Bilgiler
Bölgesi:Dogu Karadeniz Bölgesi
Yüzölçümü: 3652 (km2)
Nüfus: (2000)
Nüfus yoğunluğu: (kişi/km2)
Plaka kodu: 69
Telefon kodu: 458
Tarihçesi
Eski çağlarda halcilerin yaşadığı sahada yer alan Bayburt'un bir müddet Roma İmparatorluğu hakimiyetine girdiği ve bu imparatorluğun ikiye ayrılması üzerine Doğu Roma toprakları içinde kaldığı bilinmektedir. Bizans İmparatorluğu teşkilatına göre ülke, bugünkü eyaletlere benzer bir takım temalara ayrılmıştı. Bayburt Heldia temasına bağlıydı ve bu eyaleti meydana getiren yedi piskoposluğun dördüncüsünü meydana getiriyordu. İmparator Justinianus tarafından kalesinin tahkim ve tamir edildiği bilinen Bayburt, Arap fetihleri sırasında Bagrat sülalesinin hakimiyeti altında bulunmaktaydı.
Bayburt ve yöresi, Türklerini Anadolu'da ilk yerleştikleri bölgelerdendir. Tuğrul Bey'in Anadolu seferi (1054) sırasında Bayburt, Çoruh nehri ve Karadeniz dağlarına (Parhar) uzanan sahalara akınlarda bulunan Selçuklu kuvvetlerinin hücumlarına maruz kaldı ise de fethedilemedi. Kesin Türk hakimiyeti Malazgirt zaferinden sonra gerçekleşti. Şehir 1072'den 1202'ye kadar bazen Erzurum yöresinde hüküm süren Saltuklar'ın bazen de Danişmendiler'in hakimiyetinde kaldı. Bir ara Trabzon imparatoru I.Alexis Comnen'in kumandanı Theodore Gabras tarafından işgal edildiyse de, kısa süre sonra yeniden Danişmendli hakimiyetine girdi. (1098) Selçuklular 1202'de Saltuklu Devletine son verince Bayburt'u da ele geçirdiler.
Bayburt'un asıl gelişmesi, Süleyman Şah'ın kardeşi Erzurum Meliki Mugisuddin Tuğrul Şah ve oğlu Cihan Şah (1020-1230) döneminde oldu. Tuğrul Şah Bayburt kalesini yeniden inşa ve tahkim ettirdi. I:Alaeddin Keykubad tarafından Moğollara karşı sınırlar kuvvetlendirilirken Bayburt da Erzurum ile birlikte Konya'ya bağlandı. 1243 Kösedağ savaşının ardından Moğolların Anadolu'yu istilası esnasında yapılan anlaşma gereği Baybırt Selçukluların kontrolünde kaldı. Bu durum 1291'de burada Giyaseddin Mesud tarafından para bastırılmasından anlaşılmaktadır.
İlhanlılar devrinde Tebriz-Trabzon yolu üzerinde bulunması sebebiyle daha da gelişen Bayburt, Ceneviz ve Venedik kervanlarının konakladığı bir yerdi. Moğolistan'a giderken buraya uğrayan Marko Polo şehirde zengin Gümüş madenlerinin bulunduğunu belirtir. Hatta İlhanlılar buradan yüklü bir vergi geliri temin ediyorlardı. Bu dönemde Darül Celal adı ile anılan ve iktisadi bakımdan canlılık kazanan şehir aynı zamanda bir kültür merkezi durumundaydı. Burada Mahmudiye ve Yakutiye medreseleri kurulmuş, Mevlevilik gelişme göstermiş, ayrıca ahilik teşkilatı da yayılmıştı.
Son İlhanlı hükümdarı Ebu Said Bahadır Han'ın ölümünden sonra (1334) Bayburt, Eretnaoğulları'nın eline geçti. Zaman zaman Erzincan Beylerinin hücumlarına uğrayan şehir, bir ara Mutahharten'in idaresine girdi. Fakat çok geçmeden Kadı Burhaneddin zamanında Akkoyunlu beylerinden Kutlu Bey oğlu Ahmet Bey'in yardımı ile alındı ve Ahmet Bey'e ikta olarak verildi. Bir ara Karakoyunluların da eline geçen şehir sonra tekrar Akkoyunluların eline geçti ve uzun süre öyle kaldı.
Bayburt yöresi 1501'de bir ara Safeviler tarafından alındı. Bu dönemde Trabzon valisi olan Yavuz tarafından bu bölgeye akınlar yapıldı (1507). Yavuz tahta çıktıktan sonra da çıktığı İran seferinde bir kısım kuvvetlerini Bayburt üzerine gönderdi. Ekim 1514'te Bayburt Şah İsmail'in elinden alındı. Bundan sonra Bayburt Erzincan ile birlikte Trabzon Beyi Bıyıklı Mehmet Paşa'ya verildi ve Sancak merkezi ilan edildi.
Kanuni'nin İran seferi sırasında önemi daha da artan Bayburt kalesi 1541'de esaslı bir tamir gördü. 1553'te Şah Tahmasb'ın akınlarına şahit olunduysa da, bundan sonra XIX. Yüzyıla kadar önemli bir olay yaşanmadı. 1828-1829 Osmanlı-Rus savaşı esnasında Rus birliklerinin işgaline uğradı. 1878 ve 1916'da Ruslar tarafından yeniden işgal edilen Bayburt bu işgaller sırasında önemli oranda tahrip edildi.
1927'ye kadar Erzurum'a bağlı olan Bayburt bu tarihte Gümüşhane'ye bağlandı. 21.06.1989 tarihinde 3578 sayılı yasa ile il statüsüne kavuştu.
Coğrafyası
Bayburt ili 40 derece 37 dakika kuzey enlemi ile 40 derece 45 dakika doğu boylamı, 39 derece 52 dakika güney enlemi ile 39 derece 37 dakika batı boylamı arasında yer alır. Doğu ve Güneydoğusunda Erzurum, batısında Gümüşhane, kuzeyinde Trabzon ve Rize, güneyinde Erzincan illeri ile çevrili Anadolu'nun kuzey-doğusunda Çoruh nehri kenarında ve denizden 1550 metre yükseklikte kurulmuş 3652 km2 yüzölçümü olan bir ildir.
Bayburt ve çevresi yeryüzü şekilleri bakımından genel olarak üç bölümden oluşmaktadır. Birincisi sahanın batı yarısını oluşturan Bayburt ovası, ikincisi akarsuların oluşturduğu vadiler ve üçüncüsü de yörenin etrafını çevreleyen ve doğu yarısında yer tutan dağlık alanlardır.
Yaklaşık 900 km2'yi bulan Bayburt ovası 1450-1750 metre arasında değişen yüksekliktedir.
Arazinin %45'ini oluşturan dağlık alanda; Pulur (2300 m), Otlukbeli (2520 m), Saruhan (2400 m), Çoşan (2963m), Kop (2600 m), ve Çavuşkıran (2850 m) dağları güney kesimde batıda doğuya doğru sıralanır. Kuzey kesimde ise; Zülfe (2750 m), Kemer (2856 m), Soğanlı (2750 m), Haldize (3000 m), Kırklar (3350 m) dağları mevcuttur. Çoruyh nehrinin çizmiş bulunduğu yayın orta bölümündeki sahanın doğusunda ise; Kaledere tepesi (2500 m) ve Ziyaret tepesi (2400 m) yer alır.
İldeki Kop ve Soğanlı dağlarında çok sayıda yaylalar mevcuttur. Çoruh nehri ise 3239 metre yükseklikteki Mescit dağından doğarak güneydoğudan il sınırlarına girmekte ve Çoruh vadisine girerek ili terk etmektedir. İlin Soğanlı dağları üzerinde Haldizen (Balıklı Göl) ve Göloba (Atlı Göl) gibi bazı krater gölleri de mevcuttur.
Ekonomisi
Ekonomik hayat, tarihi gelişim içinde temel değiştirmemiştir. Ticaret ve sanayiin gelişmediği ilde tarım ve hayvancılık başlangıçtan beri ekonomiyi sürükleyici bir rol oynamıştır. Tarım ürünü olarak ilde hububat çeşitleri, yem bitkileri, şeker pancarı ve az da olsa meyve sebze üretimi yapılmakta, genelde ilin sebze ihtiyacı diğer illerden karşılanmaktadır. Arazinin büyük bir kısmı kıraç olup Çoruh vadisinde; Aydıntepe ve Sünür ovalarında sulu tarım yapılmaktadır.
Hayvancılık ilin geçim kaynaklarından en önemlisidir. Arazi hayvancılık yapmaya çok elverişlidir. Mera hayvancılığı yapılmaktadır. Son yıllarda besi hayvancılığına doğru bir gelişme gözlenmektedir. Süt inekçiliği ıslah çalışmaları da devam etmektedir. İlimiz ilçe ve köylerinde arıcılık yapan aile sayısında büyük artış gözlenmekte, il sathında çok nefis kokulu bal üretimi yapılmaktadır.
Bayburt ili çok eski transit ticaret yolu olan Trabzon-İran arasındaki "İpek ve baharat yolu"nun bir durağıdır. Ekonomisi tarım, hayvancılık ve ticaret ağırlıklıdır. Tarım dışında kalan ekonomik yapısı, üretim yolu ile satışa arz şeklinde değil, dışarıdan getirip satışa sunma şeklinde gelişmiştir.
Tarihi yerler
Bayburt Kalesi
Şehrin kuzeyindeki yalçın kayalar üzerinde inşa edilmiş olan Kalenin ilk defa kimler tarafından yapıldığı kesin olarak bilinmemektedir. Bagrat Sülalesi (885-1044) zamanında varlığından söz edilen Kalenin çok daha önce miladın ilk yüzyıllarında mahalli prens ve krallıkların mücadelesine konu olduğu anlaşılmaktadır.
Kale Türklerin eline geçmeden önce; Roma, Ermeni, Bizans, Arap ve Komnenos hakimiyetinde kalmıştır. Zengin bir tarihe sahip olan kalenin birçok defa onarım gördüğü duvarlarındaki farklı inşaat ve tarih kaynaklarından anlaşılmaktadır.
Halk arasında Çinimaçin Kalesi de denilen Kale, dede Korkut hikayelerinden "Kam Büre Oğlu Bamsı Beyrek Boyunu Beyan Eder" adını taşıyan hikayede Beyrek'in (Bey Böyrek veya Bamsı Beyrek) fethedip ün kazanmak üzere yola çıktığı kaledir.
Dede Korkut Türbesi
İlin güney doğusunda merkeze 39 km mesafedeki Masat Köyü yakınında bulunan, yapılış şekli ve mimarisi ile çok eskilere dayandığı anlaşılan ve halk arasında Ali Baba diye geçen türbenin, Dede Korkut'a ait olduğu Şair Orhan Şaik Gökyay tarafından ortaya konulmuştur. Ali Baba veya Büyük Baba adıyla anılan türbeyi inceleyen Gökyay 1986 baskılı "Dede Korkut Hikayeleri" adlı kitabında türbenin resimlerini de vererek Dede Korkut'a ait olduğunu ifade etmiştir. Türbe üzerinde eski Türkçe ile 718 tarihi okunmaktadır.
Her yıl Temmuz ayının 3. haftasında uluslararası düzeyde dede Korkut Kültür ve Sanat Şöleni düzenlenmekte, şölen esnasında ilde Dede Korkut'la ilgili sempozyum, sergi, şiir gibi dallarda faaliyetler yapılmaktadır.
Pulur Ferahşat Bey Camii
Demirözü ilçesine bağlı Pulur kasabasında Akkoyunlulardan Korkmaz Bey'in oğlu Ferahşat Bey tarafından yaptırılmıştır.
Sünür Kutlu Bey Camii
Akkoyunluların kurucusu Turali bey oğlu Fahrettin Kutlu Bey tarafından yaptırılan caminin kapısı üzerindeki kitabeden 1550 yılında onarıldığı anlaşılmaktadır. Minaresi ise 1616 tarihi taşıyan tarihi bir kitabeye sahiptir. İran Şahı Tahmasp'ın işgali sırasında tahrip edilmiş ve bu olay kapı üzerindeki kitabede yer almaktadır. Kanuni döneminde 1550 yılında onarım görmüştür.
Aydıntepe Yeraltı Şehri
Aydıntepe ilçesinde yer alan kent, tüf içerisinde, yüzeyden 2-2,5 metre derinde, başka yapı malzemesi kullanılmadan ana kayaya oyulmuş galeriler, tonozlu odalar ve bu odaların açıldığı daha geniş mekanlardan oluşmaktadır. Yaklaşık bir metre genişliğinde ve 2-2,5 metre yüksekliğinde tonoz örtülü galeriler yer yer her iki yanda genişlemektedir. 3-8 metrekareye yakın planlı odalar bu mekana açılmaktadır. Gözetleme mekanlarının oluşturduğu havalandırma amaçlı konik biçimdeki deliklerin galeri odaların aydınlatılması amacıyla duvarlara oyukların açıldığı görülmektedir.
Bunun tarihi Halde şehrine ait olduğu söylendiği gibi, geç Roma veya erken Hıristiyanlık devirlerine ait olabileceği de söylenmektedir. bunların yanı sıra aydıntepe ilçesine bağlı GÜMÜŞDAMLA köyünde bulunan ve bu zamana kadar korunan sarkıç köprü ihtişamını kaybetmemiştir
Sarıkayalar Şelaleleri
Bayburt -Erzurum karayolunun 6km'sinden ayrılarak 16km daha yol aldıktan sonra ulaşılan Sarıkayalar şelaleleri, ilin merkez Sarıkayalar köyünün girişinde ve köy içinde olmak üzere iki tanedir. Yaz aylarında çevreleri mesire yeri olarak kullanılan her iki şelalede görülmeye değer doğal güzelliklere sahiptir.
Yakutiye Camii
Bunlardan başka Bayburt'ta Yukarı Hinzeverek camii, Yakutiye Camii, Zahit Efendi Camii, Çarşı Hamamı, bent Hamamı, Paşaoğulları (Kondolotlar) Hamamı ve Şehit Osman Türbeleri gibi tarihi ve turistik değeri olan eserler de vardır.
Mağaralar
Çimağıl Mağarası
İl merkezine 35 km mesafedeki Çimağıl köyünün Taşındibi mahallesindedir. Mahalleden sonra yaya olarak yaklaşık bir saatte ulaşılabilen mağara, 600 metre uzunluğunda ve 11 bölümden oluşmaktadır. Tavan yüksekliği yer yer 30 metreyi bulmakta, güzel sarkıt ve dikitlerin yanı sıra mağarada yer yer su birikintileri de vardır.
Helva Köyü Buz Mağarası
Helva Köyünde yer almaktadır. İl merkezinden 33 km mesafede, hemen köyün yamacında yer alan mağaranın içinde Buzdan oluşmuş sarkıt ve dikitler bulunmaktadır. Köy halkı tarafından değişik zamanlarda soğuk hava deposu olarak kullanılmış olan mağara buz oluşumlarının değişik şekillerini yansıtmaktadır.
TARİH VE KÜLTÜR ŞEHRİ BAYBURT
TARİHİ
Mevcut kaynaklara göre Bayburt şehrinin tarihi M.Ö.3000'li yıllara kadar uzanmaktadır. Şehir Azziler tarafından kurulmuştur. M.Ö 770-665 yılları arasında Kimmer ve İskitlerin akınına uğramıştır, İskitlerin (Saka Türkleri) hakimiyetine giren Bayburt 2500 yıllık Türk şehridir. Daha sonra bölge sırasıyla Haldi'ler, Med'ler ve Pers'lerin hakimiyetine girmiştir.
M.Ö. 2. YY.dan itibaren Pontus Krallığına bağlı olan Bayburt M.Ö. 40 yıllarında Roma hakimiyetine girmiştir. Bir müddet Roma İmparatorluğu hakimiyetinde kalan şehir bu imparatorluğun ikiye ayrılması üzerine Doğu Roma toprakları içinde kalmıştır. Bizans İmparatorluğu teşkilatına göre ülke, bugünkü eyaletlere benzer bir takım temalara ayrılmıştı Bayburt Haldia "tema"sına (eyaletine) bağlıydı ve bu eyaleti meydana getiren yedi piskoposluğun dördüncüsünü teşkil etmekteydi. İmparator Justinianus tarafından kalesinin tahkim ve tamir edildiği bilinen Bayburt, Arap fetihleri sırasında Bagrat sülalesinin hakimiyeti altında bulunmaktaydı. M.S.705 yılında Emevilerin eline geçen Bayburt 715 yılında Bizanslılar tarafından geri alınmıştır. 850 yıllarından soma Türklerle Bizanslılar arasında sürekli savaşlara sahne olan Bayburt ve yöresi Türk'lerin Anadolu da ilk yerleştikleri bölgelerdendir. Tuğrul Bey'in Anadolu seferi (1054) sırasında Bayburt, Çoruh nehri ve Karadeniz dağlarına (parhar) kadar uzanan sahalara akınlarda bulunan Selçuklu kuvvetlerinin hücumlarına maruz kaldı ise de fethedilemedi. Kesin Türk hakimiyeti Malazgirt Zaferi'nden sonra gerçekleşti. Şehir, 1072'den 1202'ye kadar bazen Erzurum yöresinde hüküm süren Saltuklular'ın bazen de Danışmendiler'in hakimiyetinde kaldı. Bir ara Trabzon İmparatoru I.Alexis Comnen'in kumandanı Theodore Gabras tarafından işgal edildiyse de kısa süre sema yeniden Danışmendliler hakimiyetine girdi (1098). Selçuklular 1202'de Saltuklu devletine son verince Bayburt'u da ele geçirdiler. Bayburt'un asıl gelişmesi, Süleyman Şahın kardeşi Erzurum Meliki Mugisüddin Tuğrul Şah ve oğlu Cihan Şah (1202-1230) döneminde oldu. Tuğrul Şah Bayburt Kalesi'ni Trabzon İmparatorluğundan gelecek tehlikelere karşı yeniden inşa ve tahkim etti. L Alaaddin Kevkubad zamanında Moğollar'a karşı sınırlar kuvvetlendirilir ve yeni kaleler yaptırırken Bayburt,Erzurum ile birlikte Anadolu Selçuklu Devleti'nin merkezi olan Konya'ya bağlandı. 1243 Kösedağ savaşının ardından Moğulların Anadolu'yu istilası sırasında, şehir yapılan antlaşma gereği Selçuklu idaresinde kaldı. Bu durum 1291 'de burada Il. Gıyaseddin Mesud adına para basılmasından anlaşılmaktadır.
İlhanlılar devrinde Tebriz -Trabzon yolu üzerinde bulunması dolayısıyla daha da gelişen Bayburt, Ceneviz ve Venedik kervanlarının konakladığı bir yerdi. Moğolistan'a giderken buraya uğrayan Marko Polo şehirde zengin Gümüş madenlerinin bulunduğunu belirtir. Hatta ilhanlılar buradan yüklü bir vergi geliri (21.300 dinar) temin ediyorlardı. Bu dönemde Diirül CeHil unvanı ile anılan ve iktisadi bakımdan canlılık kazanan şehir aynı zamanda küçük bir kültür merkezi durumundaydı. Burada Mahmudiye ve Yakudiye medreseleri kurulmuş, Mevlevilik gelişme göstermiş, ayrıca Ahilik teşkilatı oldukça yayılmıştı. Son ilhanlı hükümdarı Ebu Said Bahadır Han'ın ölümünden sonra (1334) Bayburt Eretnaoğulları'nın eline geçti. Eretnalılar döneminde zaman zaman Erzincan emirlerinin hücumlarına maruz kalan ve onlar tarafından zapt edilen şehir daha sonra Mutahharten in idaresine girdi. Fakat çok geçmeden Kadı Burhaneddin zamanında Akkoyunlu beylerinden Kutlu Beyoğlu Ahmet Bey'in yardımı ile alındı ve ardından Kadı Burhaneddin tarafından Ahmet Bey'e ikta edildi. Bir ara Karakoyunlu hükümdarı Kara Yusuf tarafından zapt edildiyse de kısa bir zaman sonra Akkoyunlu Karayülük Osman Bey bu bölgeyi yeniden ele geçirdi ve şehri kardeşinin oğlu Kutlu Bey'e verdi. Bundan sonra uzun süre Akkoyunluların elinde kalan Bayburt ve yöresi 1501' de Safeviler tarafından alındı. O sıralarda Trabzon sancak beyi olan Şahzede Selim bu bölgeye akınlarda bulundu (1507), tahta çıktıktan sonra da İran seferine giderken bir kısım kuvvetleri Bayburt üzerine gönderdi. Yanya sancak beyi Mustafa Bey ile Trabzon sancak beyi Bıyıklı Mehmed Bey (paşa) idaresindeki Osmanlı kuvvetleri, Sah İsmail'in emirlerinden Kara Maksud-i sultan'nın müdafaa ettiği Bayburt'u aldılar (Ekim 1514). Bayburt Erzincan ile birlikte Trabzon Beyi Bıyıklı Mehmed Paşa'ya verildi ve bir sancak merkezi haline getirildi. Osmanlı idaresinde Bayburt doğu sınırına yakın bir kale şehir olarak stratejik önemini bir süre korudu. Kanuni'nin İran seferi sırasında önemi daha da artan Bayburt kalesi 1541' de esaslı bir tamir gördü. 1553'te Şah Tahmasb'ın akınlarına maruz kalan şehir XIX. Yüzyıla kadar önemli bir olaya şahit olmadı.
1828-1829 Osmanlı-Rus savaşı sırasında Rus birliklerinin işgaline uğradı. 1878 ve 19l6'da Ruslar tarafından işgal edilen Bayburt bu işgaller sırasında geniş ölçüde tahrip edildi. Osmanlılar zamanında bir sancak merkezi durumunda olan Bayburt fethedildikten hemen sonra Erzincan ile birlikte sancak statüsü kazanmıştır. Sancak Beyi daima Bayburt'ta otururdu. Sancak, Erzurum beylerbeyliği kurulana kadar zaman zaman Diyarbekir'e zaman zaman da Rum beylerbeyliğine bağlandı. lrakeyn seferi sırasında (1534) Kemah ve Bayburt Sancakları birleştirilerek Dulkadiroğulları'n dan Alaüddevle'nin torunu ve Şahruh'un oğlu Mehmed Han'a verildi. Sefer dönüşü Erzurum beylerbeyliği kurulup Mehmed Han'a verilince (1534) Bayburt ve Kemah sancakları da Paşa sancağı haline geldi. Erzurum o sırada harap bir halde bulunduğu için l548'e kadar buraya tayin edilen ilk beylerbeyi Bayburt'ta otururlardı. 1551'den sonra sancak statüsünü kaybeden Bayburt Erzurum'un bir kazası oldu. 1631 de yeniden adı geçen eyaletin livası haline geIdiyse de daha sonra yine bir kaza olarak Erzurum'a Bağlandı. 1878 Berlin antlaşması ile Kars ve Ardahan Ruslara verilince Çıldır sancağının merkezi oldu, fakat idari zorluk yüzünden sancak merkezi 1888'de tekrar Erzurum'a nakledildi 1516-1518'de Bayburt sancağı Bayburt, Kelkit, Sadak, Kovans, Tercan-ı Ulya, Tercan-ı Süfla nahiyelerinden meydana geliyordu. 1520-1530 döneminde sancağın sınırları genişledi. Bağlı kaza ve nahiye sayısı artırıldı. Bu sırada sancağa Şoğayn, Erzurum, İspir, Tekman, Yağmurdere de bağlı bulunuyordu. Ancak muhtemelen 1535 ten sonra Erzurum ve İspir'in ayrı sancak olması sınırların daralmasına yol açtı ve Bayburt, Kelkit, Kovans ve Tercan nahiyelerinden oluşan küçük bir sancak haline geldi. 1551 'den sonra kaza durumuna getirilince Kelkit, Kovans ve Yağmurdere nahiyeleri buraya bağlandı. 1927 'ye kadar Erzurum'a bağlı olan Bayburt bu tarihte Gümüşhane'ye bağlandı. 21.06.1989 tarihinden itibaren 3578 sayılı yasa ile il statüsüne kavuştu...
BAYBURT ADININ KAYNAĞI
Şehrin adı ve ne zaman kurulduğu hakkında ki bilgiler çok kesin değildir. Bu gün bilinen isminin Ortaçağ Ermeni kaynaklarında: Payberd, Bizans kaynaklarında; Payper, Baberd, Paypert. XIII. Yüzyıl sonlarında bu bölgeden geçen Marko Polo'nun seyhatnamesinde; Paipurth, Baiburt. Arap kaynaklarında; Babirt, II. Mesud adına 1291 'de basılan bir parada Baypırt. Akkoyunlu tarihinden bahseden çağdaş eserlerde Papirt şeklinde geçen kelimenin son hecesi Berd'in "yüksek kale" anlamına geldiği bilinmekteyse de ilk hecesine bir mana verilememektedir. 1647 yılında şehri ziyaret eden Evliya Çelebi Bayburt adının zengin manasına gelen "Bay" belde manasına gelen "yurt" gibi iki kelime ile izah eder. Osmanlı dönemine ait kaynaklar ise ismi bu günkü söylenişine uygun olarak Bayburt şeklinde kaydederler.
COĞRAFYA
Bayburt ili 40 derece 37 dakika Kuzey Enlemi ile 40 derece 45 dakika Doğu boylamı, 39 derece 52 dakika Güney enlemi ile 39 derece 37 dakika ban boylamları arasında yer alır. Doğusunda Erzurum. batısında Gümüşhane, kuzeyinde Trabzon ve Rize, güneyinde Erzincan illeri ile çevrili Anadolu'nun kuzey doğusunda Çoruh Nehri kenarında ve denizden 1550 m. yükseklikte kurulmuş 3652 km2 yüzölçümlü bir ildir.
BAYBURT ATASÖZLERİ
* Açığı it yer, sahipsizi kurt yer
*
Anası ne ki, danası ne ola
*
At beslenende, Kuş seslenende, Kız istenende güzeldir
*
Bilinmeyen aş, ya karın ağrıtır, ya baş
*
Çok çalışanın hakkı yaban tezeğidir
*
Çocuk kundakta, gelin duvakta belli olur
*
El eli yur, elde döner yüzü yur
*
El' deki yara, duvardaki deliktir
*
Er'in seni sağ sever, komşun seni tok sever
*
Ev' den yetme oldu mu, danalıktan sığıra mal almazlar
*
Deliye el ver, eline bel ver
*
Kalın incelene kadar, incenin canı çıkar
*
Koç'luk kuru, kom önünde belli olur
*
Kurt gitti yazıya, meydan kaldı cıngıllı tazıya
*
Saç sefadan, tır
*
Sürü ters dönmüş, aksak önde gider
*
Tandır sıcak iken ekmek tutar
*
Tarlayı taşlı yerden, kızı kardeşli yerden alasın
*
Yağmur yağdı, yarıklar kapandı
*
Yaza çıkardım danayı, beğenmez oldu anayı
BAYBURT DEYİMLERİ
* Ana akşam oldu fennosu yak (Ana akşam oldu gaz lambasını yak)
* Aç karın, yüksek nalın, salın ha salın
* Ana bir kavut çorbası büşürde, hereklenek (Kavut: kavrulmuş buğday unu Ana bir çorba pişir de ısınalım )
* Anam olsun, ağzı olmasın, babam olsun eve gelmesin
* Bulduğu gün godunan bulamadığı gün avucunan
* Cahalınan sohbet edeceğine, sırganınan tehret et
* Çalıya gittim neyim arttı, çalı Çar' ımı yırttı (Çar:Kadınların başlarına örttükleri bez örtü)
* Evinde pişmez bulgur aşı, kendi gezer bölük başı
* Ezen molla evine,tezen molla evine, danayı büğelek almış, oda molla evine
* Gada bu gün şehre getme yollar çelpeşük ( Ağabeyi bu gün şehre gitme yollar çamurlu)
* Kırk değinnende bir got arpası yok,nöbet için baş yarirGod :Tahıl ölçü aracı, Nöbet: Değinnende sıra)
* Kız nişanlı, gelin iki canlı, kocakarının hali belli
* Kurdun payı kuşunan, kuşuilki çalı dibi
* Oğlan yedi oyuna, çoban yedi koyurıa
* Tavuk kakar böçügü,kalkar öğrenir cücügü(Böcüg:Böcek Cücüg: civciv )
* Tec'inden ne hayır gördük ki, galadak'ından ne hayır görek (Tec:Harmanda temizlenmiş mahsül, Galadak:Harman altındaki kısım.)
* Toydur düğündür, o da bigündür.
BAYBURT DUALARI
* Allah birini bin etsin
* Allah sevdiklerine bağışlasın.
* Allah muradını versin.
* Allah agibetini heyır etsin.
* Allah dizine dagat versin.
* Allah acılı gün göstermesin
* Allah gönlüne göre versin
* Allah her tutuğunu altın ede
* Allah ömrümden kessin ömrüne versin
* Allah seni efendimizin şefahat'ından mahrum koymaya
* Allah seni elden ayağa bırakmaya
* Allah seni Fadime anamıza komşu ede
* Allah seni hac'a nasip etsin
* Allah seni hiç bir yerde bunaltmaya
* Allah seni nur gölünde yatırsın
* Alimlerle otura kalkasın
* Allah yüzünü kara çıkarmasın
* Ayağın taşa dokunmasın
* Bir ata, bin tutasın
* Cennet hatunu olasan
* Evine dert girmesin
* Toprak ata, altun tutasan
* Torunların torununu sevesin
* Ab-u kevserden içesen
* Analı babalı büyüyesen
* Cennet mekanın olsun
BAYBURT BEDDUALARI
* Akşamlar üstehen kara gele
* Allahın ateşi karnahan dola
* Allah kökünü kuruta
* Allah sana uyuz vere, kaşınacak tırnak vermeye
* Ayakların kırıla kud olasan_
* Bemurat tahtasına uzanasan
* Benden sonra gün görüp sefa sürmeyesen
* Bir solukluk olasan
* Ekmek atlı, sen yaya olasan
* Elin ayağın kırılada yanahan uzana
* Gezen dert karnahan dolsun
* Gidişin olada, dönüşün olmaya
* Gözlerine betire aha
* İtinen alamete, kurd'unan kıyamete kalasın
* O boydan yukarı çıkmayasan
* Ocağın bata, kapın kitlene
* Ölmeye, itmeye, sürünesen
* Seni çor tuta
* Seni gorbagor olasan
* Seni karayola gidesen
* Suratahan baba çıka
* Suya sabuna dokunmadan gidesin
* Tandur başlarında kalasan (bakacak kimsen olmaya,başkalarına muhtaç olasan) -Yazın ayrana, kışın yorgana muhtaç o lasın
* Allah seni bemirat tahtasına uzada.
* Seni nediyim, ne olsan
BAYBURT BİLMECELERİ
* El keser,elim keser, su vurdukça kan keser (Kına)
* Keser sapı, kel kitabı, beş dalı var, beş çiçeği (Kol, El, Parmak, Tırnak)
* Vakti gelmiş ermişler, sararmış, solmuşlar (Buğday)
* Babam baştan yukarı, kalem kaştan yukarı, kuşlardan bir kuş vardır; dizi baştan yukarı (Çekirge)
* Baldan tatlı, zehirden acı (Dil)
* İnim inim inler, cümle alem dinler (Davul )
* Kara koyun, kuyruğu uzun, yazın gider, kışın gelir (Soba)
* Karşıda ay doğdu, gölgesi adam boğdu, anası kız iken kızından uşak doğdu(Patates)
* Oy ulu dağlar, ulu dağlar. Kürk üstünde kürk bağlar. Ne alan ağlar ne satan. Başını kesen ağlar (Soğan)
KüLTüR - TURiZM
Bayburt M.Ö.3000 yıllarına kadar uzanan bir yerleşim merkezidir. Tarihte daima mücadele edilen topraklar üzerinde bulunması nedeniyle her dönemde askeri ve kültürel açıdan önemli bir merkez olma özelliğini korumuştur. Bayburt'un Tarihi ipek yolu üzerinde yer alması Trabzon-Tebriz arasında seyahat edenlerin özellikle Venedik ve Ceneviz kervanlarının emniyetli konaklama ihtiyaçlarına cevap vermiş ve birçok banlı ve doğulu seyyahın uğrak yeri olmasını sağlamıştır. Bu seyyahlardan Xenophon, Marco Polo, W.Hof Meister, İbni BaUıta ve Evliya Çelebi; gezi notlarında Bayburt'tan bahsetmişler, kentin o günkü durumunu ve geçirdiği talihsizlikleri günümüze kadar ulaşmamışlardır. İlk çağlardan bu yana Bayburt ve çevresi mimari alanda pek çok etkinliklere sahne olmuş. Başta kale olmak üzere, camiiler, medreseler, hamamlar, bedestenler, hanlar, türbeler ve köprüler inşa edilerek halkın hizmetine sunulmuştur. Ancak bu eserlerin bir çoğu ilin geçirdiği istila ve tahribatlar sonucu günümüze kadar ulaşmamışlardır.
Tarihi ve kültürel eserleri yanında ilimiz; yayla, kış sporları, rafting ve diğer turizm aktiviteleri açısından ideal özellikler arz etmektedir. Şöyle ki; ülkemizde turizm açısından yeni alternatif bölge olarak görülen Karadeniz Bölgesinin, iç kesimlerinde yer alan İlimiz kıyı şeridinin bunaltıcı sıcak yaz aylarında tertemiz doğal çevresi, renk renk çiçeklerin açtığı, billur gibi suların aktığı yaylaları ile, planlama çalışmaları bitirilip yatırımların başlatıldığı Kop Dağı Kayak ve Kış Sporları Merkezi, doğal kayak pistleri ve geçici olarak kurulan baby liftlerle birer cazibe merkezi olma özelliklerini taşımaktadırlar.
Dünyanın Rafting ve kano sporları açısından sayılı merkezlerden biri olan Çoruh Nehri de, İlimize ayrı bir renk katmaktadır. Bayburt'un mahalli el sanatlarından olan İhram, Kilim ile bunlardan yapılan çeşitli turistik eşyalar ilimiz açısından ayrı bir değer taşımaktadır. İlde yıllardan beri yürütülen ata yadigarı "Cirit" oyunlarımız, Manda ve Boğa güreşleri ile zengin Folklorik değerlerimizden halk oyunlarımız birer ilgi odağıdır. İlki 1995 yılında başlatılan ve her yıl Temmuz ayının üçüncü haftasında düzenlenen "Bayburt Dede Korkut Kültür-Sanat Şöleni" turizm açısından ilimize büyük bir canlılık getirmekte ve kültürel ilişkilerin güçlenmesine vesile olmaktadır.
Yeni illerimizden biri olan Bayburt Karadeniz bölgesini Doğu Anadolu 'ya bağlayan transit yol üzerinde bulunması nedeniyle dün olduğu gibi bu günde önemini devam ettirmekte olup, yakın bir gelecekte Türk Turizmi içersinde hakkı olan gerçek yerini alacaktır.
TARİHTE BAYBURT'TA YETİŞEN ÜNLÜ KİŞİLER
BAYBURTLU ZİHNİ : 1797 yılında Bayburt'ta dünyaya gelen şairin asıl adı "Mehmet Emin" dir, Bayburt, Erzurum ve Trabzon medreselerinde eğitim görmüş, Osmanlı Devletinin çeşitli kademelerinde devlet memuru olarak görev yapmış, 1858 yılında Bayburt'a gelirken Trabzon'un Maçka ilçesine bağlı Bahçekaya köyünde vefat etmiştir. Şairin Divan, Sergüzeşt name, Kitab-ı Hikaye-i Garibe gibi eserleri mevcuttur.
BAYBURTLU İRŞADİ BABA (Ağlar Baba) : 1880 yılında Bayburt'un Oruçbeyli köyünde dünyaya gelen. İrşadi Baba almış olduğu Arapça ve Farsça eğitiminin yanında tasavvufi yönden de kendisini çok iyi bir şekilde yetiştirmiştir. Dedesi büyük İrşadinin bitiremediği "Kısası Enbiya" (Peygamberler Tarihi) manzum eserini tamamlamıştır. 1958 yılında Oruçbeyli köyünde vefat etmiştir.
BAYBURTLU CELALİ : Asıl adı Ahmet olan Şair 1850 yılında Bayburt'un Ozansu köyünde dünyaya gelmiştir. İlk koşmalarını ümmi iken söylemiş, daha sonra Çayıryolu medresesinde eğitim görmüştür. Bir çok eseri mevcut olan şair 1915 yılında vefat etmiştir.
BAYBURTLU HİCRANİ : 1908 Yılında Bayburt'un Çamlıkoz köyünde dünyaya gelmiştir. Tasavvuf şiirlerinde daha başarılı olan şairin bütün edebi sanatlarda şiirleri vardır. 1970 yılında Bayburt'ta vefat etmiştir. İlimizde bu şairlerimizin yanı sıra çeşitli mesleklerde bir çok ünlü şahsiyet yetişmiştir.
BAYBURTLU YÜZBAŞI AGAH BEY (1888-1922)
ABDULLABAĞAZADE ZABİD EFENDİ (ZAHİT PEKİNDAĞ) (1866-1930) BELEDİYE BAŞKANI -
ALEMDARZADE MEHMET TEVFİK EFENDİ (TEVFIK ÇORUH) (1882-1941) HUKUKCU -MÜFTÜ
MUHAMMED FAHREDDİN EFENDİ (1880-1961)
MAHMUT KEMAL Y ANBEĞ (1886-1967) EĞİTİMCİ
MEHMET TURAN (MAŞİİKBEYZADE) (1902-1931) EĞİTİRNCİ
ABDULLAH ENİS ERKOÇAK (1885-1952) TÜMGENERAL
RAŞİT GÜRGEN (1890-1951) TÜMGENERAL
MUSTAFA FİKRİ OĞUZ (1900-1956) TÜMGENERAL
HANEFİ ERGENEKON ( 1916-1981) KORGENERAL
HOCAZADE MEHMET EFENDİ (1887-1961) BELEDİYE BAŞKANI
DEDE KORKUT DİYARI : BAYBURT CUMAVANK YAYLASI
DEDE KORKUT DİYARI : BAYBURT CUMAVANK YAYLASI
Cumavank yaylasındayım. Bu yaylaya ulaşabilmek için ya Soğanlı Dağları'nı geçeceksiniz, ya da Sultan Murat yaylası üzerinden yol alacaksınız. Yolu uzatmayı göze alırsanız Bayburt tarafından daha rahat ulaşabilirsiniz. Yaylaya vardığınızda ister arabanızda isterse yaya olun, göreceksiniz, gökyüzü ile bastığınız yer arasında bir göz atımlık mesafe var. Bir de sise yakalanırsanız, biraz yürekli bir insansanız ve de yükseklik fobiniz yoksa, bulutlarda yürüme zevkini tadarsınız.
Cumavank, yaklaşık 3000 m. rakımlı bir tepenin yamacında kurulu bir yayla. Bayburt sınırları dahilinde olmasına rağmen ahalisi Oflulardan oluşmakta. Oflular, yıllar süren mahkemeler sonucunda yaylanın tapusunu da üzerlerine almışlar.
Yaylanın bir özelliği de, Soğanlı Dağları'nı cepheden görmesi ve Bayburt ovasına yukarıdan bakmasıdır. Dede Korkut Şenlikleri'ne ve Bayburt'a günübirlik gitmek istiyorsanız en iyi konuşlanacak yer yine bu yayladır. Hiç korkmayın; her hangi bir yaylacıya "Selamunaleykum", deyin yeter, size evinin kapısını sonuna kadar açacaktır. Biz de öyle yaptık.
Öyle yapmamızın bir sebebi de, Dede Korkut Şenlikleri'ni düzenleyen kişilerden her hangi bir muhatap bulamamamızdır. Ulaşım ve konaklama konularında yardım istediğimiz İl Kültür Müdürlüğü hariç (en azından yardım etmek istediler), Turizm, Milli Eğitim, Halk Eğitim Müdürlükleri ve Valiliğe bizzat yaptığımız yazısız başvurular "yetkimiz yok" gerekçesiyle yanıtsız kaldı. "Canları sağ olsun", dedik.
Halkın, Dede Korkut Şenlikleri dediği, Valiliğin, Bayburt Dede Korkut 3. Kültür Sanat Şöleni, diye adlandırdığı organizasyon, 15-20 Temmuz l997 tarihleri arasında yapıldı. Bu vesileyle, biz de Bayburt'u ve Bayburtluları gözlemleme olanağı bulduk.
Tarihle Gezinti
Bayburt'a gitmeden, kentin bulunduğu yerin bölgenin en eski yerleşim yerlerinden biri olduğunu biliyorduk. M.Ö 400, yani bundan 2400 yıl önce Ksenofon adlı bir general, on bin kişilik ordusuyla buralardan geçmiş. Çoruh ve İspir'e gelen on bin kişilik ordu dört günlük bir yolculuktan sonra Bayburt'a gelir. Ksenefon, tuttuğu notlarda Bayburt'u Gymnias olarak adlandırır, zengin ve kalabalık bir şehir olarak tarif eder. Bu şehirden, kabile reisi, kendilerine düşman olan memleketlerden geçirmek üzere Ksenefon'a kılavuz verir. Bu kılavuz, kendilerini beş gün içinde denizi görebileceklere yere götürebileceğini söyler ve onları söylediği sürenin sonunda Thekes Dağına (Madur Dağı) ulaştırır.
Kente girerken, doğrusu, araştırmacı/yazar Mehmet Bilgin gibi biz de Ksenofon'un ordusunun ayak izlerini aradık. Ne gezer; yolları asvalt, toprakları bereketten fışkırmış sevimli bir kent çıktı karşımıza. Kentte, yeni yapılan binalardan çok kesme taştan yapılmış yapılar ilgimizi çekti. Çünkü çevre köylerde de benzer evlerle karşılaşmıştık. Ancak, gördüğümüz kadarıyla, Bayburt'un geleneksel mimarisinden pek fazla eser kalmamış. Kente taş yapılardan çok beton yapılar hakim konumda. Çarşı içindeki saat kulesi her nasılsa ayakta kalmış, gelen geçene zamanı anımsatmakla meşgul.
Bayburt'un, insanlarına nefes aldıran en güzel yeri, şehrin ortasından geçen Çoruh nehri. Nehrin üzerinde yapılan köprülerden aşağı baktığınızda pırıl pırıl bir akarsu görürsünüz. Başınızı kaldırdığınızdaysa sizi bir sürpriz bekliyor; dış cephesiyle hala ayakta durabilen Bayburt Kalesi'nin çarpıcı görünümü.
Bayburt, Türklerin Anadolu'da ilk yerleştikleri yerlerden biridir. Tuğrul Bey'in Anadolu seferi esnasında (1054), Çoruh nehri ve Karadeniz (Parhar/Yayla) dağlarına kadar uzanan sahalarda akınlarda bulunan Selçuklu öncü kuvvetlerinin hücumuna uğramışsa da, ele geçirilememiştir. Türklerin eline geçmesi Malazgirt zaferinden (26 Ağustos 1071) sonradır.
Yörenin bilinen en eski halkı Azzilerdir. Khaldi egemenliğinin sonuna değin Domana adıyla anılan, İskitler döneminde Gymnias adını alan yörede, Antik Çağda Hart ve Varzahan gibi kentler de kuruldu. Bayburt, Roma döneminde Baiberdon adıyla da anılmıştır.
Bayburt Kalesi'nin kim/kimler tarafından yaptırıldığı belli değildir. Ancak, yapının Roma dönemi ve öncesinde de var olduğu söylenmektedir. Kale, şehrin kuzeyinde yükselmiş tepenin üzerindeki yalçın kayalarda inşa edilmiştir. Çevresi 2 kilometreden fazla olan kale, iki kat surla çevrilmiş olup, surları altı köşe üzerine yapılmıştır. Her köşe 12-13 metre yükseklikte ve yarım silindiri andıran köşeli burçlarla tahkim edilmiştir. Çoruh nehri, kalenin en sarp tarafını dolaşmaktadır. Bu haliyle de, kale, bir yarımada izlenimini vermektedir. Dış sur ile iç sur arasındaki mesafe 200 metredir. Dış sur duvarlarının yüksek kayalar üzerine bina edilmesi, kaleye korkunç bir manzara kazandırmıştır. İç- kale duvarlarına, zahire anbarı olma olasılığı yüksek bazı dehlizler görülmektedir. Nitekim XVI. yüzyıla ait bir defterde, kalede 7 adet buğday, arpa vs. hububatı depo etmekte kullanılan anbarlar bulunduğu kayıtlıdır. Bunlardan başka, kaleden Çoruh nehrine gizli yollarla gidilen suluklar da vardır. Dış surların burçları mavi ve mor çinilerle süslenmiştir. Bugün bunların ancak kırık parçalarını görmek mümkündür. Evliya Çelebi'ye göre, kalenin biri doğuya, diğeri batıya açılan iki kapısı vardır. l202-l225 yılları arasında Erzurum'da hüküm süren Tuğrul Şah, Trabzon İmparatorluğu'ndan gelecek hücumlara karşılık Bayburt Kalesi'ni yeniden tamir ettirmiş.
Ünlü Amasyalı coğrafyacı Strabon'un (M.Ö 63- M.S 21) iki bin yıl öncesinin Trabzon, Bayburt ve çevresini anlattığı bölüme bir göz atalım: " Trapezus ve Pharnakia'nın üst tarafında Tibarenler ve eski zamanlarda Makronlar denen, Sanlar ve Küçük Armenia bulunur; ve erken devirlerde Kerkitler denen Appaitler kavmi bu bölgelere oldukça yakındır. Bu insanların ülkesini iki dağ keser. Burada yukarı Kolkhis'deki Moskhia dağları (tepeleri Heptakometler tarafından işgal edilmiştir) ile birleşen ve çok kayalık olan Skydises (İskitler) dağı ve aynı zamanda Sidene ve Themiskyra bölgesinden Küçük Armenia'ya kadar uzanarak, Pontos'un doğu tarafını meydana getiren Paryadros dağı da vardır. Şimdi bu dağlarda yaşayan insanlar tamamiyle vahşidir. Fakat Heptakometler daha da kötüdür. Bazıları ağaçlarda veya seyyar ahşap kulelerde yaşarlar. Bu kulelere Mosyn dendiğinden, antik devirde bu insanlar Mosynekler olarak adlandırılmışlardır. Bunlar, vahşi hayvan ete ve ceviz yiyerek yaşarlar ve kulelerinden atlayarak yolculara saldırırlar. Heptakometler, Pompeius'un ordusu dağlık ülkeden geçerken, üç Roma bölüğünü imha etmiştir. Bunlar, ağaç sürgünlerinden elde edilen beli balı kaselerle yol üzerine bıraktılar ve askerler bunu yiyip de bilinçlerini kaybedince, onlara saldırarak kolayca hepsini saf dışı ettiler. Bu vahşilerin bir kısmına da Byzeres denir." (Gaographika, Arkeoloji ve Sanat Yayınları, s.22-23)
Dede Korkut Bayburt'ta
Bayburt'ta gezerken her köyde, yaylada, caddede ve -abartmıyorum- her evde Dede Korkut'la karşılaşırsınız, dersem şaşırmayın. Dede Korkut'un efsanelerini bilenler ya da inceleyenler, o çağlardaki Türk gelenek, görenek ve törelerini az çok bilirler. Kadın- erkek, bey-kul/ata-oğul ve tanrı-insan ilişkileri bu efsanelerde çok belirgindir. Bayburt'ta ve köylerinde ehram adını verdikleri giysiyle gözlerinden başka görünecek yer bırakmayacak ölçüde kapanan kadınlar, yabancı bir kimseyle ne konuşur ne de konuşma cesareti verir. Kadın, eve konuk geldiğinde erkeğinden izinsiz yüze çıkmaz. Bir oğul babasından izinsiz kolay kolay söze girmez ve her hangi bir konudan söz edildiğinde tanrının adı sıkça anılır. Yalnızca bu davranışlarda bile, Dede Korkut döneminin ve Oğuzların, İslamiyet’i kabul ettikleri dönemlerdeki törelerin izlerini bulabilirsiz. Yabancılara genellikle kuşkuyla bakan bu insanlar, akıl almaz konukseverlikleriyle sizi evlerine girdiğinize gireceğinize pişman ederler. Bayburt'un bir köyünde evini ziyaret ettiğimiz tanıdık bir köylünün bana "Abi, yorgunsen, çıkar çoraplarını da ayahlarını yıkayah", teklifi karşısında yerin dibine girmiştim. Oysa bu onlar için çok normal bir davranıştı.
Dede Korkut, Türk tarihinin ve edebiyatının ulularındandır. Ona bu ululuk makamını döneminin ve sonrasının halkı vermiştir. Hikayelerinden anlaşılacağı üzere Dede Korkut, yetkili bir devlet adamı, bilgin, ermiş, ozan ve hiçbir işte onsuz edilemeyen bir Türk büyüğüdür. Bir rivayete göre Bayat boyundan Kara Hoca'nın oğlu olduğu söylense de, aslen kim olduğu, tam olarak ne zaman yaşadığı belli değildir. Hikayelerinden, Türklerin, İslamiyet’i kabul ettiği dönemde ve Bayındır Hanlığı zamanında yaşadığı anlaşılmaktadır. Türklerin, o dönemlerde Anadolu'ya (Trabzon ve Bayburt'a) akınlar düzenlemelerine rağmen henüz yerleşik bir düzene geçmedikleri varsayılmaktadır.
Dede Korkut Öyküleri'nin Bayburt'la ilgili olanı "Kam Büre'nin Oğlu Bamsı Beyrek Boyu" adlı öyküdür. Bayburtlular, Bamsı Beyrek'in mezarının Bayburt'ta olduğunu kabul eder ve onun adına yaptırılan türbeyi her yıl ziyaret ederek kutsarlar.
Bamsı Beyrek, Kam Gan oğlu Han Bayındır zamanında yaşayan Bay Büre Bey'in tek oğludur. Kendinden başka yedi kız kardeşi daha vardır. Beyrek, Dede Korkut'un yardımıyla, beşik kertmesi nişanlısıyla evleneceği sırada, Bayburtluların düğün töreni esnasında yaptıkları baskınla otuz dokuz arkadaşıyla birlikte kaçırılarak esir edilir.
Uzun yıllar kocasını bekleyen Banı Çiçek, Bamsı Beyreğin kanlı gömleğinin kendisine gösterilmesinden sonra başkasıyla evlendirilmeye razı olur. Bunun üzerine yoldaşları, son bir umutla Bamsı Beyreği aramaya çıkarlar ve onu Bayburt Kalesi'nde kopuz çalarken bulurlar. Karşılıklı manilerle ona durumu aktarırlar. Bunun üzerine, on altı yıllık esaretin sonunda Bayburt Hisarı'ndan tekfurun kızı yardımıyla kaçar.
Banı Çiçek'in evlendirileceği gün otağa ulaşan Bamsı Beyrek, kopuzuyla söylediği ve yalnızca ikisinin bildiği sırları şiir yoluyla Banı Çiçek'e söyler. Bunun üzerine kız onu tanır ve ayaklarına kapanır.
Kazan Bey der: "Gel murada er." Beyrek der:" Yoldaşlarımı çıkarmayınca, hisarı almayınca murada ermem." Kazan Bey, Oğuz'una: "Beni seven binsin", der.
Güçlü Oğuz beyleri atlandılar, Bayburt Hisarı'na dört nala yetiştiler. Çetin bir savaştan sonra Beyrek, otuzdokuz yiğidinin üzerine geldi, onları sağ esen gördü, tanrıya şükr eyledi.
Bayburtlu Zihni
"Sümbüller perişan güller kan ağlıyor
Şeyda bülbül terkedeli bu bağı"
Edindiğim izlenimlere göre Bayburtlular konuşmayı pek fazla sevmiyorlar. Karşılarındaki kişiye sessiz, saygılı ve araştıran gözlerle bakarlar. Konuşmalarında bir yaşam felsefesi izleri yakalayabilirsiniz. Bazen de kafiyeli, koşma türü söyleşilere tanık olabilirsiniz. Bunda, yörenin aşıklar ve şairler diyarı olmasının etkisi var denebilir.
Zihni, bugüne kadar Bayburt'un yetiştirdiği en ünlü ozan ve hiciv ustasıdır. Cumhuriyet öncesi Türk edebiyatını neredeyse yok saydığımız bu son yüzyılı aşarken, 19. yüzyıl şairi Bayburtlu Zihni, bıraktığı güçlü izlerle hala bizimle birlikte 21. yüzyıla doğru yürüyebilmektedir.
Bayburtlu Zihni'nin tam olarak ne zaman doğduğu bilinmemekle birlikte 1795-1800 yılları arasında doğduğu tahmin edilmektedir. Bayburt'un Cıphınıs köyünde doğan Zihni'nin asıl adı Mehmet Emin'dir. Gördüğü bir düş sonucunda, kendisine Zihni diye seslenilmesinden sonra, ölünceye değin bu adı kullanmıştır.
Zihni, Bayburt ve Trabzon medreselerinde dönemin kültürüyle yetiştirilip on dört yaşındayken İstanbul'a gönderilir. Bu ilk yolculuktan ölümüne kadar, gurbet ellerde dolaşan, çalışan, halkı, devleti, ayrıcalıklı kişileri şiirleriyle yeren, hicveden bir yolculuğun içinde olmuş.
Zihni, Bayburt'a komşu olan Trabzon'un ilçesi Of'ta on bir ay katiplik yapmış. Trabzon Valisi Hazinedarzade Osman Paşa için yazdığı şiirde, paşanın kişiliğini ve zulmünü dile getirir:
Zahiri uymaz idi batınına
Seyf-i gaddar idi girmiş kınına
.....................
Yaktı yıktı Of ile Sürmene'yi
Taşa tuttu Arafat ü Mine'yi
Zihni, "Hikaye-i Garibe" adlı bir roman da yazmıştır. Bu eserinde Bayburt Beylerinden paşazade Sadullah Beyin oğlu Abdullah Beyin, 18 yıllık acıklı serüveni anlatılır. Eser, 1261 (1845) tarihinde yazılmıştır. Zihni bu eserini, Trabzon valisi Abdullah Paşanın yanında katiplik görevinde bulunduğu sırada kaleme almış, adını da GARİBNAME koymuştur. Kimi edebiyat tarihçileri bu eseri Türk edebiyatının ilk romanı olarak kabul etmektedir.
Zihni'nin fıkraları bugün dilden dile dolanır. Neredeyse 19. yüzyılın Nasreddin Hoca'sıdır diyebiliriz. Bayburt'ta duyduğum bir fıkra onun ne kadar zeki ve hazır cevap bir insan olduğuna tanıklık eder, sanırım.
Zihni, yaşlanmış, Çemberlitaş'ta bir kıraathanede nargilesini fokurdatmaktadır. Şairliğini bilen ve onu tanıyan gençten biri, alay etmek amacıyla yanına yanaşır:
"Hele dayı, iki laf et de kıçımın kenarına yazam."
Bayburtlu Zihni, genci hafiften bir süzer ve:
"Yaz baah", der "at s.ki."
Bu cevap üzerine genç bir an duraklar. Zihni:
"Ne oldi?" diye sorar, "Hokka küçük, kalem beyük mü geldi?"
De Get Bayburt
De get Bayburt
De get sende nem kaldi
Hasan Kal'asında
Kunduram kaldi
Dede Korkut Kültür- Sanat Şöleni programında yer alan faaliyetler bile yalnızca Bayburt'un sahip olduğu zengin folklorik mirasa tanıklık etmeye yeter. Öyle ki, çocukluğumuzun baş oyunlarından olan Çelik Çomak oyunu bile unutulmamış, 1 nolu semt sahasında bu dalda yarışma düzenlenmiş. Şölen, bundan başka, cirit atma, balon uçurtma, İrşadi Baba Aşıklar gecesi, paraşütle atlama, bisiklet, resim, şiir ve kompozisyon yarışması, tiyatro, Şair Zihni şiir şöleni, Aydın Doğan Vakfı adına Karikatür Sergisi, havai fişekler, halk oyunları ve çeşitli eğlencelerle, Bayburtluların başka illerde ender görülen bir haftalık kültür şovuna sahne oldu. Dağların korumasında, düz bir ovada kentleriyle kendi halinde yaşayan Bayburtluların böylesi bir geleneği sürdürmeleri şaşırtıcı olduğu kadar, övgüye değer bir davranıştı. Doğrusu, binlerce yıllık geçmişi olan Bayburt'a da bu yakışırdı.
20 Temmuz sabahı Soğanlı Dağı eteklerinde düzenlenen "Yayla Günü" ne yetişmek için Trabzon'dan yola çıkıp Çaykara'ya geldik. Gördük ki, bizim gibi birçok Trabzonlu bu şenliğe katılmak için otomobilleriyle yola koyulmuş bile.
Çaykara Boğazı'ndaki dağ yollarını aşıp Demirkapı'ya ulaştık. Soğanlı Dağları'na tırmanırken doğanın bize sunduğu eşsiz güzellikteki çiçek deryaları sık sık otomobilimizi kenara çekmemize ve sanki tanrının önündeymişcesine saygı duruşlarında bulunmamıza neden oldu. Kucağımıza emaneten aldığımız çiçeklerin yaydığı baş döndürücü kokular, ürkütücü diklikteki dağları tırmanmayı oyun haline getirmişti.
Hoş bir yolculuktan sonra Soğanlı Dağı'nın doruğuna yakın bir düzlükteyiz. Yaklaşık 3000 m. rakımda müthiş bir kalabalıkla karşılaşıyoruz. Otobüsler, kamyonlar, otomobiller yamaçlarda park etmiş, seyyar satıcılar, kendin pişir kendin ye'ciler, berrak, güneşli ve bir o kadar serin havayla birlikte merakla birbirlerini gözlüyorlardı. Bir yanda davul-zurnalı, bir yanda da kemençeli gruplar yayla çimenlerini neşeyle okşuyorlardı. Nereden getirildiği belli olmayan develer, kendilerini beğenmiş bir edayla insanları süzüyor, insanlarsa etraflarını sarmış onları sırayla binmeye çalışıyorlardı. Bir yandan da valilikçe yapılan portatif stadyumda günün programı uygulanıyor, hoparlörden sık sık "küçük bir kız çocuğu kaybolmuştur, bulanların..." duyuruları yapılıyordu. Öylesine kalabalık bir toplulukta değil çocuklar, kocaman insanlar da kaybolabilir, üstelik burası bir dağ başı, duman vurduğunda kurtlara yem olmak da var.
Şölen esnasında en çok ilgimi çeken, Bayburtluların "Hançer Barı", diye adlandırdığı, iki kişinin ellerinde hançerle karşılıklı oynadığı bir oyundu. Çünkü buna benzer bir oyun Trabzon'da "Bıçak Oyunu" adı altında oynanır. Bu yörede hançerli ve bıçaklı oyunların yaygın olması, bana, Ksenofon'un yöreden geçerken tuttuğu notlarda anlattığı Khalyb'leri anımsattı.
Of , Çaykara ve Sürmene yöresinde, bugün bile Gümüşhane ve Bayburt'ta yaşayan insanlar Khalt'lar diye anılır. Tarih de bu yöreyi Khaldia olarak tarif eder. Khalyb'ler, günümüzde de kullanılan, yaban hayvanlarından korunmak amacıyla dört direk üzerine kurulmuş, iskeleyle çıkılabilen, yörede "Kalif/Kelif" olarak adlandırılan kulübelerde yaşayan bir kavimdi. Ksenofon'un tuttuğu notlara göre Bayburt civarında yaşayan Khalybler, "memleketlerinden geçtikleri bütün kavimlerin en cengaverleri idiler. Ve dövüşten çekinmiyorlardı. Zırhları ketenden idi ve karınlarına kadar iniyordu, zırhlarının etekleri sıkı bükülmüş iplerden yapılmıştı. Dizlik ve miğfer de taşıyorlardı. Kemerlerinde hemen hemen Lakonia kılıçları büyüklüğünde bir harb bıçağı sokulu idi. Alt edebildikleri bütün düşmanlarını bununla öldürüyorlardı. Onların kafalarını kesiyor ve çekilirken beraber götürüyorlar, düşmanları kendilerini görebilirse türkü söylüyor ve raks ediyorlardı." (Anabasis, Ksenefon, Maarif Matbaası, l944, s.187-188)
Bayburt, zengin bir folklor geleneğine sahip, ama bunu belli etmeyen, yaygın deyimle, havasını atmayan ilginç bir diyar. Tam kırk altı çeşit oyunun oynandığını tespit ettim. Bar ağırlıklı olan oyunlar, Erzurum yöresinin oyunlarına benzemekle birlikte, yerel adlar taşımaktadırlar. Örneğin: Bayburt Erkek Barı, Sarhoş Barı, Veysel Barı, Hanım Barı gibi.
Of, Çaykara ve Sürmeneliler ve çevredeki yaylalarda ikamet eden Karadenizlilerin kemençe, kaval ve horonlarıyla şenlenen yayla şöleni, Dede Korkut'a sunulan en güzel armağan oldu. Bir yanda kemençeyle birlikte edilen horon, diğer yanda davul zurnayla çekilen barlar, Soğanlı Dağları'ndaki çiçekler kadar güzel görüntüler ve ezgiler yayıyordu insanların gönüllerine.
Buradan festivali düzenleyenlere bir önerim var: Çelik-çomak ve balon uçurtma gibi çoçuk oyunlarını programa alanları kutlayarak, bundan sonraki şölenlere özellikle çocuk oyunları bölümünün konulması ve bu oyunların önce ulusal, daha sonra uluslararası bir organizasyona dönüştürülmesinin öncülüğünün Bayburtlularca yapılabileceğini düşünüyorum. Belki de ilerde oluşabilecek "Çocuk Oyunları Olimpiyatı"nın tohumlarını da böylece atmış oluruz. Neden olmasın?
Anlaşılacağı üzere Soğanlı Dağları ve Bayburt, unutulmaz konukseverliğiyle, tarihiyle, doğasıyla ve insanlarıyla, bize rüyalar aleminde yolculuk etme olanağı tanıdı. Bi dünya para ödeseniz, böylesine yüklü anılar satın alamaz, anlar yaşayamazsanız. Ne diyek;
Selam sana Dedem Korkut!
Şen olasın Bayburt!
Daha sende kim bilir nem kaldi?!
Blue Blood - avatarı
BAYBURT TA BULUNAN TÜRBELER
DEDE KORKUT TÜRBESİ
İlimizin güney doğusunda merkeze bağlı 39 Km. mesafede ki Masat köyünün hemen çıkışında yapılış şekli ve mimarı tarzı ile çok eskilere uzanan ve halk arasında Ali baba diye geçen türbe Ali baba (Büyük Baba) anlamında kullanılan ve bütün Türk dünyasını yakından ilgilendiren, Dede Korkut 'a ait olduğu söylenen türbedir. Türbenin üzerinde eski Türkçe 718 rakamı görülmektedir. Yapılış şekli ve kullanılan malzeme bakımından adı geçen kişiye ait olabilecek karakterdedir. Anıt türbe Orhan Şaik Gökyay'ın 1986 Basımı Dede Korkut Hikayeleri Kitabında resimli olarak yer almaktadır.
ŞEHİT OSMAN TÜRBELERİ
Şehrin batısında Şehit Osman Tepesinde bulunan her iki türbenin Saltukoğullarına ait olduğu şeklinde görüşler mevcuttur. Buna göre türbeler saltuk kumandanlarından Mengüç Gazİ'nin kardeşi Osman ve kız kardeşine aittir. Üzerlerinde bulunan kitabeler çok silik olduğu için okunamamaktadır Şehrin batısındaki kayalık tepeye adını veren bu türbeler, sarı taştan yapılmış olup taş işleme sanatımızın güzel örneklerindendir.
AHMEDİ ZENCANİ TÜRBESİ (KÜMBET)
Halk arasında "Kümbet" diye isimlendirilen bu yapı ilimiz Cumhuriyet İlkokulu karşısındadır. Yapının Ahilerden Ahmet-i Zencaniye ait olduğu bilinmektedir. Ahmet-i Zencani İlhanlı hükümdarı Olcaytu Hüdabende Han zamanında, Emir Mahmut tarafından yaptırılan Mahmudiye ve Celaleddin Hoca Yakut tarafından yaptırılan Yakutiye medreselerinde çalışmış, ilim ve kültür hareketlerinde şöhret bulmuş bir şahıstır. Yapının H.1200 tarihli onarım kitabesi vardır. Sekiz kenarlı bir poligon durumunda olan kümbetin içinde kare şeklinde bir mezar odası mevcut olup, çatısı piramit şeklinde yapılmıştır. Türbenin 1315-1325 yılları arasında yapıldığı sanılmaktadır.
SÜNÜR (ÇAYIRYOLU) KUTLU BEY TÜRBESİ
Akkoyunlu devletinin kurucularından Turali Beyoğlu Kutlu Bey'e ait olan bu türbe kendisi tarafından yaptırılan caminin 30 m doğusunda bulunmaktadır. Türbede kendisinin ve ailesinin mezarları bulunmaktadır. Türbenin özellikle Şah Tahmasp'ın bu bölgede yaptığı tahribatlar nedeni ile bir bölümünün yıkılması kitabelerinin tahrip oluşu sebebi ile yapılı_ tarihi hakkında bilgi mevcut değildir. Ancak Kutlu Bey'in 1389 yılında öldüğü bilindiğine göre türbenin bu yılda yapıldığı sanılmaktadır. Yine bu türbede bulunan bir başka kitabe 1659/1660 M.(H.I070) yılında onarım gördüğü sanılmaktadır.
YANBAKSI (GÜNEŞLi) KÜMBETİ
Halk arasında "Yanbaksı Kümbeti"adı ile anılan bu yapı, il Merkezi ile Demirözü ilçesi arasında bulunmaktadır.Yapının tarihini aydınlatacak bir kitabesi yoktur. Halk arasında bu kümbetin Otlukbeli savaşında şehit olan Seyyid Kasım adında bir kişiye ait olduğu söylenmektedir. Kümbetin Danişmentliler dönemine ait olabilecek karakter taşıdığı görülmektedir. Sekizgen bir taban üzerine oturmuş ve kesme sarı taşlardan inşa edilmiştir
BEY BÖYREK (BAM Si BEYREK) TÜRBESİ
Bayburt'un 2 km. doğusunda bulunan Erenli köyünün batısında, şehirden bakıldığında görülen bir tepe üzerindeki yapı Dede Korkut Hikayelerinde geçen en önemli kişilerden biri olan Bey Böyrek'e aittir. Halk arasında ziyaret olarak da bilinen bu mezar ve somadan ilave edilen dikdörtgen şeklindeki bir taş binadan oluşmaktadır.
Bayburt Aydıntepe Yer Altı Şehri
Bayburt Aydıntepe İlçesi’nde yer alan kent , tüf içerisinde , yüzeyden 2-2,5 m. derinde başka yapı malzemesi kullanmadan ana kayaya oyulmuş galeriler , tonozlu odalar ve bu odaların açıldığı daha geniş mekanlardan oluşmaktadır . Yaklaşık bir metre genişliğinde ve 2 ile 2,5 metre yüksekliğinde tonoz örtülü galeriler yer yer her iki yana genişlemektedir . Kareye yakın planlı odalar bu mekana açılmaktadır. Ayrıca gözetleme mekanlarının oluşturduğu havalandırma amaçlı konik biçimdeki deliklerin , galeri odalarını aydınlatmak için duvarlara açıldığı gözlenmektedir .
Halen kazı çalışmaları devam edilen kent hakkında şu an ileri sürülen iki görüş bulunmaktadır. Bu görüşlerden biri ; bu kentin , bölgede daha önce sözü edilen Halde şehrine ait olduğudur. Bu arada Halde’nin “Khalde” olduğu eski ismi Hart (Aydıntepe) olan ilçenin isminin de “Halt” dan geldiği de iddia edilmektedir . Diğer görüşe göre ise, Hart’ta bu yer altı kentinden başka, Geç Roma, Erken Bizans devirleri arasında yer alan bir mezarın ortaya çıkarılması , Hıristiyanlığın henüz yerleşmediği bir dönemde bu bölgenin bir sığınak niteliği taşıdığı anlaşılmıştır. Romalılar tarafından kovulan ilk Hıristiyanlar bu bölgeye geldiklerinde bu yer altı kentine sığınmışlardır. Dolayısı ile yeraltı şehrinin Erken Hıristiyanlık dönemine ait olabileceği sanılmaktadır .
Bayburt Kalesi: Zigana ve kop dağlarından aşılarak ulaşılan Bayburt kalesi aynı zamandaKaradeniz'i Basra körfezine bağlayan ticaret yolu üzerinde bulunmaktadır . Bu yolu izleyen her seyyahın uğradığı kalenin adı , önemi , ihtişamı ve günlük yaşamıyla ilgili pek çok bilgi mevcuttur.
Ayrıca bu kaleye "Çinimaçin" kalesi de denilmektedir . Kaleye bu ismin verilmesine sebep olan çini süslemelerdir . Bunların dış yüzeylerinde tezyinat olarak mor ve yeşil renkli firuze çiniler kullanılmıştır . Gerek savaşlar , gerekse tahribat yüzünden bu gün bu çinilerden eser kalmamıştır.
Saruhan Kalesi: İl merkezine 35 km. mesafede bulunan Saruhan köyündeki kalenin gözetleme amacıyla yapıldığı tahmin edilmektedir . Trabzon'da bulunan Pontus İmparatoru Mithridates savunma amacı ile Gümüşhane , Bayburt , Kelkit ve Erzincan 75 adet kale yaptırdığı tarihi kayıtlarda mevcuttur . Bu kalenin onlardan biri olduğu sanılmaktadır . Kalede tarihi aydınlatacak herhangi bir kitabe mevcut değildir .
Sarıkayalar Şelaleleri: Bayburt -Erzurum karayolunun 6km'sinden ayrılarak 16km daha yol aldıktan sonra ulaşılan Sarıkayalar şelaleleri, ilin merkez Sarıkayalar köyünün girişinde ve köy içinde olmak üzere iki tanedir. Yaz aylarında çevreleri mesire yeri olarak kullanılan her iki şelalede görülmeye değer doğal güzelliklere sahiptir.
Sünür Kutlu Bey Camii: Akkoyunluların kurucusu Turali bey oğlu Fahrettin Kutlu Bey tarafından yaptırılan caminin kapısı üzerindeki kitabeden 1550 yılında onarıldığı anlaşılmaktadır. Minaresi ise 1616 tarihi taşıyan tarihi bir kitabeye sahiptir. İran Şahı Tahmasp'ın işgali sırasında tahrip edilmiş ve bu olay kapı üzerindeki kitabede yer almaktadır. Kanuni döneminde 1550 yılında onarım görmüştür.
Yer altı Şehri: Aydıntepe İlçesinde bulunan şehrin bir kısmı ziyaret edilebilmektedir. Buluntular Erzurum Arkeoloji Müzesinde sergilenmektedir.
Çarşı Hamamı: İl merkezinde saat kulesi yakınında bulunmaktadır .Kadı Mahmut Çelebi vakfıdır . Bu hamamda diğer hamamlar gibi onarım görmüştür . Ancak diğer hamamlarda olduğu gibi bu hamamda da sıcaklık bölümü orijinal yapısını korumaktadır . Bayburt Hamamları Osmanlı devri hamam mimarisinde tatbik edilen iki tipin erken örneklerini vermektedir.
Pulur Ferahşat Bey Camii: Demirözü ilçesine bağlı Pulur kasabasında Akkoyunlulardan Korkmaz Bey'in oğlu Ferahşat Bey tarafından 1517 yılında yaptırılmıştır. Yapı, tek kubbeli cami mimarisinde olup, iki renkli kesme taşlardan özenle yapılmıştır. Değişik malzeme kullanımı bakımından tuğla minaresi dikkat çekmektedir.
Bent Hamamı: Bu hamam , Çoruh Nehri kıyısında kalenin güneydoğu eteğindedir . Akkoyunlulardan Ferahşat Bey'in vakfı olan hamamın kesin yapım tarihi belli değildir . Eğer hamam Ferahşat Bey tarafından yapılmış ise XVI. Yılın ilk çeyreği içinde değerlendirilebilir . Dış yapısı değişen ve onarılan hamamın iç mekanı asıl yapısını korumaktadır. (Evliya Çelebi Seyahatnamesinde Bayburt'ta dört hamamdan bahsetmekte olup , Ali Şingâh (Şengül) hamamı günümüzde mevcut olmayıp , yakın zamana kadar bir bölümü yıkılmış olan hamamın kalan kısımları da yıkılmıştır.)
Bayburt Ulu Camii: Anadolu Selçuklu Sultanlarından II. Gıyaseddin Mesut (1282 - 1298) zamanında yaptırıldığı kabul edilen caminin pek çok onarımlar gördüğü bilinmektedir. Son olarak 1967 yılında tümü ile ele alınıp ana plana uygun olarak yaptırılan caminin minaresi , mihrap önü kubbesine geçişi sağlayan mukarnaslı tromplardan bir kaçı ve asıl ibadet alanına açılan iki kapı orijinal yapıdan kalmaktadır.
Caminin kuzey doğusunda bulunan minaresinin kaidesinde geçirdiği son büyük onarımı belgeleyen 1850 tarihli kitabe bulunmaktadır . Kare kaideli minarenin sekiz yüzlü pabuçluğunda ve yuvarlak gövdesinde geometrik ve bitki motifli mozaik çiniler Anadolu Selçuklu çinilerinin ilginç özelliklerini sergiler .
Yakut Bey Camii: Bu cami Bayburt Cumhuriyet Caddesi üzerinde , eski Yakutiye Medresesinin bulunduğu alan üzerindedir . Vakıflar Genel Müdürlüğünün ve Bayburt halkının yardımlaşması ile 1913 - 1915 yılları arasında yapılmıştır . Cami ve minaresi tamamen kesme taştan olup , işçiliği taş işleme sanatının güzel örneklerindendir.
Çimağıl Mağarası: İlimiz merkezinde yaklaşık 35 km. uzaklıktaki Aşağı Çımağıl köyünün Taşındibi Mahallesinden sonra yaya olarak yaklaşık bir saatte ulaşılabilmektedir. 600 metre uzunluğunda bulunmaktadır . Mağarada küçük su birikintileri bulunmakta, Sarkıt-Dikitleri ve doğal yapısıyla gerçekten görülmeye değer manzara oluşturmaktadır. Özellikle bu konularla ilgilenenlere tavsiye edilecek niteliklerdedir.
Dede Korkut Türbesi: İlimizin güney doğusunda merkeze bağlı 39 km. mesafedeki Masat köyünün hemen çıkışında yapılış şekli ve mimari tarzı ile çok eskilere uzanan ve halk arasında Alî Baba diye geçen türbe Alî Baba (Büyük Baba) anlamında kullanılan ve bütün Türk dünyasını yakından ilgilendiren , Dede Korkut'a ait olduğu söylenen türbedir . Türbenin üzerinde eski Türkçe 718 rakamı görülmektedir . Yapılış şekli ve kullanılan malzeme bakımından adı geçen kişiye ait olabilecek karakterdedir . Anıt türbe Orhan Şaik Gökyay'ın 1986 basımı Dede Korkut Hikayeleri Kitabında resimli olarak yer almaktadır.
Aydıntepe Yeraltı Şehri: Aydıntepe ilçesinde yer alan kent, tüf içerisinde, yüzeyden 2-2,5 metre derinde, başka yapı malzemesi kullanılmadan ana kayaya oyulmuş galeriler, tonozlu odalar ve bu odaların açıldığı daha geniş mekanlardan oluşmaktadır. Yaklaşık bir metre genişliğinde ve 2-2,5 metre yüksekliğinde tonoz örtülü galeriler yer yer her iki yanda genişlemektedir. 3-8 metrekareye yakın planlı odalar bu mekana açılmaktadır. Gözetleme mekanlarının oluşturduğu havalandırma amaçlı konik biçimdeki deliklerin galeri odaların aydınlatılması amacıyla duvarlara oyukların açıldığı görülmektedir.
Şehit Osman Türbeleri: Şehrin batısında Şehit Osman Tepesinde bulunan her iki türbenin Saltukoğullarına ait olduğu şeklinde görüşler mevcuttur . Buna göre türbeler Saltuk kumandanlarından Mengüç Gazi'nin kardeşi Osman ve kız kardeşine aittir . Üzerinde bulunan kitabeler çok silik olduğu için okunmamaktadır . Şehrin batısındaki kayalık tepeye adını veren bu türbeler , sarı taştan yapılmış olup taş işleme sanatımızın güzel örneklerindendir.
Helva Köyü Buz Mağarası: Masat vadisinin güneyindeki Helva Köyünde yer almaktadır. İl merkezinden 33 km mesafede, hemen köyün yamacında yer alan mağaranın içinde Buzdan oluşmuş sarkıt ve dikitler bulunmaktadır. Köy halkı tarafından değişik zamanlarda soğuk hava deposu olarak kullanılmış olan mağara buz oluşumlarının değişik şekillerini yansıtmaktadır.
Çimağıl Mağarası: İl merkezine 35 km mesafedeki Aşağı Çimağıl köyünün Taşındibi mahallesindedir. Mahalleden sonra yaya olarak yaklaşık bir saatte ulaşılabilen mağara, 600 metre uzunluğunda ve 11 bölümden oluşmaktadır. Tavan yüksekliği yer yer 30 metreyi bulmakta, güzel sarkıt ve dikitlerin yanı sıra mağarada yer yer su birikintileri de vardır.
Kaplıcalar ve İçmeler:
Bayburt Madensuyu: Bayburt ilinde önemli şifalı su kaynağı yoktur. İl sınırları içinde birkaç yerden kaynayan düşük debili maden suları mevcuttur. Bunların en verimlisi ise "Bayburt Madensuyu"dur. Kaynak il merkezindedir. Çok soğuk bir sudur. Fazla CO2 gazı içerir. Mide ve bağırsaklar için çok faydalıdır.
Bayburt Kız İsteme, Nişan ve Düğün Gelenekleri
KIZ İSTEME
Evlenme çağına gelen oğullarını evlendirmeye karar veren ailede , oğlanın annesi akrabalarından birkaç kişiyi de yanına alarak evlenme çağında kızı olan evlere veya tavsiye edilen kız evlerine giderek kızlarına bakarlar . Baktıkları kızlarda güzellik , güzel ahlak , el becerisi ve benzeri meziyetler ararlar . Özellikle kız bakmaya sabah erken gidilir , kızın tertip , düzenine ve çalışkanlığına bakılır . Kız beğenilirse ayrıca yakınlarıyla birkaç defa gidip baktıktan sonra istemeye gidilir . Oğlanın annesi ve yakınları kızı annesi ve yakınlarından isterler . Eğer kızın ailesi verme taraftarı değilse , kızımız küçük diyerek işi geçiştirirler . Kızı verme taraftarı iseler kızın annesi birkaç gün müsaade isteyerek babasına ve büyüklerine soracağını bildirir . Oğlan tarafı birkaç gün sonra tekrar giderek kızı ailesinden bir kez daha isterler . Kızın annesi “Allah yazmışsa ne diyelim” diyerek işi erkeklere bırakır . Bu durum kızın verildiğine işarettir . Oğlan tarafından bir gurup erkek kızın babasını ziyarete giderek bir de kızı babasından ister . Babası da kız verecekse “Allah yazmışsa ne diyelim , her iki taraf içinde hayırlı uğurlu olsun” der . Bunun üzere kız istemeye giden erkekler kızın babasından pusula ( kız için oğlan tarafından isteklerini belirten liste ) isteyerek , kızın babasının yanından ayrılırlar . ( Bu pusulaya aynı zamanda kesirde denir ) Kız tarafı altın , mobilya ,en (elbiselik kumaş) ve varsa diğer isteklerde bulunur . Oğlan tarafı pusulayı fazla bulursa , istekler üzerinde anlaşmaya çalışır , anlaşamazlarsa bu iş biter . Anlaşılır veya direk kabul edilirse , kahve içme
Linkback: https://www.buyuknet.com/bayburt-ili-tarihcesi-ve-hakkinda-bilgiler-t46499.0.html