Felsefe Bilgi Türleri + Felsefede Bilgi Türleri

KRaL25.09.2008 - 10:44
Felsefe bilgi türleri nelerdir Bilgi ve bilgi türleri ders ve çalışma notu
 
Bilgi Nedir – Bilgi Türleri Nelerdir?

Bilginin Tanımı : Bilgi nedir? İnsan, içinde yaşadığı evrende, çevresindeki nesneleri, yaşanan olayları ve durumları, duyu verilerini, hayal gücünü ve düşünme yeteneğini kullanarak anlamaya çalışır. Bilgi, insanın çevresiyle kurduğu ilişkinin sonucudur. Özne (Sübje) ile nesne (obje) arasındaki ilişkiden, doğrudan duyu verileri ve yaşam deneyimleri aracılığıyla çıkarılan sonuçlar gündelik bilgiyi oluşturur. Özne (sübje), anlayan, yorumlayan, kavrayan insan bilincidir. Nesne (obje), insanın kendi dışında yer alan her şeydir.

Kısa Bilgi tanımı : İnsanoğlu kendi dışındaki nesneleri algıladığı gibi, kendi iç dünyasını da algılar. İnsandaki bu algılama ve tanıma etkinliğine “bilme”, elde edilene de “bilgi” denir.


UYARI : Bilgi, yalnızca objelerin algılanması ile oluşmaz. Hayal kurma, tasarlama, anımsama ve düşünme de bilgiyi oluşturan unsurlardır. Örneğin, bilgisayarı rengi ve biçimiyle algılamak da bir bilgidir. Pisagor teoremini düşünmek, üniversite kazanmayı hayal etmek, dünkü maçta atılan golü anımsamak da bir bilgidir.

Bilgi Türleri :

Gündelik (Ampirik) Bilgi : Özne (sübje) ile nesne (obje) arasındaki ilişkinin sonuçlarının doğrudan duyu verileri ve yaşam deneyimleri yoluyla kurulması ile gündelik bilgi elde edilir.


Gündelik Bilgi :

- Özneldir (sübjektiftir)

- Amaçsız, sistemsiz ve yöntemsiz olarak elde edilir.

- Yaşamı kolaylaştırmasının yanı sıra yanıltıcı da olabilir.

Dinsel Bilgi : Özne (sübje) ile nesne (obje) arasındaki ilişkinin inanç, Tanrı, kutsal kitap ve din çerçevesinde kurulduğu bilgi, dinsel bilgidir.

Dinsel Bilgi

- Dogmatiktir

- Ayin ve ibadet kuralları içerir.

- İnsanın iç yaşamını ve toplumsal yaşamı düzenleyen kurallar içerir.

Teknik Bilgi : İnsanların yaşamlarını kolaylaştıran araç ve gereçlerin yapılmasının bilgisi teknik bilgidir.

Teknik Bilgi :

- İnsanların pratik yaşamlarını kolaylaştırır

- İnsanların, doğaya egemen olmalarını ve doğayı insan yararına değiştirmelerini sağlar

Sanat Bilgisi : Sanatçı özne (sübje) nin, nesnel dünyayı, estetik duygusu oluşturacak biçimde kendinden bir şeyler katarak yeniden yaratmasıyla sanat bilgisi oluşur.

Sanat Bilgisi :

- Subjektiftir (özneldir)

- Yaratıcıdır

- Sezgilere ve yaratıcı hayal gücüne dayanır

- Ürünleriyle somuttur

- Bireyseldir ve duygulara yöneliktir.

Bilimsel Bilgi :  Özne (sübje) ile nesne (obje) arasındaki ilişkinin sınırlı bir konuda ve belli bir yöntemle her zaman geçerli sonuçlara ulaşmak için amaçlı ve sistemli olarak kurulması sonucu bilimsel bilgi elde edilir.

- Bilimsel Bilgi Türleri : Bilimsel bilginin yöneldiği konu ve kullandığı yöntemlere göre bilimler üçe ayrılır :

¨ Formel (İdeal) Bilimler : Konusu doğada bulunmayan, insan zihninin soyutlama gücü ile ulaştığı kavramları inceleyen bilimlerdir. Örneğin pi sayısı, rakamlar, sinüs, açı, limit gibi kavramların gerçeklikleri doğada yoktur ve insan bu kavramları zihninde gerçekleştirir. Formel bilimlerde, genellikle tümdengelim yöntemi kullanılır.

¨ Doğa Bilimleri : Doğada olup biten olayları, neden sonuç ilişkileriyle genellemeler yaparak açıklayan bilimler doğa bilimleridir. Fizik, kimya, biyoloji, jeoloji, astronomi gibi bilimler doğa bilimleri sınıflandırmasında yer alır. Doğa bilimleri, genelde tümevarım yöntemini kullanırlar.

¨ İnsan Bilimleri : İnsanın ve toplumların tarihsel gelişim sürecinde yapıp ettiklerini inceleyen bilimler insan bilimleridir. Örneğin, sosyoloji toplumları ve toplumların yaşadıkları olayları, yapıp ettiklerini incelediği için insan bilimidir. Tarih, sosyoloji, dilbilim, antropoloji birer insan bilimidir.

UYARI : Psikoloji, insanı incelediği için insan bilimleri içinde yer alırken, deneysel yöntemler kullanma özelliği ile insan bilimlerinden uzaklaşıp doğal bilimlere yaklaşır.

- Bilimsel Bilginin Özellikleri :

¨ İnsanın merak ve hayretinden kaynaklanır.

¨ Akla dayanır. Bilimin bulguları insan aklına uygundur.

¨ Sistemlidir.

¨ Yöntemlidir.

¨ Yığılarak (birikerek) ilerleyen bilgidir.

¨ Nedensellik ilkesine dayanır.

¨ Eleştireldir.

¨ Öngörülerde bulunur.

¨ Evrenseldir.

¨ Nesneldir.

¨ Genellenebilir bilgilerdir.


Felsefe Bilgisi  : Özne (sübje) nin, evreni, insanı, evrende insanın yeri ve kaderini salt düşünce temelinde sistemli olarak açıklama ve yorumlama çabasına felsefi bilgi denir. Filosafia (felsefe) bilgelik sevgisi anlamına gelir. Felsefenin ilk kurucuları bilgeliği, bilgiyi ve bilmeyi sevmek, erdemli ve mutlu yaşamayı istemek ve aramak olarak anlamışlardır.

-Felsefi Bilginin Doğuşu : Felsefe, en özgün biçimiyle İlk Çağ doğa filozoflarında görülür. Felsefenin kurucusu olarak Thales kabul edilir. Thales ve diğer doğa filozofları evreni salt düşünce temelinden hareket ederek bütüncü bir yaklaşımla ele aldılar ve ilk ciddi felsefe örneklerini verdiler.

- Felsefi Bilginin Özellikleri :

¨ İnsanın anlama isteğinden kaynaklanır.

¨ Akla dayanır.

¨ Evrenseldir.

¨ Sistemlidir.

¨ Eleştireldir.

¨ Özneldir (sübjektif). Sonuçları kesin değildir.

¨ Yığılan (biriken) bilgidir.

¨ Sınırlı bir alanın bilgisi değildir.


Felsefenin Diğer Alanlarla İlgisi

Felsefe – Bilim ilişkisi : İlk Çağlarda bugün bilim adını verdiğimiz tüm alanların konuları felsefenin içindeydi. İlk Çağ doğa filozoflarından Pythgoras (Pisagor) felsefeciliğinin yanında, matematikçiydi. Ancak zamanla konu alanlarını belirleyen bilimler, aralıklarla felsefeden ayrılmış ve bağımsız bilimler haline dönüşmüşlerdir. İ.Ö. 3. yüzyılda Euclides’le (Öklid) geometri felsefeden ayrılmış ve ilk bağımsız bilim olmuştur. Felsefe, bilimlerin çözümlenmeyen alan ve sorunları ile ilgilenir, onları tartışır ve bilimlerin dikkatini o alanlara çeker. Bilimler kendi yöntem ve teknikleri ile bu alanlara yönelir. Böylece tarihsel süreçte bilimlerin alanı genişlerken felsefenin alanı daralır. Bilimsel gelişme sürecinde ne bilim felsefesiz, ne de felsefe bilimsiz yapabilir.

Felsefe ve Bilimin Ortak Özellikleri :- Her ikisi de insanın merak ve hayretinden kaynaklanır.

- Her ikisi de akla dayanır.

- Her ikisi de sistemli bilgilerdir.

- Her ikisi de evrenseldir.

- Her ikisi de doğruya ve gerçeğe ulaşmayı amaçlar.

Felsefe ve Bilimin Farkları :

- Her bilim, varlığın yalnızca bir yönüyle ilgilenir, felsefe varlığın tüm yönlerini anlamaya ve açıklamaya çalışır.

- Bilimler kendilerine özgü yöntemler kullanırken, felsefe bilimlerin yöntem ve konularını eleştirip tartışır.

- Bilimler, genel yasalara ulaşmakla yetinirken, felsefe bilimlerin sonuç ve yasalarını da tartışır.

- Bilimler, nedenleri araştırırken, felsefe niçinleri araştırır.

- Bilimsel nesnel (objektif), felsefe öznel (sübjektif) dir.

- Bilimlerin sonuçları kesin, felsefenin sonuçları tartışmalıdır.

- Bilim, olanı incelerken, felsefe olması gerekeni inceler.

- Bilimin araçları deney ve gözlem, felsefenin araçları yaratıcı düşünme, hayal gücü ve sezgidir.

- Bilimin öngörüleri yüksek olasılıkla gerçekleşirken, felsefenin tahminleri zayıf olasılıkla gerçekleşir.

- Bilim yığılarak ilerleyen bilgidir. Felsefe yalnızca yığılan bilgidir.

Felsefe – Din İlişkisi : İnsanın ve evrenin nasıl varolduğu, insanın evrendeki yeri ve kaderi, insanın ve evrenin varoluş amacı, insanın mutluluğa nasıl ulaşabileceği gibi sorular felsefenin de dinin de tartıştığı sorulardır. Din, açıklama ve yorumlarını iman ve vahiy temelinde yaparken, felsefe salt düşünce temelinde yapar. Din, imanın ve vahyin açıklamalarını tartışmasız doğru sayarken felsefe eleştirelliğe ve kuşkuculuğa dayanır, özgür düşünceyi benimser.

Felsefe – Sanat İlişkisi : Sanat felsefesi (estetik) adı verilen alanda felsefe, sanata bakış açısını ortaya koyar, güzelin ölçütünü bulmaya çalışır.

Sanat, güzeli bulmaya çalışırken, felsefe, doğruyu bulmaya çalışır. Sanatın sonuçları, sanat eseri olarak, somut ürünler olarak ortaya konurken, felsefenin sonuçları soyut düşünce ürünleridir. Sanatta yaratıcı hayal gücü temel araçken, felsefede düşünme gücü temel araçtır.

Felsefenin Gereği: Felsefe öğrenmenin bilimler gibi insan yaş... doğrudan katkısını beklemek kuşkusuz zordur. Bilgi, pratik yaşamda kullanıldığı oranda önem kazanır. Felsefi bilgi de dolaylı olarak insan yaşamını değiştirir.
Felsefe ;

İnsanın anlama ihtiyacını karşılayarak “insan olmanın” bilincine vardırır.

İnsanın çevresinde olup biten her şeye eleştirel yaklaşmasını, böylece kendi düşünce gücüyle olayları anlamasını sağlar.

Kişiye, başkalarının görüşlerine saygı duymayı, onlara karşı hoş görülü olmayı öğretir.

Bilimlere yol gösterir, bilimlerin gelişmesinin dinamiğini oluşturur.

“Bilgi toplumu” nun oluşmasına ve bilginin üretilmesine katkıda bulunur.

Toplumsal yaşamda başka insanlarla iletişim kurmada yardımcı olur.

Kısaca felsefe, evrende, düşünen, anlamaya çalışan, sorgulayan, eleştiren, yorumlayan bir varlık olmamızın ayrıcalıklı onurunu hissettirir.

Felsefenin İşlevi : Felsefe Eski Yunan’da doğa filozofları ile başlamıştır. Thales, Anaximandros, Anaximenes, Herakletios, Parmenides, Pythagoras, Demokritos gibi filozoflar varlığı merak etmişler, evrenin nasıl ve neden oluştuğu sorularına yanıt aramışlardır. Varlık ve arkhe (varlığın ilk nedeni) sorununun çözümsüzlüğünü gören ilk Çağ Yunan filozofları sofistlerle insana yönelmişler, insan üzerine tartışmışlar, açıklamalar getirmişlerdir. Sokrates, Platon ve Aristoteles kendilerinden önceki düşünceleri toparlayarak daha bütüncül felsefi sistemler kurmuşlardır.

Helenistik dönemde, yaşamın amacını ve insanın mutlu olmasının yollarını araştıran Epikürosçuluk, Stoacılık, Septisizm (Kuşkuculuk) gibi akımlar doğmuştur.

Roma İmparatorluğu’nun kurulması ile doğu ve batı felsefelerinin senteze doğru gittiğini görüyoruz; doğu mistisizmi ile Platon idealizmini uzlaştıran Plotinos Yeni Platonculuk akımını kurmuştur.

Orta Çağ’a gelindiğinde, din merkezli, teokratik ve dogmatik nitelikli skolastik felsefe batıda bilim ve felsefede duraklamaya, hatta gerilemeye yol açmıştır.

Aynı dönemde İslam dünyası bilim ve felsefede altın çağını yaşamıştır. Batı, İslam dünyasındaki felsefi ve bilimsel gelişmelerin etkisi ile Rönesans ve Reform hareketlerini yaşadı.

Bilimsel gelişmelerin etkisi ile Francis Bacon, Rene Descartes, Leibniz, John Locke, David Hume, İmmanuel Kant gibi felsefeciler yetişmiştir.

20. yüzyıla gelindiğinde, insanı toplum ve çevresi ile bağlantılı bir varlık olarak ele alan diyalektik materyalizm, pozitivizm, pragmatizm, fenomenoloji ve egzistansiyalizm gibi akımlar doğmuştur.

Felsefe ve Metafizik : Doğa üstü konuları ele alan, bunları akıl yoluyla açıklamaya çalışan, evren ve insanla ilgili kanıtlanması ve çürütülmesi mümkün olmayan yorumlar getiren felsefe alanı metafiziktir.

Metafizik tarihsel gelişim sürecinde varlığa, bilgiye ve insana, tanrı ve ruh gibi doğa üstü kavramlarla yaklaşmış, duyu organlarının kavradığı nesnel gerçekliği dışlamıştır.

Metafiziğin Tartıştığı Başlıca Sorunlar

§ Varlıkla ilgili (ontolojik) sorunlar : “Gerçekten var olan nedir?” sorusu metafiziğin yüzyıllardır tartıştığı temel sorunlardan biridir. Bu soruya verilen yanıtlar, iki akımın doğmasına neden olmuştur.

a) Materyalizm : Gerçekten var olan maddedir. Düşünce ve ruh maddenin ürünüdür.

b) İdealizm : Gerçekte var olan düşünce ve ruhtur. Madde, düşünce ve ruhun ürünüdür.

Evrenle ilgili (kozmolojik) sorunlar : Metafizik, evrenin nasıl oluştuğunu tartışır. Evrenin oluşumu ile ilgili sorunların tartışılmasından üç ana akım doğar.

a) Teoloji (erekbilim) : Evren bir ereğe göre oluşmuştur. Genelde, Tanrı’nın evreni bilinçli ve planlı bir biçimde yarattığını savunan bir görüştür.

b) Mekanizm : Evrende her şey nedensellik ilkesine göre oluşmuştur.

c) Teoloji : Evrende olup biten her şeyi tanrıya bağlayan görüştür.

Ruhun varlığı ile ilgili sorunlar : Metafizik, “Ruh var mıdır?”, “Varsa niteliği nedir?”, “Ruh bedenle nasıl ilişkiye geçer?”, “Ruhun ölümsüzlüğü nasıl açıklanır?” gibi sorulara yanıt arar.

Linkback: https://www.buyuknet.com/felsefe-bilgi-turleri-felsefede-bilgi-turleri-t2299.0.html

SER@P02.05.2009 - 15:59
in_flamessssssss :D süpersin sen ben açıklise okuyorum dışardan ve felsefe dersini bi türlü verememiştim felsefe 1-2 derslerim var benimde burdaki hangisi ben not alırım burdan çalışırım :)

admin02.05.2009 - 16:59
:))
yararlı olduysa ne mutlu bize kolay gelsin..

kirik12508.10.2010 - 22:43
aradıgım bir ödevdi cok saolun paylastıgınız için

admin12.01.2011 - 05:57
1. FELSEFENİN ALANI

A. Felsefenin Anlamı

Felsefe Yunanca Philia ve Sophia kelimelerinden meydana gelen bilgelik sevgisi anlamında bir kelimedir.

İlk defa Yunanlı filozof Pythagoras, insanın bilgeliğe ulaşamayacağını ancak onu sevebileceğini söyleyerek kendisine “Ben filozofum” dermiş. Philiasophia önce Latince’ye oradan diğer Avrupa dillerine, daha sonra Arapça’ya ve Türkçe’ye Felsefe olarak geçmiştir.

Felsefe terimi, gerçek anlamını Platon ve Aristoteles felsefesinde bulur. Aristo, felsefeyi “Varolanların ilk temellerini ve ilkelerini araştıran bir bilgidir.” şeklinde tanımlar.

Ayrıca felsefe;

* İnsanın içinde yaşadığı evreni anlama uğraşıdır.

* Hem sağlam bilgi üretme hem de ahlaklı ve mutlu yaşama çabasıdır, şeklinde tanımlanmıştır.



B) Felsefenin Özellikleri

a) Felsefe sürekli soru sorma faaliyetidir. Herhangi bir konu hakkında sürekli soru sorar. Bir sorunun cevabını buldu mu onu bırakır.

b) Felsefe nedir?li sorular sorma faaliyetidir. İnsan nedir? Evren nedir? Varlık nedir? Bilgi nedir? Vb. şekilde sorular sorar.

c) Felsefe bilgi üstüne bilgi faaliyetidir. Felsefe herhangi bir bilgi türünün verileri üzerinde veya o bilgi türünün yansıttığı, tanıttığı varlık türü üzerinde düşünmedir. Bu düşünme bir bakıma onların değerlendirmesidir.

d) Felsefi bir sistemin doğruluğu ya da yanlışlığı araştırma konusu yapılamaz. Ancak kendi içinde tutarlı bir bütün oluşturup oluşturmadığına çelişkili hükümlere yer verip vermediğine bakılır.

e) Felsefi bir sitem içinde bulunduğu çağın koşullarından etkiler ya da ondan etkilenir.

f) Felsefe belli bir refah ortamında doğar.

g) Felsefe yığılan bir bilgidir.

h) Felsefe öznel bir bilgidir.

C) Felsefenin İşlevleri

a) Felsefeden belli bir inanç sisteminin temellendirilmesinde yararlanılmıştır.

b) Filozofların düşünceleri büyük oluşum ve düşüncelerin ortaya çıkmasında etkili olmuştur.

c) İnsanların her şeyi olduğu gibi kabul etmek yerine daha iyiye ulaşabilmek için sorgulama yapmalarına katkıda bulunur.

d) İnsanların bilme ve anlama merakının giderilmesine hizmet eder.

2. BİLGİ ve BİLGİ ÇEŞİTLERİ

A) Bilginin Tanımı : Suje ile obje arasındaki ilişkiye bilgi denir. İnsanın, varlığı bilme, tanıma ve anlama sonucu ortaya çıkan ürüne bilgi denir. Burada suje bilen yani insandır. Obje ise bilinen yani varlığın kendisidir.

B) Bilgi Çeşitleri

a) Gündelik Bilgi : İnsanın günlük yaşamında bir-iki tecrübeden genellemelere ulaşması şeklinde ortaya çıkan bilgidir. Örneğin, midesi ağrıyan birinin kekiği kaynatıp içtikten sonra ağrısının geçmesi üzerine “Kekik suyu mide ağrısına iyi gelir demesi.

Özellikleri : * Gündelik bilgi düzensizdir.

* Özeldir.

* Genel geçerliliği yoktur.

* Doğruluğu kesin değildir.

b) Teknik Bilgi : İnsanın günlük yaşamını kolaylaştırmak amacıyla araç gereç yapımı ile ilgili bilgidir. İki türlü teknik bilgi vardır.

* Gündelik bilgiye dayalı teknik bilgi : İnsanın gündelik yaşantısındaki tecrübelere dayanarak araç gereç yapmasıdır.

* Bilimsel bilgiye dayalı teknik bilgi : Bilimsel verilerden yararlanarak araç gereç yapılaması ile ilgili bilgidir.

c) Sanat Bilgisi : İnsanın çevresindeki olaylar ya da nesneler karşısındaki duygulanımlarını, heyecanlarını değişik biçimlerde ifade etmesiyle ortaya çıkan bilgidir. Örneğin edebiyat, resim müzik alanlarındaki eserler gibi.

d) Dini Bilgi : Tanrının insanlara peygamberler aracılığıyla, vahiy yoluyla bazı emir ve yasaklar bildirmesi şeklindeki bilgidir. Kutsal olanla bunun karşısındaki insanın konumunu ifade eder. Dinsel bilgiye kesin iman ile inanılır, eleştirisi yapılamaz.Mutlak gerçekliği inceler.

e) Bilimsel Bilgi : Bilimsel yöntem ve akıl yürütme yoluyla varlıklar hakkında elde edilen bilgidir.

Bilimler üç gruba ayrılır:

* Formel bilimler, mantık, matematik gibi.
* Doğa bilimleri,fizik, kimya astronomi gibi.
* İnsan bilimleri, psikoloji, sosyoloji, antropoloji gibi.

Özellikleri : * Bilimsel bilgi nesneldir. Bireyden bireye değişmeyip herkes için aynıdır.
* Evrenseldir. Bilim herhangi bir milletin, ırkın malı değil bütün bir insanlığın malıdır.
* Akla ve mantığa dayalıdır. Bilimsel olan akılsaldır. Akılsal olan bilimseldir.
* Merak ve hayret sonucu ortaya çıkar.
* Yığılan ve ilerleyen bir bilgidir.

e) Felsefi Bilgi : Felsefi düşünce ile genel geçer ve kesinlikten uzak ama önyargısız, iyi temellendirilmiş, güvenli ve tutarlı olarak ortaya konan bilgidir.

Özellikleri : * Her sorunu aklın süzgecinden geçirir.
* Açıklamalarında bitmişlik ya da kesinlik yoktur.
* Filozofun kişiliği önemli rol oynar.
* Sistemli, düzenli ve birleştirilmiş bir bilgidir.

3. BİLGİ FELSEFESİ


A. Bilgi felsefesinin konusu : Akıl ve sezgi gibi yetiler gerçekten insan zihninde var mıdır? Varsa, görünüşlerin ötesinde kalan varlığı bilmemizi sağlayabilirler mi? türünden sorular bilgi felsefesinin konusunu oluşturur.

1. Bilgi kuramı (Epistemoloji) : Bilgi kuramı bilginin ne olduğunu, hangi yolla elde edildiğini, amacını araştırı. Bir yandan bilginin özünü, ilkelerini, kökenini, yapısını, kaynağını araştırır, diğer yandan bilginin yöntemini, geçerliliğini, koşullarını, olanak ve sınırlarını sorgular.

a. Bilgi kuramının temel kavramları :
l Doğruluk : Doğruluk, bilginin, bilgisi edinilen şeyle tam uygunluğunu dile getirir. Buna göre doğruluk; algılar, kavramlar ve bilimsel kuramlarla nesnel gerçek arasındaki uygunluktur.
l Gerçeklik (Realite) : Varlığın, varoluş tarzıdır. Bilinçten bağımsız olarak var olandır.
l Temellendirme : Ortaya atılan bir soru ya da ileri sürülen bir sav için dayanak, gerekçe, temel bulma işidir.

b. Bilgi kuramının temel soruları : Bilgi nedir? Kaç türlü bilgi vardır? Bilgi edinmenin amacı nedir? Bilgi edinme sürecinin ilkeleri nelerdir? Hakkında bilgi edinilen nesne ile bilgi edinen özne arasında ne gibi bir ilişki vardır? Kaç çeşit bilgi edinme yolu vardır?

2. Mantık : Düşüncenin temel yasalarını (özdeşlik, çelişmezlik, yeter neden ilkesi gibi) saptar; doğrunun ölçütlerini arar.

B. Bilgi Kuramının Temel problemi
1. Doğru bilginin imkansızlığı : İnsan aklının (ya da yetilerinin) gerçeği bilemeyeceğini, herkes için genel geçer bilginin imkansız olduğunu ileri süren görüşlerdir.

a. Sofistler : İnsanın doğru bilgiye herkes için geçerli olabilecek bilgiye ulaşılamayacağını, bilginin kişiden kişiye değiştiğini ileri süren filozoflardır.
l Protagoras : “İnsan her şeyin ölçüsüdür.” der. Protagoras’a göre tüm bilgilerimiz duyumdan gelir. Duyum insandan insana değişir. Bir şey bana nasıl görünüyorsa benim için öyledir. Rüzgar üşüyen için soğuk, üşümeyen için soğuk değildir.
l Gorgias : Hiçbir şey var değildir. Var olsaydı bile bilinemezdi. Bilinse bile başkalarına aktarılamaz. Sözleriyle bilginin bilinemeyeceğini ileri sürer.

b. Septikler : Herhangi bir konu hakkında doğru ya da yanlış şeklinde yargıda bulunulamayacağını ileri süren görüştür. En önemli temsilcileri, Pyrrhon, Timon, Karneades, Arkesilaos’tur.

Septiklerin bu görüşleri günlük olaylar ve pratik işlerle ilgili değil, felsefi gerçekler ve ilkeler hakkındadır. Septisizm gerçeği bütünüyle inkar etmek değildir. Çünkü inkar da bir yargıdır. Oysa Septikler hiçbir konuda kesin yargıda bulunmazlar.
2. Doğru bilginin imkanı

a. Rasyonalizm : Rasyonalizm, bilginin akıl ve onun bir işlevi olan düşünme gücü ile oluştuğunu benimseyen, doğru bilginin ölçütünü de duyular da değil akıl da bulan bir öğretidir. Rasyonalizme göre insan aklı birtakım ilkeler ya da yetilerle donatılmıştır. Evreni oluşturan tüm nesneler hakkında kesin bilgi edinmemiz için sadece bu ilkelere uygun bir biçimde mantığımızı kullanmamız yeterlidir.

* Sokrates (M.Ö. 469 – 399 ) : Ahlaki doğruların ve erdemlerin bilgisinin insanın ahlaklı olabilmesinin zorunlu koşulu olarak gördüğü bilgidir. Sokrates’e göre bu bilgi doğuştandır yani insan dünyaya bu bilgiyle gelir. Fakat insan bu dünyaya geldiğinde bunları unutmuştur. Bu yüzden bu bilgilerin hatırlanması ve bilinç düzeyine çıkarılması gerekir. Bunun Sokrates maiotik (doğurtma) yöntemi kullanır.

* Platon (M.Ö. 427 – 347) : Platon’un bilgi felsefesi varlık görüşüne dayanır. Platon’a göre varlık görünüşler dünyası ve idealar dünyası olmak iki evren vardır. Gerçek bilgi, ideaların bilgisidir. İdealar değişmez, gözle görülemez, duyularla algılanamaz olan varlıklardır. İdealar ancak akıl yoluyla bilinebilir. Bunu da filozoflar yapabilir.

* Aristoteles (M.Ö. 384 – 322) : Aristoteles’e göre var olan bir şeyle ilgili olarak gerçek bir bilgiye sahip olabilmek için onun varlığa gelişini sağlayan dört nedenin bilinmesi gerekir. Bunlar; maddi neden, formel neden, fail neden, amaçsal nedendir. Aristoteles’e göre, bilimin asıl amacı ve genel anlamı, tekili bilmektir. Bunun için yapılması gereken tekil ve tümel arasında bağ kurmak, tekili tümelden çıkarmaktır. Aristoteles’e göre, akılda bilgi üretme yetisi vardır. Varlığı varlığa getiren genel nitelikler o varlığın kendisindedir, içindedir. Masa masadır.

* Farabi (870 – 950) : Akılda bir sezgi gücü bulunduğunu, insan zihninde doğuştan getirilen düşünceler olduğunu kabul eder. Farabi bilginin üç kaynağı olduğunu söyler. Bunlar duyu, akıl ve nazardır. İşte Farabi’nin nazar dediği doğuştan fikirlerdir. Farabi’ye göre ayrıca insan zihninde sezgi adı verilen bir güç vardır. Sezgi, apaçık ve kesin bilgiye ulaşma aracıdır.

* Descartes (1596 – 1650) : Bilginin kaynağında yalnızca aklın olduğunu ve insan zihninde doğuştan düşünceler bulunduğunu savunur.Descartes’a göre insan zihninin iki temel gücü vardır. Bunlar sezgi ve tümdengelimdir. Sezgi, zihinde hiçbir kuşkuya yer bırakmayan ve en yüksek derecede açık olan bir kavrayış faaliyetidir. İnsan sezgi yoluyla bazı şeyleri açık seçik olarak bilir.Tümdengelim ise sezgi yoluyla açık seçik olarak bilinen doğrulardan ve tam bir kesinlikle bilinen olgulardan sonuç çıkarmadır.

* Hegel (1770 – 1831) : Hegel’e göre insan; varlık hakkında duyuları hiç kullanmaksızın yalnızca akıl yoluyla gerçek ve kesin bir bilgiye ulaşabilir. Çünkü aklın yasalarıyla varlığın yasaları bir aynıdır. Bunu da “Akla uygun olan gerçek, gerçek olan da akla uygundur.” şeklinde açıklamıştır. Hegel aklın ve varlığın yasaları konusunda geleneksel mantık ilkelerini reddederek diyalektik yasalar adını verdiği yasalar ortaya koymuştur. Bu yasalara göre varlığın kendini tez-antitez-sentez şeklinde açtığını savunur. (Varlık-yokluk-oluş). Bu aşamanın sonunda Mutlak Ruh vardır. Mutlak ruh gelişim aşamasını tamamlamış ve varlık dünyasını kavramıştır.

b. Ampirizm : Ampirizm, bilgimizin kaynağında yalnızca deneyin bulunduğunu söyleyen görüştür. Ampirizme göre insan zihni doğuştan boş bir levha gibidir. Bu boş levha sonradan deney yoluyla dolar.

* Locke (1632 – 1704) : Ampirizmin kurucudur. Locke’a göre tüm düşüncelerimizin ve bilgilerimizin kaynağında deney vardır. Locke iki türlü deney olduğunu söyler. Birincisi dış deney, diğeri iç deneydir. Dış deneyde dış dünyadaki varlıklar, duyularla denenir. İç deneyde ise insanın kendi zihninde ve ruhunda olup bitenlerin bilincine varılır.

Locke’a göre, insan zihninde kompleks düşüncelerin ve dolayısıyla bilginin meydana gelmesi için şu yetilere ihtiyaç vardır: Algı, bellek, ayırt etme, karşılaştırma, birleştirme ve soyutlama yetileri. Locke üç türlü bilgi kabul eder. – Sezgisel bilgi, kendi varlığının bilgisine sahip olmasını sağlar

- Duyusal bilgi, dış dünyadaki nesnelerin bilgisine sahip olmayı sağlar.

- Tanıtlayıcı bilgi, Tanrının varolduğunu kanıtlamayı sağlar.

* David Hume (1711 – 1776) : Hume, insanın her şeyi algı yoluyla bildiğini söyler. Ona göre algılar iki şekilde ortaya çıkar. Bunlar; - İzlenimler, - İdeler (kavramlar ve düşünceler)

Zihinde bulunan her şeyin, tüm izlenim, kavram ve düşüncelerin temelinde, dış dünyanın duyular yoluyla algılanması vardır. Bu algılarda belli özellikler bulunduğu zaman bunlar birbirleriyle birleştirilir.

Buna bağlı olarak Hume, nedensellik ilkesinin deneyin sonucu olan bir düşünce olması gerektiğini söyler. Yani nedensellik bir zorunluluk değil, bizim bir alışkanlığımızdır.

c. Kritisizm : İnsan zihninin güçlerine ve insanın neyi bilip bilemeyeceğine ilişkin bir araştırmadan meydana gelen felsefi yaklaşımdır. Kurucusu Kant’tır.

* Immanuel Kant (1724 – 1804) : Felsefede rasyonalizm ve ampirizm akımlarının bir sentezini yapmıştır. Kant’a göre, bilgi deneyle başlar fakat deneyle sona ermez. Kant, insan zihninde apriori (önsel) bir bilgi olduğunu savunur. Bir kısım bilgi de aposteriori olarak sonradan elde edilir.

İnsan, bilgi sürecinde, pasif olmayıp aktif bir biçimde duyular yoluyla gelen izlenimleri sınıflar, kalıplara yerleştirir ve yorumlar. Kant’a göre insan bilgisi sınırlıdır. İnsan zihni, nesneleri ve olayları gerçekte oldukları şekliyle bilemez. Nesneler, zihnin imkanlarına, yapısına ve formlarına göre bilinebilir. İnsan zihni fenomenleri (görüngü) bilebilir.

d. Entüisyonizm : Bilginin, doğrudan ve aracısız bir bilme tarzına karşılık gelen sezgi yoluyla elde edilebileceğini savunan görüşe entüisyonizm (sezgicilik) denir. Sezgiye önem veren filozoflar, rasyonel bilginin uygulama ve eylem için önem taşıdığını kabul eder. Ancak akla dayanan bilgi, nesnelerle kurulan doğrudan ve aracısız temasın sonucunda ortaya çıkan sezgisel bilginin tamlığından ve kesinliğinden yoksundur.

* Gazali (1058 – 1111) : Ona göre insan, bilgi yolunda duyulardan da akıldan da yararlanabilir ancak bu yetiler insana gerçek varlığın bilgisini veremez.Zira, gerçek ve kesin bilgi, sezgi yoluyla elde edilir. Bu bilgi türü, insan gönlüne yüce ve manevi bir algı olarak iner. Gazali, iki göz ya da akıl bulunduğunu savunur. Bunlardan birincisi, normal fiziki göz ya da akıldır. İnsan bununla maddi dünyaya yönelir ve birtakım bilgilere ulaşılır.

İnsanda bir de kalp gözü vardır. Kalbin kendisi manevi bir töz olduğu için insan onunla yani sezgiyle gerçekleri bütün açıklığıyla kavrar.

* Bergson (1859 – 1941) : Ona göre gerçekten varolan, durağan madde değil süredir. Başka deyişle gerçeklik hayattır ve bunu yalnızca sezgi kavrayabilir. Bergson’a göre bilmenin birbirlerinden tümüyle farklı olan iki yolu vardır:

a) Bilimlerde geçerli olan analitik yol : Akıl yada zeka yoluyla bilmeye karşılık gelen bu bilme tarzında gerçekliğin maddeden oluştuğu düşünülür. Bilimler varlık alanını parçalara ayırır. Her bilimin araştırdığı alan farklıdır. Bilimler varlığın özüne nüfuz edemez.

b) Varlığın özüne nüfuz eden sezgi : Bergson’a göre sezgi, gerçekliğin temelinde yaratıcı yaşam atılımının bulunduğunu yaşayarak anlar. Sezgi, gerçekliği yani süreyi, yaşamı içten içe duyup yaşayarak kavrar.

e. Pozitivizm : İnsan için bilgide önemli olanın yalnızca olguları araştırmak olduğunu savunan akıma pozitivizm denir. Kurucusu A. Comte’tur.

* A. Comte (1798 – 1857) : Comte, toplumu bilim yoluyla yeni baştan düzenlemeyi amaçlamıştır. Ona göre düşüncelerdeki anarşinin toplumda karmaşaya yol açtığı bir çağda, toplumun kurtuluşunu sağlayacak tek çözüm pozitivizmdir.Comte, insan için olumlu ve yapıcı olanın, yalnızca olguları gözlemleyerek tasvir etmek olduğunu öne sürer.

f. Analitik Felsefe : Neo pozitivizm yada mantıkçı pozitivizm olarak da bilinen bu anlayışa göre felsefenin asıl uğraş alanı dildir. Bu yaklaşıma göre; felsefe, varlık, değer ve Tanrı üstüne doğruluğu test edilemeyen öğretiler öne sürmemelidir. Felsefenin görevi dildeki kavramları çözümlemektir.

* Wittgenstein (1889 – 1951) : Wittgenstein, dili çevremizde olup biten bir şey, karmaşık insan faaliyetlerinin oluşturduğu bir bütün olarak görmüştür. Bütün felsefe problemlerini bir dil problemine indirgeyen Wittgenstein, felsefenin özünde bir kuram değil faaliyet olduğunu söyler.

g. Pragmatizm (Faydacılık) : Doğruyu ve gerçekliği eylemlerin sonuçları değerlendiren ve onlara fayda açısından yaklaşan felsefi akımdır. Bu akıma göre bir düşüncenin değeri, o düşüncenin pratik amaçlarına bağlıdır. Savunucuları James ve Dewey’dir

* William James (1842 – 1910) : Bütün kavramlar, bilgiler insan yaşamına, insan amacına yardımcı oldukları zaman doğrudur. James’e göre “bir düşünce yararlıdır, çünkü doğrudur; bir düşünce doğrudur çünkü yararlıdır.” Doğru bilginin ölçütü yararlı olmasıdır.

* John Dewey (1859 – 1952) : Dewey’e göre kişiye yararlı olan ve ona mutluluk veren düşünceler doğrudur. Ona göre düşünce çevreye uymayı, doğadan yararlanmayı ve mutlu olmayı sağlayan bir alettir. Bilimsel yasalar ve kuramlar başarılı olursa, yani uygulamada bir işe yararsa iyi ve doğrudur, aksi olursa yanlıştır

h. Fenomenoloji : Kurucusu Edmund Husserl’dir. Fenomenoloji özün bilinebileceğini ileri süren bir görüştür. Bu görüşe göre öz fenomenin içinde vardır ve bilinç onu yakalayabilir. Öz bilgisine varabilmek için önce bütün verilmiş bilgileri parantez içine alıp ortadan kaldırmak, yok saymak gerekir. Yani insan günlük yaşamdan edindiği bilgileri, önyargıları, din, bilim vb yolla elde ettiği tüm görüşleri bir tarafa bırakarak, onlardan arınarak, duyularla algılanan nesnelerin ötesinde bulunan ideal özlükler alanına ulaşabilir.

4. BİLİM FELSEFESİ

A. Bilim felsefesine giriş : Bilim felsefesi, bilimsel kesinlik ve bilimsel sistem düzeyine erişen bir bilgiyi inceler. Bilim felsefesinin amacı; bilimin mantıksal yapısını, niteliğini ve işleyişini incelemek ve aydınlatmaktır.

1. Bilimin tarih içindeki gelişimi : Bilimsel çalışmaların başlangıçları M.Ö 2000 yıllarına kadar uzanır. Bu yüzyıllarda Mısır, Mezopotamya, Hint, Çin medeniyetlerinde bilimsel çalışmalara rastlanmıştır. M.Ö. 7 yüzyıldan itibaren Yunanlılar da bilimsel çalışmalar da bulunmuştur. Bu dönemde bilim ve felsefe iç içeydi. Bir filozof aynı zamanda bilim adamı idi. Ancak ilk defa M.Ö 3. yüzyılda Euclid (Öklit) geometri alanında yaptığı çalışmalarla geometrinin bağımsız bir bilim dalı haline gelmesini sağlamıştır. Onun ardından Archimedes (Arşimet, M.Ö. 287-212) Mekanik biliminin kurucusu olmuştur.

Yunan medeniyetinin çöküşünden sonra Roma İmparatorluğunun Hıristiyanlığı kabulü ve bilimin kilisenin tekeline girmesiyle Avrupa'da bir karanlık çağ başlamıştır.

M.S 7. yüzyıldan itibaren İslam dünyasında ise yeni bir bilimsel uyanış ve aydınlanma başlamıştır. İslam bilim ve felsefesinin doğuşunda Yunan, İran, Süryani ve Hint eserlerinin Arapça'ya çevrilmesi önemli rol oynamıştır. Çeviriler Abbasi halifelerinden Mansur zamanında başlamış, Harun Reşid'in Bağdat'ta kurduğu "Dar'ül Hikme" adlı çeviri merkezi sistemli ve örgütlü bir hale gelmiştir.

Bu çalışmalardan sonra önemli bilim adamları yetişmiştir. Harezmi yazdığı eserlerle aritmetik alanında bir çığır açmış, Cebir biliminin kurucusu olmuştur. İlk defa aritmetikte kullanılan harfler yerine özel geliştirdiği rakamları kullanmıştır. Rakamların kullanılmasıyla aritmetik işlemlerindeki Roma rakamları ya da alfabenin kullanılmasının verdiği hantallıktan kurtulunmuştur. El Hesab'ül Cebir ve'l Mukabele adlı eserinde de logaritmanın kullanılmasına öncülük etmiştir.

Beyruni, yaptığı çalışmalarının büyüklüğü nedeniyle yaşadığı çağa Beyruni çağı adı verilmesine neden olmuştur. Beyruni, dünyanın güneşin çevresinde dönüyor olabileceğini ifade etmiştir. Jeolojik dönemlerin birbirini izlediği görüşünü ortaya atmıştır. Son derece basit bir formülle dünyanın çevresini ölçmüştür. Deneysel fizik çalışmaları yapmıştır. 8 maden 6 sıvı madde ve diğer değerli taşlar olmak üzere 29 maddenin özgül ağırlığını buluyor.

İbn Sina ise özellikle tıp alanında çalışmalarıyla büyük gelişmeler sağlamıştır. El Kanun-u Fi't Tıb adlı kitabı tıp alanında uzun yıllar kaynak kitap olmuş. Avrupa'da 16. yüzyıla kadar üniversitelerde ders kitabı olarak okutulmuştur.

Bu arada ortaçağda karanlık döneme giren Avrupa'da 15 yüzyıldan itibaren Rönesans hareketleri başlamıştır. İslam dünyasının bilim ve felsefe eserleri Latinceye çevrilip okutulmaya başlanmıştır. Kopernik, Galilei, Kepler, Newton, Einstein, Planck gibi önemli bilim adamlarının çalışmalarıyla bilimsel alanda büyük gelişmeler sağlanmıştır.

2. Bilimin felsefenin konusu oluşu : Bilimin, özellikle 19. ve 20. yüzyıllarda, olağanüstü başarı sağlaması, ona olan ilgiyi büyük ölçüde artırmıştır. Bu ilgi düşünürleri, neyin bilim olduğunu, neyin bilim olmadığını ayırmaya dolayısıyla bir takım ölçütler aramaya ve bilimi sorgulamaya götürmüştür. Bu da bilimin, felsefenin konusu içerisine alınmasına yol açmıştır.Bilim felsefesinin görevi, bilim üstüne düşünmek, yani bilim mantığı yapmaktır.

B. Bilime farklı yaklaşımlar

1. Ürün olarak bilim : Bu yaklaşım, bilimi anlamak, bilim diye ortaya konmuş eserleri (ürünleri) ele alır ve onları tarihsel gelişimi içinde anlamaya çalışır. Bunun yolunu da bilim eserlerini mantık açısından çözümlemekte görür. Bilimsel önermeleri mantık aracılığıyla çözümlemek isteyen yaklaşıma mantıkçı ampirizm ya da neo pozitivizm denir. En önemli temsilcileri Hans Reichenbach ve Rudolf Carnap'tır. Bunlara göre bir önermenin anlamlı olabilmesi için ya doğrudan olgusal bir dille ya da sonuçta olgusal bir dilin kısaltılması şeklinde ifade edilmiş olması gerekir.

Bu yaklaşımda anlamlılık ve doğrulanabilirlik iki önemli ölçüttür. Bunlardan, doğrulanabilirlik, bir önermenin doğru olup olmadığı, o önermenin içeriğinin olgularla desteklenmesine bağlıdır.

2. Etkinlik olarak bilim : Bu yaklaşım, bilimi, bilim adamları topluluğunun bir etkinliği olarak görür.Bilimin ne olduğunu anlamak için bilim adamları topluluğunun iç yapısını, inançlarını, içinde yaşadıkları toplumdaki araştırma gruplarına bakış tarzlarını, bilim ve toplum arasındaki karşılıklı ilişkileri vb. incelemek gerektiğini ileri sürer.

Bu yaklaşımın en önemli temsilcileri Thomas Kuhn ve Stephen Toulmin'dir.

Kuhn, bilimi anlamaya yönelik çalışmasında çıkış noktası olarak "paradigma" adını verdiği kavramı kullanır. Paradigma, belli bir bilimsel yaklaşımın doğayı ya da toplumu sorgulamak ve onlarda bir ilişkiler bütünü bulmak için kullandığı açık ya da üstü kapalı tüm inançlar, kurallar, değerler, kavramsal ve deneysel araçlardır.

Kuhn bilimin şu üç dönemden geçtiği savunur.
a) Bilim öncesi dönem
b) Olağan bilim dönemi
c) Bunalımlar
d) Bilimsel devrim

Kuhn'a göre bilim birikimsel bir süreç izlemez, dolayısıyla bilimsel gelişme ya da ilerlemeden değil, ancak bilimsel değişmeden söz edilebilir. İlerleme ve gelişme normal bilim sürecinde yani bir paradigma içerisinde söz konusu olabilir. Fakat bir paradigmanın diğerinden daha iyi açıkladığını gösterecek ölçütler olmadığı için bir paradigmadan diğerine geçiş devrimsel bir nitelik taşır.

Toulmin'e göre ise bilimsel kuramların başarılı ya da başarısız olmaları bilimlerde yeni koşulların oluşturduğu sorunları çözme gücü ile ortaya çıkar. Bu güçten yoksun olanlar ise zamanla terk edilir.

C. Bilim felsefesinde klasik görüş ve eleştirisi

Bilimde klasik görüşü en iyi temsil eden pozitivizmdir. Benzer işlevi bazı farklarla mantıkçı ampirizm tarafından da sürdürülmüştür. Pozitivistlere göre felsefe evren hakkında bilgi vermekten vazgeçmeli, bilimsel bilgiyi sorgulayan, çözümleyen bir disiplin olmalıdır.

1. Bilime klasik görüş açısından bakış

a) Klasik görüş açısından bilim :

- Bilim, insan bilincinden bağımsız gerçeklikler hakkında araştırma yapma etkinliğidir. Yöntemi tümevarımdır.

- Bütün bilimler birbiriyle bağıntılıdır. Ve tüm bilimler birbirine indirgenebilir.

- Bilimin yardımıyla daha önce bilinenler kesinleştirilir, bilinmeyenler bilinir duruma getirlir. Bugün bilinmeyen şeyler varsa bu bilimin tam gelişmemiş olmasındandır. Bilimler geliştikçe bilinmesi gereken tüm şeyler bilinebilecektir.

- Bilim birikimsel süreç izler. Bu süreçte yanlış bilgi terkedilir, doğru bilgi kullanılmaya devam eder.

b) Klasik görüşte bilimi niteleyen özellikler

- Bilim olgusaldır. Duyularla algılanabilen bir dünyaya ilişkindir.

- Bilim mantıksaldır. Bilim akıl ve mantık ilkelerine dayanır. Akılsal olan bilimsel, bilimsel olan akılsaldır.

- Bilim genelleyicidir. Bir olay aynı türden bütün olaylar için geçerlidir.

- Bilim nesneldir. Bireyden bireye değişmeyip herkes için aynıdır.

- Bilim eleştiricidir. Eleştirel bir tutumla konularını ele alır.

2. Bilimsel yöntemin özellikleri

Bilimsel yöntem, olguları betimleme ve açıklama amacıyla izlenen sistemli bilgi edinme yoludur. Bilimsel yöntemde birinci aşama betimlemedir.

- Betimleme aşamasında araştırma konusu olgular ve bu olgular arası ilişkiler saptanır, sınıflanır ve kaydedilir. Gözlemle başlar, deneyle devam eder.

- Açıklama ile betimlenmiş olgular, bu olguların ve birbirleriyle olan ilişkilerini yansıtan ampirik genellemeler bazı teorik kavramlara başvurularak anlaşılır hale getirilir.

- Hipotez, gözlenen olaylar hakkında yapılan geçici bir açıklamadır.

- Kuram, sistemli bir biçimde düzenlenmiş, olguları açıklama aracıdır.

- Bilimsel yasa, bir bilim dalının alanına giren olgular arasında sürekli tekrarlanan ve bilim adamları topluluğu tarafından doğru kabul edilen ilişkilerin neden-sonuç biçiminde dile getirilmesidir.

3. Bilimsel açıklama-ön deyinin özellikleri

Açıklama, bilimsel niteliğini birtakım genellemelere başvurarak kazanır. Örneğin boşlukta tüm cisimler aynı hızda düşer.

Ön deyi; olgular arasındaki ilişkilerden yararlanarak henüz olmamış bir olguyu önceden kestirmedir. Örneğin Thales M.Ö 585 yılında güneş tutulması olacağını önceden haber vermiştir.

4. Bilimsel kuramın özellikleri

Mevcut olguları açıkladığı gibi sonradan olacaklar hakkında öndeyide bulunmayı sağlar.

5. Klasik görüşe yapılan eleştiriler

- Bilime gereğinden fazla önem verdikleri için eleştirilmişlerdir.

- Bazı şeyler bilinmiyorsa bu bilimin ilerleyememiş olmasındandır. Bilimler ilerledikçe bilinmesi gereken tüm şeyler bilinecektir, görüşü yanlıştır. Çünkü evren de bilinmesi gereken şeyler sınırsızdır. Bunların hepsinin bilinmesi imkansızdır.

- Tüm bilimlerin tek bilime indirgenebileceği yanlıştır.

- En güvenilir yöntemin doğrulama yöntemi olduğu yanlıştır.

- Bilime birikimsel bir süreç gözüyle bakmaları eleştirilmiştir.

- Bilimin, bilim adamları topluluğunun özelliklerinden etkilenmez, görüşü yanlıştır.

D. Bilimin Değeri

Bilim doğal ve toplumsal gerçekliğin daha iyi anlaşılmasını ve belirli ölçüde de olsa denetlenmesini sağlar.

Bilimin iki önemli işlevi vardır: a) Bilimin teknolojiye uygulanmasına ve yarara yönelik buluşlara olanak sağlaması

b)Nitelikleri belli bir düşünme yapısı ve akılcı bir dünya görüşü oluşturması.

5. VARLIK FELSEFESİ

A. Varlık Felsefesinin Konusu

Varlık felsefesinin konusu varlığın kendisidir. Varlık gerçek varlık ve düşüncel varlık olarak ikiye ayrılır. Gerçek varlık, gerçekliğini nesnelerden, olaylardan, kişilerden alan varlıktır. Uzayda yer kaplar, zaman içinde değişir ya da yok olur. Düşüncel varlık ise, duyularla algılanamayan, uzay ve zaman dışı olan ve gerçekliği bulunmayan varlıktır. İşte varlık felsefesi de bu varlıkların ne olduğunu, nasıl olduğunu, neden olduğunu araştıran felsefenin bir alanıdır.

1. Bilime göre Varlık : Bilimler varlığı incelerken, nesneleri ve onlarla ilişkili olan olayları gözler, anlamaya çalışırlar. Elde ettiklerinin de doğru olup olmadığını deneylerle denetlerler. Böylece olaylar ve nesneler arasında değişmeyen, genel olan ve kanıtlanmış olan ilişkileri, yani yasaları bulmaya çalışırlar.

2. Felsefe Açısından Varlık

a) Metafizik - Ontoloji : Tarihsel açıdan bakıldığında, felsefe varlık problemiyle başlamıştır. İlk defa Thales evrendeki her şeyin aslını yani ana varlığın ne olduğunu aramış ve bunu mitolojiden farklı olarak "Ana varlık sudur" şeklinde cevaplamıştır. Bu şekilde varlık sorunu doğanın soruşturulmasıyla başlamıştır. Metafizik ve ontoloji aynı alanı ifade eden iki ayrı terimdir. Aristo'ya göre ontoloji varlığın ilk temellerini ve ilkelerini araştıran bilgidir. Metafizik terimini ilk kullanan Rodoslu Andronikos'tur. Aristo'nun eserlerini düzenlerken ilk felsefe ile ilgili olan yazıları da fizikten sonra gelen anlamında metafizik adını vermiştir. Buna göre metafizik doğa ötesi sorunlarla ilgili akılsal açıklamaları içeren bir felsefe disiplinidir. Varlık, Tanrı, ruh, ölümsüzlük, kader gibi felsefenin ilk ve son sorunlarıyla uğraşır. Var olan asıl varlığı, ilk nedenleri, ilkeleri araştırır.

b) Geçmişten Günümüze Ontoloji : Ontoloji, görünüşlerin arkasında kalan "kendinde varlığı" bir başka deyişle "mutlak olanı" arayan bir felsefe disiplinidir.Varlığı yalnızca varolması açısından yani başka belirtilerini göz önüne almadan kavramaya çalışır.

Varlığın bu anlamda araştırılması Aristoteles'e kadar uzanır. Ancak ontolojiyi bir felsefe disiplini haline getiren Christian Wolff (1679-1754) olmuştur.Wolff'un ontolojisi 18. yüzyılda deneysel bilime dayanan ampirizm ile materyalizmin eleştirileri karşısında tutunamaz duruma gelince Kant, Hegel vr başka bazı 19. yüzyıl filozofları daha kusursuz bir ontoloji geliştirmeye yöneldiler. 20. yüzyılda Yeni Ontoloji akımının kurucusu Nicolai Hartmann bunu devam ettirdi. Nicolai Hartmann öznelciliğe, akıl dışıcılığa, gizemciliğe karşı çıktı. Ontolojiyi deneysel temellere dayandırmaya ve bilimsel bilgilerle bağdaştırmaya çalıştı.

Metafizik-Ontoloji varlığın arkasında daima bir şeyler aramıştır. Görünüşteki varlığın arkasındaki "kendinde varlığı", "mutlak olan"ı ortaya koymaya çalışmıştır. Örneğin Aristoteles'te varlığın arkasındaki bu son şey "salt form"dur; Spinoza'da "Tanrı"dır, Kant'ta "temel varlık", Hegel'de "mutlak ruh"tur. Günümüz ontolojisi ise varlığı "en son şey " olarak görmekte ve "görünüş" ile "kendi başına varlığın" bir "birlik" oluşturduğunu kabul etmektedir.

c) Metafiziğin Varlıkla İlgili Temel Soruları : Metafiziğin varlıkla ilgili temel soruları şunlardır : - Varlık var mıdır? - Varlık değişken midir? bir midir? çok mudur? - Varlık nasıl var olmuştur? - Evren nasıl oluşmuştur? - Varlık neden böyledir, başka şekilde değildir? - Varlığın ana maddesi nedir? Evrende özgürlük var mıdır? - Evren sonlu mu, sonsuz mudur? - Evrende amaçlılık var mıdır?

B. Ontoloji Açısından Varlık

1. Varlığın Var Olup Olmadığı Problemi

Varlığın var olup olmadığı ontolojinin temel problemlerinden biridir. Bu probleme ilişkin görüşler iki ana başlık altında toplanır: Varlığın var olmadığını ve varlığın var olduğunu kabul eden görüşler.

* Nihilizm : Kendisinden kuşku duyulamayan hiçbir şeyin olmadığını öne süren ve maddesel gerçekliğin varlığını reddeden bir görüştür. En önemli temsilcileri Gorgias ve Friedrich Nietzsche' dir.

* Taoculuk : Dış dünyadaki varlıklar var olmasalar bile gerçekten var olan bir varlıktan söz edilebilir. Bu Tao'dur. Tao, evrenin düzenidir; bütün olayların kendisinden çıktığı "sonsuz öz" dür. Gerçek tüm çeşitliliğine rağmen tektir. Olaylar dış görünüşlerden başka bir şey değildir, her şey görecelidir, aldatıcı dünya varlıktan yoksundur. Taoculuğun kurucusu Lao Tse'dir.

* Realizm : Dış dünyanın gerçekten var olduğunu ileri süren öğretidir. Bu öğretiye göre dış dünya bizden bağımsız ve nesnel olarak vardır.

2. Varlığın Ne Olduğu Problemi

Varlığı var olarak kabul eden görüşler, varlığın ne olarak var olduğu problemi üzerinde faklı görüşlere ayrılmışlardır.

a) Varlığı oluş olarak kabul edenler : İlkçağ felsefesinde evrenin sürekli bir değişim, akış ve oluş halinde olduğunu ileri süren ilk düşünür Herakleitos (M.Ö. 540-480)'tur. Ona göre evrenin ana maddesi ateştir. Ateşten oluşan her şey yine ateşe dönecek, ama ateş yeniden her şeyi yaratacaktır. Evrende durağan hiçbir şey yoktur. Her şey sürekli bir değişim, oluş içindedir.Doğa gibi insanın kendisi de bedeni ve ruhuyla sürekli bir değişim halindedir. Herakleitos'a göre evren, boyuna akan, durmadan değişen dönüşümlü olarak yok olup yeniden ortaya çıkan bir süreç bir oluştur.

Varlığı oluş olarak kabul eden filozoflardan biri de Alfred N. Whitehead (1861-1947)'dir. Ona göre evrende mekanik bir düzenin olduğu görüşü yanlıştır. Evren sürekli bir oluş içindedir. Bu oluşta her şey birbirine bağımlıdır. Her varlık, var olmak için başka bir varlığa muhtaçtır. Whitehead, evrende birbirini tamamlayan karşıt iki güç olduğu görüşündedir. Bu güçlerden biri evrene "yaratıcılık" diğeri "süreklilik olanağı verir. Böylece evren, canlı bir oluş olarak varlığını sürdürür. Whitehead bu görüşünü şöyle dile getirir: "Evrenin akıp geçmekte oluşundan başka bir temel doğru yoktur."

b) Varlığı idea olarak kabul edenler : Varlığın ilk ve en önemli ögesinin idea olduğunu öne felsefi öğretiye idealizm denir. Varlığı idea kabul eden filozoflardan Platon, Aristoteles, Farabi ve Hegel'dir.

* Platon (M.Ö. 427-347) : İdealizm kurucusudur. Platon, varlık sorununu gerçek varlığın bir ve değişmez olduğunu ileri süren Parmenides'in görüşleriyle Herakleitos'un oluş felsefesini birleştirerek çözmeye çalışmıştır.

Platon2a göre birbirinden tamamen farklı iki dünya (evren) vardır. Biri nesneler dünyası, diğeri idealar dünyasıdır. Nesneler dünyası sürekli olarak oluşan, değişen ve yok olan objelerin dünyasıdır. İdealar dünyası öncesiz ve sonrasız (ezeli ve ebedi) olan evrendir.

Platon'a göre günlük yaşamda görülen her şeyin (iyi, güzel, insan, at, ağaç vb.) bir ideası vardır. Tüm ideaların üstünde yer alan "İyi ideası"dır.

* Aristoteles ( M.Ö. 384-322) : Aristoteles de varlığın ilk ve en önemli öğesinin idea olduğu görüşündedir.

admin28.09.2013 - 19:45
FELSEFEYE GİRİŞ GENEL ÖZELLİKLER

*

1. Yunanca seviyorum ,peşinden koşuyorum anlamına gelen ‘’phileo’’ ve bilgi, bilgelik anlamına gelen ‘’sophia ‘’sözcüklerinden türeyen felsefe terimi bilginin ötesin de ‘’bilgeliğin (hikmet)‘’ sevgisi anlamına gelecek şekilde kullanılmıştır.
2. Felsefe insan merak ve hayretinden kaynaklanır.
3. İnsanın sorduğu tüm sorulara zamanla özgür akla ve mantığa dayalı olarak cevap verme isteği felsefenin dogmasın da önemli rol oynamıştır
4. Felsefe tüm bilimlerden yararlanır ve evren insan üzerine izahlar yapar.
5. Felsefe bizim önümüze her şeyle ilgili bir problem getirebilir.
6. Felsefede önemli olan felsefi sonuçlardan çok bu sonuçlara varma biçimidir.
7. Gerçek anlamda felsefe MÖ 6 yy bu günkü Batı Anadolu kıyıların da İyon ya da başlamıştır:
8. Bu bölgenin ticaret merkezi olması nedeniyle kültürel iletişimim yoğun olması ve refah düzeyinin iyiliği felsefenin burada dogmasının en önemli nedenlerindendir.

BİLGİ TÜRLLERİ


a-) GÜNDELİK BİLGİ

1. İnsanların gündelik yaşamın akışı içinde sıradan deneyimlerinin bir ürünüdür.
2. Özneldir.(subjektiv)
3. Sezgiseldir;başka deyişle kavrayış yoluyla öğrenilir.
4. Kesin değildir.
5. Sistemli ve tutarlı bilgiler değildir.
6. Yöntemsizdir.

b-) DİNİ BİLGİ

1. Kutsala dayanır.
2. İbadet biçimleri ve ahlak kurallarını içerir.
3. İmanı öngörür.
4. Eleştiri ve kuşku kabul etmez
5. Dogmatiktir

NOT:

Dogma: Din yada otoritelerce ileri sürülen bilgilerin kanıt aranmaksızın bilgi sayılması.

c-) SANAT BİLGİSİ

1. Yaratıcı hayal gücüne dayanır.
2. Özneldir.
3. Sezgiseldir.
4. Taklitten çok, kavrama ve yorumlamaya dayanır.
5. Ürünleri somuttur.
6. Güzeli amaçlar.

d-) TEKNİK BİLGİ

1. Doğal nesneleri bilimin verilerinden yararlanarak kullanışlı araç gereçler haline dönüştürme işidir.
2. İnsana yarar sağlamak ve insanın yaş.... kolaylaştırmak amacındadır.
3. Teknik bilgi pratik yarar sağlar.
4. Teknik bilgi ile doğa üzerinde egemenlik kurulması amaçlanır.

e-) BİLİMSEL BİLGİ

1. Olgulara dayalıdır.
2. Olgular arasındaki neden-sonuç ilişkisini araştırı.
3. Bilimsel bilgi geneldir.
4. Nesneldir.(objektif)
5. Kesindir.
6. Biriken ve ilerleyen bir bilgidir.
7. Tekrarlana bilir.
8. Evrenseldir.
9. Seçici ve eleştiricidir.
10. Akla dayalıdır.
11. Öndeyi sağlar.(önceden tahmin.)

f-) FELSEFİ BİLGİ

1. İnsan merak ve hayretinden kaynaklanır.
2. Sistemli, genelleştirilmiş ve birleştirilmiş bilgilerdir.
3. Özneldir.
4. Sonuçları kesin değildir.
5. Yaratıcı düşünmenin bir ürünüdür.
6. Yığılan bir bilgidir.
7. Varlığı bir bütün olarak araştırır.
8. İnsanlığın ortak çabasının ürünü olması itibariyle evrensellik taşır.
9. Sitemli ve tutarlı bilgilerdir.
10. Akıl ve mantık ilkelerine uyar.
11. Doğruyu bulmayı amaçlar.
12. Hem kendine hem de başka bilimlere karşı eleştirici ve kuşkucu bir tavır takınır.

KARŞILAŞTIRMA

BİLİM VE FELSEFENİN ORTAK YÖNLERİ


1. Amaçları yönünden aralarında bir paralellik vardır.
2. İnsan ve hayatı anlamak isterler.
3. Her ikisi de akla ve mantığa dayanırlar.
4. Evrendeki düzenin sebep ve konularına inerler.
5. Her ikisi de doğru olma iddiasıyla hareket ederler.

FARKLARI

1. Bilimler varlığın sadece kendilerini ilgilendiren yönüyle ilgilenirler. Felsefe tüm bilimlerden yararlanarak evrenin genel bir yorumunu yapar.
2. Her bilimin kendine özgü konusu ve yöntemi vardır.
3. Bilim nesnel felsefe özneldir.
4. Bilim deney ve gözleme dayanır.Felsefenin temel araçları ise düşünme, sezgi ve hayal gücüdür.
5. Bilim olanı felsefe olması gerekeni inceler.
6. Bilimsel bilgi biriken ve ilerleyen bilgidir.Felsefi bilgi yalnızca biriken bilgidir.

FELSEFENİ TEMEL DİSİPLİNLERİ

BİLGİ FELSEFESİ (Epistemoloji)

Bilgi felsefesi bilgiyi genel olarak ele alan bilgi ile ilgili problemleri araştıran felsefe disiplinidir.
Bilgi Kuramının Temel Kavramları:
Bilgi: Öznenin amaçlı yönelimi sonucunda, özne ile (suje, insan) nesne ( obje, bilginin konusu olan şey ) arasında kurulan ilişkinin ürünüdür.
Doğruluk: Bir önerme, inanç, düşünce yada kanaatin bazı temellere yada ölçülere bağlı olarak sahip olduğu doğru olma özelliği.
Gerçeklik: En genel anlamı içinde dış dünyada nesnel bir var oluşa sahip olan varlık. Varolanların tümü. Bilen insan zihninden bağımsız olarak var olan her şey.
Temellendirme: Sorulan bir soru yada öne sürülen bir sav için dayanak, gerekçe, temel bulma işidir.
Bilgi Teorisinin Başlıca Problemleri:
1. Bilginin imkanı problemi.
2. Bilginin doğruluğu problemi.
3. Bilginin kaynağı problemi.
4. Bilginin sınırları problemi.
1. Bilginin İmkanı Problemi:
Bilginin imkanı ve kaynağı sorusuna verilen cevapları iki ana başlıkta toplamak mümkündür.
a. Septisizm(Şüphecilik): Doğru bilginin mümkün olmadığını yada elde edilen bilginin doğru olup olmadığından kuşku duyulması gerektiğini savunan yaklaşımlara verilen genel addır.
b. Dogmatizm: Doğru bilginin elde edilmesini mümkün gören bütün yaklaşımların genel adıdır.
Doğru Bilginin İmkansızlığını Savunanlar:
Sofistler: Sofistler her kesin üzerinde birleşebileceği bir bilginin olmayacağını savunurlar. Sofistler bilgi konusunda görelik kuşkucu ve yararcıdırlar. Sofistler şüpheci filozoflardır.Başlıca temsilcileri şunlardır:
Protogoras: Protogoras’a göre insan her şeyin ölçüsüdür.Bu her şey insana göre değişir demektir.
Not:Böyle kişiden kişiye değişen bilgilere göreli bilgi, bilginin kişiden kişiye değiştiğini savunan düşüncelere de görecelik denir (Rölativizm).
Gorgias: Gorgias’a göre hiçbir şey yoktur, olsaydı da bilemezdik, bilseydik de başkalarına iletemezdik. Sözleriyle aşrı bir kuşkucu olduğunu göstermektedir.
Eski yunanda diğer bir aşırı kuşkucu grup Pyrrhon, Timon, Arkesilaos ve Karneades.
Pyrrhon ve Timon’un öğretisi üç noktada toplanır.
1. Nesnelerin gerçek yapısı kavranamaz.
2. Nesnelere karşı tutumumuz yargıdan kaçınmak olmalıdır.
3. Ancak bu tutumla ruhsal dinginliğe (huzura) ulaşılır.

ŞÜPHECİLİK TÜRLERİ


a- Tavır olarak şüphecilik: Felsefenin önemli niteliklerinden biri eleştirici olmasıdır. Felsefe tarihi içerisinde hemen hemen bütün filozoflar birbirlerinin görüşlerine eleştirel bir bakış açısıyla yaklaşmışlardır.Bu anlamda felsefi bakımdan sağlıklı bir tavır olarak şüphecilik felsefede vardır.
b- Bir yöntem olarak şüphecilik: Şüpheciliğin bir yöntem, belli bir doğrulara ulaşmak üzere bir araç olarak kullanılmasıdır. Yöntemsel kuşkuculuğun bilinen en iyi örneği Descartes’tir.
c- Aşırı şüphecilik: Sofistlerde ve bunlara benzer filozoflarda görülen hiçbir doğruluğun olmadığını savunan görüşlerin ifadesi olan şüpheciliktir.
Doğru Bilginin İmkanını Savunanlar:
Sofistlerin ve septiklerin karşısında yer alan filozoflar genel geçer bir bilgiye ulaşmanın olanaklı olduğunu savunurlar. Ancak sıra genel geçer bilginin kaynağı ve ölçütünün ne olduğu sorusuna geldiğinde yine hareketli bir tartışma başlar.
1. Rasyonalizm (Akılcılık): Bunlara göre genel geçer bilginin kaynağı ve ölçütü akıldır.
a- İnsan bilinci düşünmemin temel ilkelerine doğuştan sahiptir. (Bilgilerin doğuştan geldiğini kabul ederler.)
b- Duyu organlarımızın verdiği bilgiye güvenilmez. Çünkü bu bilgiler kişiye, koşullara ve duruma göre farklılık gösterir. Duyu bilgisinin karşısına “akıl bilgisini” koyarlar.
c- Yöntem olarak tümdengelimi kullanırlar. Genel-geçer akıl bilgilerinden hareketle tekil konuların bilgileri türetilir.
d- İdeal bilim olarak matematik ve mantığı görürler.
Başlıca temsilcileri Sokrates, Platon, Aristotales, Descartes, Hegel.
2. Empirizm (Deneycilik):Bunlara göre doğru bilginin kaynağı ve ölçütü deneydir. (Tecrübe ve yaşantı buna dahildir.)
a- Akla dayalı bilgilere değil duyulara dayalı bilgilere güvenirler.
b- Yöntem olarak tümevarımı öngörürler.
c- İdeal bilim deney olanağının en çok olduğu fiziktir.
d- Doğuştan bilgilerin olmadığını, bilginin sonradan kazanıldığını savunurlar.
Temsilcileri: J. Locke, D. Hume, Berkeley, Condillac.
J. Locke’ye göre insan zihni doğuştan boş bir levhadır. Duyu ve deney verileri bu levhayı doldurur. D. Hume’ye göre ise bilginin temelinde izlenimler vardır. İzlenimler ise duyu organlarıyla elde edilir.
Not: D. Hume’ un önemli özelliklerinden birisi nedensellik ilkesine getirdiği eleştiridir. Dış dünyada her hangi bir neden-sonuç bağı yoktur. Bu bağı insan kendi zihninde deneyimleriyle oluşturmaktadır.
3- Kritisizm (Eleştiricilik): Rasyonalizm ve Empirizmi eleştirip yeni bir sistem geliştiren 18. yy. alman filozofu Kant olmuştur. “Her türlü bilgi deneyle başlar, ancak deneyden çıkmaz.” Bunun içinde bilginin öğelerinin ortaya konması, özneden gelen öğelerle nesneden gelen öğelerin belirlenmesi gerekir. Kant’a göre bilginin bütün malzemesi duyulardan algılardan deneyden gelir. Ancak bu malzemenin bilgi haline gelebilmesi için belli bir işlemden geçmesi gerekir. Bilen özne (insan, akıl ile) bu malzemeyi alır, işler ve bilgi halinde ortaya koyar.
4- Pozitivizm (Olguculuk): Pozitivizmin en ünlü temsilcisi Aguste Comte’tur. Buna göre bilginin konusu olgudan ibarettir. Olgular ise gözlem, deney ve ölçüm alanına giren her şeydir. Comte’a göre duyuların sağladığı gerçekleri bilmek bunların doğru bilgisini edinmek mümkündür. Bu bilgi olayların özünü ve gerçek nedenlerini değil, olayların yasalarını bu yasaların bilgisini verir.
4- Entüsiyonizm (Sezgicilik): Sezgiyi bilginin özelliklede felsefe bilgisinin temeli olarak gören görüşlere sezgicilik adı verilir. Sezgici görüşün temsilcileri, sezginin nesnesini doğrudan doğruya araçsız kavrayan bir bilme yetisi olduğunu düşünürler.
Entüisyonizm’in temsilcilerinden H. Bergson’a göre hayat süreden ibarettir. Aralıksız bir oluştur, parçalanmayacak bir bütündür. Zeka bu hayatın bilgisini veremez. Süre olan hayatın bilgisini sezgiyle kavrayabiliriz demektedir.
Gazali ise bu sezgi gücünü “kalp gözü” olarak ifade eder.
5- Pragmatizm ( Faydacılık ): Pragmatizm, hem bilginin alanı sınırları hem de ölçütü hakkında faydacı bir görüş içerir. Pragmatizmin önemli temsilcisi W. James bir önermenin doğru olduğunun biricik göstergesinin onun işe yaraması olduğunu söylemektedir. Ona göre teoriler, karşılaştığımız problemleri çözmek için kullandığımız araçlardır. Teorilerimizin doğru olup olmadığını pratikte işe yarayıp yaramaması belirler. Yani bilginin ölçütü faydasıdır. Diğer önemli temsilcisi J. Dewey doğruyu karşılaştığımız problemleri çözmemizde bir araç olarak tanımlar.
6- Fenomonoloji (Görüngü bilim): Fenomonolojinin kurucusu olan E. Husserl’e göre duyusal, deneysel olarak verilmiş olan her tek nesnenin bir özü bulunduğunu, bu özün ise yalnızca bilinçle, bir çeşit görüyle kavranabileceğini ileri sürer. Fenomonolojinin temel ilkesi bu özlere gitmek, bu özlerin bilgisini elde edebilmektir.

BİLİM FELSEFESİ

Bilimin yapısı , doğası, bilimsel kuramlarla gerçeklik arasındaki ilişkiyi ve bilimde yöntem problemini ele alır.

Felsefenin Bilimlere Yaklaşımı :
Bilimlerle ve onların gelişimi ile çok yakın ve organik ilişki içinde olan felsefe; tarihi gelişim süreci içinde ayrılıklar taşısa da bilme belli ortak bir bakış açısı içinde olmuştur. Bu açı onların gelişmesine , yöntem ve ilkeler açısından yardımcı olmak, bilimlerin kullandığı kavramların anlam içeriğini tartışmak ve belirlemek, bilimin vardığı sonuçların doğruluk değerlerini irdelemek ve bu sonuçlardan sonra tavrını gözden geçirip kendine yeni ufuklar açmaktır.
Bir dönem tümü kendi içinde yer alan bilimlerin tek tek felsefeyi terk edip kendi ayakları üzerinde varolmaya başlamasına da yine felsefenin içinden çıkan bilim adamları önayak olmuşlardır. Ancak bu doğal olarak bilimlerin bir süre daha şu ya da bu ölçüde metafiziğin etkisinde kalmasının da nedeni olmuştur.
Felsefenin bilimle ilişkisi pozitif bilimlerin felsefeden ayrılıp, kendi ayakları üstünde durmayı başardıkları 19 ve 20 yüzyılda çok daha netleşmiştir. Bu dönemden sonra felsefe bilim üzerine düşünüp, bilimlerin mantığını kurmaya daha çok zaman ayırmıştır. Bu nedenle de bilim ve mantıkla çok daha önceden de ilgilenmesine rağmen, felsefenin bilimle ilgili alt dalı olan BİLİM FELSEFESİ’NİN miladı bu yüzyıllar kabul edilir.
Bu dönemin en çok sözü edilen konusu da felsefenin kendisinin da metafizikten arınıp bilimsel olması gerekliliği olmuştur.

Pozitif Bilimsel Bilgilerin Özellikleri :

Seçicidir: Sınırları belli bir varlık alanını konu edinir ve bu sınırlar dışına kesinlikle çıkmaz.
Kuşkucudur: Yalnızca bilim dışı açıklamaları değil bilim çevrelerinin yaptığı açıklamalara bile kuşku ile yaklaşır.
Eleştiricidir: Özellikle de var olan bilimsel açıklamalara eleştirel bir tavırla yaklaşır.
Somuttur: Olgulara dayanır. Var olan gerçeklikleri inceler. Soyut konu ve kavramlarla uğraşmaz.
Nesneldir: Herkes için tek ve değişmezdir. Kişiye gruba veya başka ölçülere göre değişmez.
Evrenseldir: Nesnel olduğu içindir ki evrenin her yerinde aynı şekilde geçerlidir.
Kolektiftir: Tüm insanlığın ortak kültür malıdır.
Akılcıdır: Kendi içinde tutarlı akıl ve mantık ilkelerine uygun bilgilerdir.
Genelleyicidir: Tek tek olgulardan hareket eder ama genellemelere, genel yargılara ulaşır. Sınıflama yapar. Benzer olayları diğerlerinden ayırır.
Ölçülüdür: Matematiksel bir dil kullanır. Kesin ölçülerle, sayılarla ile açıklama yapar.
Deneysel ve uygulanabilirdir: Olgusal olduğu içindir ki deneylerle sınanabilirler. Hatta bilimsel bilgiler teknik aracılığı ile hayatın farklı alanlarında her türlü araç ve gerece dönüşürler.
Birikimli olarak ilerler, dinamiktir: Kuşkucu ve eleştirici tavrı bilime her dönem yeni ufuklar açarak onu dinamik bir alan haline getirir.

BİLİME FARKLI YAKLAŞIMLAR

Bilim felsefesinde bilimin ne olduğunu açıklayan iki farklı yaklaşım ortaya çıkmıştır.
1-)Ürün Olarak Bilim
Bu yaklaşıma göre bilimi anlamak için bilim adına ortaya konmuş ürünlere bakmak gerekir.R.Carnap, H.Reichenbach bu yaklaşımın önde gelen temsilcisidir.
Bu düşünürlere göre felsefi problemlerin kaynağında dil sorunları yatmaktaydı. H.Reichenbach da , felsefenin görevinin bilimin mantığını geliştirmek ve bilimsel önermelerin mantıksal çözümlemesini yapmak olduğunu öne sürer. R.Carnap ‘da dile ‘’söz- dizimi’’(sentaks) açısından bakar.Ona göre felsefe, dilin söz- dizimsel yapısını ortaya koymaktır. Bu yolla bilimsel önermelerin anlamı açığa kavuşturulacak ve doğrulama problemine bir çözüm bulunacaktır.
2-)Etkinlik Olarak Bilim
Bilimi ürün olarak ele alan bilim anlayışına karşı bir tepki olarak gelişmiştir.
T.Kuhn ‘’Bilimsel Devrimlerin Yapısı’’ adlı kitabında bu görüşü ortaya koyar: T.Kuhn bilimin hiçte sanıldığı gibi nesnel tavırlı , objektif bir bakış açısının ürünü olduğu söylenemez demektedir. Çünkü bilim, bilim adamlarının etkisi altındadır.Bilim tarihine bakıldığında bilim adamlarının bulundukları toplumlardaki kültürel yapıyı, inançları , önyargıları kendilerinde taşıdıklarını ve bilimsel çalışmalarına bunları yansıttıkları görülür. T.Kuhn göre bilim , birikimsel olarak ilerleyen değil , devrimlerle ilerleyen bir yapıya sahiptir.Bu devrimler ise paradigma adını verdiği kuramlar alanın da gerçekleşen devrimlerdir.
Paradigma: Bilimde bilim adamının dünyaya bakışını belirleyen , ona evreni açıklama olanağı veren model , kavramsal çerçeve yada ideal kuram
Yönlendirdiği bilim dalında , araştırmanın kurallarını ve standartlarını koyan , bu alan da çalışan bilim adamlarının problem çözme çabasını koordine eden ve yöneten kuram , kuramsal çerçeve.
Bilimsel Devrim

T.Kuhn ‘a göre bilimsel keşifler , paradigmanın bunalıma girmesiyle başlar. Bir paradigma evreni , açıklamada yetersiz kaldığında ve önüne çıkan problemleri çözme gücü azaldığında , bu paradigma terk edilir ve yerine yeni bir paradigma gelir. Bu da bilimsel devrim olarak nitelenir.
Bilime Klasik Görüş Açısından Bakış
-Bu görüş A.Comte ‘un pozitivizmiyle temsil edilir.(bilimi ürün olarak değerlendiren yaklaşımda bu görüşe dahildir)
-Bu görüşe göre bilimsel yöntem tek ve aynıdır.(deney ve gözlem)
-Bilim bir doğru boyunca ilerler.Bu bilimin birikimli olarak ilerlediğinin kabul edilmesidir.
-Bilim nesneldir. Çünkü bilim bizim dışımızdaki nesnel dünyayı konu alır.Bilim adamı da objektif bakış açısına sahip olmalıdır.
-Bütün bilimler temelde birleşir.
Klasik Görüşe Yapılan Eleştiri-Bu eleştiriler T.Kuhn’un görüşleri olarak ortaya çıkar.
-Bilimin nesnel olduğu doğru değildir.Çünkü bilim adamları önyargı ve inançlarıyla dünyaya bakar.
-Bilim birikimli olarak ilerlemez . Bilimde devrimlerle ilerleme söz konusudur.
-Bilim temelde tek bir bilime indirgenemez. Gerçeğin farklı boyutlarını anacak farklı bilimler verebilir.
VARLIK FELSEFESİ (ONTOLOJİ)
Varlıkla ilgili olan , varlığı konu alan varlığın gerçekte ne olduğunu ortaya koymaya çalışan felsefe türüne verilen ad.
Gerek fiziksel , gerek zihinsel (veya ruhsal ) varlık türünden olsun varlığın en genel ve en temel özelliklerini soruşturan , felsefi inceleme alanına varlık felsefesi denir.
Metafizik- Ontoloji
Metafizik: Amacı varolanların gerçek doğasını belirlemek varolanların anlamını ,yapısını ve ilkelerini ortaya koymak olan felsefenin temel disiplini.
Ontoloji:Metafiziğin ,tek tek nesne ve olaylarla değil de ,genel olarak varlık problemiyle ilgili olan dalı; varlığı varlık olarak , varlık olmak bakımından ele alan bilim
Varlık Felsefesinin Temel Problemleri
1. Varlığı varolup olmadığı sorunu.
2. Varlık varsa bunun ne olduğunu sorunu
Varlığın Varolup Olmadığı sorunu

a-)NihilizmHiççilik)
Varlığın olmadığını savunan görüşlerin genel adı.Nihilizme göre gerçekte bir varlık yoktur.
Gorgias , TAOculuk
b-)Realizm(Gerçekçilik)
Varlığın gerçekten var olduğunu ileri süren , insandan bağımsız ve nesnel olarak bir dış dünyanın var olduğunu savuna görüş.


Varlığın Ne Olduğu Problemi
1-) Varlığı Oluş Olarak Kabul Edenler
Bu görüşü savunanlar , evrenin sürekli bir değişme ve gelişme içinde olduğunu savunurlar.Herakleitos, Whitehead bu görüşün başlıca temsilcileridir.
Herakleitos’a göre evrenin ilk unsuru ateştir her şey ondan çıkmış ve her şey ona dönecektir.Evrende her şey sürekli oluş halindedir.
Whitehead a göre de evren , sürekli , sonsuz bir oluş halinde , canlı ve dinamik bir varlığa sahiptir.
2-) Varlığı İde Olarak Kabul Edenler
Varlığın ide (düşünce) den oluştuğunu savunan, var olan her şeyi düşünceye bağlayan , insan düşüncesinden bağımsız bir nesneler dünyasının yada bir gerçekliğin varlığını yadsıyan yaklaşımdır. Bu yaklaşımın başlıca temsilcileri Platon, Aristo Farabi ve Hegel dir.
3-) Varlığı Madde Olarak Kabul Edenler
Varlık, maddi niteliktedir, maddenin dışında herhangi bir varlık yoktur diyen bu görüş felsefede materyalizm (maddecilik) olarak adlandırılır. Başlıca temsilcileri Demokritos, T.Hobes, La Metrie, K.Marx tır.
4-) Varlığı Hem Düşünce(ide) Hem Madde Olarak Kabul Edenler
Varlığın düşünce ve madde gibi iki cevherden meydana geldiğini savunan anlayışa düalist (ikici) anlayış denir.Düalizm, varlıkta daima iki prensibin varlığını kabul eder.
Başlıca temsilcisi R.Descartes tir.Descartes varlığı maddi cevher ve ruh cevheri dediği bir birine indirgenemez iki cevherle açıklamaktadır.Maddi cevherin özü yer kaplamaktır.Ruh un özü ise düşünmektir. Bundan hareketle Descartes , yer kaplayan cevher düşünemez, düşünen cevher ise yer kaplayamaz demektedir ve varlığı temelde iki özle açıkladığı için düalist bir anlayış sergilemektedir.
5-) Varlığı Fenomen Olarak Kabul Edenler
Fenomonoloji özlerin biline bileceğini savunan öğretidir.Öz fenomenin dolaysız, bir tür sezgiyle kavranabilen içeriğidir. Fenomonolojinin kurucusu E. Husser’dir.

AHLAK FELSEFESİ

Ahlak felsefesinin konusu insanının kişisel yada toplumsal yaşamdaki eylemleri ve bu eylemlerin dayandığı ilkelerdir.
Bireyin bir halkın, bir toplumsal sınıfın, bir çağın yaşamına egemen olan inanç ve tasarımlar topluluğuna ahlak (Moral) denir.
Ahlak Felsefesinin Temel Kavramları:
İyi, kötü, özgürlük, sorumluluk, erdem, vicdan, ahlak yasası, ahlaki karar, ahlaki eylem v.b. ahlak felsefesinin başlıca kavramlarıdır.
Ahlak Felsefesinin Temel Problemleri:
1- En yüksek iyi problemi: Temelde insan davranışlarının yöneldiği bir gaye,en yüksek iyi var mıdır?)
2- Doğru eylem problemi: İnsan davranışlarını temelde hangi ölçülere göre doğru olabileceği.
3- Özgürlük problemi:İnsanın yaptığı seçimlerde özgür olup olmadığı problemidir. Temelde iki görüşle şekillenir. İnsanın özgür olduğunu savunanlar; özgür olmadığını savunanlar.
4- Evrensel bir ahlak yasasının olup olmadığı problemi.
a-) Evrensel Ahlak Yasasının Olmadığını Savunanlar:
Haz Ahlakı (Hedonizm): Ahlaki eylemin amacını hazda gören ahlak felsefesine denir. Aristippos, Epiküros başlıca Haz Ahlakı temsilcileridir.
Faydacılık: Faydacılık ahlaki eylemi sonucuna göre değerlendiren bir anlayıştır. Ahlaki eylemin birinci amacı olarak faydayı gören bireyci bir felsefedir.
Bencilik (Egoizm): Bencilik (Egoizm) genel anlamıyla insanın tüm eylemlerinin “ben düşkünlüğü” ile belirlendiğini, bütün eylemlerinin kendini koruma iç güdüsünden ve ben sevgisinden kaynaklandığını ileri süren bir ahlak görüşüdür. Temsilcisi T. Hobbes dir.
Anarşizm (Baş Tanımazlık): İnsanların birey olmasını engelleyen her türlü otoriteye karşı çıkar. Devlet otoritesi gibi ahlak kuralları da insan özgürlüğünü kısıtlayan kurallardır. Anarşizme göre önemli olan tek şey bireyin hak ve özgürlükleridir. Başlıca temsilcileri Proudhon, Stirner,
F. Nietzsche (Nihilizm): Varolan görüşlere, değerlere, düzene karşı hiçbir ilke tanımayan bir anlayış taşır. Nietzsche ahlak dışı bir felsefe kurma girişiminde bulunur. Akıl yerine iradeyi, toplum yerine bireyi üstün tutar.
J. P. Sartre (Varoluşçuluk): Sartre’nin ahlak görüşü “varoluş özden önce gelir” önermesini eksen alır. İnsan diğer varlıklardan farklı olarak özü gerçekleşmemiş bir varlıktır. İnsan özgürce seçimleriyle kendi kendisini gerçekleştirecek, özünü oluşturacak varlıktır. (İnsan ne isterse o olur.)
b-) Evrensel Ahlak Yasasının Varlığını Kabul Edenler:
Bu görüşü benimseyen düşünürler, iki temel görüş çerçevesinde evrensel ahlak yasasını açıklamaktadırlar.
Bazı düşünürlere göre ahlaki yasalar, nesnel olarak insanın dışında, ondan bağımsız bir biçimde vardır. Bu evrensel ahlak yasasını nesnel (objektif) temelde açıklamaktır. (Bu görüşü savunanlar evrensel ahlak yasasını bir doğa yasası gibi insandan bağımsız olarak kabul ederler.)
Bazı düşünürler ise ahlaki yasaların insanın doğasıyla ve koşullarıyla ilgili olduğunu ve varlığını insandan, onun öznel yaşamından aldığını savunan görüşler ileri sürerler. Bu da evrensel ahlak yasasını öznel (sübjektif) temelde açıklamaktır.
1- Evrensel Ahlak Yasasının Varlığını Öznel Temelde Açıklayanlar:
Bu görüş içerisinde sayabileceğimiz başlıca düşünürler: J. Bentham, J. S. Mill, H. Bergson dur.
Bentham ve Mill’e göre insan doğası gereği acıdan kaçınır, hazza yönelir ve mutlu olmak isteğindedir. Kişinin mutlu olabilmesi ise çevresindeki insanların mutlu olmasına bağlıdır. Bu nedenle olabildiğince çok insanın yararına olanın seçilmesi doğru bir eylemde bulunmaktır. Bu düşünürlere göre ahlaki yasa yalnız tek insan için değil, herkes için faydalı olanın istenmesiyle belirlenecektir.
Bergson’a göre ise doğru eylemin ölçütü sezgidir. İnsan kendisinde var olan sezgi gücü ile iyi ve kötü eylemleri ayırabilecektir. Bergson “kendi sezgine uygun olan davranışı seçki, herkes için doğru ve ahlaki olanı gerçekleştirmiş olasın” düşüncesiyle hareket etmektedir.
2- Evrensel Ahlak Yasasının Varlığını Nesnel (Objektif) Temelde Açıklayanlar:

Bu görüşü temsil eden başlıca düşünürler arasında Socrates, E. Kant, Platon (Eflatun), Farabi, Spinoza sayılabilir.
Socrates’e göre en yüksek iyi bilgidir. Onun ahlak anlayışının temelinde “bilgi erdemdir” iddiası bulunur. Platon’a göre iyi idesi iyi olan her şeyin iyi olmasını sağlayan şeydir. O halde bu dünyada gerçekleştirilen her iyi eylem ideler dünyasındaki iyi idesine uyduğu için iyidir. Bundan dolayı gerçek mutluluk idelerin bilgisine sahip olmaktır. Farabi’ye göre erdemlerin en üstünü bilgidir. İnsana en yüksek mutluluğu sağlayan bilgi ise tanrının bilgisidir. Spinoza’a göre doğa yasası ile evrensel ahlak yasası aynı şeydir. Doğa yasasını bilmek tanrıyı bilmektir. Spinoz’a için iyi doğa yasasına uyma, evrensel ahlak yasasına uyma, tanrıya ulaşma, erdemli olma, güçlü olma, kendini koruma duygusu hep aynı şeydir.
Ahlak anlayışına yeni bir bakış açısı kazandıran ünlü Alman filozofu Kant’tır. Kant ahlakın temeline ödev duygusunu yerleştirir. Ona göre ahlakta amaç mutluluk olamaz. Çünkü mutluluk çok değişken ve öznel bir terimdir. Ona göre bir eylem bir histen yada bir eğilimden dolayı değil de bir ödev duygusundan dolayı gerçekleştirilmişse ahlaki bir eylem olabilir. Kant bir eylemin ahlaki değerini sonucunda değil de eyleme karar verme aşamasında kabul etmektedir. ( İnsan her zaman için iyiyi istemelidir.)

SİYASET FELSEFESİ

Siyasal oluşumları ve kurumları ele alan felsefe disiplinidir. Siyasal kavramların ve siyaset teorilerinin eleştirel değerlendirmesini yapar. Ve siyasal açıdan olması gerekeni belirler.
Siyaset Felsefesinin Temel Kavramları: Devlet, halk, sivil toplum, hukuk, insan hakları, eşitlik, egemenlik, meşruiyet, iktidar, bürokrasi yasa v.b.
Siyaset Felsefesinin Temel Problemleri:
a-) İktidar kaynağını nereden alır?
b-) Meşruiyet ölçütü nedir?
c-) Egemenliğin kullanılış biçimleri nelerdir?
d-) Bürokrasiden vazgeçilebilir mi?
e-) Birey toplum ve birey devlet ilişkisi nasıl olmalıdır?
a- İktidar Kaynağını Nerden Alır?:
Siyasi iktidar toplumu yönetme gücüdür. Siyasi iktidardan yoksun bir devlet düşünülemez. İktidar ne kadar toplumdaki insanlarla uyum içerisinde olursa o kadar sağlam bir devlet yapısı oluşur. Üç tür iktidardan bahsedilebilir.
1- Korunma Gereksinimi ve İktidar İlişkisi:İktidar kaynağını toplumun ve bireylerin korunma düşüncesinden alır. Platon, Aristoteles ve İbn-i Haldun başlıca temsilcileridir.
2- Dinsel İşlev Ve İktidar İlişkisi: İktidar kaynağını toplumda ki egemen dinden alır. Orta çağ Avrupa’sındaki iktidar anlayışı buna örnek gösterilebilir.
3- Ortak İstenç Ve İktidar İlişkisi: İktidar kaynağını toplumun beraber yaşama düşüncesinden alır. J.Locke, J.J. Rousseau, T. Hobbes önemli temsilcileridir.
b- Meşruiyetin Ölçütü Nedir?:İktidar uygulamalarını doğal olarak yasal (meşru) saymak durumundadır. Bu meşruiyetini ise belirli temellere dayandırmak durumundadır.
Devlet ya yurttaşlarını ahlaki bakımdan geliştirerek ve olgunlaştırarak ya tanrısal bir kökene dayanarak, yada toplumun ortak iradesinin bir oluşumu olduğunu kabul ederek iktidarını meşrulaştırmak durumundadır.
c- Egemenliğin Kullanılış Biçimleri Nelerdir?:
Egemenlik devletin iktidar gücünü kullanmasıdır. Egemenliğin üç farklı biçimde kullanıldığını söyleyen Max. Weber olmuştur.
1- Geleneksel Egemenlik: Egemenliğin geleneklere dayandığı siyasi otorite biçimidir.
2- Karizmatik Egemenlik: Bu egemenlik anlayışında önderin olağan üstü nitelikler taşıdığına toplumu esenliğe götüreceğine inanılır. Örnek Atatürk.
3- Demokratik Hukuksal Egemenlik:Burada egemenliğin kaynağı kişiler ve zümreler değil halktır.
d- Bürokrasiden Vazgeçilebilir mi?:
Her hukuk devletinde devlet işlerinin yürütülmesi için kurulmuş kurumlar bireyleriyle uyumlu çalışması gereken bir örgütlenme oluştururlar. Bu oluşumu bürokratik bir örgütlenme olarak adlandırıyoruz.
J.S. Mill bürokrasinin yönetim kademelerinde kuralcılığın, katılığın, beceriksizliğin, yavaşlığın, gereksiz formalitenin simgesidir.
M.Weber ise bürokrasiyi modern toplumlar için son derece önemli görür. Ona göre örgütlenmenin en akıllıca yöntemi ve örneği bürokrasidir.
Siyaset Felsefesinin İki Ana Problemi:
Siyaset felsefesinin karmaşa, düzen, ütopya ilişkisiyle birey ve devlet ilişkisi olmak üzere iki önemli problemi vardır.
Karmaşa: İçinde bir düzenin olmadığı toplumsal bir durumu ifade etmek için kullanılan bir kavramdır.
Düzen: Bir toplumda bireyler ve gruplar arası ilişkilerin bir takım kurallara ve ilkelere göre düzenlenmesinden ortaya çıkan bir durumdur.
Ütopya: Filozoflar adalet, eşitlik ve özgürlük gibi bir takım ilkeleri temel alarak olması gereken bir ideal devlet tasarlarlar. Böyle bir devlet düzenine ütopya adı verilir.
Devlet siyaset felsefesi tarihinde hem doğal bir kurum, hem de yapma bir varlık olarak iki şekilde değerlendirilmiştir. Devleti doğal bir kurum olarak gören filozof Platon’dur. Ona göre devlet insana benzer. Bireyin bir devamıdır. Bu görüşte devlet insanın doğada var olması gibi doğal bir kurum olarak oluşmuştur.
Devleti yapma bir kurum olarak gören filozoflar ise J.J. Russo, T. Hobbes, v J. Locke tur. Bu filozoflara göre devlet insanın doğada var olmasından sonra insanlar arasında yapılan bir sözleşmeyle oluşturulmuş bir örgütlenmedir. Bu nedenle yapay bir kurumdur.
Birey Devlet İlişkisi:
Siyaset felsefesinin bu probleminde birey devlet için mi vardır yoksa devlet birey için var olan bir kurum mudur? Sorusuna yanıt aranmaktadır. Modern toplumlarda birey ve devlet ikisi birlikte var olan bir olgudur.

SANAT FELSEFESİ

İlk olarak A.G. Baumgarten tarafından kullanılmış olan estetik kavramı güzel üzerine düşünmek onun ne olduğunu açıklamak olarak anlaşılmaktadır. Güzelliğin felsefesi olarak anlaşılan estetik her alandaki doğadaki ve insanın yapmış olduğu eserlerdeki güzelliğe yönelir. Ancak estetik ve sanat felsefesi arasında bu noktada bir ayrım yapmak gerekir. Estetiğin yukarda belirtilen özelliklerine karşın sanat felsefesinin insanın meydana getirdiği eseleri ele alan sanata dair yaratmaların ve zevklerin anlamını inceleyen bir felsefe dalı olmasıdır.
Sanat felsefesinin temel kavram ve problemleri estetiğinde temel kavram ve problemleridir. Ancak sanat felsefesi sadece sanattaki güzellikle ilgilenir. Estetik ise hem doğadaki güzelle hem de sanattaki güzel ile ilgilendiğinden sanat felsefesinden daha geniş bir alana sahiptir.
Estetik ve Sanat Felsefesinin Problemleri:
Sanat nedir? Sanatçının ayırt edici özelliği nedir? Sanatçı neyi iletir? Güzel nedir? Güzellik onu algılayan özneden bağımsız bir değer midir? Bu problemlere verilen başlıca cevaplar şu şekildedir:
Sanat Kuramları:
a-) Taklit Kuramı: Bu yaklaşıma göre doğanın mükemmelliği ve güzelliği vardır. Sanatçıda doğada var olan bu güzelliği eserinde taklit eder. Platon, Aristo bu görüşü temsil ederler.
b-) Yaratma Kuramı: Bu anlayışa göre doğada ideal güzellik ve mükemmellik yoktur. Mükemmelliği yaratan kalıcıdır, değişmez, özgün eserler veren sanatçıdır. En önemli temsilcisi de B. Croce dir.
c-) Oyun Kuramı: Bu yaklaşım oyun ile sanat arasında benzerlikler kuran bir yaklaşımdır. Çünkü hem sanatta hem de oyunda gerçeklikten uzaklaşılır. Gerçek dışı bir dünyaya yönelinir. Oyunda sanatta amacını kendi içinde taşır. Başka bir yarar gözetmez. Temsilcisi F. Schiller dir.
Estetik Yargıların Yapısı:
Estetik yargılar bilimdeki yargılardan farklı yargılardır. Bilimdeki yargılar gözlem ve deneye dayandıkları için nesneldir. Estetik yargılar ise özneldirler beğeni yansıtırlar. Bize güzel yada çirkin yargısını verirler.
Ortak Estetik Yargıların Olup Olmadığı:
Bu Yargıların Varlığını Ret Edenler: Bu anlaşın en önemli temsilcisi B. Croce dir.Ona göre sanat eseri sanatçının öznel bir yaratısıdır. Sanatçı doğadan aldığı izlenimleri kendi ruhunda sentezleyerek belli bir ifadeye ulaşır. Bu ifade sanatçının ruhunda meydana gelen bir ifadedir. Sürekli olmayıp sanatçının ruhunda bir kez ortaya çıkar. Bundan dolayı ortak estetik yargılar olamaz.
Ortak Estetik Yargıların Varlığını Kabul Edenler: Başlıca temsilcisi Kant’dır. Ona göre insan hoş olandan herkesin hoşlanmasını istemez. Ama güzel dediği şeye herkesin güzel demesini bekler. Buda özel bir duyguyu ortak bir duyguya dönüştürür.

DİN FELSEFESİ

Din felsefesi dini konu edinen, dinin insanın var oluşunun kaynağı insanin doğasının ve kaderinin kaynağı ve değerler ile ilgili sorunları ele alarak sorgulayan felsefe disiplinidir.
Din felsefesi yapmak, dinin temel iddiaları hakkında rasyonel (akılcı), objektif (nesnel), kapsamlı ve tutarlı bir biçimde düşünmek ve konuşmaktır.
Dini ele alan tek disiplin din felsefesi değildir. Teoloji (tanrıbilim, ilahiyat) de aynen din felsefesi gibi dini ve tanrıyı konu alır. Ama bunu yaparken belirli bir dinin kutsal kitabına peygamberlerine ve din alimlerinin görüşlerine sadık kalır. Teolojinin en önemli amacı belirli bir dini temellendirmek, açıklamak ve o dinin inananlarının inançlarını güçlendirmeye çalışmaktır. Bun dan dolayı her dinin teolojisi olabilir, Hıristiyanlık Teolojisi, Musevilik Teolojisi, İslam Teolojisi...
 
Din felsefesinin temel kavramları tanrı, vahiy, iman, peygamber, ibadet, yücelik, kutsal, ahret, mucize v.b.
Din Felsefesinin Temel Sorunları:
a-) Tanrının Varlığı Sorunu: Tanrı var mıdır? Onun varlığını gösteren kanıtlar gösterilebilir mi?
b-) Evren Yaratılmış Bir Varlık mıdır? Yoksa Yaratılmamış (Ezeli ve Ebedi) Bir Varlık mıdır?
c-) Vahyin İmkanı Sorunu:Tanrı vahiyle insana bir takım bilgiler verebilir mi?
d-) Ruhun ölümsüzlüğü sorunu: Ölüm bir son mudur? Ölümden sonra bir hayat var mıdır? Sorularına cevap aranır.

TANRININ VARLIĞINA İLİŞKİN FARKLI YAKLAŞIMLAR

1- Tanrının Varlığını Kabul Edenler:
a- Teizm: Bütün varlıkların yaratıcısı olan bir tanrının var olduğuna inanmaktır. Bu yaklaşıma göre tanrı dünya ve insanlar ile sürekli ilişki içerisindedir. Teizm dar anlamda tek bir tanrıya inanmak anlamına gelen monoteizme eşitlenir.
Not: Monoteizm tek bir tanrıya inanmak, Politeizm ise birden fazla tanrıya inanma anlayışıdır.
Teist düşünürler tanrının var oluşunu akıl yoluyla açıklamak ve temellendirmek için bazı kanıtlar geliştirmişlerdir. Bu kanıtların başlıcaları:
1- Ontoloji Kanıt: Bu kanıtın temelinde tanrı “kendisinden daha mükemmeli tasarlanamayan” varlıktır, düşüncesi vardır. Bu kanıt tanrının var oluşunun en yüksek varlık olarak tanrı tanımından zorunlu olarak çıktığını kabul eder.
2- Kozmolojik Kanıt: Kozmolojik kanıt evrenin varlığından tanrının varlığına gitmeye çalışan kanıttır. Bu kanıtın temelinde nedensellik ilkesi yatar. Kendisinin nedeni olmayan varlık tanrıdır. Nedenler zincirini başlatan varlıktır.
3- Düzen ve Amaç Kanıtı:Bu kanıt doğal dünyaya baktığımızda her şeyin kendi işlevini yerine getirecek şekilde en ince ayrıntısına kadar düzenlenmiş ve ayarlanmış olduğunu göreceğimizi belirtir. Buda düzenleyen tanrının varlığının kanıtıdır.
b- Deizm: Deizm iki temel ilkeye dayanır. Tanrı vardır, ama bu evrene hiçbir müdahalesi olmayan bir varlıktır. İnsan akla ve bilme güvenmelidir. Evreni akıl ve bilimin ilkelerine göre açıklayabilir. Aristotales, J. Lock, Nefton, J.J. Russo, Voltaire temsilcileridir.
c- Panteizm: Tanrı everen ikiliğini ret eder, tanırının her şeyi içerdiğini dolayısıyla doğanın ve insanın bağımsız varlıklar olmadığını öne süren bir yaklaşımdır. Tanrı ve evren bir bütündür. Spinoza, G. Bruno temsilcileridir.
2- Tanrının Varlığını Ret Edenler:
Ateizm: Tanrının varlığını ret edenlerin görüşleri ateizm kavramı ile açıklanır. Ateistler tanrının varlığını ret ederken şu kanıtları kullanırlar.
1- Kötülük Kanıtı: Tanrı olsaydı kötülük olmazdı. Evrende bir kötülük mevcutsa tanrının varlığından söz edilemez.
2- Madde Kanıtı: Madde olduğuna göre maddi olmayan bir tanrını varlığından söz edilemez.
3- Toplum Kanıtı: Hayata düzen veren tanrı değil toplumun kendisidir şeklindeki düşünceyi kabul ederek tanrıyı ret eden anlayıştır.
3- Tanrının Varlığını Veya Yokluğunu Bilemeyeceğimizi Öne Sürenler:
Agnostisizm(Bilinemezcilik): Bizim tanrıya ilişkin bir bilgiye sahip olamayacağımızı, dolayısıyla var olduğunun da var olmadığının da kanıtlanamayacağını savunan öğretinin adıdır. (Sofistler)
     


Etiket:
bilgi türleri  felsefede bilgi türleri  bilgi türleri nelerdir  bilgi türleri örnekleri  felsefe bilgi türleri ödev 

Bu bilgi size yardimci oldu mu?

EvetHayır
Felsefe Bilgi Türleri + Felsefede Bilgi Türleri
Felsefe Bilgi Türleri + Felsefede Bilgi Türleri
(Ortalama: 5 üzerinden 2.9 - 17 Oy)
17