım doğrusu. İyiymiş, hoşmuş ya, sa­dece bir nükteymiş, şiir değilmiş... Nedir şiir dedikleri? İlle dolunay, periler, veremden ölen kızlar mı bulunacak şiirde? Şiir konuları belli, çıkmayacaksınız onların dışına... Şair bir düşünceyi, bir duyguyu, bir öfkeyi kısaca söyleyiveriyor, bize iyice anlatıyor, sözü bir kamçı gibi saklıyor. Daha ne istiyorlar? Bu şiir değilse Hugo'nun Üçüncü Napeleon'u yermek için yazdıkları da şiir değildir. Ama onları beğeniyor­lar, alışmışlar onlara. İnanmayın Hugo'yu anladıklarına, o şairin de ancak belâgatini seviyorlar, gerçek büyüklüğünü duyamıyorlar.

Orhan Veli'nin o şiiri bu günlerde pek sardı beni. Eskiden de se­verdim, bıkmıyor kişi onun güzelliğinden. Şiirin, sanat eserinin iyisi bundan anlaşılır.

Ama Orhan Veli o şiiri, bence eksik bırakmış. Kimimiz de daha ileri gidiyor, o söylenen nutukları dinliyor, alkışlıyoruz. Söylev çekenlerinki gene neyse! Onlar bir iş gördüklerini sanıyorlar, kendi sesle­riyle esrikleşiyorlar (mest oluyorlar). Ya o saçmaları, saçma olduğu­nu bile bile, kof bir edebiyat olduğunu bile bile dinleyip de göze gir­mek için alkışlayanlar! İnsanın tüyleri ürperiyor onları düşündükçe.

4 Şubat, Çarşamba

Salâh Birselin "Yenilik"te çıkan şiirini gene düşündüm. Ona ne­den güzel diyemiyorum? Öyle sanıyorum ki geçiciliğini görüyorum da onun için çekiniyorum güzel demekten. Bugün hoşumuza gidiyor, iri lakırdıları sıralayan şairlerden, ukalâlardan öcümüzü alıyor. Ama yarına bir değeri kalacak mı? Salâh Birsel'in çattığı moda geçince o şiir de bütün değerini yitirmeyecek mi? O moda sürdükçe yaşar, son­ra unutulur, daha da kötüsü anlaşılmaz olur.

Orhan Veli'nin "Kuyruklu Şiir"i için, "Ciğercinin Kedisinin cevabı için de böyle diyemez miyiz? Diyebiliriz ya, ben diyemiyorum işte. Orhan Veli'nin o iki şiirinde başka bir şey var, bir deyiş ferahlığı bir canlılık, Salâh Birsel'in "Şiir Dersi"nde bulamadığım bir şey nedir o?... Onun ne olduğunu söyleyebilsem, güzellik nedir onu söylemiş olacağım. Hiç olmazsa benim neyi güzel bulduğumu, bende güzellik duygusunu uyandıran şeyin ne olduğunu...



GÜNCE

Nurullah ATAÇ



3.12.1901

Edindiğim ilk kukumav kuşu beni alaya aldı ve onu almamdan iki saat sonra da öldü. Bu marifeti için de sinsice benim olmadığım bir anı seçmiş. Bunun öncesinde, acıkmış gibi yaparak mideye bir saka kuşunu indirmişti. Yarın gidip dükkân sahibiyle hesaplaşacağım: compar una altra.

Haller ile olan dostluğumuz her zaman kusursuz sayılmaz. O be­nim için sanatta rekabette bir güdüleyici. Renk konusunda onun çok ilerde olduğunu biliyorum. Bu alanda beni uzun sürecek bir savaşı­mın beklediğini görüyorum. "Ancak çizimde onun yaptıklarını düzel­tebiliyorum."

1902

1 Ocak'ta ilk kez yeniden doğadan resim yapmaya başladım ve bir ayak çizdim. Alman Sanatçılar Birliği'nin lokali oldukça rahat bir yer, yalnız biraz dar. Orada güzel ve iri yapılı bir erkek model bul­dum. Doğadan uzak kaldığım sırada kendimi epey geliştirmiştim. Doğadan resim yapmak şimdi keyif veriyordu. Yaptığım en iyi ayak resmiydi bu, doğal ölçülerde değildi. Haller daha büyük çalışıyordu ve bu yüzden yaptığı biçimlerin barok olduğu konusunda uyarılıyor, Roma'da gördüğü iyi ve kötü örneklerden edindiği alışkanlıkları bı­rakması isteniyordu.

Günlükler 1898 -1918, Paul Klee



ADALET AĞAOĞLU/DAMLA DAMLA GÜNLER

1 Temmuz

Haziran da bitti. Çalışmalarım hiç yeterli değil. Alanya'da Ergin Orbey'le Gönül'e rastladık. Bize gelindi. Yenildi, içildi. Onları otellerine götürürken girişteki bir bara uğradık. Baktık, Tunç Yalman da or­da! Alâaddin'in dekorasyonunu yapan Aysel'le birlikte. Tunç, Evcilik Oyunu'nu ilk defa 1963'te Şehir Tiyatrosu'nda sahneye koymuştu. Muhsin Bey Tunç'u sever. Muhsin Ertuğrul oyun yazarı olarak beni iteklemeseydi, bugün ben oyun yazarı değildim. Tunç üç yıldır

17 Temmuz, saat 19.00

Apollo şimdi dünyadan 200.000 km. uzaklıkta. Ay'a varış bizim saatle 22.00 - 22.50'lerde olacakmış.

20 Temmuz, saat 22.16

Örümcek Ay'a indi. Huston uzay merkezi ile Ay modülü arasında konuşma var. Tamam. Ay modülü ayda. Armstrong: "Her şey yolun­da gitti." demiş. Güntekin anlatıyor: "Araçta bir mavi ışık yandı. Armstrong uzay merkezine teşekkür etti. Merkezde büyük sevinç. Mavi ışık, Ay'a indik, demek. Uzaklık 340.000 km. Armstrong: 'Fan­tastik' diyor. Tahminen 10 saat sonra ayın yüzeyine ayak basacaklar. Yarın saat 8.15'te Ay'dan tv yayını yapılacak."

21 Temmuz

Astronotlar Ay'a ayak basma saatini dört saat öne almışlar.

Bu sabah saat 4.15'te Neil Armstrong, Ay modülünün kapağını açtı; merdivenlerini inerek tam 4.17'de Ay'a ayak bastı. İlk adım. Oradan hemen tv yayını başladı. Güntekin yayına devam ediyor.

Saat 23.26: Ay modülü (Kartal) "Örümcek" ana kabin Colümbia ile kenetlendi. (...)

ADALET AĞAOĞLU

Linkback: https://www.buyuknet.com/gunluk-ornekleri-t43312.0.html


tarantula90124.02.2015 - 02:27
FERİT EDGÜ’DEN

Degerndorf, aralık, 58

… Duygusuz. Yola çıktığımdan beri duygusuz, her şeyin önünde ve her yerde. Her şey yabancı; her şey ilgimin dışında. Az önce balkona çıkıp ap ak çevreye bakarken yeniden anladım bunu. Kar burada her şeyi örttü. Olduğum yerden hiçbir şey görünmüyor; ne bir ağaç, ne bir ev, hiçbir şey. Her yer ap-ak. Gözyorucu bir aklık (boşluk?).

(…)

Yazmayı denemiyorum bile. Bu boşlukta yazmak? Niçin? Kimin için? Nasıl? Ordan oraya bocalıyordum. Şimdi biraz duruldum. Yazmak diye bir sorunum yok. Giderek belki okumak diye bile. Yanımda getirdiğim kitapların hemen hiçbirine el sürmüyorum. Bir çukur oluşuyor çevremde, bu çukura gün geçtikçe daha bir gömüldüğümü duyuyorum.

… Acı çekme isteği. Kendini yeniden bulma.

(Bir Günlüğün Günlüğü kitaplaşmamıştır)




TURGUT UYAR’DAN

30.01.1956

Az konuşur olmayı, suskun olmayı erdem saymıyorum artık. Kendini kaçırmak, kendini gizlemek gibi geliyor bana.

27.02.1956

İzinliyim. Boşum. İlgisiz dolaşıyorum sokaklarda. Bu boşluk, bu kayıtsızlık ürküntü veriyor bana. Doğaya uygun, yapmacıksız bir yaşama özlüyorum. Kurtuluşumuz şiirden falan gelmeyecek, yaşamamızdan gelecek gelecekse.

3.1.1956

Nigâr Hanım’ın şiirlerini okudum. Elbette ilkel şiirler birçoğu. Ama birden düşünüyorum. “Gücenme, aslı harâbım senin firâkında” dizesi, bir bakıma, bir şiir geleneğinin yenilenmesi döneminde, yeni bir duygu, yeni bir söyleyiş sayılamaz mı?

Geçmiş ozanları, duygularının, söyleyişlerinin cılızlığı yüzünden küçümsemek doğru mu? Duygular yeni, biçimler, duyarlanma yeni. Bugün bu şiirleri, dolayısıyla bu duyguları, ancak eski şiirler öyle yazıldığı için daha iyi anlıyoruz. Öyleyse, iyi kötü bütün geçmiş ozanlara selam.

(Günlük-kitaplaşmamıştır)




ALİ CANİP YÖNTEM’DEN


Cuma, 5 Mart 1920

Bugün öğleye kadar evde uyudum. Sonra sokağa çıktım. Arkadaşlardan diş tabibi Şevki Bey’le Cafer, Ömer’i ziyarete gelmişlerdi. Fakülteye götürdüğümüzü söyledim. Oraya gittiler.

Cumartesi, 6 Mart 1920

Öğle üzeri fakülteye gittim. Doğru Ömer’in odasına girdim. Bitap yatıyordu. Elini elime aldım. Ter içindeydi. Burnunun delikleri kararmış gibiydi. Nefesi de intizamsızdı. Hizmetçi kadınlara sordum. Gece çok sayıklamış, “Burası hastane değil, tımarhane… Ben Canip’e gideceğim!” demiş. Dalgındı, “Ömer! Ömer!” diye seslendim. Gayet fersiz gözlerle bana baktı: “Tanıdın mı?” dedim. Kendine mahsus çabuk ifadeyle kafasını sallayarak “Canip!” dedi, yine daldı. Kâğıdına baktım: hararet “39,2” şeker litrede 28. Bir müddet bekledim. Sonra tekrar seslendim: “Ömer, konsültasyon günü yarınmış, erkenden gelirim. Artık gideyim mi?” Kafasını salladı “Git, git!” dedi. Yeis içinde ayrıldım. Fakat hâlâ ümit ile doluydum. Çünkü Ömer ve ölüm birbirine tamamıyla yabancı iki şeydi. Eve gelirken deniz kenarında hizmetçime rasgeldim. Bana doğru koşuyordu. “Ne var?” dedim. “Sizi Tıbbiye’den istiyorlarmış. Rıdvan Beyler’de bekliyorlar” cevabını verdi. Soluk soluğa komşumuza gittim. Ortada bir fevkalâdelik vardı. Nihayet anlaşıldı: Ömer ölmüş!...

(Ömer’in Ölüm Hastalığına Dair Notlarım-Ömer Seyfettin, 1947)



ŞAİR NİGAR HANIM’DAN

31.10.1917

İleride, bu satırlar bir kimsenin gözüne değerse, defterin güzelliğine şaşılmasın! Onu, bugün, Mahmutpaşa’da satın aldım, ama, az kaldı canım pahasına. Aman Yarabbi! İstanbul’umuza böyle ne oldu? Kalabalıktan tramvaylara girmek kabil değil ki! Toptan gülle çıkar gibi zorla bir vagona attım. Bu, tramvaya girmek değil, ezilmek, üst baş parçalamak… Ne oldu halkımıza Yarabbi? Bu her yeri dolduran kifayetsiz, kaba, kötü dilli insan kalabalığı nereden geldi? Evde yalnızlığıma, sokakta bu kalabalığa dayanamıyorum, ağlayacak hale geliyorum. İşte böyle, avunmak için, avare bir kuş gibi çırpınıyorum. Şu defterle de dertleşmesem çıldıracağım.

8.2.1918

Dün Naciye Sultan’a telefon edip “Pek göreceğim geldiyse de vasıta bulunmadığı için mehcur kaldığımı” söylemiştim. Lütfen araba gönderdi. Havanın şiddetine rağmen pek rahat gittim. Beşe kadar birlikte vakit geçirdik, çay içtik. Sultan Efendi pek ziyade iltifat etti,

-Bu harb ne zaman bitecek?

diye benden sordu. Halimiz ne olacak Yarabbi? Acıklı insanlık daha ne zamana kadar böyle inleyecek?

(Hayatımın Hikâyesi)




tarantula90124.02.2015 - 02:27
CAHİT ZARİFOĞLU’NDAN

ANKARA 1978 28 KASIM

Üstad Necip Fazıl’ı Mola otelinde ziyaret ettik. Büyük Doğu’yu son beş sayı çıkarıp kapayışından sonra, arkadaşlar Akif, Erdem, Rasim onunla ilk kez karşılaşıyorlar. Alaeddin ve Mehmet de var. Üstad:

-Büyük Doğu son çıkışında en parlak dönemini yaşadı. Kapanmasında çeşitli nedenler oldu. Ama en büyük amil siz oldunuz, dedi.

Otelin ilk katında, lobideyiz. Üstad sakin, yumuşak ve yalnız. Saat 18’de beni Akabeden aradığında,

-Arkadaşlara da haber ver, gelsinler, son bir görüşme yapalım, dedi. Erdemle Rasim’i görebileceğimi söyledim. Bu telefondan az önce, bu ikisine Üstad’ın önceki gelişinde yine kendilerini istediğini; ancak kendilerine haber veremediğimi anlatıyordum. Telefon tam o anda geldi. Büroya çıktık. Yine Üstad’ın telefonu. Bu kez Akif’le Hasan’ı da haberdar etmemi istedi.

Lobi tenha. Üstad:

-Bana giran geldiniz, diyor. Geçen olayları kısaca özetliyor. Rapor 4’te yazdıklarını ılımlı bir dille tekrar ediyor bir bakıma.



(…)

Üstad’ın söylediklerini, aradan 24 saat bile geçmediği halde hemen hemen hiç hatırlamıyorum. Tek tek cümleler aklıma geliyor. Mesela,

-Yalnızım, dedi.

Ondan böyle bir şeyi ilk defa duydum. Korkuyor insan.

(…)

(Yaşamak)

tarantula90124.02.2015 - 02:27
OKTAY AKBAL’DAN

28 Aralık Çarşamba

Ocak’ın 29’unda tam on yıl olacak. Ziya Osman Saba’yı karlı bir havada Eyüp’te toprağa vermiştik. Yıllar çabuk mu geçiyor belirli bir yaştan sonra? Çocuklukta günler, haftalar bitmezdi bir türlü. Ama yolun yarısına gelmeye gör, her şey kopuk bir film gibi akıveriyor… Ziya Osman’ı son görüşümde ince bir dosya çıkarmıştı çekmeceden. “Nefes Almak” yazıyordu üzerinde. Yeni kitabıydı. “Ölümümden sonra çıkacak,” demişti. “Haydi haydi,” demiştim, “Okurları o kadar bekletmeye hakkın var mı?” Gülümsemişti. Birkaç hafta sonrasını mı düşünerek. Ben düşünememiştim o günden ötesini. Canlı bir insanın, hele bir dostun, bir sevilenin yok olabileceğini düşleyemiyoruz.

On yıl geçip gitmiş bile. Şiirlerini karıştırıyorum. Bilmeyen, Ziya Osman’ı yaşamı süresince ölümü özleyerek bekleyen biri sanır. Hep ölüm, hep ölüm düşünceleri. O ölümü değil, dünyada bulunamayacak bir çeşit “yaşam”ı özlüyordu.

(Anılarda Görmek)

tarantula90124.02.2015 - 02:28
NECİP FAZIL’DAN

Cuma, 9 Ocak

Bugün hava yağmurlu ve puslu… Saat 2’ye 5 var… Bu âna kadar defterimi açamadım. Halim bir tuhaf…

Bugün anladım ki, beni delikten çağırdıkları, meydancı gelip “Bir isteğin var mı?” diye sorduğu, berberin tıraşa geldiği, hasılı insanlarla temas ettiğim an, üstüme acayip bir uyuşukluk, sinsi bir donukluk, anlatılmaz bir garipseme hissi çöküyor. Hayret! Bir aylık yalnızlığın tesirine bakın! Hayırdır inşallah; nereye gidiyorum?

Perşembe, 15 Ocak

Şiir kitabımı bitirdim; ve güya rahat bir nefes aldım. Hava suratlı…

Saat üç buçuk… Gaz sobam trampet çalıyor. Yevmiyemin 40’ıncı gününe rastlayacak olan 20 Ocak Salı gününün iple çekiyorum.

Cuma, 16 Ocak



Allah… Başka tek kelime söyleyemeyecek haldeyim.

(Kırk Günlük Hapishane Yevmiyesi-Cinnet Mustatili)
Sayı: 19
Bölüm: Kapak

Sosyal Öğretmeni24.02.2015 - 23:18
Ooooooooo sayın Hocam siz bu işi aşmışsınız. Teşekkür ederim.

tarantula90125.02.2015 - 00:19
Yorumunuz için teşekkürleer

Etiket:
günlük örnekleri ödev  kısa günlük örnekleri  günlük yazma örnekleri  ingilizce  günlük örnekleri kısa  ingilizce günlük yazma örnekleri  günlük program örnekleri  ingilizce günlük 

Bu bilgi size yardimci oldu mu?

EvetHayır
Günlük Örnekleri
Günlük Örnekleri
(Ortalama: 5 üzerinden 1.7 - 3 Oy)
3