FELSEFEYE GİRİŞ GENEL ÖZELLİKLER1. Yunanca seviyorum ,peşinden koşuyorum anlamına gelen ‘’phileo’’ ve bilgi, bilgelik anlamına gelen ‘’sophia ‘’sözcüklerinden türeyen felsefe terimi bilginin ötesin de ‘’bilgeliğin (hikmet)‘’ sevgisi anlamına gelecek şekilde kullanılmıştır.
2. Felsefe insan merak ve hayretinden kaynaklanır.
3. İnsanın sorduğu tüm sorulara zamanla özgür akla ve mantığa dayalı olarak cevap verme isteği felsefenin dogmasın da önemli rol oynamıştır
4. Felsefe tüm bilimlerden yararlanır ve evren insan üzerine izahlar yapar.
5. Felsefe bizim önümüze her şeyle ilgili bir problem getirebilir.
6. Felsefede önemli olan felsefi sonuçlardan çok bu sonuçlara varma biçimidir.
7. Gerçek anlamda felsefe MÖ 6 yy bu günkü Batı Anadolu kıyıların da İyon ya da başlamıştır:
8. Bu bölgenin ticaret merkezi olması nedeniyle kültürel iletişimim yoğun olması ve refah düzeyinin iyiliği felsefenin burada dogmasının en önemli nedenlerindendir.
BİLGİ TÜRLLERİ
a-) GÜNDELİK BİLGİ1. İnsanların gündelik yaşamın akışı içinde sıradan deneyimlerinin bir ürünüdür.
2. Özneldir.(subjektiv)
3. Sezgiseldir;başka deyişle kavrayış yoluyla öğrenilir.
4. Kesin değildir.
5. Sistemli ve tutarlı bilgiler değildir.
6. Yöntemsizdir.
b-) DİNİ BİLGİ1. Kutsala dayanır.
2. İbadet biçimleri ve ahlak kurallarını içerir.
3. İmanı öngörür.
4. Eleştiri ve kuşku kabul etmez
5. Dogmatiktir
NOT:
Dogma: Din yada otoritelerce ileri sürülen bilgilerin kanıt aranmaksızın bilgi sayılması.
c-) SANAT BİLGİSİ1. Yaratıcı hayal gücüne dayanır.
2. Özneldir.
3. Sezgiseldir.
4. Taklitten çok, kavrama ve yorumlamaya dayanır.
5. Ürünleri somuttur.
6. Güzeli amaçlar.
d-) TEKNİK BİLGİ1. Doğal nesneleri bilimin verilerinden yararlanarak kullanışlı araç gereçler haline dönüştürme işidir.
2. İnsana yarar sağlamak ve insanın yaş.... kolaylaştırmak amacındadır.
3. Teknik bilgi pratik yarar sağlar.
4. Teknik bilgi ile doğa üzerinde egemenlik kurulması amaçlanır.
e-) BİLİMSEL BİLGİ1. Olgulara dayalıdır.
2. Olgular arasındaki neden-sonuç ilişkisini araştırı.
3. Bilimsel bilgi geneldir.
4. Nesneldir.(objektif)
5. Kesindir.
6. Biriken ve ilerleyen bir bilgidir.
7. Tekrarlana bilir.
8. Evrenseldir.
9. Seçici ve eleştiricidir.
10. Akla dayalıdır.
11. Öndeyi sağlar.(önceden tahmin.)
f-) FELSEFİ BİLGİ1. İnsan merak ve hayretinden kaynaklanır.
2. Sistemli, genelleştirilmiş ve birleştirilmiş bilgilerdir.
3. Özneldir.
4. Sonuçları kesin değildir.
5. Yaratıcı düşünmenin bir ürünüdür.
6. Yığılan bir bilgidir.
7. Varlığı bir bütün olarak araştırır.
8. İnsanlığın ortak çabasının ürünü olması itibariyle evrensellik taşır.
9. Sitemli ve tutarlı bilgilerdir.
10. Akıl ve mantık ilkelerine uyar.
11. Doğruyu bulmayı amaçlar.
12. Hem kendine hem de başka bilimlere karşı eleştirici ve kuşkucu bir tavır takınır.
KARŞILAŞTIRMA
BİLİM VE FELSEFENİN ORTAK YÖNLERİ1. Amaçları yönünden aralarında bir paralellik vardır.
2. İnsan ve hayatı anlamak isterler.
3. Her ikisi de akla ve mantığa dayanırlar.
4. Evrendeki düzenin sebep ve konularına inerler.
5. Her ikisi de doğru olma iddiasıyla hareket ederler.
FARKLARI1. Bilimler varlığın sadece kendilerini ilgilendiren yönüyle ilgilenirler. Felsefe tüm bilimlerden yararlanarak evrenin genel bir yorumunu yapar.
2. Her bilimin kendine özgü konusu ve yöntemi vardır.
3. Bilim nesnel felsefe özneldir.
4. Bilim deney ve gözleme dayanır.Felsefenin temel araçları ise düşünme, sezgi ve hayal gücüdür.
5. Bilim olanı felsefe olması gerekeni inceler.
6. Bilimsel bilgi biriken ve ilerleyen bilgidir.Felsefi bilgi yalnızca biriken bilgidir.
FELSEFENİ TEMEL DİSİPLİNLERİBİLGİ FELSEFESİ (Epistemoloji)Bilgi felsefesi bilgiyi genel olarak ele alan bilgi ile ilgili problemleri araştıran felsefe disiplinidir.
Bilgi Kuramının Temel Kavramları: Bilgi: Öznenin amaçlı yönelimi sonucunda, özne ile (suje, insan) nesne ( obje, bilginin konusu olan şey ) arasında kurulan ilişkinin ürünüdür.
Doğruluk: Bir önerme, inanç, düşünce yada kanaatin bazı temellere yada ölçülere bağlı olarak sahip olduğu doğru olma özelliği.
Gerçeklik: En genel anlamı içinde dış dünyada nesnel bir var oluşa sahip olan varlık. Varolanların tümü. Bilen insan zihninden bağımsız olarak var olan her şey.
Temellendirme: Sorulan bir soru yada öne sürülen bir sav için dayanak, gerekçe, temel bulma işidir.
Bilgi Teorisinin Başlıca Problemleri: 1. Bilginin imkanı problemi.
2. Bilginin doğruluğu problemi.
3. Bilginin kaynağı problemi.
4. Bilginin sınırları problemi.
1. Bilginin İmkanı Problemi:
Bilginin imkanı ve kaynağı sorusuna verilen cevapları iki ana başlıkta toplamak mümkündür.
a. Septisizm(Şüphecilik): Doğru bilginin mümkün olmadığını yada elde edilen bilginin doğru olup olmadığından kuşku duyulması gerektiğini savunan yaklaşımlara verilen genel addır.
b. Dogmatizm: Doğru bilginin elde edilmesini mümkün gören bütün yaklaşımların genel adıdır.
Doğru Bilginin İmkansızlığını Savunanlar:
Sofistler: Sofistler her kesin üzerinde birleşebileceği bir bilginin olmayacağını savunurlar. Sofistler bilgi konusunda görelik kuşkucu ve yararcıdırlar. Sofistler şüpheci filozoflardır.Başlıca temsilcileri şunlardır:
Protogoras: Protogoras’a göre insan her şeyin ölçüsüdür.Bu her şey insana göre değişir demektir.
Not:Böyle kişiden kişiye değişen bilgilere göreli bilgi, bilginin kişiden kişiye değiştiğini savunan düşüncelere de görecelik denir (Rölativizm).
Gorgias: Gorgias’a göre hiçbir şey yoktur, olsaydı da bilemezdik, bilseydik de başkalarına iletemezdik. Sözleriyle aşrı bir kuşkucu olduğunu göstermektedir.
Eski yunanda diğer bir aşırı kuşkucu grup Pyrrhon, Timon, Arkesilaos ve Karneades.
Pyrrhon ve Timon’un öğretisi üç noktada toplanır.
1. Nesnelerin gerçek yapısı kavranamaz.
2. Nesnelere karşı tutumumuz yargıdan kaçınmak olmalıdır.
3. Ancak bu tutumla ruhsal dinginliğe (huzura) ulaşılır.
ŞÜPHECİLİK TÜRLERİa- Tavır olarak şüphecilik: Felsefenin önemli niteliklerinden biri eleştirici olmasıdır. Felsefe tarihi içerisinde hemen hemen bütün filozoflar birbirlerinin görüşlerine eleştirel bir bakış açısıyla yaklaşmışlardır.Bu anlamda felsefi bakımdan sağlıklı bir tavır olarak şüphecilik felsefede vardır.
b- Bir yöntem olarak şüphecilik: Şüpheciliğin bir yöntem, belli bir doğrulara ulaşmak üzere bir araç olarak kullanılmasıdır. Yöntemsel kuşkuculuğun bilinen en iyi örneği Descartes’tir.
c- Aşırı şüphecilik: Sofistlerde ve bunlara benzer filozoflarda görülen hiçbir doğruluğun olmadığını savunan görüşlerin ifadesi olan şüpheciliktir.
Doğru Bilginin İmkanını Savunanlar: Sofistlerin ve septiklerin karşısında yer alan filozoflar genel geçer bir bilgiye ulaşmanın olanaklı olduğunu savunurlar. Ancak sıra genel geçer bilginin kaynağı ve ölçütünün ne olduğu sorusuna geldiğinde yine hareketli bir tartışma başlar.
1. Rasyonalizm (Akılcılık): Bunlara göre genel geçer bilginin kaynağı ve ölçütü akıldır.
a- İnsan bilinci düşünmemin temel ilkelerine doğuştan sahiptir. (Bilgilerin doğuştan geldiğini kabul ederler.)
b- Duyu organlarımızın verdiği bilgiye güvenilmez. Çünkü bu bilgiler kişiye, koşullara ve duruma göre farklılık gösterir. Duyu bilgisinin karşısına “akıl bilgisini” koyarlar.
c- Yöntem olarak tümdengelimi kullanırlar. Genel-geçer akıl bilgilerinden hareketle tekil konuların bilgileri türetilir.
d- İdeal bilim olarak matematik ve mantığı görürler.
Başlıca temsilcileri Sokrates, Platon, Aristotales, Descartes, Hegel.
2. Empirizm (Deneycilik):Bunlara göre doğru bilginin kaynağı ve ölçütü deneydir. (Tecrübe ve yaşantı buna dahildir.)
a- Akla dayalı bilgilere değil duyulara dayalı bilgilere güvenirler.
b- Yöntem olarak tümevarımı öngörürler.
c- İdeal bilim deney olanağının en çok olduğu fiziktir.
d- Doğuştan bilgilerin olmadığını, bilginin sonradan kazanıldığını savunurlar.
Temsilcileri: J. Locke, D. Hume, Berkeley, Condillac.
J. Locke’ye göre insan zihni doğuştan boş bir levhadır. Duyu ve deney verileri bu levhayı doldurur. D. Hume’ye göre ise bilginin temelinde izlenimler vardır. İzlenimler ise duyu organlarıyla elde edilir.
Not: D. Hume’ un önemli özelliklerinden birisi nedensellik ilkesine getirdiği eleştiridir. Dış dünyada her hangi bir neden-sonuç bağı yoktur. Bu bağı insan kendi zihninde deneyimleriyle oluşturmaktadır.
3- Kritisizm (Eleştiricilik): Rasyonalizm ve Empirizmi eleştirip yeni bir sistem geliştiren 18. yy. alman filozofu Kant olmuştur. “Her türlü bilgi deneyle başlar, ancak deneyden çıkmaz.” Bunun içinde bilginin öğelerinin ortaya konması, özneden gelen öğelerle nesneden gelen öğelerin belirlenmesi gerekir. Kant’a göre bilginin bütün malzemesi duyulardan algılardan deneyden gelir. Ancak bu malzemenin bilgi haline gelebilmesi için belli bir işlemden geçmesi gerekir. Bilen özne (insan, akıl ile) bu malzemeyi alır, işler ve bilgi halinde ortaya koyar.
4- Pozitivizm (Olguculuk): Pozitivizmin en ünlü temsilcisi Aguste Comte’tur. Buna göre bilginin konusu olgudan ibarettir. Olgular ise gözlem, deney ve ölçüm alanına giren her şeydir. Comte’a göre duyuların sağladığı gerçekleri bilmek bunların doğru bilgisini edinmek mümkündür. Bu bilgi olayların özünü ve gerçek nedenlerini değil, olayların yasalarını bu yasaların bilgisini verir.
4- Entüsiyonizm (Sezgicilik): Sezgiyi bilginin özelliklede felsefe bilgisinin temeli olarak gören görüşlere sezgicilik adı verilir. Sezgici görüşün temsilcileri, sezginin nesnesini doğrudan doğruya araçsız kavrayan bir bilme yetisi olduğunu düşünürler.
Entüisyonizm’in temsilcilerinden H. Bergson’a göre hayat süreden ibarettir. Aralıksız bir oluştur, parçalanmayacak bir bütündür. Zeka bu hayatın bilgisini veremez. Süre olan hayatın bilgisini sezgiyle kavrayabiliriz demektedir.
Gazali ise bu sezgi gücünü “kalp gözü” olarak ifade eder.
5- Pragmatizm ( Faydacılık ): Pragmatizm, hem bilginin alanı sınırları hem de ölçütü hakkında faydacı bir görüş içerir. Pragmatizmin önemli temsilcisi W. James bir önermenin doğru olduğunun biricik göstergesinin onun işe yaraması olduğunu söylemektedir. Ona göre teoriler, karşılaştığımız problemleri çözmek için kullandığımız araçlardır. Teorilerimizin doğru olup olmadığını pratikte işe yarayıp yaramaması belirler. Yani bilginin ölçütü faydasıdır. Diğer önemli temsilcisi J. Dewey doğruyu karşılaştığımız problemleri çözmemizde bir araç olarak tanımlar.
6- Fenomonoloji (Görüngü bilim): Fenomonolojinin kurucusu olan E. Husserl’e göre duyusal, deneysel olarak verilmiş olan her tek nesnenin bir özü bulunduğunu, bu özün ise yalnızca bilinçle, bir çeşit görüyle kavranabileceğini ileri sürer. Fenomonolojinin temel ilkesi bu özlere gitmek, bu özlerin bilgisini elde edebilmektir.
BİLİM FELSEFESİBilimin yapısı , doğası, bilimsel kuramlarla gerçeklik arasındaki ilişkiyi ve bilimde yöntem problemini ele alır.
Felsefenin Bilimlere Yaklaşımı :Bilimlerle ve onların gelişimi ile çok yakın ve organik ilişki içinde olan felsefe; tarihi gelişim süreci içinde ayrılıklar taşısa da bilme belli ortak bir bakış açısı içinde olmuştur. Bu açı onların gelişmesine , yöntem ve ilkeler açısından yardımcı olmak, bilimlerin kullandığı kavramların anlam içeriğini tartışmak ve belirlemek, bilimin vardığı sonuçların doğruluk değerlerini irdelemek ve bu sonuçlardan sonra tavrını gözden geçirip kendine yeni ufuklar açmaktır.
Bir dönem tümü kendi içinde yer alan bilimlerin tek tek felsefeyi terk edip kendi ayakları üzerinde varolmaya başlamasına da yine felsefenin içinden çıkan bilim adamları önayak olmuşlardır. Ancak bu doğal olarak bilimlerin bir süre daha şu ya da bu ölçüde metafiziğin etkisinde kalmasının da nedeni olmuştur.
Felsefenin bilimle ilişkisi pozitif bilimlerin felsefeden ayrılıp, kendi ayakları üstünde durmayı başardıkları 19 ve 20 yüzyılda çok daha netleşmiştir. Bu dönemden sonra felsefe bilim üzerine düşünüp, bilimlerin mantığını kurmaya daha çok zaman ayırmıştır. Bu nedenle de bilim ve mantıkla çok daha önceden de ilgilenmesine rağmen, felsefenin bilimle ilgili alt dalı olan BİLİM FELSEFESİ’NİN miladı bu yüzyıllar kabul edilir.
Bu dönemin en çok sözü edilen konusu da felsefenin kendisinin da metafizikten arınıp bilimsel olması gerekliliği olmuştur.
Pozitif Bilimsel Bilgilerin Özellikleri :Seçicidir: Sınırları belli bir varlık alanını konu edinir ve bu sınırlar dışına kesinlikle çıkmaz.
Kuşkucudur: Yalnızca bilim dışı açıklamaları değil bilim çevrelerinin yaptığı açıklamalara bile kuşku ile yaklaşır.
Eleştiricidir: Özellikle de var olan bilimsel açıklamalara eleştirel bir tavırla yaklaşır.
Somuttur: Olgulara dayanır. Var olan gerçeklikleri inceler. Soyut konu ve kavramlarla uğraşmaz.
Nesneldir: Herkes için tek ve değişmezdir. Kişiye gruba veya başka ölçülere göre değişmez.
Evrenseldir: Nesnel olduğu içindir ki evrenin her yerinde aynı şekilde geçerlidir.
Kolektiftir: Tüm insanlığın ortak kültür malıdır.
Akılcıdır: Kendi içinde tutarlı akıl ve mantık ilkelerine uygun bilgilerdir.
Genelleyicidir: Tek tek olgulardan hareket eder ama genellemelere, genel yargılara ulaşır. Sınıflama yapar. Benzer olayları diğerlerinden ayırır.
Ölçülüdür: Matematiksel bir dil kullanır. Kesin ölçülerle, sayılarla ile açıklama yapar.
Deneysel ve uygulanabilirdir: Olgusal olduğu içindir ki deneylerle sınanabilirler. Hatta bilimsel bilgiler teknik aracılığı ile hayatın farklı alanlarında her türlü araç ve gerece dönüşürler.
Birikimli olarak ilerler, dinamiktir: Kuşkucu ve eleştirici tavrı bilime her dönem yeni ufuklar açarak onu dinamik bir alan haline getirir.
BİLİME FARKLI YAKLAŞIMLARBilim felsefesinde bilimin ne olduğunu açıklayan iki farklı yaklaşım ortaya çıkmıştır.
1-)Ürün Olarak BilimBu yaklaşıma göre bilimi anlamak için bilim adına ortaya konmuş ürünlere bakmak gerekir.R.Carnap, H.Reichenbach bu yaklaşımın önde gelen temsilcisidir.
Bu düşünürlere göre felsefi problemlerin kaynağında dil sorunları yatmaktaydı. H.Reichenbach da , felsefenin görevinin bilimin mantığını geliştirmek ve bilimsel önermelerin mantıksal çözümlemesini yapmak olduğunu öne sürer. R.Carnap ‘da dile ‘’söz- dizimi’’(sentaks) açısından bakar.Ona göre felsefe, dilin söz- dizimsel yapısını ortaya koymaktır. Bu yolla bilimsel önermelerin anlamı açığa kavuşturulacak ve doğrulama problemine bir çözüm bulunacaktır.
2-)Etkinlik Olarak BilimBilimi ürün olarak ele alan bilim anlayışına karşı bir tepki olarak gelişmiştir.
T.Kuhn ‘’Bilimsel Devrimlerin Yapısı’’ adlı kitabında bu görüşü ortaya koyar: T.Kuhn bilimin hiçte sanıldığı gibi nesnel tavırlı , objektif bir bakış açısının ürünü olduğu söylenemez demektedir. Çünkü bilim, bilim adamlarının etkisi altındadır.Bilim tarihine bakıldığında bilim adamlarının bulundukları toplumlardaki kültürel yapıyı, inançları , önyargıları kendilerinde taşıdıklarını ve bilimsel çalışmalarına bunları yansıttıkları görülür. T.Kuhn göre bilim , birikimsel olarak ilerleyen değil , devrimlerle ilerleyen bir yapıya sahiptir.Bu devrimler ise paradigma adını verdiği kuramlar alanın da gerçekleşen devrimlerdir.
Paradigma: Bilimde bilim adamının dünyaya bakışını belirleyen , ona evreni açıklama olanağı veren model , kavramsal çerçeve yada ideal kuram
Yönlendirdiği bilim dalında , araştırmanın kurallarını ve standartlarını koyan , bu alan da çalışan bilim adamlarının problem çözme çabasını koordine eden ve yöneten kuram , kuramsal çerçeve.
Bilimsel Devrim
T.Kuhn ‘a göre bilimsel keşifler , paradigmanın bunalıma girmesiyle başlar. Bir paradigma evreni , açıklamada yetersiz kaldığında ve önüne çıkan problemleri çözme gücü azaldığında , bu paradigma terk edilir ve yerine yeni bir paradigma gelir. Bu da bilimsel devrim olarak nitelenir.
Bilime Klasik Görüş Açısından Bakış
-Bu görüş A.Comte ‘un pozitivizmiyle temsil edilir.(bilimi ürün olarak değerlendiren yaklaşımda bu görüşe dahildir)
-Bu görüşe göre bilimsel yöntem tek ve aynıdır.(deney ve gözlem)
-Bilim bir doğru boyunca ilerler.Bu bilimin birikimli olarak ilerlediğinin kabul edilmesidir.
-Bilim nesneldir. Çünkü bilim bizim dışımızdaki nesnel dünyayı konu alır.Bilim adamı da objektif bakış açısına sahip olmalıdır.
-Bütün bilimler temelde birleşir.
Klasik Görüşe Yapılan Eleştiri-Bu eleştiriler T.Kuhn’un görüşleri olarak ortaya çıkar.
-Bilimin nesnel olduğu doğru değildir.Çünkü bilim adamları önyargı ve inançlarıyla dünyaya bakar.
-Bilim birikimli olarak ilerlemez . Bilimde devrimlerle ilerleme söz konusudur.
-Bilim temelde tek bir bilime indirgenemez. Gerçeğin farklı boyutlarını anacak farklı bilimler verebilir.
VARLIK FELSEFESİ (ONTOLOJİ)Varlıkla ilgili olan , varlığı konu alan varlığın gerçekte ne olduğunu ortaya koymaya çalışan felsefe türüne verilen ad.
Gerek fiziksel , gerek zihinsel (veya ruhsal ) varlık türünden olsun varlığın en genel ve en temel özelliklerini soruşturan , felsefi inceleme alanına varlık felsefesi denir.
Metafizik- OntolojiMetafizik: Amacı varolanların gerçek doğasını belirlemek varolanların anlamını ,yapısını ve ilkelerini ortaya koymak olan felsefenin temel disiplini.
Ontoloji:Metafiziğin ,tek tek nesne ve olaylarla değil de ,genel olarak varlık problemiyle ilgili olan dalı; varlığı varlık olarak , varlık olmak bakımından ele alan bilim
Varlık Felsefesinin Temel Problemleri1. Varlığı varolup olmadığı sorunu.
2. Varlık varsa bunun ne olduğunu sorunu
Varlığın Varolup Olmadığı sorunu
a-)NihilizmHiççilik)Varlığın olmadığını savunan görüşlerin genel adı.Nihilizme göre gerçekte bir varlık yoktur.
Gorgias , TAOculuk
b-)Realizm(Gerçekçilik)Varlığın gerçekten var olduğunu ileri süren , insandan bağımsız ve nesnel olarak bir dış dünyanın var olduğunu savuna görüş.
Varlığın Ne Olduğu Problemi1-) Varlığı Oluş Olarak Kabul EdenlerBu görüşü savunanlar , evrenin sürekli bir değişme ve gelişme içinde olduğunu savunurlar.Herakleitos, Whitehead bu görüşün başlıca temsilcileridir.
Herakleitos’a göre evrenin ilk unsuru ateştir her şey ondan çıkmış ve her şey ona dönecektir.Evrende her şey sürekli oluş halindedir.
Whitehead a göre de evren , sürekli , sonsuz bir oluş halinde , canlı ve dinamik bir varlığa sahiptir.
2-) Varlığı İde Olarak Kabul Edenler Varlığın ide (düşünce) den oluştuğunu savunan, var olan her şeyi düşünceye bağlayan , insan düşüncesinden bağımsız bir nesneler dünyasının yada bir gerçekliğin varlığını yadsıyan yaklaşımdır. Bu yaklaşımın başlıca temsilcileri Platon, Aristo Farabi ve Hegel dir.
3-) Varlığı Madde Olarak Kabul EdenlerVarlık, maddi niteliktedir, maddenin dışında herhangi bir varlık yoktur diyen bu görüş felsefede materyalizm (maddecilik) olarak adlandırılır. Başlıca temsilcileri Demokritos, T.Hobes, La Metrie, K.Marx tır.
4-) Varlığı Hem Düşünce(ide) Hem Madde Olarak Kabul EdenlerVarlığın düşünce ve madde gibi iki cevherden meydana geldiğini savunan anlayışa düalist (ikici) anlayış denir.Düalizm, varlıkta daima iki prensibin varlığını kabul eder.
Başlıca temsilcisi R.Descartes tir.Descartes varlığı maddi cevher ve ruh cevheri dediği bir birine indirgenemez iki cevherle açıklamaktadır.Maddi cevherin özü yer kaplamaktır.Ruh un özü ise düşünmektir. Bundan hareketle Descartes , yer kaplayan cevher düşünemez, düşünen cevher ise yer kaplayamaz demektedir ve varlığı temelde iki özle açıkladığı için düalist bir anlayış sergilemektedir.
5-) Varlığı Fenomen Olarak Kabul EdenlerFenomonoloji özlerin biline bileceğini savunan öğretidir.Öz fenomenin dolaysız, bir tür sezgiyle kavranabilen içeriğidir. Fenomonolojinin kurucusu E. Husser’dir.
AHLAK FELSEFESİAhlak felsefesinin konusu insanının kişisel yada toplumsal yaşamdaki eylemleri ve bu eylemlerin dayandığı ilkelerdir.
Bireyin bir halkın, bir toplumsal sınıfın, bir çağın yaşamına egemen olan inanç ve tasarımlar topluluğuna ahlak (Moral) denir.
Ahlak Felsefesinin Temel Kavramları:
İyi, kötü, özgürlük, sorumluluk, erdem, vicdan, ahlak yasası, ahlaki karar, ahlaki eylem v.b. ahlak felsefesinin başlıca kavramlarıdır.
Ahlak Felsefesinin Temel Problemleri:1- En yüksek iyi problemi: Temelde insan davranışlarının yöneldiği bir gaye,en yüksek iyi var mıdır?)
2- Doğru eylem problemi: İnsan davranışlarını temelde hangi ölçülere göre doğru olabileceği.
3- Özgürlük problemi:İnsanın yaptığı seçimlerde özgür olup olmadığı problemidir. Temelde iki görüşle şekillenir. İnsanın özgür olduğunu savunanlar; özgür olmadığını savunanlar.
4- Evrensel bir ahlak yasasının olup olmadığı problemi.
a-) Evrensel Ahlak Yasasının Olmadığını Savunanlar:Haz Ahlakı (Hedonizm): Ahlaki eylemin amacını hazda gören ahlak felsefesine denir. Aristippos, Epiküros başlıca Haz Ahlakı temsilcileridir.
Faydacılık: Faydacılık ahlaki eylemi sonucuna göre değerlendiren bir anlayıştır. Ahlaki eylemin birinci amacı olarak faydayı gören bireyci bir felsefedir.
Bencilik (Egoizm): Bencilik (Egoizm) genel anlamıyla insanın tüm eylemlerinin “ben düşkünlüğü” ile belirlendiğini, bütün eylemlerinin kendini koruma iç güdüsünden ve ben sevgisinden kaynaklandığını ileri süren bir ahlak görüşüdür. Temsilcisi T. Hobbes dir.
Anarşizm (Baş Tanımazlık): İnsanların birey olmasını engelleyen her türlü otoriteye karşı çıkar. Devlet otoritesi gibi ahlak kuralları da insan özgürlüğünü kısıtlayan kurallardır. Anarşizme göre önemli olan tek şey bireyin hak ve özgürlükleridir. Başlıca temsilcileri Proudhon, Stirner,
F. Nietzsche (Nihilizm): Varolan görüşlere, değerlere, düzene karşı hiçbir ilke tanımayan bir anlayış taşır. Nietzsche ahlak dışı bir felsefe kurma girişiminde bulunur. Akıl yerine iradeyi, toplum yerine bireyi üstün tutar.
J. P. Sartre (Varoluşçuluk): Sartre’nin ahlak görüşü “varoluş özden önce gelir” önermesini eksen alır. İnsan diğer varlıklardan farklı olarak özü gerçekleşmemiş bir varlıktır. İnsan özgürce seçimleriyle kendi kendisini gerçekleştirecek, özünü oluşturacak varlıktır. (İnsan ne isterse o olur.)
b-) Evrensel Ahlak Yasasının Varlığını Kabul Edenler: Bu görüşü benimseyen düşünürler, iki temel görüş çerçevesinde evrensel ahlak yasasını açıklamaktadırlar.
Bazı düşünürlere göre ahlaki yasalar, nesnel olarak insanın dışında, ondan bağımsız bir biçimde vardır. Bu evrensel ahlak yasasını nesnel (objektif) temelde açıklamaktır. (Bu görüşü savunanlar evrensel ahlak yasasını bir doğa yasası gibi insandan bağımsız olarak kabul ederler.)
Bazı düşünürler ise ahlaki yasaların insanın doğasıyla ve koşullarıyla ilgili olduğunu ve varlığını insandan, onun öznel yaşamından aldığını savunan görüşler ileri sürerler. Bu da evrensel ahlak yasasını öznel (sübjektif) temelde açıklamaktır.
1- Evrensel Ahlak Yasasının Varlığını Öznel Temelde Açıklayanlar: Bu görüş içerisinde sayabileceğimiz başlıca düşünürler: J. Bentham, J. S. Mill, H. Bergson dur.
Bentham ve Mill’e göre insan doğası gereği acıdan kaçınır, hazza yönelir ve mutlu olmak isteğindedir. Kişinin mutlu olabilmesi ise çevresindeki insanların mutlu olmasına bağlıdır. Bu nedenle olabildiğince çok insanın yararına olanın seçilmesi doğru bir eylemde bulunmaktır. Bu düşünürlere göre ahlaki yasa yalnız tek insan için değil, herkes için faydalı olanın istenmesiyle belirlenecektir.
Bergson’a göre ise doğru eylemin ölçütü sezgidir. İnsan kendisinde var olan sezgi gücü ile iyi ve kötü eylemleri ayırabilecektir. Bergson “kendi sezgine uygun olan davranışı seçki, herkes için doğru ve ahlaki olanı gerçekleştirmiş olasın” düşüncesiyle hareket etmektedir.
2- Evrensel Ahlak Yasasının Varlığını Nesnel (Objektif) Temelde Açıklayanlar:Bu görüşü temsil eden başlıca düşünürler arasında Socrates, E. Kant, Platon (Eflatun), Farabi, Spinoza sayılabilir.
Socrates’e göre en yüksek iyi bilgidir. Onun ahlak anlayışının temelinde “bilgi erdemdir” iddiası bulunur. Platon’a göre iyi idesi iyi olan her şeyin iyi olmasını sağlayan şeydir. O halde bu dünyada gerçekleştirilen her iyi eylem ideler dünyasındaki iyi idesine uyduğu için iyidir. Bundan dolayı gerçek mutluluk idelerin bilgisine sahip olmaktır. Farabi’ye göre erdemlerin en üstünü bilgidir. İnsana en yüksek mutluluğu sağlayan bilgi ise tanrının bilgisidir. Spinoza’a göre doğa yasası ile evrensel ahlak yasası aynı şeydir. Doğa yasasını bilmek tanrıyı bilmektir. Spinoz’a için iyi doğa yasasına uyma, evrensel ahlak yasasına uyma, tanrıya ulaşma, erdemli olma, güçlü olma, kendini koruma duygusu hep aynı şeydir.
Ahlak anlayışına yeni bir bakış açısı kazandıran ünlü Alman filozofu Kant’tır. Kant ahlakın temeline ödev duygusunu yerleştirir. Ona göre ahlakta amaç mutluluk olamaz. Çünkü mutluluk çok değişken ve öznel bir terimdir. Ona göre bir eylem bir histen yada bir eğilimden dolayı değil de bir ödev duygusundan dolayı gerçekleştirilmişse ahlaki bir eylem olabilir. Kant bir eylemin ahlaki değerini sonucunda değil de eyleme karar verme aşamasında kabul etmektedir. ( İnsan her zaman için iyiyi istemelidir.)
SİYASET FELSEFESİSiyasal oluşumları ve kurumları ele alan felsefe disiplinidir. Siyasal kavramların ve siyaset teorilerinin eleştirel değerlendirmesini yapar. Ve siyasal açıdan olması gerekeni belirler.
Siyaset Felsefesinin Temel Kavramları: Devlet, halk, sivil toplum, hukuk, insan hakları, eşitlik, egemenlik, meşruiyet, iktidar, bürokrasi yasa v.b.
Siyaset Felsefesinin Temel Problemleri:
a-) İktidar kaynağını nereden alır?
b-) Meşruiyet ölçütü nedir?
c-) Egemenliğin kullanılış biçimleri nelerdir?
d-) Bürokrasiden vazgeçilebilir mi?
e-) Birey toplum ve birey devlet ilişkisi nasıl olmalıdır?
a- İktidar Kaynağını Nerden Alır?:
Siyasi iktidar toplumu yönetme gücüdür. Siyasi iktidardan yoksun bir devlet düşünülemez. İktidar ne kadar toplumdaki insanlarla uyum içerisinde olursa o kadar sağlam bir devlet yapısı oluşur. Üç tür iktidardan bahsedilebilir.
1- Korunma Gereksinimi ve İktidar İlişkisi:İktidar kaynağını toplumun ve bireylerin korunma düşüncesinden alır. Platon, Aristoteles ve İbn-i Haldun başlıca temsilcileridir.
2- Dinsel İşlev Ve İktidar İlişkisi: İktidar kaynağını toplumda ki egemen dinden alır. Orta çağ Avrupa’sındaki iktidar anlayışı buna örnek gösterilebilir.
3- Ortak İstenç Ve İktidar İlişkisi: İktidar kaynağını toplumun beraber yaşama düşüncesinden alır. J.Locke, J.J. Rousseau, T. Hobbes önemli temsilcileridir.
b- Meşruiyetin Ölçütü Nedir?:İktidar uygulamalarını doğal olarak yasal (meşru) saymak durumundadır. Bu meşruiyetini ise belirli temellere dayandırmak durumundadır.
Devlet ya yurttaşlarını ahlaki bakımdan geliştirerek ve olgunlaştırarak ya tanrısal bir kökene dayanarak, yada toplumun ortak iradesinin bir oluşumu olduğunu kabul ederek iktidarını meşrulaştırmak durumundadır.
c- Egemenliğin Kullanılış Biçimleri Nelerdir?:
Egemenlik devletin iktidar gücünü kullanmasıdır. Egemenliğin üç farklı biçimde kullanıldığını söyleyen Max. Weber olmuştur.
1- Geleneksel Egemenlik: Egemenliğin geleneklere dayandığı siyasi otorite biçimidir.
2- Karizmatik Egemenlik: Bu egemenlik anlayışında önderin olağan üstü nitelikler taşıdığına toplumu esenliğe götüreceğine inanılır. Örnek Atatürk.
3- Demokratik Hukuksal Egemenlik:Burada egemenliğin kaynağı kişiler ve zümreler değil halktır.
d- Bürokrasiden Vazgeçilebilir mi?:
Her hukuk devletinde devlet işlerinin yürütülmesi için kurulmuş kurumlar bireyleriyle uyumlu çalışması gereken bir örgütlenme oluştururlar. Bu oluşumu bürokratik bir örgütlenme olarak adlandırıyoruz.
J.S. Mill bürokrasinin yönetim kademelerinde kuralcılığın, katılığın, beceriksizliğin, yavaşlığın, gereksiz formalitenin simgesidir.
M.Weber ise bürokrasiyi modern toplumlar için son derece önemli görür. Ona göre örgütlenmenin en akıllıca yöntemi ve örneği bürokrasidir.
Siyaset Felsefesinin İki Ana Problemi:
Siyaset felsefesinin karmaşa, düzen, ütopya ilişkisiyle birey ve devlet ilişkisi olmak üzere iki önemli problemi vardır.
Karmaşa: İçinde bir düzenin olmadığı toplumsal bir durumu ifade etmek için kullanılan bir kavramdır.
Düzen: Bir toplumda bireyler ve gruplar arası ilişkilerin bir takım kurallara ve ilkelere göre düzenlenmesinden ortaya çıkan bir durumdur.
Ütopya: Filozoflar adalet, eşitlik ve özgürlük gibi bir takım ilkeleri temel alarak olması gereken bir ideal devlet tasarlarlar. Böyle bir devlet düzenine ütopya adı verilir.
Devlet siyaset felsefesi tarihinde hem doğal bir kurum, hem de yapma bir varlık olarak iki şekilde değerlendirilmiştir. Devleti doğal bir kurum olarak gören filozof Platon’dur. Ona göre devlet insana benzer. Bireyin bir devamıdır. Bu görüşte devlet insanın doğada var olması gibi doğal bir kurum olarak oluşmuştur.
Devleti yapma bir kurum olarak gören filozoflar ise J.J. Russo, T. Hobbes, v J. Locke tur. Bu filozoflara göre devlet insanın doğada var olmasından sonra insanlar arasında yapılan bir sözleşmeyle oluşturulmuş bir örgütlenmedir. Bu nedenle yapay bir kurumdur.
Birey Devlet İlişkisi:
Siyaset felsefesinin bu probleminde birey devlet için mi vardır yoksa devlet birey için var olan bir kurum mudur? Sorusuna yanıt aranmaktadır. Modern toplumlarda birey ve devlet ikisi birlikte var olan bir olgudur.
SANAT FELSEFESİ İlk olarak A.G. Baumgarten tarafından kullanılmış olan estetik kavramı güzel üzerine düşünmek onun ne olduğunu açıklamak olarak anlaşılmaktadır. Güzelliğin felsefesi olarak anlaşılan estetik her alandaki doğadaki ve insanın yapmış olduğu eserlerdeki güzelliğe yönelir. Ancak estetik ve sanat felsefesi arasında bu noktada bir ayrım yapmak gerekir. Estetiğin yukarda belirtilen özelliklerine karşın sanat felsefesinin insanın meydana getirdiği eseleri ele alan sanata dair yaratmaların ve zevklerin anlamını inceleyen bir felsefe dalı olmasıdır.
Sanat felsefesinin temel kavram ve problemleri estetiğinde temel kavram ve problemleridir. Ancak sanat felsefesi sadece sanattaki güzellikle ilgilenir. Estetik ise hem doğadaki güzelle hem de sanattaki güzel ile ilgilendiğinden sanat felsefesinden daha geniş bir alana sahiptir.
Estetik ve Sanat Felsefesinin Problemleri:
Sanat nedir? Sanatçının ayırt edici özelliği nedir? Sanatçı neyi iletir? Güzel nedir? Güzellik onu algılayan özneden bağımsız bir değer midir? Bu problemlere verilen başlıca cevaplar şu şekildedir:
Sanat Kuramları:a-) Taklit Kuramı: Bu yaklaşıma göre doğanın mükemmelliği ve güzelliği vardır. Sanatçıda doğada var olan bu güzelliği eserinde taklit eder. Platon, Aristo bu görüşü temsil ederler.
b-) Yaratma Kuramı: Bu anlayışa göre doğada ideal güzellik ve mükemmellik yoktur. Mükemmelliği yaratan kalıcıdır, değişmez, özgün eserler veren sanatçıdır. En önemli temsilcisi de B. Croce dir.
c-) Oyun Kuramı: Bu yaklaşım oyun ile sanat arasında benzerlikler kuran bir yaklaşımdır. Çünkü hem sanatta hem de oyunda gerçeklikten uzaklaşılır. Gerçek dışı bir dünyaya yönelinir. Oyunda sanatta amacını kendi içinde taşır. Başka bir yarar gözetmez. Temsilcisi F. Schiller dir.
Estetik Yargıların Yapısı:
Estetik yargılar bilimdeki yargılardan farklı yargılardır. Bilimdeki yargılar gözlem ve deneye dayandıkları için nesneldir. Estetik yargılar ise özneldirler beğeni yansıtırlar. Bize güzel yada çirkin yargısını verirler.
Ortak Estetik Yargıların Olup Olmadığı:
Bu Yargıların Varlığını Ret Edenler: Bu anlaşın en önemli temsilcisi B. Croce dir.Ona göre sanat eseri sanatçının öznel bir yaratısıdır. Sanatçı doğadan aldığı izlenimleri kendi ruhunda sentezleyerek belli bir ifadeye ulaşır. Bu ifade sanatçının ruhunda meydana gelen bir ifadedir. Sürekli olmayıp sanatçının ruhunda bir kez ortaya çıkar. Bundan dolayı ortak estetik yargılar olamaz.
Ortak Estetik Yargıların Varlığını Kabul Edenler: Başlıca temsilcisi Kant’dır. Ona göre insan hoş olandan herkesin hoşlanmasını istemez. Ama güzel dediği şeye herkesin güzel demesini bekler. Buda özel bir duyguyu ortak bir duyguya dönüştürür.
DİN FELSEFESİ
Din felsefesi dini konu edinen, dinin insanın var oluşunun kaynağı insanin doğasının ve kaderinin kaynağı ve değerler ile ilgili sorunları ele alarak sorgulayan felsefe disiplinidir.
Din felsefesi yapmak, dinin temel iddiaları hakkında rasyonel (akılcı), objektif (nesnel), kapsamlı ve tutarlı bir biçimde düşünmek ve konuşmaktır.
Dini ele alan tek disiplin din felsefesi değildir. Teoloji (tanrıbilim, ilahiyat) de aynen din felsefesi gibi dini ve tanrıyı konu alır. Ama bunu yaparken belirli bir dinin kutsal kitabına peygamberlerine ve din alimlerinin görüşlerine sadık kalır. Teolojinin en önemli amacı belirli bir dini temellendirmek, açıklamak ve o dinin inananlarının inançlarını güçlendirmeye çalışmaktır. Bun dan dolayı her dinin teolojisi olabilir, Hıristiyanlık Teolojisi, Musevilik Teolojisi, İslam Teolojisi...
Din felsefesinin temel kavramları tanrı, vahiy, iman, peygamber, ibadet, yücelik, kutsal, ahret, mucize v.b.
Din Felsefesinin Temel Sorunları:a-) Tanrının Varlığı Sorunu: Tanrı var mıdır? Onun varlığını gösteren kanıtlar gösterilebilir mi?
b-) Evren Yaratılmış Bir Varlık mıdır? Yoksa Yaratılmamış (Ezeli ve Ebedi) Bir Varlık mıdır?
c-) Vahyin İmkanı Sorunu:Tanrı vahiyle insana bir takım bilgiler verebilir mi?
d-) Ruhun ölümsüzlüğü sorunu: Ölüm bir son mudur? Ölümden sonra bir hayat var mıdır? Sorularına cevap aranır.
TANRININ VARLIĞINA İLİŞKİN FARKLI YAKLAŞIMLAR1- Tanrının Varlığını Kabul Edenler: a- Teizm: Bütün varlıkların yaratıcısı olan bir tanrının var olduğuna inanmaktır. Bu yaklaşıma göre tanrı dünya ve insanlar ile sürekli ilişki içerisindedir. Teizm dar anlamda tek bir tanrıya inanmak anlamına gelen monoteizme eşitlenir.
Not: Monoteizm tek bir tanrıya inanmak, Politeizm ise birden fazla tanrıya inanma anlayışıdır.
Teist düşünürler tanrının var oluşunu akıl yoluyla açıklamak ve temellendirmek için bazı kanıtlar geliştirmişlerdir. Bu kanıtların başlıcaları:
1- Ontoloji Kanıt: Bu kanıtın temelinde tanrı “kendisinden daha mükemmeli tasarlanamayan” varlıktır, düşüncesi vardır. Bu kanıt tanrının var oluşunun en yüksek varlık olarak tanrı tanımından zorunlu olarak çıktığını kabul eder.
2- Kozmolojik Kanıt: Kozmolojik kanıt evrenin varlığından tanrının varlığına gitmeye çalışan kanıttır. Bu kanıtın temelinde nedensellik ilkesi yatar. Kendisinin nedeni olmayan varlık tanrıdır. Nedenler zincirini başlatan varlıktır.
3- Düzen ve Amaç Kanıtı:Bu kanıt doğal dünyaya baktığımızda her şeyin kendi işlevini yerine getirecek şekilde en ince ayrıntısına kadar düzenlenmiş ve ayarlanmış olduğunu göreceğimizi belirtir. Buda düzenleyen tanrının varlığının kanıtıdır.
b- Deizm: Deizm iki temel ilkeye dayanır. Tanrı vardır, ama bu evrene hiçbir müdahalesi olmayan bir varlıktır. İnsan akla ve bilme güvenmelidir. Evreni akıl ve bilimin ilkelerine göre açıklayabilir. Aristotales, J. Lock, Nefton, J.J. Russo, Voltaire temsilcileridir.
c- Panteizm: Tanrı everen ikiliğini ret eder, tanırının her şeyi içerdiğini dolayısıyla doğanın ve insanın bağımsız varlıklar olmadığını öne süren bir yaklaşımdır. Tanrı ve evren bir bütündür. Spinoza, G. Bruno temsilcileridir.
2- Tanrının Varlığını Ret Edenler:Ateizm: Tanrının varlığını ret edenlerin görüşleri ateizm kavramı ile açıklanır. Ateistler tanrının varlığını ret ederken şu kanıtları kullanırlar.
1- Kötülük Kanıtı: Tanrı olsaydı kötülük olmazdı. Evrende bir kötülük mevcutsa tanrının varlığından söz edilemez.
2- Madde Kanıtı: Madde olduğuna göre maddi olmayan bir tanrını varlığından söz edilemez.
3- Toplum Kanıtı: Hayata düzen veren tanrı değil toplumun kendisidir şeklindeki düşünceyi kabul ederek tanrıyı ret eden anlayıştır.
3- Tanrının Varlığını Veya Yokluğunu Bilemeyeceğimizi Öne Sürenler:
Agnostisizm(Bilinemezcilik): Bizim tanrıya ilişkin bir bilgiye sahip olamayacağımızı, dolayısıyla var olduğunun da var olmadığının da kanıtlanamayacağını savunan öğretinin adıdır. (Sofistler)