Bunları Biliyormuydunuz ?

fırtınalı_denizler16.12.2008 - 22:11
Kendi dirseğini yalamanın imkansız olduğunu
Ördeğin vakvaklamasının yankı yaratmadığını ve bunu kimsenin açıklayamadığını
Dünyadaki fotokopi makinelerinde meydana gelen arızaların %23 ünün, makinenin üstüne oturup kendi popolarının fotokopisini çekmek isteyen insanlar sayesinde meydana geldiğini
Yaşamın boyunca uyku sırasında yaklaşık 70 böcek ve 10 örümcek yiyeceğini (Mmmmh!!:)
İdrarın zifiri karanlıkta parladığını
Eğer çok şiddetli hapşırırsan, kaburgalarından birini kırabileceğini
Hapşırmayı engellemeye calışırsan, başındaki veya boynundaki damarlardan birinin yırtılabileceğini ve ölebileceğini
Hapşırdığın sırada gözlerini açık tutmaya çalışırsan, yerlerinden fırlayabileceklerini
Domuzların vücut yapılarından dolayı hiçbir zaman başlarını yukarı kaldırıp gökyüzüne bakamadıklarını
Dünya nüfusunun %50 sinin hiç telefonla konuşmadığını
Farelerin ve atların kusamadıklarını
1 saat süreyle kulaklıkla birşey dinlemenin kulaktaki bakteri sayısını %700 arttırdığını
Çakmağın kibritten önce bulunduğunu
Parmak izleri gibi dil izlerinin de her insan için benzersiz olduğunu
Bu yazıyı okuyan insanların %75 inden fazlasının, dirseklerini yalamaya çalışacaklarını



Linkback: https://www.buyuknet.com/bunlari-biliyormuydunuz-t13757.0.html

SER@P04.05.2009 - 17:58
böggg :P hadi be ben okudum şimdi dirseklerimimi yalıcam ıyyy böggg aman sendee bunu duymuştum öncedende igrençççç :D

lazwanted07.05.2009 - 08:55
eee her okudugun şeyi yapacak değilisin dimi :D

fırtınalı_denizler07.05.2009 - 22:54
bencede :D

KRaL21.01.2010 - 01:31
KUŞ TÜYLERİNİN YAPISI

Kuşların sürüngenlerden evrimleştiğini iddia eden evrim teorisi, bu iki ayrı canlı sınıfı arasındaki dev farkları asla açıklayamamaktadır. Kuşlar; içi boş hafif kemiklerden oluşan iskelet yapıları, kendilerine özgü akciğer sistemleri, sıcakkanlı metabolizmaları gibi özellikleriyle sürüngenlerden çok farklıdır. Kuşlarla sürüngenlerin arasına aşılmaz bir uçurum koyan bir başka özellik ise, tamamen kuşlara has bir yapı olan tüylerdir.

Tüyler kuşları bu kadar ilginç kılan estetik unsurlardan en önemlisidir. “Tüy gibi hafif” sözü tüyün o zarif yapısındaki mükemmelliği açıklar niteliktedir.

Temelde protein yapısına sahip olan tüyler keratin adı verilen bir maddeden yapılmıştır. Keratin, derinin alt tabakalarındaki yaşlı hücrelerin besin ve oksijen kaynaklarından uzaklaşarak ölmesi ve yerlerini genç hücrelere terk etmesi sonucu oluşan sert ve dayanıklı bir maddedir.

Kuş tüylerindeki mükemmel yaratılış hiçbir evrimsel süreçle açıklanamayacak kadar komplekstir. Ünlü kuş bilimci Alan Feduccia, “tüylerin her özelliği aerodinamik fonksiyona sahiptir. Hafiftirler, kaldırma kuvvetleri vardır ve kolaylıkla eski biçimlerine dönebilirler” der. Feduccia, evrim teorisinin çaresizliğini ise şöyle kabul eder:

Uçmak için böylesine tasarlanmış bir organın, nasıl olup da ilk başta başka bir amaca yönelik olarak ortaya çıktığını anlayamıyorum.

Tüylerdeki bu yaratılış, Charles Darwin’i de çok düşündürmüş, hatta tavus kuşu tüylerindeki mükemmel estetik kendi ifadesiyle Darwin’i “hasta etmiş”ti. Darwin, arkadaşı Asa Gray’e yazdığı 3 Nisan 1860 tarihli mektupta “gözü düşünmek çoğu zaman beni teorimden soğuttu. Ama kendimi zamanla bu probleme alıştırdım” dedikten sonra şöyle devam ediyordu:

Şimdilerde ise doğadaki bazı belirgin yapılar beni çok fazla rahatsız ediyor. Örneğin bir tavus kuşunun tüylerini görmek, beni neredeyse hasta ediyor.



Tüycükler ve Çengeller

Eğer bir kuş tüyünü mikroskop altına alır ve incelersek, karşımıza olağanüstü bir yaratılış çıkar. Tüylerin ortasında hepimizin bildiği uzun ve sert bir boru vardır. Bu borunun her iki tarafından yüzlerce tüy çıkar.

Boyları ve yumuşaklıkları farklı olan bu tüyler kuşa aerodinamik özellik kazandırır. Ancak daha da ilginç olanı, bu tüylerin herbirinin üzerinde de, “tüycük” denilen ve gözle görülemeyecek kadar küçük olan çok daha küçük tüylerin bulunmasıdır. Bu tüycüklerin üzerinde ise “çengel” adı verilen minik kancalar vardır. Bu kancalar sayesinde her tüycük birbirine sanki bir fermuar gibi tutunur. Bu muhteşem yaratılışı daha yakından görmek için turna kuşunun tüylerinin yalnızca birisini ele alalım. Bu tek tüyün üzerinde, tüy borusunun her iki yanında uzanan 650 tane incecik tüy vardır. Bunların her birinde ise 600 adet karşılıklı tüycük bulunur. Bu tüycüklerin her biri ise, 390 tane çengelle birbirlerine bağlanır. Çengeller bir fermuarın iki tarafı gibi birbirine kenetlenmiştir. Birbirine çengellerle kenetlenen tüycükler, o kadar bitişiktir ki, duman üflendiği takdirde bile aralarından geçemez. Çengeller herhangi bir şekilde birbirinden ayrılırsa, kuşun bir silkinmesi veya daha ağır hallerde gagasıyla tüylerini düzeltmesi tüylerin eski haline dönmesi için yeterlidir.

Kuşlar hayatlarını devam ettirebilmek için tüylerini daima temiz, bakımlı ve her an kullanıma hazır tutmak zorundadır. Tüylerin bakımı için kuyruklarının dibinde bulunan yağ keselerini kullanır. Gagalarıyla bu yağdan bir miktar alarak, tüylerini temizler ve parlatır. Bu yağ, yüzücü kuşlarda, suyun içinde veya yağmur altındayken suyun deriye ulaşmasına engel olur.

Dahası kuşlar tüylerini kabartarak, soğuk havalarda vücut ısılarının düşmesini engeller. Sıcak havalarda ise tüylerini vücutlarına yapıştırarak, vücutlarının serin kalmasını sağlar.

Tüy Tipleri

Vücudun çeşitli yerlerinde bulunan tüylerin her birinin görevi farklıdır. Kuşun karnındaki tüyle kanat ve kuyruk tüyleri birbirinden farklı özelliklere sahiptir. Büyük tüylerden meydana gelen kuyruk tüyleri dümen ve fren görevini yerine getirir. Kanat tüyleri ise, kanat çırpma esnasında açılarak yüzeyi genişletecek ve kaldırma kuvvetini artıracak bir yapıdadır. Kuşun kanadını aşağı doğru çırpması sırasında, tüyler birbirlerine yakın duruma gelerek, aralarından hava sızması engellenir. Kanatların yukarıya doğru kalkışı esnasında ise tüyler iyice açılarak aralarından havanın geçmesine elverişli bir pozisyon alır. Kuşlar, uçabilme yeteneklerini koruyabilmek için belirli dönemlerde tüy döker. Yıpranmış ya da yırtılmış büyük tüyler, görevlerini tam olarak yerine getiremedikleri için hızla yenileR


KRaL21.01.2010 - 01:32
Vücudumuz ısısını nasıl ayarlıyor?

Vücudumuzun ısısını korumasına kış aylarında üzerimize giysiler giyerek biz yardımcı oluyoruz ama sıcak yaz aylarında üzerimizde çıkaracak bir şey kalmayınca vücudumuz ısısını nasıl ayarlıyor? Sıcak yaz aylarında vücudumuz ısısını terleme yolu ile koruyor ve ayarlıyor. Beynimizde terlemeyi düzenleyen özel bir bez var. Adı da ‘hipotalamus’. Ayrıca derimizin altında yumak görünümlü 2 milyon ter bezi ve bu bezlerin her santimetrekaresinde 400 ince kanal var.

Çevre ısısının artması ile beyin, ciltteki ter bezlerini uyarır. Bu ter bezleri de ince kanallar vasıtası ile, deri üzerine gözle görülemeyecek kadar az bir sıvı salgılarlar. Cilt üzerine çıkan bu sıvı buharlaşırken vücudun ısısını da alır. Aynen esen bir akşam rüzgarından, serinletici bir fandan veya kapı önüne dökülen bir sudan sonra duyulan serinlik hissi gibi cilt soğur.

Gözle görülen ve görülmeyen olmak üzere iki çeşit terleme vardır. Nefes verirken bile terleriz. Bu arada çıkan su buharı gözle görülmez. Diğeri de yüzümüzde, ensemizde ve özellikle koltuk altlarımızda yoğun olarak bulunan ter bezlerinin salgıları sonucu oluşan terlemelerdir. Böylece vücudumuzun bir şekilde soğuması sağlanmış olur. Aynı çevre ısısında bazıları rahatsız olur ve aşırı terlerken, bazıları da bir rahatsızlık belirtisi göstermez, hallerinden memnun otururlar.

Kimileri sıcak yaz günlerini severken, kimileri de kapalı, puslu kış günlerini sever. Peki, bunun tıbbi bir açıklaması var mıdır acaba? Tıbbi değilse bile basit bir açıklaması vardır. Her insanın vücut ısısı, daha doğrusu önceden ayarlanmış ortalama vücut ısısı aynı değildir. Vücudu 36 dereceye ayarlanmış bir insan, 38 dereceye ayarlanmış bir insana göre, çevresindeki sıcaklık yükselmelerine daha hassastır. Terleme ve dolaşım sistemlerinin termostat düğmesi daha düşük derecelere ayarlanmış insanlar, düşük çevre sıcaklıklarında kendilerini daha rahat hissederler.

 


KRaL21.01.2010 - 01:34
İLAÇ NEDİR?

Vücudun işleyişini etkileyen ve hastalıkları iyileştirmek için kullanılan kimyasal maddelere ilaç denir. İlaçlar çok çeşitlidir ve vücudu değişik yollardan etkiler. Örneğin vitamin türünden ilaçlar vücudun iyi çalışması için gerekli kimyasal maddeleri sağlar. Bazı ilaçlar vücudun tümünü etkiler. Bazılarının etkisi ise vücudun yalnızca bir bölümünde görülür. Örneğin beyin ve omurilikten oluşan merkezi sinir sistemini etkileyen ilaçlar vardır. İnsanı gevşeten ve yatıştıran sakinleştiriciler, harekete geçiren uyarıcılar ve ağrı duymaktan kurtaran ağrı kesiciler bu tür ilaçlardır . Bazı ilaçlar vücudu doğrudan etkilemez. Vücuda giren hastalık yapıcı mikroplarla savaşırlar . İlaçlar çok sık ve aşırı dozlarda alınırsa zarar verir. Bazı ilaçlar çok sık alınırsa zamanla alışkanlık yapar. İnsan ilaca bağımlı hale gelebilir. Böyle bir insan ilacı almadığı zaman kendini hasta hisseder . 


KRaL21.01.2010 - 01:35
  Uyurken beynimizde neler oluyor?
 
Eğer bir insanın başına ‘elektroensephalograf’ (ezberlemeniz gerekmez!) adını taşıyan bir cihaz bağlarsanız, o insanın yaydığı beyin dalgalarını kaydedebilirsiniz. Uyanık ve hareketsiz durumdaki bir insanın beyni, saniyede 10 kez salınım yapan ‘alfa’ dalgaları yayar. Hareketli bir insanın beyni ise, şahmını iki kez fazla olan ‘beta’ dalgalan yayar. Uyku sırasında ise beyin, salınımları çok daha az olan iki tür dalgayı, ‘teta’ ve ‘delta’ dalgalarını yayar. ‘Teta’ dalgalarının sa-lınımı saniyede 3.5 ila 7 arasında olup, ‘delta’ dalgalarmınki saniyede 3.5′tan azdır.

İnsanın uykusu derinleştikçe, beyin dalgaları da yavaşlar. İnsanda en derin ve uyandırılmasmın en zor olduğu uyku zamanında, beyin artık ‘delta’ dalgaları yaymaya başlamıştır. Şimdi geldik işin en ilginç yönüne. İnsan gece uykudayken çeşitli zamanlarda beklenmeyen şeyler oluşur. İngilizce’deki ‘Hızlı Göz Hareketleri’ kelimelerinin baş harflerinden alınarak ‘REM’ uykusu da denilen ve insanların çoğunluğunda bir gecede 3-5 kez görülen bu safhada, beyin dalgaları uyanık bir insa-nınki kadar hızlanır.

Bir insanı veya bir köpeği REM uykuları sırasında seyrederseniz, gözlerinin öne ve arkaya hızla titrediğini görürsünüz. REM uykusu safhasında köpeklerin çoğunda, insanların ise bir kısmında, kollarda, bacaklarda ve yüz kaslarında seğirmeler de görülebilir. Rüya REM uykusu safhasında olur. Bu safhadaki bir insanı uyandırırsanız, rüyasını çok canlı olarak hatırlar ve anlatabilir. REM safhası dışındaki uykularda insanlar genellikle rüya görmezler. Geceleri iyi bir uyku çekebilmek için, hem REM, hem de bunun dışındaki safhaların birlikte yaşanması gereklidir. REM kısmı uyku süresinin yüzde 25 kadarını kapsamalıdır. Normal uykudaki bir REM veya rüya bölümü 5 ila 30 dakika sürer.

Uyku ilaçlan daha çabuk ve derin uyumanızı sağlayabilirler ama uykunuzun ve özellikle de REM kısmının kalitesini değiştirirler. Uykudan önce alınan alkol de beynin dalga yayma sistemini ve düzenini etkiler. Düzenli bir uyku için insan her zaman aynı saatte yatmalı, hafta sonlan da dahil aynı saatte uyanmalıdır.

 


KRaL21.01.2010 - 01:37
   Gözler neden farklı renktedir?
 
İnsanların gözlerinin sadece iris denilen orta tabakası renklidir. İrisin ortasında göz bebeği vardır ve ışık bu açıklıktan içeri girerek gözün arkasına geçer. Saydam tabakanın arkasında yer alan iris, kaslar sayesinde, gelen ışık miktarına göre göz bebeğinin boyutlarını değiştirir.

İrisin renkli olmasının sebebi içindeki pigmentlerdir. İris renksiz olsaydı gözümüze gelen ışık içerden tekrar dışarı yansıyarak görüşümüzü bozardı. Renkli olması nedeniyle bu yansımayı önler veya en aza indirir. Gözün renginin görme fonksiyonuyla alakası yoktur. Yansımayı önleme görevi için mavi olmuş, kahverengi olmuş fark etmez.

İrise rengini veren ‘melanin’ denilen bir pigmenttir. Pigmentlerin iris hücrelerinde dağılışları gözün rengini belirler. Eğer bir gözde bunların sayısı çoksa gözün rengi kahverengi, azsa mavi olur. Yeşil gözleri koyu bir zemin üzerindeki yağlı pigmentlerin sarımtırak noktalan oluştururlar. Yeşil göz hayranları için bu renge yağın sebep olduğunu öğrenmek şaşırtıcı olmalı.

Koyu renk saçlı ve derili insanların vücutları daha çok melanin ürettikleri için gözleri de genellikle kahverengidir. Açık tenlilerin gözleri ise melanin azlığından mavi veya yeşil olur. Ancak unutulmamalı ki göz renginde kalıtım ve genler çok önemli rol oynarlar. Koyu renkli bir insan yedi göbek gerideki mavi gözlü bir büyüğünün göz rengini alabilir.

Göz renginin göze giren ve retinaya ulaşan ışık miktarı ile bir ilgisi olmadığı gibi görüş kapasitesi üzerinde de etkisi yoktur. Melanin eksikliği olan ve ‘albino’ diye adlandırılan beyaz saçlı, kirpikli hastaların gözleri ışığa çok hassastırlar. Buradan melaninin gözde ışığa karşı bir koruma işlevi yürüttüğü de anlaşılıyor.

Doğdukları zaman bebeklerin gözleri mavi veya laciverttir. Bunun sebebi vücutlarının henüz yeterli pigment üretmeye başlamamış olması ve irisin moleküler yapısı nedeniyle sadece mavi rengi yansıtmasıdır. Bu durum birkaç ay içinde değişir, melanin üretimi ile beraber bebekler ömür boyu sahip olacakları göz rengine kavuşurlar.

Bazı insanların göz renkleri ortada bir sebep yokken değişebilir. Bilimsel olarak göz renkleri maviden kahverengiye 15 dereceye ayrılır. Araştırmacılara göre Kafkasya kökenli yetişkinlerin yüzde 10-15′inin göz renklerinde sonradan değişim görülüyormuş ama 15 derecelik skalada 3 dereceyi geçmediği için çok belirgin bir renk farkı oluşmuyormuş.



İki gözün farklı renklerde olması, kedi ve köpeklerin bazı türlerinde yaygınken insanlarda çok nadir görülür. Genellikle genetik kökenlidir ve görüş kapasitesini etkilemez. Tarihte Büyük İskender’in gözlerinin de farklı renklerde olduğu rivayet edilir. Aynı renkteki gözlerden birinin sonradan farklı renge dönüşmesi ise çok ciddi bir hastalığın belirtisi olabilir.

 


KRaL23.01.2010 - 00:38
Bunları Biliyormusunuz - 1

Kendi dirseğini yalamanın imkansız olduğunu
Ördeğin vakvaklamasının yankı yaratmadığını ve bunu kimsenin açıklayamadığını
Dünyadaki fotokopi makinelerinde meydana gelen arızaların %23 ünün, makinenin üstüne oturup kendi popolarının fotokopisini çekmek isteyen insanlar sayesinde meydana geldiğini
Yaşamın boyunca uyku sırasında yaklaşık 70 böcek ve 10 örümcek yiyeceğini (Mmmmh!!:)
İdrarın zifiri karanlıkta parladığını
Eğer çok şiddetli hapşırırsan, kaburgalarından birini kırabileceğini
Hapşırmayı engellemeye calışırsan, başındaki veya boynundaki damarlardan birinin yırtılabileceğini ve ölebileceğini
Hapşırdığın sırada gözlerini açık tutmaya çalışırsan, yerlerinden fırlayabileceklerini
Domuzların vücut yapılarından dolayı hiçbir zaman başlarını yukarı kaldırıp gökyüzüne bakamadıklarını
Dünya nüfusunun %50 sinin hiç telefonla konuşmadığını
Farelerin ve atların kusamadıklarını
1 saat süreyle kulaklıkla birşey dinlemenin kulaktaki bakteri sayısını %700 arttırdığını
Çakmağın kibritten önce bulunduğunu


Parmak izleri gibi dil izlerinin de her insan için benzersiz olduğunu
Bu yazıyı okuyan insanların %75 inden fazlasının, dirseklerini yalamaya çalışacaklarını
Biliyormuydunuz?


WoRN-OuT18.03.2010 - 20:15
BunLaRı biLiyormuydunuz
         



Saatte 1000km Hiz yapan Bir jet ile;* AY'a 17 Gunde* Venüs'e 4,5 Yilda* Mars'a 6 Yil 9 ayda* Merkür'e 10 Yilda* Jüpiter'e 76 Yilda* Satürn'e 152 Yilda* Uranüs'e 425 Yilda* Neptün'e 675 Yilda* Plüton'a 700 YildaAncak Gidile BiliyorOldukca ilginç Degil mi? Aklinda diyer Gezegenlere Neden astronot Gitmiyor Diye Bisoru Varsa Gecerli Bir aciklama Olabilir*Nötron Yildizlarinin Kütlesi olesine Yogundurki bir Cay Kasiginin Hacmi Kadar Yani yaklasik 2kup Sekerin Hacmindeki Nötron Yildizi MİLYARLARCA TON Gelebilir*Günesteki Muazzam Enerji 386milyar Kere milyar Megawattir ki, Bu deger Nükleer Füsyon olarak Bilinen Termonükleer Reaksiyonlar Sonucunda Her Saniye564 Milyon TON Hidrojenin 560 Milyon Ton Helyüma Donusmesi ile aciga Cikar*1kg Uranyum'un Enerjisi ile 100w bir ampulu 27400Yıl Yakabiliriz*Yogunlugu En Kuçuk olarak Bilinin Madde Donmus Hidrojendir (0,076gr/cm3)Peki Deniz Suyundan Butun elementlerin elde edile Bildigini Biliyoormuydunuz !*1kg Altin elde etmek için 200Milyon metre Kup su aritilmali*1kg Magnezyum icin 795LT su aritilmali*1kg İyot icin 16milyon Metre kup su aritilmaliKar Yaginca Havanin isindigini Biliyoruz Buyrun Bilimsel Aciklamasi*1Ton Buz veya 1Ton Kar yagmis olsun bunun havaya verecegi isi 80Milyon kaloridir.Buda 10 kg Kömürün Yakilmasiyla elde ediler isiya Esit*Beyin kafatasinda 150cm3 sivi icerisinde Paskal prensibi(Su Cenderesi) ile korunurKlorofilin Formulunu Merak edenler Buyrun*C55 H72 05 N4 MG*1 m2 Yaprak 1saatte 2gr Şeker uretir*Dunya uzaydan Bir gectigi noktadan Bir daha Gecmemektedir*Dunya son 1200 Yilin en sicak yilini 1998 Yilinda Gecirdi*Dunya Gunes Etrafinda saniyede 29.8km Hizla Donmektedir[/b]
         
         



admin07.05.2010 - 17:58
Gözler açık tutularak hapşırmak imkansız.
Sağ elini kullanan insanlar sol elini kullananlardan 9 yıl daha fazla yaşıyor.
Gözler açık tutularak hapşırmak imkansız.

Gergedanlarının boynuzu bir çeşit saç.

Tarihin en kısa savaşı İngiltere ile Zanzibar arasında oldu. Zanzibar savaş başladıktan 38 dakika sonra teslim oldu.

Oyuncak bebek Barbie, gerçek insan ölçülerinde olsaydı vücut ölçüleri 39-23-33 olacaktı.

Elvis'in doğumda ölen ikiz bir kardeşi vardı. İkinci ismi Aron doğumda ölen 'Garon'u anmak için konuldu.

American Airlines, 1987 yılında menülerinden sadace 2 adet zeytin çıkararak 40 bin dolar kâr etti.

Donald Duck çizgi filmleri, Duck pantolon giymediği için Finlandiya televizyonlarında gösterilmiyor.



Japon balığı karanlıkta tutulursa beyazlaşıyor.

Micheal Jordan'ın Nike'tan aldığı para Nike'ın Malezya'daki fabrikasında çalışan tüm işçilerinin kazandığından daha fazla.

8 yıl, 7 ay, 6 gün bağırarak üretilen sesten bir fincan kahveyi ısıtıcak kadar enerji ortaya çıkarılabilir.

Prens Charles ve Prens William asla aynı uçağa binmiyor. Nedeni ise bindikleri uçağın düşmesi halinde iki prensi de kaybetme kaygısı.

Amerikalılar yılda ortalama 72 bin metre kare pizza yiyor

Devekuşları su aradıkları için başlarını kuma gömüyorlar.

İnsan kendi nefesini tutararak intihar edemez.

Sağ elini kullanan insanlar sol elini kullananlardan 9 yıl daha fazla yaşıyor.

Salyangozlar 3 yıl uyuyabiliyor.

Elektrikli sandelye bir dişçi tarafından icat edildi.

İngilizce'deki en uzun kelime 19 harfle DNA'nın yapısında bulunan bir molekül ismi

Hindistan cevizinin içindeki sıvı kana enjekte edilirse ölümcül oluyor.

Kutup ayılarının hepsi solak.

İnglizce'deki tüm harfler 'the quick brown fox jumps over the lazy dog' cümlesinde yer alıyor.

Her pul yalandığında 0.1 kalori alınıyor.

Kedi balıkları 27 bin tat alma hücresiyle en iyi tat alan canlı.

Hamamböceği kafası koparıldıktan sonra 9 gün yaşabiliyor. 9 gün sonra açlıktan ölüyor.

Filler zıplayamayan tek canlılar.

Devekuşlarının gözleri beyinlerinden daha büyük.

İnsan kalbi kanı 9 metre yüksekliğe kadar çıkarabilecek basınç üretiyor.

İnsanlar dışında zevk için seks yapan tek canlı türü yunuslar.

Timsahlar dillerini dışarı çıkartamıyor.

Karıncalar kendi ağırlıklarının 50 katını kaldırabiliyorlar.

Peygamber devesi adlı böcek türünün erkeğinin kafası çiftleşirken dişi tarafından koparılıyor.

Bebekler diz kapaksız doğuyor. Diz kapakları 2-6 yaş arası oluşuyor.

1666 yılındaki Büyük Londra Yangını'nda tüm şehir yandı sadece 6 kişi yaralandı.

Elma kafeinden daha çok uyku açıyor.

admin13.10.2010 - 02:06
Matematiğin de Sınırları Var

' Yanıldım, gemiyi kaçırdım'

John von Neumann



19. yüzyılın ortalarından itibaren, matematiğin temelleri, matematiğin hangi yolla yapılması gerektiği, matematiksel nesnelerin ne olduğu konuları sorgulanmaya başlandı. Matematiğin mutlak doğru, değişmeyen, tutarlı ve tam olduğu düşüncecinin herkes tarafından kabul edilmesine rağmen bazen ortaya bir türlü cevap bulamayan sorunlar çıkıyordu. Örneğin George Cantor'un mükemmel gibi görünen kümeler kuramını Bertrand Russell'ın meşhur paradoksu sarsmıştı. Bu paradoksta Bertrand Russell: 'Kendi kendisinin elemanı olmayan bütün kümelerin kümesini düşünün. Ve sonra şunu sorun, "Bu küme, kendisinin bir elemanı mıdır yoksa değil midir?". Eğer kendisinin bir elemanı ise, o halde kendisinin elemanı olmamalıdır.'  diyordu.





 Artık matematiğin belli temellere oturtulması gerektiğine inanan Alman matematikçi Hilbert 20. yüzyılın başlarından itibaren matematiğin tümünü bütün akıl yürütmeleri ve sonuç çıkarmaları biçimselleştirmeyi önerdi ve bu yolda çalıştı. Eğer kusursuz gibi görünen akıl yürütmeler sonucunda sıkıntılı ya da çelişkili sonuçlara ( paradokslarda olduğu gibi ) ulaşıyorsak çözüm için sembolik mantık kullanılmalıdır. Yapay bir dil oluşturarak bu dille daha kolay ve dikkatli düşünülebilir.  Böyle düşünen Hilbert önce aksiyomatik yöntemin önemini vurguladı. Sembolik mantığı da kullanarak bir önermenin ya tamamıyla doğru ya da tamamıyla yanlış, ikisinin arasında bir şey olmadığını, biçimsel aksiyomatik sistem içerisinde formüle edilen bir ispatın mutlak olarak açık ve tamamıyla pürüzsüz olması gerektiğini vurguladı. Başka bir deyişle Hilbert, oyunun kuralları, tanımlar, temel kavramlar, gramer ve dil-oyunun bütün kuralları-konusunda tamamıyla net olmalıyız ki matematiğin nasıl yapılacağı üzerinde uzlaşabilelim diyordu. Pratikte, bu  



tür bir biçimsel aksiyomatik sistemi kullanmak çok zahmetli bir iş olacaktır, fakat bu sistem felsefi olarak önemlidir. Çünkü böylece matematiksel akıl yürütmenin herhangi bir parçasının bütün sorularının doğruluğu bir defada çözülecektir. Hilbert bir aksiyomlar kümesine ve bu biçimsel dile sahip olmayı önerdi. Bu biçimsel sistem, hepimizin üzerinde anlaşabileceği ve bütün matematiksel akıl yürütmeleri içerecek mükemmel bir sistem olacaktı! Bundan sonra oyunun bütün kurallarını bilecektik.



Hilbert'in Matematiğin tümünü biçimselleştirme çabası ve böylece tüm matematikçilerin görüş ayrılığı yaşamadan çalışma yapma şansı maalesef boşa çıkmıştır. Hilbert'in planının işlemesi ve daha kötüsü işleyebilir hale getirilmesi bile imkânsızdır.



Bu sonuca 1931 yılında ulaşıp ortalığı sarsan ve Hilbert'e en mutsuz ve şaşkın günleri yaşatan kişi Kurt Gödel'dir.  Gödel bir sistemin tutarlı olup olmadığının o sistem içinde kanıtlanamayacağını kanıtlamıştır. Şunu söylüyordu: Herhangi tutarlı aksiyomlar kümesi verildiğinde bu kümenin içinden türetilemeyecek doğru aritmetiksel önermeler vardır. Bu sonuç, matematiğin tutarlı olduğunun kanıtlanamayacağının kanıtıydı. Dolayısıyla, kendi içinde kapalı bir sistem oluşturduğu sanılan Hilbert formalizminin çöküşü anlamına geliyordu. O zamana kadar kimse Hilbert'in yanılmış olabileceğini düşünmüyordu. Ancak Gödel'in kanıtı ile anlaşıldı ki içinde bir şeyin doğru olup olmadığını duru ve açık kılacak, bütün matematiksel gerçekliği kapsayacak, bir kurallar kümesi üzerine anlaşıp matematiğin tümü için biçimsel bir aksiyomatik sisteme sahip olacak hiçbir yol yoktur! Böylece Gödel, Hilbert'in sonuçlarının ulaşılmaz olduğunu göstermiştir.  

Gödel'in ulaştığı sonuçların önemi, henüz tümüyle anlaşılamamışsa da çok geniş kapsamlı olduğu bilinmektedir. Bu sonuçlar matematiksel felsefeye yön vermiş, yeni sorular ortaya çıkarmış ve bu sorulara cevap veren yeni sonuçlar doğurmuştur. Fakat bilinmesi gerekenler her zaman var olacaktır. Belki bu da Gödel sonuçlarının bir yorumudur.

Etiket:

Bu bilgi size yardimci oldu mu?

EvetHayır
Bunları Biliyormuydunuz ?
Bunları Biliyormuydunuz ?
(Ortalama: 5 üzerinden 2.5 - 2 Oy)
2